Kilis Yardımlaşma derneği 
 

 

 

 

 

Sevgisiz dostluk olmaz!

Devamı  

 Türkiye'nin tek buz müzesi binlerce ziyaretçi ağırladı

 

 


  

 



 
14 MAYIS'TAKİ SEÇİMLER İÇİN 6 ADIMDA OY

KULLANMA REHBERİ



 
DEVAMI

 

magazin

NEVİN BALTA'NIN SON
KİTABI YAYINLANDI

 Devamı 

CACA OYUNU CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE


 

 

 

Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Temel ile Röportaj 


Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, vefatının birinci yılında yad ediliyor.


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI FİLM ARŞİVİ

 
 
 
  AKPINAR Temmuz 2017 Sayısı
 
 
 AKPINAR Mart 2017 Sayısı
 
 
 
Bir insanlık dersi...
 
 

 Orhan SELEN

Devamı

 

  
Hava Durumu Bilgileri

 
Döviz Kurları

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  29931988
Bugün Ziyaretçi :  28029
Aktif Ziyaretçiler :  4827

ROMA İMPARATORLUĞUNDAN KUDÜS İMPARATORLUĞUNA
 
     Dünya tarihinde gelmiş geçmiş  imparatorluklar  içerisinde   en uzun süreli  hegemon güç olarak Roma İmparatorluğu en başta gelmektedir . Romalılar hem  en büyük dünya gücü olmuşlar  hem de  uzun süreli bir yönetim ile  yer kürenin merkezi denizi olan Akdeniz’i bir iç göl olarak ellerinde tutmuşlardır . Tarihin daha çok üç büyük kıtadan oluşan merkezi  bölgesinin tam ortasında yer alan Akdeniz her zaman için  dünyanın ortasındaki hegemonya alanı olarak yeryüzü tarihninde  etkin bir konuma sahip olmuştur . Üç kıtadanoluşan dünya ana karasının hegemonya altına alınmasında her zaman Akdeniz önde gelen bir yere sahip olmuştur . Böylesine bir jeopolitik konumu olduğu için  Akdeniz’in tam ortasında bir çizme gibi sarkan  İtalyan yarımadası  önde gelen bir yere sahip olmuş ve bu yarımadanının merkezi konumundaki Roma kenti de  tarihin en büyük ve güçlü devletinin  merkezi olmuştur . Dünya tarihinin sayfaları incelenirken Roma İmparatorluğunun Milattan önceki yüzyıllardan gelerek  Milattan sonraki yüzyıllara uzanan macerası  açıkca görülebilmektedir . 
          Milattan önce ikibinli yıllarda kurulmuş olan Roma kenti , önce bir  kent sonra bir şehir devleti daha sonra bir bir ülke devletinin  başkenti ve en sonunda da dünyanın merkezi olarak  insanlık tarihinde yerini almıştır .Bu nedenle bütün Akdenizi kaplayan , Avrupa kıtası ile beraber , Orta Doğu ve Kuzey Afrika topraklarını sınırları içerisinde biraraya getiren bir büyük  dünya imparatorluğu Roma merkezli olarak  dünya tarihini sonraki yüzyıllara doğru yönlendirmiştir . Roma kenti  giderek küresel bir imparatorlmuğun merkezi haline gelirken , dünyla tarihi için de belirleyşici olmuş ve sonraki dönemlerde gündeme gelen oluşumların kaynak noktası olmuştur . Batı Akdeniz’den gelerek doğu Akdenizi işgal eden ,bu iç denizi kendi gölü konumuna getiren Romalılar Akdeniz üzerinden üç büyük kıtaya egemen olmuşlar  ve bu nedenle de  ikibin yılı aşkın bir süre boyunca egemenliklerini sürdürebilmişlerdir . Şehir devletinden ülke devletine , ülke devletinden  imparatorluk devletine  geçiş aşamaları yaşandıktan sonra , krallık ve cumhuriyet yönetimleri arasında bir bocalama dönemi geçirilmiş ve bundan sonra da tam anlamıyla bir imparatorluk düzeni kurularak  dünyanın orta denizi olan Akdeniz çevresinde bir küresel güç odağı oluşturulmuştur . Böylece geleceğin jeopolitik biliminin ilk verilerinin Roma döneminde ortaya çıktığı görülmüş ve sonraki dönemlerdeki devletleşme olgularında bu birikimin yansımaları ortaya çıkmıştır . 
              Romalılar imparatorluk çağında o dönemin koşullarına göre çok ileri gitmişler ve  gelişmiş bir hukuk sistemi kurarak güçlü devlet yapılarının uzun süreli bir biçimde ayakta kalmasını sağlayacak kurumlaşma sürecine giden yolu açmışlardır .Roma denilince akla önce Roma hukukunun gelmesi de , böylesine gelişmiş bir  kamu düzeni örgütlenmesinin   Romalılar tarafından başarılmış olmasındandır . Roma kenti  imparatorluk merkezi olarak böylesine bir büyük kurumlaşmanın öncülüğünü yapmış  ve böylece üç kıta üzerindeki geniş hegemonya düzeninin temelleri atılabilmiştir . Roma şehir devleti  güçlenerek İtalya yarımadasını ele geçirdikten sonra  yayılmaya devam etmiş ve daha sonra Balkanlar ile Anadolu üzerinden  Orta Doğu’ya gelerek  Milattan yüzyıllar  önce  kurulmuş bulunan  İsrail devletini yıkmıştır . İmparatorlhuk çağında Romalılar yayılırken , dünyanın merkezi alanı olan Orta Doğu’yu da ele geçirmişler ve bu doğrultuda  kendilerinden önce merkezi alan devleti olarak kurulmuş olan  İsrail devletini yıkmışlardır .Tam da Milat dönüşümünün ortaya çıktığı anda gerçekleşen bu tarihsel  olgu daha sonraki dönemlerde gerçekleşen ve dünya gündemini belirleyen siyasal oluşumların tetikçisi olmuş ve bugünlere gelinirken , Roma İmparatorluğunun Orta Doğu’daki İsrail devletini yıkışınının sonuçları  dünya tarihinin akışını belirlemiştir . 
