Kilis Yardımlaşma derneği 
 

 

 

 

 

Sevgisiz dostluk olmaz!

Devamı  

 Türkiye'nin tek buz müzesi binlerce ziyaretçi ağırladı

 

 


  

 



 
14 MAYIS'TAKİ SEÇİMLER İÇİN 6 ADIMDA OY

KULLANMA REHBERİ



 
DEVAMI

 

magazin

NEVİN BALTA'NIN SON
KİTABI YAYINLANDI

 Devamı 

CACA OYUNU CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE


 

 

 

Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Temel ile Röportaj 


Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, vefatının birinci yılında yad ediliyor.


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI FİLM ARŞİVİ

 
 
 
  AKPINAR Temmuz 2017 Sayısı
 
 
 AKPINAR Mart 2017 Sayısı
 
 
 
Bir insanlık dersi...
 
 

 Orhan SELEN

Devamı

 

  
Hava Durumu Bilgileri

 
Döviz Kurları

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  29932266
Bugün Ziyaretçi :  28307
Aktif Ziyaretçiler :  5107

ABD ‘nin SÜPER GÜÇ STRATEJİSİ
 
 
            Amerika  Birleşik Devletleri , İkinci dünya savaşının mutlak galibi olarak  yirminci yüzyılda dünyanın süper gücü konumuna gelmiş  ve bu durumunu yüzyılın son yıllarına kadar  sürdürerek,  yirmi  birinci yüzyıla dünyanın kendi liderliğinde girmesini sağlamıştır . N e var ki , Sovyetler Birliğinin dağılması üzerine  iki kutuplu dünyadan tek kutuplu yeni bir döneme geçerken , Amerikan devletinin ciddi boyutlarda sarsıntılar geçirmeye başladığı görülmüştür . Sovyet Blokuna karşı batı dünyasının önderi konumuna sahip olan ABD , iki kutuplu denge düzeninde batılı bir süper güç olarak dünya hegemonyasında başı çekerken ,  karşısındaki kutup dağılınca  dengeler bozulduğu için  bir sarsıntı döneminden geçmeye başlamıştır . Soğuk savaş döneminden küreselleşme aşamasına geçerken, ABD’nin  tek kutup başı olarak daha da güçleneceği beklenirken , yirminci yüzyılın son yılları ile yirmi birinci yüzyılın ilk yılları ABD için bir şaşkınlık, sarsıntı ve gerileme dönemi olmuştur . 
 
 II Eylül olayları ABD’nin  karşı düşmanla uğraşmayı bırakarak kendi içine döndüğü bir aşamada gerçekleşmiş ve  Amerikan devleti içindeki güçlerin dışarıyla uğraşmayı  bir yana bırakarak, birbirleriyle uğraşmaya başladıklarını göstermiştir . İki tarafı da okyanuslarla çevrili bulunan Amerikan devletinin dışarıdan bir saldırı ile karşılaşması mümkün değil gibi görünürken  , asıl saldırının içeriden ve devletin içindeki gizli örgütlerden  ortaya çıktığı görülebilmiştir . Yıllarca dünya egemenliği doğrultusunda kendisine karşı çıkan devletler ve güçlerle boğuşarak gelen Amerikan devleti  ,sahip olduğu büyük gücü eskisi gibi dışa dönük kullanamayınca, bu kez o emperyal  gücün  devletin içinde patlama yaratarak  yeni dönemde gene eskisi gibi etkin olabilmenin yollarını  aramaya başladığını , 11 Eylül olayları  ortaya koymuştur .  Küresel dönemin getirdiği yeni stratejiler doğrultusunda  Amerikan devleti içinde patlamalarla  ortaya çıkan güç kullanımı,uydurma senaryolarla göz boyamak için kullanılmış ve bu durumun suçlusu olarak Müslüman Araplar ilan edilince,  Amerikan devleti Afganistan ve Irak hattı üzerinde yer alan bütün  Müslüman devletleri ve İslam dünyasını hedef alarak sıcak savaş dönemini başlatmıştır .  
 İbni  Haldun’un tezleri doğrultusunda  aradan geçen uzun zaman dilimi içinde bazı koşulların değişmesi , devlet yönetimlerinin  yozlaşmaya başlaması , toplum içinde yer alan farklılıkların  bölücü bir nitelik kazanması üzerine ,haksızlık ve yolsuzlukların hızla tırmanarak ülkeyi yaşanmaz bir duruma sürüklemesi  ve bütün bu gelişmelere karşı devletin merkez i gücünü kaybederek,  ülkede var olan kamu düzenini koruyamaması  gibi olumsuz gelişmeler , devletlerin bir gerileme dönemi sonrasında çöktüğünü  bilimsel olarak ortaya koymaktadır . İbni Haldun’un  Endülüs devleti ile ilgili gerçekleri derleyerek ortaya koymuş olduğu  çöküş teorisi, tarih içinde hemen hemen bütün büyük devletlerin yaşam süreçlerinde ortaya çıkarak tarihsel  gelişmeler açısından belirleyici olmuştur . Ne var ki , Haldun’un  tezi açısından büyük devletler incelendiğinde Endülüs devleti  , Osmanlı İmparatorluğu ve  Hazar  İmparatorluğu  gibi büyük devletlerin, yaklaşık olarak yedi yüzyıllık zaman dilimlerinde var olabildikleri anlaşılmaktadır . Eskiden  kendi çağının devleti olarak süper güç konumuna gelen siyasal yapıların yedi yüzyıl etkinliklerini sürdürebildikleri  görülürken , Amerika Birleşik Devletleri gibi kendi çağının devleti  olan  süper güçlerin bu ağırlıklı konumlarını sonraki dönemlerde  bir  yüzyıl bile sürdüremedikleri   ortaya çıkmaktadır . Eski bir İngiliz sömürgesi olarak yola çıkmış olan ABD’nin Britanya imparatorluğunun beş asırlık hegemonyası sonrasında devreye girerken , bir anlamda Atlantik düzeninin bekçiliğini de üstlenmiştir . İngiltere’nin bir Atlantik gücü olarak  başlattığı bu hegemonya düzeni birinci dünya savaşı sonrasında ABD’nin eline geçmiştir .
 
  Amerikan devletinin tarihsel süreç içerisindeki yerini belirlerken  , İbni Haldun’un görüşlerinin yanı sıra Medeniyetler Teorisinin kurucusu olan Oswald  Spengler’in  ortaya koymuş olduğu varsayımı da dikkate almak gerekmektedir . Spengler  tarihin tekerleği biçiminde özetlenebilecek  görüşlerinde her büyük devletin ya da  medeniyetin önce bir noktada ortaya çıktığını  , zamanla büyüyerek ve  güçlenerek geniş alanlar üzerinde kendisinin merkezinde yer aldığı bir medeniyet düzeni  kurduğunu ama bu aşamadan sonra değişim sürecinin yeni medeniyet merkezi olan bu ülkeyi de sarsmaya başladığını ve bu yüzden  devlet düzeninin sarsılma sürecine doğru kayarak,gerileme  ile  yok olma aşamalarını birbiri ardı sıra izlediğini öne sürmüştür . Spengler’e göre, her devlet böylesine bir dairevi süreç yaşayarak sonunda kurulmuş olduğu noktaya geri dönerek ortadan kalktığı için ,her medeniyet düzeni için bir  tekerlek benzeri çizginin ortaya çıktığı söylenebilmektedir . Medeniyetler Teorisi bu açıdan medeniyet tekerleği  olarak adlandırılan bir  siyasal bilim kuramı haline  zamanla gelmiştir . Bu teoriye göre her devlet ya da medeniyet tarihin belirli bir noktasında ortaya çıkar , büyür ,gelişir ,duraklar ve gerilemeye başladıktan sonra da yok olur . Roma,Bizans,Hazar,Endülüs,Selçuklu ve Osmanlı imparatorluklarının tarihleri incelendiği zaman, tarih biliminin  medeniyet tekerleklerinin ortaya çıktığını ve zaman içinde dönerek çıkış noktasında yok olma aşamasına geldiğini , önemli bir ders olarak insanlığa aktardığı  görülmektedir. İnsanlık tarihi içinde yer alan devletler ve medeniyetlerin tarihsel  gelişim  süreci  bu açıdan  medeniyet tekerleğinin dönüşü çizgisinde  belirginlik kazanmıştır . Bu teori doğrultusunda  dünya durdukça ve insanlık yaşadıkça medeniyet tekerleği dönmeye devam edecek ve her dönemde  yeni büyük devletler ortaya çıkarak kendi medeniyet düzenlerini kuracaklardır . Bu teori doğrultusunda , bugünkü dünya düzeninde  süper güç konumuna gelen  Amerika Birleşik Devletleri , yirminci yüzyıla girerken  bitmiş olan Britanya İmparatorluğundan  görevi devralarak , yeni yüzyılın süper gücü olarak tarih sahnesine çıkmıştır . 
 
