Türkiye’de yaşayanlar Atatürk ile altıok kavramlarını sık sık birlikte duyarlar ama bu iki kavram arasındaki bağlantıyı herkes bilmez . Bilenler de tam olarak ifade edemezler . Atatürk ile altı ok arasındaki asıl bağlantı ve bunun ne anlama geldiği konusu ,günümüz koşullarında yeniden önem kazanmakta ve Türkiye her geçen daha kritik bir döneme doğru sürüklenirken bu iki kavram arasındaki ilişki , Türkiye Cumhuriyeti devleti açısından yaşamsal önem kazanmaktadır . Özellikle bugünlerde , Atatürk’ün partisinin üst üste çifte kurultaylara yönlendirildiği bir aşamada ,altıokun anlamı ve Türk devletinin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk ile bağlantısı , Türkiye Cumhuriyeti devletinin içine sürüklenmiş olduğu yaygın tartışma ortamı ve siyasal çıkmaz çerçevesinde çok daha acil değerlendirilmesi gereken bir konu olarak öne çıkmaktadır . Bugünün siyasal koşullarında Atatürk ve altıok arasındaki bağlantı ve bu iki kavramın Türkiye açısından ifade ettiği ortak anlam Türk ulusunun geleceği açısından kritik bir önem kazanmaktadır .
Devlet kuran bir kurucu önder olarak Atatürk ,hem Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş modelini belirlemiş , hem de bu modelin dayandığı ana ilkeleri bir bütünsellik içerisinde belirleyerek , ulusal kongreler aracılığı ile belirlenmiş Türk ulusunun temsilcileri ile geleceğe dönük kurumsal bir siyasal yapılanma olarak örgütlemiştir . Dünyanın merkezi devleti olan Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünden sonra ortaya konulan ulusal-üniter-merkezi devlet yapılanmasının dayandığı temel esasları ,devletin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk altı ilke ile belirlemiş ve bu temel esasları da altıok olarak ifade ederek geleceğe yönelik bir kurumsal modelin yapı taşlarını sistematik bir bütüne kavuşturmuştur . Erzurum ve Sivas Kongresi kararlarıyla oluşturulan Heyeti Temsiliye , yeni başkent Ankara’ya gelerek 23 Nisan I920 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin kapısını açmasıyla beraber kurulan yeni devlet 92 senedir , kurucu iradeyi temsil eden kurucu önderin sistematik bir bütüne kavuşturduğu temel esaslara ,yani diğer deyimi ile altıok’a dayanarak varlığını sürdürmüş ve ikinci dünya savaşına ,soğuk savaş döneminin çeşitli tehditlerine karşı kendini koruyarak bugünlere gelmiş ve doğru belirlenen bu ana ilkeleriyle birlikte yirmi birinci yüzyılda yoluna devam etmiştir . Yüzüncü yıldönümünü kutlamaya hazırlanan Türk devletinin temelinde ,ana omurgasında ve çatısında var olan altıok,Türk ulusunun üniter ve merkezi devletini yeni yüzyılda da emin adımlar ile geleceğe doğru taşımaktadır .
Ulusal kurtuluş savaşının kazanılması , yeni devletin kurulması ,çağdaş cumhuriyet rejiminin ilan edilmesinden sonra , Türk ulusunun dünyanın merkezi coğrafyasında geleceğe yönelik kurumsal bir devlet yapılanmasına sıra geldiğinde Atatürk ,I930’lu yıllarda Çankaya’daki kütüphanesine çekilerek ciddi araştırmalar yapmış ,beşbin civarında kitabı incelerken , çeşitli alanlarda uzmanlaşmış Türk vatandaşları ile , yabancı ülkelerden gelen ya da davet edilen önemli bazı uzmanlar ile ,Türkiye Cumhuriyetinin siyasal yapılanması üzerine önemli temaslar ve tartışmalar yürütmüş , Çankaya köşkündeki sofrasını bir anlamda Türkiye’nin Hyde Park’ına dönüştürerek , bu tartışma ortamından yararlı sonuçlar ortaya çıkarmaya çaba göstermiştir . İşte altıok olarak belirlenen devletin temel esasları bu dönemde belirlenerek , Atatürk’ün son döneminde hem anayasaya maddeler olarak eklenmiş hem de devleti kuran halkın partisinin simgesi olarak Atatürk’ün partisinin temel ilkeleri olarak benimsenmiştir . Türkiye Cumhuriyetinin bağımsız bir devlet yapılanması olarak ortaya çıkışı ve geleceğe dönük kurumlaşması doğrultusunda , altıok kavramı bir yapısal model ya da siyasal kimlik olgusu olarak gündeme gelmiş ,kurucu iradeyi temsil eden kurucu önderin belirlemesiyle de geleceğe yönelik olarak hem devletin hem de devleti kurmuş olan siyasal partinin oluşumunu simgeleştirmiştir .
