Kilis Yardımlaşma derneği 
 

 

 

 

 

Sevgisiz dostluk olmaz!

Devamı  

 Türkiye'nin tek buz müzesi binlerce ziyaretçi ağırladı

 

 


  

 



 
14 MAYIS'TAKİ SEÇİMLER İÇİN 6 ADIMDA OY

KULLANMA REHBERİ



 
DEVAMI

 

magazin

NEVİN BALTA'NIN SON
KİTABI YAYINLANDI

 Devamı 

CACA OYUNU CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE


 

 

 

Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Temel ile Röportaj 


Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, vefatının birinci yılında yad ediliyor.


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI FİLM ARŞİVİ

 
 
 
  AKPINAR Temmuz 2017 Sayısı
 
 
 AKPINAR Mart 2017 Sayısı
 
 
 
Bir insanlık dersi...
 
 

 Orhan SELEN

Devamı

 

  
Hava Durumu Bilgileri

 
Döviz Kurları

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  29932825
Bugün Ziyaretçi :  28866
Aktif Ziyaretçiler :  5672

BATI ASYA BİRLİĞİ YANLIŞTIR
 
Soğuk savaş sonrasında , başlayan küreselleşme sürecinin giderek bir süper batı emperyalizmine dönüşmesi üzerine gelinen yeni aşamada bir genel durum değerlendirilmesi gerekmektedir . Özellikle ,bu yeni dönemde beş büyük projenin iflas etmesi üzerine , nelerin olamayacağı ya da bunların yerine nelerin olabileceği yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştır .Sovyetler Birliğini bir tek kurşun atmadan tasfiye etmesini bilen batı emperyalizmi , ABD’nin öncülüğünde soğuk savaş sonrasında yeni bir dünya imparatorluğuna soyunmuş ama bu doğrultuda geliştirilen beş büyük proje bir türlü gerçekleşme aşamasına gelememiştir . Bu nedenle ,sosyalist blokun dağılmasından sonra eski dünya düzeni ortadan kalkmış ama yerine bir türlü yeni bir düzen kurulamamıştır . Yıllardır sürdürülen ekonomik ve siyasal zorlamaların bir türlü sonuç vermemesi , eski dünya düzeninden gelen siyasal birikimin var olan devletler tarafından kendi çıkarları doğrultusunda kullanılmasıyla , batılı emperyal güçler geçmişten gelen ulus devlet yapılanmalarını devre dışı bırakarak kendi istedikleri küresel imparatorluk düzenine geçişi başaramamışlardır . Dayatmalar sonuç vermeyince , II Eylül olaylarını kendileri yaratmış ve bu yoldan mağduriyete sürüklenmiş gibi görünerek ,batının dışında kalan bölgelere saldırılmış ve böylesine bir süreçte devletlerin ve halkların direnişlerini kırmak üzere hem terör hem de savaş kullanılmıştır .Çeyrek yüzyılı bulan bir zaman dilimi içerisinde , eski düzen dağıtılırken , yeni bir dünya düzeni bir türlü kurulamamıştır .
 
Osmanlı imparatorluğu dünyanın merkezi büyük devleti olarak tarihe karışınca ,yirminci yüzyılda büyük devletler ve siyasal güç merkezleri evrensel rekabet düzeni içinde merkezi alana egemen olmak için mücadeleye yönelmişlerdir . Büyük Britanya İmparatorluğu geçmişten gelen bir büyük dünya devleti konumu ile Osmanlı sonrası için merkezi alana bir dörtlü konfederasyon olarak Yakın Doğu Konfederasyonu projesini devreye sokmağa çalışmış ama Birinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan gelişmeler nedeniyle böylesine bir siyasal yapılanma gerçekleştirilememiştir .Öncelikle Atatürk’ün önderliğindeki Türk ulusal kurtuluş savaşı böylesine bir hegemonik planının önünü kesmiştir .Ne var ki , ikinci dünya savaşı sonrasında ABD’nin Orta Doğu’ya gelmesi ve İsrail’in kurulmasıyla devreye yeni projeler girmiş , ABD Büyük Orta Doğu Projesine , İsrail ‘de ABD’nin sırtından Büyük İsrail devletini oluşturma planını uygulama alanına getirmiştir . Böylece , İngiltere ve Fransa’nın yirminci yüzyılın başlarında çizmiş olduğu Orta Doğu haritası hedef alınmış ve bu haritada yer alan bütün devletlerin sınırlarının değiştirilmesi doğrultusunda harekete geçilerek geleceğe dönük yeni bir harita çizilmeğe başlanmıştır . İki kutuplu dünya döneminde Sovyetler Birliği bu girişimlere karşı çıkarak var olan bölge devletleri ile yakın ilişkiler geliştirmiş , hatta daha da ileri giderek Irak ve Suriye gibi bölge devletleriyle ortak bir dayanışma ve siyasal yapılanma aşamasına gelmiştir . ABD dünyanın yeni süper gücü olarak merkezi alanda kendi baskı düzenini kurmuş , bölgenin merkezi devleti olan Türkiye’ye yerleşerek ve Türkiye üzerinden çeşitli manüplasyonlara kalkışarak Osmanlı sonrasında gündeme gelen bölgesel otorite boşluğunu doldurmağa çalışmıştır . Yirminci yüzyılın ikinci yarısı iki büyük kutupun merkezi alandaki çekişmesiyle geçmiştir . İki blok merkezdeki devletlere yerleşmek ya da kendi yanlarına çekmek yarışına kalkışınca ,bir çok sıcak olay ve çatışma birbiri ardı sıra gündeme gelmiş ve bölgede sonradan kurulmuş olan İsrail devleti komşularıyla ve diğer Müslüman devletler ile sürekli olarak çarpışmak zorunda kalmıştır . Osmanlı imparatorluğunun dağılmasından sonra meydana gelen siyasal boşluk bir türlü etkili bir biçimde doldurulamadığı için güç ve blok merkezleri sürekli bir çekişmeyi sonuna kadar sürdürmüşlerdir .
 
