| Yorum No : 12137 | Mustafa ALSANCAK | 30.12.2014 19:05:51 | Çok Muhterem Nevin IŞIK HANIMEFENDİ. Yazılarınızı devamlı bir şekilde takip etmekteyim. Fakat bir ara ortalıklardan kaybolup gittiğinizi görünce, acaba dedim, Nevin hanım tekrar Almanya'ya mı döndü ki diye de düşünmemiş değilim yâni... Sizin gibi Avrupa kültürü ile yoğrulmuş bir hanımefendinin geçenlerdeki bir yazınızda NALAN hanımefendinin göstermiş olduğu reaksiyona karşı Sizin nerdeyse bayanı azarlar bir şekilde cevabî yazınızdaki alaycı tutumunuzu okuyunca gözlerime inanamamıştım...Belki de sinirli bir gününüzde böyle bir cevap vermişinizdir diye Size olan saygımdan ötürü kendimi teselli yoluna gitmiştim. Oysa CESUR YÜREK NEVİN HANIM, NALAN HANIMIN DİLE GETİRDİĞİ İMLÂ HATALARINA KARŞI DAHA OLUMLU DAVRANMASI GEREKİRDİ DEMEKTEN DE KENDİMİ ALAMADIM... Normal şartlarda her gazetede bir " KORREKTÜR DÜZENLEYİCİ ADIALTINDA GÖREV YAPAN VE GELEN YAZILARI DÜZELTİP VE DÜZENE SOKAN BİRİSİNİN BULUNMASI GEREKİRDİ." Bu iş büyük gazetelerde hep böyle yapılmaktadır. Meselâ: Pekçok futbol oynamış insanlar tv.ye çıktıklarında iki cümleyi konuşmaktan aciz oldukları bilinirken gazetelere yazdıkları sporyazılarında tek bir imlâ hatasına rastlamayız.Bu da ONUN GÖNDERDİĞİ YAZIYI HİZAYA SOKAN ,O gazetede çalışan KORREKTÜR GÖREVİ YAPAN BİR ŞAHIS TARAFINDAN YERİNE GETİRİLMEKTEDİR. Bu "BEN TÜRKÇEYİ DAHİ YAZAMAZKEN" başlıklı yazınız çok anlamlı ve güzel olmuş. Aşağıda alıntı yapacağım cümlelerinizin mana ve ehemmiyetini iyice anlamak için çok çok ve defalarca okumak gerekir. Sanki bir Filozof mertebesine erişmiş yükselişinizle Türkiyemizin iyileşmesi imkânsız bu sosyal ve kültürel yaralarına bir ton ağırlığında TUZ Basmışsınız...
"TÜRKİYE'DE KARGAŞA, KAVGA, GÜRÜLTÜ VE ,İNSANLAR ARASINDA DÜŞMANLIK VAR. KANUN (YASA), ÖZGÜRLÜK,SOSYAL DAYANIŞMA, HUZUR VE SAKİNLİK YOK.SAYGI, HOŞGÖRÜ VE ÖZGÜRLÜK ANLAYIŞI YOK.İNSAN SAĞLIĞINA DEĞER VEREN YOK. AMA GÜNEŞ VE SICAK HAVAYA İNAT BUZ GİBİ BEYİNLER VAR......"
Ayy Nevin hanım! Bu kaleme aldığınız sözler pekçok makarna ve kömüre tâlim yapanlarımızı çılgına çevirmeye yetip de artmıştır sanırım. Baksanıza devleti ellerinde tutanlar "YA TARAF OLURSUN VEYAHUTTA BİZ SENİ BADEM BIYIKLILARDAN OLMAZSAN BERTARAF EDERİZ" demeye getirdiklerini biliyoruz . Dindar ve kindar gençlik yetiştirme seminerleri ile Türk Devletini bölüp-parçalamak için epeyce yol almış bulunuyorlar. Bu beyzâdelere de birbakıma hak (!)vermek gerekir... Şimdi vicdanlı savcı ve hâkimler 17-25 Aralık hırsızlık ve soygun opersyonlarında dünya kadar delili tv.lerde halkın gözüne sokup hırsızlıkların inkâr edilmesinin çok zor duruma getirmiş olmalarından dolayı dincier paniğe kapıldıklar içindir ki milleti aptal yerine koyma pahasına :" BU ORTAYA ÇIKARILAN HIRSIZLIKLAR HIRSIZLIK DEĞİL DARBEDİR" GAZELLERİ ÇEKME TELÂŞI İÇİNDEDİRLER. Konya'da 16 yaşındaki bir liselinin AKP yandaşı bir hâkim tarafından tutuklanmışolması dünya basınında alay konusu oldu.İnsanlar ağızlarını açmaya korkar duruma getirilmişler.Beyefendilerin öyle bir koruma ordusu var ki korumalar Kral'dan daha kralcı duruma getirilmişler.Şayet karşılarındaki vatandaşlar Türk değil de PKK lı iseler ve onlar etrafı yakıp yıktıklarında bile emniyet güçleri verilen direktifler sayesinde ve Çözüm Süreci safsataları ile onlara dokunulmuyor.Güneydoğu'da devlet perişan halde.Bakalım bunları şımartıp bu hâle getiren aymazlarmız kendilerini Yüce divana gitmekten kurtarabicekler midirler??? İYİ SENELER DİLEKLERİMLE SAYGI VE SELÂMLAR YOLLUYORUM MUHTEREM NEVİN HANIM.
