Kıymetli kardeşlerim!
Arş-ı a’lânın gölgeleyeceği güzîde insanlardan olmamız temennisiyle âşûrâ gününüzü gönülden kutluyor, bu güzel günün ma’nâ, mahiyet ve muhtevasını müdrik olup, sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in tavsiye ve telkinlerine uygun duyarlı ve dirâyetli davranışlarla değerlendirmenizi diliyorum.
Malumunuz olduğu üzere Muharrem ayının 10. günü olan âşûrâ günü, bu yıl Ağustos ayının 18.nci (Çarşamba) gününe tevafuk etmektedir.
Âşûrâ geleneğinin tarihi çok eskidir. Hz. İbrahim (a.s.)’e Hz. Nuh (a.s.)’a hattâ Hz. Adem (a.s.)’a kadar yükselir. Bu itibarla dinler tarihinin saygı duyduğu günler arasında âşûrâ kadar tarih boyunca uzanan ve milletler arası bir yeri bulunan hiçbir kutlu gün yoktur, denilebilir. Yani âşûrâ günü, tarih boyunca ve çeşitli milletlerce dinî yönden kutlanagelmiş bir gündür.
Bugünün fazilet ve meziyetiyle ilgili bilgi birikimimizle duygu ve düşüncelerimizi, önceki yıllarda detaylı bir şekilde dile getirip açıklamalarımızı izleyen kardeşlerimizle paylaştığımız için, o hususları tekrar etmeyip, tarih boyunca önemli olaylarla uygulamalara sahne olan bu güzel günü bir kere daha idrâk etmenin haz ve huzuru içinde ibâdet ve tâ’atımızı arttırmanın yanında, yakınlarımız, dostlarımız ve dar gelirli kardeşlerimize ikram ve ihsanda bulunmanın toplumumuza kazandıracağı bazı güzellikleri arz ve ifade etmeye çalışacağım.
Âşûrâ günü yapılacak işin, aşure tatlısı yapmaktan ibaret olduğunu sanmak, yanlış olur. Bugün aşure veya herhangi bir tatlı yapıp, tanıdıklarımıza ziyafet ve fakirlere sadaka vermek de iyi olur.
Tatlı yiyip tatlı konuşmak, büyüklerimizden tevarüs ettiğimiz güzel geleneklerimizden biridir. Öte yandan insanlara iyilik ve ikramda bulunmak, insanî ilişkilerin iyileşmesinde, kardeşlik bağlarının pekişmesinde ve dostluk duygularının derinleşmesinde etken olan önemli unsurların önde gelenlerindendir. Zira kalplere giden yolun mideden geçtiği malumunuzdur. Helal ve temiz kazancın kardeşler ve dostlarla paylaşılması kardeşliğin kıvamında ve dostluğun devamında müessir olacağı da bilinen bir gerçektir. Bu gerçeği bir dörtlüğünde dile getiren değerli düşünür, mutasavvıf ve şairimiz merhum Yunus Emre şöyle demiştir:
“Çalış, kazan, ye, yedir.
Bir gönül ele getir.
Yüz Kabe’den yeğrektir.
Bir gönül ziyareti.”
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) âşûrâ günü ile ilgili hadîs-i şerîflerinden birinde: “Âşûrâ günü zerre kadar sadaka veren kimseye, Allah Teâlâ Uhud Dağı kadar sevap verir.” buyurmuştur.
Bu uyarıya uyan Vakfımız mensuplarıyla birlikte 30 Eylül 2017 Cumartesi gününe tevafuk eden âşûrâ günü tertiplediğimiz toplantıda yaptığım konuşmada ifade ettiğim gibi, Müslümanların mutluluk günlerinden biri olan âşûrâ gününde üzülmelerine yol açacak hiçbir hâdisenin meydana gelmemesini, dünyanın dört bir yanındaki tüm Müslümanların akıllarını başlarına alıp birbirine kurşun atma cinnetinden kurtulup, bu güzel günü özlenen huzur havasının esmesine başlangıç edinme basîretini göstermelerini diliyoruz.
Buğday, bakla, nohut, fasulye, kayısı, üzüm, ceviz, fındık, fıstık, merengiç gibi farklı cins ve tattan gıda maddelerinin bir araya getirilip kaynatılmasıyla, imrenilen ve iç açan leziz bir tatlı meydana getirildiği gibi, toplumdaki farklı görüş ve düşüncedeki insanların uyum ve ahenk içinde bir arada buluşup kaynaşmalarıyla huzurlu ve mutlu bir toplum oluşturulabilir. Kimse kimseye tahakküm etmeye, tepeden bakmaya ve kendini başkalarından üstün görmeye tevessül etmez.
Bilgili ve becerikli bir şefin yönetimindeki çok sesli orkestranın çıkardığı ses gibi dinlemeye doyamayacağınız musikî nağmeler duyarsınız. Her biri kendi sesini çıkarır, başkasına başkaldırmaz.
Bunun gibi herkesin kendi işini yapıp, başkalarına burun bükmeyen, yekdiğeri ile yardımlaşma ve dayanışma içinde olan bireylerden oluşan dost ve kardeş insanların tek yürek ve tek bilek hâline gelmeleri de, iştahla yenilen aşure tatlısının ve zevkle dinlenen orkestranın verdiği haz, huzur ve neşeyi verir.
Ancak bu tatlıyı yapacak usta bir aşçı ve bu orkestrayı yönetecek becerikli bir şef olması gerekir. Bu usta aşçı ile yetenekli şef bugün mevcuttur. İnşaallah yakın bir gelecekte ikram edilecek bu aşureyi tadar ve bu orkestrayı birlikte dinleriz.
Milletçe mutlu olduğumuz böyle bir günde, 61 H. (680 M.) tarihinde Kerbela’da şehid edilen Hz. Hüseyin (r.a.)’in şehadetinin 1341. yıldönümü dolayısıyla da üzüntümüzü yineliyor, O’nu bir kere daha rahmet ve mağfiretle anarak ruhuna Fâtihalar yolluyor ve yüce Rabbimizden şefaatini niyaz ediyoruz.
Dr. İbrahim ATEŞ
YOYAV Genel Başka
|