Türkiye Cumhuriyeti son hızla yeni bir genel seçime giderken , bir yandan da ülkenin geleceği tartışma alanına gelmektedir . Özellikle iktidar partisinin yeni yılın başlarında bütün partilere meydan okuyarak onları somut önerilere ve çözümlere doğru çekebilmek için yeni anayasa önerisini gündeme getirmesi , ülkenin geleceği ile ilgili kuşkuları tartışmaya dönüştürmüş ve bu süreç içerisinde çeşitli siyasal merkezler yavaş yavaş geleceğe dönük çözüm önerilerini dile getirmeğe ve açık tartışmalara girmeğe başlamışlardır .Şimdiye kadar saklanan ve aklın bir köşesinde gelecek için saklanan düşüncelerin daha fazla açıklık içerisinde dile getirilmesi ve tartışılarak daha somut önerilere yönelinmesi ,genel seçimler öncesinde Türk kamuoyunda yeni bir havanın esmesine yol açmıştır . Seçimlere hazırlanan siyasi partiler de bu yeni durumda daha net ve açık seçim bildirgeleri ile Türk ulusunun önüne çıkmak zorunda kalmışlardır .Artık Türkiye’nin yaşamsal sorunlarına çözüm getirmeyen ve bu doğrultuda somut çözüm önerilerini Türk seçmeninin tercihlerine bir alternatif olarak sunamayan siyasi i hareketlerin ya da partilerin Türkiye Cumhuriyetinin yazgısı üzerinde hiçbir ağırlığının olamıyacağı belli olmuştur . Bu nedenle , Türkiye için alternatif plan ve programlar öneremiyen ya da yeni çözümler geliştiremeyen partilerin hiçbir biçimde Türkiye’yi yönlendirebilmesi mümkün olamıyacaktır . Yeni anayasa yeni bir yapılanma getireceği için , böylesine bir yeni oluşum için de somut ve net çözümler dayanak noktası olacaktır .
Seçimlere giderken Türkiye’nin ana sorununun güneydoğu meselesi olduğu ve bu konunun Türkiye’nin doğu bölgesinin bütününü yakından ilgilendirdiği gibi ,ülkenin bütünlüğünü de tartışma konusu durumuna getirmektedir . Birinci dünya savaşı sonrasındaki dünya dengeleri içerisinde Türk devleti bugünkü yapısı ile kurulurken o dönemin koşullarında iki kutuplu bir dünya ve soğuk savaş döneminin koşulları bulunuyordu .Son Osmanlı Meclisinin dağılmadan aldığı Misakı Milli kararı doğrultusunda milli sınırları belirlenen yeni Türk ulus devleti , bir bütünlük içerisinde üniter bir modele dayalı olarak dünya sahnesine çıkıyordu . Milli sınırlar içerisinde vatanın her karış toprağını kutsal bir varlık olarak gören Türk ulusunun fertleri , ülkenin her köşesinde işgalci saldırgan güçlere karşı direnerek Edirne’den Ardahan’a ,Samsun’dan Hatay’a kadar bir büyük coğrafya üzerinde Türk ulusunun egemenliğini bütün dünyaya ilan ediyorlardı . Batı dünyasının önde gelen emperyal devletlerinin askeri saldırganlığına ve işgal girişimlerine karşı , Türk ulusu bir var olma mücadelesi vererek bunu kazanıyordu. Vatan uğruna verilen bu savaş sonucunda ülke tam bağımsızlığına kavuşurken , binlerce şehit veriliyordu. Türk ulusu yeniden tarih sahnesine çıkarken büyük bir fatura ödüyor ve sonunda elde ettiği tam bağımsız devlet düzeni uğruna binlerce evladını şehit vermek durumunda kalıyordu . Balkan savaşı sonrasında Trakya bölgesi kurtarılırken , ulusal kurtuluş savaşı sonrasında da bütün Anadolu yarımadası sahip olduğu coğrafi bütünlük doğrultusunda işgal ve saldırılardan kurtarılarak , Türk ulusunun ana vatanı oluyordu . Vatan topraklarının savaşarak kazanılması beraberinde bölünmez bütünlüğün kutsallığını da gündeme getiriyordu .
