Nasip olursa inşaallah Temmuz ayının 20’sinde üç ayların üçüncüsü olan Ramazan-ı Şerîfe kavuşmuş olacağız. Böylece üç aylara girerken yaptığımız duada: “Allah’ım! Recep ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a kavuştur.” diye niyazda bulunduğumuz Kur’ân ayı Ramazan’ın manevî iklimine girmiş olacağız. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’in ifadesiyle evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu Cehennem’den kurtuluş olan bu mübarek ayda Cennet kapıları açılacak, Cehennem kapıları kapatılacak, şeytanlar da zincire vurulacaktır. Dolayısıyla her dakikası ibadet, taat ve tilâvet-i Kur’ân ile değerlendirilmesi gereken bu mübarek ay, Müslümanların mânen motive olup, rahmet-i Rahmân ve mağfiret-i Mennân ile kucaklaşmalarına vesîle olan müstesna bir zaman dilimidir. Sahuru, imsâkı, orucu, iftarı, teravihi, mukabelesi, zekâtı, sadakası vb. birçok özellik ve güzelliği bünyesinde barındıran mânâlı ve muhtevalı bir maneviyat mevsimidir.
Bu muhtevaya müminlerin dikkatini çeken Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’in: “Eğer ümmetim Ramazan’da ne olduğunu bilseydi, senenin tamamının Ramazan olmasını temenni ederlerdi. Çünkü onda iyilikler toplu haldedir. Taatlar makbuldür, dualar müstecabtır, günahlar bağışlanır, Cennet de onlara müştak olur.” mealindeki hadîs-i şerîfi ile: “Cennet dört kesimden kimselere müştak olur: Ramazan orucunu tutanlara, Kur’ân okuyanlara, açları doyuranlara ve dillerini koruyanlara.” mealindeki hadîs-i şerîfi müminlerin motivasyonunda müessir olacak önemli unsurları içermektedir.
Ramazan’ın en önemli özelliklerinden biri de kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerim’in indirilmeye başladığı Kadir Gecesi’nin bu ayda bulunmasıdır. Bakara Suresi’nin 185. ayeti ile Kadir Suresi’nin 1. ayeti bu gerçeği dile getirmektedir. Dolayısıyla Kur’ân’da adı geçen tek ay olan Ramazan, Kur’ân ayıdır.
Bu ayda Kur’ân-ı daha çok okuyup anlamaya ve uygulamaya çalışmak sair zamanlardakinden daha anlamlı ve önemlidir. Zira ayların en hayırlısı Ramazan, kitapların en hayırlısı da Kur’ân’dır. Müslüman en hayırlı kitabı en hayırlı ayda doyasıya okumalı ve gönül dünyasını O’nunla dokumalıdır. Kur’ân-ı kurallarına uygun olarak ve anlayarak okumalıdır. Teennî, tefekkür ve tedebbür ile tilâvet etmelidir. Kur’ân-ı Kerim’in içerdiği incelik ve yüceliği idrak edip, O’nu ilke edinmelidir. İrşad ve ikazına kulak vermeli, getirdiği güzellikleri görüp onlara yönelmeli, övdüğünü övmeli, yerdiğini yermeli, O’na gönül verenleri gönülden sevip saymalı ve O’nu öğretenleri örnek almalıdır.
Fikir fezamızı Kur’ân-ı Kerim’in figürleri ile bezememiz ve düşüncemizi desenleri ile dizayn ederek hayatımızı hakaik-î Kur’âniyye ile şekillendirip, hakîki mümin ve Müslüman olmamız temennisi ile sözlerimi noktalarken Mevlâ-yı Müteâl hazretlerine el ve gönüllerimizi açarak:
“Allah’ım! Kur’ân-ı Kerim’i kafamıza, kalbimize ve kalıbımıza hakim kıl.
Kur’ân-ı Kerim’in tadını tatmayı, tazeliğini hissetmeyi ve tatbiki cihetine gitmeyi bizlere nasip eyle.
Kur’ân-ı Kerim’i başımıza akıl, kalbimize nur ve gönlümüze feyiz kıl.
Kur’ân-ı Kerim’i doğru okumayı, doğru anlamayı ve doğru uygulamayı bizlere nasip eyle.
Kur’ân-ı Kerim’in getirdiği sekînet ve huzuru yurdumuza, yuvamıza, yöremize ve yüreğimize indir yâ Rabbî.” diye yalvarıp yakarıyoruz.
|