Kilis Yardımlaşma derneği 
 

 

 

 

 

Sevgisiz dostluk olmaz!

Devamı  

 Türkiye'nin tek buz müzesi binlerce ziyaretçi ağırladı

 

 


  

 



 
14 MAYIS'TAKİ SEÇİMLER İÇİN 6 ADIMDA OY

KULLANMA REHBERİ



 
DEVAMI

 

magazin

NEVİN BALTA'NIN SON
KİTABI YAYINLANDI

 Devamı 

CACA OYUNU CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE


 

 

 

Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Temel ile Röportaj 


Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, vefatının birinci yılında yad ediliyor.


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI FİLM ARŞİVİ

 
 
 
  AKPINAR Temmuz 2017 Sayısı
 
 
 AKPINAR Mart 2017 Sayısı
 
 
 
Bir insanlık dersi...
 
 

 Orhan SELEN

Devamı

 

  
Hava Durumu Bilgileri

 
Döviz Kurları

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  29932544
Bugün Ziyaretçi :  28585
Aktif Ziyaretçiler :  5385

DEMOKRATİK CUMHURİYET SENETOSU
 
Türkiye Cumhuriyeti doksanıncı yılına doğru yol alırken ,yeniden cumhuriyet ve cumhuriyetçilik kavramları yeniden tartışma konusu olmakta ve içinden geçilen siyasal süreç içerisinde cumhuriyet rejiminin geleceği masaya yatırılmaktadır . Her cumhuriyet bayramı yıldönümünde ,Türkiye cumhuriyet tartışmalarına sahne olurken cumhuriyet kavramı üzerinden ve cumhuriyetçilik tartışmalarından yararlanılarak , Türk devleti emperyal plan ve projeler doğrultusunda kaydırılmağa çalışılmaktadır . Siyasal gelişmelerin sürekli olarak değiştirdiği uluslar arası konjonktürün yansımaları Türkiye’yi etkiledikçe , her defasında bir başka cumhuriyet arayışının öne çıktığı görülmekte ,her siyasal güç ya da merkez Türkiye’yi kendi çıkarları doğrultusunda bir yerlere doğru sürüklemeğe çalışırken , ortaya birbirinden çok farklı cumhuriyet anlayışları çıkmakta ve cumhuriyet kavramının başına birbirinden farklı nitelemeler getirilerek ,bu kavramın içeriğini belirleme yolu ile Türkiye’de bir devlet düzeni değişikliği gerçekleştirilmeğe çalışılmaktadır . Bu doğrultuda ,son yıllarda öne çıkan tanımlama demokratik kavramı olmakta ve bu kavram cumhuriyetin başına getirilerek , Türk devleti emperyal güçlerin bölge planları doğrultusunda zorla dönüşüme sokulmak istenmektedir . Cumhuriyet kavramı tek başına halk egemenliği ya da halk yönetimi olarak tek başına yeterli bir anlam ifade etmesine rağmen ,işin içine bir de demokrasi kavramının sokulması ve bunun cumhuriyet kavramının ana belirleyicisi olarak başına getirilmesi ile kamuoyundan gizlenmeğe çalışılan gizli bir plan varmış gibi istenmeyen bir durum yaratılmaktadır .
 
Cumhuriyet kavramı tarihsel süreç içerisinde ortaya çıktıktan sonra önemli gelişmelere konu olmuş ve her dönemin koşullarında farklı biçimlerde ya da görünümde ortaya çıkmıştır .Ne var ki ,hiçbir zaman anlam yitirmemiş ve her zaman halk yönetimi olarak ifade edilmiştir . Önceleri eski Yunan kentlerinde gündeme gelen ve kent devletlerinin yönetim biçimi olarak geçerlilik kazanan halkın kendi kendini yönetimine halk gücü anlamında demoscratos adı verilince demokrasi kavramı gün yüzüne çıkmıştır. İlk çağlarda az olan nüfus yapısı içinde halkın doğrudan yönetim biçimi benimsenmiş ve haftanın belirli günlerinde forum adı verilen kent meydanında bir araya gelen insan topluluğu aldıkları kararlar ile doğrudan kentlerini yönetmişlerdir .Daha sonraki aşamada İtalya yarımadasının ortasında bulunan Roma kent devleti zaman içerisinde yayılarak ,önce ülke devleti olmuş sonra da bütün Akdeniz kıyılarını fethederek dünya tarihinin en büyük ve güçlü imparatorluğunu kurmuştur . Şimdiye kadar görülen en gelişmiş hukuk sisteminin kurucusu olan Roma İmparatorluğunda zenginlerin özel mülklerinin karşılığında bütün halka ait olan ortak yerlere respublica adı verilmiş ve böylece batı dillerine cumhuriyet kavramı topluma açık ve halka ait yer olarak gündeme gelmiştir . Eski Yunan ve Roma dönemlerinin birikimi olan demoscratos ve res publica kavramlarının her ikisi de halkın yönetimi anlamına gelmekte , demokrasi halkın gücü olarak kimlik kazanırken , cumhuriyet kavramı da halka ait yer ya da yapılanma olarak dile getirilmiştir . Ayrı ülkelerden ve kökenlerden gelmesine rağmen daha sonraki dönemlerde kişi yönetimlerine ya da otoriter rejimlere karşı halk yönetimi ya da halk kitlelerinin doğrudan katıldığı serbest seçimler ile oluşturulan yönetimler demokrasi ya da cumhuriyet olarak ifade edilmeğe çalışılmıştır . Halkın doğrudan doğruya egemenliği eline aldığı ,kendi kaderini tayin edecek derecede özgürce davrandığı ,ülkede bütün halkın eşit koşullarda yararlanabileceği ortak iyinin gerçekleştirilebildiği bir düzenin adı olarak cumhuriyet kavramı tanımlanmağa çalışılmıştır . Ortaya çıkış noktaları açısından demokrasi ve cumhuriyet kavramlarının birbirine paralel bir konumda oldukları söylenebilmektedir .
 
