|
Yorum No : 12416 | Mustafa ALSANCAK | 09.04.2015 19:14:31 |
ÇOK MUHTEREM MELEK ADALET ÖNOL HANIMEFENDİ!!! Bilmem , bu satırlarınızın hangi basmağından başlayıp da aşağılara doğru inilmesi gerektiği hususunda büyük tereddütlerim olduğunu söylemek zorundayım. "BİR İNSANI TEKRAR KANDIRAMAZSINIZ...HELE BİR KADINI... AYNI YALANA İNANMAZ KADIN..." diye öyle bir sert , insanları köşeye mıhlar gibi ve sanki yaşanan olumsuzluklara kılıç çeker gibi bir asılışınız olmuş ki bu cümleler karşısında aklı başında olan YEDİ DÜVELİN insanları(vicdanı ve defteri karışık olanlarımız için söylüyorum) bir masaya oturup şapkalarını başlarından çıkarıp masaya koyarak başlarında neler olduğunu veya yaşamakta oldukları olayların aile saadetine ne büyük bir ölçüde sıkıntı vermekte olduğunu düşünmeleri gerekir diye düşünüyorum. İnsan yaşamında çok şeyler yaşamak zorunda kalabiliyor. Gayet tabiîdir ki dünyada sevmek ve sevilmek kadar daha güzel başka birşey olabilir mi? İnsanların neş'eli oldukları zamanları olduğu gibi deprasyona girdikleri devirler de olabiliyor. Veya bir bakarsınız en hazırlıklı olmadığınız bir zamanda karşı masada oturan dünya tatlısı bir bayanla göz göze gelme pozisyonu olabilir. Deneyimlerle sabit olmuştur ki meselâ: Üzüm karası kara saçlar omuzlarına dökülmüş gözleri ateş saçan etrafı kahkahaları ile neş'eye boğan karşı cinsten birinin insanın aklını başından alıp onu başka dünyalara götürecek kadar tutkular içine sürükleyebildiği çok olmuştur. Hele artık son 10-20 sene içinde evlenip ayrılma gibi olaylar sanki bir spor haline gelmiş bir manzar arz etmektedir. Hatta 2 ay geçmeden soluğu boşanma hâkiminin önünde bulanlar olduğunu günlük haberler içinde görüp okumaktayız. Bunlar bile kutsîyetine büyük değer verdiğimiz evlilik müessesesinin ne hale gelmiş olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Sizin; sosyal konulardaki fikir ve meselelere bakış açınızdaki gerçekçi yaklaşımlarınız tek kelime ile SÜPER OLDUĞU GİBİ AYNI ZAMANDA ÖĞRETİCİ BİR ÖZELLİĞİNİZİ DE AYAKTA ALKIŞLAMAMIZ GEREKMEKTEDİR Kİ ; BU GİBİ HASSAS KONULARA PARMAK BASARAK TOPLUMA YÖNVERİCİ BİR ÖZELLİĞİNİZ TEMAYÜZ ETMEKTEDİR. Gençlik yıllarımda Kopenhagen'den başlayan bir deniz yolculuğu ile , Atlantik'te dev dalgalarla boğuşa boğuşa 10 gün süren GÜLFORS ADLI BİR GEMİ İLE İZLANDA'YA'ya doğru yola çıkmıştım. Ortalık kış ve deniz buz tuttuğu için Danimarka'nın Kopenhagen limanından çıkmak çok zor olmuştu. Ama sonra açık denize doğru açıldıktan sonra bu GÜLFORS adlı lüks gemide hayat tıpkı BİNBİRGECE MASALLARI GİBİYDİ. Bilhassa tatil için Kopenhagen'e gelmiş insanlar, aileler sanki AFRİKA ÇILGINLARI GİBİ BİR DAKİKA OLSUN YERLERİNDE DURAMIYORLARDI. Bilhassa kadınlar ellerinde tuttukları içki bardakları ile ava çıkmışlar gibi Kopenhagen'den gemiye yeni binmiş yolcuların peşlerine düşmüşlerdi. Erkekler de aynı şekilde kadınların peşine düştükleri için ve kafalar da yerinde olduğundan âşk serüvenleri başlamıştı. Yeni gelen yolcular arasında İtalyan erkekleri çoğunlukta olup onları takip eden sayıca 20-30 aile ÇEKLER olmakla beraber 5-6 kişi de Yugoslav vardı. Türk olarak da bir ben vardım bu devasa turist