Kilis Yardımlaşma derneği 
 

 

 

 

 

Sevgisiz dostluk olmaz!

Devamı  

 Türkiye'nin tek buz müzesi binlerce ziyaretçi ağırladı

 

 


  

 



 
14 MAYIS'TAKİ SEÇİMLER İÇİN 6 ADIMDA OY

KULLANMA REHBERİ



 
DEVAMI

 

magazin

NEVİN BALTA'NIN SON
KİTABI YAYINLANDI

 Devamı 

CACA OYUNU CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE


 

 

 

Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Temel ile Röportaj 


Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, vefatının birinci yılında yad ediliyor.


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI FİLM ARŞİVİ

 
 
 
  AKPINAR Temmuz 2017 Sayısı
 
 
 AKPINAR Mart 2017 Sayısı
 
 
 
Bir insanlık dersi...
 
 

 Orhan SELEN

Devamı

 

  
Hava Durumu Bilgileri

 
Döviz Kurları

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  29932494
Bugün Ziyaretçi :  28535
Aktif Ziyaretçiler :  5335

KALKINMA NOKTASINDAN KURUCU ÇIKIŞ NOKTASINA
 
Türkiye’de genel seçimlerin yapılmasından bu yana bir aya yakın bir zaman dilimi geçmesine rağmen henüz  hükümet kurulması sürecinde olumlu bir gelişmenin ortaya çıkmadığı görülmektedir . Seçimlere giderken , sanki eski zamanlardaki gibi normal bir genel seçim süreci yaşanacakmış gibi bir havanın  kamuoyunda estirilmesi ,halk tabanında aldatıcı bir etki yaratmış  ve böylesine bir ortamda seçmenler  sandık başına giderek oylarını kullanmışlardır . Ne var ki , seçim sonuçları resmen açıklandığı zaman  işlerin o kadar da kolay olmadığı ve  genel seçimler ile beraber Türkiye’nin çok ciddi bir siyasal kriz ortamına  doğru sürüklendiği  anlaşılmıştır . İlk günlerde fazla hissedilmeyen bu durum zaman geçtikçe iyice kesinlik kazanmış ve her geçen gün  genel seçimlerin sonuçları doğrultusunda yeni hükümet oluşturma girişimleri sonuçsuz kalmıştır . Yüzden fazla siyasal partinin bulunduğu  Türkiye’de yirmi parti seçimlere girmiş ve sonunda dört parti grubu siyasal barajı aşarak , parlamentoda  siyasal güç olarak var olma hakkını kazanmıştır . Genel seçimlerden önce de meclis içinde gruba sahip olan dört siyasal parti  kendi gruplarını  yenileyerek  yeniden  Türk halkını parlamento içinde temsil etme hakkını kazanmışlardır . 
 
 İki binli yılların başından bu yana Türkiye’de üç genel seçim kazanarak ülkeyi yönetme hakkını elde etmiş olan iktidar partisi  , aradan geçen üç dönemde işbaşında bulunmaktan ileri gelen ciddi bir yorgunluk ve  yıpranma olgusu ile seçimlere girerken oylarının azalacağını , kamu oyu yoklamaları ortaya koyuyordu .Ne var ki , tek başına iktidara gelmek gibi bir şansı dördüncü kez ele geçiremeyen iktidar partisinin  seçmen kitlesinin  yüzde altmışlık  bir tepki göstermesiyle  karşı karşıya kaldığı görülmüştür . Merkez sağ ve sol partilerin emperyalizmin güdümüne girerek ülkenin yarı sömürge durumuna  gelmesine  neden oldukları bir ülkede , iki binli yılların bir  projesi olarak İslamcı tabandan devşirilen ılımlı bir liberal İslamcı partinin iktidara gelmesini batılı güçler kendi  çıkarları çizgisinde desteklemişlerdir .  Yirminci yüzyıl geride bırakılırken , yepyeni bir siyasal parti ile Türkiye’ye yeni bir yön verilmeye çalışılmış ve bu yüzden de kurucu iradenin ortaya koymuş olduğu devlet modelini değişime zorlayan bir çekişmeli dönem yaşanmıştır .Çağ değişimi aşamasında  eski partiler zaman içerisinde eriyip giderken  ,yeni bir parti aracılığı ile  batılı güçler Türkiye’de istikrarlı bir gidişi yakalamaya çalışmışlardır .Böylesine bir konjonktürün desteği ile yeni ortaya çıkan ılımlı İslam partisi üç kez genel seçimleri kazanarak iktidara gelmiş ama dördüncü seçim aşamasında  yeniden iktidar olma şansını elde edememiştir . Seçmen  son yıllardaki durumuna dikkat ederek , üç dönemlik iktidar partisinin yeniden iktidar olmasını önlemiştir . Üçüncü dönemde devleti parti devleti haline getiren ,basın ve medya organlarını mutlak kontrol altına alarak ülkenin birikimini temsil eden  uzman kişileri kamuoyundan silerek  ağır bir baskı rejimine yönelen iktidar partisini  halk kitleleri  bir anlamda cezalandırarak , Türk demokrasisini kurtarmaya çalışmıştır . Anayasaya ve kurucu iktidarın ortaya koymuş olduğu devlet modeline ters düşen bir rejim olarak başkanlık sistemi peşinde koşan  bir eski başbakanın  siyasal iktidarı  için bu gibi siyasal hedeflere  devletin alet edilmesine  seçmenlerin çoğunluğu karşı çıkarak , muhalefet partilerine doğru bir oy akışı sağlamıştır .Mecliste bulunan üç muhalefet partisi bu durumdan yararlanarak  milletvekili sayısını artırma şansını elde etmişlerdir . 
 