Demokrasi ve cumhuriyet kavramları anlam olarak birbirine çok yakın olmasına rağmen gene de uygulama alanında gündeme gelen gerçekleşme biçimleri açısından aralarında farklılıklar bulunmaktadır . Bu iki kavramın çağdaş boyutlarda kullanımı ,Rönesans ve reform dönemleri sonrasında Avrupa’nın içine girmiş olduğu aydınlanma çağında ortaya çıkmıştır . Demokrasi kavramı ,İngiltere’de krala karşı halkın ayaklanarak kendi çıkarları doğrultusunda yönetime ortak olmasıyla demokrasi uygulamasına geçilmiştir ama krallık korunduğu için cumhuriyet ilan edilememiştir . Bu yüzden bir dünya imparatorluğu konumundaki Birleşik Krallık ya da Büyük Britanya İmparatorluğunda krallık bir devlet rejimi olarak devam etmekte ama buna karşılık halkın serbest seçimler yolu ile siyasal alanda temsili en geniş boyutlarda öne çıkarılarak ,bu ülke dünyanın en ileri demokrasisi ilan edilebilmektedir . Buna karşılık kıta Avrupa’sının en büyük devleti olarak Fransa içinden geçtiği bir siyasal devrim sonrasında krallığı kaldırarak cumhuriyet rejimini resmen ilan etmiş ve böylece bir cumhuriyet devleti modeline ulusal ve laik yapısı ile beraber sahip olabilmiştir .Fransa’da gerçekleştirilen halk devrimi devletin yapısını değiştirdiği gibi, hem devletin yapısını hem de siyasal rejimi halk egemenliğine bırakarak cumhuriyet ile beraber demokrasiye geçişi de sağlamıştır . İngiltere’de ise demokrasiye geçiş ile devletin yapısı değişmemiş ,Britanya İmparatorluğunun merkezi devleti olan İngiltere’de krallık rejimi bir süreklilik içerisinde bugüne kadar getirilmiştir . Fransa’da cumhuriyet ve demokrasi birlikteliği geleneksel anlamda kurumlaşırken , İngiltere’de demokrasi krallığın yanında yalnız kalmış ,devletin yapısı cumhuriyete dönüştürülmediği için ,Fransa’dakine benzer bir cumhuriyet ve demokrasi kaynaşması yaratılamamıştır .
 
Normal olarak halk kitlelerine demokrasi ve cumhuriyet kavramları sorulsa , daha çok halk egemenliği doğrultusunda yanıtlar alınmakta ve uygulamada bu iki kavram birbiriyle karıştırılmaktadır . Konuya bilimsel olarak bakabilen ve tarihsel süreç içerisinde iki kavramın birbirinden ayrılan gelişim çizgilerini inceleyebilen aydın kesimler demokrasi ve cumhuriyet kavramları arasındaki anlam farklarını ve uygulamadaki durumları birbirinden ayırt ederek değerlendirebilmektedirler . İki kavrama uzaktan bakıldığında her ikisinin de halk egemenliği ya da yönetimi olarak anlaşıldığı ama işin içine biraz daha girildiğinde , cumhuriyet kavramının bir devlet yapılanmasını ama buna karşılık da demokrasi kavramının bir yaşam biçimini ya da siyasal rejimi ifade ettiği görülebilmektedir . Batı dünyasında demokrasi kavramı öne geçerken , doğu ülkelerinde cumhuriyet kavramı öne geçmektedir . Batının demokrasilerine karşı doğunun cumhuriyetleri bir denge unsuru olarak devreye girmiş ve batıdaki krallıklar demokrasilerin arkasına sığınarak kendilerini gizlerken , doğudaki otoriter baskı rejimleri de cumhuriyet kavramının büyüsü ile halk kitlelerini arkalarından sürüklemeğe çaba göstermişlerdir . Batının önde gelen krallıkları ,Britanya İmparatorluğunun öncülüğünde varlıklarını sürdürürken , Asya ve Afrika’nın geri kalmış ülkelerinde sömürgelikten kurtuluş sonrasında cumhuriyet rejimleri ilan edilmiş ama hemen demokrasiye geçilememiştir . Avrupa ülkelerinde olduğu gibi , sömürgelikten kurtularak bağımsız cumhuriyet devleti olma hakkını kazanan diğer dünya ülkeleri belirli geçiş aşamalarından sonra demokrasi uygulamalarına yönelebilmişlerdir . Bu durumu en açık bir biçimde yaşayan ve cumhuriyet devleti çatısı altında kısa bir zaman dilimi içinde demokrasiye geçerek , demokrasi ve cumhuriyet kaynaşması yaratan devletler içerisinde Türkiye Cumhuriyeti başlıca örnek ülke olarak gösterilebilmektedir . Demokrasi ile cumhuriyetin bir devletin çatısı altında bir araya gelebilmesi ve ortak bir uygulama süreci içerisinde birliktelik içinde kaynaşmaya yönelmesi ,halk egemenliğinin en üst düzeyde ülke yönetiminde etkin olmasını sağlayabilen bir olumlu durumdur .
 
