Kilis Yardımlaşma derneği 
 

 

 

 

 

Sevgisiz dostluk olmaz!

Devamı  

 Türkiye'nin tek buz müzesi binlerce ziyaretçi ağırladı

 

 


  

 



 
14 MAYIS'TAKİ SEÇİMLER İÇİN 6 ADIMDA OY

KULLANMA REHBERİ



 
DEVAMI

 

magazin

NEVİN BALTA'NIN SON
KİTABI YAYINLANDI

 Devamı 

CACA OYUNU CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE


 

 

 

Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Temel ile Röportaj 


Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, vefatının birinci yılında yad ediliyor.


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI FİLM ARŞİVİ

 
 
 
  AKPINAR Temmuz 2017 Sayısı
 
 
 AKPINAR Mart 2017 Sayısı
 
 
 
Bir insanlık dersi...
 
 

 Orhan SELEN

Devamı

 

  
Hava Durumu Bilgileri

 
Döviz Kurları

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  29931869
Bugün Ziyaretçi :  27910
Aktif Ziyaretçiler :  4702

Avrupa'nın Dışında Sosyal Demokrasi Olamaz
 
          Türkiye’de anlamı bilinmeden kullanılan kavramlardan birisi de sosyal demokrasidir .Bu kavramın ne olduğu , nasıl ortaya çıktığı ,tarihsel süreç içerisinde ne gibi gelişmeler gösterdiği , ne gibi çeşitleri olduğu , hangi farklı gelişmeler sonucunda birbirinden farklı çeşitlerinin ortaya çıktığı bilinmeden ,benzeri sol akımlardan ne gibi farklılıkları bulunduğu açıklanmadan, olur olmaz yerlerde bu kavramın kullanılması, sosyal demokrasi üzerinde ciddi kuşkular yaratmakta ve bu nedenle Türk toplumunda ciddi bir düşünce karışıklığına yol açılarak , sosyal demokrasi kavramı çeşitli yönlerden istismar edilmektedir . Özellikle çıkar çevreleri ve kapitalist birikimin tekelinde toplandığı zengin kesimler, halk kitlelerini aldatmak üzere sosyal demokrasi kavramını her fırsatta kullanmaktan çekinmemişler ve olur olmaz yerlerde bu önemli kavramı gündeme getirerek yoksul halk kitleleri ile , her türlü olumsuz koşula rağmen dürüst kalmağa çalışan orta tabakaları ciddi biçimlerde aldatarak istismar etmişlerdir . Bu haksız çizgi günümüzde de sürdürülerek ,eskisi gibi sömürü ve aldatma uygulamalarına devam edilmek istenmekte ve giderek yoksulluğa terkedilen halk kitleleri gene sosyal demokrasi kavramı üzerinden uyutularak haksızve eşitsiz  sömürü düzeni  zenginler ve çıkar çevrelerinin yararına sürdürülmek istenmektedir .
 