Ulusal kurtuluş savaşının büyük önderi Mustafa Kemal bu doğrultuda , sonuna kadar Türklerin ve Müslümanların birlikte yaşadığı toprakların bütünlüğünü savunan Misakı Milli anlayışı çerçevesinde hareket ediyor ve hiçbir biçimde bu sınırlardan geri adım atılmasına yanaşmıyordu . Ne var , o dönemin dünya dengelerinde iki kutuplu dünyanın merkezlerinden birisi olan İngiltere Kuzey Irak üzerinde ,diğer kutup başı olan Rusya’da Kuzey Gürcistan üzerinde direnince ,bu iki bölgenin dışında kalan Misakı Milli sınırları kurtarılıyor ve Doğu Trakya ile tamamlanan küçük Asya’da bağımsızlığa giden yol başarıyla açılıyordu . Cephe savaşlarının teker teker kazanılması ,ülkede bütünlüğe giden yolu açıyor ve kazanılan cephe savaşları sonucunda da bölgelerin ulusal kongreler üzerinden bir araya gelmesiyle de üniter yapının taşları döşeniyordu . Ülkede kurulmakta olan yeni devletin adımları planlı bir biçimde atılırken ,dışarıdan güdülü bir biçimde empoze edilen Sevr haritaları ya da bölünme senaryoları devre dışı bırakılıyordu . Balkanlar’da çizilmiş olan parçalı devlet haritalarının bir başka benzeri Anadolu yarımadası üzerinde de gerçekleştirilmek istenirken ,direnen Türk halkının tepkileri ile bu tür girişimlere izin verilmiyordu . Üç yüz yıl önce başlamış olan ulus devletler dönemine var olan imparatorluk yüzünden geç kalan Türk ulusu , eski devlet yapısının yıkılması sonrasında oluşturulan yeni ulus devlet çatısı ile geçmeğe çalışıyordu . Ülkenin batısında sağlanan birlik ve bütünlük doğusu için de düşünülüyor ve kesin olarak doğu Anadolu toprakları üzerinde Türk ulus devleti dışında farklı bir devlet yapılanmasına izin verilmiyordu . Türkiye Cumhuriyetinin bugün hala geçerli olan doğu bölgesi sınırları böylesine bir ulusal anlayış ve mücadelenin sonucudur .
Ne var ki , Birinci Dünya Savaşının sona ermesi üzerine bütün dünyaya bir açıklama yapan ABD başkanı Wilson ilan ettiği I4 ilke doğrultusunda Türkiye’nin doğusunda Ermenistan ile Güneydoğu bölgesinde Kürdistan diye iki yeni devletin kurulması gerektiğini öne sürüyor ve ABD güçleri ile Türkiye’nin Doğu Karadeniz bölgesinde bir Pontus devleti’nin oluşumu için bu bölgede yaşayan Rumların kurduğu çetelere de dolaylı yollardan yardımı gündeme getiriyordu . Kurtuluş savaşına giderken yapılan bu açıklama Türkiye’nin doğu Anadolu’sunun üçe bölünmesine giden yolu açıyor ve bu doğrultuda Balkanizasyon’u Doğu Avrupa’dan sonra Orta Doğu’ya da taşıyordu . Ermeniler Hinçak ve Taşnak Cemiyetleri ile bu doğrultuda örgütlenirken ,Kürt Teali Cemiyeti’de İngilizlerin yardımı ile devreye girerek Kuzey Irak ve güneydoğu Anadolu bölgesinde bağımsız bir Kürt devleti için yoğun çalışmalarını yürütüyordu . Gelecekte dünyanın merkezi coğrafyasını bütünüyle ele geçirmek isteyen batı emperyalizmi , bu bölgenin büyük devleti olan Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasından sonra küçük uydu devletçikler üzerinden bölgede sömürgecilik ağını genişletmek ve kuracağı manda yönetimleriyle , dünyanın merkezi alanına egemen olabilmek için Türkleri baskı altına alarak önlerini kesmek istiyordu . Ne var ki , tam bağımsız bir ulus devlete kararlı olan Atatürk’ün önderliğindeki Türk ulusu ,Misakı Milli kararı doğrultusunda elinden geleni yaparak , Anadolu’nun bölünmesine izin vermiyor ve böylece Doğu Avrupa’yı paramparça eden Balkanizasyon sürecinin doğuya doğru kaydırılarak Orta Doğu coğrafyasının parçalı yapıya mahkum edilmesinin önüne geçiyordu . Ülke ve devletin birliği ile bütünlüğüne kararlı olan Türk ulusu kesinlikle Doğu Anadolu’da parçalı yapılanmaya karşı çıkarak Sevr haritasının genişletilmesine izin vermiyordu . On milyon kilometrekarelik bir büyük imparatorluktan sonra , küçük eyalet devletçiklerine bölünmüş bir parçalı yapılanmayı Türk ulusu kabül etmiyordu . Büyük bir imparatorluğun elden gitmesinden sonra orta boy büyüklükte bir alan üzerinde yeni bir ulus devlet üniter yapıda ortaya çıkarılıyordu . Doğu bölgesinde komşu olan İran’ın iki milyon kilometrekareye yaklaşan geniş alanı dikkate alındığında Kafkas bölgesindeki güçler dengesinin yeniden oluşturulabilmesi için , Anadolu yarımadası üzerinde en azından orta büyüklükte bir devlet yapılanmasına ihtiyaç vardı . Türkiye Cumhuriyetinin kurucuları böylesine bir dengenin kurulabilmesi doğrultusunda Doğu Anadolu’nun bütünlüğü üzerinde kararlı ve ısrarcı olmuşlar ve başta Lozan Konferansı görüşmeleri olmak üzere , bütün dış temaslarda bütünlüklü bir yapıya sahip Doğu Anadolu üzerinde kararlı bir politika izlemişlerdir . Ayrıca kuzey komşu olan Rusya’da yeni bir ideolojik imparatorluk olarak Sovyetler Birliğinin kurulmuş olması da ,böylesine dev bir emperyal gücün güneye doğru sıcak denizlere inmesinin önlenebilmesi açısından da Doğu Anadolu bölgesinin bütünlüklü bir yapı ile Türkiye Cumhuriyetinin milli sınırları içerisinde kalmasını zorunlu kılmıştır .
