Kilis Yardımlaşma derneği 
 

 

 

 

 

Sevgisiz dostluk olmaz!

Devamı  

 Türkiye'nin tek buz müzesi binlerce ziyaretçi ağırladı

 

 


  

 



 
14 MAYIS'TAKİ SEÇİMLER İÇİN 6 ADIMDA OY

KULLANMA REHBERİ



 
DEVAMI

 

magazin

NEVİN BALTA'NIN SON
KİTABI YAYINLANDI

 Devamı 

CACA OYUNU CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE


 

 

 

Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Temel ile Röportaj 


Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, vefatının birinci yılında yad ediliyor.


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI FİLM ARŞİVİ

 
 
 
  AKPINAR Temmuz 2017 Sayısı
 
 
 AKPINAR Mart 2017 Sayısı
 
 
 
Bir insanlık dersi...
 
 

 Orhan SELEN

Devamı

 

  
Hava Durumu Bilgileri

 
Döviz Kurları

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  29932763
Bugün Ziyaretçi :  28804
Aktif Ziyaretçiler :  5609

ÜNİVERSİTELER PİYASAYA TERKEDİLEMEZ
 
Soğuk savaş döneminin sona ermesiyle devreye giren küreselleşme süreci bütün hızıyla devam etmekte ve geçmişten gelen yerleşik devlet ile toplum düzenlerini kökten sarsmaktadır . Küresel sermayenin yeni bir dünya düzeni oluşturarak bütün ülkelere egemen olma planları doğrultusunda gelişmekte olan küreselleşme akımı , başta ABD ve uluslar arası ekonomik kuruluşlar olmak üzere , batının zengin ülkeleri tarafından desteklenmekte ve batı kapitalizminin evrensel bir hegemonya düzeni oluşturması doğrultusunda hızla ilerlemektedir . Böylesine büyük bir proje hızla gerçekleştirilmeğe çalışılırken ,dünya ülkelerinin buna karşı çıkması gibi riskli durumları önleyecek bir çizgide uluslar arası toplantılar ve kararlar birbiri ardı sıra gündeme gelmekte ve batının dışındaki ülkelere durup düşünecek, ya da kendi çıkarları doğrultusunda alternatif uygulamaları gündeme getirebilecek şans tanınmak istenmemektedir .Bu doğrultuda , uluslar arası alanda batılı merkezlerin çıkarları doğrultusunda kararlar geçerli kılınmağa çalışılmakta ,zaman zaman yapılan küresel toplantılar aracılığı ile küreselleşme saldırısı ile karşı karşıya kalan ülkelerden herhangi bir tepki ya da karşı çıkışların gündeme getirilmesi önlenmeğe çalışılmaktadır .
.
Küreselleşme planlarına göre , bütün dünyanın büyük sermayenin hegemonyası doğrultusunda tek bir küresel imparatorluğa dönüştürülmesi doğrultusunda bugünkü ulus devletler ortadan kaldırılmak istenmektedir . Hedef ortaya böyle konulunca hem ulusal toplum yapılarının hem de ulus devletlerin dağıtılmasına yönelik yeni adımlar atılmakta ve halen var olan ulus devletlerin başına küreselci anlayışa sahip yönetimlerin gelmesi için çalışılmaktadır . Uluslar arası alanda estirilen küreselleşme rüzgarlarına uygun düşecek yönetimlerin batının dışındaki kalan ülkelerde işbaşına gelmesi desteklenirken , batının zengin ülkeleri tarafından belirlenen evrensel politikalar da dıştan dayatmalı olarak öne çıkarılmaktadır .Dünya Bankası ve Uluslar arası Para Fonu gibi kuruluşlar ,çeşitli ülkeler için ekonomik programları devreye sokarlarken , ekonomik yardımların karşılığında siyasal yapı dönüşümlerini dayatmakta ve bu doğrultuda eski düzenler değişim adı altında yeni küresel düzenin istediği yöne doğru dönüştürülmektedir . Ulus devletlerin ortadan kaldırılması düşünüldüğü için ,devreye sokulan bütün değişim programları ulus devletlerin üzerindeki görevleri ve işlevleri devletin elinden alarak başka yapılanmalara doğru yönlendirmektedir . Ulus devletler uluslar arası alanda üstten , yerel yönetimlerde alttan , sivil toplumlarda ise yandan köşeye sıkıştırılmakta , devletlerin misyonları ya uluslar arası kuruluşlara , ya yerel yönetimlere ya da sivil toplum kuruluşlarına devredilmektedir .
.
Ne var ki , küreselleşmenin ana amacı büyük sermayenin yeni dünya imparatorluğunu kurmak olduğu için , sürekli olarak uygulanan ana yöntem özelleştirmedir . Özelleştirmeler aracılığı ile ulus devletlerin elindeki bütün ekonomik kuruluşlar ya da bazı kamu kurumları tasfiye edilerek ,devletler küçültülmekte , özelleştirilen kuruluşlar şirketler üzerinden piyasa ekonomisine yönlendirilmektedir . Serbest piyasa ekonomisinde çalışmalarını sürdürenh diğer şirketler gibi özelleştirilen kamu kurumları da kendilerini satın alan şirketlerin çatısı altında piyasa ekonomisinin içine yönlendirilmekte ve piyasanın kurallarına uygun düşecek bir yapılanmaya doğru ciddi bir yeni yapılanma gündeme getirilmektedir . Devletlerin geçmişten gelen bütün kamu kurumlarının bu doğrultuda tasfiyesi düşünülmekte , kesinlikle hiçbir devlete ya da kamu kurumuna ayrıcalık tanınmadan genel kurallar dış baskılar ile yeryüzünün her coğrafyasında geçerli kılınmağa çalışılmaktadır . Her devletin devlet
