Yirmi birinci ile beraber kurulmağa çalışılan Amerikan hegemonya düzeni sarsılmağa başladığı için, ABD soğuk savaş döneminden kalma NATO örgütlenmesinden yararlanarak ,dünyanın merkezi bölgesinde geleceğe dönük bir güvenlik düzenini batı blokunun çıkarları doğrultusunda kurmağa çaba göstermektedir . BRİC ülkeleri adı verilen Rusya,Çin,Hindistan ve Brezilya gibi dört büyük devletin ,ABD merkezli bir küresel hegemonya düzenine karşı çıkmasından sonra ,ABD batı üstünlüğünü koruyabilmek üzere NATO ittifakını doğunun büyük dev ülkelerine karşı Orta Doğu ve Uzak doğu bölgelerine getirmek ve böylece sınır ötesi çatışmalarda ,bu askeri güvenlik örgütünü batı hegemonyasının jandarması gibi kullanmağa çalışmaktadır . Çin,Rusya ve Hindistan’ın merkezi coğrafyaya girmesini NATO ile önlemek isteyen ABD bu yüzden Avrupa ülkeleriyle ters düşmüş ve bu yüzden batı ittifakında bölünme meydana gelmiştir . Avrupa’nın büyük devletleriyle anlaşamayan ABD bunun üzerine İsrail’i yanına alarak Avrupa’yı dışlayan bir Atlantik hegemonyasını Siyonist İsrail ile beraberce oluşturabilmek üzere merkezi coğrafya ülkelerini zorlamağa başlamış ve bu doğrultuda giderek artan baskılarını son günlerde fazlasıyla tırmandırmıştır .
Avrupa ülkelerinin enerji bağımlılığı doğrultusunda Rusya’ya yanaşması ,Çin gibi bir büyük dev ülkenin Orta Doğu bölgesinde yayılmağa başlaması ,Çin ile ittifak kuran İran’ın Orta Doğu’da yeni bir Şii hegemonyası oluşturmasına karşılık ,ABD ,İngiltere ve İsrail üçlüsü de Arap ülkelerindeki sosyal olayları kışkırtarak Arap baharı adı altında bu ülkelerde yıpranan rejimleri değiştirme yoluna gitmişler ,geçmişten kalan yıpranan yönetimleri hızla değiştirerek yeni dönemde demokratik görünümlü ama kendilerine bağlı kalacak siyasal yapılanmalara yönelmişlerdir .Hindistan’ın da yeni bir büyük ülke olarak Çin ile beraber petrol piyasasına girmesi nedeniyle ,batılı petrol şirketleri enerji kaynakları üzerinde daha kesin ve mutlak bir egemenlik peşinde koşmağa başlamışlardır .Batı bloku dağılırken ve zayıflarken ,doğunun büyük güçlerinin merkezi coğrafyaya ve enerji bölgelerine yönelmeleri karşısında ABD,geçmişten gelen NATO örgütlenmesini daha güçlendirerek Orta Doğu’da yeni bir yapılanmaya gitmiş ,hatta daha ileri giderek Türk devletinin ülkesini kendi ana üssü haline dönüştürmeğe yönelmiştir .
Avrupa ülkeleri ile ihtilafa düşen ,İsrail yüzünden batı ittifakında giderek zorlanan ABD ,yavaş yavaş NATO’yu kendi hegemonyasını artırarak devam ettirebilmek doğrultusunda Türkiye topraklarına taşımağa girişmiştir . Brüksel’deki ana merkez İzmir’e ,Akdeniz’deki deniz üsleri Marmaris yakınlarındaki Akçasaz’a ,hava güçlerini Eskişehir’e ve kara kuvvetlerini de Konya ile Adana’ya taşımanın planlarını yapan ABD,tam bu aşamada Ankara’daki Türk ordusunun küçültülmesini gündeme getirerek ,yeni dönemde profesyonel ordu ile batı ittifakının çıkarlarını en üst düzeyde merkezi coğrafya’da korunmasını sağlayabilmek üzere ,Türk hükümeti üzerindeki siyasal baskılarını giderek artırmış ve Türk devletinin ana yapısını bu doğrultuda değişim için zorlamağa başlamıştır . ABD ve NATO üzerinden batı kapitalizminin ana kalesi konumuna sürüklenen Türkiye Cumhuriyeti , kendi milli ordusunu kaybederken , küresel kapitalizmin profesyonel ordularının ana üssü konumuna gelmektedir . Milli ordusu elinden alınan bir Türk devletinin artık milli bir yapılanma olmanın ötesine sürüklenmesi nedeniyle ,doğuya karşı savaş açan batı sistemi Türk toprakları üzerindeki üslenmesini daha da güçlendirerek ve ön Asya’daki Türk hegemonyasına son vererek ,NATO üzerinden batı insiyatifinin kesin denetimi altında olacak yepyeni bir yapılanmayı Türk ulusuna zorla dayatmaktadır . Füze kalkanı ve benzeri projeler bütünüyle ABD hegemonyasının Türkiye üzerinden doğu bölgesine karşı merkezdeki yapılanmasının en açık örnekleridir .