  Paul  Kennedy isimli  bir siyaset bilimcisi , yirminci asrın sonlarına doğru yayınlamış bulunduğu  “Büyük Güçlerin yükseliş ve çöküşleri “ adını taşıyan kitabında  , büyük güç kavramı üzerinden giderek emperyal devletlerin ya da süper güç konumuna gelen  yeni yapılanmaların  tarihsel incelemesini , büyük güçlerin yükseliş ve çöküşleri başlığı altında incelemeye çaba göstermiştir . Paul Kennedy , kitabında Çin’den başlayarak tarih içinde Orta Doğu, Avrupa ,Afrika ve Asya kıtalarında ortaya çıkmış olan büyük medeniyetleri  incelerken, bunların kurucusu olan büyük devletler üzerinden gitmiş  ve devletler ile medeniyetler arasında çok sıkı bağlantılar bulunduğunu  gözler önüne sermeye çalışmıştır . Onun teorik yaklaşımı doğrultusunda bütün büyük medeniyetlerin arkasında   çağının süper gücü konumunda  büyük devletler bulunmaktadır . Güçlü devletlerin gelişmiş bir düzen kurmalarından sonra yeni medeniyetlerin  çıkabileceği   öne sürülürken , bir anlamda  Spengler’in medeniyetler teorisine dönük bir bağlantı kurulmaktadır . Tarihin tekerleği dönerken  dünya farklı dönemlere doğru yol almakta ve her yeni dönem insanlığın içinde bulunduğu konuma göre  ayrı bir medeniyeti gündeme getirmektedir . İnsanlık bir medeniyetten ötekisine geçerken , yeryüzü haritasında da bu doğrultuda değişiklikler olmakta ve eski  devlet yapılarının yerini yenisi alarak tarihin eskisinden daha farklı bir biçimde  dünya haritaları gündeme getirilmektedir . Batı dünyasının yükselişi ile başlamış olan  tarihin medeniyetler teorisi biçiminde incelenişi , bugünün koşullarında tarih ötesi bir bakış açısı ile de değerlendirilerek  bu anlamda bir gelecek okuması yapılmaya çalışılmaktadır .  Medeniyetler teorisine göre bütün büyük devletler kurulma, yükselme ,duraklama ,gerileme ve çöküş dönemleri yaşadıklarına göre , Amerika Birleşik Devletleri de  duraklama ve gerileme dönemlerinden sonra bir çöküş aşamasına  geçerek  dağılacaktır .
 
 Amerika Birleşik Devletleri  ,Birleşik Krallık adı ile bilinen İngiliz hegemonyasını  on dokuzuncu yüzyılın ortalarından sonra devralmaya başlamış, Japonya ve Osmanlı Devletinin sınırları içine girerek Asya kıtasının doğusu ve batısında yer alan iki ülkeye nüfuz ederek bu ülkeler üzerinden yirminci yüzyıl hegemonya planlarını devreye sokmuştur . Kırım savaşı  ortaya çıkarılarak  Osmanlı devletinin içine girilmiştir . Japon Krallığı ise içeriden ele geçirildikten sonra , Japonlar  Rusların üzerine sürülmüş ve 1905 yılına gelindiğinde Rus Çarlığı içeriden çökertilmiştir . Böylece Kırım savaşı ile Osmanlı devleti ile kapıştırılan Rus İmparatorluğu, daha sonraki aşamada da  arkadan Japon saldırısına uğratılarak  ortadan kaldırılmıştır . Rusya’nın  çökertilmesi planında  Avrupalı emperyalistleri geride bırakan ABD yirminci yüzyılın başlarına gelindiğinde, İngiltere ve Fransa gibi batılı emperyal güçlerin yapamadığını yaparak,  dünyanın anakarasını kuzeyden işgal eden  Rus hegemonyasına son vermiştir . Japonya ve Osmanlı devletlerinin içine okullar ve dini cemaatlar aracılığı ile giren Amerikan emperyalizmi  aynı oyunu Rusya’da da tekrarlayarak ,Çarlık sonrası farklı bir Rusya yaratmanın  planlarını uygulama alanına getirmiştir . Böylece Rusya gibi geri kalmış bir büyük ülkede sosyalist devrime giden yol açılmıştır . Sovyet devrimi iyi incelendiği zaman , Rusların eseri olmadığı ama ABD merkezlerinden gelen desteklerle oluşturulan Bolşevik hareketinin bir ürünü olarak  gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır . Çarlık rejimini Japonları destekleyerek arkadan çökertilmesini sağlayan ABD  , Kırım savaşı sırasındaki merkezi coğrafya örgütlenmesini de iyi kullanarak  ,  Avrupa kıtasını dünyanın yönetiminden uzak tutacak bir  karşı blok  yapılanmasını , Bolşevik hareketi üzerinden  sağlayarak   yirminci yüzyılda  kendisinin egemen olacağı yeni bir dünya düzeninin önünü açmıştır . Birinci dünya savaşı sırasında İngiltere ve Fransa açıktan bütün cephelerde savaşırken , ABD Rusya’nın içlerine girerek , kendisini kapitalist blokun patronu yapacak biçimde bir karşı kutbu sosyalist  ideolojiyi kullanarak ve Troçki’ye New York borsası üzerinden büyük miktarlarda para aktararak  , bu yoldan  kendi kurduğu kızıl orduyu yönlendirerek,  bir ideolojik devrimi Rusya üzerinden dünyanın doğu yakasında  oluşturuyordu . 
 