Ulusal kurtuluş savaşı sonrasında imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile ABD destekli İngiliz talepleri Doğu Anadolu’da parçalı yapılanmayı sürekli olarak gündemde tutmasına rağmen ,Türk heyetinin tıpkı ulusal kurtuluş savaşı cephelerinde verilen mücadele benzeri büyük bir çekişmeyi başarıyla tamamlamasından sonra Doğu Anadolu bölgesinin birlik ve bütünlüğü kurtarılmıştır . Hiçbir şekilde Wilson tarafından dile getirilen Kürdistan ve Ermenistan devletlerinin Anadolu toprakları üzerinde kurulmasına izin verilmemiştir . Cephelerde kazanılan zafer Lozan Antlaşması ile taçlandırılarak bin yıllık Türk vatanı olan Doğu Anadolu’nun birliği ve bağımsızlığı dünyanın önde gelen büyük devletlerine kabül ettirilmiştir . Uluslar arası bir antlaşma ile Türkiye Cumhuriyetinin bütünlüklü yapısının alt kimlikçi etnik eyalet devletçiklerinin oluşumu ile dağıtılmasına giden yol kapatılarak, Türk ulusunun bağımsızlık iradesi doğrultusunda Doğu Anadolu’nun batı Anadolu’ya kopmaz bağlar ile Ankara köprüsü üzerinden sıkı sıkıya bağlanması sağlanabilmiştir . Ankara’da oluşturulan güçlü merkez Anadolu’nun doğusu ile batısını birbirine yapıştırmış ve Balkanizasyon süreci doğrultusunda bir parçalanmaya izin verilmemiştir . Bu doğrultuda Türk devletinin kurucusu olan Atatürk’ün Doğu Anadolu’ya bakışı açıklık kazanmıştır . Misakı Milli andının öncüsü , Kuvayı Milliye savaşının önderi Hakimiyeti Milliye düzeninin kurucusu olarak ,Atatürk Doğu Anadolu’ya üniter Türk devletinin kopmaz bir parçası olarak bakmış ve bu doğrultuda Doğu Anadolu bölgesinin hem birliğini hem de bütünlüğünü savunmuştur . Kısaca , Doğu Anadolu’ya Atatürkçü bakışın birlik ve bütünlük esaslarına dayandığı söylenebilmektedir . Bu nedenle , Doğu Anadolu’da herhangi farklı bir devlet yapılanması ya da Sevr haritası doğrultusunda Balkanizasyon sürecinin bölgeye eyalet yapılanmasını getirmesi Atatürkçü bakış açısına ters düşmektedir .,
Hal böyle olmasına rağmen , günümüzde Amerika Birleşik Devletleri Büyük Orta Doğu projesi , İsrail devleti ise Büyük İsrail projesi doğrultusunda bölgeye parçalı yapılanmaya getirmeğe çalışmaktalar ,tıpkı eski dönemde İngiltere’nin kurdurmağa çalıştığı gibi bir Kürt devletinin peşinde koşarak bölgede var olan dört devleti parçalanma riski ile tehdit etmektedirler . Bölgenin en zayıf halkası olarak Irak devleti haksız bir saldırı ve işgal eylemi ile çökertilmiş ve sonrasında bu ülkenin kuzey bölgesinde bir kukla devlet yerleşik aşiretler üzerinden Kürdistan adı ile ortaya çıkarılmıştır . Irak sonrasında benzeri durum İran,Suriye ve Türkiye için de düşünülürken ,Suriye ve İran devletleri Kürt terörü üzerinden ayrılıkçı ve bölücü etnik hareketler ile karşı karşıya bırakılmıştır .Türkiye’yi otuz yıldır tehdit eden Kürt etnisitesine dayalı bölücü terör hareketi , ülkenin güneydoğu bölgesindeki halk kitlelerini Ankara merkezli Türk devletine karşı bir çıkış çizgisine sürüklemiştir . Son yıllarda yapılan yerel ve genel seçimlerde bu nedenle sürekli olarak bir bölücü parti hareketi,terör örgütünün paralel çizgisinde hareket ederek tıpkı kuzey Irak’taki gibi bir Kürt eyaleti oluşturmağa çaba göstermektedir . Ulusal kurtuluş savaşından gelen Doğu Anadolu’nun bütünlüğünü ortadan kaldıracak ve Atatürk’ün kurucu önder olarak Türk ulusuna armağan ettiği ulusal ve üniter devlet düzenine son verebilecek böylesine bir bölücü dayatmaya gene eskisi gibi Türk halkının tepki göstererek karşı çıktığı görülmektedir . Atatürk Cumhuriyetinin kurucu önder Atatürk’ün izinden giderek , Atatürkçü bir bakış açısıyla Doğu Anadolu’nun bölünmez bütünlüğüne