 Seçim sonuçlarını önceleri önemsemeyen halk kitleleri, iktidar partisinin tek başına hükümeti kuramayacak bir duruma doğru gerilemesinden  dolayı  ciddi bir rahatlama  ortamı elde etmiştir . Özellikle seçmenlere radyo ve televizyon kapattırma noktasına gelen saldırı ve bağırma  biçimindeki konuşmalardan , her gün her yerde sürekli olarak aynı şeylerin tekrarlanmasından  halk kitleleri fazlasıyla rahatsız olmuş ve bunun sonucunda da oylar muhalefet partilerine kaydırılarak , üç dönemlik iktidar partisinin üst düzey yöneticilerinin ülkeyi  bir korku ortamına sürüklemelerine karşı tepki gösterilmiştir .Üç dönemlik iktidar süreci siyasal alanda bir kemikleşme yaratırken , devletin  partizanlaşmasına ve iktidar partisi üzerinden de bir cemaatın  yönetimde fazlasıyla etkin bir konuma gelerek siyasal parti gerçekliğini  alt üst etmesine seyirci bırakılan Türk halkı sonunda sağ duyusunu ortaya koyarak , uzun süreli bir iktidar döneminin devlet yönetimini  çiftlik yönetimine  doğru dönüştürmesine izin verilmemiştir .  Oylar genel olarak ele alındığında , seçmenin ana muhalefet partisi ile birlikte milliyetçi çizgide   siyaset yapan iki yavru partiyi de güçlendirerek , iktidara karşı bir demokratik alternatifin  mecliste oluşumuna  çaba gösterdiği öne çıkmıştır . Ne var ki , böylesine iyiniyetli  bir yaklaşım  ülkede demokrasiyi geliştireceğine , iktidarı alaşağı etmiş ama yerine yeni bir iktidar alternatifi yaratacak siyasal çözüm üretememiştir . İşte böylesine bir olumsuz gelişme yüzünden ,Türk demokrasisi  ülkenin kendi kendini yönetmesini sürdürecek bir iktidar seçeneğini öne çıkaramamıştır . Bu durumun doğal sonucu olarak da Türkiye içinden çıkılması çok zor görünen  bir siyasal kriz  dönemine girmiş bulunmaktadır .
 
 Seçim sonuçları ilk açıklandığında çok fazla belli olmayan siyasal kriz ,zamanla hükümetin kurulamaması üzerine  daha bir ciddiyet  kazanmış ve seçimlerin ertesi gününden itibaren başta cumhurbaşkanı olmak üzere bir çok kesimden erken seçim  önerileri gelmeye başlamıştır . Normal koşullarda , parlamentoya giren partiler arasında görüşmeler yolu ile oluşturulacak  siyasal programlar üzerinden yeni hükümetler kurulabilirken , Türkiye’de böylesine bir  oluşum  seçim sonuçlarına dayanılarak gerçekleştirilememiştir . Üç çeyrek asırlık bir demokrasi geleneği olan Türkiye Cumhuriyetinde daha önceki dönemlerde bir çok koalisyon hükümetleri kurularak işbaşına  gelmesine rağmen benzeri bir gelişme bu seçimlerin sonucunda elde edilememiştir . Üç dönemlik iktidar partisi kendi bildiği çizgide giderken , üç muhalefet partisi de kendi doğrultularında  yol almışlar ama bir gün iktidara gelebileceklerini düşünerek böylesine bir  vatan görevi için hazırlıklı olmadıkları ortaya çıkmıştır . Etnik kimlikle ya da  milliyetçilik ile veya  Atatürk’ün partisi olmakla   muhalefet etmeye alışmış olan mecliste grubu bulunan  partilerin iktidar için hiçbir hazırlığı olmadığı görülünce , siyasal alternatif arayışlarında  başarısızlık ile karşılaşılmıştır . Koalisyon görüşmeleri sırasında , partilerin seçim meydanlarında birbirleri  aleyhine dile getirdikleri karalamalar ya da leke çalmalar  birden silinip gitmemiş , unutulmadığı için de  partileri giderek birbirlerinden uzaklaştırmıştır .Ağzına gelene söylemekten çekinmeyen bir siyasal üslubun , uzlaşma arayışı ortamlarında kesin bir engel olarak  ortaya çıktığı , birbirlerine karşı ağır sözler söyleyen parti yöneticilerinin  hükümet kurmak için bir araya geldiklerinde birbirlerinin yüzlerine bakamadıkları fark edilmiştir .Bu durumda , ana muhalefet partisinin yüce divana göndereceğini söylediği bir iktidar partisi ile koalisyona gidemeyeceği ortaya çıkmış , ABD ve batı ülkelerinin bir büyük koalisyon yaklaşımı çerçevesinde tıpkı Almanya’da olduğu gibi  bir deneye yönelmelerine karşılık , iktidar ve muhalefet yıllarından kalma alışkanlıklara devam edildiği için bir aya yaklaşan zaman diliminde hükümet kurulamamıştır . Etnik kimlikli ve milliyetçi partilerin de alıştıkları söylemleri bir yana bırakamamaları nedeniyle , koalisyon görüşmelerinde ve hükümet kurma çalışmalarında kendilerinden beklenen esnekliği gösteremedikleri ve bu yüzden de başarısız  kaldıkları anlaşılmıştır . Bir gün hükümet kurmak amacıyla bir araya gelebileceklerini düşünmeyen  siyasal partiler yüzünden Türk devleti hükümetsizliğe doğru sürüklenmiştir . 
 