          Bir kaç öy önce , devlet kuran partinin genel başkanının uluslararası konjonktürdeki gelişmeler doğrultusunda değişmesi üzerine , gene küresel sermayenin güdümündeki Bizans basını , gene eskisi gibi sosyal demokrasi masalları ile halk kitlelerini uyutarak , herşeye rağmen dürüst kalmasını becerebilmiş bir eski bürokratı genel başkanlık koltuğuna oturturken ,sosyal demokrasi adına İstanbul sermayesinin önde gelen temsilcileri , bu dürüst politikacının arkasına dizilerek devlet kuran halk partisinin yönetiminde temsilcisi oldukları çıkar çevreleri adına yerlerini almışlardır . Ulusal kurtuluş savaşı sırasında diren8iş komitelerinin ve derneklerinin birleşmesiyle ortaya çıkan devlet kurucusu siyasal örgüt , halk kitleleri adına çağdaş cumhuriyet rejimini kurarken bunun halkçılık temeline dayanması için çaba göstermiştir . Bu nedenle devleti kuran siyasal parti cumhuriyeti hedeflerken , halk adına hareket ederek halkçı bir siyasal yapılanmayı ulusal kurtuluş savaşına katılan kitleler adına gerçekleştirmeğe çalışmıştır . Aradan geçen doksan yıllık süre sonrasında ,bu cumhuriyetçi halk partisi , yeni Bizans arayışı içine girmiş olan İstanbul’daki büyük sermaye kesimlerinin temsilcilerinden oluşan yeni bir yönetime hem halkçılık hem de sosyal demokrasi adına sahip kılınmıştır . Kürselci neoliberal bir kadro ,büyük sermayenin temsilcisi olarak parti yönetimine getirilirken , Bizans basını dürüst bürokratı halkçı önder olarak gösterebilmiş ve bu süreç içerisinde de sosyal demokrasi masalları ile Türk kamuoyu gene eskisi gibi uyutulmağa çalışılmıştır . Sol ya da sosyal demokrasi ile hiç ilgisi olmayan ,sermaye temsilcileri neoliberal düşüncelerini gizleyerek gene sermayenin güdümündeki basın ve yayın organları aracılığı ile devleti ve cumhuriyet rejimini Türk halkı adına kurmuş olan halk partisinin yönetimine getirilmişlerdir .
 
          Daha önceki dönemlerde  fazlasıyla görülen bu aldatmaca operasyonu ile  , aradan geçen uzun zaman dilimine rağmen ve yaşanan olumsuz olayların ortaya koyduğu sonuçlara ve verdiği derslere rağmen ,egemen güçler siyaset sahnesinde eski oyunu tekrar ettirerek resmen Türk kamuoyunu bir kez daha aptal yerine koymağa çalışmışlardır . Yıllar önce Aziz Nesin’in Türk halkını aptallakla suçlamasını haklı çıkaracak biçimde , böylesine bir oyunun yeniden sahneye konulması ,siyasal gelişmeleri izleyen ilgili ve yetkili kesimleri fazlasıyla rahatsız etmiştir . Sosyal demokrasi ile hiç ilgisi olmayan , çıkar çevrelerinin ve küresel sermaye ile bütünleşmiş olan zengin burjuvazinin içinden çıkan bazı temsilciler ile yeniden yola çıkılırken ,sadece yeni genel başkanının dürüstlüğü ile yetinilmiş , onun eski bir bürokrat olması halkçılıklıkla süslenerek halk kitlelerine kabül ettirilmeğe çalışılmış  ve bol bol sosyal demokrasi sözü kullanılarak kavram yozlaştırılmış ve bu kavramın arkasına gizlenilerek yeniden kapitalist çevrelerin çıkarları doğrultusunda bir siyaset izleyecek alternatif yeni bir siyasal seçenek , umutların tükendiği bir aşamada Türk halkının önüne çıkarılmağa çalışılmıştır . Çalışan halk kitleleri ile çöken orta tabakaların uzantısı konumundaki lümpen halk kesimleri , sosyal demokrasi kavramının büyüleyici etkisi ile bu siyasal oluşumun içine itilmeğe çalışılmıştır . Yıllarca ortanın solu,sosyal demokrasi ya da demokratik sol gibi kavramlara umut bağlayarak sol görünümlü partilerin arkasından koşan halk kitlelerine yeniden sosyal demokrasi kavramı ile gaz verilmeğe çalışılmıştır. Yıllarca bu kavramlar ile uyutulan ve istismar edilen Türk halkına yeniden sosyal demokrasi kavramı ile gaz verilmeğe çalışılması, işbirlikçi çıkar çevrelerinin çıkarları doğrultusunda kotarılmağa çalışılmıştır.
           