P.S:TARAFINIZA AYŞE'YE MEKTUPLAR SERİMİN 124:ÜNCÜ BÖLÜMÜNÜ SUNARIM.
AYŞE'ye MEKTUPLAR: "NURTANEM""
Yazan : Mustafa ALSANCAK Sayı:124 Bitanem!!!Sana daha önce de yazdığım gibi Şaban Ağalarda akşamyemeğinden sonra oturmuş müzik eşliğinde güzel bir akşam geçiriyoruz. Biraz önce ortadan kaybolan Aylin, Arzu ve Rıfkı ellerinde yeni şarap şişeleri ile yukarıya çıkageldiler.Adem bey birden ellerini ovuşturmaya başladı. Şarap şişelerini görünce neş'esi yerine gelmiş bir hali vardı. Arkadan Ömer, Ozan, Emre, Alper ve Levin Arda da ellerinde taşıdıkları tabaklarla teras kapısından bize doğru geldiler. Tabaklarda fındık, fıstık, beyaz peynir,kavun,erik ve daha başka atıştıracak neler yoktu ki... Rüstem amca ile Aylin'in babası bir ara bizim masadan ayrılıp köşedeki bir masaya geçmişlerdi. Belki de kendi aralarında konuşmak istedikleri özel meseleleri vardı.Her ikisi de uzun bir zamandır köy dışında bulunduklarından birbirlerine anlatacak çok şeyleri vardır sanırım. Aylin onların masasına da o biraz önce getirdikleri şarap şişelerinden koydu. Şarap mahzeninin kapısı , herhalde buakşam için olmalı, açık olduğundan maaşallah Şaban ağanın çocukları sık sık aşağıya inip yenilerini getiriyorlardı.Şaban ağadan da bir itiraz sesi duyulmadı. Yani nasıl demeli ki gerçekten Şaban ağanın kendi bağından yaptığı ve bu yıllanmış şaraplarının tadı insanın tadıdamağında kalacak kadar çok lezzetli. Dikkat ettim, Adem bey bir yudumda önündeki dolu bardağı yarımlayıverdi. Ben daha nazik davranıp hafif hafif içmeyi yeğliyordum.Şaban ağanın şaraplarının alkol yüzdesinin çok yüksek olduğunu bildiğim için dikkatli gitmekte fayda vardır. Müjgan hanıma baktığımda şarabın tesirinden yüzü kıpkırmızı olmuştu. O, her ne kadar kocasını sık sık yavaş olması için dürtüp duruyorduysa da ,maaşallah , kendisi de hani pek öyle yavaş gitmiyordu... Emine hanım teyze ile Aylin'in annesi Fatma hanım teyze ve Rıfkı'nın Berlin'den gelen halası Ümmü hanım teyze de önlerine konan şaraptan yudumcuk yudumcuk alıyorlardı. Kusura bakma ama kadınların sarhoş olması da hiç iyi olmaz sanırım.Avrupa'da çok yere yığılıp kalan kadınlar gördüm. Fatma hanım teyze Emine hanım teyzeye: ---" Emine gelin...Kız keşke buraya gelirken Aysun'la kocası Rasim'i de getirseydiniz" deyince Müjgan hemen konuşmanın içine girerek "isterseniz ben hemen telefon eder buraya gelmelerini söyleyebilirim" dedi.
Fatma hanım:---"Telefon etmen iyi olur da... Acaba biraz ayıp olmaz mı?Bu saatten sonra ne daveti bu demezler mi?"
