Kilis Yardımlaşma derneği 
 

 

 

 

 

Sevgisiz dostluk olmaz!

Devamı  

 Türkiye'nin tek buz müzesi binlerce ziyaretçi ağırladı

 

 


  

 



 
14 MAYIS'TAKİ SEÇİMLER İÇİN 6 ADIMDA OY

KULLANMA REHBERİ



 
DEVAMI

 

magazin

NEVİN BALTA'NIN SON
KİTABI YAYINLANDI

 Devamı 

CACA OYUNU CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE


 

 

 

Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Temel ile Röportaj 


Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, vefatının birinci yılında yad ediliyor.


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI FİLM ARŞİVİ

 
 
 
  AKPINAR Temmuz 2017 Sayısı
 
 
 AKPINAR Mart 2017 Sayısı
 
 
 
Bir insanlık dersi...
 
 

 Orhan SELEN

Devamı

 

  
Hava Durumu Bilgileri

 
Döviz Kurları

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  29931921
Bugün Ziyaretçi :  27962
Aktif Ziyaretçiler :  4756

Genişletilmiş Kuzey Afrika ve BOP
 
                Yılbaşından hemen sonraki hafta içinde Mısır’ın hırıstıyan bölgesindeki Kıptilerin klisesisine bombalı saldırının yapılmasıyla beraber Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde birbirini izleyen ayaklanma ve istikrarsızlık olayları birbiri ardı sıra devreye girmiştir . Daha Mısır’daki olay anlaşılmadan Tunus’ta birden birisinin kendisini yakması üzerine bu ülkede olaylar başlamış ve en küçük ülkelerden birisi olan Tunus’taki olaylar yirmi yıllık diktatörün ülkeyi terketmesine yol açmıştır .Dünya kamuoyu Tunus’ta neler oluyor diye bu ülkeyi izlemeye almışken ,bu sefer istikrarsızlık dalgası bölgenin en büyük ülkesi olan Mısır’a sıçramış ve Kahire meydanının adının Tahrir meydanı olduğunu herkese öğretecek derecede uzun süren bir ayaklanma hareketi Mısır’ın başkentinde örgütlü bir biçimde sürdürülerek otuz yıllık diktatörün görevinden indirilmesine giden gelişmeler ülkeyi yeni bir yapılanmanın eşiğine getirmiştir . Bu arada ,Mısır’ın komşusu olan diğer Arap ülkelerinde de medya ve internet üzerinden ayaklanma hareketleri kışkırtılmış ve özellikle batılı istihbarat servislerinin ,kitlesel iletişim ağları olan facebook ve twitter üzerinden  yoksul halk kitleleri ile Arap gençlerini sokağa dökmeğe çalıştıkları dünya basınına yansımıştır. Batının emperyal devletleri ile beraber hareket eden Atlantik emperyalizminin bölgedeki temsilcisi olan İsrail’in ise , ileride kendisini çok fazla düzeyde tehdit edebilecek olayları önlemek ya da kontrol altına alarak kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmek üzere her zaman olduğu gibi sürece en üst düzeyde aktif katılım sağladığı görülmüştür .Bu nedenle ,yapay olarak başlatılmış olan olayların daha sonraki aşamada daha da karmaşıklaşmasıyla giderek içinden çıkılmaz bir bunalım dönemi Orta Doğu üzerinden Kuzey Afrika’ya doğru yayılmağa başlamıştır .
        Sovyetler Birliğinin bir gece ansızın kurucusu olan Rusya Federasyonu tarafından çatışmasız bir biçimde dağıtılması üzerine yeryüzünün kuzey yarıküresinde gerçekleşen domino süreci doğrultusunda bütün sosyalist ülkelerde birbirini izleyen olaylar doğrultusunda ideolojik diktatörlüklerin yıkılmasına benzer bir sürecin aradan yirmi yıl geçtikten sonra bu kez güney yarıküresinde gündeme getirilmeğe çalışıldığı görülmektedir . Reagan-Gorbaçov görüşmelerinden sonra Yeltsin’in kavgasız bir biçimde Sovyet İmparatorluğunu dağıtması üzerine ,bu konfederasyona bağlı olan onbeş devlet bağımsızlığını kazanmış ve ikinci aşamada sisteme bağlı olan sosyalist ülkelerdeki rejimler de tasfiye edilerek bir normalizasyon sürecine sosyalist bloka bağlı olan ülkelerde kansız bir biçimde geçilmiştir . Soğuk savaşın son döneminde yaşanan barış içinde birlikte yaşama projesi sonraki aşamada barış içinde sosyalist blokun ve sistemin tasfiyesine doğru dönüştürülmüş ve bu doğrultuda domino teorisini doğrulayan bir biçimde ,batı tipi demokrasiye geçişler batı dünyasının desteği ile gündeme gelmiştir . İkibinli yıllara girerken Sovyetler Birliği ve Yugoslavya Federasyonları dağıtılmış ,balkan ve Baltık ülkeleri Rusya’nın elinden alınarak Avrupa Birliği üzerinden batının emperyal devletlerinin hegemonya alanına doğru yönlendirilmişlerdir . Böylece , küresel sermayenin soğuk savaş sonrası oluşturmayı planladığı kapitalist dünya imparatorluğunun kuzey yarıküresindeki değişiklikler tamamlanmış sıra güney yarıküresindeki değişikliğe gelmiştir . Ne var ki , yeryüzünün aşağı kesiminde planlanan değişim yukarı bölgedeki gibi kolay olmamış ve bu bölgedeki siyasal yapılar kendilerini koruma doğrultusunda direnç göstermişlerdir . Evdeki pazarın çarşıya uymaması üzerine beklenmedik gelişmeler gündeme gelmiş ve batı emperyalizminin küresel sermayenin çıkarları doğrultusunda geliştirdiği projelere merkezi coğrafya ve güney bölgesi toplumlarının direnmesi üzerine ,bu bölgede birbirini izleyen bir doğrultuda sıcak olaylar yaşanmış ve çatışmalı dönüşüm yüzünden  terör ile beraber savaş ve her türlü çatışma , güney bölgesinde istenen dönüşümün sağlanabilmesi doğrultusunda emperyal merkezler tarafından yönlendirilmiştir .
