İnanan insanlar, hayatlarını Hakk’a götüren yol bilip, ömür servetlerini önemsiz iş ve uğraşlarla öldürmemeli, yaşadıkları her anı Hakk’ın rızasına uygun davranışlarla değerlendirmenin gayreti içinde olmalıdırlar. Allah’a ibadeti, Resûlullah’a muhabbeti, sünnet-i seniyyeye riayeti, büyüklere hürmeti, küçüklere şefkati ve insanlara hizmeti îfâsı îcap eden islamî bir vecibe ve insanî bir görev kabul etmelidirler.
Halk arasında on bir ayın sultanı diye bilinen ve kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in kendisinde indirilmeye başlamasıyla ayrı bir değer ve itibara sahip olan Ramazan ayı, kıymetini Kur’ân’dan alan müstesnâ ve mübârek bir aydır. Bakara Suresi’nin: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır…” mealindeki 185. ayetinde görüldüğü üzere adı Kur’ân’da geçen tek aydır. Bu ayet-i kerime ile Kadir Suresi’nin: “Biz onu (Kur’ân’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir Gecesinin en olduğunu sen bilir misin? Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır.” mealindeki 1-3. ayetleri birlikte incelendiğinde anlaşılacağı üzere, Ramazan ayı, içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlı bir aydır. Dolayısıyla bu ayda yapılan ibadet ve ta’atlarla gerçekleştirilen iyilik ve güzellikler, diğer aylarda yapılanlara oranla çok daha faziletlidir.
Sahuru, orucu, iftarı, teravihi, mukabelesi, zekatı, sadakası, hayrı-hasenatı ile dinî duyguların doruk noktaya erdiği ve Müslümanların manen motive olup dostça dayanışma ve kardeşçe kaynaşma havasını doyasıya teneffüs ettiği bu ay, Yaradan’a yaklaşmak ve yaratıklarla kucaklaşmak için kaçırılmaması gereken bir birinden güzel fırsatları içeren önemli bir zaman dilimidir.
Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) bu ayın feyiz ve fazileti ile mâhiyet ve muhtevasını dile getirdiği hadîs-i şerîflerinden birinde: “Eğer ümmetim Ramazan’da ne olduğunu bilselerdi yılın tamamının Ramazan olmasını temenni ederlerdi. Çünkü onda iyilikler toplu halde bulunmakta, ta’atlar makbul ve dualar müstecab olmakta, günahlar da bağışlanmaktadır.” buyurmuştur.
Ellerin Allah’a, kulakların Kur’ân’a ve kalplerin kardeşliğe açıldığı bu ayda kulluk kıvama, Kur’ânî birlikteliklere devama ve kardeşlik duygusu doruk noktaya ermektedir. Rahmet yağmuru yeryüzünü kuşatmakta, mağfiret musluğu bağış dileyenlere akmakta ve melekler müminlere muhabbetle bakmaktadır.
Rahmet yüklü evrensel mesajlarıyla gönülleri aydınlatan sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’in, asırlar öncesinden dile getirdiği kardeşlik ilkeleri günümüze ışık tutmaktadır:
“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Kim din kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümanın bir sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyamet sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın kusurunu örterse Allah da kıyamet günü onun kusurunu örter.”
Tabii bu hadîs-i şerîfte dikkatimize getirilenkardeşlik, sadece dilden dökülen kuru sözlerden ibaret değildir. Kardeşlik, gönülden gönüle uzanan ve yürekleri birbirine bağlayan ülfet ve samimiyet köprüsüdür. Kardeşlik, yağmurun getirdiği rahmet gibi birbirimize rahmet olmaktır. Gariplere, kimsesizlere, yetimlere ve öksüzlere yürekten “kardeşim!” diyebilmektir. Kardeşlik, fırtınalı denizlerde sığınılacak en güvenli limandır. Zor zamanlarda, gönül alıcı bir sözle mütebessim bir çehre sunabilmektir kardeşlik.
Kardeşlik, birlik ve beraberliği zedeleyecek her türlü olumsuzluktan kaçınmaktır. Efendimiz (S.A.V.)’in ifadesiyle, birbirimize muhabbet, merhamet ve şefkat gösterme hususunda tek bir vücut olabilmektir.
Kardeşin, ayağına batan dikende dahî kardeşin derdiyle dertlenebilmektir. Türlü sıkıntılarla karşılaştığımız şu fâni dünyada, hep birlikte iki cihan saadetine koşabilmektir.
Kardeşlik, kardeşin hakkına riayet etmek ve saygınlığına gölge düşürmemektir. Kardeşin hakkına riayet ise, sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’in şu prensipleri doğrultusunda hareket etmektir:
“Sizden biriniz kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe gerçek manada iman etmiş olamaz.”
“Müslümanın müslümana malı, namusu/onuru ve canı haramdır. Kişiye, müslüman kardeşini küçük görmesi kötülük olarak yeter.”
“Birbirinizle ilgiyi kesmeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Birbirinize kin beslemeyin. Birbirinize haset etmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeşler olun. Müslümanın, kardeşine üç günden fazla dargın durması helâl değildir.”
Yüce Rabbimizin: “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin…” emri gereği yıkıcı değil yapıcı olmalıyız. Ayrıştırıcı değil, birleştirici olmalıyız. Fitneyi değil, ıslahı esas almalıyız. Bizi biz yapan değerlere sımsıkı sarılarak birliğimizi ve dirliğimizi korumalıyız.
|