Türkiye Cumhuriyeti her geçen gün beklenmedik olaylar ile karşılaşmakta ve önceden hiç umulmayan olumsuz gelişmeler birbiri ardı sıra gündeme geldikçe sonu belirsiz bir kaos ortamına doğru sürüklenmektedir . Böylesine hızlı ve başdöndürücü süreç içerisinde geçmişten gelen bazı siyasal kadroların gene eskisi gibi bilinen çizgilerinde etkinliklerini sürdürdükleri , ama bunun yanısıra başka bazı siyaset temsilcileri de değişen koşullardan yararlanarak tam bir oportünist yaklaşım içine girdikleri ve bu doğrultuda önlerine çıkan her fırsatı tam bir Makyavelist anlayış ile değerlendirmeğe çalıştıkları görülmektedir . Geçmişteki siyasal çizgilerini inkar edercesine tamamen farklı ve ters çizgilerde kamuoyuna seslenme ya da toplumsal etkinliklerde bulunma cesaretini gösteren bu yerli Makyavelistler cumhuriyetin genç kuşaklarına tamamen olumsuz bir örnek göstererek ,.kendilerini ve geçmişlerini inkar edercesine yeni siyasal dönemin güç merkezlerine yanaşmağa çalıştıkları ve bu merkezlerin yanında durarak yeni çıkarlar elde etmeğe çalıştıkları fazlasıyla göze çarpmaktadır . Böylesine olumsuz bir gelişme sürecinde döneklik kahramanlık gibi gösterilmekte , yeni çıkarlar elde etmek üzere iktidar partisinin yanında dolaşanlar devlet ve toplumsal alanlarda önde gelen yerlere ve koltuklara utunmadan talip oldukları ve bu amaçlarını gerçekleştirebilmek üzere de yağdanlığın çeşitli örneklerini çekinmeden öne çıkarabilmektedirler .
Türk siyasetinde eskiden sağ partilerde ya da sol örgütlerde boy gösteren bazı isimlerin , solculuktan vazgeçerek liberal çizgiye doğru kaydıkları ve milliyetçilikten uzaklaşarak dinciliğe soyundukları görülmektedir . Küresel sermayenin yönlendirdiği yeni emperyalizmin Türkiye’deki işbirlikçileri liberal,neoliberal ya da siyasal islamcılar arasından çıktığı için , geçmişin milliyetçileri ya da sosyal demokratları bugünün koşullarında etkin olabilmek için kendilerini ya liberal ya da islamcı cephelere doğru yönlendirmektedirler . Küresel emperyalizmin dıştan desteğini sağlayan bazı batı ülkeleri liberal ve dinci çevreleri Türk ulusuna ve Türkiye Cumhuriyetine karşı kullanırken , sağdan ya da soldan gelmiş olan dönekleri ,oportünistleri ve işbirlikçileri de bu doğrultuda kullanmayı tercih etmekte ,para karşılığında satın aldıkları bazı dönekleri ya basında ya siyaset alanında ya da bürokrasi de önemli görev ve makamlar vermektedirler . Kişisel çabaları ile bir yerlere gelemeyenler ,başarısızlıklarını unutturmak üzere , kendilerine yeni makamlar aramaktalar ve böylesine bir fırsatı yakalayarak kendilerini tatmin edebilmek uğruna siyasal güç merkezleri önünde yerlere kadar eğilmekteler , istediklerini elde edene kadar da her türlü yalakalığı kamuoyu önünde sergileyebilmektedirler . Son on yıldır türkiye’yi yeni kurulan bir partinin yönetmesi sonrasında eski ve yeni dönemler arasında çelişkili davranan çıkarcılar ve fırsatçılar açıkca ortaya çıkmaktadırlar .