 Soğuk savaş döneminde ve daha sonraki küreselleşme aşamasında zaman zaman sosyal demokrat olduğunu ileri süren siyasal partiler geniş halk kitlelerinin desteği ile iktidara gelmiş ama son derece başarısız yönetim deneyleri ortaya koyarak halk kitlelerini  hem soldan hem de sosyal demokrasiden soğutmuşlardır .Bu yüzden sütten ağzı yanan Türk halkı artık yoğurdu üfleyerek yemek durumundadır . Yeniden sol görünümlü sağcı iktidarların gündeme gelmesi , ya da büyük sermayenin liberal temsilcilerinin sosyal demokrat görünümü ile  halk partisi yönetiminde yer alması gibi aldatıcı gelişmelere meydan vermeyecek derecede Türk halkının bilinçli davranması gerekmektedir .Böylesine bir dönüşüm sağlanamazsa , Türk  halkı sol ve sosyal demokrasi adına   gene istismar edilmekten kurtulamıyacak ve kısır döngü eskisi gibi tekrar edip gidecektir . Bu durumdan fazlasıyla yararlanan büyük sermaye çevreleri , devletin ve ülkenin tüm zenginliklerine kendi çıkarları doğrultusunda el koyarlarken , çökmüş olan merkez sağ partilerin yerine sol partileri liberal kapitalizm doğrultusunda kullanmaktan çekinmemişlerdir . Sağ partiler çökünce sol partileri sosyal demokrasi görünümlü liberal politikalar doğrultusunda kullanmaktan çekinmeyen sermaye çevreleri , sol partilerin çöküşü üzerine bu kez de islamcı partileri ılımlı ya da yumuşak görünümlü bir doğrultuda kullanmaktan çekinmemişler , islamcı partilerin dini siyaset sahnesinde öne çıkarmalarıyla yoksul halk kitleleri bir süre daha baskı altında tutulmuş , şimdi bir cemaatcı burjuvazi eski egemen sermaye çevrelerine rakip olarak ortaya çıkınca , bu kez yeniden büyük sermaye ve zengin gayrimüslim kesimler kendi liberal temsilcilerini gene eskisi gibi sosyal demokrasi görünümüyle devreye sokarak sömürü düzenini yeni dönemde de sürdürebilmenin arayışı ve çabası içerisine girmişlerdir. Atlantik emperyalizminin kırk yıllık temsilcisi  ve Atatürk’ün partisinin  yediemini  siyaset sahnesinden gönderilirken ,yerine ,dürüst bir bürokrat oturtularak eski oyun tekrarlanmak istenmektedir . Sosyal demokrasi ile ve halk kitleleriyle hiç ilgisi olmayan zengin kesimlerin  sağ zihniyetli ve liberal düşünceli temsilcileri , kuruluşu itibarıyla bir halk partisi olan siyasal örgütün yönetimine zorla getirilmişlerdir . Büyük sermaye ,böylece bir kez daha bu sosyal demokrasi oyununu kendi temsilcileri aracılığı ile devleti kuran halk partisi üzerinden oynamak üzere harekete geçmiştir.
 
