Kilis Yardımlaşma derneği 
 

 

 

 

 

Sevgisiz dostluk olmaz!

Devamı  

 Türkiye'nin tek buz müzesi binlerce ziyaretçi ağırladı

 

 


  

 



 
14 MAYIS'TAKİ SEÇİMLER İÇİN 6 ADIMDA OY

KULLANMA REHBERİ



 
DEVAMI

 

magazin

NEVİN BALTA'NIN SON
KİTABI YAYINLANDI

 Devamı 

CACA OYUNU CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE


 

 

 

Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Temel ile Röportaj 


Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, vefatının birinci yılında yad ediliyor.


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI FİLM ARŞİVİ

 
 
 
  AKPINAR Temmuz 2017 Sayısı
 
 
 AKPINAR Mart 2017 Sayısı
 
 
 
Bir insanlık dersi...
 
 

 Orhan SELEN

Devamı

 

  
Hava Durumu Bilgileri

 
Döviz Kurları

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  29932723
Bugün Ziyaretçi :  28764
Aktif Ziyaretçiler :  5567

ULUSCULUK IRKÇILIK DEĞİLİDİR
 
Ulus ve ırk kavramları son zamanlarda fazlasıyla kullanılmağa başlandı . Yeni dönemin farklı koşullarında bu iki eski kavram ele alınırken değişen ortamın gündeme getirmiş olduğu konjonktürel geçişler dolayısıyla ,bütün kavramlar gibi bu iki eski kavramında birbirinden çok ayrı yaklaşımlara konu alındığı ve birbirinden çok ayrı plan ve projeler doğrultusunda ciddi bir karışıklığa yol açıldığı anlaşılmaktadır . Anlam kaymaları ya da konu karışıklıklarının yanı sıra , bu iki kavramın kullanımları sırasında birbirinin yerine ikame edilmeğe çalışıldığı zaman zaman görülmekte,hatta daha da ileri gidilerek ulus ve ırk kavramları birbiriyle ciddi olarak karıştırılmaktadır . Böylesine bir kafa karışıklığının giderek ilerlemesi nedeniyle , sanki ulus ile ırk aynı anlama gelen kavramlarmış gibi bir durum ortaya çıkmaktadır .Ulus denilince ırk anlaşılması , ya da ırk kavramının ulus kavramı yerine kullanılması ya da ulus kavramına yönelik itirazların giderek yükseldiği bir durumda, açıkça ulusculuk ırkçılık olarak suçlanabilmektedir . Böylesine bir kavram karışıklığı sanki istenerek yaratılmağa çalışılmakta , uluslara ve ulus devletlere yönelik karşı çıkışlar ile saldırıların tırmandığı bir aşamada rahatlıkla hem ulus hem de ulus devletler ırkçılığın ana kökü olarak gösterilmeğe çalışılmaktadır . Yirmi birinci yüzyılda yeni bir dünya düzeni kurmak için yola çıkanların kasıtlı olarak yaratmış oldukları bu karmaşaya karşı , her iki kavramın birbirinden ayrı olarak bilimsel açılardan ele alınmaları gerekmekte ve ancak bu çizgide geliştirilebilecek yaklaşımlar ile ,tarihsel süreç içerisinde insanlığın kazanımı olan bu iki kavramın yeni dönemin koşulları içinde gerçek anlamlarını kazanabilmeleri mümkün olabilecektir .
 
İnsanlık tarihi ve sosyal bilimlerin çeşitli dallarında ve alanlarında kendilerine yer edinmiş olan ırk ve ulus kavramları , değişik dönemlerin ürünü olan kavramlardır . Aynı dönemde tarih sahnesine çıkmadıkları için , dönemsel olarak birbirleriyle karıştırılmaları söz konusu olamayacak kadar birbirlerinden farlı bir konuma ve anlama sahip olan ırk ve ulus kavramlarının , günümüz koşullarında bir arada ,yan yana bazen da birbirlerinin yerlerine kullanılmaları tesadüf değil aksine ,belirli projeler doğrultusunda yeryüzünü yeni bir dünya düzenine sokmağa çalışan emperyalist girişimlerin sonucudur . Yirminci yüzyılın ilk yarısında iki büyük dünya savaşına teslim olmuş olan insanlığın ulus devletler çatısı altında yeni bir gelecek aramaları sırasında , ırkçılık farklı bir süreç içinde ortaya çıkmış ,ulus devletleri dünyaya kazandıran ulusçuluk akımları ise , Fransız devrimi sonrasında içine girmiş oldukları gelişme süreçlerini sürdürerek dünya haritası üzerinde ulus devletlerin sayılarının artmasına önemli katkılarda bulunmuştur . Bir yandan ulus devletler aracılığı ile ulusçuluk akımları devam edip giderken , birinci cihan savaşı sonrasında imparatorlukların dağılması üzerine ortaya çıkan sosyalist devrimin gündeme getirmiş olduğu komünist düzen dayatması , zayıf ve ekonomik yönden sarsılan batının bazı ulus devletlerinin çatısı altında , sosyalist ya da komünist akımların gelişmelerini önleyecek doğrultuda aşırı milliyetçi ya da daha sonraki adıyla faşist akımların doğmasına giden yolu açmış ve böylece yükselen faşist akımlar üzerinden ırk kavramı yeniden insanlığın gündemine oturmuş ve faşizmin çeşitli ülkelerde yayılmağa başlaması üzerine de ,artık ulus kavramı ile yetinilmemiş açıktan ırkçılık yapılarak faşist siyasal düzenlerin kurulmasına çalışılmıştır . Böylece , sol ve sosyalizm tehdidi yayılmasına karşı bu akımlara karşı çıkan tutucu çevreler daha ileri ve aşırı çizgide bir ulusçuluğu katı ve uç çizgide faşizm ile yorumlayarak ulusçuluğu daha dar kapsamlı ırkçılık anlamında öne çıkarmışlardır .
 