Küresel emperyalizm Türkiye’yi merkezi coğrafyada yeni bir yöne doğru yönlendirirken devlet ve toplumun yönetiminde etkili olan eski kadrolar tasfiye edilmekte , yılların deneyimli bürokratları ve yöneticileri görevlerden alınırken , batı merkezli küresel emperyalizmin istekleri doğrultusunda çalışacak liberal , dinci ve bölücü kadrolar hem devlet kurumlarının hem de toplumsal örgütlerin başına getirilmektedir . Sivil toplum kuruluşları adı altında yeni dernekler ve vakıflar batı ülkelerinden gelen sermaye destekleriyle kurulurken , kamu kuruluşlarındaki işbirlikçi kadro oluşturma girişimlerinin benzeri yaklaşımlar toplumun her kesimine yönelik olarak geliştirilmektedir . Bu durumun farkına varan dönek fırsatçılar devlet kadrolarında ,kamu ve toplum kurumlarında bir yerlere gelebilmek üzere iktidarın önünde her türlü taklayı atmakta , bir koltuk ya da parsayı kapabilmek üzere kişiliklerinden ve de kimliklerinden her türlü ödünü verebilmekte ,sırf bir yerlere gelebilmek için akla gelmeyecek girişimlerde bulunabilmektedirler . Basın organlarının sayfalarında ve medya kanallarının ekranlarında bu tür olumsuz kişiler siyasal ve ekonomik güç merkezleri tarafından topluma empoze edildikçe , yeni yetişmekte olan genç kuşaklar içinde kötü örnekler olarak gündeme gelebilmektedirler .
Döneklerin her geçen gün sayıları artarken , ülkücü ve milliyetçi kesimden gelen bir dönek akademisyen kendi geçmişini inkar edercesine siyasal İslam akımını temsil eden bir cemaatçı gazetede sürekli yazarak ve yandaş medya kanallarında da her gece boy göstererek yeni bir tür Atatürk düşmanlığı geliştirmeğe yönelmiştir . İktidar partisinin peşpeşe kazanmış olduğu genel seçimler sonrasında bu eski ülkücü militanın giderek Atatürk düşmanı bir çizgiye doğru kaydığı görülmüş , iktidar partisinden milletvekili olabilmek için iktidarın önde gelen kadrolarına her türlü methiyeleri yazarı olduğu cemaatçı gazetede sergilemiş ,parlamentoya atlayabilmek için de çeşitli siyasal manevraları başarılı bir biçimde yürütmüştür . Ne var ki , siyasal iktidarın yönetici kadrosu bu eski ülkücü militanın yeni siyasal İslamcılığını pek de inandırıcı bulmamış ama kendisinden yararlanmayı sürdürmek üzere de ikinci eş olarak evlendiği öğrencisini milletvekili yapmıştır . Siyasal hırsı boyunu aşan bu siyasal eleman medya ve basının sürekli olarak konuğu olduğu için , kısa zamanda bir şöhret sahibi olmuş , yeni kazandığı ismi ile de siyaset sahnesinin ön planında belirleyici kadrolar içinde yer almağa çalışmıştır . İki çocuğunu ve eşini bırakacak kadar hırslı hareket eden bu öğretim elemanı öğrencisiyle evlenerek de bu hırsını ortaya koymuş ama bütün çabalarına rağmen parlamentoya giremeyince yeni eşi bir dönem meclise kendisinin kontenjanından girebilmiş ama bu durum ikinci kez gerçekleşemeyince , bu eski ülkücü militanı ikinci eşi de bir çocuğu ile beraber terk etmiştir .
Özel yaşamında bu kadar fırtınalı bir dönem yaşayan bu eski ülkücü militan ,siyasal İslamcılık ile neo-liberalizmi beraberinde götürürken , birden kendisine Atatürk karşıtlığı gibi yeni bir misyon icat ederek bunun inançlı bir temsilciliğine soyunmuştur . Doksanlı yılların ortalarında başlayan bir yeni süreçte Boğazdaki yalısından parti genel başkanlığına soyunan bir hanım siyasetçinin özel örgütü içinde yer alarak devlet kademesinde en üst noktalara kadar gelebilen bu kişi , soğuk savaş sonrasında eski ülkücü ve milliyetçi düşüncelerinden vazgeçerek neo-liberalizme kayarken ,okyanus ötesi siyasal merkezler ile yakın ilişkiler kurabilmiş ve böylesine işbirlikleri çerçevesinde de yirmibirinci yüzyılın küresel plan ve projelerinde görev almağa soyunabilmiştir . Merkez sağ bir iktidar ile Atlantik emperyalizmi merkezi coğrafyada istediği değişiklikleri başaramayacağını anlayınca ,bu kez Büyük Orta Doğu ve Büyük İsrail projeleri doğrultusunda ılımlı İslamcılık akımı öne çıkmış ve uluslar arası konjonktürü Atlantik emperyalizmi bu doğrultuda yönlendirerek hem cemaatçı hem de etnik bölücü kadrolara , neo-liberal yapılanma içerisinde yer verilmeğe başlanmıştır . Böylece , batı emperyalizmi Türkiye üzerinden işbirlikçi kadrolar yapılanmasını tamamlayarak Orta Doğu haritalarını değiştirmeğe ve bu değişiklik üzerinden Büyük İsrail yapılanmasını gerçekleştirmeğe yönelmiştir . Ülkücü ve milliyetçi döneminde militan olarak görev yapan bu kişi militanlığa alıştığı için , sonraki dönemin moda akımları olan küreselci neo-liberalizm ile yazarlığını yaptığı siyasal İslamın sözcü militanlığına da soyunarak yeni dönemin belirleyici kadroları arasında yer almağa çaba göstermiştir .Gazete yazıları ve medya programları bu tavrının bir çok örneği ile dolu bulunmaktadır . Dinci ve küreselci yandaş medyanın en çok ekrana çıkardığı isimlerden birisi olarak ,kendisinden beklenen görevleri yerine getirmiştir .
