Türkiye son hızla yeni bir genel seçimlere doğru gitmektedir . Anayasal düzen çerçevesinde normal koşullarda yapılması gereken genel seçimler bu sene 12 Haziran tarihinde yapılacaktır . Her nedense sonbahar aylarında yapılan referandum da 12 Eylül günü gerçekleştirilmişti .Şimdi genel seçimlerin de 12 Haziran günü yapılmak istenmesi de bu kadar çok 12 rakamının Türk siyasetinde kullanılmak istenmesinin arkasında başka bir niyet olup olmadığı konusunda ister istemez insanı düşündürmektedir . Soğuk savaşın son döneminde gündeme gelen iki askeri müdahale için de 12 Mart ve 12 Eylül tarihlerinin seçilmiş olması de bir tesadüf olamaz olarak görünmekte ve 12 rakamının arkasına gizlenen bazı güçlerin Türkiye’de oynanmak istenen siyaset oyununda hedefi on ikiden vurmak gibi bir çabanın içinde olduklarını göstermektedir . Siyaset yarışında hedefi on ikiden vurmak isteyenler ya askeri dönemlerin tarihini belirlerken 12 rakamını öne çıkarmışlar ya da referandum ya da genel seçimler gibi halkı oy sandığının başına götürecek olaylarda da gene 12 den vurmak üzere tarihleri ayın on ikinci günü olarak belirlemişlerdir . Bu durum son referandum tarihi belirlenirken iyice açığa çıkmış ve hiç ilgisi yokken 12 Eylül rejimini gündeme getirerek gerçek gündemi saptırmak isteyen siyasal iktidar ,özgürlükçü bir ortamı 12 Eylül askeri dönemini yargılatarak yaratmış ve bu durumdan yararlanarak yargı gücünü ele geçirmeyi başarmıştır . Son bahar aylarındaki halk oylamasında siyasal hedefini on ikiden vurmayı başaran bugünkü iktidar partisinin genel seçimleri de on ikiden vurarak kesin bir zafer elde edebilmek uğruna bu kez de 12 Haziran tarihine öncelik verdiği görülmektedir . Emperyalizm Türkiye’yi yeniden kendi istediği düzene sokarken , ülkemizi on ikiden vuran dönüşümlerde 12’li günlere özel bir önem ve anlam verdiği artık açıkca anlaşılmaktadır .
Bu yılki genel seçimlere on beş siyasal parti katılmaktadır . Seksen milyonluk Türkiye’de halen yetmiş siyasal partinin aktif olduğu ve bunların içinden otuza yakının seçimlere girmek üzere harekete geçtiği ama sonunda on beş parti ile sınırlanan bir oy pusulasının halk kitlelerinin önüne getirileceği belli olmuştur . Nüfusa oranla Türk halkının genel seçimlerde on beş parti tarafından temsil edilmesi batı demokrasileri standartlarında normal karşılanması gereken bir durumdur . Böylesine bir tablo da Türk siyasetinin çok partili demokrasiye angaje olduğu ortaya çıkmakta ve geçmişten gelen çizginin bu doğrultuda devam edip gittiği görülmektedir . Hal böyle o5lmasına rağmen dünya jandarmalığına soyunmuş olan Amerika Birleşik Devletlerinin bir türlü Türk demokrasisinin çok partili yapısını kabül etmek istemediği ve aynaya bakıp kendinde gördüğü iki partili demokratik sistemi bir çuval gibi Türkiye’nin de başına geçirmek için fırsat kolladığı çeşitli gelişmeler sonucunda kesinlik kazanmıştır .İngiltere’den kaynaklanan bir Anglo-sakson kültürü üzerine kurulmuş olan Amerikan rejiminde, dünya devleti konumundaki güçlü sermayenin kontrolu altındaki siyasal mekanizma iki partili sistem doğrultusunda çalıştırılarak bir anlamda üç yüz milyonluk seçmen kitlesini kandıran bir Tahteravalli oyunu medya üzerinden kamuoyunda sergilenmektedir . Küresel sermayeye tam olarak teslim olmuş olan Amerikan devletinin yetkilileri de para babalarının kendilerini yönlendirdiği biçimde bir Amerikan demokrasi oyununu ,dünyanın önde gelen ülkelerine de empoze ederek ,kendi sistemleri üzerinden bir küresel hegemonya arayışı içine girmişlerdir .
