Kilis Yardımlaşma derneği 
 

 

 

 

 

Sevgisiz dostluk olmaz!

Devamı  

 Türkiye'nin tek buz müzesi binlerce ziyaretçi ağırladı

 

 


  

 



 
14 MAYIS'TAKİ SEÇİMLER İÇİN 6 ADIMDA OY

KULLANMA REHBERİ



 
DEVAMI

 

magazin

NEVİN BALTA'NIN SON
KİTABI YAYINLANDI

 Devamı 

CACA OYUNU CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE


 

 

 

Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Temel ile Röportaj 


Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, vefatının birinci yılında yad ediliyor.


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI FİLM ARŞİVİ

 
 
 
  AKPINAR Temmuz 2017 Sayısı
 
 
 AKPINAR Mart 2017 Sayısı
 
 
 
Bir insanlık dersi...
 
 

 Orhan SELEN

Devamı

 

  
Hava Durumu Bilgileri

 
Döviz Kurları

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  29932497
Bugün Ziyaretçi :  28538
Aktif Ziyaretçiler :  5338

M İ S A K –I M İ L L İ K O R U N M A L I D I R
 
Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devleti olarak ,uluslar arası hukuk kurallarına uygun bir biçimde kurulmuş ve bu doğrultuda Lozan gibi uluslar arası antlaşmalar aracılığı ile dünya devletleri tarafından meşru zeminde kabul edilmiş bir siyasal örgütlenmedir . Bugün varlığı ve geleceği her yönü ile tartışma konusu edilen Türkiye Cumhuriyeti ; İngiltere , Amerika Birleşik Devletleri ,Fransa gibi Atlantik emperyalistleri ile birlikte Siyonist İsrail’in de Büyük İsrail projesi doğrultusunda masaya yatırılmakta ve emperyal plan ile projeler doğrultusunda ameliyat edilerek zorla bir başka yapılanmaya doğru dönüştürülmek istenmektedir . Yirminci yüzyılın başlarında ,kendi aralarında dünya hegemonya kavgasına sürüklenen Atlantik ve Avrupa emperyalistleri , dünyanın merkezi topraklarını paylaşma doğrultusunda büyük bir kavgaya sürüklenince ,Asya ile Avrupa’nın kesişme noktasında yer alan Rus Çarlığı , Avusturya-Macaristan devleti ve Osmanlı devleti gibi üç büyük imparatorluk dağılma noktasına getirilerek ,batıdan doğuya doğru bir açılım yapılmak istenmiştir . Bu gidişin sonu birinci cihan savaşı olmuş ve üç imparatorluğun dağılmasıyla beraber bu devletlerin hem ülkeleri hem de halkları açıkta bırakılmışlardır . Devletsizliğe mahkum edilen doğu halkları başlarının çaresine bakmak üzere harekete geçmişler ve savaşlarda mücadele ederek yeni koşullarda farklı devlet modellerini oluşturarak hem kendilerini hem de bölgelerini güvenlik şemsiyesi altına almağa çalışmışlardır .
 
Merkezi alanda yıkılan Avusturya-Macaristan devleti yerine Yugoslavya krallığı oluşturulmuş,Rus Çarlığı alanında ise , Moskova’da gerçekleştirilen kızıl devrim sonrasında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği adı altında eskisinden daha geniş topraklara hükmeden bir büyük konfederasyon yapılanmasına gidilmiştir . Osmanlı İmparatorluğunun çökertilmesinden sonra , bu devletin Avrupa topraklarında bir Balkanizasyon süreci başlatılarak küçük küçük devletçikler yaratılmağa çalışılmış ama bu durumdan sonuç alınamayınca Osmanlıların geri çekildiği Balkan toprakları üzerinde Yugoslavya devleti kurulmuştur .İstanbul’un işgali üzerine , Osmanlı devletinden geride kalan ahalinin içinden çıkan bir öncü grup , eski devletin olanaklarından yararlanarak emperyal saldırı ve işgallere karşı alternatif bir plan hazırlayarak vatan savunmasına girişmiştir . Osmanlı devletine karşı savaşarak bağımsız olan Balkan Hırıstıyan Balkan devletleri dışlanarak Avrupa toprakları üzerinde son kalan Türk toprakları olarak , Trakya’dan başlayarak İran’a kadar olan merkezi alanda bir milli devlet oluşturulmak üzere yola çıkılmıştır . 700 yıllık bir merkezi alan hegemonyası sonrasında çökertilen Osmanlı devletinden geri kalan topraklar ele alınmış,savaş sürecinde direnme hareketleri dikkate alınarak geleceğe dönük yeni bir devletin hazırlıkları yapılmıştır .Savaş öncesi ve sonrasındaki gelişmeler dikkate alınarak , daha sonra Kuvayı Milliye hareketinin önderliğine geçecek olan Mustafa Kemal’in öncülüğünde kurtarılması gereken toprakların incelenmesi yapılarak , ortaya bir milli harita konulmuştur . İngiltere öncülüğündeki Atlantik emperyalizminin ,Osmanlı devleti yerine kurmak istediği Yakın Doğu Konfederasyonu projesi doğrultusunda bölge ülkelerine dışarıdan zorla dayatılan Sevr haritasının Anadolu topraklarını da paramparça yapması yüzünden eski Osmanlı ahalisinin içinden çıkan öncü kadro ,geride kalan topraklarda ,imparatorluğun geri çekildiği topraklardan göç ederek gelen insan topluluklarını da dikkate alarak ,Osmanlı sonrasında kurulacak milli devletin önce topraklarını ve sınırlarını tespit etmek üzere bir Misak-ı Milli planı doğrultusunda hazırlık yapmışlardır . Bu hazırlıklar sonucunda hazırlanan metin, Osmanlı devletinin son meclisinde üyelerin büyük çoğunluğu ile kabul edilerek , geleceğe dönük sürdürülecek ulusal kurtuluş savaşının hem hedefi hem de planı olarak resmi bir hüviyet kazanmıştır .
 