 “Büyük Güçlerin  yükseliş ve çöküşleri “ isimli kitabında Paul Kennedy  eski çağ uygarlıkları ile yeni dönemin büyük devletlerinin hem incelemesini hem de karşılaştırmasını yaparken  , büyük devletleri ortaya çıkaran tarihsel kesişme noktasının çok önemli olduğunu vurgulamaktadır . Devletlerin ortaya çıkışı ile birlikte başlayan yeni düzen ve onun uzantısı olarak belirginlik kazanan  süreçler insanlık tarihinin yazımında  önemli yansımalar yaratmıştır . Batının Hrıstıyan dünya olarak ele alınmasıyla birlikte İslam dünyasının biçimlenişi  , merkezi alanda yer alan büyük devletler ile birlikte Rusya ve Japonya gibi kenar bölgelerde kalmış olan devletlerin yaratmış oldukları siyasal birikim de dünya tarihinin biçimlenişinde etkili olmuştur . Batının tarihi Avrupa kıtası merkezli olarak ele alındığı zaman ,on beşinci yüzyıl sonrasında Avrupa’nın büyük devletlerinin  denizlere açılarak bütün dünya ülkelerine ayak basmaları  sağlanmış ve bu  aşamadan sonra da ,  kara kıtalarının    bütün bölgeleri Avrupa’nın emperyal  devletlerinin merkezlerine bağlanarak , büyük bir  küresel  yayılma planı kara parçalarının bulunduğu her yerde gerçekleştirilmiştir . Mal ve  maden  ticareti doğrultusunda gelişen savaşlar , beraberinde mali birikimleri ortaya çıkarmış ve bundan sonra da  oluşan zengin hazineler ,  Avrupa devletleri arasındaki çekişmeler ile birlikte ulus devletleri yaratınca büyük güçlerin hegemonya düzeni kurma doğrultusundaki girişimlerinden beklenen sonuçlar alınamamıştır . Sömürgeciliğin getirdiği zenginlikler  sanayileşmeye giden yolları açınca  , en büyük sanayi devrimini yapan batılı ülkeler yeni zengin ülkeler olarak kendi hegemonya düzenlerini kurmuşlardır . İngiltere sanayi devrimini ilk yapan ülke olarak batı kapitalizminin başını çekerken Fransa onu izlemiş ve arkadan da İspanya,Hollanda ve İtalya gibi Avrupa devletleri gelerek batı blokunun  kapitalist hegemonya düzeni kurma süreci içinde yerlerini almışlardır . 
 
 On beşinci yüzyılda denizlere açılan Avrupa kapitalizmi bu doğrultuda  oluşturduğu hegemonya düzenini yirminci yüz yılın  başlarına kadar getirebilmiştir. Ne var ki , kapitalist gelişmenin çok hızlı olması ve bunun sonucunda da batı ülkelerinin kasalarında önemli miktarda  döviz ve sermaye birikmesi yüzünden, artan rekabet beraberinde hırs ve büyük hegemonya planlarını getirince Birinci dünya savaşı bu kavganın doğal sonucu olarak ortaya çıkmıştır .İngiltere’nin başını çektiği Avrupa sömürge imparatorlukları yeni gelinen aşamada  cihan savaşına elverişli bir ortam yaratmıştır . Dünya savaşı sırasında  ABD cephe savaşlarına girmemiş , her yerde  İngiltere’yi destekleyerek, gelecekte onun sırtından batının patronluğunu alma girişimlerini hızlandırmıştır . Dışarıda ABD Büyük Britanya İmparatorluğunun arkasına saklanırken , Avrupa ülkelerini tümüyle devre dışı bırakacak  biçimde  Rusya’nın içinde Bolşevik hareketini örgütleyerek  ,Sovyet devriminin ön hazırlıklarını  tamamlamaya çalışıyordu . İşçi sınıfının bulunmadığı bir ülkede sosyalist devrim yapmak gibi  antika bir işi , Amerikan donanması kızıl orduyu örgütleyerek başarıyordu . Sovyetler Birliğini kurmuş olan  Kızıl ordu New York borsasının sermaye desteği ile Troçki tarafından örgütleniyor  ,  Lenin ise Masonik bir örgütlenme ile İsviçre’nin Cenevre kentinden  özel tren ile  Moskova’ya gönderiliyordu . Sovyet devletinin kuruluş hazırlıkları savaş yıllarında tamamlandıktan sonra, savaşın ertesinde  Amerikan donanması   Kızıl ordunun düzenlemiş olduğu bir tören ile  Vladivostoktan resmi bir tören ile uğurlanıyordu  ama bu durum dünya kamuoyundan çok dikkatli bir  şekilde  gizleniyordu . Her sene elli yıl sonra yayınlanan İngiliz belgeleri incelendiğinde ,bu durum açığa çıkıyor ve dünya kamuoyunda tartışma konusu haline geliyordu . Kapitalizmin temsilcisi  olan  ABD, böylece küresel hegemonyayı İngiltere’nin elinden alırken , eski  Avrupa ülkelerini devre dışı bırakacak bir emperyal  hegemonya düzeni  oluşturmak üzere,  karşı kutup olarak kullanılacak  bir sosyalist düzeni de gene  kendi planları  doğrultusunda  kuruyordu . 
 
 Sovyetler Birliği’ni komünizm ideolojisi üzerinden  karşı  kutup olarak gizlice oluşturmayı başaran  Amerikan emperyalizmi ,önce kendi ülkesinde Mc Carty isimli bir senatörü kullanarak  Mc Cartycilik adı altında herkesi komünistlikle suçluyor ve böylece bir gergin ortam yaratarak  siyasal hegemonyasını daha da  artırabilmenin arayışları içine giriyordu .Amerika’dan esen komünizm suçlamaları bir rüzgar olarak Avrupa kıyılarına gelince   , bu kez ABD batı ülkelerini  Sovyet tehdidine karşı kendi kontrolü altına alacak bir yeni yapılanmayı, Nato şemsiyesi altında gerçekleştirme yoluna gidiyordu .Nato’yu görünüşte Sovyetler Birliğine  ve komünizm tehdidine karşı kurduğunu söyleyen Amerikan devleti  ,bu askeri örgüte bağlı  oluşturduğu gizi kadrolar ile , batılı ülkeleri ve diğer dünya devletlerini  baskı ve kontrolü altına alıyordu . İngiltere bile ABD’nin bu kadar ağır bir baskı düzeni kurmasından rahatsız oluyor ve diğer Avrupa ülkeleri ile zaman zaman  ortak eylem planları oluşturarak , ABD’yi sınırlamanın yollarını arıyordu . Türkiye gibi Nato şemsiyesi altına sürüklenmiş olan devletler ise , Amerikan emperyalizminin çıkarları doğrultusunda gerektiğinde terör ya da askeri darbe senaryolarına sahne oluyordu . Türk devleti bu gibi emperyalist senaryolar yüzünden çok zor durumlarda kalırken , ABD istediği her türlü siyasal senaryo ya da komploları,  gene Nato  örgütünü kullanarak yapıyordu .  Soğuk savaş sırasında baskı düzeni yüzünden  pek bilinmeyen bu gibi durumlar soğuk savaşın bitmesi üzerine ortaya çıkıyor ve yirminci yüzyılın nasıl bir Amerikan hegemonyası doğrultusunda hukuk dışı  olaylara ve gelişmelere  sahne olduğu  iyice anlaşılıyordu .Kendisinden önce Britanya İmparatorluğunun hazırlamış olduğu  batı hegemonyası düzenine, ABD’nin  nasıl el koyduğu görülünce , başta batılı müttefik ülkeler olmak üzere, bir çok  batı ülkesi ya da dünya devletinin Amerika Birleşik Devletlerine karşı  bir tutum içine doğru girdiği kesinlik kazanmıştır . Kendi ortaklarına bile gerçekleri söylemeyen , kendi özel çıkarları için ortaklarını  ateşe atmaktan çekinmeyen   ABD, emperyalizmin süper gücü haline gelerek baskıcı hegemonya düzeni kuruyordu.
 