Her ikisi de halk yönetimi anlamına gelen demokrasi ve cumhuriyet kavramları arasında hem anlam hem de uygulama olarak çok yakın birliktelikler bulunmasına rağmen , kasıtlı olarak ayırıma gidilmesi yüzünden ciddi bir kafa karışıklığı yaratılmakta ve bu durumdan yararlanan belirli siyasal merkezler de kendi çıkarları doğrultusunda geliştirmiş oldukları plan ve projeleri devreye sokarak gerçek anlamda halk egemenliğinin gerçekleştirilmesini önleyebilmektedirler . Aslında bir elmanın iki yarısı olarak bir araya gelebilecek bu iki kavramın bazen birbirinden iyice ayrılarak farklı çizgilere doğru çekildiği görülmektedir . Amerika Birleşik Devletlerinde uygulanan çift partili siyasal sistemde merkez sağ parti cumhuriyetçi olarak ifade edilirken , merkez soldaki parti de demokratik olarak adlandırılmaktadır . Her ikisi de halk yönetimi anlamına gelen bu iki kavramın Amerikan rejimi içerisinde merkez sağ ve sol kanatların adı olarak öne çıkarılması farklı çizgilerde gelişmelere neden olmaktadır . Seçim dönemlerinde karşı karşıya gelen demokratlar ile cumhuriyetçiler , merkez sağ ve sol kanatların temsilcileri olarak birbirlerinden ayrılan yönlerini daha açık bir biçimde ortaya koymağa çalışırlarken ,siyasal mücadelenin kızıştığı aşamalarda cumhuriyetçilik ile demokratlık birbirinin zıddı sayılabilecek anlamlarda açıklanabilmekte ve böylece bu iki kardeş kavramın günlük tartışmalar düzeyinde tam bir karşıtlık çizgisine oturmasına yol açılabilmektedir . Cumhuriyetçiler demokratlara kızarken , demokratlar da cumhuriyetçilere karşı çıkmakta ve her ikisi de birbirlerinden ayrılan yanlarını açıklarken bu iki kardeş kavramı sanki karşıtlarmış gibi kamuoyuna yansıtarak ciddi anlamda kafa karışıklığına neden olabilmektedirler . Dünyanın en güçlü ülkesindeki siyasal rejim bir anlamda cumhuriyet ile demokrasinin kucaklaşması biçiminde geçerlilik kazanması gerekirken ,iki büyük partinin isimlerinin bu kavramlardan seçilmesi yüzünden siyasal anlamda tam bir kör döğüşü ile kavramlar birbirinden uzaklaşarak farklı anlamlar kazanabilmektedir .
 
Her ülkenin ya da devletin dünya tarihinde olduğu kadar yeryüzü coğrafyasında da birbirinden çok farklı koşulları ve özellikleri bulunmaktadır . Hiçbir ülkede cumhuriyet ile demokrasi aynı anda gerçekleşememiş , her iki kavramın ortaya çıkışı birbirinden çok farklı zaman ve zemin koşullarında gerçekleşebilmiştir . İmparatorlukların dağılması , sömürgelerin çökmesi ya da bazı ülkelerdeki bölücü hareketler ile devletlerin parçalanması sayesinde birbirinden çok farklı konumda yeni devletler uluslar arası alanda yerlerini almış ve bağımsız bir gelişme çizgisine yönelmiştir . Yeni devletler kurulurken ve bunlar bağımsızlıklarını ilan ederken cumhuriyet rejimlerini hemen ilan edebilmişlerdir ama demokrasiye geçişleri zaman alarak ,bu iki kavramın yeni devletlerin çatısı altında birlikte geçerlilik kazanması daha sonraki aşamalarda görülebilmiştir . Önce cumhuriyet ilan ederek daha sonra demokrasiye geçen devletler grubu içinde Türk devleti önde gelen bir yere sahip olmuş ve sömürge imparatorluklarının yirminci yüzyıldaki dağılma dönemi içinde Türkiye örneği bir çok üçüncü dünya ülkesi açısından emsal olarak ele alınarak uygulamalarda değerlendirilmiştir . Uluslar arası gelişmeler bu gibi durumlarda belirleyici olurken , dış dinamikler evrensel güçlerini artırma peşinde koşarlarken ,bütün dünya ülkelerini müdahale etmeyi bir alışkanlık haline getirebilmişlerdir . Bu yüzden bazen göstermelik cumhuriyet rejimleri ya da biçimsel demokrasi uygulamaları gündeme gelebilmiştir . Bazan büyük güçler kendilerine bağımlı küçük devletçikler yaratırken , göstermelik demokrasileri ya da biçimsel cumhuriyet devletlerini hemen yaratabilmiş,bazen da var olan devletlerin cumhuriyetçi ya da demokratik yönlerde dönüşümünü zorlayarak ,yeni emperyal müdahale planlarını uygulama alanına aktarabilmenin arayışı içine girebilmişlerdir . Durduk yerde bir ülkede ya da bölgede cumhuriyet ya da demokrasi tartışmaları başlatılabiliyorsa ya da sürmekte olan tartışmalar dış müdahaleler yolu ile ,farklı noktalara doğru çekiliyorsa o zaman yeni bir emperyal planın bu tartışmalar üzerinden devreye sokulmağa çalışıldığı görülmektedir . Bu iki kutsal kavram dış güçlerin gövde gösterisinin bir aracı olmaktan kurtulamamaktadır .
 