olmaktan ileri gelen üzerindeki sorumlulukları kamu kurumları aracılığı ile yerine getirdiği dönem böylece geride kalmakta ve yeni dönemde devletin üzerindeki kamusal hizmet alanları teker teker şirketlere devredilerek , kamusal hizmet alanında resmen özel şirketler ya da taşeron kuruluşlar dönemi başlatılmaktadır . Bütün bakanlıklarda sık sık görülen bu sahnelerin benzerleri diğer kamu kurumlarında da görülmekte ,böylece kamusal alan iyice daralırken , özel alan en üst düzeyde genişletilerek serbest piyasa ekonomisinin özgürce ve sınırsız bir gelişim çizgisine sahip olabilmesinin önü açılmaktadır .
.
Devletin üzerinden alınarak piyasaya sunulmak istenen kamusal hizmet dallarından birisi de eğitimdir . Sağlık alanındaki özelleştirmeler ile beraber eğitim ve kültür alanında da özelleştirme girişimleri başlatılmıştır . Hastahanelere kamu adına yeni bir yapılanma getirilerek özelleştirmenin önü açılırken , devlet ve şehir tiyatrolarının da özelleştirilmesi girişimleri başlatılmıştır . Devletin bu gibi fonksiyonları üstlenmemesi gerektiği açıkça dile getirilirken , hızla özelleştirmelerin tamamlanabilmesi için gerekli olan yasal değişiklikler de devreye sokularak ,bir an önce yeni düzenin kurulabilmesine çalışılmaktadır . Sıranın yavaş yavaş üniversitelere geldiği ve bütünüyle bu alandaki kurumların da özelleştirilerek devletin eğitim alanında kamu hizmeti vermekten çekileceği öne sürülmektedir . Ülkenin nüfusu seksen milyona doğru yükselirken üniversite sayısının da ikiyüzlü rakamlara doğru tırmandığı görülmekte ve bugünkü yapıda üniversitelerin yarısına yakın bir rakamda vakıf üniversitelerininde devrede olduğu görülmektedir . Tam anlamıyla özel üniversite konumunda olmasa da , devletin bürokratik yapılanmasının dışında olduğu için vakıf üniversitelerinin de bir anlamda özel üniversite gibi mütevelli heyetlerin sorumluluğunda görev yaptıkları bilinmektedir . Devlet üniversitelerinin artan nüfusun eğitim ihtiyacını karşılayamadığı bir aşamada gündeme gelen vakıf üniversiteleri ,çeyrek yüzyıla yaklaşan eğitim çalışmalarıyla Türk yüksek öğretiminde yerlerini almışlardır .
.
Yeni açılmakta olanlar ile beraber iki yüzü bulan üniversite düzeninde artık yeni bir düzenleme yapmanın zamanı geldiği görülmektedir .Yirminci yüzyılın birikimi , devlet üniversitelerinin deneyimleri ile beraber vakıf üniversitelerinin getirdiklerinin gelinmiş olan yeni aşamada bir bütünsellik içinde ele alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir . Küreselleşme modeline göre eğitimin bütünüyle devletin üzerinden alınması söz konusu olduğu için ,öncelikle kamu üniversitelerinin özelliştirilmeğe çalılacağı görülmektedir . Bu konuda ,Amerika Birleşik Devletlerine benzer bir modelin geliştirileceği , her vilayetteki ticaret,sanayi ve esnaf odalarının bir araya gelmesiyle kurulacak il eğitim vakıfları kendi yörelerindeki kamu üniversitelerini üzerlerine alacaklar ,böylece kamu üniversitelerinin yükünden devlet kurtulacak ve eğitim alanında bütünüyle özelleştirmenin önü açılacaktır . Vakıf üniversitelerindeki sorunların çözümü amacıyla ,bu eğitim kurumları vakıf statüsünden şirket statüsüne dönüştürülecekler ,böylece serbest piyasa ekonomisinin kurallarına daha uygun bir esneklik gösterebilen şirket statüsünde yeni özel üniversiteler örgütlenebileceklerdir . Ayrıca üniversite sayısı arttığı için giriş sınavları kaldırılacak ,büyük dershaneler üniversite şirketlerine dönüştürülecek ve bunları üniversitesi olmayan büyük ilçelerde devlet ücretsiz araziler tahsis edecektir . Yüksek öğretim böylece yurdun her köşesine yayılacak ,ama devlet bu işin yükünden kurtulacaktır . Devlet üniversiteleri vakıf üniversitelerine dönüşürken , eski vakıf üniversiteleri de özel üniversitelere dönüştürülerek , yüksek öğretim de yeni bir düzenin kurulması sağlanacaktır . İsteyen herkesin üniversiteye gidebileceği bir düzen oluşturulurken , eğitim bütünüyle paralı hale gelecek ve parası olanlar okuyabilirken , parası olmayanlar gene yüksek öğretimin dışında kalarak , ikinci sınıf vatandaş konumunda kol ve beden işçisi olarak çalışmağa mahkum olacaklardır .
