Yorum Ekle
 
Yorum No : 11173 | Mustafa ALSANCAK09.08.2013 17:01:07
Çok Muhterem Neiin I Ş I K hanımefendi...
Kusura bakmayınız ama , gözlerime inanamadım doğrusu ! Gerçekten, o Karadeniz maviliği ile mavili küpülerin süslediği Nevin hanım tekrar şeref vermiş diye bir sevinç aldı içimi.
Uzun aylardır CESUR KALEMİNİZDEN uzaklarda kaldığımız için bayağı yokluğunuzun acısını çekmiştik. HOŞGELDİNİZ EFENDİM.
Ne güzel de anlatmışsınız o eski Bayramların saadet ve insanlık dolu geçen güzel günlerini...
Eee devir çok değişti artık. Atatürk'ün yaratmış olduğu o Türk topraklarındaki kardeşlik havası dincilerin hiç hoşuna gitmemiştir. İşleri güçleri Araplaşma hasreti ile yürüdüğü için bugün olduğu gibi şeriatçı güruhun Atatürk Cumhuriyetine ve devrimlerine olan saldırıları on sene öncesine dek hiçbir parti, hiçbir iktidar ve hiçbir hükümet azı dişlerini bugün olduğu gibi çıkarıp göstererek milleti bölmeye götürecek fesatlıkları Türk Toplumunun arasına sokma kabadayılığını gösterememiştir. Cesaret edememişlerdir. O zamanlarda Ordunun Genelkurmay başkanları : DİNİ SİYASETE OYNAYAN POLİTİKACILARA " H Ö T" demesini bilmişlerdir.
GEZİ OLAYLARINDA AKP hükümetinin Türk vatansever gençlerine reva gördüğü eziyet, zulm ve polislerine gençlerimizin kafasına nişan aldırarak öldürttürmelerini, gözlerini kör etmelerini bu her Allah'nın günü Allah -Peygamber diye oy toplayanların günahlarını Allah affeder mi sanıyorsunuz...
Şu Ergenekon davasında mahkum edilen Türk ordusunun şerefidir. Ama kendi mensuplarına sahip çıkmaktan çekinen bir Genelkurmay varsa ve RTE'in yaratmış olduğu diktatörlük dünyasında aman bana dokunmayan yılan bin yaşasın umuduyla emekliliklerini bekleyen kumandanlar yan gelip yatıyorlarsa eğer bugün yazdıkları bildiriyi yarın korkudan AKP'nin kürtçü hainlere yaranmak için gelen tehditleri ile değiştirip kendilerini gülünç hale getiriyorlarsa iş itmiş demektir.O zaman da bu ordu neden bu hale geldi diye yakınmaya hakkımız olmamalıdır.
 
Yorum No : 11186 | Nevin Işık12.08.2013 02:35:23
Değerli Mustafa ALSANCAK beyefendi uzun yorucu bir yoğunluğun ardından tekrar sizlerle beraberim, değerli yorumunuza teşekkür ederim sevgiyle kalınız.
 
Yorum No : 11214 | Mustafa ALSANCAK25.08.2013 16:42:54
Çok Muhterem Nevin I Ş I K hanımefendi..
İnanın Sizi tekrar EFECEHABER köşenizden görmüş olmaktan büyük bir memnuniyet duydum. Yokluğunuz esnasında Sizi sevenleri meyus etmiştiniz.
İnşallah Karadeniz'in serin sularında yüzerek rahat bir Yaztatili geçirmişsinizdir. İyi ki varsınız Nevin hanım.
Size, AYŞE'ye Mektuplar serimin 105:inci sayısını sunuyorum. İnşallah okursunuz. Selâm ve saygılar sunarım.

AYŞE'ye Mektuplar :"NURTANEM" "105"
Yazan Mustafa ALSANCAK, 17-08-2013 13:04
Bitanem!!! Belki inanmayacaksındır ama ben gerçekten bu sakin ve mutluluk dolu ortama çok alıştım.Buradan ayrılmak da kolay olmayacak gibi geliyor bana.

Zeynep hanım ; Müjgan hanımın bana söylediğine göre anneleri tarafından bir akrabalık bağı olan KAÇAROĞULLARI'nın gelini Mukaddes hanımın doğum sancılarının sıklaşması ile birlikte sanırım bir komplikasyon durumu sözkonusu olduğundan köyün ebesi AYFER hanım büyük bir sıkıntı yaşıyor olmalıydı ki tıbbî bir katkı sağlayacağını ümit ettiği Zeynep hanımdan yardım rica etmişti. Maaşallah, o da , daha HİPOKRAT YEMİNİ'ni bile etmeden kafasındaki bilgilerle insanlara yardımcı olma bakımından ve bir yardımım dokunsun diyerek evden hemen koşup gitmişti.
Zeynep gittikten sonra biz de kendi aramızda konuşarak ve ara sıra da birşeyler yudumlamayı ihmal etmeden terasdaki oturmamıza devam ettik.