         Kudüs merkezli İsrail devleti tarihte üçüncü kez kurulmuştur . İlk yahudi devleti ,Yahudilerin Mısır’dan kovulmasından sonra  Filistin topraklarında kurulmuş amabir süre sonra Mezopotamya gücü olarak ortaya çıkan Babil krallığının  saldırılarıyla yıkılmış ve Yahudiler için Babil sürgünü dönemi başlamıştır . Babil krallığının yıkılmasından sonra ise ikinci kez İsrail devleti bir yahudi yapılanması olarak yeniden kurulmuş ama Romalıların Orta Doğu’ya gelmeleriyle beraber ikinci kez yıkılmıştır . İkibinyıl önce  Roma impartorluğu tarafından yıkılmış olan İsrail devleti yirminci yüzyılın ortalarında   Amerikan imparatorluğu tarafından yeniden kurulmuştur . İkibin yıllık rüya ikinci dünya savaşı sonrasında gerçekleşirken , bu coüğrafyanın tarihsel süreç içerisinde ortaya çıkan siyasal yapılanması altüst edilmiş  müslyüman Arap dünyası içerisinde İngiltere ve ABD’nin zorlamalarıyla bir yahudi devleti olarak İsrail için  yer açılmıştır . Yahudiler ikibin yıl sonra eski topraklarına geri dönerken , bu ülkede yüzyıllardır yaşamakta olan Filistinlilerin  topraklarına el
koymuşlar  ve böylece  geleceğe dönhük olarak bir sonsuz çatışma ortamı yeniden yaratılmıştır . İsrail’in kurulmasıyla ve Filistinlilerin topraklarına el konulmasıyla başlayan süreç içerisinde tam altmış yıldır Orta Doğu’da savaş devam etmekte , İsrail’e geri dönen yahudiler için sürekli olarak yeni yerleşim merkezleri açılarak  Filistin halkının ülkesi elinden alınmakta ve onlara kendi toprakları üzerinde devletlerini kurma hakkı tanınmamaktadır . Dünyanın hiç bir ülkesinde görülmeyen  baskı ve terör , kutsal topraklar ilan edilen alanda  sürekli olarak yaşanmaktadır . Bu çerçevede yüzyıllar sonra kurulmuş olan İsrail, yirminci yüzyılın ikinci yarısında  dünya barışının önündeki en büyük engel olarak ortaya çıkmıştır .
         Yahudileri ikinci İsrail’i yıkan Romalılar bu topraklardan çıkarmalarına rağmen,ikibin yıl sonraki geri dönüşte  üçüncü kez  gündeme gelen İsrail devleti , Filistinliler ile savaşmaktadırlar .Bir anlamda Romalıların suçunun bedelini Filistinlilere ödetmektedirler . Tarihsel  sürgünden hiç bir sorumluluğu olmayan Filistinliler  İsrail yapılanmasıyla karşı karşıya kalırken , ikinci İsrail’in Romalılar tarafından yıkılmasının bedelini ödemek zorunda kalmaktadırlar . Yarımyüzyılı aşkın birsüredir devam eden  çatışmalarda yüzbinlerce Filistin’li  Siyonizmin pençeleri altında kalarak yaşamını yitirmiş ve bir türlü  barış sağlanamamıştır .Milat dönüşümü sırasında Roma lıların yokettiği Yahudi devleti  yeniden kurulurken , kendisine Kudüs’ü başkent olarak seçmekte ve  bu kenti tıpkı Romalıların Roma kentini  Akdenizin merkezi yaptığı gibi ,  Kudüs kentini dünyanın orta denizinin merkezi konumuna getirmeğe çaba göstermektedirler . Bir anlamda  Roma İmparatorluğunun yerini ikibinyıl sonra  Kudüs imparatorluğu almağa hazırlanmaktadır . Tarihin garip bir cilvesi olarak dönem değişikliği sırasında  roller ve konumlar da değişiklik göstermekte ve eskisinin tamamen zıddı bir durum ortaya çıkmaktadır . Akdeniz ve civarı ikibin beşyüz yıl Roma merkezli olarak yönetildikten sonra , ikibinli yıllarda şimdi de Kudüs üzerinden Akdenizi ve bu orta su gölünü çevreleyen üç kıtayı  hegemonya altına alacak yepyeni bir siyasal yapılanmanın bölgeye dayatıldığı görülmektedir . 
        İkinci İsrail’i yıkan Roma imparatorluğunun merkezi olan Roma kenti bugün İtalya  Cumhuriyetinin  başkentidir . Akdenizin mavi sularının oluşturduğu  turistik cennet yörelerinin tam ortasında yer alan İtalyan yarımadasında yer alan ulus devletin merkezi olarak Roma kenti  bugün de  önemli bir konuma sahip bulunmaktadır . Ne var ki , Fransız-Alman  ekseninde oluşturulmuş olan Avrupa Birliği kıtasal yapılanması içerisinde yer aldıktan sonra  İtalya artık kendi kendini yönetemez bir duruma sürüklenmiş ve daha sonraki aşamada ortak para birimi olarak Euro  bölgsinmde yer alınca iyice bağımlı bir yapılanmaya sürüklenerek ,  çöküşe doğru sürüklenmiştir . Geçen yıl ABD üzerinden başlatılmış olan  küresel ekonomik kriz , dünya bankalar sistemi üzerinden  Avrupa kıtasına yönlendirilince önce Akdeniz ülkeleri bu durumdan etkilenmiş ve Avrupa kıtasının bu yoksul ülkeleri ciddi ekonomik sarsıntılar geçirerek çökme noktasına gelmişlerdir . Yunanistan ile patlak veren bu çözülme sürecinde  Portekiz,İspanya ve Fransa’dan sonra İtalya da sıraya girmiştir . ABD ve yahudi lobilerinin desteği ile üç dönemdir İtalya’da  başbakanlık yapan  zengin işadamı ve medya patronu  Berlosconi sonunda teslim bayrağını çekerek İtalya’nın da iflas ettiğini açıklamıştır . Euro yüzünden son beş senedir ciddi bir ekonomik durgunluğa mahkum edilmiş olan İtalya ,kendini kurtarmak üzere yeniden ulusal para birimi olan lirete  geri  dönüş için  hazırlık yaptığı bir sırada küresel ekonomik krize teslim olarak  iflas etmiştir . 
          İtalyan  Cumhuriyetinin iflasını resmen açıklayan başbakan Berlosconi  devletini kurtarmak üzere harekete geçmiş ve ilk olarak  İsrail’e giderek Kudüs’ü ziyaret etmiştir . Avrupa Birliği üyesi bir ülke olarak İtalya’nın ekonomik çöküşü için  çözüm yeri ararken  öncelikle birliğin merkezi olan Brüksel’e ya da birliğin güçlü devletlerinin başkentleri olan Paris ile Berlin’e gitmesi gerekirken ,Avrupa Birliği ile hiç de resmi bağlantısı olmayan İsrail’e gitmesi ve iflas eden İtalyan devletini kurtarmak için yardımı  bu küçük ülkeden talep etmesi düşündürücü bir gelişme olarak değerlendirilebilir . Avrupa Birliğinin merkezi olanBrüksel dururken ya da en güçlü avrupa devlyetlerinin başkentleri olan Paris ve Berlin alternatifleriresmen bulunurken , çökmüş olan İtalyan devletini kurtarmak üzere harekete geçen  Berlosconi’nin İsrail’e giderek Kudüs’e el açması son derece düşündürücü bir gelişmedir . Bugünkü dünya düzeninin görünen yüzünün yanısıra bir de görünmeyen  arka yüzünün de olduğunu hatırlatması açısından , İtalyan başbakanının İsrail’e öncelik vermesi  önemli ipuçlarını da beraberinde taşımaktadır . Ayrıca dünyanın en büyük patronu olan Amerika Birleşik Devletleri dururken , Orta Doğunun en küçük devletine öncelik verilmesinin anlamı üzerinde de durmak gerekmektedir . Dünyanın süpergücü olan ABD’nin başkenti olan Washington’a ya da kapitalist sistemin merkezi olan New York’a  giderek ekonomik bataktan çıkışın koşulları ve yöntemleri üzerinde görüşmeler yapacağına , İtalyan başbakanının bu büyük devletleri ve süper güçleri bir yana bırakarak  Akdeniz’in en küçük devletini öncelikle ziyaret etmesinin