Yüksek öğretim sorunu , üniversitelerin özelleştirilmesiyle çözülmeğe çalışılırken ,devletin sırtından kalkan üniversiteler bu kez serbest piyasa ortamının koşulları ile karşı karşıya kalacakları için ciddi anlamda rekabet ve çekişme bu sektörde tırmanma gösterebilecektir . Kapitalizmi savunan özel sektörcü sağcı düşünürlere göre böylesine bir rekabet ortamı yüksek öğretimin gelişmesine önemli katkılar getirecek , içine girilecek çekişme ortamı üniversiteler arasında hem kaliteyi yükseltecek hem de belirli alanlarda uzmanlaşma ve merkezileşmeyi gündeme getirerek , eğitim hizmetlerinin daha üst düzeyde bir gelişmişlik çerçevesinde sürdürülebilmesi sağlanabilecektir . Bir noktaya kadar kabul edilebilecek bu gelişmenin bütün üniversitelerde köklü sarsıntılar yaratması kaçınılmazdır ama her üniversitenin böylesine bir çekişme ortamına ayak uydurup uyduramayacağı tartışma konusudur .Bugüne kadar uygulamalar hem devlet üniversitelerinde hem de vakıf üniversitelerinde birbirinden çok farklı uygulamalar olduğunu göstermiş , bileşik kaplar nazariyesinde olduğu gibi bütün yüksek eğitim kurumlarının aynı düzeyde eğitim çalışmaları yapamadığını ortaya koymuştur . Her üniversitenin sahip olduğu koşulların farklılığından ya da bulunduğu bölgenin kendine özgü ortamından etkilenen eğitim çalışmaları üniversite düzenlerini etkilemiş ve birbirinden çok farklı sistemler ya da yöntemler uygulanabilmiştir . Üniversite ortamının getirmiş olduğu özgürlük ortamından en üst düzeyde yararlanmak isteyen yüksek öğretim kurumları , başlarındaki yönetimin eğilimleri doğrultusunda yönetilmişler ,dışa açılırken birbirinden çok ayrı yol ve yöntemler izleyerek yüksek öğretimde çeşitliliğin gerçekleşmesine katkıda bulunmuşlardır . Bir ölçüde özgürlük ortamı farklılığı teşvik ederken , belirli düzeylerde ortak bir eğitim düzeninin gündeme getirilmesini de engellemiştir .
.
Üniversiteler doğaları gereği dışarıya ve dünyaya açık olmaları gerekmektedir .Hiç bir ülkede dışa kapalı bir üniversite yaşamının gelişmesi mümkün değildir . Bu çerçevede , üniversiteler birer bilim ve bilgi yuvasına dönüşürken dünyadaki bütün gelişmeleri yakından izlemek ve buna göre çalışmalarını yeniden düzenlemek durumundadırlar .Yüksek öğretim alanında ya da bilimsel araştırmalar sayesinde bilim dünyasında ortaya çıkan bütün yeniliklere her üniversitenin açık olması ve bu doğrultuda hareket ederek kendini yenilemesi gerekmektedir . Devlet üniversitelerinin bu konuda bürokratik yapılanmalar nedeniyle daha yavaş hareket ettikleri görülmektedir . Özel ya da vakıf üniversitelerinde ise , yönetimin tutumu çalışmaları belirlemekte hangi zihniyet üniversitenin yönetiminde ise o zihniyetin gösterdiği çizgilerde üniversiteler hareket serbestisi alanına sahip olabilmektedirler . Özel üniversitelerin kamu kurumlarına oranla üstünlükleri daha rahat hareket edebilmeleridir ama onların da yönetim ya da mütevelli heyet sorunları bağlayıcı olmakta , görünüşte özgür gibi görünen özel yüksek öğretim kurumları kurumun sahipleri tarafından belirli çizgilere yönlendirilmesi sorununu aşamamaktadırlar . Özellikle sosyal ve siyasal bilimlerde kesinlik olmaması ve bu alanlarda eğitim yapmakta olan üniversitelerin yönetimlerin yaklaşımları doğrultusunda hareket etmek zorunda kalmaları ,bilimsel gelişme ve eğitimin kalitesi açısından her zaman için ciddi sorunları gündeme getirebilmekte , üniversite yönetimi ya da mütevelli heyetleri ile görüş farklılığı noktasına gelen öğretim üyelerinin , o üniversitedeki görevlerinden ayrılmaları bile gündeme gelebilmektedir . Bu nedenle , öğretim üyeleri arasındaki hareketlilik daha doğrusu mobilite sorununun özel üniversitelerde daha yüksek olduğu söylenebilmekte ve özel üniversitelerde hiçbir biçimde öğretim üyesi dokunulmazlığı bulunmamaktadır . Serbest piyasa ortamının getirdiği bu çıkmaz ,bütün şirketlerde olduğu gibi üniversi te şirketlerinde de aynı doğrultuda gelişmeler göstermekte ve bu yüzden üniversite özerkliği çok ciddi yaralar alarak zedelenmektedir . Özellik özerklik getirmemekte aksine , bazen keyfilik ya da sekterlik getirerek öğretim üyelerinin dokunulmazlıklarının ortadan kalkmasına yol açabilmektedir .
Aslında üniversitelerin gördükleri işlevler açısından kamu kurumları olarak sayılması gerekmektedir . İnsanlara meslek veren yüksek öğretim aslında bir kamusal hizmet alanıdır .Bu yüzden uzun süre üniversiteler hep kamu kurumları olarak kalmışlar ama kapitalizmin bir ekonomik sistem olarak gelişmesinden sonra bu alanda özel kurumlar ortaya çıkmış ve kamu üniversitelerinin özelleştirilmesi de sonradan gündeme gelmiştir . Serbest piyasa ekonomisinin girişimci ruhu yüksek öğretim alanına da taşınınca , bir çok özel sektör girişimcisi kendi adını sürekli kılmak üzere özel üniversiteler kurarak servetlerini bu kurumlara bağışlamışlardır .Büyük işadamlarının kendilerinden sonraki aşamada kurumlaşmayı sağlamak üzere servetlerini kendi kurdukları üniversitelere bağışlamaları ,büyük kapitalist birikimlere katkı sağlamış ve böylece batının önde gelen büyük üniversiteleri özel statülerde öne çıkabilmişlerdir . Bilimsel araştırma ve eğitim için her türlü özveriyi gösterebilecek düzeyde geniş mali olanaklara sahip olabilen bu özel kurumlar , yönlendirdikleri projeler aracılığı ile bilim ve eğitim alanlarında etkili olmuşlar ve batı dünyasının gelmiş olduğu aşamadaki yaklaşımlarını üniversiteler üzerinden bütün dünya ülkelerine dağıtılmasına katkılar getirmişlerdir . Batı merkezli kapitalizmin gelişim çizgisi içinde bu gibi örnek olaylar görülmüş ama daha sonraki aşamada batının büyük üniversitelerinin kendi çıkarları ve yaklaşımları doğrultusundaki bir bilimsel anlayışı üniversiteler üzerinden bütün dünyaya yaymağa çalıştıkları görülmüştür . Büyüklük merkezileşmeyi beraberinde getirmiş ,batının merkez üniversiteleri de eğitim ve bilim dünyası için tekelci belirleyici konumuna gelerek , diğer dünya ülkelerini kendi baskıları altına almağa çalışmışlar ve bu yönden dünya ülkelerinin üniversitelerinin özgürlüklerini piyasa üzerinden sınırlamağa kalkışmışlardır .
