Anlam ve içeriği gereği önemli bir gün 8 Mart.
Peki, dile getire biliyor muyuz ya da yaşaya biliyor muyuz tam anlamıyla.
Bana kalırsa pek sayılmaz çünkü dünyada ve yurdumuzda o kadar çok kadın haksız şiddete maruz kalıyor ki.
Bu yıl yalnızca onca kadın öldürüldü. Hal bu ki gün geçmiyor yasalar çıkıyor.
Bir eksiklik var ya da biz kadınlar kadercilikten kurtulamıyoruz.
Bir araştırmaya göre eğitim seviyesi ne kadar düşükse kabullenen sayısı artıyor bu durumu.
Peki, kadın neden susuyor?
Kadın susuyor eğer çocuğu varsa ama erkek bunu böyle algılamıyor. Korkuttuğunu sindirdiğini güçlü olduğunu düşünüyor.
Kadın aslında yasaları, haklarını bilmiyor ya da yine yoğun annelik içgüdüsü. Çocuk mağdur olur ben çekeyim çocuğun suçu ne, babasız mıbırakırım yarın bana hesap sorar gibi düşüncelerle sabır çekiyor.
Aslın da çocuk bu ortam da çok ta sağlıklı büyümediği gibi birde beli bir yaşta evden ayrıldığında kadın bir ömrü yarılamış oluyor. Mutsuz ve bitkin.
Bizler artık kadercilikten önce kendi haklarımızı öğrenmekle başlamalıyız. Yaşamımıza bir düzen koymalı ve kaliteli olmasına özen göstermeliyiz.
Bu öncelikle kararlı olmak gerektiriyor. Ne istediğimizi düşünmeli ve kararlar almalıyız.
Kendi ayaklarımızın üstün de durma fikrine sıcak bakmalıyız çünkü bu her şarta ihtiyacımız olan bir durum.
Kendimize saygımızı muhafaza etmeliyiz.
Yalnız olmadığımızı bilmeliyiz çünkü artık kadın sığınma evleri var ve siz başvurduğunuz takdir de her şeyinizle sahipleniliyor.
Siz istemediğiniz sürece bir kişi bile size ulaşamıyor.
Yeteneğinize göre iş veriliyor, ev temin ediliyor, ihtiyaçları karşılanıyor, mayış bağlanıyor.
Yani karar sizin yaşam kimseyi kimseye bağışlamamıştır.
Dinimizde bırakın kadına şiddeti kendi doğurduğu çocuğa bile istemedikten sonra anne emzirmiyor ve sütanne denilen ikinci bir hanım bulunuyor.
Siz kendiniz koruyamıyorsanız kimsenin sizi koruya bileceğini sanmayın ..
8 Mart umarım bu yıl layığınca anlaşılır yoksa etkinlik yapmaya bir fırsat günü olmaktan öte bir işe yaramayacak.