Ilımlı İslamcı çizgide üçüncü kez seçim kazanan siyasal İslamın Türkiye’deki partisi ,on yıllık iktidar döneminden sonra devlet ile kavgayı bir yana bırakarak yıllarca kanunsuz bir kurum olarak pasif bir statüye terk ettiği Atatürk Dil ve Tarih Kurumu ile ilgili olarak yasal boşluğu doldurmak üzere kanun hükmünde bir kararname çıkarmış ve bu anayasal kurumu yeniden düzenlemiştir . Bu düzenleme sırasında , kurumun misyonu değiştirilmiş tıpkı eğitim alanındaki değişikliğe benzer bir biçimde Atatürk kurumunun Atatürkçülüğü ve Atatürk ilkelerini esas alan eğitim çalışmaları yapması ile ilgili eski hükümler yasal düzenlemeden çıkartılmıştır . Bir anayasal kurum olarak Atatürk kurumu yeniden düzenlenirken , Türk ulus devleti üzerine yönelik küresel emperyal baskılar dikkate alınarak hareket edilmiş , anayasal ve yasal boşluklar doldurulurken , eski yapının sürdürülmesine değil ama küresel merkezlerin istediği doğrultuda dönüştürülmesine öncelik verilerek hareket edilmiştir . Diğer kanun hükmündeki kararnameler ile beraber genel seçimler sonrasında büyük bir yönetsel yeni yapılanma gündeme getirilirken , devletin kurucusu Atatürk ile ilgili kurum bu kurumun yönetiminde de değişikliklere gidilmiş , geleneksel olarak Atatürkçü çizgide tanınan bazı bilim adamı ve yazarların yerine , ılımlı İslamı ve küresel çizgide neo-liberal çizgiyi temsil eden bazı yeni üyeler ilgili kurumun yasal düzeni içerisinde atanmışlardır . İki İslamcı yazar ile beraber eski ülkücü ve milliyetçi militan olan bir akademisyen de bu arada Atatürk kurumunun yönetim kurulu üyeliğine atanmıştır . Türkiye’de Atatürk ve Cumhuriyet tarihi üzerine bir çok değerli bilim adamı ve araştırmacı varken değişen koşullarda dönme eğilimi gösteren kişilerin tercih edilmesi , Türk kamuoyunda ciddi bir rahatsızlık yaratmış , özellikle Türk toplumunun ulusalcı ve cumhuriyetçi kesimini temsil eden bir çok Atatürkçü kişi ve kuruluş böylesine bir atamaya karşı çıkarak isyan etmişlerdir .