Türkiye Cumhuriyeti eski Osmanlı ahalisinin , son Osmanlı Meclisinin ilan etmiş olduğu Misakı Milli sınırları içerisinde kurulan bir siyasal yapılanma olduğu için , ulusal kongrealerde halkın temsilcileri arasından seçilen Heyeti Temsiliye Türk ulusu adına devleti kurmuş ve bu kuruluş aşamasında da , Heyeti Temsiliyenin Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti olarak örgütlenmesiyle de , ulusal kurtuluş savaşının örgütlü bir yapıya kavuşması sağlanmıştır . İşte bu halk örgütü ,daha sonra Türkiye halkı adına devlet kurarken , aynı zamanda siyasal partiye dönüşerek , Anadolu ‘daki bu yeni siyasal yapılanmanın çekirdek örgütü olarak öne çıkmıştır . Bu çerçevede , devletin kuruluşu ile ulusal halk hareketinin tarih sahnesine çıkışı aynı dönemde olmuş ve bir anlamda devlet kuran parti ile yeni kurulan devlet organları , öncülük yapan kurucu kadronun aynı elemanları tarafından oluşturulmuştur .Yeni devletin kuruluş aşamasından geleceğe dönük kurumlaşma aşamasına kadar ,kurucu önder Atatürk işin başında olduğu için ,yeni siyasal oluşumun kurucu iradesini devletin kurucu başkanı belirlemiş , devletin kuruluşundan sonraki aşamada rejimin geleceğe dönük olarak kurumlaştırılmasında da hem Anayasaya hem de devlet kuran partinin tüzüğüne girmiş olan altı ana ilke altıok olarak bayraklaştırılmış ve hem yeni devletin hem de devleti kuran partinin simgesi haline getirilmiştir .
Atatürk’ün son döneminde ,devlet kuran partinin yaptığı genel kurul toplantılarında altı ana ilkenin kabül edilmesine dönük çalışmalar yapılmış ve alınan kararlar doğrultusunda altıok siyasal modeli pozitif hukuk düzeni içerisinde anayasal ilkeler olarak yer almıştır . Ulusal bir halk hareketinin tek temsilcisi olarak örgütlenen siyasal parti aynı zamanda devleti de oluştururken ,kurucu önderlik ve irade ,altıokun oluşum sürecini hem parti hem de yeni devlet düzeyinde birlikte örgütlemeğe çaba göstermiştir . Bu yüzden Atatürk dönemi cumhuriyet tarihi hem yeni devletin hem de devleti kuran siyasal partinin ortak tarihidir . Atatürk Cumhuriyeti ve Kemalist rejim böylece bir iç tutarlılığa sahip olmuş , kurucu iradenin devlet başkanlığı makamında temsil edilmesiyle de süreklilik sağlanarak her türlü iç ve dış tehdide rağmen , Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk hareketi , cemiyetin çatısı altında istikrarlı bir biçimde yönetilerek yönlendirilmiştir . I935 yılında yapılan bir parti kongresiyle altıok adı verilen temel esaslar , devlet kuran partinin resmi programına girmiş ve daha sonraki aşamada da Atatürk’ün son yıllarında gerçekleştirilen anayasa değişiklikleriyle ,devletin yapısını ,siyasal modelini ve kimliğini belirleyen ana ilkeler olarak en üst düzeyde kabül edilmiştir . Tek parti döneminin kendine özgü koşullarında ortaya çıkan bu gelişme , devleti kuran parti ile onun kurmuş olduğu siyasal yapılanmayı benzer bir kimlik oluşumuna sürüklemiştir . Partinin ana vasıfları başlığı altında programa giren bu ilkeler daha sonraki aşamada devletin temel esasları olarak anayasal düzeyde benimsenmiştir .