Müjgan hanım:---" İlâhi Fatma teyze! Hangi geçmiş saatmiş o? Saat daha dokuza çeyrek var. Onlar genç insanlar bir solukta buraya gelebilirler. Kararınızı verin. Bak, telefonum hazır bekliyor."
Fatma hanım:---" Ehh o zaman sen öyle diyorsan öyle olsun diyelim.Telefon et kızım et! Ben sadece onları yemeğe çağırmadığımız için şimdi ansızın arayıp davet etmek ayıp olur diye düşündüm de onun için biraz kararsız kaldım."
Müjgan hanım.---" Boş ver sen ayıbı falan Fatma teyze! Aysun öyle şeyler düşünmez. Bizimle birlikte olacağından çok mutluluk duyar. Adem için de Rasim tam kafa dengi olur. İki kafadarlar buluşunca bunların önünü kesmek de çok güç olur yaa...Artık Aylin ve Rıfkı'nın hâtırları için ve güzel bir veda partisi olacağından buna da katlanacağız." dedi.
Emine hanım teyze:---" Müjgan ; bir dur hele bakalım bir dur!!! Şeyden çıkar gibi öyle birden paldur küldür telefon edip onları buraya çağırman biraz sakil kaçmaz mı ? Sana yakışır mı ? Madem telefon etmeyi kafana koydun.En iyisi sen Aysun'a Aylin ile beraber telefon edin. İlkönce o konuşursa daha yakışık alır. Sen de ondan sonra Aysun'la ayrıca konuşursun"dedi.
Müjgan hanım bu fikri çok uygun buldu.Yerinden kalkıp Aylin'i yanına alarak teras mutfağına doğru yürüdüler. Aradan 20 - 25 dakika geçmeden Aysun hanım ve Rasim bey buraya teşrif ettiler. Ne tuhaftır ki sanki Müjgan hanımla Aysun hanım sanki daha önceden anlaşmışlar gibi hemen bu kısa zaman sonra çıkıp geldiler.
Aysun hanım sarı bir elbise giymişti. Çok da yakışmıştı. Bu okumuş bayanlar giyinmesini çok iyi bilen zevk sahibi insanlar. Aysun hanım sahiden cıvıl cıvıl ve yaşam dolu bir bayan. Bazen düşünüyorum da onun, Rasim bey gibi kalas bir adamla nasıl evlenmiş olduğuna bir anlam veremiyorum. Kadıncağızın en büyük üzüntüsü şimdiye dek tüm uğraşlarına rağmen bir çocuk sahibi olamamış olması nedeniyle büyük üzüntü içinde.Neyse esasında onların nasıl evlenmiş oldukları bizi ilgilendirmiyor. Yeter ki onlar mes'ut olsunlar diyorum.
Arzu bir koşuşta hemen iki bardak kapıp geldi. Rasim bey sanki çok susamış gibi önüne konan şarabı şöyle bir iki tarafa sallayıp aromunu güzelce bir kokladıktan sonra bir yudumda bardaktaki şarabı yarıya indiriverdi. Vallahi şimdi bu Rasim bey Adem beyle buluştuktan sonra Şaban ağanın şarap mahzeninde şarap bırakmazlar diye korkuyorum. Pirzolaların kokusu terastan henüz gitmemişti. Arta kalan pirzolalardan Aysun hanıma ve Rasim beye de birer tabak ikram ettiler. Karınlarının tok olduğunu söylemelerine rağmen yine de tabaklarına konanları yememezlik edemediler. Böyle muhabbet dolu bir sofrada tok olan insanın bile iştahı yeniden açılır diyorum. Hele o mis gibi kokan kekik kokusu yok mu... Evin büyük oğlu Ömer ablası Arzu ile yanımızdan yine kayboldular.
Şaban ve Rüstem ağanın şarap şişeleri çoktan boşalmıştı. Sanırım yenilerini getirmek için mahzene indiler. Ama ben dikkatli davrandığım için bardağımdakini yudum yudum yuvarlıyordum.Bir ara dikkatimi çekti Aysun hanımın yanakları kırmızı güller açmışcasına kızarmıştı.