 Sovyetler Birliği varken  , komünizmi öcü olarak gösteren ABD  bu doğrultuda bir Mc Cartycilik  olgusunu örgütleyerek , soğuk savaş döneminde dünyaya egemen olabilmiştir . Ne var ki , soğuk savaş sonrasında bütün Avrupa ülkeleri teker teker Gladio dosyalarını  açarak Nato’ya karşı mesafeli bir yol izlemeye başlamıştır .Sovyet devrimi gibi bir komplo ile  dünyanın doğu bölgesini Avrupalı emperyal devletlerin elinden alan ABD  , Sovyet tehdidini büyüterek bütün dünya devletlerinin içine girmiş  ve bu gibi gizli örgütlenmeler yolundan   kendi hegemonya düzenini  yeryüzünün beş kıtası üzerinde yaygınlaştırmıştır . İki büyük cihan savaşı yaşayan dünya ulusları  , Birleşmiş Milletler çatısı altında bir araya gelerek kalıcı bir barış ortamı gerçekleştirebilmenin çabalarını gösterirken , ABD  eski örgütlenmeleri üzerinden dünyayı kendi  çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışıyordu . Bütün dünya ülkelerinden sağlanan beyin göçü oluşumları ile yeterli kadroları devşiren Amerikan  devleti , bildiği yolda devam ederek bütün dünyayı  Sam amcanın çiftliğine dönüştürmeye   öncelik veriyordu . Bu gibi olumsuz girişimleri yüzünden müttefikleri ile arası açılan Amerikan devleti  ,  bazı  olumsuz gelişmeleri değerlendirerek daha yumuşak ve medeni yolları siyaset sahnesinde deneyeceğine  , gene eskisi gibi bildiği sert yollardan gitmeye ısrar etmesi yüzünden , hem devletler arası  yeni sorunların doğmasına  hem de belirli bölgelerde sıcak çatışmaların  çıkmasına  neden oluyordu . Küreselleşme  dönemine geçilmesiyle birlikte , soğuk savaştan kalma bazı siyasal gerçekler ortaya çıkınca , ABD’ye olan güven iyice sarsılmış  ve bu yüzden de  ABD merkezli bir küresel yeni dünya düzeni , çok büyük zorlamalara rağmen bir türlü kurulamamıştır . Soğuk savaşın korku ve baskı dönemleri geride kalınca insanlar  ABD emperyalizmini daha  dengeli bir biçimde  değerlendirerek karşı çıkmışlardır .
 
 Yirminci yüzyılın kralı olan ABD  , bu konumunu tek merkezli bir küreselleşme süreci ile iyice pekiştirebilmek üzere  var gücü ile  iplere asılarak , Amerika Birleşik Devletleri yapılanmasını kendisinin merkezinde yer alacağı  Dünya Birleşik Devletlerine  dönüştürebilmenin çabası içine girmiş ama bunu bir türlü başaramamıştır . Bu durumu en açık örnekleriyle kamuoyuna taşıyan bir Amerikalı iktisatçı olarak William Engdal , “Kaybolan Hegemonya “ isimli kitabında  ABD’nin nasıl gerilediğini ve bir çöküş aşamasına geldiğini açıkça dile getirmiştir . Engdal’a göre ,  yirminci yüzyılın hegemonu olan ABD hızla çöküşe geçtiği için, yirmi birinci yüzyılın hegemonu olmaktan  giderek uzaklaşmaktadır . ABD’li olmasına rağmen Almanya’da yaşayan  yazar Frankfurt gibi bir sermaye merkezinden dünyayı ve ABD’yi gözleyerek  Amerikan devletinin çok hızlı bir çöküş sürecine girdiğini ve bu yüzden yirmi birinci yüzyılda dünyaya eskisi egemen olamayacağını açıkça  vurgulamaktadır . Kendi merkez bankasına sahip olamayan ABD’nin, küresel sermayeyi denetlemesi ya da bir düzen içerisinde yönlendirmesinin artık mümkün olamayacağını  yazar açıkça ifade etmektedir . ABD’yi Amerikalıların değil ama bir avuç zenginin yönettiğini , Federal Rezerv denilen merkez bankasının tamamen onların kontrolü altında olduğunu ,bu yüzden de  Amerikan devletinin güçlü bir merkezi yönetimden uzak olduğunu belirten yazar ,  kendi devletine ve halkına hükmedemeyen bir siyasal yapının emperyal hegemonya düzeni oluşturamayacağını söylemektedir . İki kutuplu dünya düzeninden yararlanarak eski hegemonları devre dışı bırakan ABD’nin,  eskiden yaratmış olduğu Amerikan yüzyılı efsanesi tam bir çöküş içerisine düşmüştür . Kendi müttefiki olan devletlere danışmadan Kudüs gibi tartışmalı bir kentin  hiç ilgisi yokken ABD başkanı tarafından İsrail’in başkenti olarak ilan edilmesiyle , Birleşmiş Milletler örgütü çatısı altında bütün dünya devletleri  ABD’yi teslim alan Siyonizme karşı çıkışı gerçekleştirmişlerdir . Amerika’nın böylesine büyük bir  karşı çıkış ile karşı karşıya kalması da,  hem çöküşün hem de şimdiye kadar uygulanan politikaların iflas ettiğinin tam bir  göstergesi olmuştur . Kuzey Kore gibi küçük ülkeler ile savaşmayı düşünen , Türkiye gibi yarım asırlık müttefikleriyle  karşı karşıya gelen , ittifak içinde olduğu ülkeleri korumayan , onlara karşı terör örgütlerine silah dağıtan bir devletin eskisi gibi bir hegemonik güç olarak yola devam etmesi mümkün değildir . 
 
  Amerikan gücünün süper devlet olma çizgisinde ikinci bir yüzyıl için yeterli olmadığı ortaya çıkınca ,bütün dünya ülkeleri ve kamuoyu Amerikan hegemonyasının konumu üzerine   tartışmaya başlamışlardır . Bu çerçevede ,  küreselleşmenin öncülerinden ABD emperyalizminin örgütleyicisi konumundaki bir siyaset bilimcisi olarak  Prof.Dr.İmmanuel  Wallerstein , Amerikanın geleceği ile ilgili olarak yeni teoriler oluşturmaya  çalışmıştır . Dünya siyasal sistemi üzerine  çeşitli eserleri bulunan bu bilim adamı  , gelecekte nasıl bir dünya düzeni sorusuna yanıt ararken , aynı zamanda Amerika’nın yeryüzündeki konumunu yeni yüzyıl açısından ele alarak değerlendirmiştir . Çok yönlü bir bilim adamı olarak Wallerstein , ABD’nin yirmi birinci yüzyılda nasıl ayakta kalabileceğini  ve eskisi gibi süper güç konumunu koruyarak nasıl bir hegemonyanın öncüsü olabileceğini  tartışmıştır . Dünya siyasal sistemi üzerine çalışırken , jeopolitik konulara da girmek zorunda kalan Wallerstein  “Jeopolitik ve Jeokültür “ isimli kitabında  çöküş sorusuna yanıt ararken ,  Amerika’dan sonra neyin geleceğini ve nelerin olabileceğini belirli öngörüler üzerinden tespit etmeye çalışmıştır . Küresel emperyalizmi , ABD merkezli tek kutuplu dünyada gerçekleştirmek için yola çıkanlardan birisi olan Wallerstein  ,bunun olamayacağını gördüğü noktada , Amerikan hegemonyasının bitişinden sonra ne gibi gelişmelerin olabileceğini belirleyerek ,dünya kamuoyuna  bu tespitlerini aktarabilmenin çabası içine girmiştir . Amerika  yüzyılının  çöküşündeki  kendisi gibi emperyalist bilim adamlarının suçlarını ört bas etmek için aslında  Kuzey Atlantikçiliğin çöktüğünü öne sürerek , bu doğrultuda ABD’nin kusurlarını İngiltere ile paylaştırmaya çalışmaktadır . İngilizlerin dünya devleti oluşumuna esas olmak üzere,  Birleşik Krallık oluşumunu gündeme getiren yaklaşımlarından herhangi bir geri adım atmak  söz konusu olmamış ,aksine Büyük Britanya İmparatorluğu  biçimindeki Birleşik  Krallık  devlet  düzeni  bugünlere kadar  devam edip gelmiştir . Küreselleşme sürecine girilmesiyle çeyrek asır ABD’nin dünyayı toparlamasını bekleyen İngiltere  , sonradan  Brexit kararını alarak Avrupa Birliğinden çıkmış ve eski sömürgeleri ile oluşturduğu  Ortak Refah düzeni  doğrultusunda yoluna devam edeceğini açıklamıştır . 
 