 Soğuk savaş yıllarında daha önceleri merkez sağ , orta sol , İslamcı ve milliyetçi olmak üzere dört partili bir siyasal yelpazeye sahip olan Türk demokrasisi , küreselleşme olgusunun gündeme getirilmesiyle birlikte gene dört partili bir yapılanma içerisinde  yoluna devam etmeye  zorlanmıştır . Ne var ki , bu kez partilerin yapıları değişmiştir . Merkez sağ ve  demokratik soldaki partilerin batı emperyalizmine teslim olarak yok olmaları  yüzünden  ,sağ uçtaki milliyetçi parti ile Türk devletini kurmuş olan  Atatürk’ün partisi  seçmen kitlelerinin geleceğe dönük bir güvence arayışları  yüzünden yollarına devam edebilmişlerdir . Küresel emperyalizm alt kimlikleri hortlatınca etnik bir bölge partisi mecliste grup kurmuş , ABD ve İsrail’in bölgesel planları yüzünden  milli görüşçü İslam partisi içinden de genç kadrolar  liberalleştirilerek ılımlı İslamcı bir parti Türk siyaset sahnesine  okyanus ötesi destekler ile  kazandırılmıştır .Soğuk savaştan küreselleşme dönemine geçilmesiyle birlikte siyasal partiler yapı değişikliğine sürüklenmiş , dinci , etnikçi ve  küresel leşmeci  eğilimler siyasal partilerde ağırlık kazanmaya başlamıştır . Bu yüzden bir çok batı ülkesinde hem bölücülük , hem etnikçilik hem de dinsel anlamda  cemaatçılık ön plana geçmiştir . Bu tür yeni eğilimlerin Türk partilerinde de etkinlik kazanmaları yüzünden , siyaset  sahnesine önemli değişik tutumlar yansıtılmış ve bu yüzden de bazen kırılma noktalarına kadar giden olumsuz gelişmeler birbiri ardı sıra  gündeme gelmiştir . Partiler ya da örgütler  , küreselleşme döneminde yeni moda olan alt kimlikçiliğe doğru yönlendirilirken  bir çok ülkenin kendi özel koşullarının öne çıkmaları yüzünden kırılma noktaları yaşanmıştır . Her kırılma bir dönemeçte ortaya çıkmış ve beraberinde getirdiği yeni kırılma oluşumları ile birlikte de  önemli değişikliklerin gerçekleştirilmesinin önünü açmıştır .
 
 Genel olarak kırılma noktaları esnekliklerin kaybolduğu bir aşamada ortaya çıkar . Demirin ya da eşyanın kendine göre  katı bir yapısının olduğu gibi toplumsal olayların ya da sosyal oluşumların da gene kendilerine göre bir  esneme katsayısı bulunduğu  doğrultusunda  teoriler ortaya atılmıştır . İnsanlık tarihi geçmişten geleceğe doğru   kendi  esnekliğini yitirdiği an ,ya büyük bir dalga ile karşılaşarak onun etkisiyle kırılırak biçim değiştirebilir  ya da  daha başka ve büyük  kopma süreçlerinde  kırılgan bir yapılanma üzerinden  beraberliklerin sonu gelebilir ya da insanlar tutum ve tavır değiştirerek , o ana kadar sürdürdükleri uygulamalardan vazgeçmek zorunda kalabilirler . Uzun süren zaman dilimlerindeki beraberliklerde bir kırılma noktası aşınma ya da  çatışma olayları yüzünden meydana gelebilmektedir . Canlı organizmalar için geçerli olan kırılma noktası teorisi açısından bakıldığında  devam edip giden yaşam çizgisi üzerinde bazen  yuvarlık  belirtiler aracılığı ile kırılma noktalarının farkına varılabilmektedir . Sosyal organizmalar ya da biyolojik oluşumlarda görülen kırılma noktalarına , benzer bir biçimde siyasal  yaşamda ya da hukuksal süreçlerde de rastlamak mümkündür . Devletlerin uzun süren yaşam süreçlerinde iç ve dış konjonktürel gelişmeler  normal gelişmelerin önüne çıkarak  önemli  bir çizgide  kırılma noktalarının  ortaya çıkmalarına yol açabilirler . Bazan dış dünyada   gündeme gelen değişmeler bazen da ülkelerin kendi yapılarından doğan değişiklikler , o ana kadar sürüp gelen gelişmelerin önünü kesebildiği gibi , zorlamalar ile yaratılan baskılar sayesinde kırılma olgularını yaşamak zorunda kalabilirler . Eski dönemlerin birliktelikleri sona ererken , yeni ortaya çıkan koşulların yarattığı çok farklı beraberlikler de kırılma dönemlerinin sonucunda  gerçeklik kazanabilmektedirler . Birbirini izleyen olaylar iç ve dış konjonktürleri değiştirirken , bu gibi yenilikler  toplumsal yaşamda ya da ülke yönetiminde önemli kırılma noktalarının doğmasına  neden olmaktadır.Kırılma noktaları doğal yaşamda kendiliğinden meydana gelmediği gibi sosyal ya da siyasal yaşamlarda da kırılma noktaları belirli süreçlerin sonunda önemli gelişmelerin ya da büyük olayların tetiklemeleri  aracılığı ile   meydana çıkmaktadır .Devletler ile birlikte milletler de sonsuzluk arayışı içinde varlıklarını sürdürürken , beklenmedik gelişmeler ya da olgunlaşan  koşullar , varlık ve yaşam  çizgisinde önemli kırılmalara  yol açabilmektedir .
 