Bölgede otorite boşluğu bir türlü doldurulamadığı için ,hem dış güçler hem de bölge devletleri bu doğrultuda girişimlerini artırarak kendilerinin merkezde yer aldığı bazı bölgesel projelere yönelmişler ama bölgedeki devletlerden hiç birisi tüm merkezi alana egemen olabilecek derecede güçlü olamadığından çekişmeler ve çatışmalar sürekli olarak devam etmiş ve bölgeye bir türlü barış getirilememiştir . İsrail’in kurulmasıyla başlayan yeni dönemde savaş ve terör sürekli olmuş, İsrail Lübnan’daki Bekaa vadisini terörist yetiştirme merkezi haline getirerek, buradan bütün bölge ülkelerine terörist göndermiş ve bunlar aracılığı ile de tüm Orta Doğu’yu teröre sürüklemiştir . Terörün sürekliliği bölgedeki çatışmaların zaman zaman savaşlara dönüşmesine yardımcı olmuş , sürekli savaşlar yüzünden Osmanlı sonrasında bir Orta Doğu barışı bir türlü gündeme getirilememiştir . ABD ve İsrail ikilisinin , İngiltere ile Fransa’nın işbirliği yaparak çizmiş olduğu haritayı ortadan kaldırmak istemesi yüzünden ,bölge devletlerinin sınırlarını değiştirecek doğrultuda hem etnik hem de dinsel farklılıklar sürekli olarak körüklenmiş ve bu yoldan var olan devletlerin parçalanması hedeflenerek ,yeni oluşturulacak küçük devletçiklerin eyaletler halinde yer alacağı ,bir Orta Doğu Birleşik Devletleri gibi yeni bir federal yapılanmayı kendi kontrolları altında kurmağa çalışmışlardır .ABD İstanbul merkezli bir bölgesel konfederasyonu Büyük Orta Doğu Projesi doğrultusunda oluşturmağa çalışırken , İsrail’de Kudüs merkezli bir başka bölgesel federasyon planını gene merkezi alanda kurabilmenin çabası içine girmiştir . İngiltere ve Fransa geride kalırken , ABD ve İsrail ikilisi bölgede öne geçiyordu . Ne var ki , daha sonraki aşamada Rusya,Çin,Hindistan ve İran gibi büyük doğu devletlerinin de merkezi coğrafyada kendi hegemonya düzenlerini oluşturmağa yönelmeleri gündeme geldiğinde , ABD ve İsrail ikilisinin merkezi alana doğu güçlerinin girmelerini önlemeğe çalıştıkları görülmüştür . Doğulu güçler bölgeye yönelirken , ABD ve İsrail ikilisi hem terörü hem de sıcak çatışmaları körükleyerek ikinci dünya savaşı sonrasında girmiş oldukları merkezi bölgedeki üstünlüklerini korumağa çalışmışlardır .
 
Başta Türkiye olmak üzere merkezi bölgede yer alan devletlerin hiç birisine kendi planlarını gündeme getirme şansını tanımayan emperyalist ve Siyonist güçler ,geleceğe dönük küresel imparatorluk planları doğrultusunda baskılarını artırmışlar e bölgede kendi kontrolları dışında hiçbir siyasal oluşuma izin vermemişlerdir . Bu doğrultudaki bütün girişimleri önlemeğe çalışan ABD ve İsrail ikilisi kendi planlarını gerçekleştirme doğrultusunda kararlı ve ısrarcı olmuşlar , kendi projeleri dışında kalan tüm girişimleri devre dışı bırakabilme uğruna her türlü komploya yönelebilmişler ve yeni senaryolar ile yola devam etmeğe çalışmışlardır . Bölgenin geçmişten gelen tarihsel süreci incelendiğinde , bölge dışı devlet ya da siyasal güçlerin merkeze egemen olabilmek için girişimlerine karşılık ,merkezde yer alan devletlerinde genişleyerek bölgesel bir güç olma, ya da bölge devletlerini bir araya getirerek ,merkezi alandaki otorite boşluğunu doldurma çabalarının da gündeme gelebildiği görülmektedir . Bir anlamda ,merkezi bölge devletleri emperyal plan ya da projeler uğruna yok olmamak ya da tasfiye edilmemek için ,kendilerini koruyacak , gelecekte de onların devlet olma statülerini sürdürebilecek planları devreye sokmaları söz konusu olmaktadır . Osmanlı dönemi sonrasında bölgede kurulmuş olan her devlet önce kendisini garanti altına alabilecek politikalara öncelik vermekte, daha sonra da yeni bir yapılanma ile daha güçlü bir konuma gelebileceği stratejilere yöneldiği görülmektedir . Her devlet kendisini büyütecek programları kendi dış politikasının ana çatısı haline getirmekte ve böylece komşularıyla rekabete kalkışarak büyümenin yollarını arayabilmektedir . Orta Doğu bir anlamda büyümek isteyen devletlerin coğrafyası olarak öne çıkmakta ve bu yüzden de diğer emperyal projeler ile ciddi çatışma dönemleri savaş senaryolarıyla beraber yaşanmaktadır .
 