 Wallerstein , ABD’nin yirmi birinci yüzyılda süper güç olarak kalabilmesi için , dünyanın merkezi coğrafyası olan Orta Doğu bölgesine gelmesini ve bu bölgede bir büyük savaşı başlatmasını  çözüm olarak gördüğünü , dolaylı yollardan  ifade etmekten çekinmemiştir . Wallerstein’a göre ABD büyük ordusu ile Orta Doğu’ya gelecek  , önce bu bölgenin Asya ülkelerine saldıracak, daha sonra da bu bölgenin yanı başında yer alan Balkan ülkeleri üzerinden Avrupa ülkelerine de saldıracaktır .Asya ve Avrupa ülkelerine aynı zaman dilimi içinde saldırarak bütün merkezi  bölgeye savaşın yayılması sağlanacak ve daha sonra da Amerikan ordusu bölgede savaşan ülkeleri kendi haline bırakarak  geri çekilecek ve son aşamada da Amerika’ya geri dönerek  dünyanın merkezi coğrafyasında  Asya ve Avrupa ülkelerinin karşılıklı olarak savaştığı bir ortamı yaratarak üçüncü dünya savaşını başlatacaktır . ABD politikalarında etkin olan Siyonist lobilerin istediği bir biçimde , kıyamet senaryolarına konu olabilecek derecede bir  üçüncü dünya savaşı, kutsal kitaplardaki Armegeddon  efsanesinin somut biçime dönüşmesi biçimindeki  kıyamet savaşı  senaryosu böylece  ABD’nin  öncülüğünde gerçekleşecektir . ABD ordularının saldırıları üzerine savaşa sürüklenmiş olan Asya ve Avrupa ülkelerinin merkezi alanda Avrasya üzerinden bir üçüncü dünya savaşını çıkartmasıyla , ABD’nin yeni yüzyıldaki süper güç rakipleri sonunda birbirleriyle tutaşacak , Almanya,Rusya,İran ,Hindistan ve Çin karşılıklı savaş oyunları ile savaşarak birbirlerini bitirecekler ve böylece ABD’nin yeni yüzyıldaki rakiplerinin hepsi savaş süreci içinde yok olma yoluna doğru sürükleneceklerdir . Asya ve Avrupa güçleri merkezi coğrafyadaki üçüncü dünya savaşında birbirlerini yok ederken  , ABD kendi ülkesinden bu durumu izleyerek önlemlerini alacaktır . Yirminci yüzyılda  hegemon olarak ortaya çıkan ABD’nin bu konumunu koruyabilmesi için böylesine bir  felaket senaryosuna ihtiyaç duyulması  şaşırtıcıdır. 
Orta  Doğu bölgesinin , ABD’nin küresel hegemonyasını yirmi birinci yüzyılda koruyabilmesi açısından kilit bölge olarak sunulması , Wallerstein gibi  önde gelen bir Amerikalı bilim adamının önemli bir çıkışıdır . ABD gibi jeopolitik bir yapıya sahip olan ülke açısından , Amerikan kıtasına saldırabilmek açısından bir okyanus geçme  zorunluluğunun bulunması nedeniyle , ABD açısından saldırı tehdidi dışarıdan mümkün değildir ama her aşamada bir iç tehdit ile ABD karşı karşıya bulunmaktadır . ABD dış dünyada egemen oldukça kendi iç politikasına yönelik saldırılar geride kalmakta ama ABD güç kaybetme noktasına geldiğinde dışarıdan gelen rüzgarlar sayesinde bu dev ülkenin iç politikası alt üst olmaktadır . Ülkenin iç ve dış istihbarat servisleri birbirine düştüğü gibi ,  ordunun merkezi olan Pentagon da devlet bürokrasisi ,dışişleri bakanlığı ya da devlet başkanlığı ile ters düşerek  siyasi mücadele içinde bir kaos ortamına doğru  sürüklenmektedirler . Son ABD  başkanı seçilirken öne çıkan  Pentagon  ve iç istihbarat birliğinin karşı çıktığı  , dış istihbaratın  askeri-endüstriyel lobi üzerinden küresel sermayenin kontrolü altına girmesiyle ,dünyayı yönetmesi beklenen Amerikan devletinin merkezi disiplininin ortadan kalktığını  açıkça göstermiştir . Bugün böyle bir kaotik ortama sürüklenen  ABD’nin , Orta Doğu’ya  binlerce TIR dolusu silah göndermesi  , ülkede başlayan iç gerginlik ortamının  arkada bırakılabilmesi için  önemli bir dış mesele yaratma  yolunun açılmasıdır . Tarih boyunca görüldüğü gibi büyük devletlerin iç istikrarları bozulduğunda hemen bir dış mesele yaratarak içeride yeniden disiplin sağlama gayreti içine girdikleri görülmüştür .  Amerika Birleşik Devletleri de son yıllarda giderek güçlenen İsrail lobilerinin baskıları altında hareket etmeye başlayınca , ülke içinde önemli ağırlığa sahip olan Hrıstıyan lobiler devreye girmekte , Katolik lobisi Kennedy’lerin öldürülmesi ile tasfiye edildikten sonra , ABD içindeki Anglo-sakson  gruplar  İsrail merkezli Siyonist lobilere karşı , Hrıstıyan Avrupa devletlerinin desteği ile  mücadeleye girerek , dünyanın süper gücü olan ABD’nin küçük İsrail’in etkisi altına girmesini  önlemektedir .                          
 
