Yalnızlık Allah’a mahsustur. Yaratıklar yalnız değildirler. Yanlarında, yörelerinde mutlaka birileri vardır. Yekdiğerleriyle yanyana ve birarada yaşamaktadırlar. Aynı alanı, aynı bölgeyi, aynı yöreyi ve aynı dünyayı paylaşmaktadırlar. Aynı havayı teneffüs etmekte, aynı suyu içmekte ve aynı güneşle ısınmaktadırlar. Aynı zamanı ve aynı mekânı paylaşmaktadırlar. Ancak bu paylaşımda hakkaniyete riayet edilmemekte, dolayısıyla döğüşler, kavgalar ve saldırılar olmaktadır.
Bu haksızlık hâli diğer canlılar arasında olduğu gibi, malesef çoğu kez insanlar arasında da vuku’ bulmaktadır. Güçlüler güçsüzleri üzmekte ve ezmektedir. Büyük balıklar küçük balıkları yutmakta, açlarla toklar yanyana yaşamaktadır.
Oysa kişinin kendini düşündüğü kadar eşini, ailesini, yakınlarını, çevresini, milletini, memleketini ve tüm insanlığı da düşünmesi, insan olmasının icabıdır. Çünkü insan sosyal bir varlıktır. Başkalarıyla birlikte yaşamaya, onlarla yardımlaşmaya ve dayanışma içinde olmaya mecburdur.
Her insan diğer insanların varlığına, yakınlığına, yardımına, desteğine, ilgisine, bilgisine, sevgisine ve sempatisine muhtaçtır.
Toplumu teşkil eden tüm bireyler birbiriyle dayanışma içinde olmalıdırlar. Yönetenler yönetilenlerle, üretenler tüketenlerle, öğretenler öğrenenlerle, meslektaşlar yekdiğerleriyle, esnaf ve sanatkârlar hizmet verdikleri kitlelerle, hâsılı tüm aileler, toplumlar ve ülkeler birbirleriyle anlaşma, uzlaşma ve dayanışma içinde olmalıdırlar.
Kendi canını düşünen, başkalarını hiç düşünmez ya da daha az düşünür. Kendi çıkarını gözeten başkalarının çıkarlarını ya hiç gözetmez ya da daha az gözetir. Kendini ön plana alan, başkalarını ikinci ve üçüncü planlara atar. Başkalarını ön plana alan da Allah katında ön planda olur. Bunun için inanan insan, başkalarını en az kendisi kadar düşünür. Çünkü o, yaratılana yapılan yapıcı yaklaşımların, Yaradan’a yaklaşma vesîlesi olduğuna inanır. Bu inanç ve anlayışla davranışlarını dizayn eder, ilgi, destek ve bakıma muhtaç olanlardan alâkasını esirgemez. Yoksul, yorgun ve dar gelirli insanları görüp gözetmeden geri durmaz. Onların yanında, yakınında ve yardımında olmayı insanî bir görev ve islamî bir vecîbe bilir. Allah’ın kullarına Allah için yönelip, muhtaç-ı himmet olanlara sevgi, şefkat ve merhametle muamele eder. Onları kalkındıracak girişmelerde bulunmanın yanında, maruz kaldıkları sıkıntıları giderip ızdıraplarını dindirerek, toplumda sosyal dengenin temini ile barış ve huzuru sağlama cihetine gider.
Bütün bunları yaparken Hz. Peygamber (S.A.V.)’in aşağıda arzedilen uyarılarını devamlı gözönünde bulundurur:
“Kesenin ağzını bağlama! Senin rızkın da bağlanır. İnfak et, sayma! Sana da sayı ile verilir. Malını kilere kapatma! Senin rızkın da kapanır.”
“Siz insanları malınızla memnun edemezsiniz. Ancak güler yüzünüzle memnun edebilirsiniz.”
Güçsüzleri gözetmek, düşkünleri düşünmek, halsizleri himaye etmek, açları doyurmak ve muhtaçların ihtiyaçlarını gidermek, toplumun tümünün görevidir. Bu görev aslâ ihmal edilmemeli, ömür boyu icrası cihetine gidilmelidir.
|