Fert ve toplum hayatında tedavisi zor yaralar açan yoksulluğun yaptığı tahribatla yol açtığı çözülme ve çöküntüler, sayılamayacak kadar çok ve çeşitlidir. Yuvaların yıkılmasında, çatıların çatırdamasında, intihar ve irtidad (dinden dönme) olaylarının artmasında, hırsızlık, arsızlık, haksızlık ve hayasızlık gibi hastalıkların çoğalmasında yoksulluğun payı büyüktür. Karı-koca, ebeveyn-evlat, konu-komşu, akraba-arkadaş ve eş-dost ilişkilerinde meydana gelen kopukluklarla yöneten-yönetilen, işçi-işveren, üreten-tüketen ve benzeri kesimler arasında beliren huzursuzlukların temelinde yer alan olumsuz etkenlerin en tehlikelisi de yoksulluktur. Kıskacına aldığı insanları içtimaî, iktisadî, ahlakî, ailevî ve benzeri yönlerden yıpratıp yerden yere vuran bu acımasız ve amansız düşmana karşı ilgisiz, bilgisiz ve sessiz kalmamız doğru değildir. Devlet ve millet olarak devamlı bir şekilde yoksullarımızın yanında, yakınında ve yardımında olup, sorunlarına sahip çıkmamız ve sıkıntılarını gidermenin gayreti içinde olmamız gerekir.
Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.): “Sizden biri kendisi için istediğini (mü’min) kardeşi içinde istemedikçe (kâmil) mü’min olamaz.” mealindeki sözüyle bizlere, karşımızdaki kişiyi anlamayı, ihtiyaçlarını gidermeyi ve bir bütün olarak yardımlaşmayı tavsiye etmektedir. Bunun yolu ise aynı zamanda, sorumluluk sahibi olmak ve empati kurmaktır. Dolayısıyla insanların sorunlarıyla hemhal olmak, onları anlayabilmek ve sorunlarına destek vermek bizim müslüman kimliğimizle de alakalı bir durumdur. Fakat günümüz insanı empati kavramını sıkça dillendirirken, bunu tam olarak anlamış da değildir. Zira empati kurmak sadece kendimizi karşımızdaki kişinin yerine koymak, somut olarak onun rolüne geçmek değildir. Onunla beraber onu anlamak, anladığımızı hissettirmek ve bunu karşımızdaki kişiye ifade etmektir. Bir yerde empati yardımlaşmayı, karşımızdaki kişiye destek vermeyi de kapsamına almaktadır. Türkçede eşduyum, duyarlılık ve anlayış şeklinde tanımlanan empati kavramı, bu yönüyle başkalarının duygularını ve yaşadıkları acıyı anlayabilmeyi fakat bunu ona hissettirmeyi de ifade etmektedir.
Tarihî süreç içinde müslüman toplumların, insanlara yardımcı olma ve onların sorunlarını paylaşma konusundaki duyarlılıkları bilinen bir gerçektir. Bu toplumlar bu duyarlılığı, inandıkları dinden ve yolunu takip ettikleri Peygamberden öğrenmekte ve önerilen şekilde yaşatmaktadırlar. Zira Kainatın Efendisi: “Kim bir mü’minin dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah Teala onun kıyamet günü sıkıntılarından birini giderir.” buyurarak bizleri hem sözleriyle, hem de örnek hayatıyla sağduyulu bir hayat tarzına çağırmaktadır.
Yoksulların korunup kollanmaları, duygularının incitilmemesi, ellerini uzatmaya, yüzsuyu dökmeye fırsat bırakmadan ihtiyaçlarının giderilmesine çalışılması İslam toplumunun öncelikli görevlerindendir. Hatta bir müminin yoksullar ve çaresiz insanları Allah'ın yardımı ve rızkının sebeplerinden biri olarak görmesi hadis-i şeriflerin öğrettiği hususlardandır. Onların incinmesine Allah'ın gazap edebileceği unutulmamalıdır. Yoksulların ihtiyaçlarını gidermeye yönelik bir faaliyetin içinde bulunmak bir ibadettir. Yoksul duası almak, yaralı yanık gönüllere merhem olmak, gariplerin, zavallıların adamı olmak 'iyi müslüman' olmaktır. Yedirirken yeme zevki alabilmek bir meziyettir. Bunu yaparken de ölçü, sağ elin verdiğinden sol elin haberdar olmamasıdır.
Zenginlerin fakirlere karşı, imandan kaynaklanan en öncelikli görevlerinin başında onlara infak etmeleri gelir. İnfak, İslam cemaatini cemaat yapan karakterlerdendir. İhtiyaç sahibi olduğu halde, kardeşine verebilen müminler Allah Teala’nın Kur’ân-ı Kerîm’de övdüğü müminlerdir. İnfakta, önce sorumluluğu altında olanlardan ve yakınından başlama ilkesi vardır. Bu daire, imkânların genişlemesiyle ve ihtiyaçlıların ihtiyaç oranının farklılığı ile büyüyerek devam eder. Yakın akraba önceliği temel İslamî görevlerdendir. İnfak; depoda kalanı, zamanı geçmişi, yiyemeyeceğini, arızalıyı vermek değil, işe yararı ve verilebiliri vermektir.
Öteyandan yoksulluğun suistimal edilmesi, sulandırılması şüphesiz bütün zamanların önemli sorunlarındandır. Bu nedenle fakirlerle ilgili çalışmaların kurumsallaştırılması, yapılacak çalışmaların branşlaştırılması bir yandan verimi artıracak, diğer yandan da yoksulluğu ortadan kaldırmaya yardım edecektir. Bir taraftan dilenmenin, acil-günlük ihtiyaçtan ötesinin haram olduğu bilinirken, diğer taraftan da ahlakından ve hayâsından ötürü isteyemeyen hatta dışarıdan bakanın zengin zannedeceği kimselerin bulunduğu iyi tahlil edilmelidir. Unutulmamalıdır ki, yoksulu arayıp bulmak ve ona minnattar kalabilmek büyük bir meziyettir. Yoksul gelmeden ona gitmek bir farktır. Fakiri fark etmek de fazilettir.
|