Osmanlı İmparatorluğundan sonra Sovyet blokunun da dağılması ,merkezi alanda otorite boşluğu yarattığı için ,bu boşluğun kimin tarafından doldurulacağı önem kazanmaktadır .Bu doğrultuda sürüp giden çatışmalar sonuçsuz kaldığından ve bölgede mutlak bir barışı sağlayabilecek yeni bir güç merkezi ya da otorite yönetimi kurulamadığından ,ikinci dünya savaşı sonrasında burada başlamış olan sıcak çatışmaların bugün de artarak ve başka ülkelere de yayılarak sürüp gittiği açıkça görülebilmektedir . Türkiye Cumhuriyetinin kurucu önderi Atatürk bu durumu daha ikinci dünya savaşı öncesinde gördüğü için hemen İran ile işbirliğine girerek Sadabat Paktını kurmuş ,Irak ile Afganistan’ı da bu dayanışma ittifakının içine alarak , Avrasya’nın güney bölgesinde gelecekte Avrasya’daki Türk dünyasını da içine alacak bir çizgide bir yeni bir yakınlaşma dönemini bölge dışı emperyal devletlere karşı gündeme getirmiştir . O dönemde Suriye’de Fransız dominyon yönetiminin bulunması yüzünden bu ülke bölgesel birliğe girememiş, ayrıca Azerbaycan ve Gürcistan’da Sovyetler Birliği içinde yer alan Demirperde ülkeleri içinde olduğundan ,Türkiye,Irak ve İran birlikteliği ile ikinci dünya savaşı öncesinde merkezi otorite boşluğu doldurulmağa çalışılmıştır . Özellikle Sovyetler Birliğinin Azarbaycan’dan Basra körfezine inerek sıcak sulara kavuşma arzusu tüm bölge ülkelerini tehdit etmiş ,bu yüzden de Atatürk’ün bölgesel ittifak girişimi başarılı olmuştur . Tarih boyunca görülen Hazar havzası ile Orta Doğu bölgesi birlikteliğini Atatürk bölge devletleri dayanışması kurarak önlemeğe çalışmıştır . Sadabat paktı başarılı olmuş ama ikinci dünya savaşı sonrasında ABD-İsrail ikilisi bu bölgesel ittifakı devre dışı bırakmışlardır .
 