Ülkücü olmasına rağmen doktorasını İslamcı akımlar üzerine yapan ,çeşitli kitaplardan derlediği bir siyasetnamesini her yıl yeniden bastırarak öğrencilere zorunlu olarak okutan bir akademisyen kendisini siyasetin en üstün kişisi olarak görmeğe başladığı bir aşamada ,Atatürk düşmanlığını kendisine yeni bir rol olarak belirlerken ,birden kendisini Atatürk kurumunun üyesi olarak görmüş ve hiç beklemediği bir aşamada böylesine önemli bir göreve resmen atandığı aşamada Atatürk düşmanlığı daha da artmış ve Atatürkçülüğe açıkca karşı olduğunu , Atatürkçülüğün geri zekalılık olduğunu sürekli olarak tekrarlamağa başlamıştır . Çok seyredilen bir televizyon kanalında kendisine Atatürkçü denilse ne düşüneceği sorulduğunda açıkca ,Atatürkçülüğü hakaret sayacağını söyleyebilmiştir . Atatürk karşıtlığından Atatürk düşmanlığına geçmiş olan bir siyaset bilimci kendisini alanında ulema olarak görürken , Atatürkçülük üzerine de fetva verme yetkisini de kullanabileceğini düşünerek , Atatürkçülüğü hakaret sayabileceğini göstermiştir . Batının emperyal ülkelerini gören ,kendini batılı gibi gören ya da Frankofil,Anglofil ,Amerikanofil gibi karakter yapılarını dışarıda kazanan bazı akademisyenler kendi halklarına ve ülkelerine üstten bakmağa başladıkları zaman kendi devletlerine de geri zekalı örgüt muamelesi yapmağa başlamaktadırlar . Bir çok kitabı okuduktan , bazı ülkeleri gördükten sonra ülkelerini beğenmemeğe başlayan bu aydın görünümlü akademisyenler ,kişisel çıkarları uğruna ulusal çıkarları ihmal ederlerken bir yabancı hayranlığı içinde davranarak ülkeleriyle beraber devletlerini ve de kurucu babalarını küçük görmeğe başlamaktadırlar . Türkiye Cumhuriyetinin kurucu babası olan Atatürk’e karşı çıkanlar işi daha da ileri götürerek açıkca düşmanlık çizgisinde davranmağa başladıklarında , Atatürk ilkelerinden ve Atatürk’ün düşüncelerinden meydana gelen Atatürkçülüğü hakaret olarak görebilmekteler ve işi daha da ileri götürerek , Türk devletinin kurucusuna açıkca hakaret edebilmektedirler .Anayasa ve yasalar çerçevesinde koruma altına alınan Atatürk’ün manevi kişiliği ve devrimlerine açıkca bir saldırının bulunduğu bir aşamada , devlet organlarının ve hukuk makamlarının gerekeni yapması gerekirken , Atatürk karşıtlığının küresel emperyalizm tarafından desteklendiği bu aşamada ,siyaset bilimcisi olarak ortada gezinen bir zatın, Atatürkçülüğü hakaret sayarak açıkca Atatürk’e ve onun devrimleri ve düşünce sistemine tavır alması , Türk ulusunun hem cumhuriyetçi hem de ulusalcı kesimlerini fazlasıyla rahatsız etmiştir .
Kendisini siyaset bilimcisi olarak ilan eden bu neoliberal İslamcının Atatürk yüksek kurumu yönetim kurulu üyeliğine tam atandığı aşamada , Türk devletinin kurucusuna olan karşıt duygu ve düşüncelerini daha da artırarak kamuoyu önünde açıkca dile getirmesi hem devletin hem de toplumun önemli kesimlerinde ciddi rahatsızlara neden olmuştur . Atatürk’ü sürekli olarak Hitler ve Mussolini ile kıyaslayan , Atatürk ilkelerinin bir bütünü olan Kemalizm’i faşizm ile bir tutan her fırsatta Türkiye’deki Kemalist devlet yapılanmasını faşist devlet düzeni olarak suçlayan bir gazete yazarının , Kemalizm ve Siyonizm çatışmasının yaşandığı en kritik bir aşamada Atatürk kurumu yönetim kurulu üyeliğine atanması hiç de iyi olmamıştır . Bu kişi , Başbakan İnönü’nün Mussolini İtalya’sına resmi ziyaret yapmasını kendisine dayanak noktası alarak I930’ların İtalya’sının I930’ların türkiyesi için model alındığını söyleyecek kadar ileri gitmiştir . I9 Mayıs gösterilerinin Faşist İtalya’dan kopya edildiğini öne sürerken , I9 Mayıs hazırlıkları yüzünden Mayıs aylarında hiçbir okulda ders yapılmadığını , 23 Nisan hazırlıkları sırasında ise küçük çocukların soğukta bekletildiğini ve bu yüzden hasta olduklarını ,bu yüzden hem 23 Nisan hem de !9 Mayıs bayramlarının kaldırılması gerektiğini öne sürebilmiştir .Milli bayramlarda Atatürk şiirleri okunmasının çok yanlış olduğunu , öğrencilerin resmen beyinlerinin yıkandığını zaten bu şiirlerin çoğunun kötü olduğunu , okullarda bu tür müsamerelere yer verilmemesinin zorunlu olduğunu açıkca televizyon programlarında ifade edebilmiştir . Siyaset bilimci olmasına rağmen bir türlü Atatürk’ü anlayamayan bu eski ülkücü yeni küreselci akademisyen daha da ileri giderek , okullardaki Atatürk büstlerinin ve Atatürk köşelerinin de kaldırılması gerektiğini açıkca savunabilmiştir .Sanat değeri olmayan büstlerin çocuklarda çirkinlik duygusu yarattığını , kalitesiz şiirlerin ise insanları edebiyattan soğuttuğunu gene aynı doğrultularda ileri sürebilmiştir .
