Yazının başlığında yer alan Çİ-RAN sözcüğü siyasal konular ve dış politika meseleleriyle ilgilenenlerin hemen tahmin edebileceği gibi ÇİN ve İRAN sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelen birleşik bir kavramdır . Soğuk savaş sonrasında ortaya çıkan küreselleşme dönemindeki gelişmeler sonucunda Asya kıtasının iki büyük ülkesinin giderek yakınlaştığı ve zaman zaman bir araya gelerek ortak politikalar belirlediği bir aşamaya gelinmiş olması, giderek İran ve Çin birlikteliğini güçlendirdikçe uluslar arası alanda yeni güç dengeleri oluşurken bu iki büyük devletin birlikteliği bu yazının başlığında dile getirilen birleşik kavram doğrultusunda bir Çİ-RAN olgusunu giderek ön plana çıkarmıştır . Böylesine bir uluslar arası oluşum bütün dünya dengelerini etkilediği gibi bir çok eski güçler arasındaki yapısal dengeleri de yeni oluşumlara doğru zorlayacaktır . Asya’nın doğusundaki dev bir ülke ,batısındaki bir başka ülke ile beraber anılır bir duruma gelmesi , Asya içi dengeleri alt üst ettiği gibi yakın bir gelecekte de bütün dünya güçler haritasını darmadağın edebilecektir . Resmen böylesine bir oluşum açıklanmamasına rağmen , bugünün koşullarındaki gelişmeler dikkatli bir çizgide izlenirse , ortaya kendiliğinden bir Çin ve İran gibi iki güçlü ülkenin giderek süreklilik kazanan bir birlikteliğini yansıtan bambaşka bir tablo çıkmaktadır .Her geçen gün birbirini izleyen olaylar ortaya çıktıkça Asya’nın bu iki dev ülkesinin geleceğe dönük sarsılmaz bir birliktelik sergilediği görülmektedir .
Çin bugünün dünya haritasında Rusya Federasyonundan sonra gelen ikinci derecede ülke büyüklüğüne sahip olan dev ülkelerden birisidir . Asya kıtasının doğu yakasını bütünüyle kapsayan bu dev ülkenin pasifik okyanusuna açılan sınırları ile de gene büyük bir deniz ülkesi olduğu görülmektedir . Asya’nın kıtasal gücünü temsil eden Çin tarih boyunca adalar ülmkesi Japonya ile dengelenmeğe çalışılmış ,batı dünyası Asya’nın iki dev ülkesi olan Çin ve Rusya’ya karşı her zaman için Japonya’yı destekleyerek ,bu adalar ülkesini kendisine ortak seçmiş ve dünya devletinin çekirdek örgütü olan Trilateral Komisyona üçüncü ortak olarak Japonya’yı bütün Asya kıtasının temsilcisi olarak alarak ve Çin ,Rusya,Hindistan,İran,Endonezya gibi büyük ülkeleri dışlayarak dengesiz bir yaklaşımı batının çıkarları doğrultusunda gerçekleştirmiştir . Soğuk savaş döneminin komünist Asya yapılanması döneminde göze batmayan bu dengesizlik , Sovyetler Birliği sonrasında ciddi bir dengesizlik yaratarak Asya’nın yeni dev ülkelerini rahatsız etmiştir . Bilderberg,Dış İlişkiler Komitesi ve Üçlü komisyon gibi dünya devleti oluşumlarının dışında bırakılan Asya’nın doğulu dev ülkeleri de Brezilya’yı da yanlarına alarak Dünya Ticaret Örgütü çatısı altında örgütlenmişler ve gündeme getirdikleri BRİC ülkeleri oluşumu ile ABD ve Avrupa Birliğinin oluşturduğu kapitalist batı blokuna karşı çok kutuplu bir dünyayı gündeme getiren yeni bir tür dayanışmayı antiemperyalist bir doğrultuda batılı kapitalist hegemonya düzenine karşı gündeme getirmişlerdir . Soğuk savaş döneminde dışa kapalı bir düzen içerisinde varlığını sürdüren Çin ,küreselleşme aşamasına geçilirken Rusya ,Hindistan ve Brezilya’yı da yanına alarak Amerikan hegemonyasına karşı yeni bir dengeyi çok kutuplu bir dünya yaratarak oluşturmağa çalışmıştır .
