Sonunda turizm alanına da siyaset bulaştı . Artık batı dünyasının önde gelen turizm şirketleri ,Türkiye’ye ya da dünyanın çeşitli kentlerine dönük turlar düzenlerken ,siyasal konjonktürün öne çıkardığı ülkeleri öne çıkarmaktalar ve güncel siyasal çekişmelerin yaşandığı ülkeleri merak eden batılı turistlere , siyasal kapsamlı ya da isimli turlar düzenleyerek katılımı artırmağa çalışmaktadırlar .ABD’nin önde gelen gazetelerinden birisi olan New York Times gazetesinin öncülüğünde başlatılan bu yeni süreçte , güncel siyasal çekişmelerin yaşandığı Libya’dan Kore’ye ya da Bosna’dan Irak’a doğru turlar düzenleyen Amerikan firmaları , bu arada Türkiye’yi de unutmadan Türklerin ülkesine dönük siyasal kapsamlı turları son yıllarda birbiri ardı sıra gerçekleştirmişlerdir . Batı emperyalizminin dünyanın merkezine tam olarak yerleşmeğe çalıştığı bu aşamada , İran ve Suriye olayları giderek tırmanırken , batılılar bu coğrafya da batı çıkarlarının koruyucusu olarak gördükleri Türkiye’yi son yıllarda tur programlarının ön sıralarına almışlar ve bu doğrultuda bir çok turist grubunu batılı ülkelerden merkezi coğrafyaya taşımışlardır .
Osmanlı İmparatorluğu yıkılırken , eski Osmanlı ülkelerini terk eden Ermeni,Rum ya da Yahudi asıllı ailelerin bugünkü temsilcileri atalarının eskiden yaşadıkları toprakları görmek üzere Türkiye’ye çeşitli yollardan gelirlerken aynı zamanda güncel siyasal turlara da ağırlık vererek , siyasal kapsamlı organizasyonların baş müşterileri olmuşlardır . Özellikle Amerikan vatandaşı konumunda olan eski Osmanlı gayrimüslimlerinin bugünkü kuşakları , yeni Osmanlı vizyonu ve tartışmaları doğrultusunda kendilerini yeniden bu topraklarda bulurken ,geçmişten gelen bağlantı çizgilerini yenileyerek tekrar bu bölgelere gelerek yaşayabilmenin arayışları içerisine girmektedirler . Birçok Amerikan turizm şirketi bu doğrultuda , çeyrek yüzyıldır düzenledikleri programlar ile Osmanlı kökenli Amerikalıları atalarının ya da dedelerinin topraklarına taşımaktadırlar . Başkent Ankara’ya getirilen , ABD’li turistler için yıllarca “Modernized İslam “ başlığını taşıyan özel toplantılar yapılmış ve bu toplantılarda önde gelen Türk bilim adamlarının , ABD’li turistlere Türkiye ve Orta Doğu’yu anlatmaları istenmiştir . Nitekim bu gibi toplantılar sonrasında ılımlı İslam tartışmaları başlatılarak , Yeni Osmanlı vizyonu ABD ve İsrail ikilisinin merkezi alana egemen olabilmeleri doğrultusunda başlatılmıştır . Osmanlı kökenli ailelerden gelen ABD’li turist gruplarının Türkiye’nin ılımlı İslam üzerinden yeni Osmanlı vizyonuna yönlendirilmesinde önemli etkileri olmuştur .