Halkın yönetimde olduğu ya da halk egemenliğinin devleti yönettiği ülkelerde bazen demokrasi ve cumhuriyet ayırımı biçimsel çizgide kalabilir ve bu durumda sahte bir ayırım olarak işleri iyice içinden çıkılmaz hale getirebilir . Halk egemenliğinin ya da ulus devletlerde ulus egemenliğinin açıklanması olarak hem cumhuriyet hem de demokrasi kavramları birlikte ya da birbirlerinin yerine kullanabilmekte ,solcular demokrasi kavramının kendi ideolojileri doğrultusunda kullanırlarken , sağ kanat siyasetçiler de cumhuriyet kavramı ile yerleşik devlet düzeninin çıkarlarını savunabilmektedirler . Halk egemenliğinin anayasal yapılanmaya kavuşturulmasıyla ilan edilen cumhuriyet devletlerinin ,bazen demokrasiden uzaklaşabildiği , cumhuriyet adı altında otoriter rejimlerin kurulabildiği de dünya haritası üzerinde görülebilen durumlardır .Devletin formu olarak cumhuriyet kavramı korunurken , cumhuriyetin halk egemenliği olarak anlaşılan içeriği öne çıkarılarak ,bazı otoriter rejimler kendilerini halkın temsilcisi gibi gösterebilmekte ve bu durumda iç ya da dış egemen çevrelerin çıkarlarına hizmet ederek gerçek anlamda halk egemenliğinin demokratik rejimler sayesinde geçerlilik kazanmasını önleyebilmektedirler . Belirli bölgelerde bazen etnik azınlıklar ,bazen belirli cemaatlar ya da çıkar çevrelerinin temsilcisi konumundaki askeri yönetimler cumhuriyet devleti görünümü altında cumhuriyetçilik yapabilmekte ama demokratik rejime geçilemediği için hesap sorma işi devre dışı kalabilmektedir . Birden fazla partinin özgürce siyaset sahnesinde yer alamadığı ,partilerin serbest seçimler yolu ile iktidara gelemediği , iktidarın seçimler aracılığı ile el değiştiremediği ülkelerde devletin adı istediği kadar cumhuriyet olsun , orada oluşturulan çıkar düzeni cumhuriyeti istismar ederek halk kitlelerinin çıkarlarına aykırı yönlerde hareket ederek ülkeye ve devlete zarar vermektedir . Bu nedenle , cumhuriyet devletlerinin kesinlikle demokratik rejimlere geçiş yapması ve demokrasi ile cumhuriyetin kaynaşmasının sağlanması , halk kitlelerinin çıkarlarının korunabilmesi açısından zorunluluk göstermektedir .
 
Ulusal kurtuluşsavaşının önderi Atatürk’ün kuruculuğunu yaptığı Türkiye Cumhuriyeti dünyanın önde gelen sayılı cumhuriyet devletlerinden birisidir .Ne var ki , Türkiye’nin bu konumu kendisine yarar sağlamamakta , gene iç ve dış çıkar çevreleri halk kitlelerine karşı kendi çıkar düzenlerini yürütecek yöntemleri çeşitli oyunlar ve senaryolar ile devreye sokabilmektedirler . Türkiye’de cumhuriyet devletinin kurulması yüzüncü yılına doğru yaklaşırken ,merkezi coğrafyadaki en ileri demokratik ülke olarak da Türkiye Cumhuriyeti bu özelliği ile de öne çıkmaktadır . Türkiye’de cumhuriyet uzun yıllar sonra halk kitleleri anlamında cumhurun malı olma aşamasına gelirken , demokratik açıdan aynı şeyleri söyleyebilmek pek de mümkün görünmemektedir . Dünyanın ortalık yerindeki büyük çıkar düzenleri geçmişten gelen bir çizgi doğrultusunda varlıklarını korurken ,her türlü atraksiyon ya da siyasal senaryolar ile çıkarlarını koruyarak yola devam edebilmenin yollarını aramaktadırlar . Bu gibi durumlarda ,demokrasi uygulamaları göstermelik olmaktan öte gidememekte , görünüşteki demokrasi uygulamasıyla gene atı alan karşı kıyıya geçerek gemisini yürütebilmekte ama bir türlü halkın gerçek yönetimi anlamında bir demokrasi ve cumhuriyet kucaklaşması gerçekleştirilememektedir . Görünüşteki bir demokrasi ile cumhuriyetin gerçek sahibi konumundaki cumhur cumhuriyetine sahip olabilmekte ama ,gerçek anlamıyla doğru dürüst bir temsili rejim kurulamadığı için büyük çıkar çevreleri ,gene demokrasicilik oyununa devam ederek , halkın çıkarlarına ters düşen bir doğrultuda kendi çıkar düzenlerini sürekli kılabilmektedirler .Bu gibi durumlar da beraberinde cici demokrasi tartışmalarını gündeme getirebilmekte ,giderek haklarını ve özgürlüklerini yitirmek durumunda kalan halk kitleleri ile egemen güçler karşı karşıya gelebilmektedir .Bu gibi olumsuz süreçlerde ,tek başına cumhuriyet rejiminin bulunması yeterli olamamakta ,gerçek anlamda bir demokrasi uygulaması ile bozulmuş olan dengelerin yeniden kurulması gerekmektedir . Demokrasilerin görünüşte kalması ,cumhuriyetlerin otoriterleşmesine yol açmaktadır .
 