 Türkiye’deki siyaset yelpazesi incelendiği zaman  halka bir şey vermeyen merkez sağ partilerin giderek kitlesel tabanlarını yitirerek siyaset sahnesinden çekilmek zorunda kaldıkları görülmektedir . Bir ulusal burjuvazi yaratmaya dönük liberal politikalar merkez sağ partileri zengin  bir azınlığın hizmetine yönlendirince , merkez sağ partiler halk kitleleri açısından umut olma şansını yitirerek   toplumun gerisinde kalmışlardır . Merkez sağ iktidarların yarattığı ulusal burjuvazi dışa açılma görünümünde uluslar arası sermayenin kontrolu altına girince de halk kitlelerinin ulusal çıkarları siyaset sahnesinde temsil edilemez hale gelmiştir . İşte bu  aşamada  yelpazenin sağındaki   burjuva partileri  bir kırılma noktasında siyasal tabanlarını kaybetmişlerdir . Demokratik rejimde  dış ve iç  zengin çevrelerin baskısı altına giren  liberal partiler geçmişte kalarak tasfiye olmuşlardır . Bu gibi durumlarda halk kitleleri ya sola kaymışlar ya da daha sağa kayarak radikal partilerin yönlendirmesi altına girmişlerdir . Türkiye’de merkez sağdaki partilerin  küçülmesiyle beraber milliyetçi çizgideki sağ kanat partisi daha da büyüyerek  siyaset sahnesinde onların yerini almıştır . Sağ uçtaki milliyetçi partinin merkez sağın yerini alarak büyümesi toplumda  alt kimlikçi tepkilere yol açınca , bu kez de  güney doğu bölgesinden bir etnikçi hareket zamanla partileşerek  ve siyasal barajı aşarak parlamentoda  temsil hakkını elde etmiştir . Merkez sağdaki partilerin çökmesi üzerine ortada kalan  dindar kesimler ise , sağ uçtaki milli görüş partisinden uzaklaşarak küresel konjonktürün ortaya çıkardığı  ılımlı İslam partisinin tabanında buluşarak yeni siyasal iktidarın bu çizgide oluşmasına katkıda bulunmuşlardır .  Sosyalist sistemin çöküşü üzerine merkezi coğrafyaya yansıyan  küresel etkiler , Türkiye’nin siyasal parti sistemini hem dinci hem de etnikçi  bir çizgiye çekerek  ülkenin  daha farklı bir proje doğrultusunda yönetilmesinin önünü açmıştır . 
 Küreselleşme sürecinin başlangıcından bu yana çeyrek yüzyılın geçmesiyle birlikte  ortaya yeni koşullar çıkmış ve bu doğrultuda Türkiye kırılma noktalarına doğru sürüklenmiştir . Üç dönem ülkeyi uluslar arası konjonktür doğrultusunda yöneten  ılımlı İslam partisi , ülkenin  dış konjonktürün dayattığı tehditler doğrultusunda tehlikeli bir dağılma dönemecine  doğru yöneldiğini görünce , tornistan yaparak ulus devleti ayakta tutacak milli politikalara yönelmeye öncelik vermek zorunda kalmıştır . Milli görüş gömleğini  küresel baskılar yüzünden çıkaranlar ,ortaya çıkan sıcak çatışma sürecindeki tehlikeler nedeniyle yeniden  bu gömleği giymek zorunda kalmışlardır . Bir bölge halkının etnik kimliği üzerinden siyaset sahnesine giren  ve uluslar arası konjonktürün bölgede yaratmış olduğu terör olgusundan beslenen bir siyasal parti ,sıcak çatışmaların dünya savaşına zemin hazırlaması yüzünden terörden vazgeçerek ve  daha demokratik bir görünüm ile sol yelpazedeki boşluğu doldurmaya talip olarak,  küreselleşme olgusunun  desteklediği bir liberal sol politikaya yönelerek , yeni bir kırılma  noktasını gündeme getirmiştir . Ulusal kurtuluş savaşında  Türk halkının yürüttüğü kurtuluş savaşını örgütleyerek Türkiye Cumhuriyetini kurmuş olan Atatürk’ün partisi ise ,zamanla sermaye kesimlerinin ve Atlantikçi batı sermayesinin  baskısı altına girerek , antiemperyalist sol bir çizgiden uzaklaşarak , küresel emperyalizme uygun bir liberal sol çizgiye sermaye merkezlerinin denetiminde  yönelerek , ülkede  yepyeni bir kırılma noktası yaratmıştır . Soğuk savaş döneminde  ülkücülük adı altında sol  karşıtlığı çizgisinde bir milliyetçilik yapan  sağ kanat milliyetçi parti ise , Türk devletinin kuruluş yıllarında örgütlenen ve Türk ulusuna yön gösteren  Türkçülük çizgisinde  yeni bir milliyetçi açılımı gündeme getirerek kendini yenilemiştir . Türk milliyetçiliğinin ulusal kurtuluş savaşı yıllarından gelen antiemperyalist  çizgisinden soğuk savaş döneminde uzak kalan milliyetçi kesim  , küresel emperyalizmin  etnikçi kökenleri hortlatarak ulus devletleri  tasfiye etme girişimlerine karşı  yeniden  emperyalizme karşı bir milliyetçi yaklaşıma dönüşü ,  ancak yeni bir kırılma noktasında yakalayabilmiştir .Türkiye’nin demokratik gelişim süreci içerisinde böylesine   kırılma noktaları , iç ve dış konjonktürün yarattığı yeni koşullarda kendiliğinden  gerçekleşmiştir .
 