Birinci dünya savaşının Atlantik güçleri tarafından kazanılmasıyla ,zafer elde eden taraf adına İngiliz donması İstanbul’a girmiş ve bu işgal ortamında Osmanlı Meclisi son toplantısını yaparak dağılmıştır .Meclisin dağılmasından sonra , bu meclisin son kararı olarak ilan edilen Misak-ı Milli andı bir ulusal yemin olarak geride kalan eski Osmanlı ahalisi ile beraber Türklere de hedef gösterdiği için , milli sınırlar içerisinde kalan toprakları yeni milli devletin vatanı olarak kabul eden herkes gibi , Osmanlı meclisinin üyeleri de milli sınırları korumak ve bu sınırlar içerisinde yer alan vatan topraklarını savunmak üzere Anadolu’ya geçmişlerdir . Bir anlamda ,Misak-ı Milli , daha sonra Kuvay-ı Milliye adını alacak ulusal kurtuluş savaşının planı olarak öne geçmiş ve bir anlamda Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir bağımsız siyasal yapılanma olarak kurulmasının ilk adımı olmuştur . Devleti yıkılan ve ülkesi işgal edilen bir halk topluluğunun var olma mücadelesi vererek yeni bir devletin çatısı altında devletleşebilmesi için bir ulusal kurtuluş savaşı vermesi gerekiyordu . Misak-ı Milli’den Kuvay-ı Milliye’ye geçilirken böylesine bir milli strateji izleniyordu . Osmanlı genelkurmayı ,Teşkilat-ı Mahsusa ve İttihat ve Terakki ile bir araya gelerek böylesine bir plan yapıyor ve ulusal kurtuluş hareketinin başına da Osmanlı generallerinden birisi olarak Mustafa Kemal getiriliyordu . Hazırlıkların tamamlanmasından sonra da I9 Mayıs I919 tarihinde Samsun’a çıkılarak Türkiye Cumhuriyeti ulus devletinin kuruluşuna giden doğrultuda yola çıkılıyordu . Bir anlamda bitmiş olan Osmanlı devleti son gücü ile kendisinden sonra kurulacak yeni devletin önünü açıyor ve bu dönüşümün plan ve programlarını hazırlayarak uygulamaya geçiriyordu .
 
Misak-ı Milli son Osmanlı meclisinin bir kararı olarak resmen kabul ediliyor ve Osmanlı sonrası için de, geride kalan ahalinin savaşarak uluslaşmasıyla dünya sahnesine çıkan Türk ulusu için de , bir yol haritası meydana getiriyordu .Türkiye Cumhuriyeti devletinin , bu yüzden bir numaralı hukuksal dayanağı ,son Osmanlı meclisinin Türk ulusuna armağan ettiği Misak-ı Milli andıdır . Bir anlamda ,Osmanlı devletinden Türk devletine miras yolu ile kalmış olan bugünkü Türkiye topraklarının ,bir kurtuluş savaşı verilerek kurulmuş olan ulus devletin egemenliğine geçişinin hukuk dayanağı Misak-ı Milli kararlarıdır . Bu kararlara dayanılarak yola çıkılmış ve bu ulusal yeminde ilan edilen vatan toprakları emperyalist işgalci güçler tarafından sürdürülen yok edici saldırılara karşı ,inançlı bir kararlılıkla savunulmuştur . İstiklal Marşında dile getirilen duygu ve düşünceler bu durumun kesin bir kanıtı olarak görülmektedir . Daha sonraki dönemde Türk devletinin Osmanlı devletinin mirasçısı gibi kabul edilmesi , Osmanlı borçlarının yeni Türk devletine ödetilmesi ,Osmanlı devletinden kalan topraklar ile ilgili uluslar arası sorunlarda Türkiye Cumhuriyetinin Osmanlı devletinin devamı olarak görülmesi de son imparatorluk meclisinin aldığı son karar ile yeni devlete doğru bir bağlantı kurması nedeniyledir . Devletler hukukuna göre , devletler tarih sahnesinden çekilirken meydana getirdikleri siyasal ve hukuksal boşlukların doldurulması zorunluluğu vardır .Misak-ı Milli kararları ,bir devletin tarih sahnesinden çekilirken kendisinden sonra meydana gelebilecek siyasal boşluğun doldurulması doğrultusunda hareket ederek belirleyici olmasıdır . Buna göre Osmanlı devleti ahalisinin büyük çoğunluğunun Müslüman ve Türk asıllı olmasını dikkate alarak ,terk ettiği topraklardan Anadolu’ya gelen göçmenleri de kapsayıcı bir biçimde yeni devletin sınırlarını çizmiştir . Çizilen bu sınırlar içinde kalan topraklar ,daha sonraki aşamada Türkiye Cumhuriyeti kurulurken yeni devletin ülke unsurunu meydana getirmiştir . Ortaya yeni bir ülke Misak-ı Milli kararları ile konulurken , Osmanlı sonrasındaki yeni devletin ilk adımı da atılmıştır . Ortaya konan yeni ülke eski Osmanlı ahalisinin yeni vatanı olarak belirlenince , geriye bir ulusal kurtuluş savaşı verilerek yeni devletin kurulması kalmıştır .
 
Ülke unsuru üzerinde toplanan göçmenler Anadolu halkı ile kaynaşarak batılı emperyalistlere karşı bir kurtuluş mücadelesi verince , yeni devletin halk unsuru da tamamlanmış ve savaş içinde toplanan ulusal kongreler aracılığı ile de yeni devlet örgütlenmesi tamamlanarak , Türkiye Cumhuriyetine giden yol tamamlanmağa çalışılmıştır .
 