Ulusçuluğun temelinde yatan ulus kavramı , Fransız devriminin insanlığa bir armağanı olarak devreye girmiş ve sonraki yıllarda devlet yapılarının ulus devletlere dönüşmesinde yol gösterici olmuştur . Ulus ve ırk kavramlarının birbirine karıştırılmasını önleyebilmek için öncelikle ulus kavramının tarihsel bir süreç içinde ortaya çıkışını ve ne anlama geldiğini iyi belirlemek gerekmektedir . Aynı kökten gelen ,ortak bir ülkede yaşayan tarih,kültür,gelenek,kültür,sanat,din ve dil gibi ortak değerlere sahip olan insan topluluklarına genel olarak ulus adı verilmektedir . Bir anlamda ulus kendi toplumunu oluşturan bireylerden ayrı ,kolektif ve bölünmez bir bütün olan egemenlik sahibi soyut bir varlık olarak ortaya çıkmaktadır . Dünya haritası üzerinde belirli bölgelerde ortak bir yaşama sahip olan insan topluluklarının ya halk kitlelerinin belirli bir zaman dilimi içinde kazandıkları ortak değerler ile uluslaşmaya başladıkları görülmekte ve böylece soyut bir varlık olarak kimlik kazanan ulusal toplum daha sonraki aşamada devletleşme içerisine girdiği zaman ulus devletler ortaya çıkmaktadır . Ulusu temel alan her şey ulusal kavramı içerisinde açıklanmağa çalışılmakta ,ulusların kurmuş oldukları devletleri ,ulus ya da ulusal devlet olarak tanımlanmakta bu devlet yapısına bağlı olarak gündeme gelen bütün konular ya da sorunlar ulusallık çatısı altında değerlendirilmeğe çalışılmaktadır .Bir ulusa ait olan marş gibi ,ulusların bayramları da ulusal kavramı ile ifade edilmekte , bu gibi ortak değerlere sahip olan ulusal toplumlar zaman içerisinde ciddi bir ulusal birikim kazanarak daha bilinçli bir yapılanma içerisine girmektedirler . Bir ulusa ait olan her şey ulusal olarak tanımlanırken , ulusların hukuku,ekonomisi,bütçesi,kültürü ,folkloru,sanatı ve kimlikleri ulusallık doğrultusunda ele alınarak değerlendirilmektedir . Dünya toplumlarının birlikte ve bir arada uyumlu bir düzen içinde yaşamlarını sürdürebilmeleri açısından ulusların tarih sahnesine çıkışları ve daha sonraki aşamalarda ulus devletlerin oluşumu da ,küçük topluluklar arasında çekişmelere son vererek daha barışçı bir kalıcı düzenin oluşturulmasına yardımcı olmuştur .
 
Irk kavramı ise ,ulus kavramından daha eski bir kavram olarak insanlık tarihinin ulus öncesi dönemlerinden kalma bir yapıya sahip bulunmaktadır . Irk kavramı insanlığın diğer canlılar ile beraber yaşadığı tarih öncesi dönemlerden gelen bir terim olarak , insanlığı diğer canlı türleri ile karşılaştıran ve belirli bölge ya da ülke gibi ortak sınırların ötesindeki bir yayılma dönemini ifade etmektedir .Tarihsel olarak ırklar insanlığın ilk çağlarından kalma bir yapıya sahip olmalarına rağmen ,bugünkü anlamları ile bilimsel olarak ele alınmaları son yüzyıllarda yapılan çeşitli araştırmaların sonucudur . Bilimsel devrimler sonrasında ,ırklar bilimsel olarak incelenmeğe başlanmış ,dünyanın çeşitli yörelerindeki canlılar bir bütünlük çerçevesinde ele alınırken ,doğuştan gelen biyolojik özellikler ve ortak özellikler ırk olarak adlandırılmağa başlanmıştır . Beş kıtaya yayılmış olan insan topluluklarının bulundukları bölgelere göre farklı etnik ve biyolojik özellikler göstermeleri bilimsel olarak tespit edilince ,insanlar belirli ırklara göre tasnif edilerek incelenmeğe başlanmıştır . Afrika’nın siyah ırkına karşılık Asya’nın sarı ırkı ve Avrupa’nın beyaz ırkları ayrı yaşam alanları olarak ayrılmış ve bu doğrultuda geliştirilen bilimsel çalışmalar etnoloji,antropoloji ve biyoloji bilimleri olarak ırklar dünyasının açıklığa kavuşturulmasına yardımcı olmuşlardır . Bilimsel gelişmelerin hızlı olması ,yeni bilim dallarının ortaya çıkmasıyla beraber insan ırkları üzerine araştırmalar gelişmiş ve bütün insanlık açısından yararlı olabilecek bilgi birikimlerine ulaşılabilmiştir . Çeşitli ülke ya da bölgelerde yaşayan insan topluluklarının kurmuş oldukları devlet düzenleri doğrultusunda bir dünya hegemonyası arayışı içine girmeleri üzerine , ırkçılık üzerine yapılmış olan bilimsel çalışmalar siyasal amaçlı olarak değerlendirilmeğe başlanmış ve bu olumsuz durumun sonucunda ırkçı siyasetler ya da faşizm gibi ırkçı ideolojiler gelişmeler göstererek insanlığın önüne çıkmıştır . Her bölgenin kendine has ırki yapısı , dünya yüzeyinde insan toplulukları açısından hem ayırıcı hem de bölücü olmuş,ve insanlık tarihinin çatışmacı bir çizgide savaşlar ile dolu olmasına yol açmıştır .
 