Türkiye’ye çağdaş bir anayasa kazandırmış ve devleti çağdaş çizgilerde yenilemiş olan 27 Mayıs hareketini de silahlı bir gasp eylemi olarak niteleyen bu mümtaz akademisyen ,Atatürkçülüğün bu dönemde icat edildiğini ,bu yüzden Atatürkçülüğün bir darbe ideolojisi olduğunu ,Atatürkçülük yapanların aslında darbeci olduğunu , Türkiye’deki bütün askeri darbelerin Atatürkçülük adına işbaşına geldiklerini ,darbelere karşı çıkan demokrat kişilerin aynı zamanda Atatürkçülüğe’de karşı çıkmaları gerektiğini ,Atatürkçülüğün bir darbe ideolojisi olarak açıkca darbecilik anlamına geldiğini daha da ileri giderek televizyon programlarında söyleyebilmiştir . Atatürkçülüğe karşı çıkarken aslında Atatürk’ü korumak istediğini gerekçe göstererek bir anlamda kendisiyle de çelişkili bir duruma düşmüştür . Atatürk’ü koruduğunu söylerken Atatürk’ün ilke ve düşüncelerinden meydana gelen Atatürkçülüğe açıktan karşı çıkmanın ne denli bir çelişki olduğunu göremiyecek derecede siyaset bilimi uzmanı olan bu akademisyen aynı zamanda Atatürk’ü Atatürk tacirlerinden kurtarmak gibi bir amacı olduğunu da ortaya koyabilmektedir . Samimi ve gerçek Atatürkçüleri Atatürk taciri olarak ilan ederken , bu siyaset bilimi uzmanı kendisi de Atatürk düşmanlığı ticaretine soyunmuş gibi görünmektedir . Siyasal İslamcıların ve emperyalizm ile işbirliği içindeki işbirlikçi cemaatların Atatürk karşıtı olduğunu gören bu kişi ,bu çevrelerde etkili olmak ve onların desteği ile siyaset sahnesinde yukarılara çıkabilmek üzere oportünist bir çizgide hareket ederek Atatürk düşmanlığı ticaretine soyunmuştur . Bir cemaatçı gazetede Atatürk ilke ve devrimlerine karşı çıkmak amacıyla kaleme aldığı yazılarını daha sonra kitaplaştırarak Atatürk karşıtı toplum kesimlerinde açıkca Atatürk düşmanlığı ticareti yapabilmiştir . Küresel emperyalizmin Atatürk’ün ulus devletini yıkmağa yöneldiği bu aşamada artık Atatürk ticareti değil ama Atatürk düşmanlığı ticareti daha fazla para kazandırmakta ve , emperyal güçler ile sermaye merkezlerinin bu doğrultudaki destekleri de kısa zamanda Atatürk düşmanlığı sergileyen fikir ve sanat eserlerine açıktan ve fazladan para kazandırmaktadır . Küresel konjonktürün yarattığı son durumlarda , Atatürk düşmanlığı ticareti yapanlar bir gün kendilerini Atatürk kurumunun yöneticisi olarak görebilmektedirler
Yıllarca Atatürk düşmanlığı yaparak bu konuda tersinden Atatürkolog olan bu zat ,aynı zamanda üniversitelerdeki Atatürk ve cumhuriyet tarihi enstitülerinin kaldırılması gerektiğini , ve bütün fakültelerin birinci sınıflarında zorunlu ders olarak okutulan Atatürk ilkeleri ve cumhuriyet tarihi derslerine de artık bir son verilmesi gerektiğini açıkca ileri sürebilmiştir . Atatürk’ün ulusal ve üniter cumhuriyetini bir türlü Yugoslavya gibi dağıtamayan Avrupa Birliği, içine almadığı Türkiye’nin iç işlerine karışarak ikinci bir Yugoslavya dağılma senaryosunu Türkiye’de sergilemek üzere , yeni yetişen genç Cumhuriyet kuşaklarına ulusal bilinç vermeyi hedefleyen Atatürk Enstitüleri ile beraber Atatürk ilkeleri derslerinin kaldırılması ile ilgili olarak çeşitli kararlar almış ve bu doğrultuda Türkiye’yi zorlamıştır . Küresel emperyalizmin mümtaz bir temsilcisi olan