Yeni dönemde ABD ,İsrail ve İngiltere ile beraber bir Atlantik hegemonyası yaratabilmek üzere baskı ve girişimlerini artırırken ,varolan NATO yapılanmasının bölgeyi bütünüyle kontrol edebilme açısından yetersiz kaldığı görülmüş ve bu durumu gidermek üzere bir füze kalkanı sistemi uzay bağlantılı en üst teknoloji ile bölgeye kurulmak istenmiştir .Önceleri Avrupa ülkelerinde Rusya’ya karşı kurulmak istenen bu füze kalkanı sistemi için Almanya ve Rusya arasındaki stratejik ülkeler olarak Polonya,Romanya ve Çekya düşünülmüş ama Avrupa Birliği’nin karşı çıkması üzerine füze sistemi Türkiye’ye doğru kaydırılmak istenmiştir . Avrupa ABD’nin füze kalkanı sistemi nedeniyle Rusya ile karşı karşıya kalmak istemeyince , ABD hegemonyası Türkiye’yi Rus yayılmacılığına karşı füze kalkanı sistemi ile bir askeri kale konumunda örgütlemeğe yönelmiştir . Birkaç yıl önce kesin hatlarıyla gündeme gelen bu konu Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından tartışma konusu olmuş ,bilinçli Türk kamuoyu bu duruma karşı çıkarken ABD zaman kazanmak ve Türkiye’nin ulusal reflekslerini önleyebilmek için daha sonrasını beklemeyi tercih etmiştir . Türkiye’yi tıpkı ikinci dünya savaşı döneminde olduğu gibi Almanya benzeri bir cephe ülkesi durumuna düşürecek olan böylesine bir askeri yapılanmaya , Türk devleti ve ulusu karşı çıkarken , ABD bu konuda sabırlı hareket ederek önce beklemiş ve daha sonra aynı projeyi zorla dayatmıştır . Almanya ikinci dünya savaşı sırasında bir cephe ülkesi olarak yirmi milyondan fazla insanını kaybederek çökmüştür .Üçüncü dünya savaşı öncesinde ,NATO’nun patronu olan ABD , bu örgüt içindeki müttefiki olan Türkiye’yi de Rusya , Çin,Hindistan ve İran yayılmacılığına karşı bir anlamda cephe ülkesi konumuna sürükleyerek , Türk ulusunun ve ülkesinin tamamını diğer emperyal devletlerin hedefi konumuna düşürerek açıkca harcamaktadır .F!üze kalkanının yerleştirilmesiyle beraber bütün bölge ülkelerinin hedefi konumuna gelmekte olan Türk ulusu en küçük bir çatışma ya da gerginlik durumunda bölge devletlerinin füzelerinin hedefi olacak ve bu durumda milyonlarca Türk insanı ABD’nin küresel çıkarları uğruna ölüme sürüklenecektir .
Okyanus ötesinden dünyayı yönetmekte zorlanan ABD,kendi denetimi altındaki küresel sermayenin istekleri doğrultusunda İstanbul’u bölgenin ticaret merkezi durmuna getirirken ,NATO’yu da İzmir merkezli yeni bir yapılanmaya götürerek Brüksel’deki ana merkezi İzmir civarındaki ilçelere taşıyarak ,batı ittifakının çıkarlarını Ege kıyılarından savunmayı hedeflemekte ve bu durumda bütün Anadolu’nun gelecekte savaş alanı haline dönüşmesinin önünü açmaktadır . Anadolu ana kale haline gelirken ,ekonomi İstanbul’dan , savaş girişimleri İzmir’den yönetilecek ,Konya ovasında konuşlandırılacak NATO kara kuvvetleri düşman birliklerini savaş alanına dönüşecek Anadolu’nun çeşitli ovalarında tarihteki örneklerde olduğu gibi karşılamağa çalışacaktır . Sulanması ve tarım alanı olması yarım yüzyıldır engellenen Konya ovasının batı hegemonyasının merkezi etkinliği için askeri alana dönüştürülmesi söz konusu olacaktır . Bu doğrultuda bütün NATO üsleri daha etkili bir düzeyde kullanılırken füze kalkanı sistemine uygun yapılanmalar doğrultusunda yeni üslerin oluşturulması gündeme getirilmiştir . ABD’nin füze kalkanı sistemi ilk açıklandığı aşamada Rusya devlet başkanı Putin ,Avrupa ve Türkiye’ye bu sistemin konulmasına karşı çıkmış ve ABD işgali altındaki kuzey Irak bölgesinde böylesine bir yapılanmanın düşünülebileceğini ifade etmiştir . Ne var ki , ABD’nin elinde Kuzey Irak ya da körfezin küçük ülkeleri gibi çeşitli alternatifler bulunmasına rağmen , gelecekte muhtemel bir savaş senaryosunda Türkiye’yi ve Türk ordusunu uzaktan kumandalı bir biçimde doğulu güçlere karşı kullanmak isteyen ABD ,Türkiye’yi de bu işe bulaştırma doğrultusunda füze kalkanı sistemi için Anadolu topraklarında ısrarcı olmuştur . Hedeflenen Türkiyenin topraklarını ve insan potansiyelini batı hegemonyasının çıkarları doğrultusunda doğuya karşı kullanmak ve bunun için gerekirse Türk devletinin ortadan kaldırılmasını sağlayacak adımların atılmasını da dolaylı yollardan gerçekleştirmektir ,çünkü Türk devleti var olduğu sürece üzerinde yaşadığı bu toprakların emperyal savaşlara karşı korunmasını üstleneceği için , demokratik görünümlü tasfiye programlarının siyasal yöntemler ile birbiri ardı sıra gerçekleştirilmesi için çalışılmaktadır .