Devlet kuran partinin ,ulusal egemenlik ülküsünü en iyi biçimde gerçekleştirecek devlet biçiminin Cumhuriyet olduğu ,partinin sarsılmaz bir inançla cumhuriyeti gerçekleştirmeğe ve korumaya kararlı olduğu,her türlü tehlikeye karşı bu doğrultuda mücadele edileceği programın içinde resmen belirtilmiş , ilerleme ve gelişme yolunda Türk toplumunun çağdaş uluslar ile beraber olacağı vurgulanmıştır . Egemenliğin kaynağı olarak ulus gösterilirken ,devlet ile yurttaşların anayasal çerçevede birbirlerine karşı hak ve ödevleri olduğu da bu programda belirtilmiştir . Yeni kurulmakta olan devletin çağdaş bir hukuk devleti olabilmesi için her türlü girişimin yapılacağı ,az zamanda yurdun kalkınabilmesi için her alanda özverinin gösterileceği ,devletin öncülüğünde kurulacak yeni ekonomik düzende özel sektöre de devletin denetimi çerçevesinde yer verileceği,özel sektöre devletin destek sağlayacağı ve belirli alanlarda güvence sağlayacağı , batı ülkelerinde görülen en ileri yollardan yararlanılarak toplum ve ekonomik düzenlerinin kurulacağı ,devrimlerin korunabilmesi için gereken her türlü adımın atılacağı 1935 programı ile devlet kuran parti tarafından ,kurucu önderin yolgöstericiliğinde benimsenmiştir . Ziya Gökalp’in yazdıkları ile Mustafa Kemal’in o zamana kadar söyledikleri , böylece altıok ile ifade edilerek bir ulusal modele kavuşturuluyordu . Cumhuriyetçilik ,ulusal egemenliğin en iyi ve güvenli biçimde uygulaması olarak tanımlanırken ,yeni kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin geleceğe dönük bir yolda kurumlaşmasının önü açılıyordu . Çok partili demokrasiye geçene kadar esas kavram olarak benimsenen cumhuriyet , ikinci dünya savaşı sonrasında demokratik rejime geçilmesiyle beraber demokrasi kavramı ile birlikte kullanılmağa ve böylece daha önce ilan edilmiş olan cumhuriyet rejiminin çağdaş ülkelerde olduğu gibi demokrasi ile tamamlanmasına çalışılıyordu .
Atatürk,dünyanın merkezi coğrafyasında orta boy bir devlet kurarken , Birinci dünya savaşı sonrası siyasal konjonktürü yerinde değerlendirerek hareket etmiştir .Onun gerçekci bir tutum ile realist bir politika izlemesi sayesinde ,yıkılmış olan bir imparatorluğun küllerinden çağdaş bir ulus devlet ortaya çıkarılabilmiştir . İçeriden ve dışarıdan çok büyük tehditlerin öne çıkmasına rağmen ,92 yıldır bu devlet yapısının ayakta kalması ve emin adımlar ile yoluna devam etmesi de , devletin kuruluş aşamasında ne kadar gerçekci ve ülke açısından doğru bir yol izlendiğinin açık bir göstergesidir . Atatürk , kuzeyde yer alan büyük devlet yapılanmasıyla beraber merkezi coğrafyaya hegemonya kurmak üzere saldıran batının önde gelen büyük devletlerine karşı çıkabilecek , çeşitli baskı ve tehditlere karşı direnebilecek büyüklükte bir ulus devleti hem merkezi hem de üniter bir model çerçevesinde kurarken , bölge dışı büyük devletlerin merkezi coğrafyayı ele geçirmek için izleyebileceği politikalara karşı güçlü bir devlet yapılanmasını örgütlemeğe çaba gösteriyordu . Dünyanın merkezinde yedi yüz yıl hüküm sürmüş Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünden elde edilen dersler ile böylesine güçlü bir devlet çatısı güvenlik aranıyordu . Merkezde güç birikimi olmazsa , ve bu güç Misakı Milli sınırları içinde bütün ülkeye tam olarak egemen olamazsa , Osmanlı imparatorluğunu çöküşe sürükleyen tüm tehditlerin benzerleri yeniden Anadolu ve Rumeli halkını saldırı,işgal ya da savaş senaryolarına doğru sürükleyebilecekti . Böylesine olumsuz bir ihtimalin ortadan kaldırılabilmesi doğrultusunda , Kemalist hareket Türk ulusunun varlığını koruyabilme doğrultusunda ulusal-üniter-merkezi devlet modeline gerçekci bir tutum ile yöneliyordu .