bu akademisyen , Atatürk karşıtlığı çizgisinde mümtaz bir er gibi yoğun bir çaba göstererek Türkiye’nin bilim ve düşünce yaşamından Atatürk’ün silinmesini gündeme getirebilmiştir . Atatürk kurumunun yeni yöneticisi olmağa layık görülen bu kişi ,Türkiye’de Atatürk ile ilgili beş bin den fazla kitap yazıldığını , bunların hepsinin çok kalitesiz çalışmalar olduğunu ,böylesine geri düzeydeki kitaplar ile Türk gençliğinin düşünce yapısının kirletilmemesi gerektiğini öne sürecek kadar cesaret gösterebilmiştir .Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet payidar kalması doğrultusunda samimi vatanseverler olarak Atatürk üzerine kitap yazan bilim adamlarını küçümseyen ve hepsini kalitesizlikle suçlayan bu akademisyenin şimdiye kadtar ne yazdığını hangi ciddi bilimsel eseri ortaya koyduğunu kendisine bir sormak gerekmektedir . Üniversitelerde cumhuriyet tarihi dersleri okutan Atatürk araştırmacılarını tanımak istemeyen bu kişi Atatürk uzmanlığını hiç kabül etmemekte ,kendisi Atatürk düşmanlığında uzmanlaşırken , cumhuriyet tarihçilerinin yıllarını vererek Atatürk uzmanları düzeyine geldiğini görmezden gelerek , Türk üniversitelerinin bu alandaki geniş kapasitesini küçümsemeğe çalışmaktadır . Normal tarihçilerin yanı sıra cumhuriyet tarihçiliğinin olamıyacağını öne sürerek , geleceğe dönük bir doğrultuda Türk toplumunun içinden yeni Atatürk uzmanlarının çıkmasını önlemeğe çaba göstermektedir . Atatürk üzerine araştırma yapan ya da kitap yazan bilim adamlarının heveslerini kıracak düzeyde bir saldırganlık , bu eski ülkücü militan tarafından sergilenmektedir .
Atatürk kurumu yöneticiliğine layık görülen bu zat , Türkiye Cumhuriyetinin bir üniformaya ihtiyacı olmadığını , darbe dönemlerinde ordunun bir ideoloji olarak Atatürkçülüğü yarattığını bu yüzden Atatürk’ün çok yara aldığını ileri sürerken , Atatürk ile Atatürkçülüğün birbirinden ayrılmasıyla Atatürk’ün gerçek anlamda korunabileceğini söylemiştir .Askeri dönemleri ve iktidarları silahlı çete oluşumu olarak küçümseyen bu ,Atatürk’ün siyasete alet edilmemesi için siyasetin dışına çıkarılması gerektiğini de ifade edecek kadar ileriye gidebilmiştir . Ordunun silahlı çete hareketleri örgütleyerek yönetime el koyduğunu ,bu yüzden Türkiye’de ulusal egemenlik ilkesinin bir türlü gerçekleşemediğini söylerken , Atatürk düşmanlığının yanı sıra , Türk devletinin kurucusu olan Türk Silahlı Kuvvetlerine de karşıt bir tavır takınmıştır . Atatürk ile problemi olan Türk vatandaşı için aynı zamanda ordu ile de sorunlu olması üzerinde durulması gerekmektedir . Atatürk karşıtlığının aynı zamanda ordu düşmanlığı ile de pekiştirilmeğe çalışılması ,Türk devletini ortadan kaldırmağa yönelik toplu bir büyük saldırının açık göstergesi olarak da görülebilir . TSK ile ilgili davalar devam ederken sürekli olarak Atatürk üzerinden ordu karşıtlığının sergilenmesi de pek de iyiniyetli bir tutum olarak görünmemektedir .Atatürkçülüğü hakaret olarak gören bu zihniyet , O’nun kurmuş olduğu Türk Silahlı Kuvvetlerini de açıkca saldırı hedefine oturtmuş gibi görünmektedir . Bu durum da Türk ordusuna da saldırı normal görünmekte ve bu yoldan cumhuriyetin tasfiyesi kolaylaştırılmağa çalışılmaktadır .