Misak-ı Milli kararları incelendiğinde metin içinde şu maddelerin bulunduğu görülmektedir:
 
1-Osmanlı devletinin ,özellikle Arap çoğunluğunun yerleşmiş olduğu ,Mondros Mütarekesinin yapıldığı sırada düşman ordularının işgali altında kalan kesimlerinin geleceğinin ,halklarının serbestçe açıklayacakları oy uyarınca belirlenmesi gerekmektedir . Söz konusu silah bırakışımı çizgisi içinde dili,soy ve amaç birliği bakımlarından birbirine bağlı olan karşılıklı ,saygı ve özveri duyguları besleyen soy ve toplum ilişkilerinin koşullarına saygılı Osmanlı İslam çoğunluğunun yerleşmiş bulunduğu kesimlerin tümü,ister bir eylem,ister bir hüküm ile olsun hiçbir nedenle birbirlerinden ayrılamayacak bir bütündür .
 
2-Halkı,özgürlüğe kavuşunca ,oylarıyla anavatana katılmış olan üç il (Kars,Ardahan ve Batum) için gerekirse yeniden halkın serbest oylarına başvurulması kabul edilebilir .
 
3-Türkiye ile yapılacak barışa değin ertelenen Batı Trakya’nın hukuksal durumunun belirlenmesi de ,halkının özgürce açıklayacağı oya göre olmalıdır .
 
4-İslam halifeliğinin ve yüce saltanatın merkezi ve Osmanlı hükümetinin başkenti olan İstanbul kenti ile Marmara denizinin güvenliği her türlü tehlikeden uzak tutulmalıdır .Bu ilke saklı kalmak koşulu ile ,Akdeniz ve Karadeniz boğazlarının dünya ticaret ve ulaşımına açılması konusunda ,bizimle birlikte öteki tüm devletlerin oybirliği ile verecekleri karar geçerlidir .
 
5-Müttefik devletler ile düşmanları ve onların kimi ortakları arasında yapılan antlaşmalardaki ilkeler çerçevesinde ,azınlıkların halkları,komşu ülkelerdeki Müslüman halkların da özdeş haklardan yararlanması umuduyla bizce de benimsenip güvence altına alınacaktır .
 
6-Ulusal ve ekonomik gelişmemize olanak bulunması ve daha çağdaş biçimde düzenli bir yönetimle işlerin yürütülmesini başarmak için,her devlet gibi bizim de gelişmemiz koşullarının sağlanmasında ,bütünüyle bağımsızlığa ve özgürlüğe kavuşmamız ana ilkesi varlık ve geleceğimizin temelidir . Bu nedenle siyasal,yargısal,parasal ve bunun gibi alanlarda gelişmemizi önleyici sınırlamalara ve kapitülasyonlara karşıyız.Saptanacak borçlarımızın ödenmesi koşulları da bu ilkelere aykırı olmayacaktır .
 
Misak-ı Milli kararlarının metninden de anlaşıldığı üzere , Osmanlı sonrasında kurulacak olan yeni devletin dayanacağı temel ilkeler ortaya konulmaktadır . İmparatorluğun geri çekildiği topraklar dikkate alınarak Türk ve Müslüman ahalinin çoğunlukta bulunduğu merkeze yakın alanlar bütün bir yapı içerisinde toplanmağa çalışılmıştır . Osmanlı devletinin esas ülkesi olan Balkan bölgesininin Balkanizasyon süreciyle Türklerin elinden alınması sonrasında , Balkanlar’dan kovulan büyük Türk nüfusu Anadolunun her yanına gelerek yerleşmiş ve işgalci batının emperyal ordularına karşı bir var olma savaşı verilerek kurtarılan yeni yerleşim alanlarının bir araya getirilmesi sonrasında , Türk ulusunun oluşturduğu milli devletin ulusal vatanı olarak Anadolu yarımadası ilan edilmiştir . Ege adaları,Batı Trakya bölgesi , Batum ‘un yer aldığı Müslüman Acaristan ülkesi ,Kerkük ve Musul dahil olmak üzere , Anadolu’yu çevreleyen adalar ve topraklar yeni Türk ve Müslüman devletin doğal sınırları içerisinde yer almıştır . Ne var ki , bu bölgeler Misak-ı Milli sınırları içerisinde bulunmalarına rağmen ,Lozan Antlaşması sırasında Türkiye Cumhuriyeti devletinin milli sınırları içinde dünya ülkelerine kabul ettirilememiştir .Türk ordularının zaferleri üzerine , batılı ülkelerin davetiyle Lozan Konferansı yapılmış ama çok sert geçen tartışmalar nedeniyle Osmanlı devletinin son meclisi tarafından ilan edilen merkezdeki Türk ve Müslüman çoğunluğu sınırları bir bütünlük içerisinde dünya devletlerine benimsetilememiştir . Geleceğe dönük emperyal plan ve projeler yüzünden İngiltere ve Fransa gibi büyük devletler Lozan görüşmelerinde Mısak-ı Milli sınırlarına karşı çıkmışlar ve bu yüzden uzun süren tartışmalar birbirini izlemiştir .Bir ara ,sınırların belirlenmesi konusunda karşılıklı ısrarlar yüzünden konferans görüşmeleri yarıda kalmış ve Türk heyeti Ankara’ya dönmüştür .
 