Uzun süre batılı emperyal ülkelerin baskısı altında varlığını sürdürmeğe çalışan Çin on sekizinci yüzyıl sonrasında batının emperyal devletleri tarafından afyon savaşına mahkum edilince ,uyuşturucu üretimiyle kendisi uyuşuk bir durumda kapalı kalmış ve bir türlü Japonya gibi denizlere açılarak dünya ekonomisinde önde gelen bir yere sahip olamamıştır . Bugün Afganistan’ı uyuşturucu üretim merkezi olarak kullananan batılı emperyal ülkeler yirminci yüzyılın ortalarına kadar bu durumu sürdürmek istemişler ama bu büyük ülkede meydana gelen komünist devrim köklü bir yapı değişikliği yaratarak Çin’i eskisi gibi sömürge olmaktan kurtararak geleceğe dönük bir büyük ülke olmasını sağlamıştır . Çin’in afyon savaşından kurtarılması üzerine batılı ülkeler bu ihtiyaçlarını karşılamak üzere Afganistan’a yönelmişler ve bu aşamadan sonra Asya kıtasının ortalarında bir Afganistan sorunu yaratılarak bugüne kadar sürmesi ne giden yol açılmıştır . Bugünün Afgan savaşının temelleri daha Sovyetler Birliği dağılmadan atılmış ve bu ülkedeki Müslüman taban Rusya ve Çin gibi emperyal ülkelerin ,Afganistan üzerinde hegemonya kurmalarına karşı bir batılı istihbarat örgütleri tarafından savaşçı bir doğrultuda yönlendirilmiştir . İngiliz ve Rus egemenlik alanlarının kesişme noktasında bir tampon bölge olarak yaratılan bu dağlık ülke , sonraki dönemde ABD ile Çin arasında kalan farklı bir tampon konumunun merkezi haline gelmiştir . Komüünizm sonrasında Çin bütün dünyaya açılırken , orta Asya’ya da girmesini önlemek üzere bu ülkede göstermelik bir Taliban örgütü oluşturulmuş ve bu terör örgütü ile savaşılıyormuş gibi gösterilerek ,Çin’in bu ülkeye girmesine karşılık bir ABD varlığı savaş süreci boyunca Afganistan’da sürekli bir düzen içerisinde yerleşiklik kazanmıştır .
Asya haritasına bakıldığı zaman kıtanın doğu kıyısındaki büyük ülke olan Çin’in kendine komşu olan bir çok ülkeyi işgal ederek kıtanın ortalarına ve kuzey kısmına doğru genişlediği görülmektedir . Çin’in kuzeyindeki Mançurya’nın tamamı , Moğolistan’ın bir kısmı , Tibet ülkesinin tamamı ile birlikte eski Doğu Türkistan olarak Orta Asya’daki büyük Türk ülkesi Türkistan’ın bir parçası olan Sincan bölgesinin tamamının da Çin’in işgali altına girmiş olduğu görülmektedir .İkinci dünya savaşı sonrasının gündeme getirdiği şaşkınlık ortamında Rusya Sovyetler Birliği olarak Doğu Avrupa ve Orta Asya’da büyük alanlara yayılırken , Çin’de kendi payına Doğu Türkistan’ı işgal etmiş ve daha sonraki dönemde de bu büyük bölgeyi kendi sınırları içine katarak Sincan bölgesi adı altında Çin federasyonunun bir eyaleti konumuna getirmiştir . Elli milyon Türk’ün yaşadığı bu Türk ülkesinin kısa bir zaman dilimi içerisinde bir Çin eyaleti konumuna getirilmesi ve bu ülkede yüzyıllardır yaşayan Türk topluluklarının işkence ve soykırım uygulamalarıyla yok edilmeğe çalışılması her açıdan bir insanlık dramı yaratmıştır . Mançurya ,Moğolistan ile beraber Tibet ülkesini de bütünüyle işgal eden emperyalist Çin ikinci dünya savaşı sonrasında Orta Asya Türk ülkesi Türkistan’ın yarısı olan Doğu Türkistan’ı işgale kalkışması ,bu ülkenin gelecekte bütün Orta Asya bölgesini işgale hazırlandığının bir göstergesi olarak kabül edilmiştir . Eline fırsat geçtiği an tıpkı Doğu Türkistan’ı işgal ettiği gibi Batı Türkistan’ı da benzeri bir biçimde bu dev ülkenin işgal ederek yutacağı açıkca belli olmuştur . Çin emperyalizminin şiddeti ve acımasızlığı Mançurya,Moğolistan ve Tibet sonrasında Sincan bölgesinde de ortaya çıkmış ve birbirini izleyen insanlık dramlarına bu Türk ülkesi son yıllara kadar sahne olmaktan kurtulamamıştır . Bugün bile zaman zaman dünya basınını yansıyan haberlerde Çin emperyalizminin bu Türk ülkesindeki insanlara çok büyük baskı ve şiddet uyguladığı görülmektedir . Çin ve Türkiye Cumhuriyeti arasında bazen mesele haline gelen Doğu Türkistan sorunu bir türlü çözüme kavuşamamış ve Çin emperyalizminin tipik örneği olarak günümüze kadar sürüp gelmiştir . Her girdiği ülkeyi kendine bağlayan ,Mançuryalılar ile beraber Tibetlilere de özgürlük tanımayan Çin emperyalizmi Doğu Türkistanın Türk asıllı Uygurlularına da benzeri baskı ve şiddet politikalarını uygulamış ve bu ülkenin Türk nufusunun azalması için Uygurları topraklarından uzaklaştırarak bu yer altı zenginlikleriyle dolu olan ülkeye doğu eyaletlerinden Çin asıllı toplulukları zorla getirerek yerleştirmiştir .