İkinci dünya savaşı sonrasında İsrail’in güvenliği öncelikle öneme sahip olduğundan ABD,öne çıkarak , Atatürk’ün Sadabat Paktı yerine Bağdat Paktını devreye sokmuş ve bu birlik çatısı altında Türkiye,Irak ve İran’ı bir araya getirerek , Sovyetler Birliğinin merkezi alanda yayılmasını önlemeğe çaba göstermiştir . Bağdat Paktı ABD ve İsrail destekli kurulmuş ama birkaç sene sonra Sovyetler Birliği Irak’ın başkenti Bağdat’ta bir darbe düzenleyerek Bağdat Paktına son vermiştir .Bu istenmeyen durum üzerine ABD ve İsrail ikilisi , Nato’nun uzantısı konumundaki bir askeri güvenlik paktını bunun üzerine Cento adıyla merkezi dayanışma kuruluşu olarak oluşturmuştur . Cento çatısı altında Türkiye,İran ve Irak yeniden bir araya gelirken ,gelecekte batı merkezli yeni bir Orta Doğu yapılanmasının önünün açılmasını sağlıyorlardı . Soğuk savaş döneminin zor koşullarında bu ülkeler komünist olmaktan kurtuluyorlardı ama bu kez de ABD ve İsrail ikilisinin hegemonyalarına teslim olarak gelecekte bir Siyonist ve Atlantikçi emperyalizmin dümen suyundaki oluşumların içine doğru sürükleniyorlardı . Daha ulusal kurtuluş savaşı sırasında Irak ve Suriye halkında emperyalizme karşı bir ortak mücadele önerisi alan Atatürk , her iki ülkenin temsilcilerine herkesin kendi kurtuluş savaşını vermesi gerektiğini ,kurtuluştan sonra bölge ülkelerinin bir araya gelerek güçlü bir bölgesel birlik kurabileceklerini Türkiye Cumhuriyetinin gelecekteki komşularına söylüyordu .Böylece Sadabat Paktının oluşumuna giden dayanışma yolu açılıyor ve Orta Doğu’nun geleceğinde bu yörenin ülkelerinin dış güçlere karşı bir dayanışma içine girmelerinin yolu açılıyordu . Sadabat paktı bu doğrultuda birinci cihan savaşı sonrasında Atatürk’ün öncülüğünde gündeme gelirken , ikinci dünya savaşı sonrasında da bu kez ABD’nin öncülüğünde Bağdat paktı devreye giriyordu . Ne var ki , I958 yılında Rusya’nın Irak’ın başkentinde kendisine yakın askerlere yaptırdığı darbe ile Bağdat Paktı sona eriyor ,bunun yerine Cento ,Nato’nun uzantısı olarak devreye giriyordu . Böylece,batı emperyalizmi ABD-İsrail ikilisinin üstün girişimleriyle bölge ülkeleri üzerinde yeni bir baskı düzeni kuruyor ve karşı blok olan Sovyetler Birliği’nin bölgede yayılmasını durdurmak istiyordu . Ne var ki , Sovyetler Birliği Irak sonrasında Suriye’de Baas partisi aracılığı ile kendisine yakın yeni bir rejim oluşturarak bu ülkeden Kıbrıs adasına atlıyor ve bu büyük adada Akdeniz’in en güçlü komünist partisini kurarak kendisine bağımlı kılıyordu . Soğuk savaş döneminde , ABD-İsrail ikilisinin bölgeye gelerek yayılmasına karşı çıkan Sovyetler Birliği’de Atlantikçi ve Siyonist ittifakının önünü kesme doğrultusunda merkezi alanda yayılmayı hedefliyordu .
Dünya savaşlarıyla Balkanlar üzerinden Orta Doğu’ya gelen yeniden yapılanma döneminde bloklar arası çekişme yüzünden bir türlü kesin bir düzen oluşturulamıyor ve çekişmeler sürüp gidiyordu . Atatürk böylesine bir otorite boşluğu döneminde eski Osmanlı ülkelerinin sürekli savaşlara maruz kalmaması için ,Balkan bölgesinde bir Balkan Paktını , Orta Doğu bölgesinde de Sadabat Paktını bir çözüm olarak gündeme getiriyordu . Balkanlar’da Nazizim ve Faşizme merkezi alanda da komünizme karşı bölge ülkelerini koruyacak bir yeni Osmanlı barışını eski imparatorluk arazisinde geliştirmek istiyordu. Avrupa’nın yanı başında kurulmakta olan ulus devletlerin tek başına kendilerini koruyabilmeleri zorlaştığı için ,imparatorluğun yıkılmasından meydana gelen güç kaybı ile otorite boşluğunu gidermek üzere bir bölgesel ittifak ya da birlik oluşumu kendiliğinden gündeme geliyordu . Osmanlı imparatorluğunun bir merkezi büyük devlet olarak tarih sahnesinden çekilmesinden sonra ,ortaya çıkan siyasal boşluğun doldurulması gerekiyordu . Böylesine bir otorite boşluğu alanı ya bölge devletlerinin bir araya gelerek güçlü bir ittifak kurmalarıyla doldurulacaktı ya da bölge dışı bir emperyal güç dışarıdan gelerek merkeze yerleşecek ve dünyanın jeopolitik merkezden yönetimini sağlayacak yepyeni bir yönetim düzeni oluşturacaktı . Birinci dünya savaşı sonrasında Büyük Britanya İmparatorluğunun soyunduğu bu misyonun tam olarak yerine getirilememesi yüzünden ,ikinci dünya savaşıyla beraber ABD-İsrail ikilisi böylesine bir misyona ikinci kez sahip çıkıyorlar ama , karşı güçlerin engellemeleri ile bölge devletlerinin kendi ulusal yapıları ile çıkarları doğrultusunda direnmeleri yüzünden istedikleri sonuçları alamıyorlardı . Ne var ki ,jeopolitik biliminin verileri doğrultusunda merkezi otorite boşluğunun doldurulması gerektiğinden ,ABD-İsrail ikilisi kendi projeleri doğrultusunda hem bölgeye asılmağa hem de bölge devletlerini dışarıdan çeşitli senaryo ve komplolar ile zorlayarak kendi istedikleri yapılanmaya yönlendirmek durumunda idiler .Bir yandan Nato diğer yandan Varşova paktı ülkeleri bloklararası çatışmalar doğrultusunda devreye sokularak , dünyanın merkezi alanı emperyal güçler tarafından ele geçirilmek isteniyordu .
 
Antiemperyalist bir kurtuluş savaşı ile bağımsızlığını kazanmış olan Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Atatürk’ten gelen tam bağımsızlık ideali doğrultusunda yoluna devam ederken merkezi alandaki otorite boşluğunu dolduracak bir bölgesel yapılanma projesi geliştirmek zorunda idi . Ne var ki , ikinci dünya savaşı sonrasında AB-İsrail ikilisinin Nato’yu kullanarak Türkiye’yi içeriden fethetmeleri yüzünden Türkiye Cumhuriyeti kendi kendini yönetme şansını elinden kaçırıyordu . Amerikan,İsrailci ve Nato’cu kadrolar Avrupacı kadrolar ile beraber Türkiye Cumhuriyetinin hem devletini hem de toplumunu ele geçirerek tamamen batı bağımlısı yeni bir yapılanmaya doğru Atatürk’ün cumhuriyetini zorluyorlardı .Türklerin kendilerini yönetme hakkını ellerinden alan bu emperyal güçler aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti devletinin değişen koşullarda kendini yenileyerek ve güçlenerek yoluna devam edebilmesi çizgisine de bir son veriyorlardı . Soğuk savaş koşullarında bölgesel üs olarak kullandıkları Türkiye’yi ,yeni dönemde merkezi alanı ele geçirebilmelerinin merkez üssü haline getiriyorlardı . Avrupa Birliği masallarıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin geleneksel yapılanması değiştiriliyor , Büyük Orta Doğu ya da Büyük İsrail projelerine uygun bir yapılanmaya doğru ,Türk devleti mandacı,bölücü , cemaatçı ve işbirlikçi kadrolar aracılığı ile dışarıdan gelen dayatmalar ile zorlanıyordu .Devletin kurucusu Atatürk ,emperyal güçlerin Osmanlı hinterlandını işgale yönelmelerine karşı Sadabat paktı gibi bir bölgesel yapılanmayı hedeflemesi gerekirken , Avrupa ,Amerika ve İsrail üçlüsünün bölgedeki projelerinin uygulama alanına dönüştürülüyordu . İşbirlikçi ve mandacı kadroların dışarıdan güdümlü siyaseti Türkiye’de geçerli kılmaları üzerine Türkiye iyice bağımlı bir konuma sürükleniyordu . Bu durumda batılı ülkeler Türkiye’yi eskisi gibi ciddiye almıyorlar ve bölgeye yönelik kendi politikalarının ya taşeronu ya da Truva atı konumunda kullanıyorlardı .Bütün mesele ,merkezi alanın bölge ülkelerinin elinden alınması ve batılı projelerin uygulama alanına dönüştürülmesiydi .
 