Atatürk , üç dünya ortasında tam bağımsız bir devlet kurma yolunu seçiyor ve böylece Türkiye’nin sınırlarını çevreleyen üç dünya ile yeni devletin arasına mesafe koyuyordu . Her üç dünyanın dışında ,Osmanlı imparatorluğunun geride bırakmış olduğu otorite boşluğu alanındaki yeri doldururken ,her üç dünyanın uydusu ya da kopyası bir çizgide taklitçilikten uzak durmağa çaba gösteriyordu . İşte altıok arayışı ve uygulamasının arkasında yatan gerçek neden , kurucu iradeyi temsil eden Atatürk’ün her üç dünyaya yönelik mesafeli tutumudur . Osmanlı imparatorluğunu çökerten batının önde gelen emperyal devletlerine karşı uzak duran Atatürk , yeni kurulmakta olan Türkiye Cumhuriyetinin bir batı tipi sömürge devleti olmasını önlemek için elinden gelen her türlü çabayı göstermiştir . Beş yüz yıl boyunca bütün dünyayı sömürmüş olan batılı devletlere Türkiye’yi bağımlı kılacak liberal bir devlet yapılanmasından Atatürk bilinçli bir biçimde , Türk ulusunun bağımsızlığı için uzak duruyordu . Aynı biçimde , kuzeyde gerçekleştirilmiş olan Sovyet devriminin ortaya çıkardığı sosyalist devlet modeline de uzak durarak , Rus emperyalizminin güdümünde Moskova’dan talimat alan bir demirperde ülkesi konumuna da yeni Türkiye’nin düşmemesi için yoğun ve aktif bir dış politika uygulamaya çalışıyordu . Özellikle iki kutuplu dünya düzeni içinde gündeme gelen soğuk savaş döneminin Türkiye’nin bağımsızlığını ortadan kaldırmaması için Türk-Rus ilişkilerinin belirli dengelerde yürütülmesine dikkat ediliyordu . Türkiye yirminci yüzyılda doğu ve batı blokları arasında sıkışırken , Osmanlı devletinden miras aldığı merkezi bölgenin bağımsızlığını korumağa dikkat ediyordu .