anlamı üzerinde durulması gerekmektedir .  Böylesine çelişkili bir görünümün çıktığı aşamada  üç dönem dönem başbakanlık yapan zengin işadamı Berlosconinin bir bildiğinin  olması gerekir . 
          İkibin yıl önce Roma kenti dünyanın en büyük gücü olarak  Filistin topraklarındaki yahudi devleti olan ikinci İsrail’i yıkarken , dünya tarihinin ikibinli yıllara girdiği yeni aşamada  bu kez çöken Roma’nın yardım istemek üzere İsrail’e ve uluslararası hukuka aykırı bir biçimde  bu devletin başkenti olarak  ilan edilen Kudüs’e yöneldiği görülmektedir . Dün  İsrail’i yıkarak haritadan silecek kadar güçlü olan Roma , bugün çökme noktasında yardım ve destek almak üzere  Kudüs’e  yönelmektedir . Bir anlamda  tarihsel roller tersine dönmekte , Akdeniz kıyısında eskiden var olan Roma imparatorluğunun yerini ikibin yıl sonra Kudüs imparatorluğu almaktadır . Eskiden Roma’dan Kudüs’ün yıkılmasının emri çıkarken bugün Roma’dan  çıkan irade Kudüs’ten yardım istemek doğrultusunda gündeme gelmekte ve eskisiyle bütünüyle çelişen bir çizgiyi ortaya koymaktadır .Bütün Akdeniz’i çevreleyen büyük Roma imparatorluğunun güçlü kenti Roma geride kalırken , bu imparatorluğun yıktığı  Kudüs üçüncü kez kurulan İsrail devleti ile beraber öne çıkmakta  ve  Akdeniz sahillerinin yeni merkezi olarak etkisini tüm  bölge ülkeleri üzerinde  hissettirmektedir . Bu kez roller  tersine dönmekte eskiden Kudüs yıkılırken bugün Roma yıkılmakta , Roma gücünün yerini yşeni dönemde Kudüs otoritesi almaktadır . Böylece tarihin ortaya çıkarmış olduğu tersine dönüş teorisinin yni örneklerinden birisi daha ortaya çıktmaktadır . İtalya gibi bir büyük Akdeniz ülkesinin daha dün kurulmuş olan küçücük İsrail devletine el açması , Roma yönetiminin Kudüs yönetimi önünde diz çökmesi günümüzdeki gelişmelerin bir göstergesi olarak çok şeyler  göstermekte ve anlayanlara da anlatmaktadır . 
         Üç büyük dinin kutsal kenti olan Kudüs ,günümüzde doğu ve batı olarak ikiye bölünmesine rağmen her geçen gün adım adım İsrail işgali altına girmektedir .Uluslararası hukuka göre  serbest şehir olarak korunması gereken  kutsal Kudüs kenti  ,zaman ilerledikçe  İsrail’in çeşitli atraksiyonları ile  yahudilerin kontrolu altına girmekte  ve bu kentte geçmişten bu yana devam eden müslüman ve hırıstıyan varlığını giderek ortadan kaldırmaktadır .İslam dünyası ve hırıstıyan batı bloku tarafındankabüledilemiyecek böylesine bir işgal tırmanması karşısından bir çok ülke tepki gösterirken, İsrail’in dostları ve  değişik ülkelerde çok etkin çalışmalar yürütmekte olan Siyonist lobiler İsrail’in bu haksız saldırılarına  ve işgal tırmandırmalarına  bir şemsiye oluşturarak  koruyucu bir  tutum izlemektedirler . Küresel sermayenin ve medya kanalları ile siyasal merkezlerin sürekli olarak Siyonist lobiler tarafından ele geçirilmesi ve kontrol altında tutulması nedeniyle , İsrail hiç bir ülkeyi ya da siyasal gücü takmamakta ve bildiğini okuyarak geleceğe dönük yahudi egemenliğindeki bir dünya devletinin temellerini Akdeniz kıyılarında atmağa çaba göstermektedir . İsrail’in Siyonist yönetimi  haksız girişimlerini ve  hukuka  ters düşen uygulamalarını  perdelemek üzere Kudüs kentini öne çıkarmakta ve bu kentin kutsallığının üç büyük din tarafından kabül edilmesini Siyonist hegemonyacı politikalar doğrultusunda çıkarcı bir biçimde kullanmaktadır . İşgalci bir ülke olmasına rağmen , Kudüs’ü başkent ilan etmekte ve Tel Aviv’deki devlet yapılanmasını geçici olarak göstermekte ,geleceğin dünya devletinin başkenti olarak Kudüs’ü  hazırlamaktadır . Siyonizme göre Kudüs önce İsrail’in , sonra Orta Doğu ve Avkdeniz’in en sonunda da  dünyanın merkezi olacaktır .Kudüs kentinin kuzeyinde bulunan Siyon tepesinde oluşturulacak yahudi krallığı yeniden bir dünya imparatorluğunu Kudüsmerkezli olarak kuracaktır . 
        En başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere dünyanın önde gelen bütün devletleri  Kudüs’ün İsrail’in başkenti olmasını kabül etmeyerek bu duruma itiraz etmektedirler . Onlara göre İsrail’in merkezi Tel Aviv olarak kalmalı ve üç büyük din açısından kutsal bir kent olan Kudüs  serbest bir şehir olarak dünyanın bütün insanlarına açık olmalıdır . Kutsal kitaplarda da kutsallığı dile getirilen bir kent olarak Kudüs’ün serbest bir şehir olarak statüsünün korunması , gerekirse BirleşmişMilletler yönetimine devredilmesi gerekmektedir . Ne var ki , Siyonist İsrail yönetimi bütün bu gerçekleri görmezden gelerek  Kudüs üzerindeki işgalci girişimlerini tırmandırmakta ve kentin batısını eline geçirdikten sonra  doğu Kudüs’ü de  yavaş yavaş  kontrolu altına almaktadır . Filistin devletinin başkenti olarak ilan