Türkiye’nin eski Osmanlı hinterlandında bir bölgesel proje geliştirmesi ,dışışlerindeki batıcı kadrolar tarafından önlenirken ,siyaset sahnesindeki partilerinde işbirlikçi kadrolar tarafından yönlendirilmesiyle Türkiye Cumhuriyeti geleceğin koşullarında kendisini var edecek yepyeni bir bölgesel projeden uzak tutuluyordu . Bu doğrultuda çaba gösteren bazı bilim adamları ya da yazarlar her yönden dışlanıyorlar ve bunlara çamur atılarak itibarsızlaştırılmaları sağlanıyordu . Yıllar önce söyledikleri doğru çıkan ve giderek kamuoyunda haklılık kazanan bazı uzman bilim adamları , bu doğrultuda Türkiye’nin ulusal çıkarlarını koruyabilecek bölgesel plan ve projeler gündeme getirmeğe çalışırlarken ya üniversiteden atılıyorlar ,ya işsiz bırakılıyorlar ,ya kitaplarını basan yayınevleri satın alınarak yayın çalışmalarının önü kesiliyor ,ya televizyonların kara listelerine alınarak kamuoyuna seslenmeleri önleniyor ya da internet ve sosyal medya üzerinden geliştirilen yalan haberler ile kara çalma ve çamur atma çabaları doğrultusundaki bazı psikolojik savaş senaryolarına kurban gitmelerinin önü açılıyordu . Böylece , emperyalizm ve Siyonizm birlikteliğinin bitme ve tükenme noktasına getirdikleri Türkiye’nin geleceği için bağımsız düşünce ve proje üretebilecek kadrolar devre dışı bırakılarak ,Atatürk’ün kurmuş olduğu ulus devlete son bir öldürücü yumruk atılmağa hazırlanılıyordu . Türkiye bu kadar olumsuz bir sürece mahkum edilirken, Türk toplumunun Atatürkçü, ulusalcı,cumhuriyetçi ve antiemperyalist kadroları baskı altına alınıyor ve çeşitli gerekçeler uydurularak bunların yargı yerlerinde sürünmeleri sağlanıyordu . Türk toplumunun yetişmiş insan potansiyeli türlü çeşitli komplolar ile devre dışı bırakılırken ,Türkiye ABD,İsrail ve Avrupa plan ve projelerine mahkum ediliyordu . Türkiye Avrupa Birliğine üyelik için uğraşırken , güneyden terör yolu ile ABD ve İsrail ikilisi Türkiye’yi parçalayabilmenin arayışı içine giriyorlardı .
 
Soğuk savaş sonrasında Türkiye’yi bir yerlere sürüklemeğe yönelik bölgesel planlar birbiri ardı sıra gündeme gelirken , Türk toplumu tam çeyrek asır bu gibi girişimlere karşı kendisini koruyabilmenin arayışı içine girmiş ve hala Türkiye emperyal projeler doğrultusunda tam olarak teslim alınamamıştır .Emperyal projeler devre dışı kalırken , yeni aşamada bazı başka plan ve projelerin belirli kesimler tarafından gündeme getirildiği görülmüştür . Atatürkçü,tam bağımsızlıkçı ve ulusalcı kesimler Balkan ve Sadabat paktlarını yeniden gündeme getirecek ve bu iki bölgenin birleşmesiyle beraber eski Osmanlı ve Selçuklu ülkelerini ortak bir çatı altında bir araya getirebilecek, yeni bir Merkezi Devletler Birliği projesini yavaş yavaş dillendirmeğe başladıkları bir aşamada , bilimsel sosyalist olduğunu öne süren küçük bir sosyalist parti ,sanki devletin kurucusu Atatürk’ten gelen böylesine bir bağımsız alternatif plan yokmuş gibi davranarak ya da bu Atatürkçü alternatifi görmezden gelerek ,yepyeni bir öneriyi gündeme getirmiş ve Türkiye’nin Batı Asya Birliği adı altında oluşturulacak bir bölgesel birliğin içinde yer almasını önermiştir . Türkiye’yi bütünüyle Avrupa kıtasından ve batı dünyasından koparacak böylesine bir proje , kurucu önder Atatürk’ün öncelikle gündeme getirmiş olduğu Balkan bölgesi ile Türkiye’nin ilişkisini keseceği için kurucu iradenin ortaya koymuş olduğu plana ters düşmektedir . Türkiye eğer bir bölgesel plana yönelecekse ,bu yalnızca tek bölgede olamaz , ülkenin etrafını çevreleyen diğer bölgelerin de dikkate alınması ülkenin merkezi konumu açısından zorunlu görünmektedir . Türk devletini bir Asya birliği içine almak , aynı zamanda ülkenin merkezi coğrafyadaki jeopolitik konumuna da ters düşmektedir . Bu konudaki bilimsel kitapların ortaya koyduğu üzere Türkiye Cumhuriyeti devleti ,İngilizce Heartland adı verilen Kalpgahya da merkezi alının tam ortasında yer alan merkez ülkedir . Bu durum da Türkiye sadece Asya yapılanması içinde yer alamaz . Aynı zamanda Avrupa kıtasının yeni yapılanması içinde de Türkiye’nin yer alması gerekmektedir çünkü Türkiye tarihin ve coğrafyanın köprüsü olarak iki kıtayı birbirine bağlamaktadır . Türk devleti bu konumundan yararlanmak ve birleştirdiği her iki kıtanın tam ortasında yer alarak , merkezdeki güçlü ülke konumuna gelmek zorundadır ,aksi takdirde Asya ya da Avrupa merkezli bölgesel oluşumların kenarında kalan önemsiz bir ülke olmak durumuyla yetinecektir .
 