Füze kalkanı sistemi , ABD işgalinin devam ettiği kuzey Irak’daki kukla devlet ile İsrail’in korunmasını da ana ilkeler olarak hedeflemektedir . İsrail’in çok küçük olması , ABD’nin çok uzakta bulunması , merkezi coğrafyanın büyük devletlerine ve doğu dünyasının süper güçlerine karşı Türkiye’nin merkezi bir büyük devlet olarak ele geçirilerek kullanılmasını zorunlu kılmaktadır . Bu nedenle Türkiye’deki siyasal yapılanmalar ve Türkiye’yi kimin kullanacağı ya da Türkiye’nin kiminle beraber olacağı meseleleri giderek dünya barışı açısından daha fazla önem kazanmakta ve Türkiye böylesine bir konjonktürün beraberinde getirdiği bütün sorunları birlikte yaşamaktadır . Soğuk savaş döneminde batı ittifakının sınır karakolu konumunda bulunan Türkiye’nin ,küreselleşme aşamasında batı hegemonyasının ana kalesi konumuna doğru sürüklenmesi , Türkiye’yi devlet olmaktan çıkarmakta ve hızla Atlantik emperyalizmi ile İsrail siyonizminin ana üssü ve askeri gücü olmağa doğru iteklemektedir . Böylesine büyük bir baskı ile karşı karşıya kalan Türkiye ,kendisine yok etmekte olan bu gidişe karşı çıkarak direneceğine , içe dönük yapay senaryolar ile tartışmalara sürüklenmekte ve bir anlamda uyutulmaktan kurtulamamaktadır . İsrail ve ABD lobilerinin temsilcisi konumundaki bazı gayrimüslim gazeteciler ile yazarlar ve bilim adamları , dış bağlantılar doğrultusunda Türk halkının uyutulmasında aracılık misyonunu üstlenerek ,Türkiye’nin ABD ve İsrail’in önceliklerinden ve insiyatifinden kurtularak gerçekleri görerek kendi yolunu çizmesini açıkca önlemektedirler . Medya ve basının bir çok kuruluşunda her gece bu kadroların aynı koronun şarkıcıları olarak emperyalizmin istediği şarkıları ve türküleri söyledikleri görülmektedir . İkinci dünya savaşı sonrası dönemde bu kadroların yarattığı akıl tutulmasından bir türlü kurtulamayan Türk toplumu , batı emperyalizminin düzenlediği seçim senaryoları aracılığı ile kendisini yönetebilecek tam bağımsız yönetimlerin işbaşına gelmesini ne yazıktır ki başaramamıştır . Bu yüzden her seçim döneminde Türkiye’yi batıya daha fazla bağımlı kılacak iktidarların işbaşına gelmesi mümkün olmuş ve bağımlılık çukurundan çıkamıyarak yok olma doğrultusundaki batı senaryolarına alet olmağa devam etmiştir .