sahip çıkmasını doğal karşılamak gerekmektedir . Atatürk zamanında her şeyi ve muhtemel gelişmeleri dikkate alarak doğu Anadolu için bir çözüm geliştirmiş ve bu doğrultuda bölgenin bölünmez bir bütünlük içerisinden Türk ulus devletinin üniter yapısının bir kanadı olarak geleceğe dönük bir ulusal yapılanma içerisine girmesini sağlamıştır . Bugün gelinen nokta ,Atatürk’ün başlatmış olduğu bütünlük sürecinin devam etmesidir . Nitekim ,bu doğrultuda Türk devleti hareket ederek cumhuriyet tarihinin en büyük yatırımı olan GAP projesini bu bölgede oluşturmuştur . Güneydoğu bölgesinin kopmasını kabül eden bir devlet kendi tarihinin en büyük yatırımını bu bölgeye hiçbir şekilde yapmazdı . GAP projesinin güneydoğuya yapılması , Türk devletinin geleceğinde bu bölgenin kopmaz bir biçimde Ankara merkezli devlet ile bütünleşmesini sağlamıştır . Hiç kimsenin değiştiremiyeceği bu gerçeğin bütün güç merkezleri ve emperyalist devletler tarafından iyi bilinmesinde bölge barışı açısından yarar vardır .Çeyrek asırı aşan bir süredir devam eden bölücü etnik terörün bu bölgeyi merkezden koparamaması üzerinde durulması ve artık daha fazla ısrar ederek Türk devletine baskı yapılmaması gerekmektedir . Şurası bir gerçektir ki , bölücü terör örgütünün her türlü dış desteğe rağmen Türk devletini yıkamıyacağı belli olmuş ama buna karşılık Türkiye Cumhuriyetinin de bu terör örgütünü yok etmesinde batılı müttefiklerinin engel olduğu iyice anlaşılmıştır . Artık hiç kimse kimseyi kandırmamalı ve oraya çıkan bu gerçeği görerek hareket etmelidir . Ancak böylesine gerçekci bir yaklaşım ile geleceğe dönük çözüm üretmenin mümkün olduğu görülmektedir .
Bölücü terör örgütünün İmralı’da ayrıcalıklı hapis cezasına mahkum edilmiş olan önderi son zamanlarda kendi yayın organları olarak kullandıkları bir gazete aracılığı ile , güney doğu için yeni çözüm istemekte ve bu doğrultuda Türk devletini tehdit etmektedir . Bazı yeni kavramlar kullanarak , ya da eski kavramları farklı biçimlerde yan yana getirerek ya da yeni anlamlar yükleyerek bu doğrultuda bir yeni yapılanmaya Doğu Anadolu bölgesini zorlama noktasında Türk devletinin kurucusu Atatürk’ün yolundan ayrılmasını beklemek gerçekci bir tutum olmayacaktır . Atatürk’ün Doğu Anadolu’ya bütünlükçü bakış açısı Türk devletinin ulusal politikası olarak günümüzde de devam etmektedir . Bölücübaşı ,son yazılarında demokratik ulus ilkesi ,ortak vatan ilkesi ,demokratik cumhuriyet ilkesi ,demokratik anayasa ilkesi ,demokratik çözüm ilkesi ,bireysel ve kolektif hak ve özgürlüklerin birlikteliği ilkesi , ideolojik bağımsızlık ve özgürlük ilkesi ,tarihsellik ve şimdilik ilkesi ,ahlak ve vicdan ilkesi ile demokratik öz savunma ilkesi gibi tam on ilke üzerinden güneydoğu bölgesi için kalıcı bir çözüm paketini gündeme getirmektedir .Kuramsal çerçeveye bağlı kalarak bir ilkesel çerçeve çizmeğe çalışan bölücübaşı önerdiği on temel ilke üzerinden yeni bir çözümü Türk ulusunun önüne g2etirmektedir . Nereden bakılırsa bakılsın ,Doğu Anadolu’nun bütünselliği anlayışına ters düşen bu yaklaşım güneydoğu bölgesini ayrı bir yapılanmaya doğru sürükleyerek Doğu Anadolu’nun bütünlüğünden koparmağa çalışmaktadır . Günübirlik çözüm yaklaşımları yerine yapısal ve kalıcı çözüm önerilerini gündeme getiren bölücü terör örgütünün başı ,Türk ulusu ile Türk devletini önerdiği ilkeler üzerinden yeni bir uzlaşmaya davet etmektedir . Demokratiklik ilkesini farklı kimlikler üzerinden gündeme getiren bölücübaşının , Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde ulusal kimlik olan Türk kimliğinin yanı sıra Kürt kimliğini de resmen öne çıkararak