 Küreselleşme sürecinde çeyrek yüzyılın geride kalması , nelerin olabileceği ile nelerin olamayacağı gibi konuların netleşmesine ve zaman içerisinde açıklığa kavuşmasına yol açmıştır . Etnik bölücülük  ve terör ile yeni bir devletin  kurulamayacağı anlaşılınca , yeniden demokrasiye dönülerek  sol ve sosyalist politikalar üzerinden sonuç alınmaya çalışılması önemli bir kırılma noktası olarak Türk demokrasisine yansımıştır . Üç dönemlik iktidar sonrasında  ümmetçi politikalar ile ciddi laiklik tartışmaları yaratan bir   ılımlı İslamcı iktidarın  dördüncü dönemde yola devam edebilmek  ve yıpranma sürecine karşı ayakta kalabilmek için  devlete  yakın durarak  milli politikalara yönelmesi de  siyasal açıdan çok önemli bir kırılma noktasıdır . Kuvayı Milliye geleneğinden gelen devlet kurucusu  Atatürk’ün partisinin , halkın partisi olarak  ulusalcı bir çizgide yola devam etmesi gerekirken ; Tesev,Tüsiad ya da Büyük Klüp gibi dış bağlantılı sermaye örgütlerine üye olan kişilerin  ya da vakıfların yönetimine geçmesi de gene Türkiye’nin bağımsızlığı açısından  çok hayati bir kırılma noktasıdır .
 
Emperyalizme karşı savaşmak üzere kurulmuş bulunan  Türk halkının  ulusal kurtuluş savaşı örgütünün bugünün koşullarında emperyalizmin uzantısı olan  dernek ve kuruluşların  yönetimi altına girmesi de , Türk demokrasisi ve ulus devletin geleceği açısından önemli bir kırılma noktasıdır .Bu durum küresel emperyalizmin  Türkiye üzerindeki etkisinin arttığını göstermektedir , Yıllar geçtikçe ve  yeni dönemlere girdikçe ortaya çıkan bu gibi kırılma noktaları , Türk siyasal sistemi üzerinde olumsuz etkiler yaratarak  siyasal istikrarın bozulmasına yol açmıştır . Meclisteki dört büyük partinin dışında kalan diğer partiler de yaşanan sürecin etkisiyle  önemli değişimler geçirmişler ama  Türk ulusunun beklentileri ile  devlet ve toplum düzeninin gereksinmeleri doğrultusunda yeni politikalar  ortaya  koyamadıkları için siyaset sahnesinde başarılı olamamışlardır . 
 
 Kırılma noktasında ciddi değişimler ile karşı karşıya kalan Türk demokrasisinin büyük partileri gelmiş oldukları yeni aşamada  yeni duruma  tam olarak ayak uyduramadıkları için birbirlerine  uzak durmaya devam etmişlerdir . İslamcı partinin ümmetçi yaklaşımdan milletçi yaklaşıma yönelmesi ,milliyetçi partinin sol karşıtlığından Türkçü çizgiye geri dönmesi  , halkın  partisinin sermayenin etkisinde  zengin sınıfların  partisi olmaya doğru yönlendirilmesi  , laiklik adına sahillerdeki lövanten yapılanmanın temsilcisi konuma düşülmesiyle birlikte halkçı politikalardan vazgeçilmesi , Türk  demokrasisinde siyasal ortamın alt üst olmasına neden olmuştur . İktidar partisinin yıllanmışlığı ve yıpranmayı savaş senaryoları ile aşmaya yönelmesi ,laik bir devleti cihat senaryolarına doğru sürüklemiş  , devletin temelinde var olan yurtta ve dünyada barış ilkesinden uzaklaşılması gibi ters bir durumun ortaya çıkmasına  yol açmıştır . Merkezi alanda güvenliğin temsilcisi olmaya çalışan bir ulus devletin , bölgedeki komşuların iç dünyasında ortaya çıkan sıcak çatışmalar ile yakından ilgilenmesi , güvenlikçi politikalardan savaşçı emperyal politikalara doğru ülkeyi  sürüklemiş ve bu durumda iktidar partisi yeni bir kırılma noktası yaratmıştır . Osmanlı sonrasında meydana gelen otorite boşluğunu doldurma girişimlerinin Türkiye’yi komşuları ile savaşa sürüklemesi gibi bir durumun normal koşullarda  barışçı Türk halkı tarafından kabül edilmesinin mümkün olmadığı son yıllardaki gelişmeler sonrasında bir kez daha anlaşılmıştır . Batının önde gelen devletlerinin emperyalist politikalarına Türkiye’nin alet olmasını beklemek  gerçekçi bir tutum olamamıştır . Düveli Muazzama denilen büyük devletlerin emperyalizmine karşı mücadele ederek ortaya çıkan Türkiye Cumhuriyeti , kuruluş çizgisinden gelen antiemperyalist tutumunu bugün de sürdürerek  , Atatürk’ün komşu devletler ile bir araya gelerek gerçekleştirdiği  bölgesel güvenlik ve işbirliği örgütlenmesine barış için öncelik verme zorundadır . Bu durum çok açık bir biçimde  kesinleşmişken , hala bazı emperyalist senaryolar doğrultusunda  Türkiye’nin savaşa yakın durması da , merkezi alanın  güvenlik bekçisi Türkiye açısından yeni bir kırılma noktasını gündeme getirmiştir . Türkiye’de yaşayan herkesin iyi bilmesi gereken bu hususu , Türkiye’yi kullanmak isteyen emperyalistlerin de görmesi gerekmektedir . 
 