Zeynep hanımın aramızdan ayrılıp gitmiş olması bizim için biraz sıkıntı yaratmıştı . Akşam eğlencelerimizde çoğunlukla müzik işlerini o düzenliyordu. Rahat ediyorduk. Ama şimdi bu işleri kıvırma işi Müjgan hanımın üstüne düşmüş oluyordu.
Bu arada muhabbetler devam ederken ve gönüller de hoş olunca vaktin epeyce ilerlemiş olduğunu hiç fark etmemiştik..

Fenerbahçe maçı çoktan sonbulmuş olmasına rağmen Adem ve Rasim beyler henüz eve geri dönmemişlerdi.
Aysun hanım da uzun müddet sessizliğini korudu .Belki de kocası hakkında yanlış bir izlenim edinilinmesini istemiyordu. Fakat en sonunda kendine malik olamamanın verdiği bir kızgınlıkla:
" Bu adamlar da nerede kaldılar ki ?"diye yüksek sesle bir düşünme ihtiyacı duymuştu.
Müjgan hanım da daha sonra Adem beye nerede olduklarını öğrenmek için telefon etmek zorunda kaldı.

Meğer bu iki kafadarlar maçtan sonra doğru buraya eve gelecekleri yerde kafalarına estiği gibi Rasim beyin evine gitmişlerdi. İşe bak sen ki; İki arkadaş başbaşa vermişler ve şu anda birkaç bira içmekte olduklarını ve buraya gelip de bizim neş'emizi kaçırmak istemediklerini söylemişler.

Müjgan hanım dişlerini gıcırdatıyordu. Fakat metanetini toplayarak herkesin yanında fazla birşey dememeye özen gösterdi. Ama ben onun yüz hatlarını kontrol ettiğimde gördüm ki epeyce sinirlenmişti. Ve o halet-i ruhiye içinde sukunetini koruyarak Adem beye sadece "HADİ BAKALIM ÖYLE OLSUN. NEŞ'ENİZ BOL OLSUN DİYELİM. BİZİ HİÇ MERAK ETMEYİN.BİZ DE BURADA DELİLER GİBİ DANS EDEREK EĞLENMEMİZE DEVAM EDİYORUZ... KEYFİMİZE DİYECEK YOk" diyerek telefonu pat diye kocasının yüzüne kapattı.
Fatma hanım teyze de Müjgan hanımın bu sinirli haline bakakaldı.

Fatma hanım teyze.:---" Ahh Müjgan kızım ahh. Siz, daha bakalım çok genç kadınlarsınız. Daha yaşınız genç kız yaşında. Daha durun bakalım... Daha bu kocalarınızın nelerine tahammül etmek zorunda kalacaksınız... Hemen kahveden eve gelmediler diye adamlara fırça çekerseniz ileride siz zorluk çekersiniz. Bazı şeyleri hoş görmek zorundasınız. Kocalarınız bir bakarsınız bizim karılar daha şimdiden dırdıra başladılar diye başka türlü kaçamak yollarına başvurabilirler. Bazı şeyleri unutmak şarttır ve görmemezlikten gelmeniz gerekiyor.İşte annen burada! Kendisine bir sor bakalım bak bi biz nelere dayanmışızdır. Sana şunu da söylemek zorundayım ki bu köyün erkekleri çok "maço" erkek dedikleri cinstendirler . Sizler okumuş ve kariyer yapmış kadınlar olduğunuz için kendinizi savunabiliyorsunuz. Bizler ama sizin gibi bugünkü modern şartlar altında yetiştirilmedik.
Sakın beni yanlış anlamayın. Evlilik karşılıklı anlayış, ve yeri geldiğinde "alma ve vermeye dayalı hoşgörü isteyen bir kurumdur".
Biz anneler sizleri kolay büyütüp bu hallere kolay mı getirdik sanıyorsunuz? Bırakın kocalarınız erkek erkeğe oturup fantazilerle dolu kendi dünyalarını yaşasınlar derim." dedi.
Fatma hanım teyzeyi büyük bir şaşkınlık ve hayranlıkla dinledim. Hani derler yaa " ÇARIKLI ERKÂNÎHARP" diye maaşallah bu kadın da tam tamına bu tanıma uyuyordu .
Aysun hanımın da beylerin yapmış oldukları bu harekete karşı canı sıkılır gibi olmuştu. Fakat Fatma hanım teyzenin bu anlamlı konuşmasından sonra bir şey söylemek istemedi .
Kadınların ikisi de bozuk çalıyorlardı.Onların içlerinde neler düşünmekte olduklarını anlamak çok zor.