iki ayrı kimliğin beraberce var olmasını ve yaşamasını önermektedir .Hiç bir biçimde Atatürk’ün doğu Anadolu’ya ulus devlet çatısı altında üniter ve bütünlükçü bakış açısı ile bağdaşmayan bu yeni yaklaşımın kabül edilmesi ,Doğu Anadolu bölgesinde Balkanizasyon sürecinin önünü açacak yeni bir Sevr haritasının doğmasına yardımcı olacaktır . Böylece emperyalizmin yüz yıl önce gerçekleştiremediği parçalı yapılanmaya Türkiye’nin doğu Anadolu bölgesi bu kez bölücü terör ve etnik ayrımcılık üzerinden zorlanmak istenmektedir . Emperyalizm ve siyonizmin desteği ile yeni bir parçalanmayı ya da yerel yönetimler üzerinden bölgesel eyaletleşme modelinin dolaylı yollardan önünü açabilecek böylesine yeni bir yapılanmaya sürüklenmek , bölücübaşının yeni siyasal senaryolarına alet olmak anlamına gelecektir . Ona göre ,modernitenin yapısal krizinin son döneminde öz savunma konusu önem kazanmıştır . Her topluluğun öz savunmalı birliktelik içerisinde yaşamını sürdürmesi gerektiği açıklanırken , Türk ulusunu meydana getiren Türkiye halkından farklı bir etnik ve ulusal kimlik gündeme getirilmiş ve bu durumun varlığının güvence altına alınablmesi içinde öz savunma mekanizmalarının gerekliliğini bölücübaşı açıkca savunarak ,gene mesleği olan bölücülüğe devam etmiştir . (Günlük IO mart 2011)
Çözümün demokratik ulusal yapılanmaya bağlanması ve bunun içinde ulusal kimliğin ötesine giderek farklı bir alt kimliğin de devletin ulusal kimliğinin yanı sıra benimsenmek istenmesi ve devletin ulusal kimliğinin yanı sıra ikinci bir ulusal kimlik olarak bölgedeki etnik kimliğin aynı düzeyde öne çıkarılması , demokratik ulus ilkesi doğrultusunda savunulurken , aslında tek bir ulusa dayanan ulus devlet olmaktan Türkiye’nin çıkması ve tıpkı Irak’ta olduğu gibi devletin iki ayrı ulus kimliğine dayalı bir yapıya dönüştürülerek aslında ulus devletten çıkartılması hedeflenmektedir . İkinci bir ulusal kimliğin resmen anayasa ve yasalar aracılığı ile resmen tanınması ,bölücübaşının demokratik ulus ilkesini gerçekleştireceği söylenmekte ama aslında Türk devletinin Türk ulusal kimliğine dayalı bir hukuksal tabana sahip olması önlenmektedir . Türkiye ile beraber bütün Orta Doğu toplumsal sorunları için çözüm olarak önerildiği söylenen demokratik ulus ilkesi aslında küreselleşmenin çok kültürcü yapılanmasını öne çıkararak Türk devletinin ulusal yapısını ortadan kaldırmakta ve geleceğe dönük olarak yeni bir ulusal yapılanmanın Türk ulusunun içinden çıkmasının kapısını açmaktadır . Böylesine bir durumun sonunda Türk ulus devletini ortadan kaldırarak Kürt ulus devletinin önünü açması ve bu doğrultuda ülkedeki üniter devlet modelini ortadan kaldırması söz konusudur . Kürt kimliğinin Türk kimliğine eşit düzeyde resmen tanınmamasını Kürtlere karşı inkarcı ve imhacı bir tutum olarak açıklayan bölücübaşı , batı emperyalizminin hegemonik çözüm önerisi olarak tanımladığı federalizme uzak durduğunu , demokratik ulus yapılanması ile Türkiye’nin federalizm batağından uzaklaşabileceğini gene aynı çalışmasında ortaya koymaktadır . Kürt sorununu bir halkın varlık ya da yokluk meselesi olarak tanımlarken , ikinci bir ulusal kimlik olarak Kürt halkının yeni bir anayasa ile resmen en üst düzeyde tanınmasını talep etmektedir . Bölücü terörün ortaya çıkışını , Türkiye Cumhuriyetinin Kürt sorununa çözüm üretemeyişine bağlayan bölücübaşı ,cumhuriyetin kapitalist modernite üretme projesinin tıkandığını ve zamanla iflas ettiğini dile getirmektedir . Kürt kimliğini tanımayan cumhuriyetin modernite projesinin bu nedenle sakat doğrduğunu zaman içerisinde çöktüğünü açıkca yazabilmektedir .
