Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren çeşitli sebeplerle irili ufaklı 15 ekonomik kriz yaşanmıştır.
Bu krizlerin kısaca sebep ve sonuçlarını inceleyip, analizlerini yaparak; sosyal bünyemizdeki etki ve tahribatlarını görüp, bunların kalıcı olmamasının sebeplerini tespit etmeye ve Avrupa Birliği ile Amerika’daki krizlerin sosyal sonuçlarıyla mukayese etmeye çalışacağım.
1980 yılında OPEC ülkelerinin petrol fiyatlarını %150 arttırması sonucu yaşanan şok Türkiye’de işsizliği %20’lere fırlattı. Enflasyon %65,9’a yükselirken, 24 Ocak kararlarının uygulanmaya başlanmasıyla TL %48,6 oranında devalüe edilerek krizden çıkış yolları aranmıştır.
1989 yılına gelindiğinde Türkiye Ekonomisi dışa açık serbest piyasa ekonomisi halini aldı. Bu dönemde 17,4 milyar dolar olan dış borç stoğu 41,7 milyar dolara ulaştı.
Yine bu dönemde stagflasyon sürecine girildi. Enflasyon %32’den %69’a yükselirken, işsizlik ciddi derecede arttı. 1994 yılında ülke tarihinin en şiddetli krizlerinden biri yaşandı. Faiz hadleri %400 civarını aşarken, TEFE %120, Tüfe %106’ya ulaştı. Bu kriz nedeniyle yaklaşık yarım milyon kişi işini kaybetti. TL %13, oranında devalüe edildi.
Ekonomiyi dengeye getirmek için 5 Nisan kararları açıklandı, ancak bu kararlar ekonomi üzerinde gerekli etkiyi yaratamadığı için ülkenin kredi notu düşürüldü. 2001 yılında TL’den büyük bir kaçış yaşandı. TCMB’den çekilen döviz nedeniyle döviz rezervi 22,6 milyar dolara kadar geriledi. Faiz oranları %7500’e kadar yükseldi. Sabit kur rejiminden dalgalı kur rejimine geçilmesiyle TL’nin değeri %40 oranında düştü. Tüm bunların sonucunda bir çok esnaf işyerini kapatırken, bir çok çalışan da işinden oldu.
Avrupa Birliği ve Amerika’da bu sıklıkta krizler yaşanmamasına rağmen, son krizde gördük ki sosyal bünyelerinde uzun yıllar telafi edilemeyecek tahribatlar meydana gelmiştir. Bizimle mukayese edildiğinde genç nüfusun azlığı yani iş edinme ve iş kurma oranının bize göre düşük olması yaşadıkları krizlerin etkisini azaltmaktadır. Genç bir nüfusla her gün artacak işsizlerimize istihdam yaratmak için mücadele etmek zorundayız.
Tabi ki iç ve dış krizler bunu güçleştirmektedir. Avrupa Birliği ve Amerika’nın kendi aralarındaki ekonomik dayanışmayı bizim gibi gelişmekte olan ülkeler yaşadıkları krizlerde görememektedirler. Bunun sonucunda ekonomik krizler daha sık ve uzun süreli yaşanmaktadır.
Buna rağmen, bizdeki krizlerin olumsuz sosyal etkisi batılı ülkelere göre daha az olmaktadır. Çünkü “Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir” diyen İslam dininin mensuplarıyız.
Etrafımıza baktığımızda rakamlarla ifade edilemeyecek büyüklükte sosyal yardımlaşmalar yapıldığını görmekteyiz.
Bu da sosyal sınıflar arasındaki çatışmayı önlemektedir. Sevginin, muhabbetin ve toplumsal kaynaşmanın sağlanmasına vesile olmaktadır.
Batılı ülkelerdeki “bana ne”cilik, bencillik, paylaşma konusundaki hoşgörüsüzlük krizlerin sosyal etkilerini arttırmaktadır.
Biz batılı anlamda bir sosyal devlet olmasak da, krizlerin olumsuz etkilerini batılılara göre daha sınırlı yaşamaktayız
|