Bağımsız bir Türk devletini kesinlikle kabul etmek istemeyen batılı emperyalist ülkeler in oluşturduğu konferans heyeti ,Türkleri ve Müslümanları bütünüyle Avrupa’dan atma doğrultusunda Ege adaları ve Batı Trakya’yı Yunan nüfusu az olmasına rağmen Yunanistan’a bırakmış ,bir petrol bölgesi olan Batum’u Gürcistan üzerinden Sovyetler Birliği’ne bırakarak Rusya’ya sus payı vermiş ,Orta Doğu’nun en büyük petrol yataklarına sahip bulunan Kuzey Irak bölgesini de Türklerin elinden alarak yeni kurulan yapay bir Mezopotamya devleti olarak Irak’a teslim etmiştir . Merkezi imparatorluğun yerine merkezde bir milli devlet kurulurken , bölgelerin halk topluluklarının Türk ve Müslüman asıllı olmalarına tam olarak bakılmamış , doğu ve batının önde gelen emperyal devletlerinin geleceğe dönük planları doğrultusunda Misak-ı Milli sınırlarından ödünler verilmek zorunda kalınmıştır . Yüzyılların başkenti olan İstanbul’a karşı Ankara hükümetinin yeni güç merkezi olarak tanınabilmesi ve ,Ankara’nın başkent olduğu bir Türkiye Cumhuriyeti devleti yapılanmasına bir an önce gidilerek merkezdeki otorite boşluğunun doldurulabilmesi için yeni Türk devleti Misak-ı Milli kararlarından bazı ödünleri kabul ederek Lozan Antlaşmasını imzalamak durumunda kalmıştır . Devletsizlik durumundan kurtulmak ,bir an önce ortaya çıkan otorite boşluğu alanında yeni Türk devletini egemen kılabilmek üzere , Türk heyeti Lozan görüşmelerinde olumlu davranmış ,sınır tartışmaları yüzünden yarıda kalan konferansın tamamlanması sağlanarak Türkiye Cumhuriyeti devleti bütün dünya kamuoyuna Lozan antlaşması ile resmen kabul ettirilmiştir . İngiltere’nin Sevr protokolu doğrultusunda Anadolu topraklarında da parçalı bir yapılanma konusunda ısrarcı olması yüzünden çıkmaza giren konferans daha sonraki aşamada Atatürk’ün yönlendirmesiyle olumlu sonuçlanma noktasına gelebilmiştir .
 
Ankara hükümetinin , Lozan zaferi ile kendisini bütün dünyaya kabul ettirebilmesinin faturası , Ege Adaları ,Batı Trakya,Kuzey Irak ,Nahcivan ve Batum bölgelerinin Türk sınırlarının dışında bırakılması olmuştur . Ayrıca Kıbrıs konusu doğru dürüst gündeme getirilememiş ,böylece son aşamada İngiltere’nin o zamanki dünya devleti olan Büyük Britanya İmparatorluğu adına Lozan belgesini imzalaması gerçekleştirilebilmiştir . Atatürk , yeni devletin kurucu önderi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açış konuşmasında yeni Türkiye’nin Misak-ı Milli sınırları içerisindeki bir yurda oturacağını resmen ilan etmesine ,ayrıca Erzurum ve Sivas Kongrelerinde milli sınırların içindeki vatan topraklarının kurtarılmasının ana hedef olarak seçildiği belirlenmesine rağmen , yeni devleti savaş sonrası koşullarda dünya kamuoyuna benimsetebilmek açısından bazı ödünler ile imza aşamasına gelinmiştir . Bu doğrultuda , Türkçü kesimler Azerbaycan’ın dışarıda bırakılmasını ,İslamcı çevreler ise , halifeye bağlı kalan Orta Doğu Müslümanlarının dışarıda bırakılmasını bir hezimet olarak görmüşler ve bu yüzden Lozan Antlaşmasını eleştirerek Atatürk yönetimine karşı çıkmışlardır . Türkçüler Turan imparatorluğu hayali peşinde koşarken , İslamcılar bir büyük İslam imparatorluğunu Emevi ve Abbasi imparatorlukları gibi oluşturma gibi son derece zor bir planı düşlerken , Atatürk ve arkadaşlarının yönetimindeki Ankara hükümeti ,gerçekçi bir yol izleyerek Lozan Konferansını başarıyla sonuçlandırarak , Türkiye Cumhuriyetinin uluslar arası ailenin onurlu bir üyesi olmasını sağlamıştır .İngiltere işin başından beri Yunanlıları Türklere karşı desteklemiş ve küçük Yunan devletinin fazlasıyla büyümesini sağlamıştır . Petrol kuyularının bulunması üzerine de , Kuzey Irak üzerindebaskı kurularak bu Müslüman çoğunluklu bölgenin Türkiye ile birleşmesine izin verilmemiştir . Ayrıca Kerkük ve Musul ile Batum gibi petrol merkezleri emperyal güçler olarak İngiltere ve Rusya arasında paylaşılmış ve yeni Türk devletinin elinden bütün petrol alanları alınarak ,Türkiye Cumhuriyetinin diğer Orta doğu ülkeleri gibi bir petrol ülkesi olmasına izin verilmemiştir . Uluslar arası konjonktürün baskıları nedeniyle misak-ı Milli bir bütün olarak Lozan’da karşı taraftaki batılı ülkelere benimsetilememiş ve dünya dengeleri doğrultusunda bazı ödünler sayesinde misak-ı milli ile ilan edilmiş olan yeni devletin ülke topraklarının ancak beşte dördü kurtarılabilmiştir . Konferansın etkileri açısından konu ele alındığında bunun da çok büyük bir kayıp olarak görülmemesi gerekmektedir .
 