Mançurya ve Moğolistan’a dönük geliştirilen Çin saldırganlığının sonraki aşamalarda Tibet ve Sincan bölgelerine de uygulanması , Çin’in geleceğe yönelik emperyal planlarını ortaya koymuş bu dev ülkenin bütün Asya kıtasının kendi çatısı altıda birleştirmek arzusu doğrultusunda batıya doğru genişleme eğilimi içinde olduğunu açıkca göstermiştir . Bu durumu önceden fark eden ABD ,Çin’in afyon ülkesi Afganistan’a girmesinden önce atik davranarak bir Taliban senaryosu ile bu dağlık ülkeye girerek fiili durum yaratmıştır . ABD tek başına Çin’e karşı orta Asya’da svaşmak istemediği için Nato’yu bu bölgeye taşımak istemiş ve Afganistan savaşında Nato üzerinden Avrupa ülkelerinin de asker göndermelerini sağlamıştır . Afganistan savaşı devam ederken bölgedeki diğer ülkelerde de önemli karışıklıklar çıkmış ve Pakistan bir iç savaşın eşiğine bu doğrultuda sürüklenmiştir . Asya içi dengelerde Hindistan Rusya ile Çin’e karşı doğal bir ittifak içerisine girerken ,Pakistan da Çin ile yakınlaşarak kendisini güvence altına almak istemiştir . Pakistan ile Çin yakınlaşmasından fazlasıyla rahatsız olan Amerika Birleşik Devletleri bu ülkeyi karıştırmayı kendi çıkarlarına uygun görmüşy ve Pakistan’ın batı yanlısı eski bir başbakanı ile onun gene başbakanlık yapan kızını suikast senaryolarına kurban etmiştir . Çin’in Afganistan’a girmesini önleyecek Taliban senaryosunu ABD’li gizli servisler Pakistan aracılığı ile işlerine geldiği gibi örgütlemesini bilmişler ama bu ülke Çin ile yakınlaşma noktasına gelince de kendilerine yandaş konumundaki batılı politikacıların suikastlara kurban gitmesine bazen seyirci kalmışlar bazen da yardımcı olmuşlardır . İki emperyal ülke arasında sıkışıp kalan Pakistan zaman zaman bölünme ve çökme aşamalarına gelmiştir . Hindistan ile tarihsel çekişmesi nedeniyle daha çok Orta Asya ile ilgilenen Çin , güney Asya ya da iç Asya ülkelerine mesafeli davranmasına rağmen Pakistan’ı Hindistan’a karşı stratejik ortak olarak kullanmayı kendi çıkarlarına daha uygun görmüş ama bu durumda da ABD ile karşı karşıya kalmıştır . Normal demokratik süreç içerisinde Pakistan partilerinin Çin’e Hindistan korkusu yüzünden yakın durmaları , ABD’nin bu ülkeyi zaman zaman karıştırmasına ve askeri darbeler düzenleyerek ordu üzerinden Pakistan ile Çin yakınlığını önlemeğe çalışmasına yol açmıştır . Her zaman demokrasiyi ağzından düşürmeyen ABD demokrasisi emperyal çıkarlar söz konusu olduğu zaman ,Türkiye’de olduğu gibi Pakistan’da darbe yaptırmaktan çekinmemiştir .