               Sosyal demokrasinin ne olduğu araştırılırsa hem bir siyasal görüş , hem de bir siyasal uygulama olduğu görülmektedir . Dünya siyasal tarihi yakından incelenirse  ve batı ülkelerindeki cumhuriyet ve demokrasi uygulamalarının geçirdiği aşamalar dikkate alınırsa, o zaman sosyal demokrasi kavramının tarihsel süreç içerisinde ortaya çıkış öyküsü ve geçirdiği aşamalar yakından görülebilecektir . Sosyal demokrasi tek yönlü değil ama aksine çok yönlü bir kavramdır ve gerçeklerin ortaya çıkabilmesi için  her yönü ile açıklanması gerekmektedir . Türkiye’de yirminci yüzyılın ikinci yarısının başlarında yeni bir anayasanın kabül edilmesi üzerine sola  açık bir rejim gündeme gelmiştir . İlk kez bir işçi hareketi olarak Türkiye İşçi Partisi , Türkiye Büyük Millet Meclisine bir siyasal örgüt olarak girme şansını yakalayınca ,devlti kuran halkın partisi ortanın solu tartışmalarına girmiş ve bu kavramı savunan bir genel sekreter göreve gelince de Atatürk’ün partisi Kemalizm’den uzaklaşarak , batı tipi bir sosyal demokrasi çizgisi ile marksist Türkiye İşçi Partisinin önünü kesmeğe çalışmıştır . Ortanın solu Moskova yolu tartışmalarıyla Türkiye sosyal demokrasi kavramı ile tanışmış ve Avrupa ülkeleriyle kurulmuş olan yakınlıklar doğrultusunda ,batı dünyasında ortaya çıkmış olan bu kavram ,taşıdığı düşünce ve çeşitli uygulamaları  Türk kamuoyunun önde gelen konuları olmuştur . Özellikle son elli yıllık siyasal tartışmalar ele alındığında , sosyal demokrasi kavramının en çok ele alınan ya da üzerinde durulan konulardan birisi olduğu görülmektedir . Bu açıdan Türk siyaset sahnesinin önde gelen temsilcilerinin ciddi birsosyal demokrasi birikimi oluşmuştur . Ne var ki , halk kitlelerini aldatarak kendi çıkar düzenlerini sürdürmek isteyen egemen güçler ise ,yeniden sosyal demokrasi kavramını kullanarak eskisi gibi sömürü ve istismara devam etmek istemektedirler .Bu nedenle , gemen zengin kesimler ile yoksul halk kitleleri arasında giderek açılan bir uçurum ve derin ayrılıklar ortaya çıkmaktadır .Sosyal demokrasi gibi bir sihirli kavram , bu uçurumu ve derinleşen ayrılıkları gizlemek üzere yeniden devreye sokulmak istenmektedir .
 
         Batı ülkelerinin siyasal geçmişleri incelendiğinde , siyasal demokrasinin cumhuriyet rejimlerinin  sonrasında gündeme geldiği ve demokratik gelişmeler sonucunda siyasal demokrasi uygulamasından sosyal demokrasi rejimine geçildiği anlaşılmaktadır . Bir anlamda sosyal demokrasi , siyasal demokrasilerin halk kitleleri ile bütünleşen ve halkın gerçek temsilcilerinin yönetime tam olarak kendi çıkarları doğrultusunda egemen olduğu bir rejimin adı olmuştur .Halk yönetimi cumhuriyet devletleri çatısı altında kurulunca , siyasal demokrasiler kitlelerin çıkarlarını temsil eden halkçı yöneticiler aracılığı sosyal demokrasilere yönelmişlerdir . Ne var ki , batının cumhuriyet devletlerinin uzun süren dünya kıtaları üzerindeki emperyal imparatorlukları bu ülkelere fazlasıyla zenginlik kazandırmış ve bu sermaye birikimi de halk kitlelerine doğru yansıtılınca sosyal demokrasi ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında öne çıkmıştır . Fransa’nın başkentinde beklenmedik bir anda yoksul halk kitlelerinin oluşturduğu Paris Komünü , batı ülkelerinde demokratik yollardan sol akımların öne çıkmasının yolunu açmıştır . Birinci Dünya savaşı sonrasında Rusya’da iktidara gelen Sovyet tipi sosyalizme kaymak istemeyen batının zengin burjuva sınıfları , kendi ülkelerindeki demokrasi uygulamalarının zaman içerisinde sosyalleşmesinin önünü açmışlardır . Sömürgelerden gelen zenginliklerin yarattığı sermaye birikiminin ,bir kısmı sosyal devlet çatısı altında çalışan kesimlere ,işçi sınıfına ve yoksul halk kitlelerine dağıtılmağa başlanmasıyla beraber  Marksist ve komünist akımların bir halk ihtilali yapması önlenmiş ve bir daha beklenmedik Paris Komünü gibi bir yönetimin Avrupa ülkelerinde ortaya çıkmasına izin verilmemiştir . Marksist teoriye göre sanayileşmiş zengin toplumlarda gerçekleşymesi gereken Komünist ihtilal , Birinci Dünya savaşının yıkımı üzerine yoksul ve geri kalmış Rusya’da ortaya çıkmıştır . Marks’ın öngördüğü gibi , Almanya ya da İngiltere’de Paris Komünü benzeri bir yönetime izin verilmemiştir .
 
