Kilis Yardımlaşma derneği 
 

 

 

 

 

Sevgisiz dostluk olmaz!

Devamı  

 Türkiye'nin tek buz müzesi binlerce ziyaretçi ağırladı

 

 


  

 



 
14 MAYIS'TAKİ SEÇİMLER İÇİN 6 ADIMDA OY

KULLANMA REHBERİ



 
DEVAMI

 

magazin

NEVİN BALTA'NIN SON
KİTABI YAYINLANDI

 Devamı 

CACA OYUNU CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE


 

 

 

Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Temel ile Röportaj 


Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, vefatının birinci yılında yad ediliyor.


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI FİLM ARŞİVİ

 
 
 
  AKPINAR Temmuz 2017 Sayısı
 
 
 AKPINAR Mart 2017 Sayısı
 
 
 
Bir insanlık dersi...
 
 

 Orhan SELEN

Devamı

 

  
Hava Durumu Bilgileri

 
Döviz Kurları

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  29933002
Bugün Ziyaretçi :  29043
Aktif Ziyaretçiler :  5851

Başkanlık Sistemi Sömürge Valiliğidir
 
 
Türkiye’de çok hızlı gelişen siyasal gündem boşluğa düştüğü zaman ya da istenmeyen olaylar nedeniyle karışıklık gösteren siyasal gündem değiştirilmeğe çalışıldığı aşamalarda ,ortaya çıkan başlıca tartışma konularından birisi başkanlık sistemidir . Genellikle iktidar tarafından gündeme getirilen başkanlık sistemi konusu , hem siyasal gündemi değiştirmekte hem de gündem içinde siyasal iktidarı zayıflatma eğilimi taşıyan gelişmelere karşı denge sağlama noktasında halen var olan iktidarın daha da güçlenerek kendisini çevreleyen olaylar zincirine egemen olma eğilimini ortaya koymaktadır . Türk siyasetinin son çeyrek yüzyıllık zaman dilimi içerisinde bu durumun iki önemli örneği ortaya çıkmış ama sonuç alınamayınca , bugün üçüncü kez başkanlık sisteminin Türkiye’nin gelecekteki yönetim sistemi olarak öne sürüldüğü görülmektedir . Daha önceki tartışmaların konuyu alevlendirmesi ve bazı çevrelere Türkiye üzerinde daha rahat kontrol sağlama doğrultusunda umut vermesi nedeniyle , bir türlü gündemden düşmeyen başkanlık sistemi tartışmaları yeniden ısıtılarak gündeme sokulmakta ve Türkiye’nin geleceği için en geçerli yol olarak , küresel sermayenin güdümündeki medya tarafından Türk kamuoyuna empoze edilmektedir .
 
Türkiye’de batı emperyalizmine karşı bir ulusal kurtuluş savaşı verilerek bağımsız devlet kurma hakkı elde edilmiş ve devletin kurucu iradesinin işbaşında kaldığı kısa bir dönem içerisinde ,yeni kurulmuş olan devlet yapılanmasının tamamlanmasına dikkat edilmiştir .Bu süreç içerisinde ,çağdaş bir cumhuriyet devleti modeli oluşturulmağa çalışılırken , batı ülkelerinde en çok uygulanan parlamenter demokrasiye ağırlık verilmiş , ve Avrupa kıtasının yanı başında batının en gelişmiş modeline uygun yeni bir devlet oluşturulmasına çalışılmıştır . Ulusal kurtuluş savaşı sırasında devlet kurulurken , bütün işlerin tek merkezden düzenli olarak yürütülebilmesi için önceleri kuvvetler birliği sistemi benimsenmiştir . Savaş içinde devlet kurulması gibi son derece zor ve bir anlamda imkansız bir iş başarılırken , bu aşamada kuvvetlerin birleştirilmesine öncelik verilmiş, ve bu doğrultuda meclis hükümeti sistemi benimsenerek , tek siyasal güç merkezi olarak Türkiye Büyük millet Meclisi kabül edilmiştir . Daha önce ilan edilen ulusal sınırların içinden gelen bütün halk temsilcileri , Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çatısı altında bir araya gelirlerken , imparatorluğun çöküşü sonrasında siyasal anlamda yeniden doğuş gerçekleştirilirken ,devlet,hükümet,meclis ve milli ordu başkanlıkları tek kişinin elinde toplanılmış ve böylece o dar boğaz geçilmiştir . I92I yılında ilk anayasa çıkarılırken , devlet yapılanması bu düşünceye göre biçimlendirilmiş ama daha sonraki aşamada savaş kazanılarak cumhuriyet ilan edilince bunun üzerine I924 anayasasında normal düzene geçiş hedeflendiği için , kuvvetler birliğini getiren meclis hükümeti sistemi bırakılarak , Avrupa ülkelerinde olduğu gibi çağdaş bir parlamenter demokrasinin Türkiye’de kurulabilmesi doğrultusunda adımlar atılmıştır .
 