Rıfkı ve Aylin müzik çoktan bittiği halde hâlâ oldukları yerde yavaş yavaş da olsa iki tarafa sallanmaya devam ediyorlardı. Ben biraz olsun ayaklarım dinlensin diye kendimi istirahate çekmiştim.
Nihayet Rıfkı ve Aylin danslarını müziksiz sürdürdüklerinin farkına varmış olmalılar ki onlar da dansı bırakıp masadaki yerlerine döndüler.
Müjgan hanım çok geçmeden ve sanki kocasından alamadığı hırsını müzikten çıkarmak istermiş gibi yeniden yeni parçalar çalmaya başladı.

Yine dans etmek için ortaya çıkan çift Rıfkı ile Aylin oldu . Müjgan hanım yeni bir ŞARAP şişesinden bardaklarımıza katkıda bulundu. Kimse darılmasın ama şu mübarek şarap da tam bir lezzet kaynağıydı-delikatesti . İnsanın içtikçe içeceği geldiği gibi tadı da damağında kalıyordu.

Müjgan ve Aysun hanımlar kocalarının buraya gelmeyişlerine iyice bozulmuşlardı. Belki de kocalarının onlarla dans etmelerini beklemekteydiler .Bu düşüncemi zayıf bir ihtimal olarak söylüyorum.

Müjgan hanım yerinden kalkarak yanıma kadar geldi. " Benimle dans eder misin ? "dedi. Çok şaşırdım.
Kalkmasam çok ayıp olurdu. Hâtırı kırılmasın diye hemen yerimden doğrulup onunla birlikte Rıfkı ile Aylin'in dans etmekte oldukları ve ışıkların fersiz olduğu bölüme doğru ilerledik.

Terasın birkaç yerinde koca koca variller içine konmuş derin saksılarda limon ve portakal ağaçları vardı. Esen hafif rüzgârda ağaçların dal ve yapraklarının iki tarafa sallanmasıyla üstümüze bir serinlik geliyordu. Bu ağaçlar bile insanı masalarda oturan diğer misafirlerden uzakta tutuyordu.
Müjgan hanım sanırım şarabı fazla yuvarlamışa benziyordu. Belki de kocasının eve dönmeyişine müthiş kızmıştı. Bunun için ben onu tutmaya fırsat bulamadan o bana sokuldu.Güğüsleri devamlı atıyordu. Bir bakıma sanki dünya umurunda değildi. Etraftan gören olur diye onu biraz uzaklaştırmaya çalıştım. Fakat sanki hiç birşey onun umurunda değilmiş gibi geldi bana. Sevgiye, candanlığa, şefkate ve sıcaklığa hasret duyan bir durumu vardı. Onun bu bahtsız halini görünce ahh bizim bu hayatları boyunca romantik âşklar ve evlilik hayalleri kurmuş bebek gibi güzel kadınlarımızın çilekeşliği diye içime bir ateş düştü.
Böyle yüksek kültürlü bir bayanın köy yaşamındaki günlerindeki hareketlilik parmakla sayılacak kadar azdır. Bir de âşkı, sevgisi de olmayan ve seksüel varyasyonlardan uzak bir evlilik de yaşanıyorsa o zaman böyle bayanlar er geç çılgına dönebilirler diye tahmin edebilirim.
Ben:---" Müjgan hanım çok sıkılmış bir haliniz var. Yine neye üzüldünüz diye sorabilir miyim? Yoksa ben Sizi üzecek bir şey mi söyledim?" dedim.
Müjgan hanım:---" Ne münasebet! Sana hiç kırılmış olabilir miyim ? Adem ile Rasim'e canım sıkıldı. Adamlar maç diye birşey tutturdular bir daha da göze görünmediler. Maçtan sonra OZAN'ı eve gönderdikleri yıl oldu. Oğlan ikinci uykusunda.
Burada misafir olarak Fatma teyzeler var. Ona ve kızlarına karşı ayıp oldu. Şimdi bu kadın bizim hakkımızda neler demez ki? Bak bak, kocaları bizden kaçmak için maç bahanesiyle evden tüyüp gittiler ve bir daha da geri dönmediler demez mi?. Yalan mı yâni ? "
Ben de:---" Müjgan hanım ! Üzmeyin canınızı. Fatma hanım teyze yabancınız değil. Onlar halden anlarlar. Sizi ayıplama hakkına da sahip değiller. Bırakınız; belki de beyleriniz maç sonrası iki kafadar olarak başbaşa kalmak istemiş olabilirler." diyerek onu biraz sakinleştirmeye çalıştım . Sanki yaklaşırken kaybolup gitmek istiyormuş gibi hareket halindeydi. Belinden tutarak gönlü olsun diye sıkı sıkı tutup bırakmadım. Gözleri kapanıp gitmişti.
Şarap iyice başını döndürmüş olabilirdi.