Arzu İlkönce bir Harmandalı çalmaya başlayınca köşedeki masada demlenmekte olan Şaban ve Rüstem ağalar yerlerinden yay gibi fırlayarak terasın ortasında oynamaya başladılar. Bu Harmandalı havasının oynanması her yiğidin harcı olmayan çok zor bir hava olduğu için bu köyün iki muhterem ağasının döktürdüğü Harmandalı'ya da hayran olmaktan insan kendini alamıyor. Mübarekler kafayı da bulmuş olmalarından ötürü coştukça coşuyorlardı. Epey bir zaman geçtikten sonra oynaya oynaya çok yoruldukları gözle görülür hale gelmişti. İkisinin de alınlarında boncuk boncuk terler dolaşıyordu.Fatma hanım teyze daha fazla dayanamamış olmalı ki:---"Şaban sen de ve Rüstem ağa da çok yoruldunuz.Yeterin gari artık canım.Kalbiniz duracak. Oturun yerinize de biraz soluklanın gari." deyince sanki onlar da bahane arıyorlarmış gibi oynamayı bırakıp köşedeki masalarına geçtiler.
Arzu boş durmuyordu. Babası yerine oturduktan sonra dansparçaları çalmaya başladı. Herkes Aylin ile Rıfkı'nın dans etmelerini beklemiş olmalı ki "Aylin Aylin....Rıfkı Rıfkı ortaya"diye tempo tutmaya başladı.Onlar da kibarlık yapıp hemen ortaya fırlayıverdiler.
Rıfkı'nın fırsatları iyi değerlendirmesi gerekir diye düşünüyorum.Nasıl olsa ne o ve ne de ben yarın akşam burada olmayacağız.Yarın ikindi sonrası köyden ayrılıyoruz. SAYONORA BÜTÜN DOSTLARA...diyeceğiz. Saat 22.00 sularında Şaban ve Rüstem ağalar " siz keyfinize bakın biz şöyle bir dışarı çıkıp kahvedeki eşe dosta bir merhaba diyelim" diyerek terasdan ayrıldılar.Aynı anda evin büyük oğlu Ömer de Ozan,Emre, Alper ve Levin Arda'yı yanına alarak televizyon izlemek için aşağıya indiler. Senin anlayacağın terasda kalanlarda birden bire bir rahatlık başlamıştı. Adem bey Müjgan hanımı ve Rasim bey de Aysun hanımı dansa kaldırdılar. Ben, bir müddet olduğum yerde kalmayı tercih ettim. Fakat baktım ki olacak gibi değil Zeynep ve Arzu ikisi birden gözlerini bana dikmişlerdi. Bizi kaldırmak için neyi bekliyorsun dercesine öylece bana bakıyorlardı. Doğruca Arzu'nun yanına gittim. Evsahibinin kızı olarak ilkönce onu kaldırmam daha yakışık alır diye düşündüm. Zeynep bakakaldı. Zira her ikisi ile aynı anda dans edemezdim. Arzu çok heyecanlı görünüyordu.Yumuşak yumuşak kendini müziğin akışına bırakıverdi. Birşeyler konuşmak için birkaç defa yutkunup durdu. Arzu:---" Kendini nasıl hissediyorsun? Artık yarın buralardan kaybolup gideceksiniz. Bizleri kendine çok alıştırmıştın.Sen ve Rıfkı köyden ayrıldıktan sonra buraları bomboş kalacak diye içimde garip bir his var.Ama siz buraları çok çabuk unutursunuz. Rıfkı ile artık Antalya'da akşamları çıkar âlem yaparsınız sanırım" dedi. Ben de ona :---" Doğru söylüyorsun.Ben de sizlere çok alıştım. Buradan ayrılmak bana da zor gelecek gibi geliyor. Böyle temiz hava ve güzel insanları nerede bulabiliriz ki? Ama sen ve Aylin de 2-3 hafta sonra okulhayatınıza geridöneceksiniz. Ama şunu da unutma ki bizim size olan Antalya'ya davetimiz hâlâ geçerliliğini koruyor " diyerek onun gönlünü almaya çalıştım.
Uzun bir dans oldu. Bilahare Arzu'yu yerine bırakıp Zeynep ile dansa kalktım. İlkönce Arzu ile kalktığım için olacak Zeynep'in biraz buruk bir hali vardı bana karşı. Bir müddet o suskun kalıp sadece dans etmeyi düşündü .Nedense bu genç kızlar hep böyle kaprisli mi olurlar??? Anlamış değilim. Zeynep daha sonra açıldı.O da, bizim, köyden ayrılacak olmamıza çok üzüntülü görünüyordu. Eğer Yılbaşında Almanya'ya ziyarete gidecek olursam vakit bulursam beni Paris'e beklediğini söyledi.Kendisine bu kibarlığından dolayı teşekkür ettim. Paris'e falan gelecek - gidecek yok ama yarım elma gönül alma diye düşündüğünden Nermin halasının yanında kendilerini de ziyaret etmemi söylemesi bile bir kadirşinaslık örneğidir diye düşünüyorum.