Amerikan turizm şirketleri ,geçen yıl içinde Türkiye’ye yönelik düzenledikleri turlar ya da tatil programlarında “ Ilımlı İslam ve Anadolu Kaplanları “ gibi başlıkları kullanmışlar ve bu doğrultuda epeyce bir turisti Türkiye’ye getirerek , İslam dünyası için ABD’nin bir siyasal model olarak Türkiye üzerinden geliştirmeğe çalıştığı ılımlı İslam gerçeğini laboratuar ülke konumundaki Türkiye’de görmeleri sağlamışlardır. Ermeni asıllı ABD’liler doğu Anadolu’yu gezerken , Rum asıllı Amerikan turisleri batı Anadolu’yu gezmişler , Yahudi asıllı Amerikalılar ise İstanbul,İzmir ve Antalya gibi liman ve ticaret kentlerine öncelik vermişlerdir . Batı hegemonyası Orta Doğu üzerinden doğuya doğru açılırken ,eski <Osmanlı topraklarındaki Ermeni,Rum ve Yahudi mirasının bugünkü sahipleri , ABD’li turizm şirketlerinin önde gelen müşterileri olmuşlardır . Bu kişiler , siyasal amaçlı turlardan sonra sahibi oldukları şirketlerinin yatırımlarını ata topraklarına doğru yönlendirmişler ve ciddi bir gayrimüslim sermayenin eski Osmanlı topraklarına kaymasına aracı olmuşlardır . Küresel sermayenin sahipleri ya da kapitalist sistemin patronları konumundaki bu zengin turistlerin , ekonomik güçlerini siyasal turlardan sonra batı hegemonyasında bir yeni merkezi bölge yaratılması doğrultusunda kullanmışlar ve bunun sonucunda da bir çok Türk şirketini ya da ekonomik tesislerini satın almışlardır . Türkiye Cumhuriyetinin , yirminci yüzyıl boyunca büyük özverilerle oluşturduğu ekonomik potansiyeli , özelleştirme görünümü altında tasfiye edilerek , küresel sermayenin güdümünde bir Türkiye yaratılabilmesi için emperyal baskılarla teslimiyetçi politikalar uygulanmıştır .
Soğuk savaş döneminde Nato üzerinden güvenlik merkezli bir bağlantı ile batı blokunun denetimi altına alınan Türkiye Cumhuriyetinin küreselleşme aşamasında dışa açılma görünümünde ekenomik sömürgeleştirme planlarına esir edildiği görülmüş , ulusal kurtuluş savaşı sayesinde Türklerin elde ettikleri ekonomik potansiyel bütünüyle tasfiye edilerek , batılı şirketlerin önü açılmıştır . Küresel yayılma peşinde koşan batılı şirketler ,eski Osmanlı kökenli gayrimüslimlerin öncülüğünde Anadolu’ya girerek Atatürk’ün tam bağımsız ülkesini batı emperyalizminin yeni sömürgesi konumuna getirmeğe çalışmışlardır . Cumhuriyet döneminin yarattığı milli sermaye böylesine bir süreç içerisinde çökertilirken , Türk özel sektörü giderek İslamcı kesimlerin eline geçmiştir . İşte bu aşamada , Anadolu’dan ortaya çıkan yeni şirketlere “Anadolu kaplanları” adı verilmiş ,Türkiye’nin kapitalistleşmesinde Anadolu’nun bağrından çıkan bu İslamcı şirketler Anadolu Kaplanları olarak adlandırılmışlardır . ABD destekli ve Amerikan şirketlerinin yardımları ve de öncülüğü ile ortaya çıkan Anadolu Kaplanları oluşumunda , Amerika’dan Türkiye’ye yönelik siyasal turların etkisi olmuş ,kısa zamanda büyüyen bu yeni şirketler ABD’li ortaklarının öncülüğünde dış dünyaya açılarak küresel kapitalizmin gelişiminde katkıda bulunmuşlardır . İşte bu yüzden geçen yıl, Amerikalı iş çevreleri “Anadolu Kaplanları ve Ilımlı İslam” başlıklı siyasal turlar ile bu gelişmeleri yerinde izleyebilmek üzere eski Osmanlı imparatorluğunun merkezi ülkesi olan Türkiye’ye gelmişlerdir .