Atlas kitaplarında Anadolu üzerinde küçük Asya adı yazmaktadır . Bütün dünya Türkiye’yi bu konumu ile tanımaktadır . Ne var ki , Türkiye sadece Anadolu’dan ibaret olmadığı gibi ,Selçuklu zamanında İran ile , Osmanlı zamanında da Balkanlar ile birlikte yaşamıştır . Bu nedenle ,Adriyatikten Çin seddine , Balkanları,Orta Doğu’yu Orta Asya’yı gelecekte birlikte düşünme zorunluluğu bulunmaktadır . Anadolunun bir Türk devletinin çatısı altında kalabilmesi , Türkiye’nin Avrupa ve Asya arasındaki köprü konumunun iyi değerlendirilmesine bağlı bulunmaktadır . Türk devleti İran,Irak ve Azerbaycan ile bir araya gelerek sadece Asya’nın batı bölgesinde birliğe yönelmesi Türkiye’yi batıdan kopardığı gibi merkezi konumunun da ortadan kalkmasına neden olacak ve bu durumda Türkiye’nin başı daha fazla ağrıyacaktır . Türkiye uçsuz bucaksız Asya çöllerindeki hegemonya mücadelelerine doğru sürüklenirken Çin ve Rusya ile Türk dünyası üzerinden karşı karşıya gelecek ve batılıların kışkırtmalarıyla da gereksiz eyere savaşmak durumunda kalabilecektir .Türkiye’nin Asya içi hegemonya savaşlarına sürüklenmemesi için Batı Asya Birliği gibi batıdan ve merkezi coğrafyadan kopuk bir konuma yönelmemesi gerekmektedir . Batı Asya Birliği Hazar denizinin kenarında yer alan ülkelerden oluşacağı için , gelecekte Hazar havzasında meydana gelebilecek enerji ve yer altı kaynakları kavgasının tam ortasına Türkiye’yi düşürebilecektir . Hazar’da Rusya ve İran gibi iki büyük patron ülke bulunduğu sürece Türkiye’nin paylaşım kavgasından istediklerini alabilmesi çok zor görünmektedir . Türkiye ancak Batı Asya bölgesindeki yer altı kaynakları kavgasında batılı petrol ve enerji şirketlerinin taşeronu ya da Truva atı olarak kendisinin olmayan bir savaşa zorlanacaktır . Bu yüzden Batı Asya Birliği ,Türkiye’nin lehine değil aksine aleyhine bir yapılanma olarak görünmektedir .
 
Batı Asya Birliği halen Büyük Britanya İmparatorluğu merkezli olarak devam eden dünya devletinin geleceğe yönelik evrensel planının bir kısmını oluşturmaktadır . Bu plana göre dünya gelecekte bir konfederasyon olacaktır ve bu yapılanma on ayrı federasyonun bir araya gelmesinden ortaya çıkacaktır . Bu plana göre , Avrupa,Afrika,Kuzey Amerika ,Güney Amerika,Avustralya gelecekte kıtasal federasyonlara dönüştürülecektir . Dünyanın en büyük kıtası olan Asya’da ise bütünüyle tek bir federasyon değil ama bu koca kıta beşe bölünerek beş ayrı federasyon oluşturulacaktır . Asya kıtası , kuzey,güney,doğu,batı ve orta olarak beş ayrı bölgeye ayrılacak ve her bölgede yer alan devletler kendi bulundukları bölgenin federasyonuna dahil olarak küresel imparatorluğun içerisinde yer alacaklardır . Uluslar arası finans kapitalin öncülüğündeki kapitalist sistem küresel bir hegemonya düzenini batı merkezli olarak kurarken , doğunun bütün büyük devletlerini ve güçlerini tasfiye etmeğe yönelmektedir . Buna göre , Rusya dağılacak Kuzey Asya Birliği kurulacak , Çin dağılacak doğu Asya Birliği kurulacak,Hindistan dağılacak güney Asya birliği kurulacak , İran dağılacak batı Asya birliği kurulacaktır . Orta Asya’da parçalanmış olarak varlığını sürdüren Türk devletleri de bir araya gelerek Orta Asya federasyonunu oluşturacaklardır . Batı Asya Birliği İran’ın dağılmasıyla beraber Türkiye,Irak ve Suriye’nin de dağılmasını ve küçük küçük devletçiklerin oluşturulmasından sonra Batı Asya Birliğinin ilan edilmesi düşünülmektedir . İngiltere merkezli Büyük Britanya imparatorluğu geçmişten gelen dünya devleti yapılanmasıyla hantal ABD ile komplocu küçük devlet İsrail’i geride bırakarak ,finans kapitalin patronları ile beraber bir dünya devletine yöneldiğinde , on federasyondan oluşan bir dünya konfederasyonu hazırlanmaktadır . Bölgesel federasyonların oluşturulması sürecçinde önce 200 ulus devletten 2000 eyalet devlete geçilecek , daha sonra da bütün insanlık 5000 kent devletinde yeni bir düzene koyularak ,kentlerde gelişen küresel Pazar üzerinden bir evrensel yapılanma ortaya çıkarılacak ,5000 kent devleti bulundukları bölgede oluşan bir üst yönetim yapısı olarak federasyonlar içerisinde yer alacaktır . tek dünya devleti on ayrı bölgesel federasyondan oluşan bir konfederasyon olarak gerçekleşecek ve beş milyar insan 5000 kent devletinde yaşayarak ,dünya konfederasyonunun nüfusunu oluşturacaktır . Bugünkü dünya devleti Britanya İmparatorluğu üzerinden dünya konfederasyonuna yönelirken tüm insanlık , 5000 kent devletinde yaşayacak 5 milyar nüfus ile temsil edilecektir . Bilderberg örgütü ,Dünya Ekonomik Forumu ve Dış İlişkiler komisyon ve üçlü komite gibi küresel merkezler böylesine bir planın evrensel düzeyde gerçekleşebilmesi için çalışmaktadırlar .
 