İki bin yıl önce gündeme gelen Romalıların Yahudi devleti olan İsrail’i yıkması senaryosunun devamı olan olaylar zinciri  bugüne kadar devam edip gelmiştir . Roma İmparatorluğunun bir Avrupa gücü olarak gelip Orta Doğu’daki  Yahudi devletini yıkmasını bir türlü kabül edemeyen  Yahudi ve Musevi lobilerinin ,dünya üstünlüğünün Avrupa kıtasından Amerika kıtasına geçmesinden yararlanarak ,yeniden  dünyanın merkezi bölgesinde bir Yahudi devleti olarak İsrail’i üçüncü kez  kurma başarısını küresel düzeyde örgütlenmiş bulunan  Siyonizm sayesinde  sağladıkları  bütün dünyanın gözleri önünde  gerçekleşmiştir . Amerikan vatandaşı olan ve ABD’de  devlet görevi yapan Siyonistlerin  Büyük İsrail projesi doğrultusunda  hareket ederek , Amerikan devletini bu aşamada Kutsal kitaplardaki kıyamet senaryosu olan Armegeddon’a zorlamaları ,yirmi birinci yüzyılın başlarında dünyayı ve insanlığı üçüncü bir büyük savaş tehdidi ile karşı karşıya getirmiştir . ABD’nin  küresel hegemonyasını koruyabilmesi için Orta Doğu’da bir büyük savaşa girişmesi gerektiği gibi bir  tehlikeli düşünceyi  , gene Yahudi asıllı bir bilim adamı olan Wallerstein’ın savunması , üzerinde durulması gereken bir durumu gündeme getirmektedir .Bu aşamada ABD’ye Orta Doğu’da bir üçüncü dünya savaşını öneren Wallerstein’ın  Yahudi asıllı olması ,küreselleşme kadrolarının da Siyonist kökenli olduklarını hatırlatmakta ve  böylesine bir komployu Amerikan devletinin başına musallat ederek  , Büyük İsrail’in kurulması sürecinde Amerikan devletini iç bölünme sonrasında büyük bir savaş senaryosu üzerinden yok olmaya doğru  götürecektir . Bir anlamda Tanrı kıyamete  doğru zorlanmaktadır . 
 Bir asırdır dünyayı yöneten Amerikan gücü, kendi içinden çıkan bir başka  kimliğin , etnik ya da dinsel  yapılanmanın geleceği senaryosunda  Siyonizm üzerinden kullanılmak istenmektedir . Dünya siyasal sistemi üzerine geniş araştırmalar yapmış bir bilim adamının  , yazdığı kitaplarda Amerika’dan sonra ne olacak , ABD ile birlikte kuzey Atlantikçiliğin çöküşü  , ABD’nin böylesine olumsuz bir süreçten kurtulabilmek için gerçekleştirdiği yeniliklerin sonuçsuz kalması , devletlerarası sistemin geleceği açısından ABD’ye rakip olabilecek  güçlerin değerlendirilmesi ve özellikle bu süreçte Avrupa Birliği’nin ele alınması , 1968 gençlik olayları ile dünyanın eskisinden farklı bir noktaya doğru sürüklenmesi  ,  Wallerstein açısından ele alındığında  bütün bu gibi gelişmelerin  Amerikan üstünlüğünün korunabilmesi  çizgisinde bir büyük dünya savaşı ile aşılabileceği gibi bir yaklaşımı öne çıkarmaktadır . Küresel Siyonizm tam   olarak hedeflediği Büyük İsrail İmparatorluğu’nu büyük bir savaş aracılığı ile kurma noktasına geldiğinde , ABD’nin küreselci ve Siyonist bir bilim adamı tarafından merkezi coğrafya da üçüncü bir büyük savaşa yönlendirilmesi , dünya güvenliği açısından ele alınarak tartışılması gereken bir  acil durumu gündeme getirmektedir .
 
 Orta Doğu bölgesi, tarihin ilk dönemlerinden bu yana bütün büyük siyasal gelişmelere alan olarak hizmet ettiği gibi , üç büyük dinin ortaya çıkmış olduğu bölge olarak da dinler arası savaşların uygulama alanı olmuştur . ABD gibi bir süper gücün dünya hegemonyasını ikinci bir yüzyıl daha devam ettirebilmesi için önerilen büyük savaşın İsrail’i büyütecek Armegeddon senaryosu olması  , Siyonist kadroların içinden çıkmış oldukları Amerikan toplumuna ve devletine karşı hazırlanmış bir büyük komplo olarak görünmektedir . Dünyayı yönetmekte süper güç olan  ABD’nin  kendi içinden çıkmış olan bir Siyonist komploya kurban gitmesi dünya kamuoyunda serbestçe ele alınarak tartışılamamış , Siyonist  lobilerin kontrolü altındaki basın ve medya organları gerçekleri yazarak  Amerikan halkını ve devletini zamanında uyaramamıştır . Son ABD seçimlerinde küresel sermayenin desteklediği kadın adayın seçimleri kazanması için bütün medya organları seferber olmuş ama  Siyonizmin küresel sermaye üzerinden uygulama alanına getirmiş olduğu  böylesine büyük bir komplo ,Amerikan genelkurmay merkezi olan Pentagon aracılığı ile bozularak  , Amerikan devletini yeniden güçlü bir duruma getirecek başka bir aday başkanlığa seçilmiştir . Küresel sermaye Amerikan devleti üzerinden dünya hegemonyasını Amerikan devletinin elinden almaya çalışırken,  İsrail’i büyütecek ama ABD’yi tehlikeye atacak ya da küçültebilecek bir takım siyasal oyunlara  girebilmiştir .  Siyonistler  Amerikan merkez bankasını tekellerine alan küresel sermaye temsilcileri  ile birlikte hareket ederek, ABD’yi Orta Doğu’da İsrail’in planları doğrultusunda kullanılmasına öncelik vermişlerdir . Bu durum nedeniyle de  ABD ve bütün dünya bir kıyamet senaryosu ile karşı karşıya getirilmiştir . 
 
 Genel olarak  bütün devletler  sıkışınca  savaş yoluna  gitmeyi tercih edebilirler . İç meseleleri aşmak isteyen  siyasal rejimler otoriter yöntemler ile devletlerini  yönetemeyince ,bir dış mesele icat ederek savaşlara kalkışabilirler . Roma İmparatorluğundan başlayarak Britanya İmparatorluğu ,Moğol İmparatorluğu ve de  Osmanlı İmparatorluğu   gibi küresel güçler  sürekli savaşarak üstünlüklerini koruyabilmişlerdir . Amerikan devleti de  cihan savaşları sonrasında yeryüzü kıtalarının belirli bölgelerinde   genel  hegemonyasını koruyabilmek için  süper güç olarak  bölgesel savaşlara girmek zorunda kalmıştır . Ne var ki , ABD’nin küresel üstünlüğünü koruyabilmesi doğrultusunda  önerilen Orta Doğu savaşı , ABD hegemonyasına yardımcı olacak gibi gösterilirken  aslında  içeriden bölünmüş olan Amerikan devletinin, zaman içinde iyice ayrışmasına  ve eyaletlerin bağımsızlığa yönelmelerine  ve böylece ABD’nin iyice  zayıflatılarak çöküşüne giden yolu açacağı görülmektedir . Orta Doğu’da gerçekleşecek bir üçüncü dünya savaşı  Amerikan İmparatorluğunun sonunu getirirken , Amerikan gücünü kullanan Siyonist lobilerin yönlendirilmesi doğrultusunda  , ABD sonrasında yirmi birinci yüzyıl için Büyük İsrail projesini devreye sokacak gibi görülmektedir . Tarihteki büyük devletlerin içeriden çökertilmesi gibi ABD’de  kıyamet savaşı senaryosuyla  içeriden çöküşe zorlanmaktadır . 
 