Türkiye’nin etrafını çevreleyen üçüncü dünya ise İslam coğrafyasıydı . Türkiye Cumhuriyeti , merkezi alanda büyük imparatorluklar oluşturmuş olan Selçuklu ve Osmanlı devletlerinin devamı olarak devreye girerken , Orta Doğunun nüfus yapısının beşte dördünü oluşturan büyük İslam coğrafyasına dikkat ederek hareket etmek durumundaydı . Rus çarlığı ve Osmanlı imparatorluğu yirminci yüzyılın başlarında çöküşe geçerken , merkezi alanda egemenlik kurmak isteyen batılı emperyal devletler , Rusya’nın öncülüğündeki Panslavizm akımına karşılık Panturanizm,Pantürkizm ile beraber bir de Panislamizm akımlarını ortaya çıkarmışlardır . Rusya’nın panslavizmine karşılık Almanya pancermenizim ile karşılık vermeğe çalışmış ,Macarlar Panturanizm ile Cermenler ve Slavlar arasında varlıklarını korumağa yönelmişler , eski Osmanlı ahalisini ise batılı emperyal güçler panislamizm ile yönlendirerek Almanya ve Rusya’nın merkezi coğrafyaya hegemonya kurmalarını önlemeğe çalışmışlardır . Almanya daha sonraki aşamada panislamizmi destekleyerek Osmanlı toplumunu ele geçirmeğe çalışınca , İngiltere’de pantürkizmi destekleyerek Almanya ve Rusya’nın önünü kesmeğe çalışmıştır . Birinci dünya savaşı öncesi ve sonrası dönemde Avusturya-Macaristan, Rus ve Osmanlı imparatorluklarının çöküşü üzerine ortaya çıkan otorite boşluğu alanlarında pancılık siyaseti öne çıkmış ve her ülke ve grup kendine yakın ve akraba topluluklar ile bir araya gelerek merkezi coğrafyada yeni bir hegemonya düzeni oluşturmağa çalışmışlardır . Avusturya-Macaristan imparatorluğu sınırları içerisinde yaşayan Türk asıllı topluluklar ise , bazı Musevi lobilerinin desteği ile panslavizm,pancermenizm,pantürkizm ve panislamizme karşılık panturanizmi savununca ortalık iyice karışmış ve merkezi coğrafyadaki yeniden yapılanma arayışları doğrultusunda ikinci dünya savaşına giden yol açılmıştır .
Pancılık siyasetleri , yeniden büyük birlikler oluşturmak üzere imparatorlukların çöküş aşamasında gündeme getirilirken , Osmanlının geride bırakmış olduğu devlet ve toplum yapısı da bir yeni arayışın içerisine giriyordu . Atatürk Osmanlı ordusunun bir generali olarak savaş ortamı içinde yetiştiği için , hem imparatorlukların çöküşünü , hem batılı emperyal devletlerin merkezi coğrafyaya gelerek işgal edişlerini hem de bölge halklarının kendilerini kurtarma mücadelelerini yakından izlemiştir . Bu yüzden savaş yılları ile birlikte gündeme gelen pancılık siyasetlerini yakından izlemiş ve dışarıdan güdümlü olarak geliştirilen bu pancılık siyasetlerinin hiç birisini alet olmadan hareket ederek , Osmanlı hegemonyasının geri çekilmesinden dolayı ortaya çıkan otorite boşluğu alanını ,bölge halkları ile işbirliği yaparak eskisi gibi onlar ile yeni dayanışma düzenleri oluşturarak kurtarmağa çaba göstermiştir . Batılı emperyal devletler pancı siyasetleri dışarıdan bölgeye dayatırken , Almanya,Rusya ve Macaristan’ın da kendilerini merkeze alan başka pancı siyasetlere yönelmeleri merkezi coğrafyada imparatorluk alanlarında yeni hegemonya düzenlerini pancı görünümünde yeni siyasal birlik projelerinin çekişmesini öne çıkarıyordu . Avusturyalılar Almanya ile beraber pancermenizme yönelirken ,Macarlar’da geldikleri Avrasya bölgesine yönelerek Panturanizm arayışı içine giriyorlardı .Doğu imparatorlukları tarih sahnesinden çekilirken , siyasal güçler ve merkezler bu pancılık akımları ile dünyanın orta bölgesine yeniden egemen olabilmenin arayışları içine giriyorlardı . İşte böylesine büyük coğrafya arayışlarında hegemonya girişimleri karşı karşıya gelirken , hatta daha da ileri giderek çeşitli bölgelerde sıcak çatışmalara ve savaşlara meydan açarken , bu sıcak coğrafyanın merkezinde yer alan Anadolu’da bir gerçekci uyanış Türk ulusunun önüne çağdaş bir alternatif sunuyordu . Atatürk’ün öncülüğünde gerçekleştirilen Kemalist Cumhuriyet modeli , tam bu çatışma ortamında gündeme gelen realist bir çözüm olarak bütün pancılık hayallerini geride bırakarak merkezi coğrafyanın yeniden yapılanmasında kilit bir rol oynuyordu .