Daha önceleri demokratik özerlik ilkesini savunan bölücü örgütün ,başı bu doğrultuda yerel yönetimlere özerklik tanınmasını , bölücü partinin elde ettiği yüz yerel yönetimin ortak hareket ederek bir anlamda bölgesel bir eyalet yönetiminin oluşumunun önünü açmak üzere resmen talep ediyordu . Bu doğrultuda giden bölgedeki belediye başkanları Avrupa Birliği organlarına başvurarak , Avrupa yerel yönetimler özerklik şartının resmen bölgede tanınmasını istemişler ve bu doğrultuda batı desteğini de arkalarına alarak Ankara yönetimine açıkca baskı yapma yollarına sapmışlardır . Bu olumsuz tutumları yüzünden hem bölge halkından ,hem de Türk kamuoyundan haklı tepkiler ile karşı karşıya kalan bölge belediye başkanları bu vesile ile bölücülüklerini Avrupa Birliği üzerinden resmen tescil ettirmişlerdir . Bölgesel anlamda ortak hareket etme bir anlamda geleceğe dönük olarak eyalet yapılanmasının ilk adımı olarak görülmüş ve bu doğrultuda çeşitli adımlar atarak , kazanılmış olan yerel yönetimler üzerinden bölgede farklı bir kimliğe dayalı olarak ayrı bir ulus devlet oluşumunun önü açılmak istenmiştir . Özerklik gibi masum ve iyiniyetli bir kavramın daha ileri düzeyde ele alınarak ,bir ulus devletin parçalanmasıyla başka bir ulus devletin yeniden yapılanmasına yardımcı olunmak istenmiştir .Bölge halkının iradesini ortaya koymasıyla merkezden kopuşun başlayacağı , Türk devlet merkezi karşıya alınmadan Avrupa Birliği , ABD ve İsrail üzerinden gelecek yardım ve destekler ile kopma sürecinin giderek zaman içerisinde ayrı bir devlet yapılanmasına dönüşeceği düşünülmüştür . Özerklik anlayışı çerçevesinde , Kürdistan devletinin kuruluş sürecinin önünün açılacağı hesaplanmış ama , devletin ve milletin bu tür önerilere karşı çıkması üzerine , bölücü görünümünden kurtulabilme doğrultusunda bu kez ulus devlet içerisinde kalarak yeni bir alternatif yaratılmak istenince , bu kez bölücübaşı açıktan demokratik ulus kavramını gündeme g etirmiştir . Özerklik kavramı tutmayınca , demokratik ulus kavramı , ulus devletin üniter yapısının korunabilmesi açısından daha az sakıncalı görülmüş ve bu nedenle ,Kürt sorunun kalıcı bir çözüme kavuşturulmasında temel dayanak noktası olarak benimsenmek istenmiştir . Ortak vatan ilkesi doğrultusunda aynı zamanda ortak bir devlet de söz konusu olduğu için ,üniter devletin toplumsal tabanını oluşturan ulusal yapılanmanın özerklik üzerinden dağılması değil ama demokratik ulus kavramı üzerinden farklı kimlikleri de kucaklayacak bir doğrultuda demokratikleşmesi düşünülmüştür . (Günlük I6 Mart 2011 )Demokratik ulus çözümü ile Kürt sorunun çözüm yoluna gireceği ve Türkiye Cumhuriyeti ulus devletinin üniter modeli açısından da bir tehdit ya da tehlike olmaktan çıkacağı savunulmuştur .