Fatma hanım teyze sık sık saatine bakmaya başlamıştı. Saat, gecenin birbuçuğunu gösteriyordu. Kızlarına "hadi kızlar yavaş yavaş hazırlanın da artık evimize gidelim. " dedi.
Aylin biraz nazlanır gibi annesine "Anne sen önden git de biz biraz sonra Arzu ile arkandan geliriz" dedi.
Fatma hanım teyze: ---" Ayy be kızım; ben bu gece yarısı yanlız başıma nasıl eve gidebebilirim? Anca beraber kanca beraber. Hadi bakalım düşün önüme de evin yolunu tutalım. Bu insanlar da bütün gün ayaktalardı. Yorulmuşlardır. Onların da uykuya ihtiyaçları vardır." diyerek ağırlığını koyunca Aylin ve Arzu kuzu kuzu toparlanıp gitmeye hazır hale geldiler.
Rıfkı hemen yerinden fırlayarak ben size refakat ederim diyerek masadaki cep telefonunu alıp cebine koydu.

Terasda uzun bir vedalaşma faslı başlamıştı. Sarmaş dolaşlar ve öpüşmeler derken bayanların hepsi birden misafirleri dışkapıya kadar gidip uğurladılar. Ben terasda kalıp onların geri gelmelerini bekledim.
Terasda biz sadece beş kişi kalmıştık. Bu arada abisi gittikten sonra Neriman da " Yarın erken kalkmam gerekiyor. Ben de artık gidip yatsam fena olmayacak"diyerek o da yanımızdan ayrıldı.
Emine hanım teyze de biraz sarsılmış gibi görünüyordu.Kızlarının israrı ile sanırım ekstradan birkaç bardak şarabı Fatma hanım teyze ile birlikte midelerine indirmişlerdir.

Nedense böyle eğlenceli geçen akşamlardan sonra Emine hanım teyze hep benim yardımımı isteyerek Rıfkı'nın kışları kaldığı odaya kadar kendisini götürmemi bilhassa istiyordu.Yine aynı şeyi şu anda da Müjgan hanımın yanında bana söyledi.

Müjgan hanım annesine dönerek :---" Anne!Eğer İstersen ben seninle gelebilirim. ister misin?" diye sorunca o da cevaben : " Yok kızım yok ! Aman kızım bak burada arkadaşın Aysun var. Sen onunla ilgilensen daha iyi olur. Bu delikanlı oğlumuz beni beş dakikada yerime bırakıverir. Sen işine bak kızım" deyince her zaman olduğu gibi iş yine dönüp dolaşıp benim üstüme yıkılıyordu. Madem ki Emine hanım teyze benim yardımımı istiyordu ben de artık itirazsız onun arzusunu yerine getirmek zorundaydım. İki gün sonra beni burada kırmızı dipli mumla arasalar da bulamayacaklarına göre biraz gayret edip onlara hizmet vermekle kendimi daha rahat hissetme olanağı yakalarım diye düşündüm .

Emine hanım teyze çok keyifliydi . Koluna girerek onu taa evin öbür ucunda bulunan Rıfkı'nın kışlık odasına kadar götürdüm.
Çoraplarını çıkarmama yardım etmemi istedi. Bu arada kalçalarının üstünü örtmek için bir havlu aradım.