23 Nisan I920 günü Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış konuşmasında kurucu önder olarak Atatürk her türlü pancılık siyasetine açıkca karşı olduklarını , yeni kurulan Türk devletinin hiçbir biçimde Pantürkizm ya da Panislamizm politikalarına girişmiyeceğini , Osmanlı imparatorluğu gibi bölgesel hegemonya peşinde koşmayacaklarını ,hiçbir biçimde emperyal bir politikaya kaymayacaklarını açıkca ifade ederken , konuşmasını yurtta ve dünyada barış sözleri ile tamamlamıştır . Geniş bölgesel hegemonya ardında koşan pancılık siyasetlerini savaşların nedeni olarak gören Mustafa Kemal her türlü pancılık girişimine karşı çıkarken , pancı siyaset alanlarının tam ortasında pancı olmayan bir yeni devlet modeli oluşturarak , dünyanın merkezi coğrafyasında pancı girişimlerin savaşlarını önlemeğe çalışıyordu . İşte bu yüzden barışçıl bir politikaya yöneliyor , meşru müdafaa dışında bütün savaşların bir cinayet olduğunu söyleyerek , pancı siyasetler dayatan her türlü emperyalizme ,antiemperyalist bir doğrultuda karşı çıkıyordu . İşte üç dünya arasında kalan Türkiye’nin kendine özgü bir devlet modeli yaratmasının ana nedeni , bu pancı siyasetlerin merkezi ele geçirmek için yaptıkları çekişmelerdir . Birinci dünya savaşı sırasında gerçekleşen Sovyet devrimi bölgeye sosyalist sistemi getirince ,bu kez de pansovyetizm akımı öne çıkarak ve bütün doğu bölgelerini birleştirerek tek merkez olan Moskova’dan yönetim düzenini sağlamıştır . İşte Atatürk cumhuriyeti böylesine bir Sovyet emperyalizmine de mesafeli davranarak , hiçbir zaman Sovyet görünümlü bir Rus emperyalizminin kuklası küçük bir devlet durumuna düşmemiştir . Ruslar Panslavizm ile sonuç alamayınca , dünya kapitalist sisteminin dolaylı desteği ile pansovyetizme yönelerek , imparatorluklar coğrafyasını Moskova merkezli yönetme şansını yirminci yüzyıl boyunca elde etmişlerdir .
Atatürk dünyanın orta yerinde doğu batı çekişmesine uğramamak üzere tam bağımsız bir devlet modelini altıok esasları ile oluşturmağa çalışırken , Türkiye’nin güney sınırlarından başlayarak bütün merkezi coğrafyada yayılan İslam ülkelerine karşı da mesafeli davranarak tam anlamıyla bağımsız bir merkezi devlet modeli kurabilmenin çabası içerisinde olmuştur . Misakı milli sınırları içerisinde yaşayan Türk halkının yüzde doksanı Müslüman olmasına rağmen , eski Osmanlı döneminden kalan gayrimüslim nüfusu da düşünerek ve Avrupa kıtasının yanıbaşında bir çağdaş ulus devlet kurabilmek üzere , devletin yapılanmasının laik çizgide olmasına dikkat edilmiştir . Böylece Türkiye’de ,Müslüman millet ve laik devlet sentezi oluşturulmağa çalışılmış , Osmanlı döneminde Avrupa’nın doğusunda yaşayan Osmanlı ahalisinin sahip olduğu Avrupa kültürü dikkate alınarak ve Balkan savaşları sonrasında Anadolu’ya Avrupa ülkelerinden yapılan büyük göçler dikkate alınarak , Arap ülkelerinde olduğu gibi bir Arap islamı değil ama , Asya ve Avrupa arasında yer alan merkezi bir ülkede Avrupa gibi medeniyetin beşiği bir kıtanın yanıbaşında bir modern Türk İslam düzeni , bir çağdaş cumhuriyet devleti çatısı altında laiklik esasına uygun bir biçimde kurulmak istenmiştir . Laik devlet modeli ile İslam ülkelerinden ayrılan Türkiye Cumhuriyeti , bu yönü ile