Mısak-ı Milli planı ,aslında dünya imparatorluğu peşinde koşan Atlantik emperyalizminin Osmanlı imparatorluğuna dayatmış olduğu Sevr haritasına karşı Anadolu halkının ve Türk ulusunun vermiş olduğu bir ulusal yanıttır . Atatürk’ün Büyük Söylev’de dile getirdiği gibi , zorunlu koşullar içerisinde yürütülen ulusal kurtuluş savaşının ana amacının ,Misak-ı Milli haritasını Türk vatanına dönüştürme girişimi olduğu ve bunun da Sevr haritasının çizilmesini önlemeğe yönelik bulunduğu açıktır . Emperyalizm böl ve yönet taktikleri ile bazı alt kimlikleri kullanarak ,Osmanlı İmparatorluğu yerine kendilerine bağımlı bir statüde kurmak istedikleri Yakındoğu Konfederasyonunun eyaletleri olabilecek küçük devletçikler yaratma peşinde koşarken , bölge halkı Ankara hükümetinin arkasında toparlanarak bir ulusal kurtuluş savaşı vererek hem uluslaşıyor ,hem de savaş sonrasında kendi ulus devletini kurarak merkezdeki egemenlik düzenini oluşturuyordu . Türk devleti ,yurtta sulh ve dünyada sulh sloganı ile ortaya çıkarken ,bölge için güvenlik ve barış üretmeye yönelik bir yapılanma içinde olduğunu ve emperyalist güçlerin merkezi alanı ele geçirme planlarına karşı bir çizgide her türlü savaşa karşı çıkılacağını açıkça beyan ediyordu . Ayrıca ,Lozan görüşmeleri sırasında barışçı bir tutum izlenerek yeni ihtilaflar çıkartılmamağa çalışılıyor böylece savaş sonrasında bir an önce barış ortamının oluşturulmasına dikkat ediliyordu . Ne var ki , daha Birinci Dünya Savaşı bitmeden ikinci dünya savaşının hesaplarını yapan petrol coğrafyasına bütünüyle egemen olabilmenin çabaları içine giren batılı emperyalist güçler Misak-ı Milli kararlarına direnerek , olabildiğince küçültülmüş bir Türkiye istiyorlardı . Anadolu’yu devletsizliğe mahkum edenler , geleceğini de ipotek altına almak istiyorlardı . Bu emperyalist tutum , Siyonist İsrail planları ile de birleşince , Osmanlı devleti sonrasında hiçbir biçimde Türk hegemonyasına izin vermek istemeyen katı bir batılı yaklaşım merkezi coğrafya üzerinde etkili oluyordu .
 
Misak-ı Milli kararları , yeni Türk devletinin dış sınırlarını çizdiği doğrultuda Lozan barış Antlaşmasını batılı ülkeler imzalamalarına rağmen ,bugün gelinen aşamada Avrupa birliği üyesi ülkeler aldıkları resmi kararlar ile Türkiye Cumhuriyeti’nin doğu sınırlarını tanımadıklarını açıkça ilan etmektedirler . Avrupa Birliğinin çeşitli kurullarından çıkan kararlarda Türk devletinin doğu sınırlarının belirsiz olduğu ileri sürülmekte ve bu durum Türkiye’nin Avrupa birliğine tam üye olma sürecinde esaslı bir engel olarak Türklerin karşısına çıkartılmaktadır .Lozan görüşmeleri sırasında gözlemci ülke olarak konferans toplantılarına katılan Amerika Birleşik Devletleri , Antlaşma metnini imzalamayarak Türkiye Cumhuriyetinin Misak-ı Milli andından gelen sınırlarını resmen tanımamıştır . Soğuk savaş yıllarında Türkiye ile müttefik olma konumuna gelen bu batılı emperyal devlet , Türkiye ile ittifakı girerken bile Lozan Antlaşmasını uygun bulduğunu beyan etmeyerek Türkiye’nin sınırlarını tartışma konusu bir mesele olarak ortada bırakmıştır .
 
 Hiçbir dostluk ve müttefiklik anlayışına sığmayacak bu iki yüzlü tutumunu devam ettirmekte sakınca görmeyen emperyalist ABD , hem Türkiye’yi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmağa kalkmakta hem de dostluk ilişkisi içine girmiş olduğu bu ülkenin milli sınırlarını tanımayan bir düşman gibi hareket etmektedir . Düny tarihinde görülen bütün dostluk ve müttefiklik , antlaşmalarında taraflar birbirlerini oldukları gibi kabul ederek birbirlerinin güvenliği için gerekli olan adımları atarken , ABD Lozan Antlaşmasını imzalamayarak Türk devletinin bugünkü yapısını ve milli sınırlarını resmen tanımadığını ortaya koymuştur . Böylesine çifte standartlı bir durum varken , Türkiye’nin hala ittifak ilişkileri doğrultusunda hareket ederek kendisini korumaması gerçekten son derece çelişkili bir durum olarak bugünün konjonktüründe ortaya çıkmıştır . Asıl öncelikle çözüme kavuşturulması gereken meselenin Türkiye’nin Misak-ı milli sınırlarının batılı müttefikleri tarafından tanınması olması gerekirken , Türk devleti bugün tümüyle doğu sınırlarını ortadan kaldırabilecek yeni siyasal senaryolara doğru zorla sürüklenmektedir .
Türkiye Cumhuriyeti dünya barışı için Misak-ı Milli andının bazı maddelerinden iyi niyetle vazgeçmesi gibi olumlu bir tutum ortaya koymasına rağmen ,bu antlaşmayı imzalamış olan batılı devletlerin imzaladıkları Lozan Antlaşmasının metnini unutarak ,Türkiye’yi parçalaracak yeni devletler ortaya çıkaracak farklı bir yapılanmaya doğru zorlamaları , Türk tarafının gösterdiği iyi niyetin açıkça istismar edildiğini ortaya koymakta ve Türkiye’nin sınırlarını resmen tanımayan Amerikan emparyalizminin İsrail siyonizmi ile işbirliği yaparak yeni bir Orta Doğu yaratma maceralarında Türkiye’yi her yönden tehlikeye sürüklemeleri ,Türk ulusu ve devleti tarafından kolaylıkla kabul edilebilir bir durum değildir . Türk devleti düşmanları ile uğraşırken ,bugün gelinen aşamada dostları ve müttefikleri tarafından arkadan vurulmakta ve bir de dostları ile uğraşmak zorunda bırakılmaktadır . Bu kadar istismara ortam sağlayan Türklerin iyiniyetli tutumunun giderek saflığa dönüştüğü görülmekte ,bölge ülkelerine karşı Türkiye Cumhuriyetinin batı emperyalizminin çıkarları doğrultusunda kullanılması , Türk ulusu tarafından bir türlü kabul edilememektedir . Mandacı siyasal kadrolarla işi bitirmek isteyen batılı emperyalistler Türkiye’yi komşuları ile karşı karşıya getirirlerken ,uluslar arası hukuk açısından ana sorun olarak hem Misak-ı Milli Andı , hem de Lozan Antlaşması gündeme gelmektedir . Misak-ı milli andı ile ortaya konan iç dinamiği temsil eden ulusal iradenin , uluslar arası konjonktürde batılı devletlerin imzaları ile benimsenmiş Lozan Antlaşması ile tamamlanması ile Türkiye Cumhuriyeti Birleşmiş Milletlere üye bir hukuk devleti olarak kuruluşunu tamamlamıştır . Ne var ki , geçen asrın başlarında Türkiye’yi bağımsız bir devlet olarak kabul edenlerin bugün yeni orta Doğu planları doğrultusundan bu durumdan vazgeçtikleri görülmekte ,bu yüzden çok ciddi siyasal ve hukuksal sorunlar haksız bir biçimde bölge ülkeleriyle beraber Türkiye’nin başına sıçratılmaktadır . ABD ve İsrail ikilisinin , geçen asrın başlarında çizmiş oldukları Orta Doğu haritasını beğenmemeleri ve kendi çıkarları doğrultusunda yeni bir Orta Doğu düzeni kurmağa kalkışmaları bütün bölge ülkeleriyle beraber Türkiye’yi de ciddi olarak tehdit eden siyasal gelişmeleri bir biri ardı sıra gündeme getirmiştir .
 