gemisinde. Gemide istenildiği kadar içki içme serbestisi olduğundan bilhassa İzlandalı kadınların çoğu kendilerinden geçesiye dek içme özgürlüğüne kavuştukları için hoşlarına giden erkeği dansa kaldırıp sonra da kaş göz arasında kamaralarına doğru kaybolup gidiyorlardı. Aynı prosedürü kocaları da gözlerine kestirdikleri kadınlarla yapıyorlardı. Çok yaşlı İzlandalı erkekler genç Alman kızlarını BERLİN'de tanışıp evlenerek İzlanda'ya götürüyorlarmıştı. Bu arada hiç unutmam Giesela isimli bir Berlinli bayanla dans ederken Keflavik'de yaşayacaklarını söyledi.KIZ olsa olsa 26 yaşında olabilirdi.Bana kocasını gösterdi ve adamın adı ENAR'mış.Adam aşağı yukarı 55 yaşlarında ve ayağı sakattı. Böyle bir evliliği nasıl kabul etmiş olduğunu sordum: Gazete ilânına cevap vermiş ve karşısına çıka çıka ayağı sakat ENAR çıkmıştı.Yeni evlendiği kocasının zengin birisi olduğunu söyledi. Saatler sabaha doğru yaklaşırken gemideki müzik ve danslar bütün hızıyle devam ediyordu. Baktım ENAR da içkiyi fazla kaçırdığından bir köşede sızıp kalmıştı. Giesela ise hiç usanmadan güneş doğasıya dek değişik kavalyelerle eğlencesini sürdürdü. O da zaten iyice kafayı bulduğu için daha cömert davranıyordu. Kopenhagen'den bizimle beraber gemiye dahil olan iki Danimarkalı kız daha vardı. Bir tanesi sarısın bebek gibi ve diğeri daha ziyade Rahibe gibi veya sanki MONA LİZA'YA benzeyen bir yüz yapısı vardı. Gemideki gençlerin çoğu sarısın kızı ayarlamak için savaşırken onun arkadaşı olan MONA LİZA'ya benzeyen kız arkadaşının üzerine hiç düşmemiştik. Bir gün gemimiz İSKOÇYA'NIN EDİNBURG limanına demir atınca bu iki kız arkadaşın birden aramızdan ayrıldığına tanık olunca işte o zaman bütün genç arkadaşlar neden hep sarışının peşinde koşmuş olup olmamızdan büyük bir pişmanlık duymuştuk.Kızlar, bizim perişan halimize tuz biber ekmek istercesine öpücükler göndererek el sallaya sallaya rıhtımdan kaybolup gitmişlerdi. Yolumuz devam ettikçe ve geminin üstüne gelen 30 metre yüksekliğindeki dalgaları gördükçe insanlar ayakta durmanın çaresini gemide bol bol içki tüketerek buluyorlardı. İnsanlar sanki âşka susamış bir haldelermişler gibi geldi bana. Dans ve sevişmeler sıkıntısızca günlerce devam etti. Hiç kimse de halinden şikâyetçi değildi doğrusu. Bebek gibi sarışın İzlandalı, Alman kızları ve diğer milletlerden olanlarımız sanki sansürsüz bir âşk için bu gemide toplanmışlardı. Daha sonra anladım ki meğer İzlanda'da içki alabilmek için insanlar Başkent Reykavik'e ısmarlamak zorundalarmış. |
|
Yorum No : 12419 | melekkk | 09.04.2015 23:50:02 |
Yorumlarınızdaki anlatım ve bilgi gözlerimi kamaştırmak da. Gezen insanın okuyan insandan daha çok bildiğini anlyorum. Tabiki bunda çok iyi okumuş olmanız da etkendir. yine kısa bir cümle ile o durumlarda yaşananların AŞK olmadığnı söylemek isterim. Heyecan ve aşk iç içe geçen duuygular ve sanıyorum hep karıştırıyoruz. aşk dan daha güzel olan tek duygu ise sevgi. Ve verdiği huzur. dilerim insanlar bir gün aşk ı aramakdan vazgeçerler. Ve sadece gerçekten karşılarına çıktığında her şeyden vazgeçip aşk ın peşinden giderler. sevgiyle kalınız. |
|
Yorum No : 12423 | Mustafa ALSANCAK | 10.04.2015 09:55:10 |