Türk devletinin kurucu önderi Atatürk Türk ulusu tarafından ebedi şef olarak kabül edilirken , Atatürk sonrasında işbaşına gelen ikinci adam olarak İsmet İnönü’de milli şef olarak ilan edilmiştir . İmparatorluk sonrasında tek adama bağlı kalma alışkanlığı bir süre ebedi ve milli şefler aracılığı karşılanmağa çalışılmış ama bu iki büyük tarihi önder sonrasında Türk siyasetinde demokrasiye geçilmiş ve bu aşamadan sonra imparator ya da halife arayan tek adamcı gelişmeler zaman zaman Türk siyasetinde gündeme getirilmiştir .Türkler bu topraklardaki hegemonya dönemi olan bin yıllık geçmişlerinde ,sürekli olarak imparatorluk yapısı içinde devlet olma geleneğini sürdürdükleri için bir türlü çok unsurlu demokrasiye alışamamışlar ve sürekli olarak arkasından gidecekleri bir güçlü adam ya da bir önderi devletin başında görmek istemişlerdir . Kurtuluş savaşı sırasında Atatürk’ü destekleyen toplum kesimlerinin bir kısmı daha sonraki aşamalarda saltanat ve hilafetin ilgası üzerine , bu çizgiden ayrılarak yeniden imparatorluk ve hilafet düzeni arayışı içine girmişler ve bu doğrultuda eski tek adama bağlılık alışkanlıklarını sürdürmeğe çalışmışlardır . Yeni devletin kuruluş aşamasında bu durumu Atatürk ile en yakın arkadaşlarının yollarını ayırmış ,Mustafa Kemal çağdaş bir cumhuriyet devleti kurmanın peşinde koşarken , toplumun muhafazakar kesimleri hem imparatorluk hem de hilafet özlemi içerisinde hareket ederek eskiye geri dönüşün yollarını aramışlardır .
 
Atatürk’ün cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki özel koşullar nedeniyle tek adam olması ,ondan sonraki tek parti döneminde en yakın yardımcısının milli şef olarak devleti yönetmesi , bu gibi tek adam ya da güçlü önder arayışlarını bir yönü ile tatmin etmiş ama demokrasiye geçilmesiyle beraber artık tek adam yönetimi geride kaldığı için , Türk ulusu açısından siyaset sahnesinde bir tek adam boşluğu varmış gibi bir durum ortaya çıkmıştır . Demokrasiye geçilmesi , çok partili sistemin uygulanmaya başlaması , iktidara serbest genel seçimler yolu ile yeni partilerin gelmesi , anayasada var olan cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık gibi iki üst düzey devlet yöneticiliğinin anayasal sistem içerisinde yan yana düzenlenmesiyle tek adam yönetimi geride bırakılmış ve Türk halkının geçmişten gelen imparator ya da halife konumundaki tek adamların peşinde koşması dönemine son verilmiştir . Ne var ki, batı tipi bir siyasal gelişim çizgisinin dışında bir seyir izleyen Türk toplumunun gelişme düzeyi , geçmişten gelen tek adam yönetiminden bütünüyle siyasal kültür anlamında kopamadığı için , demokrasiye geçildikten sonra da tek adam arayışı sürüp gitmiş , genel seçimler ile halk kitlelerinden oy alarak işbaşına gelen siyasal iktidarın başındaki önderler hızla tek adamlığa doğru yönlendirilmişlerdir . Devleti kuran partiden sonra serbest seçimler yolu ile iktidara gelen ilk partinin hükümetinin başında bulunan kişi halk kitleleri tarafından evliya gibi gösterilerek , ona insan ötesi özellikler atfedilmiş ve bir anlamda on yıl başbakanlık yapan bir siyasal öndere sonsuz iktidarda kalabilecek taban desteği verilmeğe çalışılmıştır . Çoğulculuk ve çok adam yönetimi anlamında demokrasiye geçildikten sonra daha ilk aşamada böylesine bir tek adam arayışının öne çıkışı gene Türk toplumunun batı ülkelerinden çok farklı olan siyasal gelişme çizgisi içinde değerlendirmektedir .
 
Roma İmparatorluğunun çöküşünden sonra bütün Avrupa kıtasında bin yıllık ortaçağ döneminde yaşanan feodalite rejimi , Asya ülkelerinde yaşanmamıştır . İlk çağlarda ilkel imparatorlukların görüldüğü Asya bölgesinde imparatorluk düzenleri daha da gelişerek devam ederken , bütün Avrupa kıtasında hırıstıyanlığın yayılması ile beraber Vatikan önderliğinde kilisenin öne geçtiği görülmüş ,bu durumda imparatorluk dönemlerinden kalma tek adama bağlılık alışkanlığını ortadan kaldırarak , daha sonraki dönemlerde demokrasiye geçişin önünü açacak küçük feodal beylikler uygulamasını beraberinde getirmiştir . Küçük beylikler yerel yönetimleri gündeme getirirken , herkes kaderini kendi bölgesinin beylik düzenine bağlamış ve böylece , tek adamın arkasında koşan büyük devlet ya da imparatorluklar dönemine son verilmiştir . Avrupa kıtasında bin yıl süren bu durum , Rönesans ve reform atılımları sonrasında aydınlanma dönemiyle beraber önce cumhuriyet rejimlerinin daha sonra da demokrasi uygulamalarının gündeme gelmesini sağlamıştır . Böylece , tarihsel bir süreç içerisinde imparator konumunda bir tek adama bağlılık alışkanlığı ortadan kalkmış ve yirminci yüzyıla doğru çağdaş demokratik gelişmeler batı ülkelerinde birbiri ardı sıra gerçekleşebilmiştir . Avrupa halkı bir imparator konumunda başkan baba alışkanlığından kurtulmuştur .
 