Avrupa merkezli bir dünya düzeni içinde ,dünyanın diğer kıtalarında yaşamakta olan insan toplulukları bölgesel ırklar olarak tasnif edilmiş ,ırklar arasındaki ayrılıklar bilimsel araştırmalar ile ortaya konulunca , yeryüzü bir anlamda ırk adalarına ayrılmıştır . İnsanların ırk olarak sınıflandırılmaları belirli toplumların doğuştan gelen genetik özelliklerinin incelenerek tasnif edilmelerine dayandırılmıştır . Topluluklar arasındaki genetik olarak değişik olan her şeyi ırki özellikler içerisinde saymak ,beraberinde genetik özelliklere dayalı ırki yapılanmaları getirmiş ve bu doğrultuda yapılan bilimsel çalışmalar ırkçılık akımlarının çıkış noktası haline gelmiştir . Genetik ve etnik bilimsel çalışmaların yaygınlık kazanması üzerine insanlar belirli gruplar içinde kalarak evlenmeğe başlamış ve böylece ortaya çıkan ırkçı yapılanmalar geleceğe dönük olarak aynı ırktan gelen insanların evlenmeleriyle gelişerek sürdürülmüştür . İnsan kümeleri , ırkçlığın gelişmesi üzerine yaygınlık kazanarak ırklar coğrafyasını oluşturmağa yönelmiş ve bu sürecin sonunda da ,yeryüzü haritası ırklara bölünmüş bir tablo haline getirilmiştir . Genetik özelliklerin toplulukların kümeler halinde sınıflandırılmalarında kullanılmağa başlanması üzerine de ,kafatasçılık moda olmuş ,etnik özelliklerin yanı sıra insanların kafa biçimleri de değişik ırkların özellikleri içerisinde ana belirleyici özellik olarak görülmüştür . İnsan toplumları birbirlerinden ayrılırken ,temel karakter yapılarının birbirlerinden ayrılan yönleri inceleme konusu yapılmış ,damarlarda akan kanların yapı özelliklerinden insan cildinin diğer ırklara göre ayrılan yönlerine ağırlık verilerek ırkçılık bilimsel kılıflar içerisinde batının önde gelen sömürgeci ülkelerinde geliştirilmiştir . İnsanların bedenlerinden alınan kan ve hücre parçalarının laboratuar ortamlarında incelenmesi üzerine ,genetik bilimi sıçramalar yaparken , bu gelişmelerin doğal sonucu olarak ırkçılık üzerine çalışmalar artmıştır .
 
Keşifler ve icatlar sayesinde teknolojinin hızla gelişmesi laboratuar ortamlarını da geliştirmiş ve bu gibi yerlerde yapılan etnik ,antropolojik ve biyolojik çalışmalar ırkçılığın daha da gelişmesine önemli ölçülerde katkı sağlamıştır . Özellikle son zamanlar artan DNA testleri ve benzeri yöntemlerin laboratuar çalışmalarında kullanılmasıyla çok etkili sonuçların alınması sağlanabilmiştir . Artık ,bu yoldan insanlar arasındaki bütün biyolojik ve genetik bağlantılar çözülebilmekte ve etnoloji adına daha gelişmiş bilimsel çalışmalar sonuca ulaştırılabilmektedir . Irkların birbirlerinden ayrılan doğal yapıları , deneyler ve testler aracılığı ile ortaya konulurken , bunlardan yararlanarak ırkçı görüşleri geliştiren bilim ya da siyaset adamları ortaya çıkmıştır . İnsanlar arası ilişkiler ırk bazında açıklanmağa başlanmasıyla beraber , halk kitleleri içinde ırkçı yaklaşımlar gelişerek öne çıkmış ve ırklar arası bir rekabet düzeninin uluslar arası alanda çekişme meselesi olarak öne çıkmasına yol açmıştır . Özellikle ,dünya savaşları sırasında batının önde gelen büyük devletlerinin sarı ırkın yaşadığı Asya ile siyah ırkın yaşadığı Afrika kıtalarına dönük saldırılarının katı ve acımasız olmasına giden yolu açmış ,beyaz insan uygarlığın kurucusu olduğu kadar ,aynı zamanda tamamen ters bir çizgide ırkçılığın da şampiyonluğunu yapmıştır .İkinci dünya savaşının gerçek suçlusunun Almanya olmasına rağmen ,bu ülkeye değilde ikinci derece suçlu konumundaki Japonya’ya karşı ilik atom bombası saldırılarının yapılması insanlık tarihi içinde beyaz insan ırkçılığının en açık örneğidir . Savaşın gerçek suçlusunu beyaz ırktan olduğu için görmezden gelen , savaşın yandaki suçlusunu gerçek suçlu gibi cezalandırmağa çalışan beyaz insan ırkçılığı devam ettiği sürece , ırklar arasında modern anlamda bir karşılıklı diyalog ve anlayışın geliştirilmesinin mümkün olmadığını ikinci dünya savaşının sonuçları ortaya koymuştur . Beyaz ırkın medeni insan görünümlü bilimsel ırkçılığı devam ettikçe ,siyah Afrika batağa saplanmış ,sarı ırkın çoğunlukta bulunduğu Asya kıtası sürekli olarak dünyanın arka tarafı konumunda kalmağa mahkum edilmiştir . Irkçılık böylesine büyük haksızlıklara ve eşitsizliklere neden olurken , aynı zamanda dünyanın çağdaş bir eşitlik ve özgürlük düzenine kavuşabilmesini de önlemiştir .
 