          Küresel sermayenin dünya egemenliği doğrultusunda sosyalist sistemin tasfiyesinden sonra sıra ulus devletlerin ortadan kaldırılmasına gelmiş ve Osmanlı imparatorluğunun tasfiyesinden sonra ortaya çıkmış olan merkezi coğrafya ile güney yarıküresinde yer alan ulus devletler hedef tahtasına oturtulmuştur . Batı bloku adına önce Bosna’ya,daha sonra Kosova’ya ve Irak ile Afganistan’a açıkca askeri müdahaleler yapılmış ,Yugoslavya Federasyonunun kesin olarak bölünmesi sağlandıktan sonra Kosova’nın bağımsızlığı tanınarak Sırbistan bölünmüş,Irak’a askeri saldırı ve işgal yolu ile bölünme Orta Doğu’ya taşınmış,Kuzey Irak’da oluşturulan kukla yapılanma üzerinden bölünme süreci Türkiye,İran ve Suriye’ye taşınmak istenmiş,Irak’ın fiilen üçe bölünmesinden sonra Amerikan genel kurmayı tarafından hazırlanmış olan yeni Orta Doğu haritası dünyaya resmen ilan edilmiştir . Bu haritaya göre , Türkiye,Suriye,Mısır,Arabistan ve İran’ın parçalanmasının hedeflendiği ortaya konulmuş ,olaylar bu doğrultuda yönlendirilerek bölgeye egemen olmak ve istenen planların gerçekleşmesi için dış politika ve diplomasinin yürütüldüğü iyice açığa çıkmıştır . Batı bloku kuzey yarıküredeki dağıtma operasyonunu tamamladıktan sonra merkezi coğrafya üzerinden güney yarıküredeki değişiklikleri devreye sokmağa çalışırken ,Balkanlar üzerinden Orta Doğu’ya girilmiş ve eski Osmanlı hinterlandı Avrupa’nın eski sömürgeci ülkelerine bırakılmamak üzere Atlantik ötesinden resmen Büyük Orta Doğu projesi açıklanmıştır . Batı dünyanın merkezi ele geçirirken bu bölgede kendisine direnebilecek düzeyde büyük ve güçlü bir devlet istemiyor ve eski Osmanlı hinterlandını kendi oyun alanına dönüştürmeğe çalışıyordu . Batıya direnen Sovyetler Birliği ve Yugoslavya gibi devlet yapıları parçalandıktan sonra sıra , merkezi alanın ve güneyin devletlerini küçültmeğe gelmişti . Bu tür bir emperyal akıl ile hareket eden ABD ve müttefikleri bölücülüğe ve dağıtma operasyonlarına kararlı bir biçimde devam etmişlerdir .Özellikle Irak’ın kuzeyinde yaşayan etnik topluluk bir işbirlikçi duruma sürüklenerek Türkiye,İran ve Suriye’ye karşı tıpkı Irak’ta olduğu gibi bölünmenin kartı olarak kullanılmıştır . Bütün bölgenin büyük ülkelerini küçültmeğe çalışan küresel emperyalizm ,bunun yanında Kıbrıs gibi bir ada ülkesinde bölünmeğe karşı çıkarak iki ayrı milletin yaşadığı bu büyük adayı tek bir devlete dönüştürmek isteyerek kendi kendisiyle çelişkiye düşmüştür .
         Eski Osmanlı coğrafyasındaki büyük devletleri Avrupa standartlarında küçültmeğe çalışan Atlantik emperyalizmi , bu bölgede İsrail’in güvenliğini sağlamağa öncelik verdiği için aynı zamanda siyonist lobiler ile de işbirliği yaparak bölgenin küresel sermayenin çıkarları ve batı hegemonyasının planları doğrultusunda yeniden yapılanmasına giden yolu açmak konusunda hem kararlı hem de ısrarcı olmuştur . Bu yüzden eski Osmanlı hinterlandı içinde yer alan devletlerde iç politika tam anlamıyla kaotik bir duruma düşürülmüş , emperyalizm işbirlikçi ve mandacı kadrolar ile ortak hareket ederek bu ülkeleri değişime zorlamıştır . Böylesine bir dış baskıya en çok hedef olan bölgenin merkezi ülkesi olarak Türkiye Cumhuriyeti kendi asıl gündeminin dışına çıkarak , emperyalizmin ve siyonizmin bölge gündemlerine kilitlenmek istenmiştir . Bu doğrultuda plan ve projelere ısrarlı bir biçimde devam edilmeğe çalışıldığı için bölge ülkelerinin başları dertten kurtulamamış ,dış güçlerin bölge planları doğrultusunda oluşturulan yapay gündemlere bölge ülkeleri zorla sürüklenmişlerdir . Başta Türkiye olmak üzere ,bölge ülkeleri neler olduğunu anlamaya çalışırken ,Büyük Orta Doğu projesinin resmen ilan edilmesi üzerine durum genel hatlarıyla ortaya çıkmış ve bölge ülkeleri üzerinde her türlü baskıyı artıran batılı güçlerin ne yapmak istedikleri artık kesin olarak anlaşılmıştır . Küresel sermayenin güdümündeki batı emperyalizmi , kuzey yarıküreden sonra güney yarıküreyi de kendi istediği biçime dönüştürürken ,merkezi coğrafyada yer alan eski Osmanlı hinterlandını , Arap ve Müslüman coğrafya olarak ele almış ve bu doğrultuda yeni yapılanmanın önünü açmağa çalışmıştır . Orta çağ sonrasında dünyayı beş yüz yıl yöneten Avrupa ülkelerinin birleşerek merkezi coğrafyaya eskisi gibi girmesine izin verilmeyerek ,Osmanlı hinterlandı kapsamı doğrultusunda Orta Doğu’ya ve bu bölge üzerinden Akdeniz’e egemen olunmağa çalışılmıştır .