Orta çağ döneminde bin yıl boyunca Avrupa kıtasında küçük küçük devletçikler bulunurken Türkler dünyanın merkezi coğrafyasında önce Selçuklu İmparatorluğu daha sonra da onun yerini alan Osmanlı imparatorluğu gibi iki büyük imparatorluğun çatısı altında yaşamlarını sürdürmüşlerdir .Bu nedenle , Türkler sürekli olarak tek ve güçlü adamın yönetiminde olmaya alışmışlar ve her zaman için böyle bir durum arayışı içinde oldukları için , bir türlü çoklu yönetim olan demokrasi ya da bunun uzantısı konumunda bir demokratik yönetime yakın olamamışlardır . İmparatorluk devam ederken sorun olmayan bu durum ,cumhuriyet rejimine dayanan bir ulus devletin kurulmasından sonra sorun olmağa başlamış ama cumhuriyetin kurucularının güçlü kişilikleri ebedi ve milli şef olarak devreye girdiği kuruluş yıllarında böylesine bir arayış güçlü önderler aracılığı ile karşılanmaya çalışılmıştır . Ne var ki , daha ilk iktidar değişikliği sonrasında halktaki tek adamcılık alışkanlığı yeniden depreşmiş ve serbest seçimler yolu ile iktidara gelen ilk hükümetin başbakanına Türk halkı taparcasına bağlanınca gene tek adam yönetimi yavaş yavaş Türkiye’de devreye girmeğe başlamıştır . Yeni başbakanı evliya düzeyinde rejimin tepesine oturtan halk kitleleri ,ona ilk çağlarda görüldüğü gibi bir yarı tanrı düzeyinde bağlılık içine girdikleri görülmüş ve demokrasiye geçiş döneminin ilk yıllarında yeniden tek adamcılığın ortaya çıktığı gözlemlenmiştir . Tek adamcılık özlemleri her zaman için başkan babamız dönemlerini gündeme getirerek , Türkiye’de demokrasiye geçildiği yıllardan bugünlere kadar başkan baba arayışları devam ederek bugünlere kadar gelmiştir . Bugün yeniden hortlatılan başkanlık sistemi arayışlarının arkasında , halk kitlelerindeki bir tek adama bağlılık alışkanlığının fazlasıyla etkisi olduğu açıkça ortaya çıkmıştır .
 
Orta çağda feodalite rejimi yaşamamış bir toplum olarak Türk toplumu küçük Asya üzerinde uzun yıllar Asya tipi üretim tarzı ile yaşamını sürdürmüş ve bu dönemde de sürekli olarak güçlü bir imparatorun yönetimi altında kalmıştır .Yarım yüzyılı aşkın bir sürelik zaman dilimi içinde bir türlü demokrasiye alışamayan Türk halkı , serbest seçimler yolu ile batı ülkelerindeki gibi siyasal iktidarları değiştirerek demokratik rejim içinde yaşamını sürdürme alışkanlığını kazanamamış ama geçmişten gelen tek adam alışkanlı doğrultusunda sürekli olarak bir güçlü siyasal önderi tek adam olarak başında görmek istediği anlaşılmıştır . Halk kitleleri kendilerine yakın duran sempatik önderleri hemen benimseyerek onları birkaç seçim boyunca üst üste iktidara getirmiş ve onların uzun süreli iktidar dönemlerinde ortaya çıkan güçlü siyasal kişiliklerinden tek adam gereksinmesi doğrultusunda yararlanmağa çalışmıştır . Demokrasiye geçiş sonrasında merkez sağda iktidara gelme şansı elde eden siyasal önderler birkaç kez seçim zaferlerini üst üste elde edebilmişler ,bu süreklilik içinde iktidarda kalıcı olabilmenin arayışı içine girenler, hemen birkaç kez seçilebilecekleri bir başkanlık sistemini kurarak iktidarlarını uzatabildikleri kadar uzatabilmenin arayışı içinde olmuşlardır . Merkez sağın önde gelen dört önderi de üst üste genel seçimleri kazandıktan sonra , sürekli olarak iktidarda kalabilmek için , üç dönemlik iktidarlarını izleyecek bir biçimde başkanlık sistemini ortaya atarak kamuoyu desteği alabilmenin arayışı içinde olmuşlardır . Türkiye siyasetinin inişli çıkışlı yollarında altı kez gidip yedinci defa iktidara gelebilen siyasal önderler olmuş ve bu yüzden Türk siyaseti geçmişten gelen tek adam alışkanlığı çerçevesinde sürekli olarak siyasal kadrolarını yenileyemediği için zaman zaman demokratik rejimin bunalım dönemlerine girdiği görülmüştür . Yeni ortaya çıkan liderler bir büyük seçim zaferi elde ettikleri zaman kendilerini vazgeçilmez olarak görmeğe başlamışlar , ve bütün dünyayı kendilerinin çıkarları doğrultusunda görmeğe başladıkları aşamada da Türk siyasetinin merkezine kendi kişiliklerini koyarak geçmişten gelen imparator ya da halife konumundaki tek adam arayışı özlemlerini karşılamak istemişlerdir . Geçmişte çeşitli benzerleri görülen bu durumun bir başka benzeri bugünün siyasal koşullarında yeniden Türk siyaset sahnesinde öne çıkartılmağa çalışılmaktadır .
 