 Tarihsel konjonktürün gündeme getirmiş olduğu olaylar dizisi çerçevesinde  , Amerika Birleşik Devletlerinin geleceği , merkezi coğrafyadaki olaylara gelip kilitlenmiştir . Bir tarafta yeni kıtanın tam ortasında Amerika Birleşik Devletleri , diğer yanda ise  dünya karalarının  kesişme noktası olan merkezi coğrafyanın  konumu , bugünün koşullarında birlikte değerlendirilir bir  aşamaya gelmiştir . ABD bugünün süper gücü olarak kendisine rakip konumda tek bir ülkeyi görmektedir ki, bu da  son yıllarda bir yeni dünya devi olarak tarih sahnesine çıkmış olan Çin Halk Cumhuriyetidir . ABD , Çin’e karşı hareket ederken kendisinin eskisi gibi süper güç konumunda kalmasını sağlayacak bir  açılım içerisinde hareket etmekte , ve kendisinden önce batı uygarlığı adına küresel imparatorluklar kurmuş olan İngiltere, Fransa, İspanya ve Hollanda gibi batı Avrupa  ülkelerinin  yeniden devreye girmesini önleyerek , sosyalist sistem bahanesi ile kurmuş olduğu Nato düzeni çerçevesinde bunları kendi kontrolü altında tutmaya çalışmaktadır . Bu nedenle ,Avrupa Birliğinin ordu kurmasına izin verilmemiş ve muhtemel bir üçüncü dünya savaşı  ihtimali hesaplanarak  Kosova gibi Balkanların en tartışmalı ülkesi işgal edilerek , dünyanın en büyük nükleer silah deposuyla birlikte askeri üssü de Balkanların tam ortasında oluşturulmuştur . ABD’nin  Balkanlar üzerinden Karadeniz açılımına kalkışmasının nedeni de, gene eskisi gibi dünyanın süper gücü konumunu muhafaza ederek , yeni dünya düzenini Amerika  Birleşik Devletleri  merkezli olarak devam ettirme çabasıdır . Dünyanın kuzey  yarıküresinin Rusya’nın kontrolü altında bırakılması , ABD’nin süper güç stratejisine ters düşmektedir . 
 
 Bugünün koşullarında ABD’nin  yeryüzündeki konumu ele alındığında , hızlı bir çöküş süreci ile birlikte bütün dünyaya taşınan bir kaotik gidiş süreci de  dünya barışını tehdit ederek  , kontrol dışı bir dünya ortaya çıkarmaktadır . Herkese sözünü dinletebilen , dünya dengelerinde merkezi konumu ile belirleyici olan , yeryüzü barışını  siyasal ,sosyal ve ekonomik ağırlığı ile  tesis edebilen  bir süper güç konumundan hızla uzaklaşmakta olan  Amerika Birleşik Devletleri ;  ileriye dönük bir süreç içerisinde  Brezilya ,Almanya ,Fransa,Rusya, Hindistan ve Çin gibi ülkeler ile geleceğin önderliği için rekabet edeceğine  ,kendi içinde yer alan küçük bir etnik grubun ve bunu destekleyen diğer dini grupların yönlendirilmesiyle,  Orta Doğu bölgesine  gelerek bu bölgenin yeniden yapılandırılması doğrultusunda bir oluşuma kendi  güvenliğine ters düşen bir biçimde odaklanmış durumdadır . ABD için gerçek nükleer tehdit Kuzey Kore olmasına rağmen , İsrail’in çıkarları doğrultusunda  bir Siyon planına dünyanın dev süper gücü ABD alet edilmektedir . İki dünya savaşı sonucunda kurulabilmiş olan Siyonist devletin , hızla büyüyerek  merkezi coğrafyada dünyanın en büyük süper gücü konumuna gelebilmesi  ve  üçüncü bir cihan savaşının kutsal kitaplar doğrultusunda gündeme gelmesi için çalışan Amerikan Siyonist lobileri  , ABD’yi böyle bir maceraya atarak  kendi süper güç konumun koruması ve ABD merkezli bir yeni dünya düzeni kurulması  çabalarının   önünü kesmektedir . Amerikan politikalarının  İsrail’in güvenliği ve geleceği için Orta Doğu merkezli bir duruma getirildiği  aşamada , ABD için ciddi bir tehdit süreci başlamakta ve ABD içinde Siyonist lobilere Amerikan devletinin alet olmasına karşı çıkan Hrıstıyan lobiler ve diğer gruplar  Amerikan iç politikasında bu duruma karşı çıkan etkin çalışmalar yaparak , çağımızın süper gücü konumundaki ABD’nin bu konumuna kaybetmesine giden yolu açmaktadırlar . İngiltere’den kovulmuş olan  aşırı dinci Yahudilerin  Britanya İmparatorluğu üzerinden  Amerikan devletini kurmaları gibi , bugün de  Amerikan Siyonistleri  Amerika’nın süper gücünü kullanarak  önce küçük İsrail’i kurmuşlar , şimdi de bu süper gücün olanaklarından yararlanarak ve bir kıyamet senaryosunda bu büyük devleti üçüncü dünya savaşına zorlayarak , Büyük İsrail devletini kurma çabası içindedirler . Siyonistlerin planları ile Wallerstein gibi Amerika’nın  devlet  çıkarları  doğrultusunda hazırladığı  dünya hegemonya planları günümüzde çarpıştığı için  Amerikan devleti son derece karışık bir kaosun ortasında  bocalayarak çöküşe doğru hızla sürünmektedir . 
 
 İki kutuplu dünya düzeni ile üstünlüğü Avrupa’lı  dev ülkelerin elinden alan Amerika  Birleşik Devletleri  , ikinci kutbun çöküşe geçmesinden sonra kendisinin merkezinde yer aldığı bir tek  merkezli yeni dünya düzeni kuramadığı için  bugün geçen yüzyıldan kalma dünyanın süper gücü olma konumunu giderek elinden kaçırmaktadır . Geleceğin büyük devletleri olmaya hazırlanan on
civarındaki büyük devlet .ABD sonrası için birbirleriyle hızlı bir rekabet yarışına kalkıştıkları için  , küreselleşme döneminde geleceğe dönük bir  yeni bir dünya  düzeni kuramamışlardır . ABD’nin kendi süper gücünü koruma noktasında gereken adımları atamaması , Amerikan devlet gücünün Yahudiler ve Hrıstıyanlar arasında bir çekişme  konusu haline gelmesi yüzünden ,ortaya kaos öncesi bir karışıklık dönemi gelmiştir . Bu doğrultuda hareket eden lobiler hem ABD içinde kendi güçlerini artırmak hem de diğer dünya devletlerini kontrol altına almak için  birbirleriyle mücadele ederken , İsrail sonrası Orta Doğu’da öne çıkan  yeniden yapılanma sürecinin giderek savaş konjonktürüne dönüşmesi gibi olumsuz durumlar doğmuştur . Bu doğrultuda izlenen politikalarda her zaman çifte standartlar  uygulanmış ve önemli siyasal gerçekler küresel sermayenin güdümündeki medya ve basın organları aracılığı ile halk kitlelerinden saklanarak , kamuoyu kutsal kitapların yönlendirmesi doğrultusunda tarikatların siyasete yönelmesi gibi bir olumsuz durum ile karşı karşıya bırakılmıştır .  
 
  Amerika’nın süper güç olarak yola devam edebilmesi bir anlamda Siyonist lobilerin takdirine bırakılmıştır . Medya ve ekonomi üzerinden siyaseti finanse ederek yönlendirme durumunda olan Siyonistler , istihbarat örgütleri  aracılığı ile  hem Amerikan devletini içeriden teslim almışlar,  hem de İsrail’in çıkarları ve beklentileri doğrultusunda Amerikan parlamentosunu yönlendirerek  çağımızın süper gücünü ;gelecekte Siyonist bir süper güç  ortaya çıkarmak doğrultusunda  kullanmışlardır . Bu duruma karşı çıkan ABD başkanı  John Kennedy ile Amerikan adalet bakanı Robert Kennedy böylesine bir çekişme süreci içerisinde öldürülerek , Katolik lobisi  Amerikan siyaset sahnesinden dışlanmıştır. İsrail’in atom santralına karşı çıkmak ve  ABD  merkez bankasını  Amerikan parlamentosunun denetimine bağlamak gibi iki suç işleyen Amerikanın  ilik Katolik başkanı bu girişimlerinin sonucun hayatı ile ödemiş ve kardeşi adalet bakanının önü de başkan adaylığını açıkladığı gün  silahlı bir saldırı ile önlenmiştir .  Amerika kendi başkanını koruyamaz bir duruma geldiği aşamada , gelecekte yeni bir dünya devletini  Orta Doğu’da oluşturmaya çaba gösteren  Siyonist lobiler , Amerikan devletini kendi  ulusal  çıkarlarına aykırı bir biçimde yönlendirerek  Büyük İsrail projesinin gerçekleştirilmesi  hedefi doğrultusunda kullanmaya çalışmışlardır . 
 