Hindistan ile olan rekabet nedeniyle Pakistan’a yakın ilgisini sürdüren Çin , doğuya doğru genişleme siyasetini , ikinci dünya savaşı sonrasında Doğu Türkistan üzerinden sürdürdüğü için , geleceğe dönük planlarında Batı Türkistan’ın da işgal edilerek Çin sınırları içerisine alınması ve böylece bütün Orta Asya Türk ülkelerinin Çin federasyonu içerisinde yeni eyaletler halinde yer almaları hedeflenmiştir . Bu nedenle , Rus işgali sırasında kurulmuş olan Sovyetler Birliği çatısı altında birer sosyalist cumhuriyet olarak yer alan ve daha sonraki aşamada Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra bağımsız Türk Cumhuriyetleri olarak dünya haritasında yer alan Kazakistan,Özbekistan,Kırgızistan,Türkmenistan ve Tacikistan Cumhuriyetlerinin geleceği Çin emperyalizminin batı Asya’ya doğru yayılmacı bir siyaset izlemesi nedeniyle tehlike altına girmiştir . Çin bütün Asya kıtasını sınırları içerisine alarak yayılma siyasetini batıya ve kuzeye doğru genişletirken ,bütün Türk dünyasının topluca Çin hegemonyası altına girmeleri gibi Türkler açısından hiç de istenmeyecek tehlikeli bir durum ortaya çıkmıştır . Çin’in b.atıya doğru yayılma siyaseti Afganistan üzerinden Pakistan’a doğru genişlerken , Doğu Türkistan üzerinden de Batı Türkistan’ın hedef alındığı ortaya çıkmaktadır . Ne var ki ,Asya’nın batısına doğru gelişen bu iki yayılma alanının tam ortasında Asya’nın büyük devletlerinden birisi olarak İran’ın yer alması kendiliğinden Çin ile İran’ı karşı karşıya getirmiştir . Çin hem Orta Asya’dan hem de güney Asya bölgesinden Asya kıtasının batısına doğru hegemonya alanının genişletirken ,iki alanın tam ortasında yer alan İran ile karşı karşıya gelmiştir . Bu durumda Çin yayılmacılığının hedef ülkeleri arsına İran kendiliğinden girmek durumunda kalmıştır . Doğu Asya’nın devi olarak Çin orta Asya bölgesini de sınırları içine kattıktan sonra batı Asya’ya da yayılarak bu bölgeleri de kendi hegemonyası altında birleştirmek isteyeceği son derece açık olarak görünmektedir . Emperyalizmin doğası gereği yayılma sahaları üzerinde yer alan bölgeler ve ülkeler , güç merkezi emperyal ülke tarafından yayılma plan ve programları dahilinde işgal edildiği için İran Çin açısından doğal bir hedef ülke konumuna gelmiştir .
Soğuk savaş sonrası dönemde Türkiye’yi ziyarete gelen bir Çin genel kurmay başkanı ,basın mensuplarının sorularına cevap verirken ,Türkiye ile Çin’in bir gün komşu ülkeler durumuna gelebileceğini söyleyerek Türk devleti açısından ciddi bir uyarıda bulunmuştur . Böyle bir durumun ortaya çıkabilmesi için ya Türkiye’nin Orta Asya ülkelerini işgal etmesi veya bunlarla bütünleşerek bir büyük Türk Birliği kurması gibi yeni bir düzenin ortaya çıkması gerekmektedir .Bu aşamada Türkiye açısından bir emperyal örgütlenme söz konusu olmadığı için ,ya da bir Türk Birliğinin Orta Asya ülkeleriyle bugünden yarına gerçekleşmesi hemen mümkün olamıyacağına göre ,Çin genel kurmay başkanının Türkiye ve Çin komşuluğu konusundaki söylediklerini Çİ-RAN olarak anlamak mümkündür ,çünkü Pakistan ya da Batı Türkistan üzerinden Çin batıya doğru yayılırken , karşısında Hazar havzasına ya da Kafkasya bölgesine doğru ulaşabilmek için bir tek İran engeli kalmaktadır . Doğu kıyısından batı bölgesine kadar bir Çin istilası İran’ı da içine alırken , Çİ-RAN projesi doğrultusunda Çin İran’ı da ele geçirerek bu ülkeye tıpkı Tibet’te olduğu gibi yerleşebilecektir . O zaman da artık İran yerine Çİ-RAN yapılanması öne çıkacaktır . Doğu Türkistan’dan sonra Batı Türkistan,Pakistan ve İran gibi büyük Asya ülkeleri zaman içerisinde Çin hegemonyasında bir araya gelerek Çin’in eyaletleri olacaklardır . Asya kıtasını doğusundan batısına kadar kendi sınırları içerisinde birleştirerek Hazar havzasına gelecek bir Çin ,bu bölgeden hareketle tıpkı Sovyetler Birliği ya da Rusya Federasyonunun yaptığı gibi Orta Doğu bölgesine de müdahale etmeğe çalışacak ve böylece dünyanınmerkezi bölgesini de ele geçirebilecektir . Hazar’a ve Kafkasya’ya ulaşacak bir Çin’in İran bölgesi üzerinden merkezi coğrafyaya ve Orta Doğu bölgesine karışmasıyla beraber Çin ve Türkiye komşu haline gelebileceklerdir . Böylesine bir emperyal zorlama sonucunda oluşabilecek bir Çin Türkiye komşuluğu kısa süreli kalabilir ve geçici olarak ortaya çıkabilecek böylesine bir durum sonrasında tıpkı İran gibi Türkiye’de Çin’in işgal girişimlerine maruz kalabilir ve zaman içerisinde Çin Türkiye ve Orta Doğu ülkeleri üzerinden Akdeniz’e ya da Karadeniz’e ulaşabilir . Çin genel kurmay başkanının ,Türkiye ziyareti sırasında bir Türkiye –Çin komşuluğunu dile getirmesi böylesine emperyal bir proje için bir kamuoyu oluşturma denemesi olarak görülebilir . Eskiden hayal olarak görülen bu gibi durumlar ,son zamanlardaki hızlı gelişmeler sonucunda ihtimal dahiline girmektedir .