Tarihten gelen köklü bir demokratik geleneği olmayan Türkiye’de , Osmanlı İmparatorluğu sonrasında merkezi coğrafyaya egemen olan Atlantik emperyalizmi ve İsrail siyonizminin desteği ile zaman zaman ara rejimler ya da askeri yönetimler bu güç merkezlerinin siyasal çıkarları doğrultusunda Türkiye’de devreye sokulurken , Türk siyasetinin güçlü adamlarıyla bazen işbirliği yapılmış bazen da karşı karşıya gelinmiştir .Türkiye’nin içinde bulunduğu jeopolitik ortam ve koşullar Atlantik emperyalizmi ve İsrail Siyonizmi ortaklığını tehlikeli noktalara götürdüğü noktada , askeri güçleri ya da paktları kullanan bu güç merkezleri , kendi yetiştirdikleri ya da destekledikleri güçlü siyasetçileri de Türk siyasetinde sürekli olarak ön planda tutarak Türkiye Cumhuriyetinini kendi kontrolları dışına çıkmasını önlemeye çalışmaktadırlar .Bu doğrultuda , başkanlık sistemi tartışmalarını batı bloku üzerinden Türkiye üzerindeki denetim ve kontrol gücünü elinde tutmak isteyen emperyal güçlerin hem gündeme getirdikleri hem de bütünüyle kendi kontrolları altında Türkiye üzerinde kullanmak istedikleri anlaşılmaktadır .Bir anlamda , Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması sonrasında Orta Doğu bölgesine gelen İngiltere,ABD ve İsrail üçlüsünün Türkiye’ye giydirmek istedikleri bir elbise olarak başkanlık sistemi öne çıkmaktadır . Avrupa kıtasının yanı başında ,Avrupa’nın önde gelen büyük demokrasilerine ya da parlamenter rejimlerine çok yakın bir konumda bulunmasına rağmen , Türkiye’ye Atlas okyanusu ötesinden başkanlık sistemi elbiseleri giydirilmeğe çalışılması , dünya siyasetinin bir garip cilvesi olarak öne çıkmakta , bu aşamada batı bloku ikiye ayrılmakta , Türkiye kendisine komşu konumundaki yakın batı olan Avrupa tipi bir parlamenter demokrasiye kendisine çağdaş bir siyasal rejim olarak seçmiş olmasına rağmen , Türkiye üzerinden merkezi coğrafyaya egemen olmak isteyen uzak batı konumundaki ABD emperyalizmi de ,Türkiye’yi kendisine benzetme doğrultusunda bir başkanlık sistemi elbisesini Atatürk’ün cumhuriyetine zorla giydirmeğe çalışmaktadır .
 
Başkanlık sisteminin dayanmış olduğu tek adam zihniyetinin Türk toplumunda tarihten gelen geleneksel bir yeri bulunmasıyla birlikte , Osmanlı sonrasında dünyanın merkezini ele geçirmek üzere bu coğrafyaya gelerek yerleşen okyanus ötesi uzak batı emperyalizmi Büyük Orta Doğu ya da İsrail merkezli Büyük İsrail projelerine yöneldiği noktada bütün eski Osmanlı coğrafyasını o dönemde olduğu gibi Türkiye üzerinden yönetmek istemekte ve bu nedenle o dönemlerin payitahtı İstanbul’u başkent yaparak , Boğaz kıyısından merkezi coğrafyaya egemen olmağa çalışmakta ve bunun için de Türkiye’nin Çankaya köşkü yerine eskisi gibi Topkapı Sarayından yönetilmesini istemektedir .Orta Doğıu ülkelerini işgal ederek bu ülkelere askeri saldırıda bulunan ABD başkanı açıkça Türkiye Cumhuriyeti başbakanına ,eski Osmanlı hinterlandını geçmişte olduğu gibi Topkapı Sarayından yönetmesi gerektiğini söyleyebilmiştir . Türk ulusunun tarih karşısında vermiş olduğu ulusal kurtuluş savaşını görmezden gelen Lozan Barış Antlaşmasını imzalamayan , Türklerin savaş ve barış dönemlerinde kazanmış oldukları haklarını bir türlü kabül etmeyen Atlantik emperyalizmi ,dünyayı yönetmek üzere Orta Doğu’ya gelmiş olan İsrail Siyonizmi ile birleşince , eski Osmanlı topraklarında bugün kurulu bulunan hiçbir devleti bir hukuki ya da siyasal organizasyon olarak görmemekte ,kendi kafalarında var olan emperyal projeler doğrultusunda merkezi coğrafyayı düzleyecek ve kendilerini tam anlamıyla patron yapacak bir arayışı bütün bölge ülkelerine dışarıdan zorla dayatarak gerçekleştirmeğe çalışırlarken ,Osmanlı alanının merkezi ülkesi olan Türkiye’de kendilerine bağımlı ve kendi kontrolları altında çalışabilecek bir başkan görmek istemektedirler . Nitekim bu doğrultuda ,Amerika’ya yakın ve Amerika merkezli bir küreselleşmeyi benimseyen bir çok bilim adamının Türkiye için başkanlık sistemi önerdikleri kitap ve makaleleri yayınlanmıştır . Türkiye’yi ulusal ve üniter bir devlet olmaktan çıkararak , Atlantik emperyalizminin merkezi karakolu konumuna getirebilecek bir yeni yapılanma ,yeni bir anayasa ve devlet modeli arayışı ile beraber başkanlık sistemi görünümünde ortaya atılmaktadır .
 