Dünyanın en büyük ve güçlü ülkesi olmasına rağmen Amerika’nın anlamadığı ya da göremediği bir çok unsurun siyaset sahnesinde belirleyici olduğu söylenebilir . Beşyüz yıl dünyayı yönetmiş İngiltere’nin bile çok iyi bildiği jeopolitik gerçeklerden uzak bir Amerikan politikasının ne denli başarısız kaldığı Türkiye’deki gelişmelerle ortaya çıkmıştır . Her ülkenin kendine özgü koşulları bulunduğu ve bu özel durumun dünya haritasındaki konumlara göre değiştiği ,ülkeler üzerinde kurulu bulunan devletlerin jeopolitik konumlarına göre farklı özellikler arzettiği ,bu durumları dikkate almayan politik yaklaşımların ise hiçbir biçimde etkili olamadığını ,nedense Amerikalı dostlarımız bir türlü görmek istememekte ve hala kendi bildikleri doğrultuda uyguladıkları sistemlerini on bin kilometre ötedeki Türkiye’de devreye sokarak iki partili demokrasi yaratabilmek için ciddi zorlamalar yapmaktadırlar . Dünyanın merkezi coğrafyasında Akdeniz diye bir orta denizin bulunduğunu ve bu havzanın kendine has özelliklere sahip olduğunu artık bütün batılı ülkeler gördüğü gibi Amerika’nın da görmesi gerekmektedir . Akdeniz kıyısındaki ülkelerde siyasal kültür çok yönlüdür ve kesinlikle siyasal sistemler bu doğrultuda etkilenmektedirler . Avrupa’nın Akdeniz ülkeleri ile Afrika’nın Akdeniz ülkeleri karşılıklı olarak birbirlerini etkilemişler ve bu nedenle Akdeniz havzası Avrupa ve Afrika kıtalarının dışında farklı bir çizgide çok kültürlü bir yapılanmayı da beraberinde getirmiştir . Afrika ülkelerinde Avrupa üzerinden batı etkisi öne çıkarken , güney Avrupa ülkelerinde de karşı kıyıdan esen rüzgarlar farklı kültürel yapıları Avrupa kıtasına taşımıştır . Bu doğrultuda İspanya,Fransa,İtalya ve Yunanistan gibi Akdeniz ülkelerinde her zaman için çok partili siyasal sistemler var olmuş ve Amerikan müdahaleleri bu gibi ülkelerde iki partili siyasal sistem yaratmakta başarısız kalmıştır . Türkiye’de bir Akdeniz ülkesi olarak her zaman için çok partili bir siyasal arenaya sahip olmuş ve bu doğrultuda ülkenin siyasal sistemi günümüze kadar gelmiştir . ABD’nin Orta Doğu bölgesine gelmesinden sonra sürdürdüğü baskılar ile Türkiye’yi iki partili sisteme zorlama girişimleri her zaman için başarısız kalmıştır . Türk toplumu bir Akdeniz ülkesindeki çok kültürlülüğü her zaman için gösterdiğinden Amerikalıların iki partili sistem üzerinden Türkiye’yi kontrol etme düşünceleri hiçbir zaman için gerçekleşememiştir .