 Bugün gelinen aşamada , geçmişin süper gücü  olan Amerika Birleşik Devletleri , Orta Doğu bölgesindeki Büyük İsrail projesi yüzünden  bu konumunu yitirme noktasına gelmiştir . İsrail’in üçüncü dünya savaşı  planı için merkezi coğrafyaya sürekli olarak askeri birlikler gönderen ve sınırsız sayıda silah dağıtan Amerikan devleti ,bu davranışları ile Siyonist kıyamet senaryolarına alet olurken  aslında kendi gücünün ve sahip olduğu merkezi insiyatifin dibini kazmak gibi ters bir duruma düşmüştür . İngiltere’nin içinden çıkarak ABD’yi kuranlar  Puritanlar gibi , Amerika’nın içinden çıkarak İsrail’i kuranlar senaryosu eskinin bir tekrarı olarak gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır . ABD , Orta Doğu’ya gönderdiği silahları ve askerleri İsrail’in çıkarları doğrultusunda kullanırsa ,o zaman  çağımızın büyük gücü olmaktan çıkacaktır çünkü ABD’nin merkezi alandaki savaşa taraf olması demek , bu süper gücün artık eski konumunu yitirmesi anlamına gelmektedir . Savaşa taraf olan bir büyük devlet olarak ABD, her kesimin saygı duyduğu bir büyük devlet olmaktan çıkacak ve üçüncü dünya savaşı sürecinde  giderek eriyecektir . Savaşı kimin kazanacağı önceden belli olmadığı için ,  uzun sürecek böylesine bir savaş sonrasında, yeni Orta Doğu savaşını kazanan tarafın  çıkarları doğrultusunda  yeni dünya  düzeni biçimlenecektir . Tanrının kıyamete zorlandığı bir savaş oyununa alet olmak , ABD üstünlüğünün de sonu olacak ve Büyük İsrail Devleti  savaş sonrasında kurulursa , süper güç hegemonyası  Siyonistlerin eline geçecek ve dünyayı Büyük İsrail İmparatorluğu yönetecektir . Bugünün ABD yönetimi böyle bir oyuna alet olmazsa o zaman  ABD merkezli dünya düzeni devam edebilecek ve İsrail küçük kalacaktır .
 

 

Ekleyen:  Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Tarih:  15.3.2018
İzlenme: 
Yazdır:Yazdır
Eklenen Yorumlar 
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN Yazıları
HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEKProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 10.8.2023 Devamı
CUMHURİYETİN 100. YILINDA 100 İL VE 1000 İLÇEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.7.2023 Devamı
YANLIŞ STRATEJİLER İLE SEÇİM KAZANILMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.6.2023 Devamı
SEÇİMLER TÜRKİYE'NİN EKSENİNİ BOZUYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 20.5.2023 Devamı
CUMHURİYET SENATOSU ACİLEN HURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 22.3.2023 Devamı
TÜRKİYE''DE YÖN HAREKETİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2023 Devamı
TÜRKİYE DE MÜBADELE MÜBADİLLERİLE ULUS DEVLET -SIĞINMACILAR İLE FEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
MÜBADELE VE ULUS DEVLETLERProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.1.2023 Devamı
ALMANYA'NIN HATASINI TÜRKİYE TEKRARLAMAMALIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 30.11.2022 Devamı
KAPANMAYAN PARANTEZ HALK EVLERİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 21.11.2022 Devamı
İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ - Paris-Londra ve Ankara-İstanbulProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.10.2022 Devamı
KAMU YÖNETİMİ AKADEMİSİ (KAYA) ACİLEN KURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.8.2022 Devamı
ATATÜRK CUMHURİYETİNİN MODELİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 12.7.2022 Devamı
BÖLÜNEREK FEDERASYON DEĞİL BÖLÜNMEDEN KONFEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 6.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞI Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 31.5.2022 Devamı
ATATÜRK'ÜN VASİYETİ VE HİLAFET FEDERASYONU Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.5.2022 Devamı
ANKARA KALESİ- 318 1921 ANAYASASI ÇÖZÜM OLAMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.5.2022 Devamı
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DEREFORM YAPILMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
AFRİKA DA TERÖR OYUNLARIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 7.4.2022 Devamı
HALKÇILIK PROGRAMINDAN HALKEVLERİ’NEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2022 Devamı
İSRAİL VE KIBRISProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 15.2.2022 Devamı
ANKARA ULUS İLÇESİ KURULMALIIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.2.2022 Devamı
AVRUPA OLMADI, AFRİKA OLUR MU?Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.1.2022 Devamı
TÜRK DÜNYASI BÜTÜNLEŞİYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.12.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.11.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 28.10.2021 Devamı
YENİ KEMALİZM OLAMAZ AMA GÜNCEL KEMALİZM OLABİLİRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.10.2021 Devamı
NE YENİ OSMANCILIK NEDE NEO KEMALİZMProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.8.2021 Devamı
ATATÜRK'ÜN PARTİSİNDE OLİBERAL OYUNLARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.8.2021 Devamı
GÖÇLER ARCILIĞI İLE ULUS DEVLET TASVİYESİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 17.8.2021 Devamı
İÇ SAVAŞ TÜRKİYE'Yİ YIKARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.8.2021 Devamı
TÜRKİYEYİ TÜRKÇÜLÜK KURDUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.5.2021 Devamı
Sayfalar : 1  2  3  4  5  6  7  8  9  
Yazarlar
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEK
M. Yahya EFE

Dünya Engelliler Günü
Hüseyin TOPRAK

UYAN ŞAHİN UYAN GÖR NELER OLDU…
Harika ÖREN

İnsanlığın Kırmızı Çizgileri
Metin Mercimek

YAŞAM ANLAYIŞIMIZ SEVGİ OLSUN
Belma Demir AKDAĞ

BİR YIL DAHA GİTTİ
Ahmet GÖKSAN

GELECEĞİMİZİN YOLU
Sevgi Ünal

YAZMIŞ KIŞMIŞ
Münevver ÖZCAN

TANIK OL KARAR VER
Dr. İbrahim ATEŞ

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nevin BALTA

İzmir İktisat Kongresi 100 Yaşında
Şahika ÖNER

BENİM ANNEM!
Ayten YAVAŞÇA

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Fevziye ŞİMDİ

UMUT
Günseli RUMELİOĞLU

EVRİMİN GÜNCELLENMESi
Yekta Güngör ÖZDEN

Ne günlere kaldık…
Oktay ZERRİN

Anadolu Mektebi Okul Paneli
Arzu KÖK

Gençler!...
Dr. Doğan KUŞMAN

Müslüman mısınız?
Alev YILDIRIMCI

Zaman yok
Handan ÇÖLAŞAN

Bu DÜNYA
Bekir COŞKUN

Yazı bilmem
Orhan SELEN

UNUTKANLIK SALGINI
Elveda TANIK

LEBALEB KONGRE...

>>>>>>>>>>>>>>>>>>
 



 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>
 

 

 

 

Her Hakkı Saklıdır. Efe'ce Haber Gazetesi © 2008 Tasarım : Linear Yazılım

Reklam