          Yirmi birinci yüzyıla girerken Fas’ın ABD ve İsrail ikilisinin destekleriyle Rabat kentinde toplanan Orta Doğu zirvesi eski Osmanlı ülkelerinin geleceğini ele alırken , emperyalizmin güney yarıküresindeki değişim planı böylece uluslar arası alanda devreye sokuluyordu .Bu zirve sonrasında Orta Doğu bölgesinin yeniden yapılanmasıyla ilgili girişimler ABD diplomasisiyle açıkca gündeme getirilirken , İsrail lobileri de dolaylı olarak geriden bu doğrultudaki gelişmelere ve girişimlere destek veriyorlardı . Rabat zirvesiyle , Büyük Orta Doğu Projesinin resmen başlatılması üzerine İsrail ,Ürdün,Lübnan ve Mısır ile bir araya gelerek bir Orta Doğu kalkınma bankası kurmağa yöneliyor ve kendi lobileri aracılığı ile bu banka üzerinden bölge ekonomisini batının denetimi altına almağa çaba gösteriyordu . ABD ve İsrail’in yakın müttefiki olma durumundaki Türkiye Cumhuriyetinin Orta Doğu Kalkınma Bankası kuruluşu sırasında dışlanması emperyalizmin acı yüzünü bir kez daha ortaya koyuyor ve ülkeler arasında gerçek anlamda ittifakın olamıyacağını asıl olanın devletlerin çıkarları olduğunu bir kez daha doğruluyordu .Bölgenin yeniden yapılandırılmasında her yönden kullanılmağa çalışılın Türkiye’nin ekonomik yapılanmadan dışlanması istenmeyen gerginliklere yol açıyor ve Türkiye ile batı dünyası arasına ciddi bir güvensizlik ortamının girmesine neden oluyordu . Batı boluku içinde yer alabilmek için her türlü özveriyi gösteren Türkiye’nin külfetlerde her zaman hatırlanırken nimetlerde hiç hatırlanmaması ve görmezden gelinmesi ,aslında Türkiye’nin de dönüşüme zorlanan hedef ülkeler içinde yer aldığını açıkca gösteriyordu . Avrupa ülkeleri bir kıtasal birliğe yönelirken , İsrail’i yalnız bırakmamak ,merkezi alanı ABD üzerinden denetlemek isteyen küresel sermayenin Büyük Orta Doğu projesinde ısrarlı olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılıyordu . Filistin sonrasında Irak’ın işgali ve savaşının dıştan dayatmalı olarak gerçekleştirilmesi de bu durumun en açık kanıtı olarak öne çıkıyordu .
           Dünyayı beş yüz yıl yönetmiş oylan Avrupa ülkeleri Rabat zirvesi sonrasında  Orta Doğu’dan dışlandıklarını görünce hemen İspanya’nın Barcelona kentinde Euromed adı altında bir Avrupa ve Akdeniz zirvesi toplayarak karşı atağa geçmişler , Akdeniz üzerinden Orta Doğu ile Kuzey Afrika bölgelerindeki geçmişten gelen etkinliklerini sürdürmek istemişlerdir . Avrupa Birliği , küresel sermaye üzerinden merkezi alanda ABD ve İsrail etkinliğinin artmasına karşı çıkarak alternatif zirveyi Barcelona’da yaparken ,Büyük Avrupa Projesi ile eski Osmanlı hinterlandına da sahip çıkmak istemiştir . Ne var ki , ABD ve İsrail ikilisi bu duruma izin vermeyerek , uluslar arası bankacılık sistemi ve küresel sermaye üzerinden bölgedeki etkinliklerini artırma yolu ile  Avrupa Birliğinin önünü kesmiş ve bölge ülkeleri üzerindeki ağırlıklarını ekonomi üzerinden artırarak , işbirlikçi ve mandacı kadrolar üzerinden eski Osmanlı ülkelerinde istedikleri değişimi gerçekleştirebilmenin ön hazırlıklarını tamamlamışlardır . Fas’taki toplantı sonrasında hızlandırılan hazırlıklar değişimin ön aşaması olmuş ve sıra artık istenen dönüşümün zorlanmasına gelmiştir . Mısır’daki Kıptı klisesine atılan bomba değişimin ilk adımı ve işareti olmuş ve bölgedeki tüm ülkeler gizli ajanların aktif çabaları ile kitlesel hareketlere ve halk isyanlarına yönlendirilmiştir . Kendiliğinden ortaya çıkamıyacak derecede güçlü halk hareketlerinin ve kitlesel isyanların birden bölge ülkelerinde yaygınlık kazanması küresel planın emperyalizm tarafından devreye sokulduğunun göstergesi olarak algılanmıştır . Biryerlerden düğmelere basılmasıyla , toplumsal halk hareketleri Orta Doğu’da gündeme gelmesine vesile olmuş,başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinde ilgi giderek bu bölgeye kaymıştır . Küresel sermayenin güdümündeki medya kanalları olayları kışkırtarak ve abartarak bir anlamda halk hareketlerinin öncülüğünü yaparken ,evrensel kamuoyu olayların gerçek nedenlerini ele alarak tartışmağa başlamıştır . Bir anlamda medya ile yaratılan olaylar gene medyatik bir süreç içerisinde sürdürülerek kısa zamanda sonuç alınmağa çalışılmıştır . Nitekim bu doğrultuda Tunus ve Mısır’da iktidar değişiklikleri birbirini izleyerek kısa zamanda gerçekleşmiş ve olaylar bu ülkeler üzerinden bütün bölgeye doğru yaygınlık kazanmıştır .
            Osmanlı imparatorluğu sonrasında merkezi coğrafyanın haritasını İngiltere ve Fransa beraberce çizdikleri için ,bölge devletleri de onların eski sömürgelerinden oluşmuştu . Osmanlı’nın hasta adam konumuna düştüğü aşamada Osmanlı topraklarına giren Avrupa ülkeleri buraları paylaşarak sömürgelerini kurmuşlar ,daha sonraki aşamada sömürgelerin bağımsızlaşması aşamasında da bu eski sömürgeler bölge devletleri olarak dünya haritasındaki yerlerini almışlardır . Sömürgelerin oluşturulması ve daha sonraki aşamada buralarda devlet yapılarının kurulması sırasında batılı ülkeler sürekli olarak kendi yetiştirdikleri ya da kendilerine yakın kadrolar ile çalışmışlar ve bu kadrolar içerisinden işbirlikçi liderler ya da devlet yöneticilerini öne çıkararak desteklemişlerdir . Bu gibi kadrolar aracılığı ile ikiyüz yıla yakın bir süredir bu ülkelerde sömürgecilik yapan batı emperyalizmi