Son derece değişik bir jeopolitik konuma sahip olan Türkiye Akdeniz özellikleri gösterdiği gibi aynı zamanda Karadeniz ,Asya,Kafkasya ve Balkan kültürlerinin kesişme noktasında bir ülke olarak diğer Akdeniz ülkelerinden kat kat fazla bir çok kültürlü yapıyı kendi içinde barındırmış ve bu nedenle de elli yıllık Amerikan çabaları sonuçsuz kalmıştır . Dünyanın merkezi coğrafyasında yer alan merkez ülke olarak Türkiye üç kıta arasındaki kesişme noktalarının kültürel boyutlarını her zaman için kendi içinde taşımış ve bu doğrultuda kendine özgü bir gelişme süreci içerisinde siyasallaşma çizgisini bugüne kadar sürdürebilmiştir . Bu bölge için dışarıdan, hele batıdan çizilen hiçbir model ya da siyasal senaryo istendiği gibi uygulama alanına aktarılamamış ,zaman içerisinde Türk toplumunun doğal tepkileri olduğu gibi , ters çizgide siyasal oluşumlar da gene tepkisel olarak gündeme gelebilmiştir . Bütünüyle ABD destekli olarak gündeme gelen askeri dönemlerde Türkiye yeniden yapılandırılırken iki partili sisteme doğru zorlamalar yapılmış ama ilk genel seçimlerde bu tür tezgahların bozulduğu ortaya çıkmıştır . Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Türk siyaseti merkez sağ,merkez sol,milliyetçi ve dinci olmak üzere dört parti üzerinde doğal gelişim seyrini sürdürürken ara rejimler ve askeri yönetimler üzerinden yeniden dizayn edilen Türk siyasetinde eski partiler kapatılarak böylesine bir gelişimin önü kesilmek istenmiş ve okyanus ötesinden icazetli sol ve sağ ya da demokrat ve cumhuriyetçi partiler üzerinden ABD modeli batıya bağımlı bir siyasal sistem iki parti üzerinden devreye sokulmak istenmiş ama bir türlü başarılamamıştır . Uzun süren Nato güdümlü son askeri dönemde devleti kuran Atatürk’ün partisi bile uydurma gerekçeler ile kapatılmış ama bozulan dengelerin zorlamasıyla daha sonraki aşamada yeniden açılması söz konusu olmuştur . Türkiye Cumhuriyetinin kurucu iradesini taşıyan Atatürk’ün partisinden kurtulmak isteyen Atlantik emperyalizmi ,Nato harekatı sonucunda gündeme gelen 12 Eylül rejiminden yararlanarak en büyük siyasal engelden ara rejim koşullarında kurtulmak istemiştir .
Okyanus ötesinden dünyayı yönetmeğe çalışan Amerikan emperyalizmi , merkezi coğrafyada kendisine bağımlı yeni bir siyasal düzeni Büyük Orta Doğu Projesi görünümünde dışarıdan dayatırken Türkiye üzerindeki eski hesaplarını yeniden devreye sokarak , 2011 seçimlerinde Türkiye’yi yeniden iki partili sisteme doğru zorlamaktadır . Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiş bir biçimde kurulur kurulmaz iktidara getirilen Büyük Orta Doğu Projesinin ılımlı İslamcı partisini merkez sağ çizgiye oturttuktan sonra , geride kalan laik ve cumhuriyetçi eski merkez sağ kadroları hızla tasfiye eden bir plan doğrultusunda eski İslamcı kadrolar yeni merkez sağ olarak Türk siyasetinde öne çıkarılmıştır . Böylece Türkiye üzerinden İslam dünyasını kontrol etmek isteyen ABD için yeni strateji Atatürk’ün ülkesinde uygulanmağa başlanmıştır . Küreselleşmenin getirdiği bütün avantajlardan yararlandırılan merkez sağın ılımlı İslamcı partisi Türkiye’yi iki partili sisteme sürükleme yolunda sağdaki bütün alternatiflerini devre dışı bırakabilmek için her yolu denemiş , eski merkez sağ partilerin tek bir çatı altında toplanmalarını çeşitli yollardan engellemiş ve iktidar olanaklarının verdiği güç ile de kendisinin dışında yeni bir siyasal oluşumun merkez sağda öne çıkmasını engellemiştir . Bugün Türkiye seçime giderken ,merkez sağdaki çekişmenin geride kaldığı ve ılımlı İslamcı iktidar partisinin bütünüyle merkez sağın eski tapulu arazisinin üzerine oturduğu görülmektedir . Satılık politikacılar yüzünden bir araya gelemeyen laik ve cumhuriyetçi merkez sağ kadrolar ,sonunda küçük yapılara bölünerek tasfiye sürecine doğru sürüklenmişlerdir . Önümüzdeki genel seçimlerde eski merkez sağ kadroların bazı küçük partilerde kendilerini tatmin etmeğe çalıştıkları görülmektedir . İktidar partisi de bu durumu elleriyle hazırlayarak ,kendisinin işgal ettiği merkez sağ alanda eski kadroların yeniden laik ve cumhuriyetçi bir çizgide öne çıkmalarına izin vermemektedir .