Batı Asya Birliği uluslar arası finans kapitalin dünya devleti planının bir parçası olarak gündeme getirildiği için ,Türkiye açısından ulusal bir plan olamaz .Türkiye böylesine bir planın içinde yer almağa doğru yönlendirilerek küresel emperyalizmin senaryolarına alet olabilecektir . Avrupa ve Balkanlar’dan kopacak bir Türkiye merkezi konumunu da yitirdiği için İran gibi güçlü bir bölge ülkesine bağımlı hale gelecek ve İran merkezli bir Batı Asya yapılanmasının ikinci sınıf eyaleti konumuna düşürülebilecektir . Türkiye en büyük jeopolitik şansı olan merkezi konumunu kullanamadığı sürece Asya ya da Avrupa merkezli bölgesel oluşumlarda sürekli olarak kenar ya da yan ülke konumunda yer alabilecektir .Soğuk savaş döneminde Demirperde varken Türkiye’ye batılı ülkeler sürekli olarak sınır karakolu biçiminde bakmışlar ve hiçbir zaman Türkiye’nin en büyük gücü olan merkezi jeopolitiğini dikkate almamışlardır . Osmanlı İmparatorluğu bu açıdan çok dikkatli ele alınarak incelenmesi gereken bir dönemdir . ABD ve İsrail eski Osmanlı hinterlandına yönelik emperyal planlarını devreye sokarlarken Türkiye Cumhuriyetini bir merkezi devlet olarak tasfiye etmektedirler . Merkeze yerleşerek doğu-batı ekseninde tüm dünyaya egemen olabilmenin hesaplarını yapmaktadırlar . Batı Asya denen yer bir yönü ile Hazar havzası diğer adıyla da Kafkasya bölgesidir . Hazar havzası ya da Kafkasya bölgesi tarihin her döneminde önemli konumlara sahip olmuşlardır . Ayrıca İran denilen ülke Turan bölgesinin güney kısmıdır . Batı Asya denildiği zaman bir İran-Turan birlikteliği de gündeme gelecek o zaman İran ile Turan bölgelerinin sahip olduğu sorunlar ya da jeopolitik dengelerin hepsi Batı Asya Birliği oluşumunda gelip kilitlenecektir . Bir anlamda içinden çıkılmaz bir durum ortaya çıkabileceği için, Batı Asya Birliği gibi bir bölgesel projenin gerçekleşebilmesi hayalden öteye gidemeyecektir . İran,Turan,Kafkasya ve Hazar bölgelerinin sahip oldukları ayrı konumların Batı Asya’da ortak birlikteliğe kavuşturulabilmesi jeopolitik açıdan pek de gerçekci görünmemektedir .
 
Afrika’da dikkate alınırsa üç kıta ortasında merkezi bir jeopolitik konuma sahip bulunan Türkiye’nin diğer iki kıtadan koparılarak sadece Asya yapılanması içerisine doğru iteklenmesi ,Türk devletinin ulusal çıkarları açısından doğru bir seçenek değildir . Büyük Britanya İmparatorluğunun devamı olarak gündeme gelen dünya konfederasyonu planının on federasyonundan birisi olarak düşünülen Batı Asya Birliği ,batı merkezli yeni hegemonya planlarının bir parçasıdır ve bu nedenle de Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından yanlıştır . Doğru olan seçenek , Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk’ün Osmanlı hinterlandındaki otorite boşluğunu doldurmak üzere gündeme getirdiği ,Balkan ve Sadabat Paktlarının bugünün koşullarından birleştirilerek gündeme getirilmesi ve Merkezi Devletler Birliği adı altında dünyanın orta yerinde bir büyük merkezi otorite düzeninin , güçlü bir devlet yapılanmasıyla kurulmasıdır . Türkiye’nin eski Selçuklu ve Osmanlı imparatorluklarından gelen büyük birikimi İran,Irak,Suriye , Azerbaycan ve Gürcistan ile Merkezi Devletler Birliği çatısı altında örgütlemesi öncelikli olarak gerekli görünmektedir . İkinci aşamada ise eski Osmanlı ülkeleri Balkan ülkelerinin yer alacağı bir Balkan paktının da ,Merkezi Devletler Birliğinin batı kanadını oluşturması sağlanmalıdır .Bir hrıstıyan birliği olarak gelişen Avrupa Birliğinin Balkanlar’daki 700 yıllık Türk ve Müslüman birikimine sahip çıkmadığı artık kesin olarak belli olmuştur . Eski Balkan paktı üyesi olan eski Osmanlı ülkeleri de ikinci aşamada Merkezi Devletler Birliği çatısı altında yer alarak ,dünyanın merkezindeki otorite boşluğunun doldurulmasına katkı sağlayabilirler . Batı Asya Birliği gibi Türkiye için yanlış emperyal projeler yerine , Türkiye’nin merkezinde yer alacağı Merkezi Devletler Birliği gibi dayanışma paktlarına öncelik verilmesi , Türk devletinin ulusal çıkarları açısından önem taşımaktadır . Önümüzdeki dönemde Türkiye Cumhuriyeti Atatürk’ün yolundan giderek bu ulusal görevi yerine getirebilmelidir . .
 