patron değiştirme aşamasında politika ve strateji değişikliğine de gitmekte ,dünya Avrupa merkezli bir yapıdan Amerika merkezli bir yapılanmaya doğru giderken ,arkadan gelen İsrail merkezli siyonizmin de işin içine girmesiyle beraber ,merkezi alanın geleceğine dönük plan ve projeler karışmış ve tam bir içinden çıkılmaz hal almıştır .Amerika ve İsrail’in Fas’taki Rabat zirvesine karşılık Avrupa ülkelerinin İspanya’da Barcelona zirvesini toplaması da böylesine bir çekişmenin açık göstergesidir . Avrupalı devletlerin İngiltere’nin öncülüğünde getirdiği otoriter rejimleri ABD ve İsrail ikilisi istememekte , kendi devletleri ile bütünleşen otoriter rejimler,krallıklar ve diktatörlükler ile Orta Doğu’nun bir yerlere gidemiyeceğini öne süren ABD ve İsrail ikilisi , devletler ile bütünleşen otoriter rejimleri devredışı bırakararak kendi hegemonyalarını bölgede tesis etmek üzere dini cemaatlar ile temasa geçmişler ve bu cemaatlar üzerinden bir Müslüman alan demokrasi türü geliştirmeğe çalışmışlardır . İngiltere ve Avrupa ülkeleri bölge ülkeleriyle ilişkilerini krallıklar,şeyhlikler ve diktatörlükler üzerinden yürütürken , AB ve İsrail ikilisi dini cemaatları devreye sokarak bölgedeki İngiltere ve Avrupa üstünlüğünü geri püskürtmeğe çalışmışlardır . Mübarek sonrası için ABD’li diplomatların , İngiltere’nin yarım yüzyılı aşkın bir süredir yasaklamış olduğu Müslüman Kardeşler ile masaya oturarak gelecek için bir islamci demokrasi rejiminde anlaşmağa çalışması bu durumun en açık göstergesi olmuştur . Aynı emperyal çevreler Türkiye’yi de siyasal İslamcı cemaatlar ve tarikatlar üzerinden bir din devletine dönüştürmeğe çalışırken , Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş laikliğe dayanan bilimsel yapısını da geriye dönüş dorğrultusunda zorlamaktadırlar . İngiltere öncülüğünde Avrupa Türkiye’nin laik devlet yapısını desteklerken , ABD ve İsrail ikilisinin Türkiye’yi Avrupa’dan uzaklaştırarak Orta Doğu’nun İslam coğrafyasına dönük ve uygun bir doğrultuya doğru iteklediği görülmektedir .
         Avrupa ülkelerinde hırıstıyan demokrat partilerin olması gibi İslam ülkelerinde de Müslüman demokrat partilerin devreye girmeleri istenmiş , bu doğrultuda antiemperyalist dinci akımların önü kesilirken , dini tabandan oy alabilme doğrultusunda muhafazakar ama batı liberalizmine açık duracak demokrat partileşmeler özendirilerek desteklenmeğe çalışılmıştır . Tam bu aşamada Türkiye’deki siyasal İslam milli görüş çizgisinden muhafazakar demokrasi kimliğine doğru dönüşüme uğratılmış ,ve bu arada Türkiye Avrupa tipi laik bir ulus devlet yapılanmasından Orta Doğu tipi bir İslam demokrasisine doğru yol almağa başlamıştır . Dünyanın tam ortasında doğu-batı,kuzey-güney bölgelerinin kesiştiği bir ülke olarak Türkiye’yi batı ülkeleri tam anlamıyla bir siyasal laboratuar olarak kullanmışlar ,çeşitli bölgelere yönelik olarak geliştirdikleri yeni siyasal plan ve projelerini hayata geçirirken Türkiye’yi laboratuar olarak kullanmaktan çekinmemişlerdir . Büyük Orta Doğu projesi ve onun uzantısı olarak gündeme gelen ılımlı İslam ile islami demokrasi projelerinin de tam bu aşamada ,ilk olarak Türkiye’de dıştan destekli ama demokratik bir süreç içerisinde gündeme getirilerek siyaset sahnesinde öne çıkarıldığı ve Osmanlı hinterlandındaki dönüşüme Yeni Osmanlı vizyonu ile merkez ülke Türkiye’den başlandığı görülmüştür . Nitekim Tunus ve Mısır’daki olaylar birbirini izleyerek öne çıktığı aşamada Türkiye’nin yeni yapılanmasıyla Orta Doğu için model ülke olduğunu özellikle Amerikancı çevreler ve küresel medya ısrarlı bir biçimde öne sürerek savunmuşlardır . Türkiye Cumhuriyetinin ulusal kurtuluş savaşı ve kurucu iradeden gelen ulusal ,üniter ve lalik devlet modelini görmezden gelen bu çevreler birkaç yıllık bir denemeden sonra hemen Türkiye’yi Orta Doğu bölgesi için model ülke ilan ederek ,bu bölgenin devletlerinin başındaki krallık,şeyhlik ve diktatörlükleri iktidardan uzaklaştıracak bir siyaseti öne çıkarmağa çalışmışlardır . Osmanlı yönetimi altında yıllarca birer İslam toplumu olarak yaşayan bölge halklarının yeni dönemde dini cemaatlar üzerinden daha küçük devletçiklere bölünmesi ve böylece emperyalizme karşı duracak ya da direnecek güçlü yapılardan uzaklaştırılması amacıyla , dini cemaatların ve tarikatların açıkca ABD üzerinden bütün bölge ülkelerindeki güçleri artırılmağa çalışılmış ve bu kesimlerin uluslar arası kapitalist sistem ile entegre olablmeleri için de ,cemaat şirketleri ve tarikat holdingleri ile devletlerin dışında güçlü birer ekonomik yapılanmalara sahip olmaları küresel sermayenin desteleri ile sağlanmağa çalışılmıştır . Böylece bu ekonomik yapılanmalar üzerinden bölgedeki etkisini artıran batı emperyalizmi devletleri ile bütünleşen otoriter rejimleri gözden çıkarma aşamasına gelmiştir .