          Batı ülkelerinde sömürgelerden gelen zenginliklerin bir kısmı halk kitlelerine sosyal devlet çatısı altında sosyal demokrasi rejimleriyle aktarılarak  bu kesimlerin de rejimle bütünleşmeleri sağlanmış ve  komünist ya da sosyalist bir ihtilal ya da patlamalara hiç bir biçimde izin verilmemiştir . Bu açıdan konu ele alındığında , sosyal demokrasilerin zengin sömürgeci Avrupa ülkelerinde ,önce sosyal devlet daha sonra da refah devleti uygulamalarıyla gündeme geldiği görülmektedir .İngiltere ,Fransa ve Almanya bu açıdan örnek olarak ele alınarak incelenmesi gereken ülkelerdir . Sermaye birikimi beraberinde fabrikaları getirince , giderek artan işçi sınıfı I948 yılında ihtilalci sendikalist ayaklanmalara yönelmiştir . İhtilalci sendikalizmden çekinen iş çevreleri , demokrasi içerisinde sosyalizmin bir siyasal akım olarak gelişmesine yardımcı olmağa çalışarak yeni toplumsal patlamaları önlemek istemişlerdir . Marks ve Engels’in çalışmaları bu dönüşümü sağlamak üzere desteklenince ortaya Paris Komünü olayı çıkmış, bunun üzerine hızla Marks ve Engels’den sol ve sosyalist akımlar uzaklaştırılarak , sosyal devlet çatısı altında sol politikalar sosyal demokrasi adı altında siyasal gündeme getirilmeğe çalışılmıştır . Emperyal devletler zengin bütçelerinden sendikaları destekleyerek , işçi sınıfına ek gelirler aktararak çalışan kitlelerin de burjuvalaşmasına katkı sağlamak istemişlerdir . Batı tipi demokrasilerin ancak burjuva devletlerinde gelişbileceğinin görülmesi üzerine işçi sınıfına artı değerler aktarılmış , zenginleşen ev ve araba sahibi olan işçiler komünist ihtilallere yönelmeden vazgeçerek demokrasi içerisinde sol   ya da sosyalist partilere sosyal demokrasi görünümünde yönelmişlerdir .Demokratik rejim içerisinde kalmışlar , demokrasilere devrimler yolu ile müdahale etmekten vazgeçerek sovyet tipi ihtilalci komünizm ya da sosyalizmden uzaklaşmışlardır . Marksist teoriyi altüst eden siyasal uygulamalar ile batı tipi demokrasinin Avrupa kıtasında sosyal demokrasi biçiminde gelişmesi  sağlanmıştır .Bu nedenle tarihsel süreçte ortaya çıkış açısından sosyal demokrasinin bir Avrupa tipi rejim olduğu görülmektedir . Ancak sömürgecilik yolu ile zenginleşen ve bu zenginliği sosyal devlet uygulamalarıyla kendi halk kitleleri ile paylaşan   Avrupa ülkelerinde gerçek anlamıyla sosyal demokrasi uygulamaları görülebilmiştir . Avrupa devletlerinde gerçek anlamda sosyal demokrat partiler kurulabilmiş ve halk kitleleriyle bütünleşerek liberal sağ partilerin gerçek anlamda alternatifleri olarak siyasal alanda çalışmalarını sürdürmüşlerdir .
 