Irkların kuşaktan kuşağa geçen belirgin özellikleri ayna zamanda karakterlerinin de ölçüsüdür . Evrim araştırmaları ve bu doğrultuda belirlenen evrim yasaları ,bilimsel çalışmalarda dikkate alındığında insanlığın tarihsel bir süreç içinde belirli aşamalardan geçerek ve bazı kurallar içinde günümüze geldiği ortaya çıkmaktadır. İnsan türünün bir alt bölümü olarak ele alınan ırk kavramı ,canlıların belirli alt bölümler halinde incelenmelerini sağlar . Eski uygarlıkların insanları olan Kızılderililer diğer insanlardan farklı bir ırk olarak varlıklarını korurken , beyaz,siyah ve sarı ırklar arasında geleceğe dönük bir rekabet çekişmesi ve üstün olma yarışı öne çıkmaktadır . Kızılderililerin beyaz insana yenilmeleri sonrasında bir ırk olarak geleceğe yönelik iddiaları kalmamıştır ama diğer ırklar arasında , üstün bir düzeye gelebilmek için mücadele devam etmektedir . Büyük balığın küçük balığı yutması gibi , doğa da var olan güçlünün üstünlüğü ilkesi doğrultusunda küçük ve zayıf canlıları yok etmesi yeni bir tür ırkçılık olarak göze çarpmaktadır . İnsanların doğuştan gelen özelliklerine göre kişilik kazandığını öne süren ırkçılar ,belirli özelliklere sahip olan insanların bazı görevlere gelebileceğini diğer canlıların ise böyle bir şanslarının bulunmadığını öne sürmektedirler . Irkçılık ,bilimsel araştırmaların getirmiş olduğu üstün ırk arayışı ile ilgili bilgileri kullanarak toplum da öne geçmeğe çalışmaktadır . Irkçılık bir toplumu oluşturan değişik kesimler arasındaki dışlanmaların belirli kesimlere yüklenmesini sağladığı için toplumun bazı bölümlerini daha alt düzeyde ele alabilmekte ve böylece bir öteki kesimi yaratabilmektedir . Belirli özelliklere sahip olan insanları alt gruplar halinde ele almağa çalışan ırkçılık insan toplumları açısından bölücü olmuş ve yarattığı ötekilik olguları ile de toplular için parçalayıcı bir anlam taşımıştır .
 
Çağdaş demokratik rejimler ile gelişmiş hukuk devletleri bütün insanları aynı derecede eşit ve özgür bireyler olarak ele almağa çalışırken , ırkçılık akımlarının ya da ırkçı yönetimlerin ,insanları alt ve üst sınıflar biçiminde hiyerarşik bir tasnife tabi tutması , halk kitleleri içinde toplumsal barışın kurulabilmesini önlemiştir . Çok bilinen adı ile Aparthaid denilen ırk ayırımcılığı politikaları yıllarca sürdürülmüş , beyaz insan Afrika’nın kara insanlarını köle olarak kullanmış , doğunun sarı ırkından gelen insanlara da sürekli olarak ikinci sınıf insan muamelesi yürütülmüştür . Beyazlar Afrika kıtasının güneyindeki en güzel bölgeleri ele geçirerek yüz yıllarca sömürgeleştirmişler , ve bu bölgelerin zenci insanlarına hiçbir zaman devlet ve toplum yönetiminde eşit haklar vermeyerek ciddi anlamda ırkçılık yapmışlardır . Irkçılık sömürgecilik ile beraber gelişmiş , sahip oldukları bilgi birikimi ve maddi zenginlikler aracılığı ile bütün dünya kıtalarını yüz yıllarca sömürge olarak kullanan batının önde gelen ülkelerinin beyaz insanları , gittikleri bütün ülkelerin insanını her zaman için aşağılayarak köleleştirmişler ve kendilerini esas alan bir sömürge düzeninde açıktan ırkçılık yapmışlardır . Sömürge fetihleri beyaz insanların kendine güvenini artırırken , sömürgecilerin getirdikleri ırkçı yönetimler ,dünya halklarının yüzyıllarca batı sömürgeciliğinin boyunduruğu altında ezilmesine neden olmuştur . Dünyanın zenginliklerini kendi aralarında paylaşamayan batılı emperyalistler , sömürgelerin yerli halklarına köle muamelesi yaparak kendi ırkçı duygularını tatmin etmişlerdir . Sömürgelerdeki yerlilere karşı yıllarca ırkçı yöntemler uygulayan batılı sömürgeciler aynı şeyi kendi ülkelerinde de yapmışlar ve bu yüzden batının ileri ülkelerinde bile ırkçılık ciddi bir ideoloji ya da siyaset biçimi olarak öne çıkabilmiştir . Özellikle birinci dünya savaşının getirmiş olduğu yıkımlar üzerine yaşanan kaos ortamı yaratarak insanların köleleşmesine giden yolu açmış ve zenginliği elinde tutan bir avuç hegemonyacı insan , kendi ülkelerinin halklarına ve alt tabakalarına karşı ırkçı uygulamalardan çekinmemişlerdir . İleri ülkelerin anayasalarında her türlü ırk ayırımı yasak olmasına rağmen gene de ırkçılık geçmişten gelen sömürgeci zihniyetin bir uzantısı olarak devam edip gelmiştir . Hiçbir devletin uluslar arası hukuk açısından uygulayamayacağı ırkçı girişimlerin hala sürdürülmeğe çalışılması ,bir yüz karası olarak günümüzde devam etmektedir .
 
