Kişinin eşi, insanların kendine en yakını olan hayat arkadaşıdır. Bu yakınlığın bir ömür boyu sürmesi için yola çıkıp, iyi günde kötü günde birlikte olmaya, yekdiğerini sevip saymaya, sevincini-üzüntüsünü paylaşmaya ve gözü gibi koruyup kollamaya söz veren eşlerin çoğu, kısa bir süre sonra sevgiyi şiddete, hürmeti hiddete ve saygıyı kaygıya dönüştürecek davranışlarda bulunmaktadır. Hiç de hoş olmayan bu davranışlar, evlilik ilkeleri ve verilen sözlerle bağdaşmayan hareketler olup, yuvada huzursuzluğun başgöstermesine ve aile çatısının çatlamasına yol açmaktadır. Hoşgörünün yerini horlama, zerâfetin yerini zorlama ve sükûnetin yerini sertlik almaktadır. Bunları tartışmalar, çatışmalar, kavgalar, dövüşler ve benzeri olumsuzluklar izlemektedir. Derken sopa, şiddet, kaba kuvvet, katil ve cinayet haberleri toplumu tedirgin etmektedir. Balayı ile başlayan birliktelikler, biberden acı söz ve davranışlarla zehre dönüşmekte, taraflardan biri diğerinin canına kıyarak yuvayı yıkmakta ve toplum huzuruna kurşun sıkmaktadır.
Bilgisizlik, ilgisizlik, sevgisizlik, saygısızlık, inançsızlık, bilinçsizlik, güvensizlik, geçimsizlik, kıskançlık ve kötü alışkanlık gibi faktörlerin etken olduğu bu olumsuzluklardan daha çok kadınlar mutazarrır olmaktadır.
Şiddet kurbanı kadınların kapı önünde, köşe başında, sokakta ve cadde üzerinde hunharca katledildiklerine dair haberleri sık sık gazete sütunlarında ve televizyon ekranlarında gören vatandaşlar üzülmekte ve faillerini lanetlemektedirler. Eşlerini öldürmeye yeltenecek kadar canavarlaşan böylesi yaratıkların, toplum içinde yaşatılmamalarını ve en ağır şekilde cezalandırılmalarını dilemektedirler. Karısına kurşun sıkan ve kocasını bıçaklayan bir kimse başkalarına ne yapmaz ki demektedirler.
Eşler anlaşamayabilirler. Ancak anlaşmazlıkları dövüşle, kavgayla, şiddetle, hiddetle ve katille gidermeye yeltenmemelidirler. Birinin hayatını kaybetmesine, diğerinin hapse girmesine, çocuklarının da perişan olmasına yol açacak cinayetlere tevessül etmeyip, yapıcı yaklaşımlar ve yasal yollarla çözüm arama cihetine gitmelidirler.
İnsan, hayatını paylaştığı hayat arkadaşına sevgi ve saygı ile yaklaşmalı, zorlukları birlikte göğüsleyip engelleri aşmalı, daima doğruluk, dürüstlük ve duyarlılık duyguları içinde olup dayanışmalıdır. Bu hususlarda yüce Yaradan’ın: “... Onlar (kadınlarınız) sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz...” mealindeki uyarısı hayat boyu kulağına küpe olmalıdır.
Şiddetin olduğu yerde huzur olmaz, şiddet uygulayanın da yüzü gülmez. Eşine şiddet uygulayanın aşı zehir olur, ağzının tadı kaçar. Ne kendi rahat eder, ne de çevresine huzur verir. Hayatı huzursuzluk içinde geçer. Öyle gelir, öyle gider. Bu gibilere şairin dediği gibi:
Ne kendi etti rahat, ne halka verdi huzur
Yıkılıp gitti artık dayansın ehl-i kubur.
Eşler birbirine şiddet ve hiddet unsuru değil, huzur, sükûn, sevgi, saygı, şefkat ve merhamet unsuru olmalıdırlar. Yüce Rabbimiz kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerim’in Rum Suresi’nin 21. ayetinde bu hususa dikkatimizi çekerek şöyle buyurmaktadır: “İçinizden kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet varetmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.”
Aklı başında olan insanlar bu ilahi uyarıyı sürekli gözününde bulundurup, eşlerine her zaman sevgi ve saygıyla yaklaşmalıdırlar. Özellikle erkekler eşlerinin kendilerine Allah’ın emaneti olduğunu bilmeli ve onları gözleri gibi korumalı, kırıcı değil, koruyucu olmalıdırlar. Unutulmamalıdır ki şiddet, şiddeti uygulayanın acizliğidir.
|