Beşeriyetin babası Hz. Âdem (A.S.), anasız ve babasız topraktan yaratılmış, Hz. İsa (A.S.) da babasız dünyaya gelmiştir. Bu iki peygamberin dışındaki diğer insanların tamamı bir ana ve babadan dünyaya gelmişlerdir. Dolayısıyla ana-baba her insanın varedilişinin vasıtası ve sebeb-i vücududur. İnsanı yaratan Allah Teâlâ, dünyaya getiren de ana-babadır. Bu itibarla her insan Allah’a ibadet, ana-babaya da ihsanla yükümlüdür.
İnsanlar üzerinde Allah ve Peygamberden sonra en çok hakkı olan iki kişinin ilki anne, ikincisi de babadır. Bu gerçek Kutsal Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in Nisa Suresi’nin 36. ayeti ile İsra Suresi’nin 23-24. ayetlerinde dikkatimize getirilmiştir. Her müslümanın bu ayetleri dikkatle ve dirayetle okuyup îcâbını îfâ etmesi gerekir.
Kelime olarak ebeveyn; ikil olup ana-baba demektir. Evlad da; çoğul olup çocuklar demektir. İnsanın Allah’ı bir olduğu gibi ana-babası da birdir. Kişinin sütannesi, üvey annesi, üvey babası, dadısı, kayın validesi ve kayın pederi olabilir ama öz annesi ve babası tektir. Allah’a ortak koşmak insanı imandan eder. Ana-babaya isyan etmek de Allah’ın gazabına uğratıp, azabına duçar eder.
Bu bakımdan ashab-ı kiramdan birinin: “Ana-babanın çocukları üzerindeki hakkı nedir?” sorusuna Hz. Peygamber (S.A.V.)’in: “Onlar senin cennetin ve cehennemindir.” mealindeki cevabı câlib-i dikkattir. Yani senin onlara karşı davranışların cennete de cehenneme de girmene vesîle olur demektir. Bu gerçek çok iyi bilinmeli ve ebeveyn karşısında daima dikkatli ve duyarlı davranılmalıdır.
Biz bu inanç ve anlayışla önceki yıllarda olduğu gibi, bu yıl da anneler gününü coşkuyla kutladık ve ebediyete göçen annelerimiz için okuduğumuz hatm-i şerifleri anneler günü hediyesi olarak ruhlarına armağan ettik. Nasip olursa inşaallah babalar gününde de benzeri davranışta bulunup, ebediyete göçen babalarımızın ruhlarını da okuyacağımız hatm-i şeriflerle şâd etmenin gayreti içinde olacağız.
Anmak ve anılmak güzel. Unutmak ve unutulmak kötüdür. Anan anılır, anmayan yanılır. Anılmak isteyen anmayı ihmal etmemelidir. Allah Teâlâ Bakara Suresi’nin 152. ayet-i kerimesinde: “Beni anın ki, ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın bana nankörlük etmeyin.” buyurmuştur. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) de bir hadîs-i şerîfinde: “Ölülerinizi hayırla anın.” buyurmuştur.
Anmamız gerekenlerin başında Allah, Peygamber ve ana-babamız gelir. Zira, Allah Teâlâ’ya başta hayatımız olmak üzere sahip olduğumuz herşeyimizi, Peygamber (S.A.V.)’e müslümanlığımızı, ana-babamıza dünyaya gelmemizi, hocalarımıza bilgimizi, yakınlarımızla arkadaşlarımıza da kardeşlik ve dostluğumuzu borçluyuz. Bizleri yaratıp yaşatan Rabbimizi, Kur’ân’la tanıştırıp, islamla kucaklaştıran Peygamberimizi, doğurup dünyaya getiren annemizi, besleyip büyüten babamızı ve eğitip öğreten hocamızı unutamayız. Haklarını inkâr eden nankörlerden olamayız.
Allah’a kullukta kusur etmemeliyiz. Peygamberin sünnetine sarılmalıyız. Ebeveynlerimizle dua alışverişi içinde olmalıyız. Hayatta olan ana-babamızın dualarını almalı, ebediyete göçenlere de biz dua etmeliyiz. Hayatta olan ana-babamızın; hizmetlerinde olmak, isteklerini yerine getirmek ve her türlü ihtiyaçlarını temin etmek suretiyle gönüllerini kazanıp dualarını almanın gayreti içinde olmalıyız. Ahirete intikal edenlerin de yapacağımız dua, hayır, hasenat ve Kur’ân-ı Kerîm tilâvetiyle ruhlarını şâd etmeye çalışmalıyız. Sabah kalkınca, akşam yatmadan önce, beş vakit namazdan sonra, Kur’ân okuduktan sonra, ev halkına ve misafirlere herhangi bir ikramda bulunduğumuzda ve kendimize dua ettiğimizde mutlaka anamıza, babamıza, dedelerimize, ninelerimize ve atalarımıza dua etmeliyiz:
“Allah’ım! Anamı, babamı, dedelerimi, ninelerimi, Hz. Âdem’e varıncaya kadar tüm büyüklerimi bağışlayıp rahmetine daldırdığın ve cennetine aldırdığın mutlu ve bahtiyar kullarından eyle. Var ise günahlarını hasenâta (iyiliklere) tebdil eyle. Mekânlarını cennet ve makamlarını yüce eyle. Onları benden razı eyle. Sen de onlardan ve benden razı ol ya Rabbi.” gibi hayırlı dua ve dileklerde bulunmalıyız. Biz onlara dua edelim ki, bizden sonrakiler de bize dua etsinler. Unutmayalım ki onların, bizim dua, iyilik ve hayrâtımıza ihtiyaçları, yazın sıcak günlerinde susuzluktan dili dudağı kuruyanların bir bardak soğuk suya ihtiyacından, kışın dondurucu soğuğunda titreyip donmak üzere olan bir kişinin bir bardak sıcak çaya ihtiyacından daha fazladır. Onları dualarımızla doyurmalı, Kur’ân ile ruhlarını şad etmeliyiz.
|