Otuz yıllık terör döneminden sonra, Türk devletinin Yugoslavya Federasyonu gibi yıkılamıyacağı ve dağılmayarak üniter yapısını koruyacağı zaman içerisinde kesinlik kazandığı için ,bölücübaşı tutum değiştirerek yeni bir yaklaşım geliştirmekte ve Türkiye Cumhuriyeti ulus devletinin çatısı altında güneydoğulu insanların farklı bir etnik kimlik ile yaşayabilmeleri açısından katı ve sert bir ulusculuk yerine , daha demokratik görünümlü gevşek ve ılımlı bir ulusculuk anlayışını dile getirmektedir . Böylece ,iki ulus kimliğin çatışmasını değil ama Kürt ulus kimliğinin yumuşatılmış Türk ulus kimliğinin yanında daha demokratik bir ortamda var olabilmesini öngörmektedir . Terör yolu ile istediklerini gerçekleştiremiyenler ,yeni dönemde uzlaşmanın kapısını açmak ve yeni öneriler doğrultusunda uzlaşarak ortak bir vatan üzerinde birlikte yaşamı gerçekleştirmek istemektedirler . Bu açıdan bölücübaşının bu son çıkışlarının daha gerçekci olduğu ortaya çıkarken ve özerklik üzerinden üniter yapının tehlikeye girmesi devre dışı kalırken ,güneydoğu Anadolu’da yeni bir dönem başlamaktadır . Katı milliyetçilikler üzerinden bir yerlere gidilemiyeceğini açıkca ifade eden bölücübaşı , bir anlamda Kürtleri ve Türkleri yüz yıl önce bir araya getiren Kemalizm’de yeniden uzlaşmayı önermektedir . Buna göre , Kürt Kemalist ile Türk Kemalist bir araya gelerek çağdaş bir cumhuriyet rejiminin üniter devlet yapılanması içerisinde bir arada yaşayabilmelidir . Savaşarak ,çatışarak ve terör yolu ile bir yerlere gidilemiyeceği artık kesinlik kazandığına göre ,uzlaşma ve bir araya gelme doğrultusunda yeni bir Atatürkçü yaklaşım çerçevesinde , Kemalist Türkler ile Kemalist Kürtler yeniden bir araya gelerek eskisi gibi birlikte yaşayabilmenin ve var olabilmenin yollarını arayabilmelidirler . Anadolu’da yaşamakta olan diğer etnik gruplar ve alt kimlikli kesimler de bu doğrultuda yeni uzlaşmaya katılarak ülkede birlik ve beraberliğin daha da güçlenebilmesine katkı sağlamalıdırlar .
Türk devletini kurmuş olan Atatürk , Doğu Anadolu’daki sürekli isyanlar karşısında halkçılık esasını benimsemiş ve kurmuş olduğu ulus devleti halkçılık esasına dayandırmıştır . Bu nedenle Atatürk milliyetçiliği bir anayasa ilkesi haline getirilerek,Misakı Milli sınırları içerisinde yaşamakta olan bütün alt kimlikli gruplar ile farklı etnik yapılar halkçı bir ulusalcılık potasında bir araya getirilerek kaynaştırılmağa çalışılmıştır . Atatürk bir anlamda milliyetçilik anlayışını halkçı bir öze bağlayarak daha demokratik bir tutum izlemiş ve böylece bugün bölücübaşı tarafından önerilen demokratik ulus ya da ulusalcılık anlayışının geçen yüzyılda öncülüğünü yapmıştır . Atatürk’ün halkçı ulusalcılığı ile bölücübaşının yeni benimsediği demokratik ulusculuk ilkeleri doğrultusunda güneydoğu bölgesinde yeniden uzlaşmanın ve birlikteliğin önü açılmalı ,.kanayan bir yaraya dönüştürülen terör hızla ortadan kaldırılarak toplumsal bir kardeşlik anlayışı çerçevesinde Türkler ve Kürtler diğer alt kimlikli kesimler ile bir araya gelerek ortak vatan üzerinde bir ulusal üst kimliğin getirdiği şemsiyenin altında geleceğe dönük olarak yeni bir birlikteliğin arayışı içine girebilmelidirler . Ancak bu yoldan ,Doğu Anadolu bölgesinde Atatürkçü çözümün getirmiş olduğu birliktelik ve bütünlükçü yapı korunabilecektir .Atatürk’ün Doğu Anadolu’ya dönük getirmiş olduğu bütünlükçü bakış açısını korumak üzere Atatürk’ün halkçı ulusalcılığından hareket ederek bugünün demokratik ulusculuğu noktasına varılabilmelidir . Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yaşayan topluluklar ile Türkiye’nin diğer bölgelerinde yaşamlarını sürdüren bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının toplumun birliği ve ülkenin bütünlüğünü koruyabilmek açısından ellerinden gelen her türlü özveriyi göstermeleri günümüz koşullarında bütün TC. vatandaşlarının bir ulusal görevidir .Böylesine bir yaklaşım doğrultusunda bir araya gelerek sağlanacak uzlaşma ile Türkiye’nin en büyük sorunu olan Doğu sorunu aşılabilecek ve güneydoğu bölgesi yeniden Türkiye Cumhuriyetinin diğer bölgeleri ile normal ilişkilere girerek ortak yaşamın yeniden eskiden olduğu gibi normal koşullarda kurulabilmesi sağlanabilecektir .