İslam coğrafyasında gerçekleştirilen bir çağdaşlaşma devriminin ana merkezi olmuştur . Kemalist cumhuriyet , kurucu önder Atatürk’ün oluşturduğu altıok sentezi ile bütün İslam ülkeleri için laik devlet çatısı altında modernleşmenin başlıca örneği olmuş ve bütün İslam dünyasının çağdaş dünyaya açılması ya da kucaklaşması doğrultusunda bilime dayanan modern bir sentezin devlet modeli haline gelmiştir . Günümüz koşullarında çağdaş dünyaya bağımsız bir doğrultuda açılmak isteyen bütün İslam devletleri için Atatürk’ün cumhuriyet devleti model alınacak tek bilimsel ve gerçekci devlet biçimidir .Bu gerçeği gözden kaçırmak isteyen emperyal devletlerin , İslam ülkelerini yeniden sömürge durumuna sürükleyecek ılımlı İslam adını taşıyan yeni Panislamizm modellerine Müslüman devletlerin kapılmamaları ve antiemperyalist bir çizgide hareket ederek , tıpkı Atatürk Türkiyesi gibi ulusal çıkarlarını korumaları , varlıklarını gelecekte de koruyabilmeleri açısından zorunlu görünmektedir .
Altı oku meydana getiren altı ilke Türkiye koşullarında bir ulusal sentez oluşturabilmek için eklektik bir yöntem ile bir araya getirilmiş bir özgün modeldir . Altı ilkenin ilk üçü olan milliyetçilik,cumhuriyetcilik ve laiklik Fransız devriminden , ikinci üçünü meydana getiren devletçilik,halkçılık ve devrimcilik ilkeleri de Sovyet devriminden alınmışlardır . Böylece doğu batı ekseninde Fransa ile Rusya arasında bir yerde dünya haritasında konumlanan Türkiye Cumhuriyeti ,her iki devrime karşı eşit mesafede hareket etmiş hiç birisinin etki alanına girmemiş ama bu iki devrimin getirdiklerinden esinlenerek bu iki siyasal oluşumun bazı ilkelerini Türkiye ve dünya gerçekleri doğrultusunda bir araya getirerek , doğu ve batı ekseninde merkezi bir devlet modelinin temelleri atılmıştır . Liberal ve sosyalist devlet modellerini red ederek yola çıkan Kemalist cumhuriyet, Fransız devriminden esinlenerek batı uygarlığının merkezi olan Avrupa kıtasının yanıbaşında çağdaş bir ulus devleti cumhuriyet rejiminin çatısı altında kurmuş ve laik bir devlet düzeni ile kendi Müslüman toplumunu da çağdaş dünyaya yönlendirmiştir . Tam anlamıyla bir batılı devleti modelini benimsemeyen Türk devleti aynı zamanda Rus devrimini ya da sosyalist devlet modelini bütünüyle benimsemiyerek Rus hegemonyasından da uzak durmağa çalışmıştır . Batı tipi devlet modeli ile batının doğu tipi devlet modeli ile de doğu blokunun sömürgesi olmak istemeyen Atatürk , Türklerin çağdaş cumhuriyetini tam bağımsız bir yapılanmaya doğru örgütlerken , her ik devrimden eşit koşullarda yararlanarak , altıok özgün modeline dayanan yepyeni bir ulus devleti bütün dünyanın gözleri önüne çıkarıyordu . Avrupa ile Rusya’nın yanıbaşında kurulan yeni Türk devleti , Avrupa ve Sovyet dünyalarına karşı eşit mesafede davranarak soğuk savaş döneminde dünyanın yeni bir denge düzenine kavuşmasını sağlayan kilit ülke olarak öne geçiyordu .Ayrıca , batıyı batı medeniyetine kavuşturan Fransız devriminin ana ilkesi olan laik devlet uygulaması da resmen benimsenerek ,ortaçağ karanlığından çıkamamış Arapların İslam dünyasına da aynı mesafe konarak üç dünya arasında özgün bir çağdaş devlet yapılanmasının jeopolitik bir örneği tarih sahnesine çıkarılıyordu .