edilmiş olan Doğu Kudüs’ü  Araplara bırakmamakta kararlı görünen İsrail ,kentin merkezi alanını da hem yer üstünden hem de yer altından ele geçirmekte , ağlama duvarının yanında Büyük Süleyman Mabedini yeniden inşa etmek üzere Mescidi Aksa camisini yeraltından toprak kazıyarak kendiliğinden bir çöküşe doğru sürüklemektedir . İsrail’in artık açığa çıkan bu  kötü niyetli girişimlerine  islam ve hırıstıyan din merkezleri karşı çıkmakta ve bu nedenle gelecekte bir din savaşına gidecek olaylar kendiliğinden tırmanmaktadır . Bir üçüncü dünya savaşı ile Armegedon senaryolarını gerçekleştirmek isteyen Siyonist çevreler İsrail’in bu bilinçli  ve kararlı girişimlerini açıktan desteklemektedirler . Bu yüzden de dünya  ülkeleri adım adım bir üçüncü dünya savaşına doğru sürüklenmektedirler . Armegedon senaryosunun kısa
zamanda bir kıyamet  oülgusuna dönüşeceği konusunda bir çok kesim fikir birliği içinde görünmektedir. 
          İsrail tarihinin gelmiş geçmiş en fanatik yönetiminin hükümet olduğu bir aşyamada , başbakan  Kudüs’ü resmen yahudi devletinin başkenti olarak ilan etmekte  ve bunu da üç bin yıl önce kenti yahudilerin inşa ettiği gerekçesine dayandırmaktadır . İsrail’in fanatik siyonist başbakanı Kudüs’ü bir yerleşim yeri olarak değil ama bir yahudi başkenti olarak gördüklerini açıklarken ,uluslararası alanda İsrail’e yöneltilen bütün suçlamalara karşı çıkarak  bir anlamda küresel alanda herkese ve her kesime meydan okuyordu . Siyonist hegemonya planı doğrultusunda önlerine çıkan bütün engelleri her türlü komplo ve senaryo ile aşmasını bilen İsrail yönetimi , bütün dünyada  kendilerine karşı gelişen  karşıt eğilimleri ve politikaları ciddiye almadan bildikleri yolda ilerleyeceklerini  çekinmeden ilan edebiliyordu . Bu açıdan gelinen nokta , küresel barış ortamının korunabilmesi açısından son derece önem taşımaktadır . Bir tarafta hiç bir engel ,hukuk ya da hak tanımayarak Siyonist işgale devam eden İsrail devleti ve onun dünyaya yayılmış olan Siyonist destekçi lobileri ile , diğer yanda da tüm insanlak ve dünya uluslarıyla devletleri karşı karşıya gelmiş durumdadır .Şimdiye kadar  her türlü komplo ve senaryonun denenerek uygulanmasıyla gelinmiş olunan aşamada artık her şey açığa çıktığı için  göz göre göre bir çılgınlık tırmanışı  bütün insanlığın gözleri önünde  sürdürülmek istenmektedir . Dünya savaşlarını siyonist hedefler için çıkartabilen  çılgınlık ,Makyavelist bir çizgide  yola devam ederken , kutsal kent olarak Kudüs’ü öne çıkararak  kamuoyunun gözünü boyamağa kalkmaktadır . Bu nedenle de İsrail kavgası ve siyonizm davası bir Kudüs sorunuymuş gibi gösterilmektedir . Kudüs’ün kutsallığının öne çıkarılmasıyla yükselen tepkiler ve eleştirilerin önü kesilmeğe çalışılmaktadır . 
        Siyonizmin dünya hegemonyası doğrultusunda  her yolu  denemekten çekinmeyen İsrail’in güçlü lobileri aracılığı ile Birleşmiş Milletler örgütünü Kudüs’e taşımak üzere harekete geçtiği ve böylece dünyanın merkezini  New York’tan Kudüs’e getirmek  için çaba sarfettiği anlaşılmaktadır . Tarihin ortaya koyduğu gibi bütün büyük siyasal güçlerin yükseliş dönemlerini çöküş süreci izlemektedir . Yükselen ABD hegemonyası üzerinden kurulmuş olan İsrail devletinin Amerikan hegemonyasının inişe geçtiği bir aşamada ,bu ülkedeki siyonist lobiler üzerinden küresel güç merkezini kutsal kent olan Kudüs’e taşımak üzere  girişimlerde bulunduğu anlaşılmaktadır .Böylece üç büyük din açısından kutsal kabül edilen Kudüs’ün yahudi egemenliğinde yeni dünya merkezine dönüştürülmeğe çalışıldığı ve bu doğrultuda siyonist lobilerin seferber edildiği anlaşılmaktadır . Bu aşamada bir büyük Avrupa devleti olan İtalya’nın iflas etme aşamasında  Kudüs’ü  başvuru yeri olarak seçmesi  tesadüf değildir . ABD’deki siyonist lobilerin desteği ile Amerikancı politikaları İtalya üzerinden Avrupa kıtasına taşımakla görevlendirilen  medya patronu Berlosconi , ülkesinden daha çok ABD ve bu ülkeyle bağlantılı Siyonist lobilere daha fazlyahizmet verirken, zor duruma düştüğü anda  yıllardır hizmet ettiği Siyonizmin merkezi ülkesi olan İsrail’e gitmeyi ve bu ülkeden yardım almayı düşünebilmektedir . İtalyan başbakanının bu tutumu da halen yeryüzündeki asıl güç merkezinin Amerika Birleşik Devletleri  ya da Avrupa Birliği değil  ,ama  İsrail olduğunu açıkca göstermektedir . Rusya,Çin,Hindistan ve Brezilya gibi dev ülkeler yeni yeni küresel alanda etkin olmağa başlarken , İsrail ABD ve Avrupa ülkeleri ve Türkiye’deki güçlülobileri ile yeryüzünün gerçek güç merkezi olma konumunu halen sürdürebilmektedir .Yıllardır İtalya’nın başında gençleştirilerek  tutulan Berlosconi’nin ,bu reel politik durumu iyi bilerek hareket ettiği anlaşılmaktadır .