Atlantik emperyalizmi ile işbirliği yapan siyonist kadroların Türkiye’yi bağımlı kılan ve yok olmağa doğru götüren planlar doğrultusunda etkisini artırması üzerine füze kalkanı konusu yeniden gündeme getirilmiş ve Türkiye bu aşamada bir oldu bitti ile karşı karşıya bırakılmıştır . Böylesine tehlikeli bir gidişe karşı çıkan toplum kesimleri pasifize edilirken ,ABD ve İsrail’in çıkarları doğrultusunda yürütülecek bir savaş senaryosunun ana kalesi ve üssü konumuna Türkiye hızla getirilmeğe çalışılmıştır . Böylesine bir siyasal senaryo ile Türkiye teslim alınırken ,Türk Silahlı Kuvvetleri geçmişte kalmış soğuk savaş döneminden kalma çeşitli senaryolar ile karşı karşıya getirilerek yargılanma noktasına getirilmiştir .Soğuk savaş döneminde bütün ülkelerde görülen istenmeyen ama o dönemin koşulları yüzünden devletlerarası rekabet doğrultusunda yaşanan olayların benzerlerinin Türkiye’de yaşanmış olması ,TSK’yı yargı ile karşı karşıya getirirken ,diğer ülkelerde bu konularda hiçbir girişimde bulunulmaması ciddi kuşkular yaratarak Türk kamuoyunu derinden sarsmış ve bu durumdan yararlanan batı emperyalizmi de Türkiye’yi kendi çıkarları doğrultusunda kullanacakları çeşitli senaryolara uygun hale getirmeğe çalışmışlardır . Türkiye bağımsız bir devlet olmaktan uzaklaşarak batı emperyalizminin ana üssü ,ileri karakolu ya da cephe ülkesi gibi konumlara sürüklenirken , Türkiye’nin güvenliğini üstlenecek ve ülkeyi koruyacak olan silahlı kuvvetlerin sürekli olarak çeşitli davalar ile karşı karşıya bırakılması zamanla açısından emperyalizmin Türkiye’ye yerleşmesine elverişli bir ortam yaratmış ve bu durumdan yararlanmak isteyen batıcı güçler yeniden füze kalkanı sistemini Türkiye’ye dayatmışlardır . Savaş öncesi aşamada bir ülkenin silahlı kuvvetleri ülke güvenliği için hazırlıklar yapması gerekirken , geçmişten kalan davalar ile yüz yüze bırakılmış ve bu nedenle de Türkiye ABD ve İsrail hegemonyaları doğrultusunda dünya gündemine zorlanan üçüncü dünya savaşını önleyebilecek önlemleri almakta hem zorlanmış hem de geciktirilmiştir . Bölgesinde barışın güvencesi olması gereken Türkiye’nin gündem dışı konular ile uğraştırılması ,savaş lobilerinin bir başarısı olarak görülebilir.Barışın korunması ve savaşın önlenmesi için bir ülkenin devletiyle milletiyle ordusu ile ve hükümeti ile birlik içinde bütünleşmiş bir güç olarak hazırlanması gerekirken , Türkiye hükümet ve devlet çekişmeleri ya da iktidar ve ordu tartışmaları ile sürekli içe dönük yapay gerginlikler ile uğraşmak zorunda bırakılmış ve böylece ana gündem maddesi olan savaşlara karşı yeterince hazırlıklı olması önlenmek istenmiştir .Irak savaşına bulaştırılamayan Türkiye ,uzun süre İran savaşı için kullanılmak istenmiş ,böylesine bir savaş çıkartılamayınca bu kez Suriye üzerinden Türkiye savaşa sürüklenmeğe çalışılmıştır . Suriye batılı servisler tarafından karıştıralarak Türkiye’nin müdahalesine ortam hazırlanmış ve bu aşamada da İran’ın kışkırtılarak devreye girmesiyle bir Türk-İran savaşına giden yol açılmak istenmiştir .