Irkçılık insanların doğuştan eşit olmadığına inanan bir çağdışı anlayışın adıdır . İnsanlar arasındaki ilişkilerde eşitsizliği ana kural olarak benimseyen bütün yaklaşımlar ,sonunda ırkçılığa kaymışlardır . Eşitsizlikçi dünya görüşüne sahip olan yönetimler sonunda ırkçılık bataklığına saplanmaktan kurtulamamaktadırlar . Uygarlığın gelişme çizgisi içinde insanlar her türlü gelişmeye açık bir değişim yaşarlarken , devlet ve toplumun zenginliklerinden bütün insanların eşit olarak yararlanmaları söz konusu olması gerekirken ,yönetimi ele geçiren bir avuç zengin ya da güçlü kişinin kendi kesimlerine devletin ve toplumun zenginliklerini tahsis ettiği ve toplumun geri kalanının ikinci sınıf bir derecede tutarak açıktan ırkçılığa kaydıkları görülmektedir . Toplumun tepesinde kendisine bir yer edinen kesimler , siyasal iktidarı ele geçirdikten sonra açıkça kendi gruplarına karşı kollayıcı bir tutum içerisine girerek , diğer gruplara mesafeli davranarak ırkçılığın çeşitli örneklerini ortaya koyabilmektedirler . Eşitsizliğin çok yaygın olduğu batı tipi toplum yapılarında, iktidarı ele geçiren ya da sahip oldukları zenginlikler aracılığı ile ülke ekonomisini ve siyasal düzenini kontrol edebilen güçlüler devlet ve toplumun nimetleri üzerine çullanınca , yoksullar ve orta tabakalar bölüşüm pastasından hiçbir pay alamayarak avuçlarını yalayan bir aptal konumuna düşürülmektedirler . Güçlünün daha güçlü hale geldiği zenginin daha sömürgen bir konuma yükseldiği batı tipi eşitsizlikçi ülkelerde ,ırkçılığın iyice hortladığı ve devlet yönetimini baskısı altına aldığı görülmektedir . Etnik ya da dinsel gruplar olarak da örgütlenebilen belirli ırk grupları , ekonomik alanda güçlenmek ve sahip oldukları zenginlikler aracılığı ile siyaseti finanse ederek ülkenin kaynaklarına ve nimetlerine el koyabilmektedirler . Demokrasinin doğasına ters olan böylesine haksızlıklara , ne yazıktır ki kendisini cumhuriyet olarak ilan eden bir çok halk yönetimi düzeninde de rastlanabilmektedir . Cumhursuz cumhuriyet ile halksız demokrasiler batının eşitsizlikçi toplum yapıları üzerinde aldatıcı bir doğrultuda varlıklarını sürdürürken ,ırkçılığın en açık örneklerine bu gibi ülkelerde rastlanabilmektedir .
 
Irkçılığın temelinde yatan saf ırk oluşturma arzusu ,beraberinde büyük soykırım ya da etnik temizlik olaylarını gündeme getirdiği gibi aynı zamanda büyük katliamlarla birlikte çeşitli ülkelerin iç savaşlara sürüklenmelerine de yol açmıştır . Önce kendi bulundukları ülkelerde yönetimi ele geçirmek ve zenginliklere tekel olarak el koymak isteyen ırkçı çevreler ,sahip oldukları ırk özellikleri ile kendilerini üstün ırk olarak görebilmektedirler .Üstün ırk inancı ile hareket edebilen faşist yönetimler ise hiçbir zaman eşitlik ve özgürlüğe inanmamakta ve bu yüzden de insanların kırılmalarına ya da giderek yok olmalarına neden olabilecek olumsuz politikalara öncelik verebilmektedirler . Faşist rejimlerin temelinde var olan ırkçı kuramlar , bu tür yönetimleri sonunda etnik temizliklere ya da soykırımlara doğru yönlendirmiş ve bu yüzden insanlık tarihi büyük acılarla dolu geçmiştir . Etnik ya dinsel özelliklerin farklılığına dayanan ırkçı anlayışlar , devreye girdikleri ülkelerde insanların birbirini kırmasına ve giderek iç savaş olabilecek etnik ve dinsel çatışmalara yol açmıştır . Ülke zenginliklerinden dışlanan orta tabakalara sahip çıkma görüntüsünde iktidara gelen faşist rejimler , kendilerini destekleyen alt ve orta tabakaların çıkarları doğrultusunda ülke ekonomisinde daha adil ve eşitlikçi bir bölüşüm sağlayacağına , kısa zamanda zenginlerin dümen suyuna girerek , devlet gücünü ülke zenginliklerinin kendi aralarında bölüşümünde kullanabilmektedirler . Var olan haksızlıklara karşı çıkan halk kitlelerinin desteğini alarak iktidara gelen bu gibi faşist yönetimlerin kısa zamanda zengin sınıfların oyunlarına teslim olarak ,eşitlikçilikten vazgeçmeleri ırkçılığın devam edip gitmesinde ana faktörlerden birisi olmuştur . Siyasetin doğasında var olan bu ihanet çemberi ortadan kaldırılamadıkça , hem ırkçılık hem de etnik ve sınıfsal temizlik doğrultusunda faşist girişimler , batının burjuva tipi demokrasilerinde sık sık görülebilmektedir . Görünüşte demokrasi olan bu ülkelerde hem gizli faşizm hem de ırkçılık sürüp gidebilmektedir. Var olan devlet yapıları da bu yüzden büyük zararlara uğramaktadır .
 