.
Batının önde gelen merkezleri bazı yeni buluşları piyasaya sürerken , ya da yaşam düzenini etkileyebilecek bazı yenilikleri gündeme getirirlerken , kendi üniversiteleriyle beraber çalışmalar yapmaktadırlar . Üniversitelerin bilim adamlarını ve araştırmacı kadrolarını kendi projeleri doğrultusunda yönlendiren bu merkezler üniversiteleri kendi çıkarları doğrultusundaki projelere yönlendirirken büyük paraları bu iş için ayırabilmekte ve bir anlamda bilimsel gelişmeler açısından da belirleyici olabilmektedirler . Özel üniversite rahatlığı içinde bu gibi projelere yönelen ya da ,büyük ekonomik kuruluşların çıkarları doğrultusunda yeni projelere giren üniversitelerin normal eğitimin dışına çıktıkları , araştırma çalışmalarında büyük para aldıkları projelere öncelik vererek , bu doğrultudaki gelişmelerde rol aldıkları görülebilmektedir . Belirli sermaye gruplarına bağlı olarak kurulmuş olan özel üniversiteler kendisini kurmuş olan grubun istekleri ve ihtiyaçları doğrultusunda çalışmalar yapmağa zorlanmakta ve bu durumda bilimsel araştırma ya da eğitim özgürlükleri ortadan kalkabilmektedir . Holdingler arası rekabet düzeninde ,belirli gruplara bağlı üniversitelerin üretim düzenine ya da piyasa düzenine yönelik çalışmalara öncelik vermesi eğitimin kalitesini düşürebildiği gibi bilimsel araştırmaları da maksimum kazanç hedefine kilitleyebilmektedir . Bu duruma düşmek zorunda kalan üniversitelerin artık bir kamu hizmeti düzeyinde yüksek öğretim görevlerini yerine getirebilmesini beklemek mümkün olamayacaktır . Serbest piyasanın yapısı ve özel sektör kuruluşlarının doğası gereği ,bunlarla ortak çalışmalara giren yüksek öğretim kurumlarının finans kaynağının istekleri doğrultusunda hareket etmesini de beraberinde getirmektedir .Böylesine bir ortamda ne bilimsel gelişmeden ne de eğitimde kalite yükselmesinden söz edebilmek giderek zorlaşmaktadır . Parayı veren düdüğü çalar ,deyiminde ifade edilmek istendiği üzere finansör kuruluşlar gündeme getirdikleri projeler üzerinden üniversitelerin bilimsel ve eğitimsel çalışmalarını fazlasıyla etkileyerek , bunları kendi istediklere yönlere doğru çekebilmektedirler .Finansal gücü zayıf olan özel üniversiteler ,sürekli olarak mali desteği gereksinme duydukları için , piyasa koşullarına göre eğitim ve bilimsel çalışma yapmak durumunda kalmaktadırlar .
.
Piyasa koşullarında özel üniversite kuran girişimciler şirket statüsünü vakıf statüsüne oranla daha fazla tercih etmektedirler . Vakıf statüsünün getirmiş olduğu ağır koşullar ve sorumluluklardan uzak kalmak isteyen üniversite kurucuları şirket statüsünün sağlamış olduğu rahatlıklardan en üst düzeyde yararlanmak istemekte ,ve doğal olarak üniversitelerini şirket statüsünde tescil ettirmeğe çalışmaktadırlar . Şirketlerin temel amacı kazançtır . Vakıfların hedefi ise hayırlı işler yapmaktır . Şirket sahibi patronların ana amaçlarının maksimum kazanç olduğu bir noktada özel üniversitelerin buna göre düzenlendiği ,öğrencilerden her fırsatta gereksiz bir çok ücret alan bu gibi eğitim kurumlarının, öğrencilerinin ya öğrenci ailelerinin gösterdiği büyük özverileri karşılıksız bıraktıkları ,ödenen ücretlerin karşılığında kaliteli eğitim alma şansını yakalayamadıkları görülebilmektedir . Bu gibi eğitim kurumlarının zaman içerisinde kötü bir şöhrete sahip olarak kapanmak , ya da el değiştirmek durumunda kaldıkları anlaşılmaktadır . Böylesine başarısız üniversitelerin zaman zaman ortaya çıkışı , öğrencilerde ve ailelerde güvensizlik ortamı yaratarak , eğitim ortamının bozulmasına neden olabilmektedir . Kötü örnek olarak adlandırılabilecek özel üniversitelerin gündeme getirdiği güvensizlik ortamında aileler ve öğrencilerin ciddi bir devlet güvencesi arayan bir yönelime girdikleri görülmektedir . Her özel olanın iyi ya da güzel olması gibi bir kural olmadığına göre , çeşitli özel üniversite uygulamalarından bazen başarısız örnekler de öne çıkabilmektedir . Devletlerin ,bu gibi başarısız özel üniversite uygulamalarını yerinde izleyerek gereken önlemleri almaları , gerektiğinde bunların kapatılarak zarar vermelerini önlemeleri gerekmektedir . Yüksek öğretimi sadece kazanç alanı görerek eğitim ve bilim dünyasına zarar vermeğe hiç kimsenin hakkının olmaması gerekir . Üniversiteler çalışma düzenlerini programlarken , maksimum kazança öncelik vermemeli ama eğitim ile bilim dünyasına olabildiğince yararlı katkılar sağlamayı hedeflemelidirler .