Devletçilik,halkçılık ve devrimcilik ilkeleri Türkiye’nin batı sömürgesi olmasını önlerken , cumhuriyetçilik,milliyetçilik ve laiklik ilkeleri de ,Türkiye Cumhuriyetinin bir Sovyet uydusu küçük bir devletçik konumuna düşmesini önlüyordu . Laiklik ilkesi de aynı zamanda İslam coğrafyası ile Türkiye’ninkonumlarını ayırırken , soğuk savaş sonrasında dünyanın merkezi coğrafyasının yeniden yapılanmasında hareket noktası olabilecek , bir anlamda Asya ve Avrupa arasında yer alan geniş Avrasya bölgesinin geleceğe dönük kalıcı bir yapılanmaya dönüşmesinde emsal olabilecek bir model ülke olarak Kemalist Cumhuriyet devleti altıok sentezi ile dünyanın gündemine giriyordu . Merkezi coğrafyada doğu ya da batı modellerine mesafeli duran bir merkezi devlet modeli , altıok sayesinde dünyanın orta yerinde öne çıkıyordu . Altıok ile Atatürk sonrası dönemde kurumlaşan Türk devleti ,aradan geçen büyük zaman dilimine rağmen varlığını böylesine sağlam bir siyasal yaklaşımın ürünü olarak koruyabilmiştir . Batı ya da doğu uydusu olmayan , Arap dünyasının ortaçağ düzenine laiklik sistemi ile mesafeli davranan Atatürk ‘ün devlet yapılanması , her türlü emperyal baskı ya da tehdide rağmen ayakta kalabilmesini , altıok sentezi ile sağlam bir örgütlenme ve kurumlaşma gerçekleştirebilmesine borçlu bulunmaktadır . Zaman zaman Atatürk’ün partisini ele geçiren ya da tesadüfen yönetime gelen partili olmayan siyasetçiler dış baskılarla ya da çıkar çevrelerinin yönlendirmeleri ile altıok’tan vazgeçmeğe ya bunları değiştirmeğe kalkışmaktadırlar .Altıokun üçü kalsın diğerleri kalksın diyenler ,altıok artık eskidi diye çıkış yapanlar ,altıokun yerine batının uydusu olmayı gündeme getirebilecek liberal,neoliberal ya da sosyal demokrat tutumlar veya sapmalar , halkçılık ilkesini görmezden gelerek demokrasi ilkesi yok diyerek siyasal anlamda spekülesyonlara kalkışanların ardniyetli tutumları ,şimdiye kadar Kuvayı Milliye geleneğini sürdüren Atatürk’ün partisinin tabanı tarafından benimsenmemiştir . Atatürk’ün cumhuriyeti emanet ettiği bilinçli Türk gençliği ile , ulusal kurtuluş savaşından gelen antiemperyalist bilinci hala taşıyan Türk halkı ,her türlü emperyalizme ve uydu devlet modeline karşı çıkarken , Atatürk’e ve onun eserine bağlı kalarak altıok modeli ile bütün Türk ve İslam dünyası için çağdaş bir devlet modeli oluşturan Türkiye Cumhuriyetinin , bağımsız Avrasya yapılanmasında öncü bir rol üstlenmesini desteklemektedir . Türkiye’nin dünya barışı için böylesine önemli bir rol oynamasını istemeyen emperyal güçler ve onların yerli işbirlikçileri ise , yeni Avrasya süreci içerisinde Türkiye’yi devredışı bırakabilmek için hem Atatürk’e hem de altıok modeline karşı çıkmaktadırlar . Bu çekişmenin sonucunu Türk halkının vereceği karar belirleyecektir , bu yüzden Türk toplumundaki cumhuriyetçi ve ulusalcı tabanı önümüzdeki dönemde bu doğrultuda ciddi sorumluluklar beklemektedir .
|