 Küresel,bölgesel ve ülkesel  alanlarda yaşanmakta olan değişiklikler çizgisinde önemli kırılma noktalarına sürüklenen Türkiye’nin böylesine bir  dar boğazdan kurtulabilmesi için  , kırılma noktalarını geride bırakacak yeni açılımlara  gereksinmesi bulunmaktadır . Bu yeni açılımlar  çok yeni yaklaşımlar da olabilir ama  iyi bilinen eski yaklaşımların da bu gibi durumlarda  yararlı sonuçlar sağlayabileceği gerçeği de göz ardı edilmemelidir . Açılım adı altında ortaya saçılmaya , özerklik adına bölünmeye  veya  yerelleşme adına merkezden kopmaya  gidebilen yaklaşımların ülkenin birliği ve ulusun bütünlüğü açısından ne gibi tehditler  barındırdığının dikkate alınması gerekmektedir . Çözüm süreci diye ilan edilen  kaos ya da karışıklık yaratma senaryolarına ,artık Türk halkının alet olmaması gerekmektedir . Seçimlerden sonra yeni oluşan parlamentoda  bu gibi sorunlara öncelik veren yeni yaklaşımlar ile siyasal partilerin koalisyon hükümetleri kurmaya yönelmeleri gerekmektedir .Biri iktidar olmak üzere üç  muhalefet partisinin meclise girdiği yeni aşamada , ülkenin içinden geçmekte olduğu siyasal dönemecin iyi kavranması  ve bu aşamadaki kırılma noktalarının  iyi hesap edilmeleri gerekmektedir .  Seçim sonrasında ortaya çıkan siyasal tablonun görünen ve görünmeyen yüzlerinin gerçekci bir doğrultuda değerlendirilmesiyle yeni bir çıkış yolu yaratılabilecektir . Bütün yolların tükendiği bir aşamada yeni bir yolun bulunabilmesi ve bunun önünün açılabilmesi , ülkede var olan siyasal potansiyelin en üst düzeyde değerlendirilmesiyle mümkün olabilecektir .Her siyasal parti  kendi siyasal aklını kullanarak bir çözüm üretmek istemekte ama geçmişten gelen birikimler ile yeni durumun sorunlarının aşılamadığı durumlarda  yaratıcı yaklaşımlara gereksinme duyulduğunu herkesin artık  görmesi gerekmektedir . Her parti içinde bulunulan kırılma noktaları ortamında  siyasal empati yöntemleri ile diğer partilerin ne düşündüklerini iyi görmek ve bu yaklaşımları dikkate alarak ortak tutum ve  çözüm üretmek durumundadır . 
 