Normal koşullarda bütün cumhuriyet devletlerinde olması gereken demokrasi cumhuriyet bütünleşmesi , Atatürk’ün Türkiye’sinde ikinci dünya savaşı sonrasında gerçekleştirilmiş ve bu doğrultuda çok partili siyasal yaşama geçilerek ,yirminci yüzyılın tam ortasında Türkiye’de serbest seçimler yolu ile iktidar değişikliği sağlanarak batı tipi demokrasi uygulamasına geçilmiştir . Yarım yüzyılı aşan bir zaman dilimi içinde Türkiye’de cumhuriyet ve demokrasi birlikteliği sağlanmış ve bu doğrultuda yeni anayasalar kabül edilerek devlet yapılanması güçlendirilmeğe çalışılmıştır . Bu arada ,soğuk savaş döneminin gerginlikleri yüzünden Atlantik güçlerinin baskı ve yönlendirmeleriyle Türkiye’de ara rejimler ortaya çıkmış , batı blokunun merkezi coğrafyaya egemen olabilmesi doğrultusunda Türkiye’de askeri rejimler devreye sokularak sonuç alınmağa çalışılmıştır . Türkiye merkezi coğrafyanın göbeğindeki bir ülke olduğu için , batılı emperyal devletler Türkiye üzerinden çeşitli siyasal senaryoları bu bölgede devreye sokmağa çalışırlarken , Türk demokrasisine zarar veren çeşitli siyasal senaryoları zorla bölgeye dayatmışlar ve bu durumda Atatürk cumhuriyetinin zaman zaman otoriter yönetimlere kaymasına giden yolu açarak , demokrasiden uzaklaşılmasına yol açılmıştır . Uluslar arası konjonktürde yeni yapılanmalar ortaya çıktığında yeni durumların merkezi alana yansıması noktasında , cumhuriyet devleti ve demokrasi rejimleri kritik dönemeçlere sürüklenmekte ve bu gibi durumlarda çeşitli siyasal sorunlar ortaya çıkabilmektedir . Ara rejimler ya da askeri yönetimler halktan kopuk bir yönetim anlayışı ile devreye girdiği aşamalarda , halk kitleleri ile devletlerin arası açılabilmekte ve halkın siyasal örgütlenmesi olması gereken devlet kitlelerden uzaklaşarak iç ve dış çıkar çevrelerinin elinde siyasal bir oyuncağa dönüşebilmektedir . Cumhuriyet anlayışına tamamen ters olan bu durum aynı zamanda demokrasi uygulamalarını da devre dışı bırakarak , halk kitlelerinin egemen güçlerin çıkar düzenleri ya da baskıları altında ezilmesine neden olmaktadır .
 
Türkiye cumhuriyeti soğuk savaş döneminin gergin yılları içinde demokrasi ve ara rejim uygulamaları arasında yuvarlanıp giderken , hem cumhuriyet hem de demokrasi kavramı ciddi anlamda anlam değişikliklerine sahne olarak yıpranmıştır . Batının önde gelen büyük emperyal devletleri ,soğuk savaş döneminin koşullarından yararlanarak Türkiye üzerindeki hegemonya baskılarını artırırken , cumhuriyet devleti ile demokratik rejim bir çok aşamada karşı karşıya getirilmiştir . Dış dinamiklerin ve emperyal güçlerin kendi hegemonyaları her aşamada gerçek anlamda dayatılırken , demokratik rejimlerin askıya alınmasına ve cumhuriyet devletinin gücünün kırılmasına giden yollar açılıyordu . Bütün bu olumsuz gelişmelere rağmen ,Türk ulusunun kitle desteği Atatürk cumhuriyetinden yana oluyor ve bu doğrultuda demokrasi ile bütünleşen bir çağdaş cumhuriyet devleti doğrultusunda bilinçle hareket eden halk kitleleri Atatürk’ün eserine sahip çıkmayı inançlı bir biçimde sürdürüyorlardı .Soğuk savaş koşullarının zorlamalarına , emperyal güçlerin dış müdahalelerine ve iç egemen çevrelerin işbirlikçi ve mandacı girişimlerine karşılık gene de Türk ulusu geri adım atmadan ,Atatürk’ün emaneti olan cumhuriyet devletini geleceğe taşımağa devam ediyordu . Atatürk ve arkadaşları , imparatorluğun yıkılmasından sonra bu coğrafyanın merkezinde yer alacak bir Türk ulus devletini cumhuriyetçi bir model ile kurmuşlar ve Türk ulusu ile gençliğinin uyanık bekçiliğine emanet etmişlerdir . Bu doğrultuda ,hem cumhuriyet devletinin geliştirilmesine öncelik verilmiş hem de cumhuriyet devletinin çağdaş bir demokratik rejim ile kucaklaşarak uygarlık dünyasında Türkiye’nin öne geçmesi için mücadele edilmiştir . Osmanlı sonrası için bu coğrafyanın geleceğinde kendi hegemonya planları ile öne geçmek isteyen batılı emperyalistler in projelerine karşı Türk ulusu savaşarak direnmiş ve kendi bağımsız geleceği doğrultusunda cumhuriyet devleti projesinin demokrasi ile bütünleşerek öne geçmesi için mücadele etmiştir .
 