Türkiye Cumhuriyetinin yasama organı olan Türkiye Büyük Millet Meclisine seçilmiş olan bütün milletvekilleri ,Türk ulusunun birer temsilcileri olarak milletvekili yemini ederken , Misak-ı Milli andına bağlı kalacaklarına dair bir söz vermektedirler . Bu yüzden ,Misak-ı Milli kararlarından gelen ve Lozan antlaşması ile dünya devletleri tarafından da benimsenen Türkiye’nin milli sınırlarına bağlı kalarak hareket etmek durumundadırlar . Hukuken böyle olması gerekirken ,Türkiye’nin milli sınırlarını ortadan kaldıracak , Türkiye’yi bölecek hatta daha da ileri giderek Türk devletini bütünüyle yok edecek bazı siyasal gelişmeler ile plan ve programlara , bazı parlamento üyelerinin alet olmaları ,ABD emperyalizmi ve İsrail siyonizmine paralel bir çizgide hareket etmeleri , ulus devleti olduğu kadar Türkiye cumhuriyetinin üniter yapısını da tehdit etmekte ve Türk kamuoyunu geleceğe dönük ciddi bir hesaplaşmanın içine doğru çekmektedir . Türkiye’de var olan anayasal düzen çerçevesinde bir hukuk devleti hala geçerli olduğuna göre ,Misak-ı Milli andına bağlılık yemini eden Türk ulusunun bütün temsilcilerinin Lozan Antlaşmasına saygılı bir biçimde hareket etmeleri beklenmektedir . Ne var ki ,bu durum tamamen tersinin gündeme gelmesiyle beraber Türkiye Cumhuriyeti içinden çıkılmaz bir siyasal çıkmaza doğru sürüklenmektedir . ABD ve İsrail ikilisinin yeni Orta Doğu yaratma planları Irak ve Suriye’nin kuzey bölgeleri üzerinden Türkiye’yi tehdit etmeğe başladığı aşamada , bu sorunlar Türk ulusu açısından ancak Misak-ı Milli kararları doğrultusunda ele alınabilecektir . İsrail ve ABD ikilisinin , Arap ve Türk dünyasını karşısına alarak oluşturdukları Kuzey Irak’taki kukla petrol devletçiğini Türkiye üzerinden korumağa kalkmaları , Türkiye’yi bütün Arap ve İslam dünyası ile karşı karşıya getirdiği gibi Misak-ı Milli kararları ile ,Lozan Antlaşması hükümlerinin çiğnenmesine yol açmaktadır . Türk devleti Lozan Antlaşması ile Irak’ın kuzeyini alamamıştır .İngiltere’nin baskıları yüzünden Kerkük ve Musul daha sonra kurulmuş olan Irak devletine bırakılmıştır . Hukuken Kuzey Irak Irak devletinin bir parçasıdır . Burada bir kukla devlet kurarak bunu Türkiye’yi de bölecek bir biçimde Türk devletinin himayesine vermek , her türlü hukuka aykırı olduğu için ancak siyonizmin çılgınlığı ile açıklanabilecek bir durumdur .Batının eski emperyalist alışkanlıklarını günümüzde sürdürerek ulus devletleri parçalamağa kalkışmak ,İspanya,Fransa,Almanya,İtalya ve İngiltere gibi batılı devletlerde ters teptiği gibi , dünyanın diğer ülkelerinde de ters tepmektedir . Batılı ülkeler böylesine bir çelişkiyi kendilerine karşı açıklayamazken , Türkiye ve Orta Doğu ülkelerine baskı yapma hakkına sahip olamazlar . İskoçya,Katalanya ,Bask,Korsika ,Bavyera gibi küçük devletçikler bağımsız devlet olmadan Irak ya da Suriye’nin kuzey bölgelerinde bağımsız devletçiklerin uluslar arası hukuka göre kurulamamaları gerekir .
 