Batı dünyasının önde gelen ulus devletleri de benzeri bir çıkmazın içinde varlığını sürdürmeğe çalışmaktadır .Bir ülke halkının manevi anlamda birlik ve bütünlüğe kavuşmasının aracı olan uluslaşma sürecinin sonucunda kimlik kazanan ulusal toplum açısından da ırkçılık ciddi bir bölünme ve dağılma tehlikesi gündeme getirmektedir . Bir ülkede iktidarı ya da gücü ele geçiren kesimler hemen eşitlik düzenini bozabilmekteler ve bu doğrultuda ırkçılığa kayarak hukuk düzenini ortadan kaldırabilmektedirler . Irkçı ve tekelci yaklaşımlar ülkelerdeki anayasal düzenleri rafa kaldırabildiği gibi toplumların diğer kesimlerini de karşısına alarak ülkedeki demokratik yapıların çökmesine neden olabilmektedir . Ulusal toplumların birliği ve bütünlüğü , aynı zamanda ulusal devletlerin ise üniter yapılarının korunması açısından son derece tehlikeli bir durum yaratan ırkçı yaklaşımlar ya da faşist rejimler ulusal yapıların sona ermesi gibi olumsuz durumlara yol açabilmektedirler . Bu nedenle , ulusal yapılar ile ırkçı politikalar ya da faşist rejimler aynı zamanda bir ülkede var olamazlar . Hal böyle olmasına rağmen ulusal devletlerin ya da rejimlerin faşistlikle suçlanmaları ya da ırkçılıkla değerlendirilmeğe çalışılmaları gerçekçi bir yaklaşım değildir . Bir ulus devlette faşizm ortaya çıktığı an beraberinde ayırımcı ırkçılık da hortlayabilir ve ulus devletlerin dayanağı olan anayasal eşitlik düzenlerini ortadan kaldırabilir . Faşist akımlar ya da rejimler aynı zamanda devlet düzenini de faşist bir çizgiye sürükleyeceği için ulus devletleri ortadan kaldırabilmekte ve kısa zamanda içine sürüklendiği ırkçılık batağında ulusal yapıların dağılmasına giden yolu açmaktadır . Tarihte görülen ırkçı ve faşist rejimlerin kısa zamanda ulusal yapıları ortadan kaldırdığını gösteren önemli siyasal gelişmeler batı toplumlarında birbiri ardı sıra gündeme gelebilmiştir .
 
Tarihteki gelişmelerin ve örneklerin açıkça gösterdiği üzere , ulusal toplumlar ırkçı yapılar değildir .Aksine ırkçılığı red eden ve her türlü ırkçı girişime karşı , ulusun birlik ve bütünlüğü içinde ulus devletler kendi varlıklarını koruma doğrultusunda hareket eden siyasal yapılanmalardır . Ulusların tarih sahnesine çıkışı açısından konuya bakıldığında , tarih öncesi dönemlerden kalma ilkel kavim ve kabile türü küçük yapılanmaların ötesinde modern bir yapılanma olarak ulusların ortaya çıktıkları görülmektedir . Bir ülkede belirli bir süreç içerisinde tarih sahnesine çıkmış olan ulusal yapıların geçici olduğu , zaman içerisinde bütün ulusal toplumların ortadan kalkacağı ve bu nedenle ulus devletler döneminin sona ereceğini ileri süren küreselci kesimler ,bu amaçları doğrultusunda ulus devletleri faşist yapılar olarak suçlamakta ve bu doğrultuda ulusçuluğu ırkçılık olarak göstermeğe çalışmaktadırlar . İçine girilmiş olan küreselleşme çağında ana çelişkinin ulus devletler ile küresel emperyalizm arasında ortaya çıkması nedeniyle , ulus devletleri bir an önce tarih sahnesinden silme doğrultusunda küresel emperyalizmin ciddi bir ulusal toplum ve ulus devlet düşmanlığı yaptığı ve bu doğrultuda uluculuğu ırkçılık olarak göstermeğe çaba gösterdiği anlaşılmaktadır . Ulusculuk ırkçılık olmadığı gibi ulus devletler de faşist siyasal örgütlenmeler değildir . Ne var ki , küresel sermaye bir an önce bütün dünyayı finans kapitalin merkezinde yer aldığı bir dünya imparatorluğuna dönüştürmeyi hedeflediği için ulusları ırkçı oluşumlar , ulus devletleri de faşist yapılar olarak suçlamaya devam etmektedirler . Küresel emperyalizm ile ulus devletler arasındaki çekişme dönemi sürüp giderken ,küreselleşme olgusunun neo-liberal çevreler tarafından gösterilmeğe çalışıldığı gibi bir liberal yapılanma değil aksine ,finans kapitalin çıkarları doğrultusunda dayatılan küresel bir yeni faşist oluşum olduğu ortaya çıkmaktadır . Batı merkezli küreselleşme ,yeni bir batı sömürgeciliği olarak dünyanın başına bir çuval gibi geçirilmeğe çalışılmakta ve bu zoraki dayatmaya karşı kendini korumağa çalışan ulus devletler faşistlikle suçlanırken ,ulusal yapıları geleceğe dönük bir çizgide korumağa çaba gösteren ulusalcılık akımları da ırkçılıkla suçlanabilmekte ve böylece kamuoyu üzerinden halk kitleleri aldatılarak küresel sermayenin güdümünde bir dünya imparatorluğuna direnen ulusal yapılar ve devletler tasfiye edilmeğe çalışılmaktadırlar .
 