          Sosyal demokrasi ,yukarıda açıklanan nedenlerle hem Avrupa doğumlu hem de Avrupa uygulamalı bir rejimdir.Avrupakıtasının dışında bu nedenle sosyal demokrasi olamaz . Latin Amerika ya da Asya ve Afrika ülkelerinde görülen benzeri uygulamalar ise kesinlikle sosyal demokrasi değildir ,çünkü bu bölgelerin ülkeleri Avrupa devletleri gibi sömürgecilikten zenginleşemedikleri için , çalışan halk kitleleri ile bölüşecek bir artı değere hiç bir zaman sahip olamamışlardır . Amerika Birleşik Devletlerinin kendine özgü rejiminde ise hiç bir biçimde sol ya da sosyalist partilere veya düşüncelere yer verilmediği için , ABD’de hiç bir zaman sosyal demokrasi olamamıştır . Batı dünyasında sadece Avrupa kıtasında yer alan sosyal demokrasi uygulamalarına diğer kıtalar üzerinde rastlanmamıştır . Gerçek anlamda bir sosyal demokrasi için öncelikle demokrasi rejiminin kurumlaşması gerektiği için ,Avrupa dışındaki kıtalarda yer alan ülkelerde demokrasiler fazla görülmemiştir . Demokrasi olmayan bir yerde ise hiç bir biçimde sosyal demokrasiden sözedilemez .Avrupa dışındaki kıtalarda gündme gelen sol akımlar ya da uygulamalar sosyalizm olarak gerçekleşmiştir . Sömürgecilikten gelen zenginliğini halkı ile paylaşamayan Asya ve Afrika ülkeleri, sahip oldukları yoksulluğu kendi halklarıyla paylaşmak zorunda kalınca   sosyalizm kendiliğinden devreye girmiş , demokrasilerin kurulamadığı üçüncü dünya ülkelerinde gerçek anlamda sosyalizm uygulanırken , bunun sulandırılmış biçimi olarak sosyal demokrasi uygulamalarına gidilememiştir .Sosyal demokrasinin gerektirdiği refah devleti ancak sömürgeci Avrupa ülkelerinde olduğu için , bu ülkelerde sosyal devlet uygulamalarına öncelikle gidilmiş ve böylece Sovyet tipi bir sosyalizmin önü kesilmiştir .Sovyetler Birliği bütün dünyaya bir sosyalist örnek oluşturmuş ve yirminci yüzyıl boyunca üçüncü dünya ülkeleri batı tipi sosyal demokrasilerden daha çok   Sovyet tipi bir sosyalizmi , yoksul halk kitlelerinin gereksinmeleri açısından daha yararlı görmüşler ve bu tür sosyalizm uygulamalarına kalkışmışlardır . Çin,Küba ve kuzey Kore sosyalizm denemelerinin bugün bile devam etmesi ,batının dışında kalan ülkelerin çıkarları açısından , Avrupa tipi bir sosyal demokrasinin değil ama  üçüncü dünya tipi bir sosyalizmin daha gerçekci olduğunu ortaya koymuştur . Hindistan benzeri demokratik sosyalizm uygulamalarına ise bir çok Asya ve Afrika ülkesinde bugün bile devam edilmektedir .
 