Küresel emperyalizm dünyaya egemen olacak diye Orta Doğu yeniden düzenlenmeğe kalkışılmakta , Büyük Orta Doğu Projesinin arkasından Siyonist bir Büyük İsrail Projesi bölge ülkelerine dayatılmaktadır . Bu gibi projeler doğrultusunda Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinde gelecekte bağımsız olacak küçük devletçikler yaratmak ve bunları Türkiye’nin himayesine bağlamak ,Türk devletinin de bölünmesine hatta ortadan kalkmasına gidebilecek vahim senaryoları birbiri ardı sıra öne çıkarmaktadır . Emperyal ve Siyonist güçler bugünkü Orta Doğu haritasını geçici görmekte ve gelecekte bölgede İsrail’den büyük bir devlet bırakmamağa çalışmaktadırlar . Balkanlar ve Kafkaslar’da Misak-ı Milli kararları doğrultusunda milli sınırlarını çizmiş bulunan Türkiye cumhuriyeti , bir hukuk devleti olarak Irak ve Suriye ile devam etmekte olan Misak-ı Milli sınırları ile de kendisini bağlı hissetmektedir . Türk ulusu tarihin derinliklerinden gelen gücü ile geleceğe yönelik olarak bir varlık savaşı vermiş ve bunu kazanmıştır . Kendi temsilcileri ile çizdiği Misak-ı milli andını da bir ulusal yemin olarak uygulama alanına aktarmıştır . Türk devletinin meşruluğunun ilk basamağı ve çıkış noktası Misak-ı Milli andıdır . Bu yeminin getirdiği kararlar ile Türk devletinin ülkesi belirlenmiş ve vatan topraklarına milli sınırlar çizilmiştir . Şimdi hegemonya,ya da petrol maeraları doğrultusunda bu sınırların değiştirilmesi istenmektedir . Ne var ki , Misak-ı Milli sınırlarının halen geçerli olduğu unutulmaktadır . Bu sınırlar geçerli olduğu sürece hiçbir yabancı devlet Türkiye’nin milli sınırları içerisine giremez, ya da komşu devletlerin sınırları içerisinde gündeme getirilen karışıklar sonucundaki prematüre devletçikleri Türkiye’ye yamama hakkına sahip olamaz . Birleşmiş Milletlerin kurucu üyelyerinden birisi olarak Türkiye cumhuriyeti hem sonuna kadar hukuk devleti olarak ayakta kalmağa çalışmakta ve aynı zamanda kendisine yönelik emperyal planlara karşı da uluslar arası hukuka dayanarak kendisini korumağa çalışmaktadır . Türkiye’nin bu hukuka uygun tutum ve davranışlarının diğer ülkeler tarafından da izlenmesi , bölgede dış güçlerin yaratmış olduğu karışıklık senaryolarına karşı barışçı bir denge sağlayabilecektir . ABD ve İsrail’in yeni Orta Doğu düzenleri Türkiye’nin Misak-ı Milli sınırlarını ortadan kaldıramamalıdır . Türkiye Cumhuriyeti kendisini var eden misak-ı Milli andı ile halen kendisini bağlı olarak görmektedir .
 
Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olarak kuruluşundan gelen hukuki dayanaklarının bulunduğunu bugünün koşullarında herkesin hatırlamasında büyük ulusal yarar vardır . Bağımsız türk devletinin merkezi coğrafyada kurulmasına giden yolun ilk basamağında Misak-ı Milli andı kabül edilerek geleceğe yönelik sürecin sınırları belirlenmiştir . Bu doğrultuda hazırlıklar yapıldıktan sonra Samsun’a çıkılmış ve Amasya tamimi ile milletin azim ve kararlılığı ile mücadele edileceği bütün dünyaya ilan edilmiştir . Erzurum ve Sivas Kongreleri ile Anadolu halkının katılımı ve destekleri sağlanmıştır .Atatürk’ün Bakü Kurultayı sonrasında el yazısı ile TBMM başkanlığına vermiş olduğu Halkçılık beyannamesi ile de yeni devletin ilk anayasasının kabul edilmesi ne giden yol açılmıştır . Ulusal kurtuluş savaşının kazanılması ve cumhuriyetin ilanından sonra da imzalanan Lozan Antlaşması ile bütün dünya ülkeleri Misak-ı Milli kararlarına uygun olarak kurulmuş olan çağdaş Türk devletini resmen kabul etmişlerdir . Şimdi Türkiye’nin güney sınırları ile oynayarak bazı emperyal projelere alet edilmesine karşı , Türk ulusu ve devleti geçmişten gelen hukuki yapısı ve birikimi ile karşı çıkarak ulusal egemenlik düzeninin milli sınırları içerisinde devam ettiğini herkese gösterebilmelidir . Unutulmamalıdır ki , Misak-ı Milli andı halen geçerlidir ve bu ulusal yemine göre kurulmuş olan Türk devleti milli sınırları içerisinde tek egemen güç olarak Türk ulusunun güvenliğini korumaktadır .Türk devleti bu yönü ile de bölge barışına katkı sağlamaktadır . Türkiye’yi güney komşuları ile karşı karşıya getiren Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerindeki prematüre yapıların Türkiye’ye bağlanması senaryolarına Misak-ı milli kararlarının engel olduğu hatırlanmalıdır . Türk devleti kendisini var eden Misak-ı Milli kararlarına sahip çıkarsa varlığını koruyabilecektir ,Misak-ı Milli çiğnenirse o zaman Türk devletini var eden hukuki yapıda yıkılacağı için yeniden Birinci Dünya Savaşı sonrası döneme geri dönülecektir . Türk ulusu bir ulusal kurtuluş savaşı vererek elde ettiği ulusalm kazanımlarından vaz geçmemek durumundadır . Bu yüzden hiçbir Türk vatandaşı Misak-ı Milli andından vazgeçemez . Misak-ı Milli’den vazgeçmek hukuk açısından Türkiye Cumhuriyetinden vazgeçmek anlamına gelmektedir .
 