2011 seçimlerine giderken , bütünüyle tasfiye edilmek istenen merkez sağ kesimin yetkili temsilcilerinin ,merkez sol parti ile milliyetçi parti listeleri üzerinden meclise girmeğe çalıştığı görülmüştür . Merkez sağın eski tapulu arazilerinin yarım yüzyıllık eski önderi kendi tabanı olan partileri kaybedince , Atlantik ötesinden tezgahlanan iki partili oyunu bozmak ve cumhuriyetin laik yapılanmasını korumak üzere, kendisine yakın bir kadronun meclise girme şansı olan merkez sol ve milliyetçi parti listelerinden aday gösterilmelerini sağlamıştır . Böylece merkez sağ eski biçimi ile tam bitti denilirken , bu kesimin önde gelen kadrolarının merkez sol ve milliyetçi partiler aracılığı ile meclise taşınmağa çalışıldığı görülmektedir . Seçimlere giderken yeniden kurulan Menderes’in partisi aracılığı ile merkez sağın meclise girmesi için bir “Evimiz Türkiye” projesi tam devreye sokulurken ,bir cemaat kadrolaşmasının bu partinin başına getirilmesiyle milli burjuvazinin yeniden iktidar arayışının önü kesilmiş ,böylece iki partili sistem doğrultusunda merkez sağ alanın ılımlı İslam partisinin tekelinde kalması sağlanmağa çalışılmıştır .Atlantikçi güçler bu doğrultuda siyasal İslamcılar ile ittifak yaparken , milli burjuvazi de laik ve ulusal cumhuriyetin ayakta kalabilmesi doğrultusunda merkez sol ve milliyetçi partiler ile işbirliği yaparak mecliste grup kurabilecek bir eski merkez sağ kadroyu seçilecek yerlerden aday gösterilmelerini sağlayarak ,geçmişten gelen tapulu arazilerini ılımlı İslamcı ve neo-liberal yeni merkez sağa bırakmamak üzere harekete geçmiştir . Geleneksel cumhuriyetçi merkez sağ kadrolar iki parti listesinden meclise girebilirlerse o zaman ,laik ,ulusal ve cumhuriyetçi merkez sağ bir partinin meclis çatısı altında yeniden kurulması gündeme gelecektir . Seçim sonuçlarına göre eğer merkez sol ve milliyetçi partiler beklenenin üzerinde bir sayı ile meclise girerlerse o zaman ikili yada üçlü milli koalisyon hükümetlerinin kurulabilmesi mümkün olabilecek ve böylece çoğunluklu tek parti üzerinden Türkiye Cumhuriyetinin küresel programlara hapsedilmesi ya da teslim edilmesi sürecinin önüne geçilebilecektir . ABD başlatmış olduğu Büyük Orta Doğu Projesine devam edebilmek için Türkiye’yi çok hızlı bir biçimde projeye uygun bir çizgide dönüştürmeğe öncelik verdiği için , BOP’un ılımlı İslamcı partisi ile yola devam etmek istemekte ve bu doğrultuda önüne gelen bütün milli ve milliyetçi unsurları siyaset sahnesinden tasfiye etmeğe çalışmaktadır . Ayrıca bir din devleti olan İsrail’in cemaatlar üzerinden Orta Doğu’yu yönetebilmesi için de laik cumhuriyetin kaldırılması ve Osmanlı döneminde olduğu gibi bir ümmetçi toplum yapısına dönülmesi istenirken ,laik cumhuriyetin sahibi olan çağdaşlıktan yana milli burjuvazi kesimlerinin siyaset dışı bırakılmağa çalışıldığı görülmektedir . Atlantik dayatmasına karşı Türkiye’nin milli burjuvazisi meclise girme şansı olan iki partinin listelerinden siyaset sahnesine girerek mücadelelerine kaldıkları yerden devam etmek istemektedir.