Ulusçuluk hiçbir zaman ırkçılık değildir . Irklar insanlığın ilk çağlarından bu yana oluşan biyolojik ve etnik yapılanmalar olmasına rağmen , uluslar modern çağların ürünüdürler . Batı dünyasında , Rönesans ve Reform atılımları sonrasında ortaya çıkan bilimsel devrimler toplum ve devlet düzenlerini değiştirerek aydınlanma devriminin önünü açmıştır . Fransız devrimi ile tarih sahnesine çıkmış olan ulusalar , modernleşme ile çağdaş yapılanmaları toplum içerisinde geliştirerek , insanları ilkel kavim ve kabile türü yaşam düzenlerinden kurtarabilmiştir .Bu nedenle uluslar için insanlığın modern yüzünün toplumsal örgütlenmesi denebilir . Ne var ki , eski dönemlerden gelen etnik ve biyolojik bir yapılanmanın adı olan ırkçılık ise insanlığı insan olmanın ötesinde diğer canlılar ile kıyaslanma noktasına sürükleyen oluşumun adıdır . Bu yönü ile ulus ve ırk kavramları mutlak anlamda birbirlerinden farklıdır ve hiçbir zaman aynı anlama gelmemektedirler . Bu yüzden de uluculuğun ırkçılık olmadığı çok açık bir biçimde görülmektedir . Ne var ki , küresel emperyalizmin uyanıklığı doğrultusunda ve onların oyununa gelerek ,insanlığı modern ulus devletlerden ayırma girişimleri çizgisinde emperyal saldırılarda uluslar ırk olarak gösterilerek dağıtılmağa çalışılmakta ve bunun doğal sonucu olarak da ulusçuluk ırkçılık gibi gösterilmektedir . Büyük bir siyasal oyun oynanırken , hem ulus devletler hem de ulusal toplumların ortadan kaldırılmaları doğrultusunda bir ırkçılık suçlaması küresel emperyalizmin desteğinde yaygınlaştırılmak istenmektedir . Kavramların anlamı değiştirerek ,ayrı kavramlar birbirinin yerine kullanılarak yürütülmek istenen bir zihin oyununa kurban gitmeyecek kadar ulusların güçlü oldukları ortaya çıkmış ve bu nedenle ,bu kadar büyük saldırılara rağmen ulus devletler bir türlü ortadan kaldırılamamıştır .
 
Uluslar utanmak üzere yaratılmış toplumsal organizasyonlar değildir . Modernleşme sürecinin getirmiş olduğu tüm çağdaş özelliklere sahip bulunan ulusların her türlü emperyalist saldırıya rağmen kendilerini koruyabildikleri ve ayakta kalarak geleceğe dönük bir var olma mücadelesi sürdürdükleri göze çarpmaktadır . Bu durumda hala ulusçuluğu ırkçılık göstermeğe çalışarak , halk kitlelerini aldatmağa çalışmak ya da ulus devletleri faşist siyasal örgütlenmeler gibi göstererek kavramları ve konuları çarpıtmağa çalışmak ,uygarlığın bu gün gelmiş olduğu aşamada hiçbir biçimde kabül edilmesi mümkün olmayan olumsuz girişimlerdir .Büyük para babalarının çıkarları doğrultusunda küresel emperyalizme hizmet edenlerin bu tür kavram çarpıtmalarına inanmayacak kadar güçlü olan uluslar , ulusçu çizgide mücadele ederek varlıklarını koruyacaklar ,şirketler tekelci bir çizgide devleşerek büyürken , ulus devletlerin de etnik küçük oluşumlara ya da küçük eyalet yapılanmalarına kurban olmayacak derecede güçlü olduklarını göstermeleri gerekmektedir . Ulus devletler ve küresel şirketler arasında sürüp gitmekte olan bu kavgada , ulusların ve modern ulus devletlerin ayakta kalabilmeleri için yeni güçlendirme yapılanmalarına gerek vardır . Emperyal saldırılar ile ulus devletleri tarih sahnesinden silmek isteyen küresel şirketlerin , ulusçuluğu ırkçılık ya da ulus devletleri faşist örgütlenmeler olarak göstermeğe çalışan oyunlarına artık son verilmesi gerekmektedir . Anayasa mahkemesinin ulus devlet ilkesine dayanarak ,etnik bölücülük yapan siyasal partileri kapatma kararını bile ırkçılıkla suçlayacak düzeyde bir kavram saptırmasına gidebilen emperyal oyunların sona erdirilmesi doğrultusunda , artık ulusların seferber olması ve kendisini daha güçlü bir biçimde koruyacak doğrultuda ulusal korunma reflekslerini harekete geçirmesi gerekmektedir . Ancak bu yoldan küresel emperyalizmin dünya devletlerine ve uluslarına yönelik saldırganlığı önlenebilecektir . Ulusçuluk ırkçılık değildir ama ,küresel emperyalizm Siyonist lobilerin kontrolu altında olduğu sürece resmen ırkçılıktır .Para babası ırkçıların çıkarları uğruna ,dünya ulusları çatısı altında barındıkları ulus devletlerden vazgeçemezler . Asıl ırkçıların ulus devletlere saldıranlar olduğu ortaya çıkmıştır.
 
