Son yerel seçimler Türkiye’nin gerçek haritasını ortaya çıkarmıştır . Ülkenin büyük çapta üçe bölündüğü seçim gecesi alınan sonuçlar üzerine anlaşılmıştı .İl blediyeleri düzeyinde bir Türkiye haritası çizildiği zaman , ülkenin doğusu ve batısıyla birbirinden uzaklaştığı orta bölgede ise farklı bir yapının gündeme geldiği açıkca görülüyordu . İktidar partisi ülkenin orta bölgelerindeki il belediyelerini ele geçirirken , devleti kuran parti ülkenin batı bölgesine sıkışıp kalıyor , doğu Anadolu’da ise bir bölücü parti gümbür gümbür ilerleyerek gelecekteki hedefi olan bambaşka bir ülke yaratma profilini ortaya çıkarıyordu . Doğuda bölücüler ,ortada ılımlı islamcılar ,batıda ise laiklerin egemen olduğu bir üçlü yapı öne çıkıyordu . Yerel seçimler Türkiye’nin parçalanmışlık durumunu açıkca gözler önüne sererken ,ülkenin birliği ve bütünlüğü gibi sözler havada kalıyordu .İktidar partisinin ülkenin birlik ve bütünlüğünü temsil ettiği iddialarının ise ne derece gerçekdışı olduğu bir kez daha kanıtlanmış oluyordu.Ilımlı islamcı iktidar partisinin İzmir ve Diyarbakırı kendisine hedef olarak seçmesi ama kazanamaması da, açıkca Türkiye’nin üçe bölündüğünü ortaya koyuyordu . Üçlü haritanın ortaya koyduğu gerçekler ,Türkiye’nin asıl gündeminin bölünmek olduğunu artık her kesime kabül ettiriyordu .
Yerel seçimler süreci Türkiye Cumhuriyetinin merkezi yapıdan uzaklaşarak daha fazla yerelleşmesine katkı sağlarken , büyük bir ülke olan Türkiye’nin gelecekte ne gibi bölgesellik oluşumları ile karşılaşacağını da açıkca gösteriyordu . Kuzey Irak’tan başlatılan ayrı bir ulus devlet kurma süreci, yavaş yavaş Van gölüne doğru yükselirken , bu hareketin temsilcileri Iğdır’ı kazanmayı yeni ülkelerinin haritasının tamamlandığı biçiminde açıklamaktaydılar . Tam bu aşamada Ermenistan kapısının açılmasıyla da Van gölünün kuzeyinde Büyük Ermenistan’a giden süreçte yeni bir adım atılıyordu . Böylece bütün Doğu Anadolunun Türklükten uzaklaşması ve Sevr haritasında olduğu gibi Büyük Ermenistan ile Büyük Kürdistan’ın aynı zaman dilimi içinde Türkiye Cumhuriyetinin ülke ve devlet bütünlüğüne karşı dayatıldığı anlaşılıyordu .Böylesine bir ortaklık içinde yurtiçi ve dışındaki Ermeni lobilerinin de doğudaki bölücü partiyi destekleyen bir tavır içerisinde oldukları artık netlik kazanıyordu . Yerel seçimler geleceğin bölge devletlerinin önünü açıyor ve Türkiye’nin merkezi bir devlet olmaktan uzaklaşmasına çok büyük ölçüde katkılarda bulunuyordu . İşte böylesine bir olumsuz aşamada devleti kuran Atatürk’ün partisinin, ülkenin batı illerine sıkışıp hapis kaldığı bjr başka gerçek olarak öne çıkıyordu .