       ABD’nin başkenti Washington’daki bütün devlet daireleri  ve resmi kamu kurumlarının binaları eski Roma İmparatorluğu dönemindeki binalara benzer bir  mimari stilde yapılmıştır .ABD’yi kuranlar , tarihin en büyük imparatorluğu olan Roma İmparatorluğu gibi bir büyük siyasal gücü ortaya çıkarmak isterlerken , bu büyük devleti kendilerine örnek almışlardır . Yüz yıllık ABD hegemonyasını kalıcı bir siyasal yapılanmaya dönüştürmek isteyen Amerikalıların , küresel emperyalizmlerini yeni bir Roma İmparatorluğu doğrultusunda geliştirmeğe çalıştıkları anlaışılmaktadır .Ne var ki ,ABD’nin sırtından ortaya çıkan ve her geçen gün ABD gücü ile daha da büyüyen siyonizm ve İsrail olgularının  yakın gelecekte dünyanın alacağı biçimlenmede daha fazla etkili olacağı anlaşılmaktadır .Süper güç olan ABD’nin ordusunu kendi çıkarları ve bölgesel hegemonyası için Orta Doğu’ya getirten İsrail ,kendisini en fazla tehdit eden Arap gücü olarak Irak devletinin ortadan kaldırılmasını sağlamış ve şimdi de  bu orduyu gene kendisini  bölgesel hegemonyada en büyük rakip olarak tehdit eden İran’a karşı kullanmağa  çalışmaktadır .ABD önderliğinde oluşturulan Nato askeri gücünü ve bu örgüt içinde yer alan Türk silahlı kuvvetlerini gene kendi emperyal amaçları doğrultusunda kullanmak isteyen yahudi  devleti  ,Akdeniz kıyılarında oluşturulacak yeni Roma İmparatorluğunu ABD ya da AB merkezli değil ama ,İsrail merkezli olarak oluşturmağa çaba göstermekte ve bu doğrultuda Kudüs  İsrail’in başkenti olarak   bölgenin merkezi
yapılmağa çalışılmaktadır . Amerikalıların on bin kilometre öteden gelerek,Washington’daki  Roma mimarisi yapıları  Akdeniz kıyısına taşıyarak , yeni Roma imparatorluğunu Akdeniz kıyalarında kurabilmesi son derece güç görünmektedir . Avrupa Birliğinin ise daha kendi kıtasında birliği sağlayamadan ,ya da küresel ekonomik kriz karşısında çökmekte olan üye ülkelerini kurtaramadan Orta Doğu’ya gelerek yeni Roma İmparatorluğunu  Avrupa merkezli kurabilmesi son derece güç görünmektedir . 
        Küreselleşmenin bittiği , ABD hegemonyasının giderek etkisini yitirdiği , Avrupa ülkelerinin bir türlü birleşerek merkezi bir birlik oluşturamadığı için  Avrupa Birliğinin dağılma aşamasına geldiği yeni dönemde , ABD ordusunun Irak çöllerinde batağa saplanması sonrasında  Büyük Orta Doğu Projesinin de sona erdiği anlaşılmaktadır . Büyük Orta Doğu Projesi üzerinden ABD ordusunun gücü ile Orta Doğu bölgesinde kurulmak istenen Büyük İsrail İmparatorluğu projesinin de iflas ettiği artık açıkca ortaya çıkmıştır .Bu nedenle , İsrail devleti artık kendisine  tüm Orta doğu ülkelerini içine alan merkezi coğrafyada bir kara hakimiyeti politikası değil aksine ,şimdiye kadar sırtını döndüğü Akdeniz bölgesine yüzünü çevirerek bir deniz hakimiyeti üzerinden  Büyük İsrail’i Kudüs İmparatorluğu konumunda yeni Roma İmparatorluğu olarak geliştirmeğe çalıştığı anlaşılmaktadır .Bu doğrultuda İsrail’in son yıllarda Akdeniz ülkelerine karşı ilgisi fazlasıyla artmış ve giderek bu ülkelerin içişlerine dolaylı yöntemlerle kendi çıkarları doğrultusunda karışmağa başlamıştır . Dünyanın gelecekteki süper gücü olarak batı merkezli bir proje  görünümünde yeni Roma İmparatorluğu yavaş yavaş Akdeniz Birliği üzerinden devreye sokulmakta İsrail  ABD ve Avrupa Birliği içindeki lobileri üzerinden  yeni Roma İmparatorluğu olarak Akdeniz Birliği sürecini hızlandırmaktadır . Bu doğrultuda Kudüs merkez olarak belirlenirken , Yeni Roma İmparatorluğu aslında Kudüs imparatorluğu olarak öne çıkmaktadır . Siyonist lobilerin denetimi altındaki küresel medyada bu doğrultuda çaktırmadan dolaylı yollardan elverişli bir kamuoyu yaratmağa çaba göstermektedir . 
         Bir Macar Yahudisi olan Sarkozy’nin  İsrail güdümündeki Siyonist lobilerin desteği ile Fransa Cumhurbaşkanı yapılmasıyla Avrupa Birliği süreci sona ermiştir . Başkan olmadan  Türkiye’nin Avrupa üyeliğine karşı çıkan Sarkozy göreve gelir gelmez , Almanya’ya sırtını dönerek Akdeniz Birliğini gündeme getirmiş ve böylece Akdeniz üzerinden İsrail’e el uzatmıştır . Bu aşamada , Fransa’ya İngiltere’ye karşı denge bağlayabilmek için Kıbrıs’ta ABD desteği ile üs verilmiştir . Fransa öncülüğünde bir latin dayanışması  İtalya,İspanya ve Portekiz’i Akdeniz Birliğine çekmiş,AB süreci duraklarken Akdeniz ağırlıklı projeler öne geçmiştir . İkibinli yıllara girerken , ABD desteği ile İsrail Fas’ın başkenti Rabat kentinde bir Akdeniz zirve toplantısı düzenleyerek ,geleceğe dönük İsrail merkezli bir Akdeniz Birliğinin temellerini atarken , Avrupa Birliği’de İspanya’nın Barcelona kentinde Euromed toplantısını yaparak , İsrail’in Kudüs merkezli Akdeniz projesine karşı çıkmış ve tıpkı Roma İmparatorluğu döneminde olduğu gibi  İtalya ve Roma üzerinden bir Akdeniz açılımını hedeflemiştir .Ne var ki , ABD’yi yönlendiren Siyonist lobiler ve  gene onların denetimi altındaki uluslarası kapitalist sistem böylesine bir gelişmeye izin vermemişlerdir . Sarkozy Fransa’sı ile beraber  Berlosconi İtalya’si de Siyonizmin yönlendirmesi altına girmiş ve bu durum giderek bütün Akdeniz ülkelerini yakından etkilemiştir . Doğu Akdeniz’de yahudilerin tarihsel rakibi olan Yunanlılar ve onların devleti de bu durumdan fazlasıyla etkilenerek  bocalamağa başlamışlar ve siyoınistler tarafından yapay olarak çıkartılan  küresel ekonomik krizin ilk kurbanları arasına  girmişlerdir . 