Maaşallah kadının sanki güneşte yana yana bronzlaşmış bir vücudu vardı. Bu kadının beş çocuk doğurmuş olacağına beş şahit gerekirdi.
Rüstem amca Emine hanım teyzeyi daha o 15 yaşındayken kaçırmış. Bir sene geçmeden de Müjgan hanıma anne olmuş diye duymuştum.Vallahi bir lâf vardır yaa "ANNESİ KIZINDAN GÜZEL" diye aynı onun gibi bir şeydi bu şu anda masaj için önümde sere serpe uzanmış kadın hayrettir ki yeni gelin kadar alımlı bir hâle sahipti desem abartmış sayılmam. Benim işim ona arzu ettiği gibi yardımcı olmam şeklinde olduğundan ben sadece yapacağım masaj işime bakarım.
Emine hanım teyze:---" YAVRUM ŞÖYLE AYACIKLARIMI, BELİMİ ve BİR de OMUZLARIMIN KULUNÇUNU BİR ALIVER DE BUAKŞAM SAYENDE RAHAT BİR UYKU ÇEKEYİM . Bu sabah Fatma geline yaptığın masajın aynısından ben de isterim.
Sen şimdi Müjgan ile Aysun'u yalnız kaldılar ayıp oldu falan diye düşünme. Onlar terasda oturup muhabbet etsinler . Sen bana yardımcı olursan çok memnun kalırım" dedi.
Köşedeki komedinin üstünde bir yağ şişesi duruyordu. Gidip şişeyi getirdim.
Emine hanım teyze benden gecenin bu saatinde iyi bir masaj bekliyordu. Kırılmasın diye aynı Fatma hanım teyzeye yaptığım gibi ayaklarının altını yağla ovmaya başlayarak dizkapaklarının altını güzelce bir elden geçirdim. Daha sonra biraz daha yukarılara doğru devamla masajımı sürdürdüm. Sonra da ayaklarının üstüne oturup kalçalarının üstünden başlayarak beline doğru rahatlatıcı bir masaja başladım.
Çok rahatlamış görünüyordu.Ben çalıştıkça kalçaları hop hop hopluyordu. Demek ki bu şekildeki ovmalarımla tutulmuş olan kaslarını yakalamış oluyordum.Bir ara biraz daha bastırınca "Ayy anam canım çok acıyor çok acıyor.Anam çok acıyor dayanamayacağım " diye sızlanmaya başlayınca masajıma ara vermek zorunda kaldım.
Karnının altına rahatlamak için kenardaki yastıklardan bir tanesini koydurdu .
"Bırakma!Ne olur bırakma , acısa da sen bana bakma. Çok iyi oluyor.Basıncına dayanamıyorum"dedi.
Arka kancalarını açtırarak omuz altlarına doğru daha efektif çalışmama olanak sağladı.Yağladıkça daha rahatlaşıyordu.
Emine hanım teyze:---" Maaşallah Fatma geline, ona bu sabah yaptığın masajınla yep yeni bir hayat vermiş oldun.
Biz böyle muamalelere hiç alışık olmadığımız için bize böylelikle büyük bir rahatlık vermiş oluyorsun.
Şuralarımı da bir yağlayıp masaj yapıver. Yirmibeş senedir onlar bir masaj yüzü görmediler. Sevabını alırsın." dedi. Ben de onun isteğini kırmadan devam ettim. Bir ara ben iyice bastırıp ovmaya devam ederken "AYY ÇOK CANIM YANDI"deyince bırakıverdim.
Uzun bir müddet tir tir titredi durdu. "Ahh hayat ne güzelmiş" dedi. Üstündeki havluyu savurup atıverdi.
Omuzlarını da ovduktan sonra gözleri iyice kapanır gibi oldu.

Uykuya daldıktan sonra usulca odadan çıkıp terasa doğru ilerledim. Fakat daha yarı yolda salona yaklaşırken Müjgan hanımla Aysun hanımı kahve içerlerken buldum.

Bana biraz alaycı bakışlarla baktılar. Maaşallah çabuk (!) geldin der gibi bir bakışları vardı üzerimde.
Müjgan hanım :---"Nasıl annemi uyutabildin mi? İnşallah seni fazla üzmemiştir. Seni kendi oğlu gibi sevdiği için hep senin yardımını istiyor" dedi. Ben de onlara "evet sağolsunlar. Ben de elimden geldiğince kendisine yardımcı olmaya çalışıyorum." diye cevap verdim. Müjgan hanım baktı ki ben fazla konuşmuyorum , o da daha fazla takılma gereği duymadı.
Ben sadece :--- " Siz de bugün çok yorgunsunuzdur. Sizleri meşgul etmeyeyim"dedim.
Müjgan hanım :---" Bizde uyku uyuyacak göz var mı koçum? İşte görüyorsun Aysun ile oturmuş " İKİ ŞEN DULLAR" gibi dertleşiyoruz. Buyur! Sen de bizim meclisimize katılabilirsin."dedi.