Türkiye üzerinde Atlantik hegemonyasının devreye girdiği yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra , yirminci yüzyılın başlarında Türkiye Cumhuriyetini kurmuş olan Atatürk’ün partisinin, ciddi bir Atlantikci liberal ekibin denetimi altına girmiş olduğu tüm kamuoyu tarafından iyi bilinmektedir . Bugün bu partideki liberal işgali yürüten ekibin , Türk devletinin aleyhine gelişmekte olan tüm olumsuz süreçlere karşı birşey yapamamasının altında yatan gerçek neden, Atlantik ötesinden gelen rüzgarların ve insiyatifin etkisi doğrultusunda hareket etmek zorunda bırakılmasıdır .Ekip başı Princeton gibi önemli bir üniversitede eğitimden geçtikten sonra ve Rockafeller bursu ile dünya devleti oluşumunun Atlantik insiyatifi doğrultusunda görev üstlenmesinden sonra ,Atatürk’ün partisi Kemalizm’i terkederek liberalizme teslim olmuştur . Soğuk savaş dönemi liberalizmi devleti kuran partiye Atlantikçi ekip tarafından getirilmiş ve yabancı sermayenin yerli işbirlikçileri tarafından da desteklenerek , Atatürk’ün partisinin sürekli olarak muhalefette kalması sağlanmıştır . Böylece devleti kuran parti devleti yönetmekten uzaklaştırılınca , Atlantik emperyalizminin istediği liberal ve ılımlı islamcı iktidarların önü açılmıştır .Batı emperyalizminin çıkarlarına hizmet eden liberal politikalar , merkez sağ partilerin devredışı kalması sonrasında merkez sol bir konuma sahip olan Atatürk’ün partisi aracılığı ile dile getirilmiş , Atlantik destekli sağ iktidarların liberal girişimleri ve politikalarına karşı , devleti kuran parti kesinlikle karşı çıkmamış ve bazan da dolaylı yollardan destek vererek , Türkiye’nin bir Atlantik sömürgesi olmasına giden yolda gereken adımlar, içerideki işbirlikçi sermaye çevrelerinin katkılarıyla sağlanmıştır . Bir anlamda devleti kuran parti , devletin yıkılmasına giden yolda Türkiye’nin tasfiyesine yönelik dış güdümlü politikalara angaje olmuş ve bunlara çanak tutarak kendisini sürekli muhalefet partisi konumuna düşürmüştür .
Sermayenin denetimindeki büyük basının bu gerçekleri karartması nedeniyle ,önceleri bu durumu algılamakta zorlanan Türk halkı ,zaman içerisinde parti yönetimini zenginlere ve çıkar çevrelerine yaklaştıran antikemalist liberal yönetimin ulusal çıkarlara ters düşen yaklaşımını gördükçe , bu partiden uzaklaşmış ve devleti kuran parti belirli bir hizbin çıkar örgütü konumuna düşünce halkın partisi olmaktan çıkmıştır . Atatürk’ün siyasal mirası olan altı oku terkeden liberal işgal yönetimi ,parti amblemini inkar edercesine sermayenin güdümünde sol görünümlü liberal parti rollerini oynamağa devam etmiş ve bunun sonucunda da bir dönem meclis dışında kalmıştır . Türk halkı partinin ana ilkelerinden birisi olan halkçılık anlayışını terkederek sermayenin liberal politikalarına ters düşmüş olan Atlantikçi hizbi cezalandırmıştır .Bu durum üzerine Rockafeller burslusu istifa etmek zorunda kalmış ama kendisini destekleyen büyük medya grubunun görevlendirdiği bir geçiçi emanetçinin bir yıllık yönetiminden sonra yeniden partinin başına geçerek kendisi için biçilmiş olan tarihsel misyonunu devam ettirmiştir Medya destekli Ricky Martin showlar ile genç kuşakların sempatisini kazanmak için çaba sarfeden Princeton prensi, partinin geleneksel Atatürkçü tabanını dışlayarak eski kuşakları bir kenara bırakmış ve yeni nesilleri Atlantik liberalizminin Amerikan tarzı yaşamına uygun olarak medya showları yolu ile kazanmağa çalışmıştır . Bu tavrın ısrarlı sürdürülmesi nedeniyle Atatürk’ün partisinin geleneksel tabanı devleti kuran partiden uzaklaştırılarak , çeşitli küçük parti denemelerine alet edilmiştir . Türkiye Cumhuriyetinin günümüzde Atatürk’ün devlet modelinden hızla uzaklaşmasının arkasında , böylesine dışlama ve dağıtma operasyonlarının büyük rolü bulunmaktadır . Atatürk’ün partisi liberalleştirilirken , liberal işgalci hizip bilinçli olarak Atatürkçü tabanı dağıtarak yoketmeyi hedeflemiştir . Devleti kuran parti liberal zihniyet tarafından teslim alındığı için her türlü devleti tasfiye eden girişime karşı hiç bir zaman devletçi bir muhalefet yapılamamış ve parti amblemindeki altı oktan birisi olan devletçilik ilkesi sürekli olarak çiğnenmiştir . Siyaset açısından partinin ana ilkelerini çiğneyerek sürekli olarak parti suçu işleyen liberal hizip ,bunun karşılığında iç ve dış kapitalist çevreler tarafından sürekli olarak desteklenerek kamuoyunda medya aracılığı ile vaziyet kurtarılmağa çalışılmıştır . Medyanın liberal kadroları , antikemalist parti yönetimini liberal çizgide parlatabilmek için ellerinden gelen her yolu denemişlerdir .Batı blokuna dahil olan ülkeler de ,partinin batıcı çizgide kalabilmesi için ellerinden gelen yardımları esirgememişlerdir . Batı emperyalizmine karşı yürütülen bağımsızlık savaşının örgütleyicisi olan bu partinin, yıllar sonra batı emperyalizminin destekçisi konumuna düşürülmesi gerçekten içler acısı bir durumu göstermektedir .