Rıfkı nihayet yorulmuş olmalı ki dansı bırakıp Aylin'le gelip yerlerine oturdular. Adem bey ve Rasim beye yeni kırmızı şarap şişeleri açılmıştı. Doğrusu keyiflerine diyecek yoktu. Mübarek şarap şişede durduğu gibi durmuyor. Rasim ve Adem beyler yarı bitkin bir vaziyette bardaklarına konan şarabı yudumlamaya devam ediyorlardı. Şu anda ne Müjgan hanım ve ne de Aysun hanımın kocalarına karşı bir sesleri çıkmıyordu. Rıfkı'nın burada son gecesi olduğu için kocalarının kafalarını bulmuş olmasına aldırmıyorlardı. Müjgan hanım masanın altından hafifçe ayağıma dokunarak bizi ne zaman dansa kaldıracaksın demek istiyordu. Kendime biraz çeki düzen verip karşı tarafa geçerek onu dansa kaldırdım. Mübarek kadın ateştopunun içinde yüzüyor gibi vucüdü cayır cayır yanıyordu ve sanki hertaraafı ateş atıyordu. Bunda, içtikleri kuvvetli şarabın da büyük etkisi vardı.Müjgan hanım hiç çekinmeden kollarını boynuma doladı. Ben de bir itirazda bulunamadım. Madem ki kadıncağız böyle arzu ediyor öyle olsun diye dansı akışına bıraktım.
Müjgan hanımın neş'esi yerindeydi. Köyde bulunmuş olmamdan dolayı çok memnun kaldıklarını ve tüm ailesi adına teşekkür etmek istediğini söyledi. Oysa esas teşekkür etmesi gereken ben değil miydim ki diye de kendi kendimi sorguladım.Ve ben de onlara karşı büyük bir minnettarlık içinde olduğumu söyledim.
Rıfkı'ya o kadar söylediğim halde kerata nedense fırsat bu fırsat diyerek midir nedir bilmem şarabı biraz fazla kaçırmıştı. Yanına gelmemi işaret etti. Koluna girerek terasdaki mufağa götürüp kendisini bir sandalyeye bıraktım. Sanki gözleri kapanıp gidiyordu.Dinlenmeye ihtiyacı olduğunu anladım. İstersen sen burada bir müddet otur dinlen dedim. Aylin bir müddet sonra Rıfkı'yı ortalıkta göremeyince onun nerede olduğunu sordu. Dinlenmesi için mutfağa bıraktım dedim. Sakinler gibi oldu. Rıfkı'nın masada olmamış olmasını Aylin'den başkası çakmamıştı. Aylin mutfağa giderek nişanlısını kontrol etti.Ve sonra yanıma gelerek Rıfkı'ın uyuya kalmış olduğu haberini getirdi. Arzu yeni parçalar koymuştu. Dikkat ettim masadakiler kafalarını iyice bulmuşlardı . Hâlâ hareketli durabilen sayı olarak birkaç kişiden fazla değildik.Raziye hanımın da keyfi yerindeydi. Arzu ile sohbet ediyordu. Bu akşam dans etmediğim bayan bir Aylin ve bir de Raziye hanım kalmıştı. Raziye hanımı dansa dansa kaldırarak gönlünü almayı kararlaştırdım. Hiç itiraz etmeden kalktı.
Aylin'in sanki bir sessizlik içinde düşünceli bir hali vardı. Raziye hanımla dansımdan sonra ayıp olmasın diye Aylin'i de kaldırmam doğru olurdu.
Aylin:---" Rıfkı'nın bütün gün iki tarafa yaptığı koşuşmalardan ve bana yardım etmesinden dolayı çok yorulmuş olduğunu söyledi.Neyse yarım saat kadar bir dinlensin bakalım. Ben kendimi buakşam çok formda hissediyorum ve sabaha dek uyamayı bile düşünmek istemiyorum"dedi.
Fakat,ben ona biraz daha dikkatlice bakınca onda da fazla bir kuvvet kalmadığını anlayıverdim. Düşmekten mi korkuyordu nedir beni sıkı sıkı kendisine çekti.Ben de birşey demeye kalksam kırılır diye bir itirazda bulunmak istemedim. Sıcacık bir hali vardı. Kendi kendime ahhh canım Rıfkı kardeşim ahh dedim. Bu son akşamda kız seni ne kadar arzu ediyor ki şimdi onu sakinleştirmek bana düştü.Hatta biraz önce giydiği elbisesini çıkarmış onun yerine ince bir kırmızı elbise giymişti.