Amerika üzerinden Türkiye’ye yönelik olarak bu yıl düzenlenen turların adı ise , geçen yıldan farklı olarak “Kemalist Cumhuriyetçiler ve Kapitalist İslamcılar “ olarak tespit edilmiştir . Ilımlı İslam ile Anadolu Kaplanları’nı ortak bir başlık altında izlemeyi tercih edenlerin , bu yıl “Kemalist Cumhuriyetçiler ile Kapitalist İslamcıları’ı “ birlikte ele almaları üzerinde tartışılması greken bir durumun olduğunu göstermektedir . Anadolu Kaplanları ile Kapitalist İslamcılar bir anlamda aynı kesimleri ifade etmesine rağmen , ılımlı İslam ile Kemalist Cumhuriyetçilik bugünün koşullarında çelişkili görünmektedir . Geçen yılların Anadolu Kaplanları’nı geleceğin Kapitalist İslamcıları görenlerin , ılımlı İslam sonrasında Kemalist Cumhuriyetçiliği gündeme almaları ilginç bir durum yaratmakta ve bu kesimlerin Türkiye’ye bakış açılarında ne gibi gelişmeler ya da değişiklikler olduğunu açıkça ortaya koymaktadır . ABD’nin Türkiye’ye gizlice yerleştirmiş olduğu istihbarat servisleri , Atatürk’ün ülkesindeki tüm gelişmeleri anında izleyerek Amerikan merkezlerine ulaştırdığı için ,Türkiye’deki son durumdan Amerikalıların herkesten önce haberleri olmakta ve tavırlarını son elde ettikleri bilgilere göre ayarlamaktadırlar .ABD’den Türkiye’ye baktıklarında en çok göze çarpan gelişmenin Kemalist Cumhuriyetçiler ile Kapitalist İslamcılar arasında yaşanmakta olan çekişmeler olarak belirlendiği anlaşılmakta ve bu yüzden , Amerikalı turistler için bu yıl düzenlenen Türkiye turlarının adı “Kemalist Cumhuriyetçiler ve Kapitalist İslamcılar” olarak belirlenmektedir . Türkiye’nin bugünkü aşamada içinde bulunduğu durumun , Orta Doğu ülkeleri ile Türkiye ilişkilerinin ele alınacağı bu siyasal turlarda Amerikalılar , yeni ABD politikaları doğrultusunda Amerikan çıkarlarının merkezi alanda en üst düzeyde nasıl korunabileceğini araştıracakları anlaşılmaktadır . Ilımlı İslam’dan Anadolu Kaplanları çıkaranların , yeni dönemde bu kaplanların kapitalistleşmesi ve dünya kapitalist sistemi içinde yeni sahip olacakları konumu ele alacakları anlaşılmaktadır . Artık ılımlı İslam politikalarının yaratmış olduğu Anadolu Kaplanlarının kapitalistleşmeleri ana konu olarak öne çıkarılmaktadır .
Amerika’nın yavrusu durumundaki İsrail devletinin bir Yahudi örgütlenmesi olarak İslam dünyası içindeki yeri ve güvenliği ABD açısından önde gelen bir sorun olarak gündemde olduğu sürece , Türkiye’nin İslam dünyasından ayrı olarak bir laik rejime yönelmesi yirminci yüzyılda batılı merkezler tarafından sürekli olarak desteklenmiştir . Ne var ki ,soğuk savaşın bitiminden sonra Türkiye’deki laik rejimi desteklemekten vazgeçen ABD ve İsrail ikilisi , yeni dönemde İslam coğrafyasını batının hegemonyası altına alacak bir ılımlı İslam politikalarına öncelik vermişler ve bölge ülkelerinde bu yeni politikaya uygun iktidarların işbaşına gelmelerini sağlayarak destek vermişlerdir . Birinci dünya savaşı sonrasında merkezi coğrafya’da çağdaş uygarlık devrimi gerçekleştiren Kemalist devrim sayesinde laiklik bir yaşam biçimi olarak bölgeye girmiş ama ,soğuk savaş sonrasında , batılı emperyal ve Siyonist çevreler Türkiye’nin İsrail için oluşturduğu güvenlik şemsiyesinden vazgeçerek daha geniş bir yayılma alanının peşinde olmuşlardır . İşte bu doğrultuda Büyük Orta Doğu projesi ilan edilmiş , daha sonraları bununla yetinilmeyerek işin içine eski Osmanlı Afrikası olarak Kuzey Afrika bölgesi de eklenerek Genişletilmiş Kuzey Afrika ve Büyük Orta Doğu Projesi doğrultusunda Amerikan hegemonyası bölgeye yayılmak istenmiştir . Küçük İsrail devleti ise , küresel sermayeyi kontrol eden kendine bağlı Siyonist lobiler üzerinden hem merkezi coğrafyanın patronu olmak hem de dünya kapitalist sisteminin merkezi haline gelebilmek için Amerika’nın BOP projesini kendi amaçları doğrultusunda desteklemiştir . Batılıların hedefi , kapitalist sistem ile kaynaşacak ve merkezi bir ekonomik konum kazanacak Türkiye yaratmak doğrultusunda ekonomiyi her zaman öne çıkarmak olmuştur . Ekonomi üzerinden de , batılı şirketlerin Türkiye’deki partnerleri olarak Anadolu Kaplanları tarih sahnesine çıkarılmışlardır .