Batı emperyalizminin mutlak bir dünya egemenliği için geliştirmiş olduğu uzay teknolojisinin yeni bir versiyonu olarak devreye sokulmak istenen füze kalkanı sisteminin bütünüyle bir teslim alma operasyonudur . Yıldız savaşları teknolojisiyle Sovyetler Birliğini teslim alan batı emperyalizmi şimdi de füze kalkanı sistemiyle doğunun büyük güçlerini teslim almağa yönelmektedir . Türkiye’nin yıldız savaşları teknolojisini tartışması engellendiği için bugün Türk kamuoyunun füze kalkanı sistemini tartışacak düzeyde yeterli bir teknik bilgiye sahip olmadığı görülmektedir . Füze kalkanı sistemi hem önleyici hem de saldırgan bir yapılanmayı birlikte gündeme getirmektedir . Son derece hassas radarlar aracılığı ile belirli bölgelerden yapılabilecek füze atışları ya da silahlı girişimlere karşı tepki verecek biçimde kurulacak olan bu sistemde füzelerin havalandıktan sonra havada imha edilmeleriyle beraber anında karşı füzelerin devreye sokulması mümkün olabilmektedir . Havada çarpışma ya da yok etme yöntemleriyle çalışacak olan bu sistem , havalanan her füzeyi ya da uzaydan gelebilecek bütün saldırıları anında izleme ve tepkisel olarak karşı ateşleme ile aynı zamanda saldırı gücüne de sahip bulunmaktadır . Hassas radarların uzantısındaki hızlı ateşleme sistemlerinin otomatik olarak elektronik sistemler ile devreye girmeleri ile anında NATO etkinlik alanına dış müdahaleler ya da saldırılar önlenebilecektir . Böylesine bir uluslar arası askeri sistemin NATO üzerinden batı hegemonyası için örgütlenmesi , Türkiye’yi bir devlet olarak devre dışı bırakacağı için ,Türkiye Cumhuriyetinin ulusal savunma sistemi bütünüyle devre dışı kalacak ve bundan sonraki aşamada da ulusal bir Türk ordusuna gerek kalmayacaktır . Bu nedenle ABD ve İsrail NATO üzerinden baskılarını artırarak ,Türkiye’de profesyonel orduya geçiş için ciddi zorlama yapmaktadırlar . NATO’nun merkez üssü ,ana kalesi ve ileri karakolu konundaki bir Türkiye’nin artık ulus devlet olarak yoluna devam edebilmesi mümkün olamıyacak ,askeri gücü kullanan ABD NATO üzerinden hem Türkiye’nin hem de eski Osmanlı hinterlandı olan merkezi coğrafyanın patronu konumuna gelecektir . Koruyucu güvenlik şemsiyesi gibi gösterilen füze kalkanı aslında Amerika’nın yeni Osmanlı imparatorluğunun dünyanın merkezi coğrafyasında kurmaktadır .Bu nedenle ,Türkiye Cumhuriyeti karşıtı bir Yeni Osmanlıcılık akımı ABD ve İsrail’in kontrolu altındaki medya ve basın organları aracılığı ile Türk kamuoyuna benimsetilmeğe çalışılmaktadır . Savunma amaçlı kurulduğu öne sürülen bu füze sistemi , ABD’nin eski Osmanlı alanında kendi hegemonyasını kurmasına yardımcı olacağı için emperyal amaçlıdır ve bu doğrultuda aynı zamanda bir saldırı ve işgal yapılanması olarak da gündeme gelmektedir . Aslında savuma görünümünün arkasında emperyal yayılma ve hegemonya hedefi bulunduğu için ,füze kalkanı aynı zamanda bir saldırı sistemidir .
Başta Rusya olmak üzere füze kalkanı sisteminin hedef aldığı bütün doğu ülkeleri , Çin,Hindistan,Pakistan,İran,Irak ve Suriye ABD’nin füze kalkanı sistemi üzerinden her an bütün doğu ülkelerine ve bölgelerine füze saldırısında bulunabileceğini açıkca beyan etmişlerdir . ABD’nin Irak ve Afganistan saldırgnlığından rahatsızlık duyan bütün Orta Doğu ve Asya ülkeleri sıranın bir gün kendilerine gelmesinden çekindikleri için ABD’nin füze kalkanı sistemine her aşamada resmi temsilcileri aracılığı ile karşı çıkmışlar ve böylesine bir kalkana ev sahipliği yapacak Türkiye’nin artık kendileri için büyük bir tehdit olacağını söylemekten çekinmemişlerdir . Bir Asya ve Orta Doğu ülkesi olarak Türkiye Cumhuriyetinin ,batı saldırganlığına merkezi üs olarak ev sahipliği yapması ciddi bir düşmanlık nedeni olarak görülmüş,füze kalkanının hedef aldığı bütün ülkeler artık Türkiye’yi batı emperyalizminin Truva atı olarak göreceklerini açıkca beyan etmekten çekinmemişlerdir .Saldırı silahları ile bir ileri karakol ya da cephe ülkesi konumuna zorlanan Türkiye komşularıyla oluşturmağa çalıştığı sıfır sorun politikasından hızla uzaklaşmak zorunda bırakılmış ve bunun tamamen tersi bir doğrultuda komşularla bir çok yeni sorunun yaşanması gibi istenmeyen olumsuz bir durum ile karşı karşıya kalınmıştır . İsrail için kurulan İncirlik üssü gibi ,yeni üslerin Türk topraklarında kurulacak olması Türkiye’yi hem komşularıyla hem de bütün Asya ülkeleriyle karşı karşıya getirmiştir . Türkiye kendi ulusal çıkarları doğrultusunda bu ülkeler ile ilişkilerini geliştirme şansını giderek kaybetme noktasına gelmiştir . Komşularıyla ve doğu ülkeleriyle ABD ve İsrail’in çıkarları yüzünden karşı karşıya gelen Türkiye’nin tam bu aşamada Kuzey Afrika’nın Müslüman ülkelerine bir kurtarıcı gibi gönderilmeğe çalışılması ,sanki bu olumsuz durumun Türk kamuoyunu rahatsız etmesini önleyecek bir farklı göz karartıcı senaryo olarak geliştirildiği düşüncesini akla getirmektedir . Sınır komşusu Suriye ile İsrail ve ABD çıkarları için savaşa zorlanan Türkiye’nin bir başka kıtanın uzak ülkesi olan Somali’ye kurtarıcı gibi gönderilmeğe çalışılması gene hedef şaşırtıcı bir göz karartma operasyonu olarak görünmektedir . Kuzey Irak ile baş edemiyen,Suriye ve İran ile iyi ilişkilerini koruyamayan Türkiye’nin Somali maceraları ile bir yerlere gitmesi mümkün değildir . Ancak ,Afrika’ya Somali üzerinden girmiş olan Çin’in önünü kesmek isteyen ABD ve İsrail ikilisinin Afrika üzerinden geliştirdikleri küresel senaryolarda Türkiye Cumhuriyetinin bir alt emperyal kol olarak taşeronluk yapması söz konusudur . Kendi bölgesinde ulusal çıkarları doğrultusunda diplomasi yapmasına izin verilmeyen Türkiye’nin Somali’ye kurtarıcı olarak gönderilmesi ,gerçek savaş gündeminin dışında kalan bir küresel denge senaryosudur .