.
Küreselleşme döneminde giderek hız kazanan kapitalist yapılanma doğrultusunda geleneksel üniversitelerin ortadan kalkacağı , değişen toplum ve devlet yapıları doğrultusunda eğitim ve bilim dünyasında daha farklı kurumlaşmaların ortaya çıkabileceği son zamanlarda dile getirilmeğe başlanmıştır . Özellikle bilgi toplumuna geçildikten sonra büyük şirketlerin ve kuruluşların daha yoğunlaştırılmış bilgiye ihtiyaç duydukları o yüzden bilimsel araştırma merkezleri ya da ,düşünce kuruluşları gibi yeni yapılanmalara öncelik verdikleri , bilgi ile istihbaratın birleştiği bu yüzden istihbarat kurumlarının batıda düşünce tankı adı verilen özel bilgi merkezlerinin öne çıktığı ifade edilmektedir . Bu gibi merkezlerde ülkenin önde gelen en iyi bilim adamlarının ya da araştırıcılarının en üst düzeyde ücretler ödenerek çalıştırılmaları söz konusu olduğu için ,bilginin üretim yerinin artık eskisi gibi üniversiteler olmadığı ama bu gibi düşünce tankı adı verilen merkezlerin olduğu görülmektedir . Bilgi üritimi en üst düzeyde bu gibi kurumların eline geçtiği için üniversitelerin artık eskisi gibi bilgi üretilen yerler olmaktan çıktığı , sadece piyasanın istekleri doğrultusundaki projelere öncelik vererek para kazandığı , ayrıca eğitim çalışmalarını da ikinci plana alarak yürüttüğü öne sürülmektedir . Piyasaların üniversiteleri para kazanılan sektöre dönüştürdüğü bir gelişim çizgisi içinde ,yüksek öğretimin kamusal hizmet yönü iyice gerilerde kalmakta , her yüksek eğitim kurumu kendi kurumsal devamlılığı doğrultusunda önceliklerini eğitim ve bilimi ikinci plana atabilecek derecede yeni bir yaklaşımı benimseyebilmektedir . Patronlar her şeyi belirlemeyi her konuyu uzaktan yönlendirmeyi çok sevdikleri için , özel üniversiteleri de bu doğrultularda yönlendirebilmektedirler . Bu gibi durumlar da her zaman için özel çıkarlara öncelik verildiği için kamu yararı kavramı ya büyük zedelenmeler görmekte ya da bütünüyle ortadan kaldırılarak , piyasalara tam teslimiyet uygulamalarına gidilebilmektedir . Kamu yararı düzeninin olmadığı bir ortamda da eğitim ve bilimin insanlığın ortak yararına gelişmeler gösterdiğini söyleyebilmek son derece zor olacaktır .
.
Küreselleşme süreci içinde uluslar arası ekonomik kuruluşlar eğitim alanının ticarileştirilmesine öncelik vermişler ve bu doğrultuda aldıkları kararları dünya ülkelerine birer direktif olarak yönlendirmişlerdir . Yüksek öğretimi sadece bir hizmet olarak gören küreselci zihniyet, bunun dışa açık olmasını , dünyanın her bölgesinde geçerli bulunmasını ve yapılan çalışmalar sonucunda ticari etkinliklerin artırılarak ekonomik bir varlığın oluşumuna doğru gidilmesi gerektiğini vurgulamışlardır .Eğitim hizmetlerinin ticarileştirilmesi öngörülürken , bu durumu önleyen faktörler de belirtilerek , ülkelerin bu konuda hazırlıklı olmaları ve gerekli önlemleri almaları gerektiği vurgulanmıştır . Dış dünyaya açılma yolunda ulusal programların terk edilmesi gerektiği vurgulanmış ve uluslar arası ölçekte rekabet edebilecek düzeyde bir gelişmenin sağlanabilmesi için ekonomisi güçlü olan yüksek öğretim kurumlarının oluşturulması gerektiği belirtilmiştir . Üniversitelerde kaynak yetersizliği sorunlarının aşılabilmesi için dışa dönük uluslar arası projeler ile çeşitli merkezlerden finansman kaynağı yaratılabileceği resmi metinlerde zaman zaman ifade edilmiştir . Yeni kamu yönetimi anlayışı özel sektörün devlet tarafından desteklenmesi gerektiğini gündeme getirirken , özel üniversitelerinde bu doğrultudaki uygulamalardan yararlanmaları gerektiği öne sürülmüştür . Yeni kamu yönetiminde esneklik yaklaşımı egemen olurken , özelleşme ,kişiselleşme ,yerelleşme ve sivilleşme , birbirini izleyen eğilimler olarak öne çıkmakta ve ülke yönetiminin belirlenmesinde etkili olmaktadırlar . Özelleşme ticarileşmeyi beraberinde getirdiği için aynı zamanda kişiselleşme ve esnek bir çizgide keyfilik öne çıkan belirleyici unsurlar olmaktadır .Serbest piyasa esnikliğe yol açarken , şirketlerin yönetiminde esneklik de keyfilik riskini artırmakta ve başta bulunan yöneticilerin özel tercihleri doğrultusunda , özel üniversitelerin hem yönetimi hem de yönlendirilmeleri yapılabilmektedir .