Türk ulusu yarım yüzyılı aşkın bir zaman dilimi içinde ,cumhuriyet devletini en üst düzeyde gelişmiş bir demokrasi ile tamamlamağa çalışmasına rağmen , iç ve dış engeller ve ara rejimler yüzünden bu doğrultuda istenen başarıyı sağlayamamıştır . Bu yüzden demokrasinin tıpkı cumhuriyet devleti modeli gibi kurumsallaşması gerekmekte ve Türklerin yirmi birinci yüzyılın anlayışına uygun düşecek bir tarzda demokratik cumhuriyete sahip olması gerekmektedir . Çevre ülkelerde demokrasilerin olmaması , bu bölge halklarının diktatörlerin baskıları altında hala yaşamaya devam etmeleri gibi gerçekler karşısında , Türkiye Cumhuriyetinin kurumsallaşmış bir demokrasiye kavuşması acilen önem taşımaktadır . Türkiye’nin geleceği açısından iyi niyetli yaklaşımlar geliştirenlerin , bir cumhuriyet demokrasi bütünleşmesinden yana oldukları açıktır . Ne var ki , Türk devletini geleceğe dönük bir demokratik cumhuriyet projesine zorlayan mandacı,işbirlikçi,bölücü ve cemaatçı çevrelerin bu doğrultuda iyi niyetli olduklarını söyleyebilmek pek de mümkün olamamaktadır . Yirminci yüzyılın cumhuriyet devletleri aynı zamanda ulus devlet olarak kuruldukları için bu devletler milli çizgide hareket etmekte ve bu doğrultuda diğer ulus devletler ile karşılıklı ilişkilere girebilmektedirler . Batı dünyasındaki tüm ulus devletler hem cumhuriyet devleti modeline sahip olmuşlar hem de çağdaş bir demokratik rejimi bu devlet ile bütünleştirerek kaynaştırmışlardır . Batılı devletlerde , cumhuriyet denilince demokratik cumhuriyet , demokrasi denilince gene cumhuriyetçi bir demokrasi akla gelmekte ve bu iki önemli kavram birbirlerinin anlamını güçlendirecek derecede birbirlerine yakın anlamlara sahip olabilmektedirler . Fransız devriminin getirmiş olduğu , cumhuriyet rejimi ile tamamlanmış laik ve ulus devlet yapılanması ,demokrasi ile tamamlanarak , batı dünyası için geleceğe dönük bir yapılanma biçimi olarak öne çıkmaktadır . Bu gibi ülkelerde ,demokratik cumhuriyet denilince milli,laik ve sosyal bir demokratik cumhuriyet devleti akla gelmektedir .
 
Küreselleşme döneminin başlamasıyla beraber dünya yeni bir döneme doğru giriş yapmış ve , büyük sermayenin çıkarları doğrultusunda yeni bir cumhuriyet rejimi arayışı içine girilmiştir . Türkiye çağ değiştirirken , bu kez bir de ikinci cumhuriyetçilik akımı ile karşı karşıya kalmış , küresel sermayenin piyonu konumundaki neo-liberal çevreler eski cumhuriyetin yıkılması talebi ile öne çıkarak ulus devlet yıkıcılığına soyunmuşlar ,mandacılık yaparak güçlü devletlere bağımlılığı savunmuşlar ve aynı zamanda yerelci ve bölücü akımlar ile dini cemaatları işbirlikçi durumuna getirerek ve bunlar ile ortak hareketler planlanarak resmen Atatürk cumhuriyeti yıkıcılığı dış destekler ile örgütlenmeğe çalışılmıştır . Bu kesimler ,ikinci cumhuriyetçiliğin bir slogan haline getirdiği demokratik cumhuriyet talebi ile son yıllarda öne çıkmakta ve bu doğrultuda mücadelelere girerek resmen bölücülüğü ,ulus devletin yıkılmasını ,laikliğin ortadan kaldırılmasını ,cemaatlar ile yeni bir orta çağ düzeni oluşturulmasını savunabilmektedirler . Türk basının önde gelen neo-liberal yazarları ve Truva atı konumundaki gazetecileri açıkca demokratik cumhuriyet taleplerini öne çıkararak,dolaylı yollardan bölücülüğü,cemaatçılığı ve mandacılığı savunabilmişlerdir . İkinci cumhuriyetçilerin cumhuriyetin başına ekledikleri demokratik kavramı bir anlamda ,birinci cumhuriyetin tasfiyesine giden yolu açarak hızlandırmıştır .Bölücü başı resmen demokratik cumhuriyet isterken ,aslında Türk ulus devletinin ortadan kaldırılmasını ,özerklik görünümü altında etnik kökenli topluluklara kendi eyalet devletlerini kurma şansının tanınmasını ,federasyona giden yol da yerel devletlerin kentsel dönüşüm planları ile hazırlanmasını , bütün ikinci cumhuriyetçiler ile etnik milliyetçiler isteyerek ,Atatürk’ün ulusal,laik,üniter ve merkezi cumhuriyet devleti modelinin bir an önce kaldırılmasını sağlamağa çalışmaktadırlar . Demokratik cumhuriyet sloganı ile , ulusal,üniter ve merkezi devlet modeli terk edilirken ,emperyalizmin güdümünde küçük eyalet devletçiklerinin önü açılmağa çalışılmaktadır .
 