          Dünya ekonomisinin stratejik hammaddesi olan petrolün bölgede çok fazla olması , Irak gibi bir petrol ülkesinin üçe bölünmesinden sonra Suudi Arabistan ve Libya gibi iki zengin petrol ülkesinin daha bölünmelerini kendiliğinden gündeme getirmiştir . Irak’da olduğu gibi Arabistan ve Libya’yı da üçe bölmek isteyen emperyalizm buralara petrol şirketlerini getirip yerleştirmek istemekte ve böylece Arap halklarının petrolden gelen kazançlarına da el koymağa çalışmaktadır .Irak savaşı sonrası bu zengin ülkenin ABD’li petrol şirketleri tarafından paylaşılması böylesine bir olumsuz gelişmenin en açık göstergesi olarak gündeme gelmiştir .Irak petrolüne el koymak isteyen emperyalizm sahte gerekçeler ile bu ülkeye saldırırken ,şimdi de bölge ülkelerindeki karışıklıklar üzerinden en zengin petrol ülkeleri olan Libya ve Arabistan’a da el koymağa çalışmaktadır . İngiltere Basra körfezinden çekilirken bu bölgenin bütün halkının Arap ve Müslüman olmasına rağmen , Irak,Arabistan ,Kuveyt,Bahreyn,Katar,Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman gibi yedi ayrı devlet yaratmıştır . O dönemin en güçlü yedi petrol şirketine ayrı ayrı devletler verilmiş , yedi kız kardeş  adı verilen büyük petrol tekelleri ile ile yedi ayrı petrol şeyhi evlendirilmiştir ., Daha sonraki aşamada ise , petrol şirketleri ile evlenmeyi kabül eden Arap şeyhlerinin başında bulunduğu yapay devletlere bağımsızlık verilmiştir . İngiltere’nin bölgeden çekilirken uyguladığı böl ve yönet politikasına şimdi ABD ve İsrail ikilisi bölgeye girerken bir başka görünüm altında yönelmekte , o dönemde petrol kuyularına göre bölme işlemleri yürütülürken , şimdi İslami cemaatlar üzerinden hareket edilerek , petrol coğrafyasının daha da küçük parçalara ayrılması istenmektedir . Bu yüzden Libya ve Arabistan devletlerinin tıpkı Irak gibi üçe bölünmeleri gündemdedir . Ne var ki , dünya petrol  piyasaları büyük sarsıntılar geçirmesin diye bu ülkelere Irak gibi bir işgal ya da saldırı düzenlenmemekte ama gerekirse bir askeri müdahale olabileceği şimdiden söylenerek kamuoyu böyle bir gelişmeye alıştırılmağa çalışılmaktadır . Bölgeye demokrasi götürme görünümü altında petrol kaynaklarına el konulmağa çalışılmaktadır . Orta Doğu’ya Demokrasiyi götürmenin aracısı yapılmak istenen dini cemaatlar siyasal İslam üzerinden partileşmeğe doğru yönlendirilirken ,aynı zamanda bu cemaatların bulunduğu bölgelerde oluşturulmağa çalışılan yeni yerel yönetimler üzerinden de bölgesel eyaletleşmenin önü açılmağa çalışılmaktadır . İki ay önce Sudan’ın petrol bölgesi ülkenin güneyinde ayrı bir devletin çatısı altına itilmiş ,bölgeye yerleşen ABD ve İsrail ikilisi Sudan petrollerine küresel tekellerin el koymasına aracılık etmişler ve işbirlikçi bir yönetimi işbaşına getirerek Sudan halkının elinden petrol kaynaklarını almışlardır . Şimdi eskisine benzer bir durum yeniden Arap halklarına karşı ,Libya,Arabistan,Bahreyn,Katar,Kuveyt ve de İran   gibi petrol ülkelerinde yapılmak istenmekte ve bu devletlerin başındaki otoriter rejimler indirilerek ,petrol kaynaklarına doğrudan el konulmağa çalışılmaktadır .Artık uluslar arası petrol tekelleri bütün dünya kaynaklarına doğrudan el koymak ve bu kaynakların bulunduğu ülke halkları ile kaynakların gelirlerini paylaşmak istememektedirler . Böylesine bir emperyal oyunu da bölge ülkelerinin başına demokrasi diyerek geçirmeğe çalışmaktadırlar . Petrolü dünya ekonomisinin kontrol etmek için stratejik bir madde olarak kullanan batı emperyalizmi kesinlikle  bu enerji kaynağının bütün yataklarına el koymayı gelecekteki dönemde küresel hegemonyasını  yeni rakipleri olan Çin,Hindistan,Rusya ve Brezilya’ya karşı sürdürebilmek açısından zorunlu görmektedir . Bu nedenle de bir an önce , Orta Doğu’nun tüm kaynaklarına el koyabilmenin girişimlerini zorla dünya gündemine dayatmaktadırlar .  
            Avrupa ile yarış halinde olan ABD ve İsrail ikilisi ,sadece Büyük Orta Doğu ve Büyük İsrail projesi ile merkezi coğrafyayı yeterince kontrol edemiyeceğini anladığı aşamada ,bu merkezi hegemonya projelerinin adını değiştirerek “Genişletilmiş Kuzey Afrika ve büyük Orta Doğu Projesi “ adını vermişlerdir . Böylece merkezi alana Kuzey Afrika’yı da katarak bu bölgenin üzerinde Avrupa devletlerinin geçmişten gelen etkisini kırmak istemişlerdir . Akdeniz ve Kuzey Afrika bölgelerinde ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri hegemonya yarışı içine girdikleri için ,Büyük Orta Doğu’nun başına bir de Kuzey Afrika eklenerek projenin genişletilmesi sağlanmıştır . Nitekim eski ABD dışişleri bakanı olan Rice ,bu proje doğrultusunda Fas’tan Endonezya’ya kadar 22 ülkenin sınırlarının değişeceğini ileri sürerek Fas gibi bir Kuzey Afrika ülkesini sınırın başlangıç noktası olarak ilan etmiştir . Zaten Rabat zirvesinin Fas’ta yapılması da bu doğrultuda , Atlantik emperyalizmi ile siyonizmin Fas üzerinden ve Kuzey Afrika ülkelerinden Orta Doğu’ya yeni bir girişe hazırlandığını açıkca ortaya koyuyordu . Fas Kuzey Afrika’nın giriş ülkesiyken