Emperyalizm ve siyonizm eskiden olduğu gibi Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgesine müdahale etmeğe devam ederlerse o zaman Türklerin ve Kürtlerin yeniden bir araya gelerek ortak vatan üzerinde birlikte yaşayabilmek için bir uzlaşmaya varabilmeleri zorlaşacaktır . O zaman da Türk devleti Doğu Anadolu’nun Atatürkçü yaklyaşım ile bütünlüğünü sürdürebilmek üzere Gürcü modli bir uygulamaya yönelebilecektir . Gürcü modeli birlikte yaşam düzeninde kendisini alt kimliklerini öne çıkararak Gürcü görenler Gürcistan’da yaşamaktalar ama alt kimliklerini bir etnik zenginlik olarak kendilerine saklayabilenler Türkiye Cumhhuriyeti vatandaşı olarak eşit vatandaşlık statüsünden diğer Türkler gibi yararlanarak Türkiye Cumhuriyetinde diğer Türkler ile birlikte normal yaşamlarını sürdürebilmektedirler . Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde Gürcistan nüfusuna yakın oranda Gürcü kökenli Türk vatandaşının yaşadığını herkes bilmektedir ama hiçbir Gürcü bölücülük yaparak Artvin ya da Ardahan ilinin Gürcistan’a bağlanmasını istememektedir . Bu Gürcü modelinden ,güneydoğudaki Kürtlerin ders almaları gerekmektedir . Kuzey Irak’ta Kürdistan kurulduktan sonra Kürtlerin de durumu Gürcülerin konumuna benzemiştir . Bu durumda kendisini Kürt olarak görenler Kürdistana gidebileceklerdir ama Diyarbakır ya da Şırnak’ın kuzey Irak’daki Kürdistan ile birleştirilmesi doğrultusunda talepte bulunma hakları resmen bulunmamaktadır . Türkiye’de kalarak eskisi gibi Türk vatandaşı olarak bu ülkede yaşamak isteyenler ,artık Türk ulusal kimliğinin bir parçası olarak Türk toplumunun içinde varlıklarını sürdürebileceklerdir . Atatürk’ün halkçı ulusalcılık modelini benimsemeyenler ya da Gürcü modeli benzeri bir birlikte varolmayı kabül etmeyen Kürt asıllı güneydoğuluların kuzey Irak’a göç ederek orada yaşamlarını sürdürme hakları vardır ve Türkiye Cumhuriyeti böylesine bir yaklaşımı bölge barışı açısından destekleyebilecektir .Doğu Anadolu’nun bütünlüğünün korunmasında Atatürk’ün bakış açısının muhafaza edilmesinde ulusal bir yarar bulunmaktadır . Eğer bütün bu olumlu girişimlere karşılık gene de Güneydoğulu Kürtler Büyük Kürdistan projesi doğrultusunda ısrar ederek çatışma ya da terör yollarına başvurmağa yönelirlerse o zaman , Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu aşamasında uygulanan mübadele metodu kendiliğinden gündeme gelebilecektir . Daha önceleri Büyükelçi Gündüz Aktan ve Anayasa hukukçusu Prof.Dr.Mümtaz Soysal tarafından açıkca yazılan bu alternatif , Türkiye açısından en son noktada düşünülebilecek önemli bir tedbirdir .(Mümtaz Soysal –Kesin çözüm,yağma ,saçılım ve mantık keşmekeşi ,Cumhuriyet gazetesi I9,20,21,22 Ağustos 2008 ) Türk devleti bölünmeyi ve dağılmayı kabül etmediğine ve Türkiye’den yeni bir Yugoslavya gibi dağılma modeli çıkarılamadığına göre , halkçı ulusalcılık ve Gürcü modellerinden sonra , Türk devleti Doğu Anadolu’nun bütünlüğünü koruma doğrultusunda bölünmeyi önleyebilmek üzere , Güneydoğudaki Kürtler ile Irak’daki Türkmenlerin mübadelesini gündeme getirerek bölünmeyi önleyebilecektir . Bunu günümüzün Milli Savunma Bakanı ‘da bir Avrupa birliği toplantısı sırasında Brüksel’de açıkca ifade etmiştir . O zaman Atatürk’ün bakış açısı doğrultusunda Doğu Anadolu’da yeniden barış ortamının sağlanabilmesi içinvakit daha fazla geç olmadan tarafların harekete geçerek anlaşmaları gerekmektedir .
|