            Türkiye Cumhuriyeti bağımsız bir ulus devlet olarak tarih sahnesine çıkarken , dünyanın jeopolitik merkezinde üç ayrı blokun arasında yer alıyordu . İngiltere ve Amerikanın öncülüğündeki batı bloku ile , Rusyanın öncülüğündeki   sosyalist blok ve İslam dünyası arasında sıkışıp kalan Türkiye üç dünya arasında kendine özgü yolunu kurucusu Atatürk’ün önderliğinde Kemalist çizgide belirliyordu . Batı emperyalizmine karşı savaşarak yola çıkan Türkiye Cumhuriyeti batının sömürgesi olmamak için mücadele ederken , Sovyet tipi bir sosyalizme de uzak duruyor ve laik bir devlet oluşturarak da İslam dünyasından da kendine özgü modeli ile ayrılıyordu .Ulusal kuruluş savaşı sonrasında bağımsızlık elde edilinceönce cumhuriyet rejimi ilan edilmiş ve daha sonraki aşamada da ikinci siyasal partilerin kurulmasıyla çok partili batı tipi bir siyasal demokrasiye geçilmesi için çaba gösterilmiştir . Ne var ki , ikinci dünya savaşı koşullarında güvenlik konuları öne geçince batı tipi siyasal demokrasiye geçiş savaş sonrasına ertelenmiştir . Demokrasiye geçilmesiyle beraber bölgye gelen ABD’nin hnegemonyası doğrultusunda askeri rejimler devreye sokulmuş ve bir türlü batı tipi demokratik rejim kurumlaştırılamamıştır . Siyasal demokrasi oturmayınca sosyal demokrasi hiç gerçek anlamıyla gündeme gelmemiştir . Sovyet tipi bir sosyalizmi savunan Türkiye İşçi Partisi parlamentoya bir grup olarak girince , devleti kuran parti önce ortanın soluna yönelerek yeni dönemde halk kitlelerini Marksist sosyalizme kaptırmak istememiştir . Ortanın solunu savunarak yola çıkan bir Atlantikçi gazeteci , Atatürk’ün partisi ile iktidara gelme şansını elde edince Avrupa’nın sosyal demokrasileri ile yakın ilişkilere geçmiştir . Avrupanın eski ve büyük emperyal devletlerinin baskısından uzak duran ve geleceğin Orta Doğusunun oluşumunda dolaylı yollardan İsrail’e yakın durmağa çalışan bu Atlantikçi gazeteci ,iktidarı döneminde İskandinav ülkelerinin sosyal demokrasileri ile oynaşarak Türkiye kamuoyunda sosyal demokrasi kavramının öne geçmesine yolaçmıştır . Ne var ki , Avrupa ile bütünleşemeyen Türkiye’de bir türlü gerçek anlamda sosyal demokrasi uygulamasına da geçilememiştir . Avrupalı sosyal demokratlar da sürekli olarak Türkiye’yi bir Asyalı ve müslüman devlet olarak gördükleri için ,gerçek anlamda bir sosyal demokrasi için Türkiye’ye tam olarak destek vermemişlerdir . İkinci dünya savaşı sonrasında Türkiye’de oluşurulan güçlü İsrail lobisi ise sosyal demokrasi kavramını Türk kamuoyunda çeşitli açılardan tartıştırarak kendi çizgisindeki oluşumlarda kullanmıştır . Özellikle Atlantikçi gazetecinin siyasal eylemlerinde bu durumun çeşitli örneklerini görmek mümkündür .