Partinin adında varolan halk kavramına rağmen halk kitlelerine ters düşen ,parti bayrağındaki altı ana ilkeden birisi olan halkçılığı hiç yapmayan ,sadece Türkiye’nin en büyük sermaye ve medya gruplarının çıkarları doğrultusunda muhalefet görevi yapmağa odaklanan bir partinin sonunda ülkeden dışlanma noktasına geleceği açıkca görülüyordu . Nitekim , yerel seçim sonuçlarından sonra ortaya çıkan tablo da bu durum açıkca netlik kazanmaktadır . Yirminci yüzyılın başlarında bir ulus devlet kurulurken, Misakı Milli sınırları olarak ilan edilmiş alan üzerinde mutlak bir egemenliğe sahip olan bir halk örgütü olarak Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk cemiyeti tüm emperyalistleri ülkeden kovarak tam bağımsız bir ulus devleti kurduktan sonra isim değişikliği ile parti yapılanmasına dönüşmüştür . Devleti kuran partinin temelinde ve özünde böylesine bir antiemperyalist girişim varken ,bu çizginin ortaya çıkardığı partinin bugünkü yöneticilerinin çıkış noktasına açıkca ters düşmeleri , Türkiye açısından son derece olumsuz ve tehlikeli bir durum yaratmaktadır . Emperyalizme karşı direnerek yola çıkanların partisinin , sonunda emperyalizmin dümen suyunda liberal ve küreselci politikalara teslim olanların eline geçmesi düşündürücüdür . Atatürk ilkelerine tamamen ters düşen ve partinin varlık nedeniyle taban tabana zıt bir konuma devleti kuran partiyi sürükleyen bugünkü yönetimin bir an önce gitmesi gerekmektedir . Yerel seçimlerin ortaya koyduğuna göre , halk kitlelerinden iyice uzaklaşan Atlantikçi liberal hizip , ülkenin batı bölgesinde toparlanan lövanten ve gayrimüslim bir işbirlikçi burjuvazinin partisi konumuna gelmiştir . Böylesine küçük bir mutlu azınlığın çıkarlarına odaklanan politikalar ,ülkeyi sömürgeleştiren Tüsiad’a paralel bir çizgide yürütüldüğü sürece , devleti kuran halkın partisi mutlu azınlığın liberal siyasal örgütü olmaktan kurtulamıyacaktır .O zaman da bugün batı vilayetlerine sıkışıp kalan Atatürk’ün partisi giderek marjinalleşerek Türk siyaset sahnesinden silinip gidecektir .
Yerel seçim sonuçlarına göre, Türk devletini kurmuş olan Atatürk’ün partisi artık sahil zenginlerinin siyasal örgütü konumuna gelmiştir . Ülkenin deniz kıyısı illeri ile batı bölgesinde varlık gösteren Atatürk’ün partisi, artık tam anlamıyla bir Sahil Zenginleri Partisidir . Atlantikçi liberal işgal yüzünden halk kitlelerinden uzaklaşmış olan Atatürk’ün partisi, yeni dönemde içki yasağı yüzünden turistik bölgelerden oy alan ,giderek artan dincilik yüzünden sahillere sığınan ve artan islamcılık yüzünden gayrimüslimlerden destek gören bir mutlu azınlık partisine dönüşmek üzeredir .Trakya ve Ege bölgelerindeki sahil vilayetlerini kazanan devlet kuran parti halk kitlelerine ters düşünce batı sahillerinde yaşamakta olan gayrimüslim lövanten azınlığın yönetimi altına sürüklenmiştir .Onların çıkarları doğrultusunda batıcılık yapmayı ve Avrupa Birliğini savunmayı bir iş olarak benimseyen bu parti , sonunda emperyalistlerin yerli gayrimüslimlerle işbirliği yaparak tezgahladıkları Trakya Cumhuriyeti ve İyonya devleti oluşturma projelerine alet olmaktadır . Bütün Trakya bölgesinin , liberal hizbe angaje olması , Ege sahillerinin laik adına gene bu partiye kilitlenmelerinin arkasında Türklük ve müslümanlık kimliğinin ötesinde , Yeni Bizans İmparatorluğu yapılanmasını hedefleyen küçük devletçiklerden oluşacak bölgesel bir federasyonunun gizli hazırlıkları olduğu göze çarpmaktadır . Batı sahillerinin en güzel koylarına yerleşmiş olan gayrimüslim lövantenler ,Egenin güzelliklerini kendileri yaşarlarken , Türkleri ve müslümanları uygarlığın beşiği olan Ege ve Akdeniz kıyılarından dışlamayı hedeflemektedirler . Atatürk’ün partisinin sadece laikliğe dayanan politikaları ile böylesine bir emperyal oyuna alet olarak Sahil Zenginleri Partisi konumuna geldiği artık açıkca görülmektedir . Sadece zenginlerin çıkarlarını savunarak, altı oktan yalnızca laikliğe dayınılarak gayrimüslimlerin haklarını savunarak Atlantikçi liberal hizip bir yere gidemez . Gidebilecekleri son durağa gelmişlerdir . Onların son durağı Türk halkının ulusal çıkarlarına ters düştükleri için , batının güzel koylarına sığınmış olan lövanten gayrimüslim burjuvazinin yanıbaşı olan batı sahilleridir .