Bugün gelinen noktada artık Çin ,Amerika Birleşik Devletlerini geride bırakarak dünyanın en büyük gücü konumuna gelmekte , ABD’de Orta Doğu bölgesine İsrail ‘in Siyonist planları yüzünden geldikten sonra ister istemez bütün bölge ülkelerine bulaşmak zorunda kalmış ve Irak ile Libya savaşlarından sonra ,şimdi de Suriye ve İran savaşları ile karşı karşıya kalmıştır . Son yıllarda giderek güç kaybeden ve eskisi gibi dünyayı yönetemez bir duruma gerileyen ABD , İsrail merkezli Siyonist politikaların merkezi coğrafya üzerinden bütün merkezi bölgeye yayılması sürecinde başlıca güç odağı olarak İran ile karşı karşıya kalmıştır . Körfez savaşı ile Irak yıkıldıktan sonra Arap milliyetçiliğinin gücü kırılmış ve bölgedeki Baas gücü tasfiye edilmiştir . Filistin devleti tanınmamış ve Lübnan üzerinden geliştirilen terör olayları ile de bütün bölge ülkelerine karşı ABD destekli bir İsrail egemenliği sağlanmıştır . Etnik ve dinsel terörü bütün bölge ülkelerine ABD desteği ile yayan İsrail böylece merkezi coğrafyanın ülkelerini iç karışıklıklara sürükleyerek ,kendisinin merkezinde yer alacağı bir merkezi coğrafya hegemonyasının peşinde olmuştur . Bölgenin en küçük devleti olmasına rağmen ,güçlü lobilerinin sağladığı desteklerle batılı ülkeleri arkasına alan İsrail ,Orta Doğu’da bir Arap ve İslam hegemonyasının önünü kesmiştir . Ne var ki , daha sonraki aşamada Sünni Irak’ın yıkılması yüzünden bir Şii İran hegemonyası bütün Orta Doğu’da ağırlık kazanarak Arap ülkelerinin dış politikası üzerinde etkili olmuştur . Batının dünya hegemonyasının devam etmesi konusunda ısrarlı olan Atlantik emperyalizmi ile İsrail Siyonizmi bütün bölge ülkeleri ve Asya kıtasına karşı bir atağa geçerek ,merkezi coğrafya üzerinden Çin’in batıya doğru yayılma stratejisinin tamamen tersi bir doğrultuda merkezi bölgeden doğuya doğru bir açılımı zorlamağa başlamışlardır . Bu doğrultuda ,Kosova ve Afganistan’ sonrasında Libya üzerinde de emperyalist jandarma olarak kullanılan Nato askeri birliklerinin şimdi de Suriye ve İran’a yönelik olarak kullanılması gündeme getirilmiştir . Nato üyesi olan İngiltere ,Fransa ve Almanya gibi büyük Avrupa ülkelerinin karşı çıkmalarına rağmen ,İsrail’in Siyonist planlarını ABD destekli olarak uygulamaya aktarması sürecinde Nato askeri birliklerinin Avrupa kıtasından Türkiye’ye taşınmaları gündeme getirilmiş ve Suriye ile İran savaşının Türkiye üzerinden yürütülmesi planları öne çıkarılmıştır . Doğu gücü olarak Çin’in İran üzerinden merkezi coğrafyaya müdahale etmeğe hazırlanması aşamasında , en büyük batı gücü olan ABD’nin İsrail lobilerinin desteği ile kedi komutası altındaki Nato birlikleri üzerinden Suriye’ye askeri bir işgale yönelmesi ve bu durumda İran ile karşı karşıya kalması dünyanın tam ortasında üçüncü dünya savaşı tehlikesini bütün tehlikeleriyle beraber gündeme getirmiştir . İkinci dünya savaşı sonrasında Sovyet tehdidi yüzünden Nato’ya üye olan Türkiye’deki Nato üslerinin Suriye ve İran’a karşı kullanılmak istenmesi bu iki ülkenin ve bütünüyle Arap ve Müslüman ülkelerin yönetimlerinin Türkiye karşıtı bir çizgiye sürüklenmelerine yol açmıştır . Bu durumda Türkiye klise ile cami arasında ,ya da iki arada bir derede kalmış ,batıdan gelen baskılar ile doğudan gelen tepkiler arasında sıkışmıştır .