 
Ekleyen:  Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Tarih:  25.7.2010
İzlenme: 
Yazdır:Yazdır
Eklenen Yorumlar 
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN Yazıları
HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEKProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 10.8.2023 Devamı
CUMHURİYETİN 100. YILINDA 100 İL VE 1000 İLÇEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.7.2023 Devamı
YANLIŞ STRATEJİLER İLE SEÇİM KAZANILMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.6.2023 Devamı
SEÇİMLER TÜRKİYE'NİN EKSENİNİ BOZUYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 20.5.2023 Devamı
CUMHURİYET SENATOSU ACİLEN HURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 22.3.2023 Devamı
TÜRKİYE''DE YÖN HAREKETİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2023 Devamı
TÜRKİYE DE MÜBADELE MÜBADİLLERİLE ULUS DEVLET -SIĞINMACILAR İLE FEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
MÜBADELE VE ULUS DEVLETLERProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.1.2023 Devamı
ALMANYA'NIN HATASINI TÜRKİYE TEKRARLAMAMALIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 30.11.2022 Devamı
KAPANMAYAN PARANTEZ HALK EVLERİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 21.11.2022 Devamı
İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ - Paris-Londra ve Ankara-İstanbulProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.10.2022 Devamı
KAMU YÖNETİMİ AKADEMİSİ (KAYA) ACİLEN KURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.8.2022 Devamı
ATATÜRK CUMHURİYETİNİN MODELİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 12.7.2022 Devamı
BÖLÜNEREK FEDERASYON DEĞİL BÖLÜNMEDEN KONFEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 6.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞI Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 31.5.2022 Devamı
ATATÜRK'ÜN VASİYETİ VE HİLAFET FEDERASYONU Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.5.2022 Devamı
ANKARA KALESİ- 318 1921 ANAYASASI ÇÖZÜM OLAMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.5.2022 Devamı
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DEREFORM YAPILMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
AFRİKA DA TERÖR OYUNLARIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 7.4.2022 Devamı
HALKÇILIK PROGRAMINDAN HALKEVLERİ’NEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2022 Devamı
İSRAİL VE KIBRISProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 15.2.2022 Devamı
ANKARA ULUS İLÇESİ KURULMALIIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.2.2022 Devamı
AVRUPA OLMADI, AFRİKA OLUR MU?Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.1.2022 Devamı
TÜRK DÜNYASI BÜTÜNLEŞİYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.12.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.11.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 28.10.2021 Devamı
YENİ KEMALİZM OLAMAZ AMA GÜNCEL KEMALİZM OLABİLİRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.10.2021 Devamı
NE YENİ OSMANCILIK NEDE NEO KEMALİZMProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.8.2021 Devamı
ATATÜRK'ÜN PARTİSİNDE OLİBERAL OYUNLARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.8.2021 Devamı
GÖÇLER ARCILIĞI İLE ULUS DEVLET TASVİYESİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 17.8.2021 Devamı
İÇ SAVAŞ TÜRKİYE'Yİ YIKARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.8.2021 Devamı
TÜRKİYEYİ TÜRKÇÜLÜK KURDUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.5.2021 Devamı
Sayfalar : 1  2  3  4  5  6  7  8  9  
Yazarlar
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEK
M. Yahya EFE

Dünya Engelliler Günü
Hüseyin TOPRAK

UYAN ŞAHİN UYAN GÖR NELER OLDU…
Harika ÖREN

İnsanlığın Kırmızı Çizgileri
Metin Mercimek

YAŞAM ANLAYIŞIMIZ SEVGİ OLSUN
Belma Demir AKDAĞ

BİR YIL DAHA GİTTİ
Ahmet GÖKSAN

GELECEĞİMİZİN YOLU
Sevgi Ünal

YAZMIŞ KIŞMIŞ
Münevver ÖZCAN

TANIK OL KARAR VER
Dr. İbrahim ATEŞ

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nevin BALTA

İzmir İktisat Kongresi 100 Yaşında
Şahika ÖNER

BENİM ANNEM!
Ayten YAVAŞÇA

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Fevziye ŞİMDİ

UMUT
Günseli RUMELİOĞLU

EVRİMİN GÜNCELLENMESi
Yekta Güngör ÖZDEN

Ne günlere kaldık…
Oktay ZERRİN

Anadolu Mektebi Okul Paneli
Arzu KÖK

Gençler!...
Dr. Doğan KUŞMAN

Müslüman mısınız?
Alev YILDIRIMCI

Zaman yok
Handan ÇÖLAŞAN

Bu DÜNYA
Bekir COŞKUN

Yazı bilmem
Orhan SELEN

UNUTKANLIK SALGINI
Elveda TANIK

LEBALEB KONGRE...

>>>>>>>>>>>>>>>>>>
 



 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>
 

 

 

 

Her Hakkı Saklıdır. Efe'ce Haber Gazetesi © 2008 Tasarım : Linear Yazılım

Reklam