         Kurulduğu günden bu yana Kıbrıs adası ile  jeopolitik karşı kıyı politikaları nedeniyle yakından ilgilenen İsrail, Kuzey kıbrıs Türk Cumhuriyetini  Kürt İsrail’den sonra Türkİsrail görünümünde üçüncü İsrail devletine dönüştürürken ,  Kıbrıs’ın ötesindeki Girit adası ile de yakından iglinerek ,bu büyük adanın yunanistan’dan kopartılarak ayrı bir devlet olması için  destek vermiş , daha da ileri giderek İsrail uçakları ve ordusu için Girit adasını bir askeri üs konumuna getirmiştir . Yunanistan’ın çöküş sürecinde  Ege adaları ile yakından ilgilenen İsrail , küresel sermaye üzerinden bu adaları teker teker satın almağa başlamış ve daha da ileri giderek , Selanik’in  Yunanistan devletinden kopartılarak  Makedonya’nın başkenti olması için  siyonist lobileri seferber etmiştir .Üsküp ve Selanik biraraya gelirken , Ege’de kıyısı olan bir Büyük Makedonya  devleti gelecekte İsrail’e gelmekten çekinen Amerikan ve avrupa  yahudilerin gelerek  rahpatlıkla yerleşebileceği  ikinci bir Yahudi devleti olarak hazırlanmaktadır . Böylece Doğu Akdeniz bölgesi İsrail merkezli olarak yeniden düzenlenirken ,Kudüs başkent olarak öne çıkarılmış ve bu duruma bölge ülkelerinin karşı çıkmasına izin verilmemiştir .Yunanistan’dan kopmakta olanbatı Trakya’nın Doğu Trakya ile birleşerek yeni bir Trakya devleti oluşumuna da yeni Akdeniz yapılanması içinde dolaylı olarak destek verilmiş ve böylece Türkiye’nin de  Akdeniz Birliği sürecinde parçalanmasına göz yumulmuştur . Akdeniz Birliği görünümünde bir Kudüs İmparatorluğu kurulurken bütün doğu
Akdeniz İsrail merkezli olarak yeniden düzenlenmeğe çalışılmıştır . Böylesine bir süreçte Türkiye’nin Ege ve Akdeniz bölgelerinin de ayrı siyasal yapılanmalar içerisinde eyaletleşmesine giden yollar açık tutulmağa çalışmış ,Avrupa Birliği kriterleri doğrultusunda bu bölgelerin Ankara’dan uzaklaşarak  gayrimüslim ve gayriTürk  kimlikler ile  birer yeni Akdeniz devletleri olarak öne çıkmaları istenmiştir . Bu tür girişimlerin sonucunda Türkiye’de Trakya ve İyonya devletleri konusu tartışılmağa başlanmıştır . İsrail merkezli  Kudüs İmparatorluğu oluşumu Türkiye Cumhuriyetini de  diğer Akdeniz ülkeleri gibi parçalayarak yeni bir yapılanmaya doğru  sürüklemektedir . 
           Katalanya  ve Bask devletleri ile İspanya parçalanırken , beşyüz yıl sonra İspanya içerisinden yeni bir Endülüs devleti çıkartılmağa çalışılmakta , Korsika ile beraber  Sardunya,Sicilya ,Girit ve Kıbrıs adaları  tıpkı Malta adası gibi ayrı devletçikler haline dönüştürülerek Akdeniz Birliğinin yenieyaletleri yapılmak istenmektedir .  Ayrıca Po ovasındaki Padanya siyasal oluşumu desteklenerek  İtalya’nın da tıkı İspanya ve Fransa gibi bölünmesinin önü açılmakta ve ortaya çıkacak küçük devletçiklerin birer Akdeniz Birliği eyaleti olarak  İsrail merkezli Kudüs imparatorluğunun hegemonya alanı içerisine girmeleri sağlanmak istenmektedir . Avrupa ülkelerindeki Siyonist lobiler İsrail merkezli Akdeniz Birliği için uğraşırlarken , Avrupa Birliği gelişmeleri tümüyle geride kalmakta ve diplomatlar birbirlerine rol yaparak zaman kazanmağa çalışmaktadırlar . AB  oluşumu içerisinde  Bologna sürecinin öne çıkartılması , İtalya üzerinden yeni bir Akdeniz açılımını gündeme getirmiş ve böylece Brüksel ya da  Frankfurt merkezli bir Avrupa Birliği oluşumunun geride kalması  dolaylı olarak  sağlanmıştır .Şimdi Bologna sürecinde yavaş yavaş  eski Roma İmparatorluğu döneminde olduğu gibi bir Akdeniz Birliği oluşumu öne çıkartılmaktadır . Akdeniz kıyısındaki ülkelerin ilgisi Avrupa üzerinden Akdeniz bölgesine kayarken ,İsrail  daha aktif bir biçimde devreye girerek  , bu ülkelere Almanya ve İngiltere’ye karşı Fransa ve İtalya gibi  latin ülkeleriyle işbirliği yaparak  sahip çıkmaktadır . Sarkozy ve Berlosconi artık açıkca Akdeniz üzerindeki yeni İsrail hegemonyasının Avrupa’daki temsilcileri konumuna gelmişlerdir .Bu aşamada Katalanya ve Bask bölgelerinin  bağımsızlığını destekleyen İsrail lobileri, aynı zamanda  Endülüs’te yeni bir devletin  yeniden kurulmasına giden yolu açarak ,beşyüzyıl önceki  Kastilya kralı Ferdinand’ın  yahudileri İberik yarımadasından  kovuşunun intikamını bugünkü İspanyol devletinden almağa  çalışmaktadır .  Günümüzde Yahudiler Roma’nın intikamını Filistinlilerden alırken , Endülüsün intikamını da İspanyollardan çıkarabilmenin arayışı içerisine girmişlerdir .           
          Avrupa Birliği biterken Akdeniz Birliği devreye girmekte ve bütün Akdeniz ülkelerini İsrail merkezli bir Kudüs imparatorluğu doğrultusunda zorlamaktadır . Akdeniz’de kıyısı olan bütün Avrupa ve Afrika ülkeleriyle beraber Türkiye’de bu yeni oluşumun kapsamı içerisine girmektedir  .Böylesine bir  projeden haberi olan İstanbul  ve Ege Yahudilerinin bir kısmının Akdeniz kıyılarına yerleşerek bu yeni oluşum içerisinde yer almağa hazırlandıkları görülmektedir .İflasa sürüklenen  Yunanistan’ın adaları üzerinde yeni bir Ege Cumhuriyeti oluşturulmak istenmektedir .Kıbrıslı Rumlar bu Ege adalarına göçe zorlanmağa çalışılmaktadır .   İspanya,Fransa, ve İtalya üzerinden Yunanistan’a gelen parçalanma sürecinin,  Türkiye’nin Ege ve Akdeniz kıyılarını nasıl etkileyeceğinin şimdiden iyi hesaplanması gerekmektedir . Türkiye’nin iç çekişmeleriyle gayrimüslimlerin ve Türk kimliğini benimsemeyenlerin  Ege ve Akdeniz kıyılarında toplanmağa çalışmaları , Türkiye Cumhuriyetinin  önce batı bölgelerinden bölünebileceği gerçeğini öne çıkarmaktadır . Önümüzdeki dönemde , Türk devleti  doğu ve güneydoğu bölgeleri kadar batı kıyılarından da bir bölünme riski ile , İsrail’in yeni Kudüs İmparatorluğu projesi yüzünden Akdeniz Birliği üzerinden  karşı karşıya kalacaktır .Yeni dönemde İsrail Orta Doğu’dan daha çok ,Akdeniz bölgesi üzerindeki etkinliğini artırarak  yol haritasına devam etmek isteyecektir . Ulusal ve üniter Türkiye cumhuriyetini korumakla görevli  ,Türk devletinin ve Türk ulusunun ilgili ve yetkili makamlarının bilgilerine saygı ile  sunulur .
 