Ekleyen:  Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Tarih:  5.10.2012
İzlenme: 
Yazdır:Yazdır
Eklenen Yorumlar 
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN Yazıları
HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEKProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 10.8.2023 Devamı
CUMHURİYETİN 100. YILINDA 100 İL VE 1000 İLÇEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.7.2023 Devamı
YANLIŞ STRATEJİLER İLE SEÇİM KAZANILMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.6.2023 Devamı
SEÇİMLER TÜRKİYE'NİN EKSENİNİ BOZUYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 20.5.2023 Devamı
CUMHURİYET SENATOSU ACİLEN HURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 22.3.2023 Devamı
TÜRKİYE''DE YÖN HAREKETİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2023 Devamı
TÜRKİYE DE MÜBADELE MÜBADİLLERİLE ULUS DEVLET -SIĞINMACILAR İLE FEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
MÜBADELE VE ULUS DEVLETLERProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.1.2023 Devamı
ALMANYA'NIN HATASINI TÜRKİYE TEKRARLAMAMALIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 30.11.2022 Devamı
KAPANMAYAN PARANTEZ HALK EVLERİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 21.11.2022 Devamı
İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ - Paris-Londra ve Ankara-İstanbulProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.10.2022 Devamı
KAMU YÖNETİMİ AKADEMİSİ (KAYA) ACİLEN KURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.8.2022 Devamı
ATATÜRK CUMHURİYETİNİN MODELİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 12.7.2022 Devamı
BÖLÜNEREK FEDERASYON DEĞİL BÖLÜNMEDEN KONFEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 6.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞI Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 31.5.2022 Devamı
ATATÜRK'ÜN VASİYETİ VE HİLAFET FEDERASYONU Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.5.2022 Devamı
ANKARA KALESİ- 318 1921 ANAYASASI ÇÖZÜM OLAMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.5.2022 Devamı
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DEREFORM YAPILMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
AFRİKA DA TERÖR OYUNLARIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 7.4.2022 Devamı
HALKÇILIK PROGRAMINDAN HALKEVLERİ’NEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2022 Devamı
İSRAİL VE KIBRISProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 15.2.2022 Devamı
ANKARA ULUS İLÇESİ KURULMALIIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.2.2022 Devamı
AVRUPA OLMADI, AFRİKA OLUR MU?Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.1.2022 Devamı
TÜRK DÜNYASI BÜTÜNLEŞİYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.12.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.11.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 28.10.2021 Devamı
YENİ KEMALİZM OLAMAZ AMA GÜNCEL KEMALİZM OLABİLİRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.10.2021 Devamı
NE YENİ OSMANCILIK NEDE NEO KEMALİZMProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.8.2021 Devamı
ATATÜRK'ÜN PARTİSİNDE OLİBERAL OYUNLARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.8.2021 Devamı
GÖÇLER ARCILIĞI İLE ULUS DEVLET TASVİYESİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 17.8.2021 Devamı
İÇ SAVAŞ TÜRKİYE'Yİ YIKARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.8.2021 Devamı
TÜRKİYEYİ TÜRKÇÜLÜK KURDUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.5.2021 Devamı
Sayfalar : 1  2  3  4  5  6  7  8  9  
Yazarlar
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEK
M. Yahya EFE

Dünya Engelliler Günü
Hüseyin TOPRAK

UYAN ŞAHİN UYAN GÖR NELER OLDU…
Harika ÖREN

İnsanlığın Kırmızı Çizgileri
Metin Mercimek

YAŞAM ANLAYIŞIMIZ SEVGİ OLSUN
Belma Demir AKDAĞ

BİR YIL DAHA GİTTİ
Ahmet GÖKSAN

GELECEĞİMİZİN YOLU
Sevgi Ünal

YAZMIŞ KIŞMIŞ
Münevver ÖZCAN

TANIK OL KARAR VER
Dr. İbrahim ATEŞ

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nevin BALTA

İzmir İktisat Kongresi 100 Yaşında
Şahika ÖNER

BENİM ANNEM!
Ayten YAVAŞÇA

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Fevziye ŞİMDİ

UMUT
Günseli RUMELİOĞLU

EVRİMİN GÜNCELLENMESi
Yekta Güngör ÖZDEN

Ne günlere kaldık…
Oktay ZERRİN

Anadolu Mektebi Okul Paneli
Arzu KÖK

Gençler!...
Dr. Doğan KUŞMAN

Müslüman mısınız?
Alev YILDIRIMCI

Zaman yok
Handan ÇÖLAŞAN

Bu DÜNYA
Bekir COŞKUN

Yazı bilmem
Orhan SELEN

UNUTKANLIK SALGINI
Elveda TANIK

LEBALEB KONGRE...

>>>>>>>>>>>>>>>>>>
 



 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>
 

 

 

 

Her Hakkı Saklıdır. Efe'ce Haber Gazetesi © 2008 Tasarım : Linear Yazılım

Reklam