Türkiye’yi göz göre göre ateşe atacak ,bütün komşularıyla düşman konumuna getirecek ,doğu bölgesindeki Asya ülkeleriyle karşı karşıya bırakacak bir füze kalkanı sisteminin Türkiye’nin ulusal çıkarları ve kendi bağımsız statüsü açısından çok ciddi handikaplar yaratması kaçınılmaz olacaktır . İsrail’i korumak için her türlü fedakarlığa katlanan ABD’nin bu yüzden Orta Doğu’ya kilitlenmesi , Irak’ı işgal ederek İsrail’i rahatlatacak bir kukla Kürt devleti kurdurması ,ve Hem İsrail hem de Kürt devletinin güvenliği ile ilgili girişimlerini Türkiye üzerinden yürütmeğe çalışması Türkiye’yi cephe ülkesi konumuna sürükleyerek Türk devletini ve milletini yok edebilecek bir üçüncü dünya savaşı senaryosunda , Türk topraklarını savaş alanına dönüştürme riskini beraberinde getirmektedir . ABD İsrail ve yeni kurdurduğu kukla devletin güvenliği için açıkca Türkiye’yi üçüncü dünya savaşına doğru iteklemektedir . Türkiye tıpkı Irak savaşında olduğu gibi Suriye ve İran üzerinden bir üçüncü dünya savaşına doğru sürüklenirken , kendisinin olmayan bir haksız emperyal savaşa alet olmak ve bu yüzden de yok olmak tehlikesiyle karşı karşıyadır . Libya,Somali gibi bölge dışı ülkelere yönelik yeni macera senaryolarında Türkiye’ye kurtarıcı rolü ya da baş aktör konumu vermekle ,Türkiye’nin bu çıkmazdan kurtulmasını sağlayabilmek mümkün değildir . Merkezi coğrafyadaki bin yıllık Türk egmenliğinin bugünkü temsilcisi olan Türk devletinin , Afrika’nın geri ülkeleri gibi emperyal senaryolara teslim ya da alet olmasını beklemek gerçekci değildir .Çok yanlış bir senaryonun ürünü olan İsrail ve Kürt devleti yapılanmalarını koruyabilme doğrultusunda Amerikan emperyalizmi NATO’yu kendi özel ordusu gibi kullanırken , Türkiye’nin bir batı ülkesi olmadığını ve bir bölge ülkesi olarak hem Orta Doğu hem de Asya bölgelerinin özel koşulları ile karşı karşıya olduğunu bilmesi gerekmektedir . Ne var ki , çılgın Siyonistlerin akılları başlarından gittiği için her türlü çılgın senaryoyu merkezi alanda kendi çıkarları doğrultusunda denemeğe çalışırlarken ,Türkiye’yi de kendi çıkarları için kullanmağa çalışmaları gerçekci değildir ve bir Türk atasözünün ifade ettiği gibi kabak tadı vermiştir . Şimdiye kadar bu yüzden bir çok haksız girişim ve işlem ile karşı karşıya kalan Türkiye’nin ,bin yıllık devlet geleneğinin getirdiği ciddi siyasal birikimi bir yana bırakarak Atlantik emperyalizmi ya da İsrail siyonizmi için Truva atı rolünü oynamasını beklemek gerçekci değildir . Bu doğrultuda artık ABD yönetiminin gerçekleri görerek hareket etmesi gerekmektedir .