Milli burjuvazinin partisiz bırakılması ,partilerinin birleşmelerinin büyük paralar harcama yolu ile önlenmesi , “Evimiz Türkiye “ atağının cemaatçı ve işbirlikçi kadrolar ile devre dışı bırakılması üzerine milli burjuvazinin siyasal rekabetinden kurtulduğunu zanneden Atlantikçi ve siyasal İslamcı ittifakı , tam seçim ortamına girildiği aşamada milliyetçi partiyi hedef tahtasına oturtmaktadır .Bir biri ardı sıra kaset olaylarının gündeme getirilmesi , internet üzerinden milliyetçi partiyi bitirecek derecede ağır bir kapmayanın yürütülmesi , kamuoyunda bu doğrultuda gerginliğin tırmandırılmağa çalışılması hep aynı planın bir uzantısı olarak görülmektedir . Türkiye iki partili sisteme okyanus ötesi baskılar ile zorlanırken , milliyetçi bir parti istenmemekte bu partinin Müslüman tabanından yararlanılarak işbirlikçi cemaatlar üzerinden Türkiye’nin milliyetçi partisi ortadan kaldırılmak istenmektedir . Genel seçimler sathına girildiğinden bu yana son bir yıldır , birbiri ardı sıra gündeme getirilen üç operasyonun amacının Türk siyaset sahnesini Amerika’da olduğu gibi iki partili sisteme zorlamak doğrultusunda geliştiği dikkate alınırsa , milliyetçi partinin meclis dışında bırakılması hedeflenmektedir . Daha önceki aşamada bu partinin bölünmesi ve Türk-İslyam sentezcisi küçük bir partinin ortaya çıkarılmasından sonra ,bir iş adamına ulusalcı parti kurdurularak bir dönem milliyetçi partinin meclis dışı kalması sağlanmıştır .Günümüzde ise iktidara yakın çevreler tarafından tam anlamıyla bir top atışına hedef olan bu milliyetçi parti ,İsrail’de müteahhitlik yapan eski bir ülkücünün kurduğu bir başka milliyetçi parti ile bölünmeğe çalışılmakta ve o eski işadamının partisi ile yaptığı gibi milliyetçi partiyi bölerek meclis dışı bırakma senaryosunun bir başka versiyonu günümüzde uygulama alanına aktarılmaktadır . Ayrıca iktidar partisi de seçimlere giderken söylemlerini değiştirerek , milliyetçi partiye gerek kalmayacak derecede yeni bir milliyetçi söylem geliştirerek .kamuoyunda milliyetçiliğe sahip çıkarak milliyetçi partinin önünü kesmek istemektedir . Kaset tezgahı ,yeni milliyeçi parti ve iktidar partisinin milliyetçi söylemlere kayması gibi oyunlar ile milliyetçi parti meclis dışı bırakılarak geleneksel milliyetçi taban iktidar partisinin Müslüman tabanı içerisinde eritilmek istenmekte ve böylece , milli burjuvazinin partisinden sonra ,milliyetçilerin partisi de Türkiye Cumhuriyetinin tasfiyesi yolunda bir siyasal engel olmaktan çıkartılmaktadır .
Seçim yılına girerken esas tezgah okyanus ötesinden Atatürk’ün partisi için kotarılmış ve gene kaset oyunları ile bu partinin yönetiminde değişiklik sağlanmıştır .Devleti ve siyasal rejimi kuran ve kurucu önder Atatürk’ün kurucu siyasal iradesini taşıyan bu parti , İstanbul sermayesine ve batının küreselci politikalarına yakın duran bir neoliberal kadronun yönetimine geçmiştir . Anadolu halkının kurtuluş savaşı örgütü olarak ortaya çıkmış olan Atatürk’ün partisinin Türk halkı ile hiç ilgisi olmayan İstanbul’daki küresel sermaye ortaklarının temsilcilerinden oluşan bir yönetimin eline geçmesi Türk halkında ciddi bir şaşkınlık yaratmıştır . Partinin yeni yönetici kadrosundan laikliğe aykırı bir biçimde tekke ve zaviyelerin açılması ve cemaat önderlerinin ellerinin öpülmesi gibi eksantrik isteklerin öne sürülmesi ,batı emperyalizminin dayattığı sömürgeci ekonomik politikalara karşı çıkmayan teslimiyetçi bir tutumun izlenmesi ve