K A Y N A K Ç A :
1-ANIL ÇEÇEN –Türkiye Cumhuriyeti ulus devleti , Ankara 2007 ,Kilit yayınları
2-NEJAT KAYMAZ –TBMM’de Misak-ı Milliye bağlılık andı içilmesi konusu ,Tarih ve toplum dergisi,
İstanbul 1985 , sayı I9 ve 20,21 ,
3-NURİ KÖSTÜKLÜ – Misak-ı Milli ve Atatürk’ün milli dış politika hedefleri , Selçuk Üniversitesi ,Yurtta
Sulh,cihanda sulh paneli , Konya IO Kasım I99I,
4-AHMET MUMCU –Misak-ı Milli ve anayasamız , Atatürk araştırma merkezi dergisi ,sayı 3
5-MESUT AYDIN – Misak-ı Milli ve yeni Türk devletinin sınırları , www,dergiler,ankara edu.tr
 
Ekleyen:  Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Tarih:  15.1.2013
İzlenme: 
Yazdır:Yazdır
Eklenen Yorumlar 
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN Yazıları
HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEKProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 10.8.2023 Devamı
CUMHURİYETİN 100. YILINDA 100 İL VE 1000 İLÇEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.7.2023 Devamı
YANLIŞ STRATEJİLER İLE SEÇİM KAZANILMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.6.2023 Devamı
SEÇİMLER TÜRKİYE'NİN EKSENİNİ BOZUYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 20.5.2023 Devamı
CUMHURİYET SENATOSU ACİLEN HURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 22.3.2023 Devamı
TÜRKİYE''DE YÖN HAREKETİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2023 Devamı
TÜRKİYE DE MÜBADELE MÜBADİLLERİLE ULUS DEVLET -SIĞINMACILAR İLE FEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
MÜBADELE VE ULUS DEVLETLERProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.1.2023 Devamı
ALMANYA'NIN HATASINI TÜRKİYE TEKRARLAMAMALIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 30.11.2022 Devamı
KAPANMAYAN PARANTEZ HALK EVLERİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 21.11.2022 Devamı
İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ - Paris-Londra ve Ankara-İstanbulProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.10.2022 Devamı
KAMU YÖNETİMİ AKADEMİSİ (KAYA) ACİLEN KURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.8.2022 Devamı
ATATÜRK CUMHURİYETİNİN MODELİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 12.7.2022 Devamı
BÖLÜNEREK FEDERASYON DEĞİL BÖLÜNMEDEN KONFEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 6.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞI Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 31.5.2022 Devamı
ATATÜRK'ÜN VASİYETİ VE HİLAFET FEDERASYONU Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.5.2022 Devamı
ANKARA KALESİ- 318 1921 ANAYASASI ÇÖZÜM OLAMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.5.2022 Devamı
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DEREFORM YAPILMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
AFRİKA DA TERÖR OYUNLARIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 7.4.2022 Devamı
HALKÇILIK PROGRAMINDAN HALKEVLERİ’NEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2022 Devamı
İSRAİL VE KIBRISProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 15.2.2022 Devamı
ANKARA ULUS İLÇESİ KURULMALIIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.2.2022 Devamı
AVRUPA OLMADI, AFRİKA OLUR MU?Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.1.2022 Devamı
TÜRK DÜNYASI BÜTÜNLEŞİYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.12.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.11.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 28.10.2021 Devamı
YENİ KEMALİZM OLAMAZ AMA GÜNCEL KEMALİZM OLABİLİRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.10.2021 Devamı
NE YENİ OSMANCILIK NEDE NEO KEMALİZMProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.8.2021 Devamı
ATATÜRK'ÜN PARTİSİNDE OLİBERAL OYUNLARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.8.2021 Devamı
GÖÇLER ARCILIĞI İLE ULUS DEVLET TASVİYESİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 17.8.2021 Devamı
İÇ SAVAŞ TÜRKİYE'Yİ YIKARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.8.2021 Devamı
TÜRKİYEYİ TÜRKÇÜLÜK KURDUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.5.2021 Devamı
Sayfalar : 1  2  3  4  5  6  7  8  9  
Yazarlar
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEK
M. Yahya EFE

Dünya Engelliler Günü
Hüseyin TOPRAK

UYAN ŞAHİN UYAN GÖR NELER OLDU…
Harika ÖREN

İnsanlığın Kırmızı Çizgileri
Metin Mercimek

YAŞAM ANLAYIŞIMIZ SEVGİ OLSUN
Belma Demir AKDAĞ

BİR YIL DAHA GİTTİ
Ahmet GÖKSAN

GELECEĞİMİZİN YOLU
Sevgi Ünal

YAZMIŞ KIŞMIŞ
Münevver ÖZCAN

TANIK OL KARAR VER
Dr. İbrahim ATEŞ

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nevin BALTA

İzmir İktisat Kongresi 100 Yaşında
Şahika ÖNER

BENİM ANNEM!
Ayten YAVAŞÇA

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Fevziye ŞİMDİ

UMUT
Günseli RUMELİOĞLU

EVRİMİN GÜNCELLENMESi
Yekta Güngör ÖZDEN

Ne günlere kaldık…
Oktay ZERRİN

Anadolu Mektebi Okul Paneli
Arzu KÖK

Gençler!...
Dr. Doğan KUŞMAN

Müslüman mısınız?
Alev YILDIRIMCI

Zaman yok
Handan ÇÖLAŞAN

Bu DÜNYA
Bekir COŞKUN

Yazı bilmem
Orhan SELEN

UNUTKANLIK SALGINI
Elveda TANIK

LEBALEB KONGRE...

>>>>>>>>>>>>>>>>>>
 



 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>
 

 

 

 

Her Hakkı Saklıdır. Efe'ce Haber Gazetesi © 2008 Tasarım : Linear Yazılım

Reklam