Büyük çapta İsrail’i ve onun yavrusu olan kukla Kürt devletini her türlü saldırıya ve gelecekteki savaş senaryolarına karşı koruyacak olan füze kalkanı sisteminin Türkiye üzerinden kurulması giderek zorlanırken , bu kez Atlantik emperyalizmi ve Siyonizm işbirliği yeni bir senaryoyu devreye sokarak istedikleri sonucu elde etmeğe çalışmışlardır .Geçen yıl İsrail’in hukuk dışı saldırganlığı yüzünden yaşanmış olan Mavi Marmara gemisi olayı ile ilgili Birleşmiş Milletler raporu , Amerika’da etkin olan Yahudi lobisi tarafından bir Siyonist gazeteye sızdırılarak , zamanından önce kamuoyuna yansıtılmış ve böylece bir Siyonist plan doğrultusunda kamuoyunda İsrail kızgınlığı tırmandırılmıştır . Emperyalizm ve Siyonizm işlerine geldiği aşamada her yolu denemeyi Makyavelist bir yaklaşım çerçevesinde mübah gördüklerinden bazen kendi aleylerine olabilecek karşıt senaryoları da gündeme getirerek bunların yansımalarından dolaylı olarak yararlanabilmektedirler . Yahudi lobisi Birleşmiş Milletlerin Mavi Marmara raporunu çok erken bir tarihte kendi denetimindeki bir gazete aracılığı ile kamuoyuna sızdırırken , Türkiye’de İsrail aleyhtarlığının pompalanmasını sağlamış ve İsrail’e karşı halk kitlelerinde var olan kızgınlığı en üst düzeye çıkartarak Türk halkının diğer şeyleri görmesini dolaylı yollardan engellemeğe çalışmıştır . Bu aşamada İsrail kendi varlığını koruyabilmek açısından en önemli proje olan füze kalkanı sisteminin ABD ve NATO üzerinden Türkiye’ye yerleştirilmesinin önünü açabilme doğrultusunda , Türk kamuoyundaki İsrail karşıtlığını kasıtlı olarak tırmandıracak bir rüzgarı Amerikan gazetesi aracılığı ile kamuoyuna taşımıştır . ABD’nin kontrolu altındaki dinci kesimler bu aşamada İsrail düşmanlığını körükleyerek Türk kamuoyunu tam anlamıyla antisemitisit bir ortama doğru yönlendirirlerken , ABD ve NATO sessizce füze kalkanı sisteminin tamamlanabilmesi doğrultusundaki adımlarını atabilmişlerdir . Türkiye Cumhuriyeti kendisini yok edebilecek böylesine yaşamsal bir projeyi tartışıp önemesi gerekirken , ABD Yahudi lobisinin provakasyon amaçlı yayın gi rişimi nedeniyle İsrail karşıtlığına odaklanarak ,kendisini koruyacak girişimleri yapabilme durumundan uzak kalmıştır .
Bir anlamda “ İsrail’e cihat ,ABD’ye biat “ anlamında özetlenebilecek olan bu son durum ABD ve İsrail işbirliği ile gündeme getirilerek , ABD baskıları ve küresel politikalar ile eli kolu bağlanarak köşeye sıkıştırılmış olan Türkiye’nin oynamasını ve kendi çıkarları doğrultusunda harekete geçerek emperyal planları bozmasını önlemek üzere yaratılmıştır . Türk devleti yarı yarıya tasfiye edilmiş ,Türk ordusunun gücü yarı yarıya kırılmış , Türk ekonomisi bütünüyle teslim alınmış ,Türk ulusunun morali iyice kırılmış bir aşamaya gelinmişken , başlanmış olan işlerin bitirilmesi düşünülmüş ve bu doğrultuda bir şok olay yaratılarak , Türk kamuoyu İsrail düşmanlığına kilitlenmiştir . Türk halkının büyük çoğunluğunun Müslüman olması ve İslam dünyasının Yahudi saldırganlığına karşı gösterdiği büyük hassasiyetin Türkleri fazlasıyla etkilemesi yüzünden ,yeni dönemde artık gizli kalamayan ve önlenemeyen İsrail düşmanlığının da ABD ve İsrail ikilisinin istediği doğrultuda ve zamanlarda yönlendirilmesi gibi eskisinden farklı bir yöntem izlenmiştir . Türk ulusunun İsrail saldırganlığına karşı hassasiyeti ABD’nin denetimindeki dinciler tarafından İsrail düşmanlığına doğru yönlendirilirken ,Türk basınının tamamı İsrail olayını kilitlenmiş ve bu yüzden füze kalkanı gibi yaşamsal önemdeki bir konu medya ve basın organlarının dışında kalmıştır . Böyle bir durumun yaratılmasın İsrail’in onay verdiği görülmekte ve kendisini her türlü saldırı ve savaş riskine karşı koruyacak bir füze kalkanı sisteminin Türkiye’de kurulabilmesini sağlayabilmek için İsrail açıkca Türk kamuoyunun gözünde Yahudi düşmanlığının ve antisemitizmin yükselmesini dolaylı olarak destekleyebilmektedir . İsrail’den özür dilenmesini dile getiren bazı dinci yayın organlarının bugün antisemitizme yönelmeleri , üze kalkanı gibi daha büyük bir senaryo uğruna küçük kalan Yahudi düşmanlığı senaryosuna İsrail’in katlandığını göstermektedir . Yahudi tarihi , bazen antisemitizmin açıkca Yahudiler tarafından örgütlendiğini ve daha büyük amaçlar uğruna küçük kalan Yahudi düşmanlığının bir siyasal senaryo olarak Siyonizmin hegemonyası doğrultusunda kullanılabildiğini ortaya koyan bir çok olaylar ile doludur . İsrail’in kuruluşu aşamasında Türkiye dahil bir çok ülkede Yahudilerin İsrail’e güçünü sağlayabilmek için antisemitizmin bizzat Yahudi örgütleri tarafından örgütlendiğini anlatan çeşitli kitaplar ve yazılar Türkiye’de de yayınlanmıştır .