Bu yılın siyasal turlarına başlık olarak seçilen “Kemalist Cumhuriyetçiler ve Kapitalist İslamcılar “ konusu bugünün Türkiye’sinde ana çelişki gibi görünmekte , bu çatışmanın tarafları gerçek durumu bilmelerine rağmen bunu kamuoyundan gizlemeğe çalışırlarken , Amerikalı tur operatörleri bugünün Türkiye’sindeki ana çelişkiyi Kemalist Cumhuriyetçiler ile Kapitalist İslamcılar arasında yaşanmakta olan siyasal çekişmeleri tartışma alanına getirmektedirler . ABD’nin önde gelen şirketlerinin temsilcileri ile Amerikan devletinin diğer görevlilerinin de yer alacağı bu turlar vesilesiyle Türkiye’nin önde gelen merkezlerinde önemli toplantılar yapılacak ve bu konu ile ilgili uzmanlar,bilim adamları,yazarlar , medya ve sivil toplum temsilcilerinin katılacağı önemli toplantılar düzenlenecektir . Amerikan sermayesi tarafından satın alınan ve desteklenen İstanbul’daki özel üniversiteler her zaman olduğu gibi bu toplantılara ev sahipliği yapacaklar ama , gene eskiden olduğu gibi bu toplantılara ABD ve İsrail’in istediği doğrultuda hep siyasal İslamcıların temsilcileri ,liberaller ve küreselciler ile beraber yer alacaklar ama ulusalcılara,cumhuriyetçilere ya da Kemalistlere gene söz verilmeyecektir . Uzun süredir küresel sermayenin denetimi altındaki liberal ve İslamcı medya,basın ve yayın organlarında ısrarlı bir biçimde sürdürülen tek sesli yayıncılığa bu toplantılarda da devam edilecek ve ne yazıktırki , gene Atatürkçüler’e yer verilmeyecektir . Atatürkçüler’in,ulusalcıların ya da cumhuriyetçilerin yer almadığı programlar da ya da bilimsel toplantılar da , Türkiye’nin ana siyasal çelişkisi gene tek yanlı olarak ele alınacağı için ciddi bir çözüm üretilemiyecek,çekişmenin karşı tarafını oluşturan Kemalist Cumhuriyetçilik bu gibi programlarda yeterince temsil edilmeyeceği için kısa vadeli bir çözüm üreterek bu ana çelişkinin giderilmesi sağlanamıyacaktır . Uluslar arası emperyalizmin istediği doğrultuda yeni ortakları olan Kapitalist İslamcıların öncülüğündeki toplantıların ,Türkiye açısından bir anlamı olmayacak ama ABD’li turist grupların istediği doğrultuda bir takım etkinlikler ile sonuç elde edilmeğe çalışılacak ama karşı tarafa yeterince yer verilmemesi yüzünden sorun masada kalacaktır .
İki binli yıllara kadar , Türkiye’deki Kemalist Cumhuriyetçiler ile yakın ilişkilerini sürdüren batılı ülkeler , İslam dünyasının tam ortasında Türkiye gibi çağdaş bir cumhuriyeti ve laik devlet modelini alkışlayarak desteklerlerken , yeni bir yüzyıla girerken tamamen yön değiştirmişler ve yüzseksen derece bir dönüş ile , laik Türkiye’den vazgeçerek İslami cemaatlar ile yakınlaşmağa başlamışlardır . Türkiye Cumhuriyetinin laik devlet düzeni çatısı altında ikinci planda kalan Müslüman cemaatlar yeni dönemde batılı ülkeler tarafından desteklenmeğe başlanmış , hatta daha da ileri gidilerek hem ılımlı İslam hem de Büyük Orta Doğu projesi doğrultusunda işbirlikçi yeni cemaatların oluşturulmasına katkıda bulunulmuştur . Eski cemaatlar yeniden canlanırken , tamamen yepyeni cemaatların da devreye girmesiyle beraber , Türkiye’de laik devlet ve toplum yapısından geleneksel İslami bir toplum ve kamu düzenine doğru adımlar atılmağa başlanmıştır . Yirminci yüzyılın başlarında laik bir cumhuriyet devleti ile çağdaş uygarlığa yönelen ve batılı ülkeler gibi güçlü bir devlet oluşturmağa çalışan Türkler’in ,yirmi birinci yüzyılın dünya programlarında artık bir İslam devleti olarak görülmeğe başlandığı ve bu nedenle de dinci politikaların öncelik aldığı ,ılımlı İslam üzerinden tüm İslam dünyasına yönelik bir kapitalistleşme programı çerçevesinde ,Türkiye’nin hem laboratuar hem de model ülke olarak seçildiği ortaya çıkmıştır .Batı emperyalizminin , yeni yüzyılda ki politikalarında İslamcılara öncelik verdiği , bu yüzden eski dostları olan Kemalist Cumhuriyetçilerden vazgeçtiği , Kemalistler ile oluşturulmuş olan batı ittifakı çerçevesinde Türkiye’nin laik devlet olarak kalmasına öncelik verilirken , yeni dönemde bundan vazgeçildiği , İsrail’i İslam coğrafyasında yalnızlıktan kurtarmak ve daha güvenli bir ortama kavuşturabilmek çizgisinde , batı dünyası ile ekonomik ilişkilere giren Müslüman cemaatlara toplumsal yaşamda ve siyaset sahnesinde öncelik verilmeğe çalışıldığı görülmüştür . ABD öncülüğündeki batı dünyasının artık , batıdan Türkiye’ye doğru bakınca bir laik devlet ya da çağdaş bir cumhuriyet değil ama , bütün İslam coğrafyasına hem öncülük hem de modellik yapacak ılımlı bir İslam ülkesi görmek istediği anlaşılmıştır .
Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde Müslüman cemaatlar ile bağlantıya giren batılı emperyal devletler , etnik mesele ile beraber dinsel meseleyi de cemaatlar üzerinden gündeme getirerek Balkanlar’daki parçalanmayı hem Anadolu’ya hem de Orta Doğu’ya taşımak istemişlerdir . Bu aşamada başlayan ilişkiler hızla geliştirilmiş ama çöken Rus Çarlığının yerine bir Sovyet İmparatorluğunun devrim sonrasında kurulması üzerine , batılıların politikaları değişiklik göstermiş ve bu büyük kuzey gücünün sıcak denizlere inmesini önlemek üzere , Kemalist Cumhuriyeti’i güçlü bir devlet olarak kabül etmek zorunda kalmışlardır . Sovyet rejimi her türlü dini yasaklarken ,camileri ve kliseleri kapatırken ,hiçbir dinsel seromoniye izin vermezken , batı dünyası Türkiye’de laik bir rejime anlayış göstermiş ,bu devlet modelini kabül ederek Türk devletini batı ittifakı içine çekmeğe çalışmıştır . Sovyet hegemonyasını önleyecek ve bu büyük güce karşı batı açısından dengeleri koruyacak bir orta boy devlete ihtiyaç olduğu aşamada batılılar , Atatürk devrimini saygı ile karşılamışlar ve bu doğrultuda Kemalist Cumhuriyeti sonuna kadar desteklemişlerdir . Bu aşamada Türkiye’nin kapitalistleşmesine değil ama cumhuriyet rejiminin güçlenmesine ve laik devletin batı tipi örgütlenmesine açıktan destek vermişlerdir . Atatürk devrimi sonrasında Kemalist Cumhuriyetin çağdaş bir devlet tipi olarak örgütlenmesine ve bu güçlü yapısı ile Sovyet yayılmacılığına karşı merkezi coğrafyada bir ileri karakol ya da askeri üs olmasına öncelik vermişler ama Müslüman cemaatların ikinci planda kalmalarına ses çıkarmamışlardır . Dini her zaman bir siyasal silah olarak kuillanmasını iyi bilen batı emperyalizmi ,bu kozu soğuk savaş sonrasına saklamış , iki kutuplu dünyada Sovyetler Birliğine karşı Türkiye’yi güçlü bir devlet olarak desteklerken ,Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra laik devleti ve Kemalist Cumhuriyeti desteklemekten vazgeçerek ,Türkiye’nin İslam dünyasına yönelik bir model ülke olmasına ağırlık vermiştir . Yeni aşamada Müslüman cemaatlar üzerinden bir kapitalist Türkiye yaratma planı ,Büyük Orta Doğu projesi ile öne çıkmış ve ABD merkezli küresel sermaye bu doğrultuda İslami cemaatları yeni partnerleri olarak seçerek , Kapitalist İslamcılar grubunun doğmasına açıktan yardımcı olmuşlardır .