 Cumhuriyet rejiminin  doksan yılı geride bırakarak yüzüncü yılına yaklaştığı bir aşamada , Türk devletinin yüz yıllık bir siyasal birikimi kullanma hakkı doğmaktadır . Yüzüncü yılın tamamlanması ve kurucu önderin ortaya koyduğu  siyasal model ile Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza kadar yaşaması  kuruluş modelinin iyi kavranmasına bağlı bulunmaktadır . Yaklaşık olarak bir asırlık dönemi geride bırakan Türkiye Cumhuriyeti devletinin içinden çıkan siyasal partiler, bugün Türk parlamentosundaki yerlerini alırlarken , hem böylesine büyük bir birikime sahip çıkmak ve kuruluş noktasından gelen   model ile kırılma noktalarını aşarak geride bırakacak  çözümleri ortaya koymak zorundadırlar . Yeni koşulların yaratmış olduğu kırılma noktalarının ülkedeki birlik ve beraberliği ortadan kaldırmasına izin vermemek üzere , kuruluş modelinden gelen birliktelik ve beraber yaşama olguları üzerinde öncelikle durulabilmelidir . İmparatorluk düzeninin emperyalist saldırılar sonrasında çökertilmesinden sonra geride kalan eski Osmanlı ahalisinin çağdaş bir ulus devlet ve üniter bir siyasal düzen çatısı altında bir araya getirilmesinde etkili olan kurucu modelin ,bugünün koşullarında yeniden hatırlanmasında ulusal yarar vardır . Türk halkının serbest oyları ile parlamentoda temsil edilme şansını elde etmiş bulunan bütün siyasal partilerin bugünün koşulları ile geçmişten gelen siyasal birikimi birlikte değerlendirmesi gerekmektedir . Ancak böylesine çok yönlü bir yaklaşım ile ,  Türk devleti içine düşmüş bulunduğu siyasal çıkmazdan kurtulabilir .Birbirinden çok farklı çizgileri izleyen siyasal partiler  çok yönlü yaklaşımlar aracılığı ile bir araya gelerek ortak bir hareket tarzı benimseyebilirler . Cumhuriyetin ellinci yılında İslamcı Milli görüş partisi ile Atatürk’ün devlet kuran Halk partisi arasında  böylesine bir yaklaşımın geliştirilerek ve farklı dünyaların temsilcisi iki partinin bir araya gelerek bir  milli koalisyon hükümeti  kurduklarını bugünün siyasal partilerinin iyi incelemeleri gerekmektedir . Tarihi yanılgının aşılması  olarak  kamuoyuna yansıtılan  İslamcı parti ile cumhuriyetçi  halk partisinin  ortaklığının bugünün meclisteki partileri için  önemli bir örnek olduğunun hatırlanması ile yeni yaklaşımlar  gündeme getirilebilecektir . 
  Türkiye Cumhuriyeti son seçimlerden sonra sahip olduğu parlamento yapısı içerisinde birbiriyle anlaşmaz görülen partilerin bir araya gelerek koalisyon hükümetleri kurabilmeleriyle  demokrasi yolunda ilerleyebilecektir . Serbest seçimler yolu ile  genel seçimlere yirmi partinin girmesi ve seçim sonrasında dört partinin parlamento  çatısı altında yer almasıyla birlikte ,  meclis çoğunluğuna dayanan bir yeni hükümetin kurulabilmesi gerekmektedir . Demokrasinin yaşaması , farklı görüşteki bu partilerin bir araya gelerek ortak ilkeler ve programlar üzerinde anlaşmaya  varmasıyla mümkün olabilecektir . Sağ ve sol ayırımının geride kaldığı yeni dönemde geçmişten gelen siyasal yapıların katı ya da sertliği ile değil ama bunların aşılmasıyla gündeme getirilebilecek  yaklaşımlar sayesinde koalisyon hükümetleri kurulabilecektir . Her hükümetin avantajları kadar dezavantajları ile de siyasal partiler karşı karşıya kalacaktır . Bu nedenle , koalisyon ortaklıklarının ne getireceği ile birlikte neleri de götüreceğinin iyi hesaplanması gerekmektedir . Böylesine değerlendirmeler yapılırken ülke ve ulusun gereksinmeleri doğrultusunda her türlü riski göze alarak cesur girişimler ile koalisyon hükümetlerine  yönelinebilecektir .Küresel emperyalizmin  Türkiye’yi bir iç savaşa doğru  Alevi-Sünni,laik-dinci ,Türkçü-Kürtçü,Atatürkçü-İslamcı ya da sağcı-solcu gibi  kutuplaşmalara sürükleyen politikalarının iyi değerlendirilmesiyle birlikte,  bu gibi ayırımları aşarak  ulusal çizgide görev yapabilecek koalisyon hükümetlerine  Türkiye kavuşabilecektir . Ayrıca  dış faktörlerin dayatmasıyla gündeme gelen Avrupacı-Amerikancı ,ya da  Almancı-İsrailci gibi ayırımların da  artık geride bırakılarak aşılması gerekmektedir . Türkiye’nin dostu olduğunu söyleyen büyük devletlerin , Türk demokrasisinin istikrara kavuşması doğrultusunda  bu gibi ayırımlarda ısrarcı olmaktan kaçınmaları ve baskı yapmamaları ülke barışı açısından   zorunludur .
 
 Türkiye’nin bugün içine sürüklenmiş olduğu kırılma noktasında  ayrılıklar ya da ayrıcalıkların değil  ama , bizi tarih sahnesinde bir ve birlik olmaya yönlendiren faktörlerin öncelikle dikkate alınmasıyla , Türk halkının birlikteliği devam ettirilebilecektir . Türkiye’yi yaklaşık bir yüzyıl ayakta tutan , imparatorluk sonrası ortaya çıkan ahali çeşitliliği çıkmazını aşmaya yardımcı olan ulusal-üniter ve merkezi devlet modeli üzerinde  yeniden tam bir  ittifak sağlanarak yola çıkılmasıyla bir çok engelin aşılabildiği görülecektir . Genel seçimlerin meydana çıkarmış olduğu kırılma noktalarının siyasal partiler arasında uzaklaşma yaratması gibi bir çıkmazın aşılmasında , bütün dünya emparyalistlerine karşı bir araya gelerek büyük bir ulusal kurtuluş savaşı veren Türk halkının birlikteliği her zaman için örnek alınmalıdır . Otuzdan fazla etnik kimliğin , üç büyük din mensuplarının ve diğer inanç ve kültür sahibi grupların imparatorluğun dağılması sonrasında , bir araya getirilerek bir ulus devlet çatısı altında bugünlere kadar ortak bir yaşam düzeni içerisinde varlıklarını sürdürebilmeleri , bugün için de örnek alınabilmelidir . İmparatorluklar yıkılırken , Türkler  kendi ulus devletlerini Atatürk’ün önderliğinde  başarılı bir biçimde kurarak bir asır boyunca iç  savaş ,kavga ve çatışma olmadan bugünlere kadar gelebilmişlerdir . Son dönemlerde yaşanan etnik terör olaylarının tamamen dış mihrakların emperyalist ve Siyonist devletlerin merkezi alandaki hegemonya planlarının uzantısı olarak gündeme gelmiş olduğu dikkate alınmalıdır . Türkiye’nin yeniden askeri yönetimlere muhtaç kalmaması , ara rejimler ya demokrasi dışı çözümlere gidilmemesi  için  ve  konjonktürel  süreçlerin   zorlamasına karşı devlet ve toplumun iç istikrarının  korunabilmesi ancak  demokratik yollar  ve yöntemler ile kurulacak koalisyon hükümetleri ile mümkün olabilecektir . Parlamento çatısı altındaki dört partinin aralarındaki görüş farklılıklarını bir yana bırakarak , ülke ve dünya gerçekleri doğrultusunda Türkiye Cumhuriyetini yeni hükümetine kavuşturmaları gerekmektedir .  Karşı karşıya kalınan kırılma noktalarının geride bırakılması doğrultusunda , Türkiye Cumhuriyeti devletini tarih sahnesine çıkarmış olan kurucu çıkış noktasının öncelikle hatırlanması sayesinde, bir çok zorluğun aşılabileceğinin  partileri yöneten  siyasal kadrolar tarafından iyi bilinmesi gerekmektedir . 
 