Küçük İsrail devletinin kurulabilmesi için bir çok uluslar arası komployu başaran Siyonist lobilerin ,gelecekte Büyük İsrail’in kurulabilmesi için de benzeri siyasal komploları ve senaryoları devreye sokacakları açıktır . Zor durumda kaldıkları zaman hemen Yahudi düşmanlığını körükleyerek Holokost öyküleri ile kamuoyundaki tepkileri azaltmasını iyi bilen bu kesimler , Büyük İsrail’in eski Osmanlı Hinterlandında kurulabilmesi ,ve bu doğrultuda Türkiye dahil bütün Orta Doğu ülkelerinin parçalanmalarının önünün açılabilmesi için ABD ve NATO üzerinden bölgede sıkı bir baskı düzeni oluşturulabilmesine çalışılmaktadır . Bu doğrultuda gerekirse Müslümanların yeni bir cihat açmaları bile düşünülebilmektedir . Yahudi lobisinin Birleşmiş Milletler raporunu erken sızdırması açıkca bir antisemitist senaryonunun Türkiye’de gündeme gelmesine yol açmış ,Türk kamuoyu füze kalkanının tartışacağına sürekli olarak İsrail kızgınlığı ile zaman yitirmiştir . Devletler arası ilişkiler açısındanh Türkiye’nin gerçek gündemi füze kalkanı sorunudur ama antisemitizm değildir . Ansemitizm dalgaları ile Türk kamuoyunun esir alınması , Türkiye’yi yok edebilecek ciddi bir tehlikeyi tırmandırmakta ama İsrail kızgınlığı pompalandığı için Türkler gerçekci bir biçimde füze kalkanı sorunun tartışamamaktadır .Atlantik emperyalizmi ve İsrail siyonizminin ortak bir plan olarak Türk kamuoyuna taşımış olduğu “İsrail’e cihat ,ABD’ye biat “ planının bir an önce sona erdirilmesi gerekmektedir . Türkiye kangren olmuş İsrail sorununa daha fazla bulaşmadan kendi iç sorunlarına öncelik vermeli , komşuları ile dayanışma içerisinde bölgeye gelmiş olan emperyalizme karşı dayanışma yollarını geliştirmelidir .Bir an önce İsrail cihatı sona erdirilmeli ama Türkiye’yi iyice ABD’nin kucağına atacak ve bu ülkenin kaderini Amerikan yönetimine bırakacak ABD’ye biat anlamındaki füze kalkanı girişiminden kurtulabilmenin yollarını arayabilmelidir . Merkezi coğrafyaya on bin kilometre öteden gelerek egemen olmak isteyen Amerikan emperyalizmine karşı Türkiye bölge ülkeleriyle dayanışma düzeni içerisinde işbirliği yapmağa öncelik vermelidir . İsrail’ açılan cihat politikalarıyla bir yere gitmek mümkün değildir . İsrail ve ABD ile bölgeye gelen batı emperyalizmine karşı Türkiye komşularıyla yeni bir bölgesel işbirliği ve güvenlik paktı çatısı altında bir araya gelebilmenin yollarını araştırmalıdır . Füze kalkanı halkoyuna sunulmadan kurulmalıdır . Türk halkı emperyalizme karşı yüz yıl önce nasıl karşı çıktıysa ,halkoylamasında da aynı sonuç çıkacaktır .Zaten böylesine bir karşı çıkış gerçekleşmezse ne Türk devleti ne de Türk milleti varlığını sürdüremiyecektir . o zaman hem İsrail’e cihata hem de ABD’ye biata hayır denilmelidir .
|