Bugün Türkiye’de Kemalist Cumhuriyetçiler ile Kapitalist İslamcılar olarak bir yarılma ya da ikiye bölünme süreci yaşanıyorsa , bunun sorumlusu bütünüyle batı emperyalizmidir . Osmanlı İmparatorluğunu yıkanlar , Sovyet İmparatorluğunu dengelemek üzere Kemalist Cumhuriyeti açıkca desteklemişler ama , Sovyetler Birliği dağılınca da bu kez Türkiye’nin Kemalist Cumhuriyet rejimi çatısı altında sahip olduğu laik devlet düzenini desteklemekten vazgeçerek , batı emperyalizminin İslam coğrafyası üzerinden merkezi alanı ele geçirebilmesi hedefiyle ılımlı İslama ve bu doğrultuda Anadolu Kaplanları üzerinden bir kapitalist İslamcılık yaratılmasına da yön vermişlerdir . Geçmişin birikimi olan Kemalist Cumhuriyetçiler bugün Türk toplumunun yarısını temsil ederlerken , diğer yarıyı da Anadolu Kaplanları üzerinden Kapitalist İslamcılar temsil etmeğe başlamış ve bu yeni durum da Türkiye’de giderek bölünmeye ve dağılmaya doğru yönelişi tırmandırmıştır .Konya ,Kayseri,Gaziantep,Çorum Urfa ve Samsun gibi yeni üretim merkezleri Anadolu coğrafyasından çıkarak dünya piyasalarına açılırken ,Anadolu Kaplanları Türkiye’yi temsil etmeğe başlamışlar ve böylece Kemalist Türkiye Cumhuriyetinin laik ve çağdaş yüzü arkada bırakılmıştır .Türkiye’de küreselleşme ile başlayan yeni İslamcı yöneliş , artık eskisi gibi sadece siyasal ya da toplumsal çizgide kalmamış ama devlet ve ülkenin bütün kaynakları kullanılarak yepyeni bir ekonomik yapılanma ekonomik alan üzerinden ortaya çıkarılmıştır . Bu yüzden , Kapitalist İslamcılar kavramı ortaya çıkmış ve Anadolu Kaplanlarının giderek ekonomik etkinliklerini artırmasıyla , Türkiye batı merkezli dünya kapitalist sisteminin yeni üyesi konumuna gelmiştir . Küresel şirketler ve tekelci kapitalizm açısından İslami cemaatlar , Müslüman dünyanın kapitalist sisteme entegrasyonunda başlıca ortaklar olarak öne çıkmışlardır . Yeni dönemde Anadolu cemaatları giderek kaplanlaşan şirketler olarak vahşi kapitalist düzenin içerisinde Türkiye’nin mücadeleci ekipleri olmuşlardır . Böylesine bir oluşum süreci de işbaşına gelen ve batı dünyasından geniş destek alan ılımlı İslam çizgisindeki yönetimler tarafından desteklenmişlerdir .
Son yapılan kamuoyu yoklamalarında Türkiye’de muhafazakar nüfusun giderek arttığı ama buna karşılık Kemalistlerin,cumhuriyetçilerin ve ulusalcıların sayılarının giderek düştüğünü gözler önüne sermektedir . Bu tür araştırmaları yapan kuruluşların küresel sermayeden parasal destek aldıkları dikkate alınarak ,bunların bir kısmının kamuoyu oluşturmağa dönük oldukları kabül edilebilir . Ne var ki , Anadolu Kaplanlarının giderek büyümeleri dış piyasalara açılarak büyük kazançlar elde etmeleri üzerine , Türkiye’nin kapitalistleşmesinin öncüsü ve temsilcisi konumuna muhafazakar cemaatlar gelmiştir . Zenginleşen İslami cemaatlar zaman içerisinde İslami burjuvaziyi yaratmağa başlamışlar ve , cumhuriyet döneminin milli burjuvazisini geride bırakmışlardır . Türkiye’nin en büyük sermaye gruplarının gayrimüslim kökenli olmaları yüzünden bir dinsel rekabet ekonomi alanına girince , gayrimüslim sermayenin rakibi Müslüman sermaye olmuş ve böylesine bir çekişme süreci içerisinde milli burjuvazi ortadan kaybolmuştur . Bugün Türkiye’nin en büyük tekelci şirketleri gayrimüslim sermayenin kontrolu altında çalışırken , Anadolu Kaplanları da bu duruma tepki olarak bir Müslüman sermaye yaratmışlardır . Muhafazakar kesimler Anadolu Kaplanları görünümünde bir İslami burjuvazi olarak büyürken , dinci grupların ekonomik yarışı arasına sıkışıp kalan Türk ulusunun milli çevreleri giderek zayıflamış ve bir çöküş aşamasına sürüklenmiştir . Yıllarca Türkiye’yi laik ya da liberal sermaye görünümüyle yönlendirmeğe çalışan gayrimüslim sermaye gruplarına karşı çıkan Müslüman sermaye gruplarını , Büyük Orta Doğu ve Büyük İsrail projeleri doğrultusunda ABD ve İsrail ikilisi açıkça desteklemekten çekinmemiş ve İngiltere desteğini de yanlarına alarak , İslam dünyasında küreselleşmeyi gerçekleştirmeğe yönelmişlerdir . Bu aşamada Anadolu Kaplanlarının , İstanbul’un laik şirketlerine ya da bu kentte merkezileşen gayrimüslim sermayeye karşı yeni bir denge unsuru olarak devreye girdikleri , basın ve medyanın kontrolu ile beraber siyasetin finansmanında da etkili olmağa başladıkları görülmüştür . Batı emperyalizminin uzantısı olan İstanbul sermayesi yeni dönemde Anadolu Kaplanları ile eskisi gibi baş edememiş ve bu olguyu Kapitalist İslam yapılanması olarak batı baskısıyla kabül etmek zorunda kalmıştır .