Batılı ülkeler tarafından desteklenen Liberal Düşünce Topluluğunun yayınlamış olduğu “Kemalizm “ isimli kitapta Atatürkçülük normal olmayan bir durum olarak açıklanmaktadır .Liiberaller Türk toplumunu liberalleştirmeğe çalışırlarken geçmişten gelen ulusalcı,cumhuriyetçi ,devletçi,vatansever ve Atatürkçü bütün eğilimleri ortadan kaldırmağa çaba göstermektedirler . Bu antidemokratik tavırlarını öne çıkarmak isteyen liberaller kendileri için istedikleri sınırsız özgürlüğü diğer akımlar için hiç istememekte,liberalizmi ana eksen olarak devletin temeline oturturken , ulus devletin , Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk milletinin ortadan kaldırılmasını halk kitlelerini açıkca karşılarına almamak üzere dolaylı yollardan gündeme getirmektedirler . Liberalizm görünümlü bir liberal faşizm açıkca küresel sermayenin desteği doğrultusunda ,liberal görüşler dışında kalan bütün siyasal akımlara karşı çıkan bir tavır sergilenmektedir . Liberaller Atatürk’e ve onun devlet modeli olan Kemalist cumhuriyete açıkca karşı çıkarlarken ,Kemalizmin tasfiyesi ile Türkiye’de devletin normalleşebileceğini savunmuşlar ve Türk devleti Kemalist modeli ile devam ettikçe Türkiye’de normalleşme ya da normal bir devlet düzeninin sağlanamıyacağını hiç çekinmeden öne sürebilmişlerdir . Onlara göre , Atatürk Atatürkçülükten , devlette Atatürk’ten kurtarılmalıdır . Ancak o zaman Türkiye’de normal bir siyasal düzenin oluşabileceğini söylemişler ,liberal çizgideki özgürlükler sayesinde insanların bütün isteklerini gerçekleştirebileceklerini savunmuşlardır . Liberaller sadece kendilerini normal insanlar olarak görürlerken , Atatürkçüler gibi diğer siyasi çizgilerde olan kimseleri de normal olarak görmemişler ve böylece aslında liberal olmayan bir tavır sergileyerek kendileriyle ciddi anlamda çelişkiye sürüklenmişlerdir .Türkiye’de yaşayan liberallerin kendi devletlerine düşman olmaları ülke güvenliği açısından anlaşılamıyacak bir durum yaratmakta ,devlet ve vatandaş ilişkilerinde haksız bir durum yaratmaktadır . Atatürk karşıtlığı çizgisinde Kemalistleri küçük bir azınlık olarak göstermekten çekinmeyen neoliberal ve siyasal İslamcı ittifakı küresel sermayenin yeni devlet modeli doğrultusunda kendi devletlerine karşı düşmanca bir karşıtlık çizgisi izlemekten kaçınmamaktadırlar .