Daha çok Amerika görmüş ya da Amerikan üniversitelerin de yetişmiş genç bilim adamlarının savunduğu başkanlık sistemi arayışlarının Türkiye’nin gerçek gereksinmesi olup olmadığını hiç kimse düşünmemekte ama ABD’nin estirdiği rüzgarlar doğrultusunda Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesi için bu doğrultuda toplantılar,konuşmalar,raporlar ve makaleler birbirini izleyerek kamuoyuna yansıtılmaktadır . Türkiye yeni bir anayasa ile yepyeni bir devlet yapılanmasına doğru yönlendirilirken , başkanlık sistemi en büyük değişiklik olarak önerilmekte ama bu sistemin Türkiye’ye neler getireceği ne gibi siyasal sorunlar yaratacağı , Türkiye’nin sahip olduğu konum ve özel koşullara uygun olup olmadıkları bir türlü ele alınmamakta ya da dile getirilmemektedir . Bir yönü ile Türkiye yeni bir emperyal oyuna alet edilmeğe çalışılmakta , okyanus ötesi emperyalizmin merkezi alanı uzaktan kumandalı telefon sistemi ile zahmetsiz yönetebilmesinin yolu olarak ,Atlantik çizgisini temsil edebilecek bir başkan baba ile ,istenen sonuçlar elde edilmeğe çalışılmaktadır . Bir telefon ile istekler başkana iletilecek ve siyasal yetkilerin büyük çoğunluğu elinde toplanan başkan okyanus kıyılarından gelen telefonlar doğrultusunda hareket ederek ve bu doğrultuda yönetimi yönlendirerek , merkezi coğrafyanın Atlantik insiyatifi ile yönetilebilmesini sağlayacaktır . O zaman da başkanlık sistemi Türkiye için bir anlamda sömürge yönetimi olacaktır . Uygulamada kullanılacak siyasal kararlar okyanus ötesinden alınabilecek ,başkan baba aracılığı ile uygulamaya aktarılacak ve böylece Türkiye’nin anayasal sisteminde yer alan yasama organı ve devlet yönetimi devre dışı bırakılarak başkanlık sistemi çerçevesinde ülke yönetimi sağlanabilecektir .
 
Yirminci yüzyılın sonlarına doğru iktidara gelen bir eski Dünya Bankası mensubu , bir siyasi parti kurarak iktidara gelerek devlet yönetiminin başına geçince ekonomide dışa açılma görüntüsü içinde bütünüyle yasama ve yürütme gücünü ikinci planda bırakan ,daha çok siyasal kararları ekonomik ilişkilerin gerektirdiği çizgide alan ve bunları okyanus ötesinden geldiği gibi uygulama alanına aktaran yaklaşımı benimseyerek fiilen başkanlık sistemini uygulamaya kalkışmıştır . Dışa açılma görüntüsü ekonomik ilişkileri canlandırırken ,hükümeti ,meclisi hatta devletin ilgili kurumlarını ikinci planda bırakan bir başkanlık uygulamasının öne çıkmasını sağlamıştır . Kendi kurduğu parti ile iktidara gelen , kendi tayin ettiği adamlarla bir siyasal iktidar yapılanmasına giren başkan konumundaki başbakan , hükümetin başındaki konumunu yeterli görmeyerek , daha etkili ve güçlü bir başkanlık uygulamasına geçme doğrultusunda başkanlık sistemini tartışma alanına getirmiş ve bir kamuoyu oluşturarak başbakanlıktan başkanlığa geçişin yollarını açmağa çalışmıştır . Bir sonraki aşamada cumhurbaşkanlığına geçince de bu kez sembolik yetkilerle donanmış bir cumhurbaşkanlığı makamında iyice güçsüz kalarak başkanlık yetkilerini başbakan ile paylaşmak istememiştir .Geldiği en üst düzeyde sürekli bir başkanlık arayışı içine giren eski Dünya Bankası görevlisi ,bu isteğini gerçekleştirebilmek üzere cumhurbaşkanlığı görevini tamamlamadan istifa etmeğe ve yeni bir parti kurarak bu parti aracılığı ile halkın çoğunluğundan yetki alarak yeniden iktidara gelebilmenin arayışı içine girmiştir .Başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yetkilerini yetersiz gören eski Dünya Bankası görevlisi bu politikacı , küresel ekonomi ve küreselleşme sürecinde daha etkili bir başkanlık arayışı içinde olmuş ve sürekli olarak başbakanlık ile cumhurbaşkanlığı yetkilerini başkanlık sisteminde birleştiren fiili bir imparatorluk gerçekleştirmek istemiştir . Okyanus kıyısındaki merkezlere bağlı olacak böylesine bir imparatorluk , demokrasi ve cumhuriyet yönetimlerinin dayandığı halk egemenliğini devre dışı bırakırken ,küresel sermayenin egemenliğinin önünü açarak tam anlamıyla sömürgeleşmiş bir Türkiye’yi gündeme getirmeyi hedefliyordu . Ne var ki , bütün bu planlar Türkiye’nin başına bir çorap ağı örülmeden ilgili kişinin vefatı ile devre dışı kalmıştır .
 