Kapitalist İslamın giderek Türkiye’yi teslim alması karşısında , laik ve çağdaş Türkiye cumhuriyeti rejiminin tehlikeye girmesi Atatürk’ün ülkesinde ciddi bir yarılma yaratmıştır . Bugün Türk siyasetinin ana sorunu olarak bu saflaşma olgusu görünmektedir . Bu gerçeği yerinde belirleyen batılı merkezler , Türkiye’ye yönelik turistik turları bile böylesine karşıtlığın ana tema olarak seçildiği bir organizasyona girmeleri de Türkiye’deki bu ayrışmanın önümüzdeki dönemde yaratabileceği tehlike sinyallerini göstermektedir . Türkiye Cumhuriyeti Müslüman bir milletin laik ve çağdaş bir devlete sahip olduğu merkezi bir ülkedir . Yüzyıla yakın bir süre Türkiye Cumhuriyeti laik devlet ve Müslüman millet kaynaşmasıyla yaşayabildiğine göre , gelecekte de bu siyasal yapılanma ile Atatürk Cumhuriyeti yoluna devam edebilecektir . Ne var ki , batının emperyal merkezlerinin , Türkiye üzerinden bütün İslam dünyası ve merkezi coğrafyayı denetim altına almak üzere yola çıktığı bir aşamada , Kemalist Cumhuriyetçiler ve Kapitalist İslamcılar ikiliği ülke açısından bölücü etkiler yaratmaktadır . Geçmişin birikimini temsil eden Kemalist Cumhuriyetçiler ile , bugünün ekonomik gücünü temsil eden Kapitalist İslamcılar aynı ülkede ve ortak bir devletin vatandaşı olarak yaşadıklarını ve böylesine bir siyasal model ile her türlü güçlüğü yenerek yirmi birinci yüzyıla geldiklerini ülke ve devlet güvenliği açısından her aşamada hatırlamak durumundadırlar . Ulus devletin ,üniter siyasal yapılanmanın , laik düzenin ,çağdaş cumhuriyetin ortadan kaldırılmak istendiği bir aşamada , Atlantik emperyalizmi ile İsrail Siyonizminin yeni emperyal oyunlara yöneldiği bir zaman diliminde , Kemalist Cumhuriyetçiler ile Kapitalist İslamcıların çekişmek ya da kavga etmek gibi bir lüksleri olamaz . Birinci dünya savaşı ile Kurtuluş savaşının vermiş olduğu siyasal ve tarihi dersler anımsanırsa ,böylesine bir çekişmenin giderek kavgaya dönüşmesi ve bölünme için elverişli bir ortam yaratması gibi riskli bir durum söz konusudur .