Ekleyen:  Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Tarih:  21.11.2012
İzlenme: 
Yazdır:Yazdır
Eklenen Yorumlar 
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN Yazıları
HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEKProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 10.8.2023 Devamı
CUMHURİYETİN 100. YILINDA 100 İL VE 1000 İLÇEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.7.2023 Devamı
YANLIŞ STRATEJİLER İLE SEÇİM KAZANILMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.6.2023 Devamı
SEÇİMLER TÜRKİYE'NİN EKSENİNİ BOZUYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 20.5.2023 Devamı
CUMHURİYET SENATOSU ACİLEN HURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 22.3.2023 Devamı
TÜRKİYE''DE YÖN HAREKETİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2023 Devamı
TÜRKİYE DE MÜBADELE MÜBADİLLERİLE ULUS DEVLET -SIĞINMACILAR İLE FEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
MÜBADELE VE ULUS DEVLETLERProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.1.2023 Devamı
ALMANYA'NIN HATASINI TÜRKİYE TEKRARLAMAMALIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 30.11.2022 Devamı
KAPANMAYAN PARANTEZ HALK EVLERİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 21.11.2022 Devamı
İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ - Paris-Londra ve Ankara-İstanbulProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.10.2022 Devamı
KAMU YÖNETİMİ AKADEMİSİ (KAYA) ACİLEN KURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.8.2022 Devamı
ATATÜRK CUMHURİYETİNİN MODELİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 12.7.2022 Devamı
BÖLÜNEREK FEDERASYON DEĞİL BÖLÜNMEDEN KONFEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 6.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞI Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 31.5.2022 Devamı
ATATÜRK'ÜN VASİYETİ VE HİLAFET FEDERASYONU Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.5.2022 Devamı
ANKARA KALESİ- 318 1921 ANAYASASI ÇÖZÜM OLAMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.5.2022 Devamı
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DEREFORM YAPILMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
AFRİKA DA TERÖR OYUNLARIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 7.4.2022 Devamı
HALKÇILIK PROGRAMINDAN HALKEVLERİ’NEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2022 Devamı
İSRAİL VE KIBRISProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 15.2.2022 Devamı
ANKARA ULUS İLÇESİ KURULMALIIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.2.2022 Devamı
AVRUPA OLMADI, AFRİKA OLUR MU?Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.1.2022 Devamı
TÜRK DÜNYASI BÜTÜNLEŞİYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.12.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.11.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 28.10.2021 Devamı
YENİ KEMALİZM OLAMAZ AMA GÜNCEL KEMALİZM OLABİLİRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.10.2021 Devamı
NE YENİ OSMANCILIK NEDE NEO KEMALİZMProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.8.2021 Devamı
ATATÜRK'ÜN PARTİSİNDE OLİBERAL OYUNLARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.8.2021 Devamı
GÖÇLER ARCILIĞI İLE ULUS DEVLET TASVİYESİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 17.8.2021 Devamı
İÇ SAVAŞ TÜRKİYE'Yİ YIKARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.8.2021 Devamı
TÜRKİYEYİ TÜRKÇÜLÜK KURDUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.5.2021 Devamı
Sayfalar : 1  2  3  4  5  6  7  8  9  
Yazarlar
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEK
M. Yahya EFE

Dünya Engelliler Günü
Hüseyin TOPRAK

UYAN ŞAHİN UYAN GÖR NELER OLDU…
Harika ÖREN

İnsanlığın Kırmızı Çizgileri
Metin Mercimek

YAŞAM ANLAYIŞIMIZ SEVGİ OLSUN
Belma Demir AKDAĞ

BİR YIL DAHA GİTTİ
Ahmet GÖKSAN

GELECEĞİMİZİN YOLU
Sevgi Ünal

YAZMIŞ KIŞMIŞ
Münevver ÖZCAN

TANIK OL KARAR VER
Dr. İbrahim ATEŞ

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nevin BALTA

İzmir İktisat Kongresi 100 Yaşında
Şahika ÖNER

BENİM ANNEM!
Ayten YAVAŞÇA

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Fevziye ŞİMDİ

UMUT
Günseli RUMELİOĞLU

EVRİMİN GÜNCELLENMESi
Yekta Güngör ÖZDEN

Ne günlere kaldık…
Oktay ZERRİN

Anadolu Mektebi Okul Paneli
Arzu KÖK

Gençler!...
Dr. Doğan KUŞMAN

Müslüman mısınız?
Alev YILDIRIMCI

Zaman yok
Handan ÇÖLAŞAN

Bu DÜNYA
Bekir COŞKUN

Yazı bilmem
Orhan SELEN

UNUTKANLIK SALGINI
Elveda TANIK

LEBALEB KONGRE...

>>>>>>>>>>>>>>>>>>
 



 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>
 

 

 

 

Her Hakkı Saklıdır. Efe'ce Haber Gazetesi © 2008 Tasarım : Linear Yazılım

Reklam