Başkent Pekin’de komünist devlet yapısını koruyan Çin , Şangay üzerinden dünya ekonomisine açılırken ,bütün dünya ülkeleriyle yakın ilişkilere girerek dünya ekonomisinde ABD ile yarışa girmiş ve son yıllarda bu rekabeti kazanarak dünyanın en büyük ekonomik gücü olmağa başlamıştır . Bu doğrultuda zenginleşen Çin’de halk bisikleti bırakarak otomobil kullanmağa başlayınca petrol ihtiyacı artmıştır .Yakıt gereksinmesini karşılama doğrultusunda Çin ile İran arasında bir petrol hattı kurulmuş ve İran petrolü artık daha büyük oranlarda Çin ekonomisine katkıda bulunmağa başlamıştır . Böylece Çİ-RAN yapılanması yerin altından da örgütlenmeğe başlanmış , Amerikan petrol şirketlerinin göz koyduğu İran petrolü Çin’e doğru akmağa başlamıştır .Eskiden körfez limanlarından gemilerle Çin’e taşınan petrolün yeni dönemde yer altı boru hatlarıyla Çin’e taşınacak olması ,iki ülke arasındaki ticareti daha da geliştirerek Çin ile İran gibi iki büyük devin bir büyük Asya yapılanması çerçevesinde birlikteliğini hızlandırmaktadır . Bu tür bir Çİ-RAN yapılanmasına hiçbir batı ülkesinin hele ABD ile İsrail’in olumlu bakmayacağı açıktır .Bu yüzden , İsrail’in Lübnan’da önünü açacak bir Suriye savaşı sonrasında asıl hedefin İran olarak seçildiği görülmektedir . Özellikle ,Suriye halkının içindeki Şii-Sünni ayırımının ABD ve İsrail gizli servisleri tarafından kışkırtılması sonucunda bir iç savaşa sürüklenmesi düşünülen Suriye’de Nato ordularının İncirlik üssü üzerinden bu ülkeye girmeleri ,Nato’nun üslerinin Suriye işgali sırasında kullanılması durumunda hem Suriye hem de İran ordularının askeri yapılanmasıyla Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı görülmektedir . Yıllardır batının denetimindeki Türkiye medyası tarafından gizlenen bu durum artık mızrağın çuvala sığmayacağı gibi örtülemediği için ,yeni gelinen bu aşamada Türkiye bir Suriye ve İran ittifakı ile karşı karşıya bulunmaktadır . Bu yüzden son iki aydır İran kaynaklı bir çok haber basına sızmakta ve İranlı yetkililer Türkiye’nin ikili oynadığını öne sürerek ,komşuları olan Türklere güvenmediklerini açıkca dile getirmektedirler . Nato ordularının Türkiye üzerinden Suriye’ye girmesini bir savaş nedeni olarak kabül edeceğini öne süren İran ,Türkiye’nin bu ülkede Sünnileri koruması durumunda , Şiilere sahip çıkacağını ve bu durumda Suriye topraklarında Türkiye ile İran’ın bir mezhep çatışması yüzünden karşı karşıya geleceğini ileri sürmektedir . Eskiden Türkiye ile ilgili olarak İran basınında çıkan olumlu yazıların artık çıkmadığı aksine ,Suriye olaylarının ABD ve İsrail gizli servisleri aracılığı ile kışkırtılmasıyla doğan karışıklıkların önlenmesinde ,İran Türkiye’yi batılı emperyalistler ile işbirliği yapmakla suçlamaktadır . Daha da ileri giderek Türk ordusunun ABD emperyalizmi ile İsrail Siyonizminin taşeronluğunu ya da bekçiliğini yapmasının bölge barışı için tehdit olduğunu İranlı resmi yetkililer her gün dile getirerek ,Suriye’ye dönük bir savaş harekatının önlenebilmesi için çaba göstermektedirler .