Atlas okyanusu kıyısındaki merkezler sürekli olarak kendilerini küresel dünya imparatorluğunun merkezi olarak gördükleri için , dünyanın çeşitli kıtalarındaki büyük devletleri ve imparatorlukları kendilerine daha kolay yollardan bağımlı kılabilecek bir başkanlık sistemini olabildiğince büyük devletlerin ve geniş imparatorlukların başındaki siyasal kadrolara ya da üst düzey yöneticilere sürekli olarak önermişlerdir . Türkiye’nin içinde bulunduğu merkezi coğrafya da Suudi Arabistan krallığı ile eski İran Şahlığı böylesine başkan baba rejimlerine benzer bir biçimde yönetilirken , Türkiye’de bu arazide benzeri bir başkanlığa yönlendirilmeğe çalışılmış, Orta Doğunun Arap ve Müslüman ülkelerindeki laik rejimler batıya bağımlı başkan babalar aracılığı ile dünya sisteminin çıkarları doğrultusunda yönlendirilmişlerdir . Otuz kırk yıllık diktatörlükler Orta Doğu’da başkan babalar dönemini soğuk savaş yıllarında gerçekleştirirken , Türkiye okyanus ötesinden başkan baba zorlamalarıyla Avrupa kıtası üzerinden demokrasi zorlamaları arasında sıkışıp kalkmıştır .Bu yüzden zaman zaman rejim değişiklikleri ya da ara rejimler devreye girerek , Türkiye’nin yönlendirilmesinde Atlantik insiyatifinin etkili olabilmesinin yolunu açmıştır . Avrupacı demokrasi ile Atlantikçi darbeler arasında bocalayan Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa tipi bir parlamenter demokrasiden daha çok başkanlık sistemine geçmesiyle beraber Atlantik emperyalizminin etkisi altında olabileceği düşünülmüş ve bu yüzden işbaşına gelen merkez sağdaki başbakan ve cumhurbaşkanları sürekli olarak başkanlık sistemi arayışı içerisinde olmuşlardır . Özellikle küreselleşme dönemine girildikten sonra Türkiye’de başkanlık sistemi arayışları fazlasıyla tırmanmış ve dış destekler ile Türkiye’yi Avrupa’nın demokrasi dünyasından uzaklaştıracak bir başkanlık sistemi hep gündemde tutulmuştur . Bir Asya ülkesi olan Türkiye’de Avrupa tipi demokrasinin yerleşmesi için çaba gösterilirken , okyanus ötesi insiyatifin merkez üzerinden Avrasya bölgesindeki operasyonlarında bir merkezi istasyon olarak kullanılacak Türkiye başkanlık sistemi sayesinde iyice Asya tipi bir yapılanmaya doğru sürüklenebilecekti .
 
Amerika Birleşik Devletlerinin kendine özgü koşullarında gerçekleşmiş olan başkanlık sisteminin dünyanın her ülkesinde uygulanabilmesi mümkün değildir . İngiliz sömürgeciliğine karşı verilen bir bağımsızlık savaşı sonrasında bir araya gelen on Amerikan devleti bir federasyon çatısı altında birleşirken , merkezi yönetimi temsil edecek bir başkanlık sistemini kendileri için uygun görüyorlardı . Bir bölgedeki küçük devletlerin bir araya gelmesiyle oluşturulan federasyon ya da konfederasyon tipi devletlerde ,birliğin sembolü olarak gördükleri bir başkanın devletin tepesinde olmasını doğal görüyorlardı . Ne var ki , ancak eyalet sistemi ya da federasyon tipi devlet yapılanmalarında görülebilecek başkanlık sisteminin Türkiye gibi ulusal ya da üniter devletler de uygulanmaları pek mümkün olamıyordu . Başkanın gücü ya da koruyucu şemsiyesi altında bir araya gelmekte olan eyalet tipi yapılanmalar , ulus devletler ya da üniter siyasal modellerde yoktu . Soğuk savaş döneminde bir süper güç olarak bütün dünyada egemenliğini artırmak isteyen Amerikan emperyalizmi gizli servisleri aracılığı ile gündeme getirdiği anarşi ve terör olayları ile bütün Latin Amerika kıtasının yarım yüzyılı aşan bir zaman dilimi içerisinde başkanlık sistemi ile yönetilmelerini sağlamıştır . Eski İspanyol sömürgesi olan Latin Amerika ülkelerinde ikiyüz yıla yaklaşan uzun süreli bir demokratik rejim birikimi olmasına rağmen , kışkırtılan terör ve anarşi üzerinden askeri darbeler teşvik edilerek , generallerin içinden başkan babalar seçilmiş ve böylece askeri gücün siyasal iktidarda uzun süreli olarak kullanıldığı başkanlık sistemleri ortaya çıkmıştır . Küba gibi küçük bir adada halk savaşı verilerek gerçekleştirilen sosyalist rejimler , Latin dünyasında Fidel Castro ve Che Guevera imajı ile bir umut olarak tırmandırılınca , bütün Latin Amerika ülkelerinde demokrasilerin yerini başkan babaların denetimi altındaki askeri diktatörlükler almıştır . Böylece . ABD emperyalizminin İspanyol emperyalizmi sonrasında bütün Latin kıtasında etkin olması sağlanarak ,sosyalist bloka karşı bir üstünlük sağlanabilmiştir . Yirminci yüzyılın ikinci yarısı , Latin Amerika kıtasının ABD benzeri başkanlık sistemi ile yönetildiği bir dönemdir . Bu kıtanın iki yüz yıllık demokrasi gelenekleri dışlandığı için,askeri diktatörlüklerden yararlanılarak başkan babaların öncülüğünde başkanlık sistemi uygulamalarına ABd desteği ile gidilmiştir . ABD merkezlerine bağlı kırmızı telefonlar sayesinde bütün Latin ülkelerindeki askeri diktatörlükler , başkan babaların öncülüğünde başkanlık sisteminin yeni örnekleri olarak insanlık tarihi içindeki yerlerini almışlardır .
 