Emperyalizmin yerli işbirlikçisi konumundaki bazı gazete yazarları , Türk ulusu cumhuriyet bayramını kutlarken , bu büyük olayı görmezden gelerek demokratik cumhuriyet taleplerini yineleyen tutumlarını yeniden ortaya koyan yazılar yayınlamaktan ısrarlı bir biçimde çekinmeyerek hareket etmişlerdir . Türkiye’nin bölünmesini isteyenler bu planlarını Türk devletine demokratik cumhuriyet adı ile benimsetmeğe çaba gösterirlerken ,Türkiye Cumhuriyetini otoriter bir devlet olarak ilan etmekten hiç çekinmemişler ve gerçeklere aykırı bir biçimde Türklerin demokratik olmayan bir cumhuriyete sahip olduğunu ileri sürebilmişlerdir . Yılların demokrasi mücadelelerini görmezden gelen ya da yok sayan bu haksız davranış karşısında , ulus devletten yana olan ulusalcılar,ve Atatürkçüler haklı olarak vatan hainliği ile yasal düzenlemeyi akıllarından geçirmek durumunda kalmışlardır . Atatürk’ün meclisin açılmasıyla beraber çıkardığı bu yasayı , bir Dünya Bankası görevlisi Türkiye’de başbakanlık koltuğuna oturunca hemen kaldırarak , ikinci cumhuriyetçilere ulusal ,üniter,merkezi ve laik devleti tasfiye etme yolunu açabilmiştir . Şimdi onun bıraktığı yerden yola devam etmek isteyen sömürgeci emperyalizmin ya da siyonizmin işbirlikçileri ,basın ve medya organlarında ele geçirdikleri köşe başlarında demokratik cumhuriyet projesini öne çıkararak sonuç almağa kalkışmaktadırlar .Doksan yıllık cumhuriyet deneyimi ile yetmiş yıllık demokrasi birikimini görmezden gelen mandacı işbirlikçiler yeni Ali Kemaller doğrultusunda hareket ederek ulus devletten federasyona geçişi zorlamaktadırlar . Atlantik emperyalizmi ile İsrail siyonizminin merkezi coğrafyayı bölge halklarına karşı denetim altına alma planları doğrultusunda , özünde ulus devlet bulunan cumhuriyet devletlerinin tasfiyesini ,demokratik cumhuriyet projesi ile gerçekleştirmeğe çaba sarf etmektedirler . Büyük dış desteklere sahip olan bu yerli işbirlikçilerin para babalarının amaçlarının gerçekleşmesine yardımcı olup olamayacakları önümüzdeki dönemdeki gelişmeler ile iyice belli olacaktır .
 
Her cumhuriyet demokratik olmak zorundadır . Anayasal yapılanmasında demokratik bir cumhuriyet olarak kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olarak ayakta kalabildiği sürece , kendisini dönüştürmeğe yönelik bütün emperyal projelere karşı çıkabilecek ve direnerek kendisini kurtarabilecek potansiyele sahip görünmektedir . Önemli olan böylesine umutlu bir çıkış doğrultusunda bütün Türk ulusunun üyelerinin güçlü bir biçimde bir araya gelmesi ve ulusal kurtuluş savaşı sırasında gösterilen azim ve kararlılıkla emperyal saldırılara karşı mücadele edilmesidir . Cumhuriyetin bir yeni yıldönümünde iç muhasebe yapılırsa , demokratik cumhuriyet gibi emperyal bölücü ve dağıtıcı senaryolara karşı ,Türk ulusunun daha uyanık,bilinçli ve mücadeleci bir doğrultuda hareket etmesi gerektiği açıklık kazanmaktadır . Her türlü emperyal saldırı ve senaryo geri püskürtülürken , siyasal boşluk doğmaması için , yeni ulusal plan ve programların devreye sokulması zorunlu görünmektedir . Demokratik cumhuriyet senaryosu gibi yıkıcı ve dağıtıcı emperyal planlara, zaten demokratik olan ve bu durumu anayasasında açıkça ifade edilen Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında şans tanınmamalıdır . Türkiye geleceğe dönük olarak kendi demokrasisini en üst düzeyde geliştirebilmeli ve bunu cumhuriyet devleti ile kaynaştırarak ,tüm Türk ve İslam dünyasındaki ülkelere örnek bir model ülke konumuna gelebilmelidir . Türk ulusu kendi cumhuriyetini çağdaş demokrasi ile tamamlayacak ama , emperyal güçlerin ulus devleti tasfiye planları doğrultusundaki demokratik cumhuriyet senaryolarına alet olmayacaktır . Ulus devletin ileri bir demokrasi için engel olmadığı ,üniter ve merkezi devlet modelinin de çağdaş bir cumhuriyet için handikap yaratmayacağını , Türk ulusu önümüzdeki günlerde ortaya koyabilmelidir .
 