 

Ekleyen:  Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Tarih:  4.7.2015
İzlenme: 
Yazdır:Yazdır
Eklenen Yorumlar 
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN Yazıları
HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEKProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 10.8.2023 Devamı
CUMHURİYETİN 100. YILINDA 100 İL VE 1000 İLÇEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.7.2023 Devamı
YANLIŞ STRATEJİLER İLE SEÇİM KAZANILMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.6.2023 Devamı
SEÇİMLER TÜRKİYE'NİN EKSENİNİ BOZUYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 20.5.2023 Devamı
CUMHURİYET SENATOSU ACİLEN HURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 22.3.2023 Devamı
TÜRKİYE''DE YÖN HAREKETİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2023 Devamı
TÜRKİYE DE MÜBADELE MÜBADİLLERİLE ULUS DEVLET -SIĞINMACILAR İLE FEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
MÜBADELE VE ULUS DEVLETLERProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.1.2023 Devamı
ALMANYA'NIN HATASINI TÜRKİYE TEKRARLAMAMALIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 30.11.2022 Devamı
KAPANMAYAN PARANTEZ HALK EVLERİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 21.11.2022 Devamı
İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ - Paris-Londra ve Ankara-İstanbulProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.10.2022 Devamı
KAMU YÖNETİMİ AKADEMİSİ (KAYA) ACİLEN KURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.8.2022 Devamı
ATATÜRK CUMHURİYETİNİN MODELİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 12.7.2022 Devamı
BÖLÜNEREK FEDERASYON DEĞİL BÖLÜNMEDEN KONFEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 6.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞI Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 31.5.2022 Devamı
ATATÜRK'ÜN VASİYETİ VE HİLAFET FEDERASYONU Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.5.2022 Devamı
ANKARA KALESİ- 318 1921 ANAYASASI ÇÖZÜM OLAMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.5.2022 Devamı
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DEREFORM YAPILMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
AFRİKA DA TERÖR OYUNLARIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 7.4.2022 Devamı
HALKÇILIK PROGRAMINDAN HALKEVLERİ’NEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2022 Devamı
İSRAİL VE KIBRISProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 15.2.2022 Devamı
ANKARA ULUS İLÇESİ KURULMALIIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.2.2022 Devamı
AVRUPA OLMADI, AFRİKA OLUR MU?Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.1.2022 Devamı
TÜRK DÜNYASI BÜTÜNLEŞİYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.12.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.11.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 28.10.2021 Devamı
YENİ KEMALİZM OLAMAZ AMA GÜNCEL KEMALİZM OLABİLİRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.10.2021 Devamı
NE YENİ OSMANCILIK NEDE NEO KEMALİZMProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.8.2021 Devamı
ATATÜRK'ÜN PARTİSİNDE OLİBERAL OYUNLARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.8.2021 Devamı
GÖÇLER ARCILIĞI İLE ULUS DEVLET TASVİYESİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 17.8.2021 Devamı
İÇ SAVAŞ TÜRKİYE'Yİ YIKARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.8.2021 Devamı
TÜRKİYEYİ TÜRKÇÜLÜK KURDUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.5.2021 Devamı
Sayfalar : 1  2  3  4  5  6  7  8  9  
Yazarlar
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEK
M. Yahya EFE

Dünya Engelliler Günü
Hüseyin TOPRAK

UYAN ŞAHİN UYAN GÖR NELER OLDU…
Harika ÖREN

İnsanlığın Kırmızı Çizgileri
Metin Mercimek

YAŞAM ANLAYIŞIMIZ SEVGİ OLSUN
Belma Demir AKDAĞ

BİR YIL DAHA GİTTİ
Ahmet GÖKSAN

GELECEĞİMİZİN YOLU
Sevgi Ünal

YAZMIŞ KIŞMIŞ
Münevver ÖZCAN

TANIK OL KARAR VER
Dr. İbrahim ATEŞ

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nevin BALTA

İzmir İktisat Kongresi 100 Yaşında
Şahika ÖNER

BENİM ANNEM!
Ayten YAVAŞÇA

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Fevziye ŞİMDİ

UMUT
Günseli RUMELİOĞLU

EVRİMİN GÜNCELLENMESi
Yekta Güngör ÖZDEN

Ne günlere kaldık…
Oktay ZERRİN

Anadolu Mektebi Okul Paneli
Arzu KÖK

Gençler!...
Dr. Doğan KUŞMAN

Müslüman mısınız?
Alev YILDIRIMCI

Zaman yok
Handan ÇÖLAŞAN

Bu DÜNYA
Bekir COŞKUN

Yazı bilmem
Orhan SELEN

UNUTKANLIK SALGINI
Elveda TANIK

LEBALEB KONGRE...

>>>>>>>>>>>>>>>>>>
 



 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>
 

 

 

 

Her Hakkı Saklıdır. Efe'ce Haber Gazetesi © 2008 Tasarım : Linear Yazılım

Reklam