ABD kendi bulunduğu kıtanın güneyindeki büyük devletleri kışkırttığı askeri diktatörlükler üzerinden başkanlık sistemine sürüklerken , ABD öncesinde bütün dünyada güneşin batmadığı bir imparatorluk kurmuş olan Büyük Britanya İmparatorluğu , koskoca bir kıta büyüklüğündeki Hindistan’ı kendisine bağlı bir sömürge valisi aracılığı ile uzaktan kumandalı bir telefon bağlantısı ile yıllarca yönetebilmiştir . Atlantik okyanusundan İngiltere Hindistan’a bir sömürge valisi ile erişebilince , ABD’de İran’a bir şahlık rejimi ile , ya da büyük devletlerdeki askeri diktatörlüklerle ulaşarak fiili başkanlık uygulamalarının çeşitli örneklerini gösterebilmişlerdir . Asya ve Afrika kıtalarındaki eski sömürge devletleri soğuk savaş döneminin baskıcı koşulları altında askeri diktatörlükler ya da işbirlikçi yönetimler üzerinden sürekli olarak başkanlık sistemine doğru yönlendirilmişlerdir . Batı destekli bir başkan baba her şeyin çözümü olarak gösterilmiş ,başkan babanın otoritesi altında bir arada tutulan halk kitlelerine batının emperyal devletlerinin istekleri başkanın iradesi olarak yansıtılmıştır .Bir anlamda başkan babalar , büyük emperyal güçlerin kendi ülkelerinde kullandıkları taşeron uygulayıcılar konumunda dış desteklerle uzun süre işbaşında kalmışlardır . Böylece , ABD gibi dünyanın merkezi gücü konumundaki bir büyük ülkenin dışında kalan bütün ülkelerdeki başkanlık sistemlerinin arkasında ABD merkezli bir emperyal insiyatifin bulunduğu zaman geçtikçe anlaşılmıştır . Amerikan başkanlık sistemi kendisine bağlı ve bağımlı başkanlar aracılığı ile küresel bir hegemonya arayışını daha kolay gerçekleştirebilmenin çabası içerisinde olmuştur .
 
İngiltere’nin Hindistan’daki sömürge valisinin benzeri bir durum , başkan babalar aracılığı ile ABD üzerinden Latin Amerika ülkelerinde gündeme gelince , dünya siyaset sahnesinde başkanlık sisteminin adı sömürge valiliğine çıkmıştır . Emperyal güçlerin kendilerine bağımlı bir kişiyi halkın içinden seçerek kısa dönemde çeşitli siyasal senaryolar ya da medya oyunlarıyla kahraman yapmalarıyla beraber başkanlık sürecine giren az gelişmiş ülke politikacıları , kendilerine böylesine destek sağlayan dış dinamiklerin desteği ile kendi ülkelerinde başkanlık sistemini gündeme taşıyarak kurumlaştırabilmenin çabası içine girebilmektedirler . Büyük Britanya İmparatorluğu ile ABD imparatorluğunun dünya hegemonya tarihi içerisinde bu durumun bir çok benzeri örnekleri gündeme getirmeleriyle , sömürgeciliğin devam ettiği bir aşamada başkanlık sisteminin kısaca sömürge valiliği ile eş anlamlara geldiği görülebilmektedir . Türkiye’nin eski Osmanlı hinterlandına dönük Büyük Orta Doğu projesi gibi emperyal senaryolara alet edilerek dağıtılmak istenmesi ve ,Balkanlaşma olgusunun Orta Doğu’ya taşınması aşamasında federasyon dayatmalarının giderek artarken , okyanus ötesinden bu bölgeleri eski sömürge mantığı içinde yönetmek isteyen yaklaşımların gündeme gelmesiyle , sömürge valiliği doğrultusunda çalışacak bir başkanlık sisteminin Türkiye’ye dışarıdan empoze edilmeğe çalışıldığı görülmektedir . İnsanlık tarihinin ortaya koyduğu örnekler ve bilgi birikimi açısından Türk ulusu kendi geleceği ile ilgili bir karar daha vererek ,sömürge valiliği konumundaki bir başkanlık sistemini kabül edip etmediğini ortaya koyacaktır .Yarım yüzyılı aşkın bir demokrasi deneyimine sahip bulunan Türkiye Cumhuriyetinin , başkanlık sistemiyle bir diktatörlüğe kaydırılma operasyonuna karşı tepki göstereceği açıktır .
 