Atatürk ilkelerini savunmanın bu partinin işi olmadığının resmen genel başkan yardımcısı tarafından açıklanması da , seçmen tabanının üçte birini oluşturan laik ve Atatürkçü kesimlerde çok ciddi tepkilere neden olmuştur . Atatürk ilkelerinden uzaklaşan cumhuriyetin kurucu partisinin, tıpkı Amerika Birleşik Devletlerinde olduğu gibi küreselci politikalara teslim olmuş batıcı bir cumhuriyetçi parti olmağa zorlandığı görülmektedir . Yeni genel başkanın ha bire Avrupa yerel yönetimler özerklik şartını uygulayacaklarını açıklaması da ,doğu Anadolu’da örgütlenmiş olan bölücü parti tabanının yeni dönemde bu Amerikancı çizgideki yeni cumhuriyetçi parti ile bütünleştirilmeğe çalışıldığı gibi bir izlenim yaratmıştır . Böylece milliyetçi sağ parti Müslüman taban üzerinden İslamcı merkez sağ parti ile bütünleştirilirken , doğu Anadolu’nun bölücü partisi de yeni cumhuriyetçi merkez sol partinin içinde eritilmek istenmektedir . Böylece ,iktidar partisi ABD’de olduğu gibi siyasal yelpazenin sağında yer alacak bir demokrat partiye dönüşürken ,aynı doğrultuda bölücü partiyi kendi çatısı altına alacak merkez soldaki Atatürk’ün partisi de Amerika’da olduğu gibi solda politika yapan bir cumhuriyetçi partiye dönüştürülmektedir . ABD böylece , önümüzdeki genel seçimler sürecinde Türk siyaset sahnesine kendi modelini taşıyarak ,Türk iye Cumhuriyetinin siyasal sistemini iki partili bir çizgiye doğru taşımak istemektedir . Amerikalılar böylece iki partili sistem üzerinden hem kendi modellerini dünyaya yayabileceklerini hem de çok fazla parti ile uğraşmadan iki parti üzerinden Türkiye ve benzeri ülkelerin siyasal sistemlerini daha kolay kontrol edebileceklerini düşünmektedirler . Yarım yüzyıllık zorlamalar sonucunda ortaya çıkan tepkiler, ya da Türkiye’nin sahip olduğu çok kültürlü yapılanmanın böylesine bir modele izin vermeyen koşulları gibi özellikleri dikkate almayan ve sonuna kadar emperyal planlar doğrultusunda zorlama yapan Amerikan emperyalizminin planlarının tutup tutmayacağını önümüzdeki genel seçimlerin sonucu belirleyecektir .
Türk seçmeni 2011 seçimlerinde sandık başına giderek oy kullanırken , sadece Türkiye’yi bir dönem yönetecek iktidarı değil ama aynı zamanda Türkiye Cumhuriyetinin kaderini de belirleyecektir . Her türlü emperyal zorlamayı dıştan güdümlü bir doğrultuda Türkiye’ye dayatan Atlantik ötesi küresel emperyalizmin , Türkiye’yi istediği doğrultuda bir yeni yapılanmaya zorlaması açısından önümüzdeki genel seçimlerin sonucu çok önemlidir . Küresel politikalara angaje olmuş bugünkü iktidar partisi üçüncü kez iktidara gelerek yeni bir anayasa üzerinden Türkiye cumhuriyetini ortadan kaldıracak derecede köklü değişimleri gündeme getirmek istemektedir . Böylesine bir olumsuz gidişe Türk milletinin dur diyebilmesi için , genel seçimlerden üçüncü kez neo-liberal politikalara bağlanmış bir ılımlı İslam iktidarının çıkmaması gerekmektedir . Cumhuriyeti kuran partinin geleneksel Atatürkçü tabanın sorgulamasıyla meclise sokulması gerekmektedir . Parti içi iktidarı ele geçirenlerin Atlantik ötesinden zorlanan her isteğe uygun davranamayacaklarını bilmelerinde ,Türkiye Cumhuriyetinin geleceği açısından ulusal yarar vardır . Atatürkçüler Atatürk’ün partisine oy verirken bu partinin yönetimini ciddi olarak uyarmalı ve küresel emperyalizme teslimiyete izin vermeyeceklerini ortaya koyabilmelidirler .Emperyal planları yeni anayasa diye dayatanların gerçek amaçları kamuoyunda