aynı zamanda yeni Orta Doğu’nun da giriş ülkesi konumuna getiriliyordu . Fas gibi batı dostu bir ülkeyi bile parçalanma coğrafyasının için de gören emperyalistler ,islam coğrafyasına ve bu bölgenin zenginliği olan petrol kaynaklarına  tam anlamıyla sahip olabilmek üzere  harekete geçebiliyorlardı . Aynı durumu Türkiye’ye de güneydoğu bölgesinde yaşatmaktan çekinmeyen batılı emperyalistler merkezi coğrafyada tam anlamıyla bir egemenlik peşinde koştukları için , kendilerine karşı çıkabilecek ya da direnebilecek bütün büyük İslam devletlerinin Irak gibi küçültülmesini yeni eyaletlerin cemaatlar üzerinden oluşturulmasıyla sağlamağa çaba gösteriyorlardı . Proje genişletilirken , Kuzey Afrika ülkeleri de tıpkı Orta Doğu ülkeleri gibi bir belirsizlik durumuna mahkum ediliyorlardı. Halen bu ülkelerin başındaki yönetimlerden kurtulmak , bu ülkelere demokrasi getiriyor görünümünde kaynaklara ve gelirlerine el koymak için batılı istihbarat servisleri dini cemaatlar ve tarikatlar üzerinde yoğun çalışmalar yapıyorlar ,bunlardan yararlanamazlar ise yeni cemaatlar kurdurarak amaçlarına işbirlikçi bir düzen ve mandacı yönetimler üzerinden tıpkı eski sömürgelerde olduğu gibi ulaşabilmek için ellerinden gelen her yolu deniyorlardı . Son olarak Arap ve Müslüman ülkelerde ortaya çıkan bütün halk hareketlerinde batılı istihbarat servislerinin ajanlarının yakalanması da böylesine bir gelişme olduğunu açıkca ortaya koyuyordu . Büyük Orta Doğu projesi Kuzey Afrika’ya doğru genişletilirken ,aynı zamanda Malezya,Endonezya,Pakistan ,Afganistan,İran ve Bangladeş gibi ülkeleri de içine alacak doğrultuda orta ve güney Asya’ya doğru da genişletilmeğe çalışılıyordu . Fas’tan bölgeye girenler Endonezya’ya kadar bütün İslam dünyasına el koymak istiyorlardı . Giderek genişletilen proje ,rakip büyük devletlere karşı daha büyük alanlarda devreye sokulmak isteniyordu .
              Timor adasındaki hırıstıyanlar üzerinden Doğu Timor Cumhuriyetinin kurulmasıyla , Endonezya devleti de bölünmüştür .Bir büyük petrol ve doğal gaz ülkesi olan Endonezya’da bütünüyle tasfiye edilerek küçük ada devletçiklerine bölünmek istenmektedir . Basra körfezinde nasıl yedi tane petrol devleti kurulduysa , Endonezya’da da benzeri bir dağıtma operasyonu ülkeye dışarıdan zorlanmaktadır . Böylece Kuzey Afrika üzerinden genişletilen Büyük Orta Doğu projesinin aynı zamanda bir de güney Asya projesine bağlandığı anlaşılmaktadır . Condelezza Rice’ın Fas’tan Endonezya’ya doğru bir sınır çizmesi de bu durumu açıkca   kanıtlamaktadır . Mısır petrol ülkesi olmadığı için bu ülkedeki iktidar değişikliği nispeten daha kolay olmuştur . Ne var ki , önümüzdeki dönemde Libya,Arabistan,İran ,Körfez ülkeleri ve Endonezya üzerinden gelişebilecek bir büyük petrol savaşının dünyayı aynı zamanda üçüncü dünya savaşına götürmesi mümkün görünmektedir . Bu nedenle ,günümüzde yaşanmakta olan Libya olaylarını yi değerlendirmek gerekmektedir . Konu sadece ,diktatörlükler ,krallıklar ya da şeyhliklermiş gibi gösterilerek Arapların ve Müslümanların elinden petrol kaynakları,ve yer altı zenginlikleri kaçırılmak istenmektedir . Olay sadece göründüğü gibi otoriter rejimlerden İslami demokrasiye geçiş değil ama , aynı zamanda ABD ve İsrail ikilisi üzerinden küresel sermaye ve batı emperyalizminin merkezi coğrafyadaki bütün İslam ülkelerini kendi mutlak hegemonyası altına alabilmesi sorunudur . Diktatörlüklerin ya da otoriter krallık ya da şeyhliklerin öne çıkartılması ,  Atlantik emperyalizmin bölge ülkelerine ve doğal kaynaklara el koyması sürecinde haklılık görünümü kazanmasını sağlamakta ve böylece geleceğe dönük petrol savaşı sürecinde ,Çin,Rusya,Hindistan ve Brezilya gibi dev ülkeler  ile Avrupa Birliği ülkelerinin  devre dışı bırakılmalarına giden yolu açmaktadır . Dünyanın merkezinde cereyan eden istikrarsızlık hareketlerinin bu coğrafyayı bir kaos ortamına sürüklemesine  geleceğin büyük güçleri ,doğu devletleri ve dünya halkları izin vermeyecektir . Kuzey Afrika’ya doğru yayılmış olan Büyük Orta Doğu projesinin bölgeye dayatılmasından vazgeçilmesi ve konunun bütünüyle Birleşmiş Milletler çatısı altında ele alınması , dünya barışı açısından acil ve yaşamsal öneme sahiptir . Büyük Orta Doğu projesinin kuzey Afrika’ya doğru genişletilmesiyle sorun çözülmemiş aksine daha da karmaşık bir yapıya sürüklenmesine yol açılmıştır . Sorun her yönü ile Birleşmiş Milletler çatısı altında ele alınarak ,bütün dünya devletlerinin katılımıyla bir kalıcı çözüme kavuşturulmalı ,küresel sermayenin uzantısı olan petrol tekellerinin çıkarları uğruna merkezi coğrafya bir savaş alanına dönüştürülmemelidir . İşine gelen otoriter rejimler ile yıllarca çıkarlarını korumayı bilen batı emperyalizminin ,demokrasi görünümlü yeni saldırganlık ve işgal senaryoları ile İslam coğrafyasını savaş alanına dönüştürmesinin önüne acilen Birleşmiş Milletler kararlarıyla geçilmelidir .           
 
