“Ada’da 1931’de Rumların isyanı olmuştur. Müstemleke Hükümeti mukabil hücuma geçerek kısa bir zamanda elebaşlarını yakalamış asayişi iade etmeye muvaffak olmuştu. Fakat neticede anayasayı yırtarak diktatörlüğünü ilan etmişti. Vali, Adanın mutlak sahibi olarak vazife görmeye başladı. Kanun yalnız o idi. Rum halkının izlediği kanun dışı hareketin vebalini ne yazık ki Rum’dan fazla Türk halkı çekmeye mahkûm edildi”. 1970
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Rusya ile Ukrayna arasında yaşanmakta olan adına savaş denen olgu çok sayıda insanın bir hiç uğruna yaşamdan koparılmasının nedeni oluyor. Savaş sırasında yaşamdan koparılan Rus asker sayısının 32 bin olarak duyurulmasına karşın en az o kadar da Ukrayna askerinin yaşamdan koparıldığını kaydetmek gerekiyor. Son günlerde sivillerin oturduğu bölgelere Rus askerlerinin saldırılarında da yaşamdan koparılanların sayısı bilinmiyor.
Ukrayna Cumhurbaşkanlığı Yönetimi’nden Mihayla Podolyok günde 200 civarında Ukrayna askerinin öldüğünü 1000 civarında ise askerin yaralandığını açıklıyor. Açıklanan bu sayılar bile savaşın kazananının olamayacağının da göstergesi oluyor.
Türkiye ile Yunanistan’ın NATO’nun Güneydoğu kanadının öncü ülkeleri olduğu biliniyor. Buna koşut Amerika’nın adı geçen ülkelere farklı davrandığı yadsınamaz bir gerçektir. Bu noktaya gelinmiş olması NATO’nun işlevini de tartışma konusu yapıyor. Buna koşut bazı çevreler Türkiye’nin NATO üyeliğinin sorgulanmasını gündeme taşıyor. Kıbrıs uyuşmazlığının gündeme taşınması nedeniyle tartışmaların alevlendiği biliniyor.
NATO’nun iki ortağı arasında anlaşmazlıklar yaşanırken Yunanistan’ın görüşme masasına Amerika ve AB’ni arkasına alarak gönülsüz olarak katıldığı hemen herkes tarafından kabul ediliyor. Bu mantıkla görüşme masasına oturulmaya devam edildiği sürece iki ülke arasındaki uyuşmazlıkların çözümünün yıllar değil asırlar alacağını söylemek olasıdır. Buna koşut Kıbrıs Rum kesiminin AB üyeliğine kabulü ile uluslararası toplantılarda Türkiye’nin iki adet Yunanistan ile mücadele etmek durumunda kalacağı ayrı bir talihsizlik olarak karşımızda duruyor.
Öncelikle Rum kesiminin Yunanistan’ın arkasına saklanma gereği duymadan Türkiye’yi suçlamayı sürgit etmesi eğer kaldı ise iyi komşuluk ilişkilerine de ters gelen bir yaklaşım oluyor. Geçtiğimiz günlerde bir araya gelen bu ikili bölgede yaşanan uyuşmazlıkların çözümü konusunda ortak strateji belirleyerek ortak hareket etme kararını aldıklarını açıkladılar. Bu birlikteliği bölgenin istikrarını sürdürebilmek için yapacaklarını belirtiyorlar.
BM Genel Yazmanı Bay Antonio Guterres 1964 yılından beridir adada konuşlu bulunan Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılması için hazırladığı taslak metinde Maraş’ın kapalı bölümünde yapılan çalışmaları eleştiriyor. Ayrıca Kıbrıs Türklerine uygulanan izolasyon konusuna değiniliyor. 2004 yılından beridir Kıbrıs Türklerinin zor koşullar altında oldukları kaydediliyor. Raporda ayrıca “iki toplum arasında doğrudan görüşmelerin tanınma anlamına gelmediği” söylemine yer veriliyor.
Bu çerçevede günlük sorunların çözümü için ÇÖZÜM MEKANİZMASININ oluşturulması fikrine de değiniliyor. Anastasiyadis ise “Kıbrıs sorunun da müzakereler yoluyla adil ve kalıcı çözüme ulaştırmak istediklerini” belirtiyor. Gerek BM’in gerekse bütün garantör ülkelerin bir araya gelerek çözüm mekanizmasının kurulması ise çözümü sonsuzluğa bırakmak olacaktır. Genel Yazmanın bu önerisinin bugüne değin yapılanların hiçbir değerinin de olmadığının göstergesi oluyor.
Merhum Başbakan Bülent Ecevit Türk Yunan ilişkilerinin çözümü konusunda “Büyük devletler araya girmese, iki ülke baş başa görüşürse bütün sorunlar çözülür” görüşünü dillendiriyordu.
Adada çözüm için projeler hazırlayıp planlama yaparak ne istediğimizi bilerek dünya kamuoyunun önüne çıkmamız gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
01 Temmuz 2022 - Ankara -
|