seslendirilmeli ve Atatürk’ün partisinin Kuvayı Milliye çizgisinden ayrılmasına karşı çıkılmalıdır . Atatürkçü seçmen , Atatürkçü olmayan ,Atatürk ilkelerine sahip çıkmayan ve başka partilerden toparlanan bu partinin yöneticilerine seçimlerde gereken dersi verebilmelidir. Türkye Cumhuriyetinin bir ulus devlet olarak ayakta kalabilmesi için de milliyetçi seçmenler kendi milliyetçi partilerini meclise sokabilmelidirler .Emperyalizmin cemaatlar üzerinden yürüttüğü milliyetçiliği tasfiye planlarının önüne geçilebilmesi için , milliyetçi partinin de milli devleti koruyacak bir siyasal güç olarak meclise girmesi sağlanmalıdır .Ayrıca laik ve üniter devlet konusunda çok büyük hassasiyet gösteren kesimlerin temsilcileri olarak bağımsız aday olan cumhuriyet güçbirliği temsilcilerinin de enaz güneydoğudan gelen bağımsızlar kadar yeni meclise girebilmelerinde laik ,ulusal ve üniter devletin korunabilmesi açısından büyük yararlar olacaktır . Cumhuriyet güçbirliği temsilcileri de yeni dönemde Kuvayı milliye mücadelesinin parlamentodaki temsilcileri olarak her türlü emperyalist girişime ,şeriatçı ve bölücü yasal düzenlemelere karşı mecliste Atatürk’ün askerleri olacaklardır . Yeni anayasa ya da reform adı altında Atatürk’ün devlet modelinin ötesinde Türkiye Cumhuriyetinin bir yerlere çekilmesine ya da kaydırılması girişimlerine karşı ulusalcı,millici ve milliyetçi güçlerin parlamentoda ortak bir savunma yapmaları gerekmektedir .
Milliyetçi partinin üçüncü büyük siyasal güç olarak meclise girmesi , Amerikan emperyalizminin Türk siyasal sistemini iki partili yapıya oturtma girişimlerinin önünü kesecektir . Son günlerde artan kaset saldırıları ile milliyetçi partinin hedef alınması ,bu siyasal gücün meclis dışı bırakılma operasyonunun uzantılarıdır . Milliyetçi parti meclis dışı kalırsa Amerika elli yıllık rüyası olan iki partili sistemi kendi güdümünde Türkiye’de tesis edebilecektir . Milliyetçi parti kendisine yönelik siyasal İslam üzerinden eritilme politikalarına karşı sıkı durabilirse ve direnerek karşı ataklara geçebilirse ve en önemlisi Türkiye Cumhuriyetinin yirmi birinci yüzyılda yoluna devam edebilmesi için alternatif milli politikalar üretebilirse ,o zaman Türk seçmeninin güveni ile meclise girebilme şansını elde edebilecektir . 2011 seçimleri bu açıdan da çok önem taşımaktadır .Türk seçmeni oy sandığına giderken Türkiye’yi yok edecek ya da rayından kaldıracak doğrultuda değil ama , değişen koşullarda Türkiye’yi var edecek ,yenileyerek yoluna devam etmesini sağlayacak hükümetlere destek olmalıdır .Böylesine bir bilinç ile Türk seçmeninin davranması ,Türkiye’nin sırat köprüsünden geçerken dağılmasını önleyecek ve önümüzdeki dönemde belki de Türkiye’yi toparlayabilecek bir milli koalisyonun önünü açabilecektir . Türk seçmeni cumhuriyet tarihi boyunca her zaman sağ duyulu davranmasını bilmiş ve ortaya koyduğu seçim sonuçları ile de ülkenin darboğazlardan uzaklaşarak yoluna devam edebilmesini sağlamıştır . Türkiye Cumhuriyeti hiçbir zaman iki partili modelin dar kalıplarına hapsedilemiyecek kadar büyük ve geniş bir siyasal birikime sahip bulunmaktadır . Türk seçmeni bu birikimin yardımı ile Türkiye için en doğru kararı verecek ve tüm siyasal güçlere gene eskiden olduğu gibi yol gösterecektir . Umarız Türkiye’nin siyasal partileri seçmenin vereceği sağduyulu karardan kendilerine düşen dersleri çıkararak elbirliği ile Türkiye Cumhuriyetini daha iyi ve güzel günlere ulaştırırlar .
|