Müzik çoktan bitmişti. Onun da keyfi yerinde olduğundan ne o ve ne de ben çalmakta olan parçanın son bulduğunun farkına bile varmamıştık .Sonra gidip yerlerimize oturduk.
Emine hanım teyze yerinden kalkarak taa yanıma kadar geldi ve bana: " Fatma gelin sana evini gezdirmeyi düşünmüş. Sen şimdiye dek sadece terası gördün." dedi. Ben de Emine hanım teyzeye:---" Aaa tabiî ki çok memnun olurum"diyerek ayağa kalktım. Baktım bizden önce Fatma hanım teyze de terasdan aşağıya doğru gidiyordu. Emine hanım teyze önde ben onun arkasında Fatma hanım teyzeye yetiştik. Sanki arkasından geleceğimizi yüzde yüz biliyormuş gibi bizi salonda bekliyordu.
Ev, gerçekten düşündüğümden de daha büyükmüş.Alt kata kadar indik.Bodruma inince köşede Şaban ağanın kendi elleriyle yaptığı ve şaraplarını koyduğu mahzenini de bu sayede görmüş oldum. Emine hanım teyze yukarıya terasa gideceğini söyleyerek yanımızdan ayrıldı.Mahzenin kapısı açılınca şöyle içeriye doğru kafamı uzatıp bir bakayım dedim ve bir de ne göreyim gerçekten içerisi onlarca dolu şarap şişesi ile doluydu. Fatma hanım teyze: :---" Çekinme çekinme; istersen gir içeriye gir de Şaban ağanın şaraplarını bir gör. O, pek öyle herzaman mahzenin kapısını açık bırakmaz ama...Bugün nasıl olduysa misafirlerimiz var diye kapıyı açık bırakmış.Gördüğün gibi ileride köşede büyük bir koltuk var.Gel, istersen biraz oturalım . Şaban ağa bazen buraya iner birkaç bardak yuvarlar ve sonra yukarı çıkıp deliksiz bir uyku uyur. Demek siz yarın buralardan gideceksiniz. Doğrusu, Emine'yi ziyarete geldiğimde seni yatağında kısacık şortunla uyurken görünce bu delikanlı yakında hasta olur diye düşünmüştüm.Buralarda havalar gündüzleri ne kadar sıcak da olsa geceleri sabaha karşı dışarısı serinler.Emine teyzen senden ve senin hakkında çok şeyler anlatmıştı da kendi gözümle görmeden inanmam demiştim.Senin o oturuşun gözümün önünden hiç gitmiyor. Bizlere çok güzel de masajların oldu. Sen omuzlarımı ovunca daha başka bir zindelik geliyordu bana . Şimdi şuraya biraz uzansam omuzlarımı iki dakikacık olsun ovabilir misin yavrum" dedi. Bu isteğe hayır diyemezdim. Aynı şekilde , Emine hanım teyze ile sabahları bana geldiklerinde yaptıkları gibi üstündeki bluzünü birden çıkarıverdi.İçeride 40 mumluk bir lambanın verdiği loş bir kırmızı ışık vardı. Karşı tarafta içinde şarapbardakları duran bir vitrin duruyordu. Belki de Şaban ağa gelen misafirerine burada kıymetli şaraplarından ikram ediyordur. Fatma hanım teyze :---" Şu yastığı ver de karnımın altına koyayım. Emine teyzen bana senin ona hep böyle masaj yaptığını söylemişti de ."dedi. Kadına son bir hâtıram olsun diye ayaklarından başlayıp taa omuzlarına kadar çıkan bir programımı uygulamaya başladım. İlk başlarda sadece rahatlamakta olduğunu gösteren hafif hafif sanki inler gibi derin derin soluk aldığını farkettim. Ayaklarının üstüne oturup ellerimle beline doğru uzanırken sanki "Ayy ayy ayy fazla bastırma" demeye başladı. Bu kadınlar neden böyle hep acıyor çok acıyor diye tutturup dururlar ki...
Fatma hanım teyze her ne kadar iki dakikacık masaj demiş olsa da benim uyguladığım programım dışında " haa biraz da şuramı buramı" derken en azından aradan 24 dakikalık bir zaman geçmiş oluyordu.
Kalbi küt küt atıyordu.Belki de aniden birisi aşağıya gelir de beni onun omuzl |
|