 
 
Ekleyen:  Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Tarih:  12.6.2012
İzlenme: 
Yazdır:Yazdır
Eklenen Yorumlar 
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN Yazıları
HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEKProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 10.8.2023 Devamı
CUMHURİYETİN 100. YILINDA 100 İL VE 1000 İLÇEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.7.2023 Devamı
YANLIŞ STRATEJİLER İLE SEÇİM KAZANILMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.6.2023 Devamı
SEÇİMLER TÜRKİYE'NİN EKSENİNİ BOZUYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 20.5.2023 Devamı
CUMHURİYET SENATOSU ACİLEN HURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 22.3.2023 Devamı
TÜRKİYE''DE YÖN HAREKETİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2023 Devamı
TÜRKİYE DE MÜBADELE MÜBADİLLERİLE ULUS DEVLET -SIĞINMACILAR İLE FEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
MÜBADELE VE ULUS DEVLETLERProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.1.2023 Devamı
ALMANYA'NIN HATASINI TÜRKİYE TEKRARLAMAMALIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 30.11.2022 Devamı
KAPANMAYAN PARANTEZ HALK EVLERİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 21.11.2022 Devamı
İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ - Paris-Londra ve Ankara-İstanbulProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.10.2022 Devamı
KAMU YÖNETİMİ AKADEMİSİ (KAYA) ACİLEN KURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.8.2022 Devamı
ATATÜRK CUMHURİYETİNİN MODELİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 12.7.2022 Devamı
BÖLÜNEREK FEDERASYON DEĞİL BÖLÜNMEDEN KONFEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 6.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞI Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 31.5.2022 Devamı
ATATÜRK'ÜN VASİYETİ VE HİLAFET FEDERASYONU Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.5.2022 Devamı
ANKARA KALESİ- 318 1921 ANAYASASI ÇÖZÜM OLAMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.5.2022 Devamı
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DEREFORM YAPILMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
AFRİKA DA TERÖR OYUNLARIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 7.4.2022 Devamı
HALKÇILIK PROGRAMINDAN HALKEVLERİ’NEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2022 Devamı
İSRAİL VE KIBRISProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 15.2.2022 Devamı
ANKARA ULUS İLÇESİ KURULMALIIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.2.2022 Devamı
AVRUPA OLMADI, AFRİKA OLUR MU?Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.1.2022 Devamı
TÜRK DÜNYASI BÜTÜNLEŞİYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.12.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.11.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 28.10.2021 Devamı
YENİ KEMALİZM OLAMAZ AMA GÜNCEL KEMALİZM OLABİLİRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.10.2021 Devamı
NE YENİ OSMANCILIK NEDE NEO KEMALİZMProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.8.2021 Devamı
ATATÜRK'ÜN PARTİSİNDE OLİBERAL OYUNLARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.8.2021 Devamı
GÖÇLER ARCILIĞI İLE ULUS DEVLET TASVİYESİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 17.8.2021 Devamı
İÇ SAVAŞ TÜRKİYE'Yİ YIKARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.8.2021 Devamı
TÜRKİYEYİ TÜRKÇÜLÜK KURDUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.5.2021 Devamı
Sayfalar : 1  2  3  4  5  6  7  8  9  
Yazarlar
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEK
M. Yahya EFE

Dünya Engelliler Günü
Hüseyin TOPRAK

UYAN ŞAHİN UYAN GÖR NELER OLDU…
Harika ÖREN

İnsanlığın Kırmızı Çizgileri
Metin Mercimek

YAŞAM ANLAYIŞIMIZ SEVGİ OLSUN
Belma Demir AKDAĞ

BİR YIL DAHA GİTTİ
Ahmet GÖKSAN

GELECEĞİMİZİN YOLU
Sevgi Ünal

YAZMIŞ KIŞMIŞ
Münevver ÖZCAN

TANIK OL KARAR VER
Dr. İbrahim ATEŞ

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nevin BALTA

İzmir İktisat Kongresi 100 Yaşında
Şahika ÖNER

BENİM ANNEM!
Ayten YAVAŞÇA

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Fevziye ŞİMDİ

UMUT
Günseli RUMELİOĞLU

EVRİMİN GÜNCELLENMESi
Yekta Güngör ÖZDEN

Ne günlere kaldık…
Oktay ZERRİN

Anadolu Mektebi Okul Paneli
Arzu KÖK

Gençler!...
Dr. Doğan KUŞMAN

Müslüman mısınız?
Alev YILDIRIMCI

Zaman yok
Handan ÇÖLAŞAN

Bu DÜNYA
Bekir COŞKUN

Yazı bilmem
Orhan SELEN

UNUTKANLIK SALGINI
Elveda TANIK

LEBALEB KONGRE...

>>>>>>>>>>>>>>>>>>
 



 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>
 

 

 

 

Her Hakkı Saklıdır. Efe'ce Haber Gazetesi © 2008 Tasarım : Linear Yazılım

Reklam