Ekleyen:  Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Tarih:  10.3.2011
İzlenme: 
Yazdır:Yazdır
Eklenen Yorumlar 
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN Yazıları
HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEKProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 10.8.2023 Devamı
CUMHURİYETİN 100. YILINDA 100 İL VE 1000 İLÇEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.7.2023 Devamı
YANLIŞ STRATEJİLER İLE SEÇİM KAZANILMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.6.2023 Devamı
SEÇİMLER TÜRKİYE'NİN EKSENİNİ BOZUYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 20.5.2023 Devamı
CUMHURİYET SENATOSU ACİLEN HURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 22.3.2023 Devamı
TÜRKİYE''DE YÖN HAREKETİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2023 Devamı
TÜRKİYE DE MÜBADELE MÜBADİLLERİLE ULUS DEVLET -SIĞINMACILAR İLE FEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
MÜBADELE VE ULUS DEVLETLERProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.1.2023 Devamı
ALMANYA'NIN HATASINI TÜRKİYE TEKRARLAMAMALIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 30.11.2022 Devamı
KAPANMAYAN PARANTEZ HALK EVLERİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 21.11.2022 Devamı
İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ - Paris-Londra ve Ankara-İstanbulProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.10.2022 Devamı
KAMU YÖNETİMİ AKADEMİSİ (KAYA) ACİLEN KURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.8.2022 Devamı
ATATÜRK CUMHURİYETİNİN MODELİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 12.7.2022 Devamı
BÖLÜNEREK FEDERASYON DEĞİL BÖLÜNMEDEN KONFEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 6.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞI Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 31.5.2022 Devamı
ATATÜRK'ÜN VASİYETİ VE HİLAFET FEDERASYONU Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.5.2022 Devamı
ANKARA KALESİ- 318 1921 ANAYASASI ÇÖZÜM OLAMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.5.2022 Devamı
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DEREFORM YAPILMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
AFRİKA DA TERÖR OYUNLARIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 7.4.2022 Devamı
HALKÇILIK PROGRAMINDAN HALKEVLERİ’NEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2022 Devamı
İSRAİL VE KIBRISProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 15.2.2022 Devamı
ANKARA ULUS İLÇESİ KURULMALIIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.2.2022 Devamı
AVRUPA OLMADI, AFRİKA OLUR MU?Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.1.2022 Devamı
TÜRK DÜNYASI BÜTÜNLEŞİYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.12.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.11.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 28.10.2021 Devamı
YENİ KEMALİZM OLAMAZ AMA GÜNCEL KEMALİZM OLABİLİRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.10.2021 Devamı
NE YENİ OSMANCILIK NEDE NEO KEMALİZMProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.8.2021 Devamı
ATATÜRK'ÜN PARTİSİNDE OLİBERAL OYUNLARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.8.2021 Devamı
GÖÇLER ARCILIĞI İLE ULUS DEVLET TASVİYESİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 17.8.2021 Devamı
İÇ SAVAŞ TÜRKİYE'Yİ YIKARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.8.2021 Devamı
TÜRKİYEYİ TÜRKÇÜLÜK KURDUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.5.2021 Devamı
Sayfalar : 1  2  3  4  5  6  7  8  9  
Yazarlar
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEK
M. Yahya EFE