 

Ekleyen:  Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Tarih:  27.12.2017
İzlenme: 
Yazdır:Yazdır
Eklenen Yorumlar 
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN Yazıları
HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEKProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 10.8.2023 Devamı
CUMHURİYETİN 100. YILINDA 100 İL VE 1000 İLÇEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.7.2023 Devamı
YANLIŞ STRATEJİLER İLE SEÇİM KAZANILMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.6.2023 Devamı
SEÇİMLER TÜRKİYE'NİN EKSENİNİ BOZUYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 20.5.2023 Devamı
CUMHURİYET SENATOSU ACİLEN HURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 22.3.2023 Devamı
TÜRKİYE''DE YÖN HAREKETİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2023 Devamı
TÜRKİYE DE MÜBADELE MÜBADİLLERİLE ULUS DEVLET -SIĞINMACILAR İLE FEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
MÜBADELE VE ULUS DEVLETLERProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.1.2023 Devamı
ALMANYA'NIN HATASINI TÜRKİYE TEKRARLAMAMALIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 30.11.2022 Devamı
KAPANMAYAN PARANTEZ HALK EVLERİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 21.11.2022 Devamı
İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ - Paris-Londra ve Ankara-İstanbulProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.10.2022 Devamı
KAMU YÖNETİMİ AKADEMİSİ (KAYA) ACİLEN KURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.8.2022 Devamı
ATATÜRK CUMHURİYETİNİN MODELİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 12.7.2022 Devamı
BÖLÜNEREK FEDERASYON DEĞİL BÖLÜNMEDEN KONFEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 6.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞI Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 31.5.2022 Devamı
ATATÜRK'ÜN VASİYETİ VE HİLAFET FEDERASYONU Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.5.2022 Devamı
ANKARA KALESİ- 318 1921 ANAYASASI ÇÖZÜM OLAMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.5.2022 Devamı
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DEREFORM YAPILMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
AFRİKA DA TERÖR OYUNLARIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 7.4.2022 Devamı
HALKÇILIK PROGRAMINDAN HALKEVLERİ’NEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2022 Devamı
İSRAİL VE KIBRISProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 15.2.2022 Devamı
ANKARA ULUS İLÇESİ KURULMALIIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.2.2022 Devamı
AVRUPA OLMADI, AFRİKA OLUR MU?Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.1.2022 Devamı
TÜRK DÜNYASI BÜTÜNLEŞİYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.12.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.11.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 28.10.2021 Devamı
YENİ KEMALİZM OLAMAZ AMA GÜNCEL KEMALİZM OLABİLİRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.10.2021 Devamı
NE YENİ OSMANCILIK NEDE NEO KEMALİZMProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.8.2021 Devamı
ATATÜRK'ÜN PARTİSİNDE OLİBERAL OYUNLARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.8.2021 Devamı
GÖÇLER ARCILIĞI İLE ULUS DEVLET TASVİYESİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 17.8.2021 Devamı
İÇ SAVAŞ TÜRKİYE'Yİ YIKARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.8.2021 Devamı
TÜRKİYEYİ TÜRKÇÜLÜK KURDUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.5.2021 Devamı
Sayfalar : 1  2  3  4  5  6  7  8  9  
Yazarlar
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEK
M. Yahya EFE