Büyük bir askeri deha olarak Atatürk’ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti yirmi birinci yüzyılda yoluna özgür ve bağımsız bir çizgide devam etmeğe çalışırken , küreselci liberaller ve İslamcıların Türkiye’nin karşısına dikilmesiyle yeni bir çekişme dönemi gündeme gelmiştir . Atatürk karşıtkları ya da düşmanlarının Atatürk kurumlarına yönetici olarak atanmaları gelinen aşamada ,Türkiye ‘nin ne derece vahim bir devlet krizi ile karşı karşıya olduğunun açık bir göstergesidir . Türkiye yıllardır kendi içindeki gizlenmiş olan sahte Atatürkçüler ile uğraşırken şimdi de Atatürk karşıtları ve düşmanları ile uğraşmak durumunda kalmıştır . Sahte Atatürkçülük döneminin geride kaldığı artık açıktan Atatürk düşmanlığının prim yaptığı bir dönemde ,Atatürkçülük resmen hakaret olarak bir bilim adamının ağzından ilan edilmiştir . Atatürkçülüğü hakaret olarak gören bu akademisyenin neden hala Atatürk Cumhuriyetinde yaşadığının kendisine sorulması gerekmektedir . Siyaset bilimcilerinin iyi bilmesi gereken devlet olgusunu ülkemize getiren ve ,çöken bir imparatorluk sonrasında Türk ulusunu devletsizlik durumundan kurtaran devlet kurucusunun ilkelerinden oluşan düşünce sistemine açıkca hakaret diye tanımlama yaparak , bu yoldan dolaylı bir Atatürk saldırısını gündeme getirmek doğru olmamış ve halk kitlelerinin yoğun tepkileriyle karşılaşmıştır . Aklı başında hiçbir Türk vatandaşı ,kendisine çağdaş bir cumhuriyet devleti kazandırmış olan Atatürk’ün ilke ve düşüncelerinden meydana gelen Atatürkçülüğü hakaret olarak göremez .Bir vatan,devlet ve bağımsızlık borçlu olunan Atatürk’ün Türk ulusuna mirası olan Atatürkçülüğün hakaret olarak nitelendirilmesi hiçbir biçimde Türk ulusu açısından kabül edilemez .
Atatürkçülük hem Atatürkçüler hem de Türk ulusu açısından bir onurdur ,Her şeyin bittiği bir aşamada ,emperyalizm Türk ulusunu tarih sahnesinden silmeğe çalışırken , Düveli- muazzama olarak ifade edilen dünyanın önde gelen büyük emperyal devletlerine karşı Türk ulusu bir ulusal kurtuluş savaşı vererek ve zafere ulaşarak varlığını koruyabilmiştir . Böylece Türk ulusu çağdaş uluslarailesinin onurlu bir üyesi olabilme şansını elde edebilmiştir . Bu açıdan genel olarak ele alındığında Atatürk’ün temsil ettiği ve Türk ulusuna bir miras olarak bıraktığı Atatürkçülük Türkler için bir onurdur ve onur kaynağıdır.Türk ulusunu devletsizlikten kurtaran ,Türklere çağdaş bir cumhuriyet kazandırarak onların uygarlık ailesinin onurlu üyesi olması yolunu açan Atatürk devrimine ve düşünce sistemine Türkler çok şey borçludurlar . Atatürk düşmanlarına ve Atatürk karşıtlığını bir siyasal malzeme ya da ticaret konusu yapanlara karşı, Türk ulusu gereken ulusal refleksini her zaman gösterecek ve insan onuruna yaraşır bir çağdaş devlet düzenini Türklere kazandıran Atatürk’e olan şükran borçlarını ödeyebilmek doğrultusunda Atatürk düşmanlarına hiçbir zaman yol vermeyecektir . Nitekim , Türk halkının ve ilgili çevrelerin yoğun tepkileri karşısında kalan Atatürk düşmanlığı taciri ,hak etmediği bir biçimde atanmış olduğu Atatürk kurumu yöneticiliğinden istifa etmek zorunda kalmıştır . Atatürk karşıtlığı çizgisinde Atatürk’ten miras kalan cumhuriyet düzenini değiştirmek için katkı sağlayacağını söyleyen bu mümtaz akademisyen artık Atatürk Dil Tarih Yüksek Kurumu gibi bir anayasal kurumu kendi fantastik düşüncelerine alet edemiyecek : küresel emperyalizm,neoliberalizm ve siyasal İslamcılık alanlarında eskisi gibi bir er olarak çalışmalarını sürdürebilecektir . Böylece , Atatürkçülüğün bir hakaret olarak görülemiyeceği ama Türk ulusu açısından onur meselesi olarak kalacağı bir kez daha ortaya çıkmıştır . Türk ulusu gelecekte de onurlu bir biçimde Atatürkçü yoluna devam edebilmelidir .
|