 
Ekleyen:  Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Tarih:  3.11.2012
İzlenme: 
Yazdır:Yazdır
Eklenen Yorumlar 
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN Yazıları
HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEKProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 10.8.2023 Devamı
CUMHURİYETİN 100. YILINDA 100 İL VE 1000 İLÇEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.7.2023 Devamı
YANLIŞ STRATEJİLER İLE SEÇİM KAZANILMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.6.2023 Devamı
SEÇİMLER TÜRKİYE'NİN EKSENİNİ BOZUYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 20.5.2023 Devamı
CUMHURİYET SENATOSU ACİLEN HURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 22.3.2023 Devamı
TÜRKİYE''DE YÖN HAREKETİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2023 Devamı
TÜRKİYE DE MÜBADELE MÜBADİLLERİLE ULUS DEVLET -SIĞINMACILAR İLE FEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
MÜBADELE VE ULUS DEVLETLERProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.1.2023 Devamı
ALMANYA'NIN HATASINI TÜRKİYE TEKRARLAMAMALIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 30.11.2022 Devamı
KAPANMAYAN PARANTEZ HALK EVLERİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 21.11.2022 Devamı
İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ - Paris-Londra ve Ankara-İstanbulProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.10.2022 Devamı
KAMU YÖNETİMİ AKADEMİSİ (KAYA) ACİLEN KURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.8.2022 Devamı
ATATÜRK CUMHURİYETİNİN MODELİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 12.7.2022 Devamı
BÖLÜNEREK FEDERASYON DEĞİL BÖLÜNMEDEN KONFEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 6.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞI Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 31.5.2022 Devamı
ATATÜRK'ÜN VASİYETİ VE HİLAFET FEDERASYONU Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.5.2022 Devamı
ANKARA KALESİ- 318 1921 ANAYASASI ÇÖZÜM OLAMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.5.2022 Devamı
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DEREFORM YAPILMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
AFRİKA DA TERÖR OYUNLARIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 7.4.2022 Devamı
HALKÇILIK PROGRAMINDAN HALKEVLERİ’NEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2022 Devamı
İSRAİL VE KIBRISProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 15.2.2022 Devamı
ANKARA ULUS İLÇESİ KURULMALIIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.2.2022 Devamı
AVRUPA OLMADI, AFRİKA OLUR MU?Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.1.2022 Devamı
TÜRK DÜNYASI BÜTÜNLEŞİYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.12.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.11.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 28.10.2021 Devamı
YENİ KEMALİZM OLAMAZ AMA GÜNCEL KEMALİZM OLABİLİRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.10.2021 Devamı
NE YENİ OSMANCILIK NEDE NEO KEMALİZMProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.8.2021 Devamı
ATATÜRK'ÜN PARTİSİNDE OLİBERAL OYUNLARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.8.2021 Devamı
GÖÇLER ARCILIĞI İLE ULUS DEVLET TASVİYESİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 17.8.2021 Devamı
İÇ SAVAŞ TÜRKİYE'Yİ YIKARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.8.2021 Devamı
TÜRKİYEYİ TÜRKÇÜLÜK KURDUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.5.2021 Devamı
Sayfalar : 1  2  3  4  5  6  7  8  9  
Yazarlar
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEK
M. Yahya EFE

Dünya Engelliler Günü
Hüseyin TOPRAK

UYAN ŞAHİN UYAN GÖR NELER OLDU…
Harika ÖREN

İnsanlığın Kırmızı Çizgileri
Metin Mercimek

YAŞAM ANLAYIŞIMIZ SEVGİ OLSUN
Belma Demir AKDAĞ

BİR YIL DAHA GİTTİ
Ahmet GÖKSAN

GELECEĞİMİZİN YOLU
Sevgi Ünal

YAZMIŞ KIŞMIŞ
Münevver ÖZCAN

TANIK OL KARAR VER
Dr. İbrahim ATEŞ

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nevin BALTA

İzmir İktisat Kongresi 100 Yaşında
Şahika ÖNER

BENİM ANNEM!
Ayten YAVAŞÇA

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Fevziye ŞİMDİ

UMUT
Günseli RUMELİOĞLU

EVRİMİN GÜNCELLENMESi
Yekta Güngör ÖZDEN

Ne günlere kaldık…
Oktay ZERRİN

Anadolu Mektebi Okul Paneli
Arzu KÖK

Gençler!...
Dr. Doğan KUŞMAN

Müslüman mısınız?
Alev YILDIRIMCI

Zaman yok
Handan ÇÖLAŞAN

Bu DÜNYA
Bekir COŞKUN

Yazı bilmem
Orhan SELEN

UNUTKANLIK SALGINI
Elveda TANIK

LEBALEB KONGRE...

>>>>>>>>>>>>>>>>>>
 



 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>
 

 

 

 

Her Hakkı Saklıdır. Efe'ce Haber Gazetesi © 2008 Tasarım : Linear Yazılım

Reklam