“Bizim, bugün yapmaya mecbur olduğumuz sayısız işlerimiz vardır. Bunlar içinden çıkılması zor, müşkül meselelerdir ki bunları tek bir elin başarması imkan haricidir. Bunların ve ancak seksen beş binimizin tek bir kalp, tek bir varlık, halinde hareket etmemizle kabil olacağına artık hepimizin iman etmesi, inanması zamanı gelmiştir.
Yoksa eskiden olduğu gibi yine her kafadan bir ses, her şahıstan bir hareket gelecek olursa netice kocaman bir sıfırdan başka bir şey olmayacaktır.” 1949
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Hamas’ın Neden Yahu ile başlayan savaşı bir ayını doldurmuş olmasına karşın acımasızca sürgit ediyor. Neden Yahu güçlerinin yapılan bütün uyarılara karşın saldırılarının hız kesmediği günlerden geçiyoruz. Bir araya gelenler gerek BM gerekse İslam İşbirliği örgütü yalnızca laf üreterek günlerini adeta gün ediyorlar. Benzer açıklamaların diğer uluslararası kuruluşlardan da geliyor olması oldukça düşündürücüdür. Neden Yahu güçlerinin Araplar arasındaki anlaşmazlıkları iyi değerlendirdiği ayrı bir garabet olarak karşımıza çıkıyor. Filistinlilerin ölenlerinin sayısı on bini aştığı buna karşın Neden Yahu güçlerinin kayıpları konusunda da netlik olmadığı biliniyor. Her çatışmada olduğu gibi ölenlerin kadın ve çocuk ağırlıklı olması gerçekte savaş suçu olmanın ötesine geçiyor. Buna karşın bugüne değin Filistinlilerle İsrail arasında yaşanan bütün çatışmalarda ölenlerin sayısından fazla olduğu belirtiliyor.
Bizler insan olarak ölü sayılarının açıklanması sonrasında yayınlanan görüntülere bakarken zorlanıyoruz. Buna karşın tarafların kandan beslendiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz. Kandan beslenmiyor olsalar bu kadar suçsuz insanı acımasızca katledemezler. Hastanelere sığınanlara acımasızca saldırmamaları gerekiyor.
Karşımızdaki unsur sırtını AB ve BM’in, bunlar yeterli olmadığı zaman diğer kuruluşları devreye sokarak Kıbrıs Türkleri ile anlaşmama orta oyununu sahneye koyuyor. Bunları yeterli görmediklerinden olacak okullardaki öğrencilerinin beyinlerini Türk düşmanı olarak eğittikleri biliniyor. Adada gerçek barış ve çözümün olmasının tek bir yolu ve uygulaması vardır. O da bu gibi maskaralıklarla uğraşmak yerine karşılıklı güvenin kurulmasını sağlamaktır. Bunların yapılmaması halinde içinden geçmekte olduğumuz durumun Rum siyasetçilere göre kalıcı olma yolundaki ilerlemesinin durdurulamayacağı gerçeğidir. Bir anlamda iki devletli yapıyı da dolaylı olarak kabulleniyorlar.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 40. Yılı öncesinde kışkırtılan Rum öğrenciler her yıl olduğu gibi sınırlara koşarak protesto gösterilerinde içlerinde biriktirdikleri kinlerini kusarlarken adanın her bölgesinden saldırıyorlar. İşgal bölgeleri olarak tanımladıkları Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti topraklarına ilişkin gösterilerin belediyeler ve köylerdeki halk önderleri tarafından da desteklendiği belirtiliyor. Ata yadigârı toprağı unutmuyoruz ve eşit insan hakları için mücadeleye devam ediyoruz söylemleri ile gösteri yapıyorlar.
Bu noktada bizlere düşen en önemli görev Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Bakanlar Kurulunun 1997 yılında aldığı karara işlerlik kazandırmaktır. Türk Mukavemet Teşkilatında görev almış olanların bir kısmının anılarını yazmış oldukları veya yakınları aracılığı ile kayıtlara geçirdikleri biliniyor. Bu nedenle oluşturulacak bir kurulun yapacağı tarafsız değerlendirmelerle geleceğimiz olan gençlerin bu bilgilerden alacakları gıda ile adada iki komşu ülke olarak birlikte yaşamamızın yolunu da açmış olacaklardır.
Adadaki varlığımızın devam etmesinin yolunun bilinçli gençleri yetiştirmek olduğunun unutulmaması gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
|