Dünya Engelliler Günü
Hüseyin TOPRAK

UYAN ŞAHİN UYAN GÖR NELER OLDU…
Harika ÖREN

İnsanlığın Kırmızı Çizgileri
Metin Mercimek

YAŞAM ANLAYIŞIMIZ SEVGİ OLSUN
Belma Demir AKDAĞ

BİR YIL DAHA GİTTİ
Ahmet GÖKSAN

GELECEĞİMİZİN YOLU
Sevgi Ünal

YAZMIŞ KIŞMIŞ
Münevver ÖZCAN

TANIK OL KARAR VER
Dr. İbrahim ATEŞ

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nevin BALTA

İzmir İktisat Kongresi 100 Yaşında
Şahika ÖNER

BENİM ANNEM!
Ayten YAVAŞÇA

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Fevziye ŞİMDİ

UMUT
Günseli RUMELİOĞLU

EVRİMİN GÜNCELLENMESi
Yekta Güngör ÖZDEN

Ne günlere kaldık…
Oktay ZERRİN

Anadolu Mektebi Okul Paneli
Arzu KÖK

Gençler!...
Dr. Doğan KUŞMAN

Müslüman mısınız?
Alev YILDIRIMCI

Zaman yok
Handan ÇÖLAŞAN

Bu DÜNYA
Bekir COŞKUN

Yazı bilmem
Orhan SELEN

UNUTKANLIK SALGINI
Elveda TANIK

LEBALEB KONGRE...

>>>>>>>>>>>>>>>>>>
 



 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>
 

 

 

 

Her Hakkı Saklıdır. Efe'ce Haber Gazetesi © 2008 Tasarım : Linear Yazılım

Reklam