Libya ve Suriye üzerinden tırmandırılan terör ve çatışma olaylarının bölge ülkelerine yönelik askeri harekatları gündeme getirmesi ,Suriye’nin müttefiki İran’ı da hedef yapmıştır . Artık bu aşamadan sonra Suriye’ye girecek olan Nato birlikleri ya da batı orduları ,işin sonunda İran ordusu ile de karşılaşacaklarını ve Suriye topraklarında bu büyük ülke ile de uzun süreli bir savaşa gireceklerini bilmek durumundadırlar . İki devletin yönetiminde bulunan Şii yapılar Orta Doğu’da Sünni devletlere karşı işbirliği içinde oldukları gibi ,kendilerine yönelik tehditlerde de işbirliği yapacaklarını resmen ilan etmişlerdir .ABD’li yetkililer Orta Doğu’da ki Sünni ülkeleri Suudi Arabistan’ın öncülüğünde kurulan bir Arap ordusu çatısı altında bir araya getirirken , İran ve Suriye arasında da ciddi bir Şii dayanışması örgütlenmiş ve bu durum başta Çin olmak üzere Amerikan emperyalizmi ile İsrail Siyonizminin bölgeye yayılmasına karşı bir denge oluşturulabilmesi için kullanılmıştır . Ayrıca ,Rusya ve Çin sahip oldukları büyük askeri endüstrinin ürünü olan bir çok silahı da İran’a vererek , Nato ya da Amerikan ordularına karşı İran’ı Asya kapısının bekçisi konumuna getirmişlerdir . Birkaç bin kilometrelik menzillere sahip olan Şahap füzelerinin bütün Orta Doğu ülkeleriyle beraber Türkiye ve bölgedeki bütün ABD ve Nato üslerini tehdit ettiği artık iyice belli olmuştur . Nato çatısı altında savaş hazırlıkları ilerlerken ve savaş tamtamlarının sesleri batılı medya organları tarafından yükseltilirken ,İran’ın nükleer silah hazırlıklarını tamamladığı ve bu doğrultuda Çin ile Rusya’nın tam desteğine sahip olduğu anlaşılmaktadır . Bu durumda artık Suriye’nin yalnız olmadığı arkasında İran’ın olduğu , İran’ın da yalnız olmadığı onun da arkasında Çin ve Rusya gibi iki büyük dev doğu ülkesinin bulunduğu açığa çıkmıştır . İran’ın nükleer deneylerinde Rusların yardımcı oldukları , silah sanayisini geliştirmede de Çin’in büyük yatırımlar ile ciddi destekler sağladığı görülmüştür . İran’ın Çin’e verdiği petrol karşılığında bu ülkeden büyük miktarda silah yardımı aldığı , Çinli ve Rus subayların İran ordusunun yetişmesinde eğitim çalışmaları yürüttükleri zaman zaman basın organlarına yansımıştır .İran’ın ilk hnedefinin İsrail olduğu ,Nato ya da ABD askerlerinin Suriye’ye girmesi durumunda tıpkı Irak ordusunun yaptığı gibi önce İsrail’in bombalanacağı resmen açıklanmıştır . İsrail sonrasında Nato birliklerinin ve üslerinin ,eğer Türkiye savaşa girerse Türkiye’nin de Şahap füzeleriyle vurulacağı İran’ın yetkili makamları tarafından açıklanarak ,savaşa yönelik ABD ve İsrail manevraları önlenmeğe çalışılmıştır .Ne var ki , ABD ve İsrail’in bildikleri yolda gitmeleri ,İran’ın uyarılarına kulak asmamaları yüzünden Türkiye ve İran karşı karşıya getirilmiştir . Batılı güçlerin Türk siyasetinde ve devlet yönetiminde etkili olmaları ve savaş lobilerinin bu kadrolar üzerinden Türkiye’yi baskı altına almaları nedeniyle , iki ülke arasına kara kedi girmiştir . İran basınında her gün Türkiye ile ilgili eleştiri dozu çok yüksek resmi açıklamalar yer alırken , Türkiye’de de batıcı çevreler sürekli olarak savaş tamtamlarının sesini yükseltmektedir . Tam da İsrail’in ve Siyonist lobilerin istediği gibi , Tevrat’taki Armegeddon Savaşı serayolarına uygun düşen bir durumun yaratıldığı göze çarpmaktadır .İsrail ile Suriye’nin Suriye topraklarında ki Megiddo ovasında savaşa başlaması ,Nato ve ABD ordularının daha sonra Suriye’ye girmeleri üzerine İran’ın da Suriye’yi korumak üzere savaşa dahil olması ile Armageddon savaşının üçüncü dünya savaşına dönüşmesi sağlanacak ve sonunda İsrail atom bombalarını kullanarak bütün bölge ülke halklarını ve devletlerini yok edecektir . Savaş lobileri üçüncü dünya savaşı sayesinde hem dünyayı yıkarak hem de ekonomiyi canlandırarak durumlarını kurtarmağa çalıştıkları anlaşılmaktadır . İnsanlığın birinci ve ikinci dünya savaşlarından ders alması gerekirken ,savaş lobilerinin Siyonist planlar doğrultusunda üçüncü dünya savaşını tezgahlamaları insanlığın geleceği açısından son derece üzücü bir durum yaratmıştır . Yaklaşmakta olan korkunç felaketi hiç kimsenin ya da kuruluşun durduramadığı görülmekte ve gelecek açısından umutlar giderek yitirilmektedir .