Çok değerli insan Melek Adalet ÖNOL HANIMEFENDİ! Esasında , kaleme aldığınız ve içerikleri okuyuculara çok şeyler söyleyen bu çok yapıcı ve insanı derin düşüncelere götüren güzel yazılarınıza birşeyler yazıp bu yazılardaki pozitif yaklaşımlarınıza ben kalkıp daldan dala atlayan konularımı araya sokarak dağıtmak istemezdim. Sizin de açıklamak lûtfunda bulunduğunuz incelikler arasında en önemlisi Sevgidir. Belki de diğer konular ani kıvılcımlanmaların ürünü de olabilir. İnsanın aklına ister istemez şöyle birşey de gelmiyor değil yâni: Bizim kendi insanlarımızın âşk ve sevgi hususundaki derin bağlılıklarını bildiğimiz için Avrupa'nın pekçok memleketinde yaşadığımız o bilinen çabuk tarafından oluşan âşk münasebetlerinin ne büyük ailevî parçalanmalara sebebiyet verdiği de bir gerçektir. Belki de bizim insanlarımızın Tevekküle olan sıkı bağlılıkları nedeniyle aile bağları bunun için daha kuvvetli olabiliyor. Oysa pekçok ülkede aile içi tartışmalar sonucu kadın: Evin erkeğini veya beraber yaşamakta olduğu partnerinin bavulunu eline verip dışarı çıkarma hakkı yasalarında bir hak olarak Kadınlarına tanınmış bulunmaktadır. Bir bakıyorsunuz İspanya'ya tatile gitmiş bir bayan veya erkek tatil esnasında tanıştıkları bir erkek veya kadınla işi ilerletip memleketlerine geri döndüklerinde birbirlerinden ayrılma sinyali veren çok aileler gördük. Hiç unutmam beraber aynı laboratuvarda çalıştığımız iki evli bayan akadaşımız vardı. Bunlar tatillerini geçirmek üzere İspanya'nın Majorca ( MAYORKA) ADASINA TATİLE GİTMİŞLERDİ. Yaz tatilinden sonra herkes gibi onlarda göreve başladıklarında İspanya güneşinde yana yana iyice bronzlaşmışlardı. Güzel kadınlara (28 yaşlarında bayanlardı bunlar) herkes hayranlıkla bakıyordu. Sarışın kadınlar bronz rengini aldıklarında daha çekici bir hale geliyorlar. Neyse aradan bir hafta falan bir zaman geçmişti ki bayanlardan Helena birkaç gündür işe gelmiyordu. Arkadaşı Matilda'ya Helena'nın hasta olup olmadığını sorduğumuzda öğrenmiştik ki evlerinde kocası ile problem yaşıyormuştu. Meğer Helena Majorca dönüşü kocası Werner'in bütün yaklaşımlarına karşı devamlı bir bahane bulup onun arzularını yerine getirmemek için direniyormuştu. Bir pazar sabahı kadın erkenden kalkıp banyo yapmak için soyunup banyoya girdikten sonra yıkanma esnasında gözleri de şampuanlı olduğu ve su şırıltısından olmalı ki kocasının kapıyı açıp içeri girdiğinin farkına varamamış. Adam bir de görmüş ki karısının boynu, omuzları, göğüsleri ve baldırları ısırıklardan ileri gelmiş olan mosmormuştu. Bundan sonra tartışma ve kavgalar derken -2 de çocukları vardı onların- Helena'nın adamın bavulunu eline tutuştutup onu evden kovmuş olduğunu öğrenmiştik.Arkadaşlarla birlikte çok üzülmüştük. Maceralarla geçen sıcak kumlu sahiller insanların başlarına büyük dertler açabiliyor.Sizin de belirtmiş olduğunuz gibi:" ŞİMDİ AKILLICA DÜŞÜNMEK LÂZIM.ANLIK HEYECANLAR MI YOKSA KALICI HUZUR MU? SIRF ANLIK BİR HEYECAN İÇİN HUZUR VEREN İLİŞKİLERİ TERK ETMEK YANILGIDIR" Bu güzel cümlelerden sonra başka ne denebilir ki!!!Elinize ve ağzınıza sağlık Melek hanım. Sağlıklı günler dileklerimle selâmlar sunarım. |