Kemalist Cumhuriyetçiler ,gelinen bu aşamada dünya ve Türkiye gerçeklerini yeniden değerlendirebilmeli ve , giderek güçlenen ekonomik gücü ile siyaset sahnesinde etkinlik sağlayan Kapitalist İslamcılar ile Türkiye Cumhuriyeti ,Türk demokrasisi ulusal ve üniter kamu düzeni çatısı altında barış içinde bir gelecek planlamasının diyalogu içine girebilmelidir . Bu aşamada Kapitalist İslamcıların cumhuriyetçi olması , ve laik devlet düzenine saygı göstermeleri gerekmekte , Kemalist Cumhuriyetçilerin de Kapitalist İslamcıları potansiyel bir şeriat kaynağı görmek yerine , Türkiye’yi dünya piyasalarında temsil eden ekonomik güçler olarak değerlendirmelerinde , yeni bir diyalog ortamı oluşturmak açısından yararlı sonuçlar alınabilecektir . Böylesine yeni bir açılım eğer karşılıklı olarak gerçekleştirilebilirse o zaman , batılıların Türkiye’de bir Kemalist Cumhuriyetçi ve Kapitalist İslamcı çatışması beklemeleri hayal olmaktan öteye gidemeyecektir . Böylesine bir orta yol bulma denemesine ya da girişimlerine her iki tarafın keskin uçları tarafından çeşitli tepkiler gelebilecektir . Ne var ki , Milli Mücadele döneminde her türlü emperyalizme karşı , Türk toplumunun her kesiminin bir milli dayanışma içerisine girerek saldırılara ve işgale karşı bir ulusal direnişi gerçekleştirmesi bugün için yol gösteren tarihi bir dersdir . Milli mücadelenin verdiği dersler doğrultusunda toplumun her kesimi bir araya gelerek , dağılma ve bölünme süreçlerinin önünü kesebilmelidir . Kapitalist İslamcılar bugün güçlü görünmektedirler ama , Kemalist Cumhuriyet sayesinde bugünlere geldiklerini de unutmamalıdırlar .Diğer Müslüman ülkelerden Türkiye’deki gibi güçlü kapitalist şirketler çıkamamıştır . Kemalist Cumhuriyet Türk toplumunun her kesimine anayasal eşitlik düzeni içerisinde her türlü olanağı sağlamış ve dışa açık ekonomi düzeni çerçevesinde Türk şirketlerinin büyümeleri sağlanmıştır . . Atatürk milli mücadele ile Hrıstıyan dünyasının Yeni Bizans projesini önleyerek bu ülkede Müslümanların önünü açmıştır . Cumhuriyet döneminde , Osmanlı döneminden fazla cami yapılmış ve Diyanet İşleri Başkanlığı sayesinde Müslüman kesimlerin her türlü gereksinmeleri karşılanarak, laik devlet ile Müslüman millet bütünlüğü bugünlere kadar sürdürülebilmiştir .
Kemalist Cumhuriyetçiler ve Kapitalist İslamcılar , dün Yeni Bizans projesine karşı işbirliği yaptıkları gibi , bugün de Büyük Orta Doğu ya da Büyük İsrail projelerine karşı antiemperyalist bir dayanışma çizgisinde ortak hareket edebilmelidirler . Türkiye Cumhuriyeti bir antiemperyalist kurtuluş savaşı ile kurulmuştur . Gene aynı şekilde verilecek bir antiemperyalist mücadele ile de Türk devleti yirmi birinci yüzyılda yoluna devam edebilecektir . Batılı emperyal güçler , Türkiye’yi ortadan kaldırabilmek için Kemalist Cumhuriyetçiler ile Kapitalist İslamcıları karşı karşıya getirmek planlarından vazgeçmek zorunda kalmalıdır . Batılı emperyalistlerin bu tür oyunlarının sonuçsuz kalması için yeni bir milli diyaloga ihtiyaç vardır . Türk toplumunu temsil eden bütün siyasal güçler ve partiler , Türkiye’nin ikili bir saflaşmaya sürüklenmesini önleyecek doğrultuda bir diyalog ortamını daha fazla vakit geçirmeden bir an önce gerçekleştirebilmek için seferber olmalıdırlar . Ekonomik açıdan güçlenen cemaatlar milleti ortadan kaldırmamalı , Kemalist Cumhuriyetçiler de mütedeyyin Müslüman kesimleri tehlike olarak görmekten vazgeçerek ,laik devlet ve Müslüman millet birlikteliğinin geleceğe dönük devamlılığını sağlayabilmelidirler . Laik devlet düzeni bir din kavgasına sahne olmamalı , çağdaş laiklik düzeni içerisinde her insan din ve vicdan özgürlüğünü en geniş sınırlarıyla yaşayabilmelidir .Önümüzdeki dönemeçte Kemalist Cumhuriyetçiler ile Kapitalist İslamcıları böylesine bir milli yaklaşım ve diyalog düzeni beklemektedir . Türkiye’de başlatılacak böylesine yeni bir yaklaşım , Türk devletinin bölgesinde daha da güçlenmesini sağlayacak ve her türlü emperyal girişime karşı Türkiye öncülüğünde yeni bölgesel barış ve yapılanma ortamının önünü açacaktır . Emperyalist planları bozma konusunda Kemalist Cumhuriyetçiler ile Kapitalist İslamcılar işbirliğine giderek yeni bir barış ve dayanışma ortamının önünü açabilmelidirler .
|