Atatürk’ün partisini Atatürkçü tabandan koparan , Atatürkçülüğün silinmesine yardımcı olan , halk partisini halk kitlelerinden kopararak holdinglerin partisi haline getiren Atlantik hegemonyası destekli liberal hizibin, bir an önce devleti kuran halk partisinin başından gitmesi için bütün ulusalcı ve halkçı güçlerin biraraya gelmesi ve işbirliği yapması gerekmektedir . Batı bölgesindeki sahil illere hapsolarak lövanten burjuvazinin çıkarlarına teslim olan devletin kurucusu olan bu partinin, yeniden halkın partisi olmasını sağlayacak yepyeni bir Atatürkçü ve ulusal çıkışa Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk demokrasisisinin yaşayabilmesi açısından zorunluluk vardır . Parti yönetiminin yetersizliği ve muhalefete kilitlenmesi yüzünden Türkiye’de demokrasi seçim sandığı yolu ile işleyememekte ve bu yüzden de darbe ve ara rejim tartışmaları sürüp gitmektedir . Türkiye’nin tıpkı batı ülkelerinde olduğu gibi siyasal iktidar alternatiflerini normal demokratik rejim içerisinde oluşturabilmesi gerekmektedir . Devleti kuran Atatürk’ün partisi gerçek anlamda halkın partisi olarak, yeni dönemin koşullarında kendisini yenileyebilmeli ve dıştan güdümlü işbirlikçi kapitalist programlara karşı halkçı ve ulusal sol politikalarla kitlelerle bütünleşebilmelidir . Ancak böylesine bir yeni kucaklaşma ile devleti kuran parti batı bölgesindeki sahillere hapsolmaktan ve zenginlerin kuklası olmaktan kurtulabilir . Atatürk’ün partisinin , yerel seçimlerde düşmüş olduğu Sahil Zenginleri partisi görünümünden uzaklaşabilmesi için, kesinlikle bir yönetim ve politika değişikliğine gereksinmesi vardır . Otuz yıldır partinin önünü kapatan , bir halk partisini zengin azınlığın eline teslim eden , Atlantik hegemonyasının Truva atlığına soyunarak ulusal çıkarları görmezden gelen ,emperyalizme karşı direnişin öncüsü bir örgütü sürekli muhalefete kilitleyen beceriksiz yönetimin bir an önce gitmesi gerekmektedir . Bu doğrultuda , Türk toplumunda henüz varlığını koruyan Atatürkçü taban içerisinden ,yeni ve genç kadroların ortaya çıkması ve yepyeni ulusal programlarla devlet kurucusu olan partiyi yeniden devleti güçlendirmek üzere iktidara taşıması gerekmektedir . Küreselleşmenin yeni emperyalizme dönüşmesi nedeniyle yeniden güncelleşen Kemalizm’in iktidara taşınması için , bayrağında altı ok bulunan Atatürk’ün partisinin artık iktidara gelmesi gerekmektedir . Sahil Zenginleri Partisinden gerçek anlamda Atatürkçü halkın partisine geri dönüş için bütün Atatürkçü ve ulusalcı tabanın harekete geçmesi zorunlu görünmektedir . Güncel Kemalizm’i iktidara bir ulusal programla iktidara taşıyacak Atatürk’ün partisi, artık bütün Anadoluya açılmalı ve Türk ulusuyla yeniden bütünleşerek gerçek anlamda halkın partisi olabilmelidir .