Küreselleşme kapitalizmin en üst aşaması olarak bir anlamda süper emperyalizm olarak devreye girerken ,bütün dünya ülkelerini etkilemek istemiş ve hepsini uluslar arası finans kapitalin emrinde toplayarak ekonomi üzerinden bir dünya devleti oluşumuna yönelmiştir . Bu nedenle , hem devletlerin ortadan kaldırılması hem de kamusal alanın daraltılması doğrultusunda büyük baskılar uluslar arası kuruluşlar üzerinden bütün dünya devletleri üzerine baskı ile uygulatılmağa çalışılırken , yüksek öğretimin kamu hizmeti olmaktan çıkartılarak bütünüyle bir ticaret alanına dönüştürülmek istendiği anlaşılmaktadır . Böylesine bir durum hem bilimin hem de eğitimin özel konumlarına ters düşen bir olumsuz gelişmedir . Çeyrek yüzyıldır zorlanan küreselleşme sürecinin bir çok ülkede ters tepmesi karşısında dünyanın geleceği için artık yeniden düşünme zamanının geldiği anlaşılmaktadır . Yeni gelinen aşamada bütünüyle üniversitelerin özelleştirilerek piyasa ekonomisine terk edilmesi bilimin ve eğitimin geleceğini tümüyle olumsuz etkileyeceği için , gelecekte hem özel hem de kamu üniversitelerinin birlikte beraberliklerini sürdüreceği bir karma düzenin daha yararlı olacağı şimdiden söylenebilecektir . Üniversiteler hem bilimin hem de kültürün yeniden üretildiği bilgi merkezleri olarak günümüzde devlet ile kapitalist düzen arasında bir yerlerde durmaktadır . Yeni dönemde ,daha farklı bir kamu yönetimi anlayışının uygulanması gerektiği artık iyice kesinlik kazanmıştır . Kamusal alanın bütünüyle tasfiye edilerek her şeyin özel alanda ele alınmasının mümkün olamayacağı son yıllardaki gelişmeler çerçevesinde bir kez daha netlik kazanmıştır . Ulus devletleri bütünüyle ortadan kaldırmak üzere yola çıkan küresel kapitalizm şimdi , kamusal alanın küçültülmesinden dolayı ortaya çıkan kaotik ortamın aşılmasında yeniden ulus devletler ile beraber hareket etmeğe başlamış ve merkezi devlet yapılarının çatısı altında asgari düzeyde bir kamusal alanının korunması gerektiği düşüncesine gelmiştir . İçine sürüklenilen ekonomik ve siyasal çıkmazdan kurtulabilmek üzere yeni dönemde düzenleyici devlet arayışı içine giren küresel sermaye , serbest piyasa ekonomisinin devam edebilmesi içinde belirli bir düzeyde kamusal alanının korunması
gerektiğini yavaş yavaş görebilmeğe başlamıştır . Çeyrek asırlık zorlamadan sonra , var olan devlet yapılarının bütünüyle kaldırılmasından vazgeçilirken , toplumsal yaşamı ve ekonomik düzeni sürdürecek en alt düzeyde bir kamusal alanın korunması gerektiği noktasına gelinebilmiştir .
.
Eğitimin ilkokuldan yüksek okula kadar bir kamu hizmeti olduğu açıktır . Küresel şirketler dünyaya egemen olsunlar diye hiçbir devlet bütünüyle eğitim kurumlarının özelleştirilmelerini kabül edemez . Piyasanın serbest koşullarındaki dalgalanmalara ve esen rüzgarlara bırakılamayacak kadar eğitimin bir kamu hizmeti olduğunu görebilmek gerekmektedir . Eğitimin her aşamasında hem kamu kurumları hem de özel kurumlar birlikte var olacaklar , böylece hem eğitim alanında girişim özgürlüğü gerçekleştirilecek ama aynı zamanda kamu kurumları da muhafaza edilerek , eğitimin kamu hizmeti boyutu hiçbir zaman ihmal edilemeyecektir . Yüksek öğretimde özelleştirme bir ölçüye kadar yapılabilir , vakıf üniversitelerinin şirket üniversitelerine dönüşümü devletin denetimi artırılarak kabul edilebilir ama bütünüyle serbest ve başıboş bir düzenin özgürlük ya da özellik adına yüksek öğretimde egemen olması hiçbir zaman beklenemez .Özellikle üniversitelerin bütünüyle özelleştirilmesi gibi çok olumsuz bir durumda eğitimin kamu hizmeti boyutu eksik kalacağı gibi , çeşitli sermaye grupları ,siyasi çevreler ya da cemaatlar üniversiteler düzeyinde örgütlenerek kendilerine eğitim ve bilim dünyasının getirdikleriyle güçlenme şansı yaratabileceklerdir . Bu gibi durumlar da , eğtim ve bilim dünyasında belirli bir düzey yaratılabilmesini önleyebilecektir . Her türlü sübjektif yaklaşımın eğitimde özgürlük adına yüksek öğretim kurumlarında örgütlenmesi , eğitim ve bilim çalışmalarını sekteye uğratabileceği gibi , istenmeyen karışıklıkları da beraberinde getirebilecektir . İnsanlığı modern dünyadan çekerek yeniden post-modernizm görünümü altında ortaçağ düzenine sürüklemeğe hiç kimsenin hakkının olmaması gerekir .Üniversiteler bu durumda bütünüyle piyasanın belirsiz koşullarına terk edilemez .Bazı büyük ve köklü üniversitelerin kamu kurumu olarak kalmaları sağlanmalı ve bunlar aracılığı ile de yüksek öğretim düzeyinde kalitenin ve dengelerin korunabilmesine çalışılmalıdır . Kamu ve özel üniversitelerinin beraber çalışmaları gerçekleştirilmeli ve bunların birbirlerini dengeleyerek ya da denetleyerek yüksek öğretim düzeninde sübjektivitelerin aşılabilmesi sağlanmalıdır . Karma eğitim sistemi hem kamu hem de özel üniversitelere yer vererek , yüksek öğretimde çeşitliliğin gerçekleştirilmesine de katkı getirecektir . Yüksek öğretim gibi bir ülkenin geleceği ile doğrudan bağlantılı çok önemli bir alan bütünüyle , hiçbir biçimde serbest piyasanın insafsız koşullarına terk edilemez .
 