Dünya Engelliler Günü
Hüseyin TOPRAK

UYAN ŞAHİN UYAN GÖR NELER OLDU…
Harika ÖREN

İnsanlığın Kırmızı Çizgileri
Metin Mercimek

YAŞAM ANLAYIŞIMIZ SEVGİ OLSUN
Belma Demir AKDAĞ

BİR YIL DAHA GİTTİ
Ahmet GÖKSAN

GELECEĞİMİZİN YOLU
Sevgi Ünal

YAZMIŞ KIŞMIŞ
Münevver ÖZCAN

TANIK OL KARAR VER
Dr. İbrahim ATEŞ

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nevin BALTA

İzmir İktisat Kongresi 100 Yaşında
Şahika ÖNER

BENİM ANNEM!
Ayten YAVAŞÇA

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Fevziye ŞİMDİ

UMUT
Günseli RUMELİOĞLU

EVRİMİN GÜNCELLENMESi
Yekta Güngör ÖZDEN

Ne günlere kaldık…
Oktay ZERRİN

Anadolu Mektebi Okul Paneli
Arzu KÖK

Gençler!...
Dr. Doğan KUŞMAN

Müslüman mısınız?
Alev YILDIRIMCI

Zaman yok
Handan ÇÖLAŞAN

Bu DÜNYA
Bekir COŞKUN

Yazı bilmem
Orhan SELEN

UNUTKANLIK SALGINI
Elveda TANIK

LEBALEB KONGRE...

>>>>>>>>>>>>>>>>>>
 



 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>
 

 

 

 

Her Hakkı Saklıdır. Efe'ce Haber Gazetesi © 2008 Tasarım : Linear Yazılım

Reklam