Türkiye genel seçimler ile uğraşırken Nato kara kuvvetlerinin Türkiye’ye gelmesine karar veriliyor ,sonunda Türkiye için bir felaket ile sonuçlanacak savaş senaryosu ile ilgili olarak Türk halkına hiç kimse sormuyor ya da bir referandum ile Türk ulusunun böylesine kritik ve yaşamsal bir konuda genel bir karar alması gerektiğini hiç kimse görmüyor ve sessizce savaş hazırlıkları bitirilirken ,Türkiye cephe ülkesi olmağa mahkum edilerek kendisinin olmayan bir haksız savaşa doğru sürükleniyordu . Tam bu aşamada Türk ordusu çeşitli davalar ile uğraşmak zorunda bırakılıyor ve bu nedenle Türkiye’yi yok edecek bir savaş sürecinde barıştan yana ağırlığını koyması engelleniyordu . Türkiye gereken tepkileri koyamazken , Çin’in önderliğinde toplanan bütün Asya ülkeleri Şangay Örgütü çatısı altında bir araya gelerek İran’ı da içlerine alarak sahip çıkıyorlar ve ABD ile İsrail ikilisinin merkezi coğrafya’da yarattıkları emperyal savaş girişimine karşı ,Kazakistan’ın başkenti Astana kentinde Şangay Örgütü olarak savaşa karşı çıkma , Nato’nun Asya ülkelerine saldırısına karşı çeşitli dayanışma önlemleri alma ve İran’a sahip çıkarak ,haksız Suriye savaşının önlenmesi doğrultusunda bütün Asya ülkeleri bir araya gelerek karar alıyorlardı . Böylece Asya’nın dev ülkeleri ,Orta Doğu’da bir üçüncü dünya savaşına izin vermeyeceklerini topluca bütün dünyaya resmi bir toplantı aracılığı ile açıklıyorlardı .Son yıllarda giderek İran ile bütünleşen Çin , Çi-RAN oluşumunun son aşamasında müttefiki İran’ı yalnız bırakmamak üzere bütün Asya ülkelerini kendi komutasındaki Şangay Örgütü çatısı altında bir araya getirerek ciddi bir dayanışma örneği sergiliyordu . Atana zirvesi sonrasında ,yeni ortaya çıkan Asya dayanışması çerçevesinde artık ABD ve Nato güçleri Suriye’ye girerken karşılarında İran’ı ve Çin’i bulacaklarını, Çİ-RAN dayanışması nedeniyle Şangay örgütü üyesi olan bütün Asya ülkelerinin İran ve Suriye’ye yardımcı olacaklarını bilmeleri gerekmektedir .Suriye yalnız değildir ,arkasındaki Çİ-RAN dayanışması ,Batı emperyalizmine ve Nato saldırganlığına karşı hem Suriye’yi hem de bütün bölge ülkelerini destekleyerek koruyacaktır . Türkiye bu durumu bilerek hareket etmeli ve kesinlikle kendisinin taraf olmadığı bir haksız emperyal savaşa Irak savaşında olduğu gibi katılmamalıdır . Türkiye Çİ-RAN dayanışmasını bilerek hareket ederse o zaman bu haksız savaşa alet olmaktan kurtulabilir ,çünkü böyle bir savaş bölge ülkeleriyle beraber Türkiye’yi de yok edecektir . Komşularla başlatılmış olan yakın ilişkiler ve dayanışma artırılarak üçüncü dünya savaşının önü kesilmelidir .
|