Ekleyen:  Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Tarih:  20.5.2012
İzlenme: 
Yazdır:Yazdır
Eklenen Yorumlar 
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN Yazıları
HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEKProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 10.8.2023 Devamı
CUMHURİYETİN 100. YILINDA 100 İL VE 1000 İLÇEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.7.2023 Devamı
YANLIŞ STRATEJİLER İLE SEÇİM KAZANILMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.6.2023 Devamı
SEÇİMLER TÜRKİYE'NİN EKSENİNİ BOZUYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 20.5.2023 Devamı
CUMHURİYET SENATOSU ACİLEN HURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 22.3.2023 Devamı
TÜRKİYE''DE YÖN HAREKETİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2023 Devamı
TÜRKİYE DE MÜBADELE MÜBADİLLERİLE ULUS DEVLET -SIĞINMACILAR İLE FEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
MÜBADELE VE ULUS DEVLETLERProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.1.2023 Devamı
ALMANYA'NIN HATASINI TÜRKİYE TEKRARLAMAMALIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 30.11.2022 Devamı
KAPANMAYAN PARANTEZ HALK EVLERİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 21.11.2022 Devamı
İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ - Paris-Londra ve Ankara-İstanbulProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.10.2022 Devamı
KAMU YÖNETİMİ AKADEMİSİ (KAYA) ACİLEN KURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.8.2022 Devamı
ATATÜRK CUMHURİYETİNİN MODELİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 12.7.2022 Devamı
BÖLÜNEREK FEDERASYON DEĞİL BÖLÜNMEDEN KONFEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 6.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞI Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 31.5.2022 Devamı
ATATÜRK'ÜN VASİYETİ VE HİLAFET FEDERASYONU Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.5.2022 Devamı
ANKARA KALESİ- 318 1921 ANAYASASI ÇÖZÜM OLAMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.5.2022 Devamı
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DEREFORM YAPILMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
AFRİKA DA TERÖR OYUNLARIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 7.4.2022 Devamı
HALKÇILIK PROGRAMINDAN HALKEVLERİ’NEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2022 Devamı
İSRAİL VE KIBRISProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 15.2.2022 Devamı
ANKARA ULUS İLÇESİ KURULMALIIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.2.2022 Devamı
AVRUPA OLMADI, AFRİKA OLUR MU?Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.1.2022 Devamı
TÜRK DÜNYASI BÜTÜNLEŞİYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.12.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.11.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 28.10.2021 Devamı
YENİ KEMALİZM OLAMAZ AMA GÜNCEL KEMALİZM OLABİLİRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.10.2021 Devamı
NE YENİ OSMANCILIK NEDE NEO KEMALİZMProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.8.2021 Devamı
ATATÜRK'ÜN PARTİSİNDE OLİBERAL OYUNLARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.8.2021 Devamı
GÖÇLER ARCILIĞI İLE ULUS DEVLET TASVİYESİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 17.8.2021 Devamı
İÇ SAVAŞ TÜRKİYE'Yİ YIKARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.8.2021 Devamı
TÜRKİYEYİ TÜRKÇÜLÜK KURDUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.5.2021 Devamı
Sayfalar : 1  2  3  4  5  6  7  8  9  
Yazarlar
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEK
M. Yahya EFE

Dünya Engelliler Günü
Hüseyin TOPRAK

UYAN ŞAHİN UYAN GÖR NELER OLDU…
Harika ÖREN

İnsanlığın Kırmızı Çizgileri
Metin Mercimek

YAŞAM ANLAYIŞIMIZ SEVGİ OLSUN
Belma Demir AKDAĞ

BİR YIL DAHA GİTTİ
Ahmet GÖKSAN

GELECEĞİMİZİN YOLU
Sevgi Ünal

YAZMIŞ KIŞMIŞ
Münevver ÖZCAN

TANIK OL KARAR VER
Dr. İbrahim ATEŞ

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nevin BALTA

İzmir İktisat Kongresi 100 Yaşında
Şahika ÖNER

BENİM ANNEM!
Ayten YAVAŞÇA

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Fevziye ŞİMDİ

UMUT
Günseli RUMELİOĞLU

EVRİMİN GÜNCELLENMESi
Yekta Güngör ÖZDEN

Ne günlere kaldık…
Oktay ZERRİN

Anadolu Mektebi Okul Paneli
Arzu KÖK

Gençler!...
Dr. Doğan KUŞMAN

Müslüman mısınız?
Alev YILDIRIMCI

Zaman yok
Handan ÇÖLAŞAN

Bu DÜNYA
Bekir COŞKUN

Yazı bilmem
Orhan SELEN

UNUTKANLIK SALGINI
Elveda TANIK

LEBALEB KONGRE...

>>>>>>>>>>>>>>>>>>
 



 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>
 

 

 

 

Her Hakkı Saklıdır. Efe'ce Haber Gazetesi © 2008 Tasarım : Linear Yazılım

Reklam