Yirmi birinci yüzyılın devrimi bir güney Amerika ülkesinde gerçekleşti . İnsanlık tarihinin uygarlıklar devrimi sürecinde, Fransız devrimi ile başlayan devrimci dönüşümün 1830 ve 1848 devrimlerinden sonra, Rusya’da Sovyet devrimi ile bir sıçrama noktasına geldiği ve daha sonra da dünyanın merkezi coğrafyasında yer alan küçük Asya yarımadası üzerinde antiemperyalist bir ulusal kurtuluş devrimi olan Kemalist devrim ile yoluna devam ettiği görülmektedir . Yirminci yüzyılın başlarında batı emperyalizminin çizmeleri altında ezilen bütün sömürgeler için öncü ve yol gösterici bir devrim olarak Kemalist devrimin gerçekleşmesi üzerine, yüzyılın sonlarına kadar yeryüzü haritasında yer alan dünya devletlerinin hepsinde bir antiemperyalist mücadele gündeme gelmiş ve beş kıta üzerinde yer alan bütün devletlerin siyasal bağımsızlıklarına kavuşmasıyla beraber dünya iki yüz devletli bir uluslar arası düzene sahip olmuştur . Türkiye cumhuriyetinin kurucu önderi Atatürk batı emperyalizmine karşı koyarken, bütün dünya halklarına ve üçüncü dünya devletlerine öncülük yapmış ve kendinden sonra gündeme gelen bağımsızlık hareketlerinin devrimci dönüşüme yönelerek dünya halklarının bağımsızlığına giden yolu açmıştır . Tam bağımsızlığı kendi karakteri olarak tanımlayan Atatürk , bu yönü ile bütün bağımsızlık savaşlarının ve devrimlerinin öncüsü olmuştur .
Atatürk’ün tam bağımsızlıkçı ve ulusal kurtuluşçu devrimci atılımı ile , yirminci yüzyılda sömürgeler dönemi kapanmış ve yeni kurulan devletler Birleşmiş Milletler gibi evrensel bir uluslar arası kuruluşun çatısı altında eşit ve bağımsız siyasal yapılanmalar olarak yerlerini almışlardır . Yüzyılın ilk yarısında iki büyük dünya savaşının yer alması , küresel alanda başlamış olan bağımsızlık rüzgarlarının hızını kesememiş ve her iki cihan savaşı sonrasında gündeme gelen bağımsızlık mücadeleleri sonucunda , dünya iki yüz devletli bir yeni döneme girmiştir . Dünya halklarının bağımsızlık mücadeleleri ile , sömürge devletlerinin emperyal merkezlere karşı çıkmalarına rağmen batının büyük devletleri pes etmemiş ve emperyal çıkarları doğrultusunda kıtalar üzerindeki baskı ve hegemonyalarını sürdürmeğe devam ettikleri için gene de sömürgecilik bir yönü ile devam ettirilebilmiştir . Üçüncü dünya devletlerinin bağımsızlıkları siyasal anlamda kabül edilirken , uluslar arası ekonomik kuruluşlar aracılığı ile geliştirilen yeni bir tür bağımlılık ekonomisi üzerinden eski emperyal hegemonyalar ekonomik yapılanmalar üzerinden sürdürülmüştür . Tam bağımsızlığın öncüsü olan Atatürk , askeri zaferlerin ekonomik zaferlerle tamamlanması gerektiğini her fırsatta dile getirerek , siyasal açıdan bağımsızlığını kazanmış olan ülkelerin yeniden ekonomi üzerinden yeni bir sömürgecilik batağına sürüklenmemesi gerektiğini kendisinden sonraki kuşaklar için her aşamada uyarıcı bir biçimde dile getirmiştir . Mustafa Kemal’in yirminci yüzyılın başlarında oluşturduğu tam bağımsızlıkçı ulusal devrim çizgisi , yirmi birinci yüzyılın başlarında , güney Amerika’nın önde gelen ülkelerinden Venezuella’da ortaya çıkan bir halk önderi olarak Hugo Chavez tarafından temsil edilmeğe çalışılmıştır . İspanyol emperyalizmine karşı bağımsızlık savaşları vererek bağımsız devlet olma hakkını kazanmış olan Latin Amerika ülkelerinin zamanla yirminci yüzyıl içinde yeniden sömürgeleşme batağına sürüklenmeleri üzerine , bu durumun yaratıcısı olan Amerika Birleşik Devletlerine karşı antiemperyalist mücadele güney Amerika kıtasının Latin halkları arasında giderek yükselen bir arayış olmuştur . Yirminci yüzyılın ortalarında Fidel Castro Kübe devrimi ile Amerikan emperyalizmine meydan okurken , bu devrimden yarım yüzyıl sonra Hugo Chavez ülkesinin başkenti Caracas üzerinden ABD emperyalizmine karşı meydan okumaya soyunmuştur .
Latin Amerika kıtasının kaderi belirlenirken yaygın bir söz bu bölgenin halklarının geleceğinin belirlenmesinde önde gelen bir etki yaratmıştır . Güney Amerikalılar kendi kıtalarını tanımlarken her zaman “Tanrıya çok uzak , ABD’ye çok yakın “ diyerek ciddi bir kıskaç altında bulunduklarını her zaman için itiraf etmişlerdir . Bir asır önce Avrupalı İspanyol emperyalizmine karşı yıllarca savaşarak bağımsızlıklarını kazanmış olan Latin ülkelerinin daha sonraki aşamada kendi kıtalarının kuzey bölgesinde yer alan Amerika Birleşik Devletleri tarafından geliştirilmiş olan yeni bir tür emperyalizmin çıkmazına saplandıkları görülmüştür . Kendi istihbarat örgütleri aracılığı ile terör hareketlerini güney kıtasındaki ülkelere yayan Amerikan emperyalizmi bunlara tepki olarak ordu darbelerini örgütlemiş ve başkan babalar ile yirminci yüzyılın ikinci yarısındaki soğuk savaş yıllarında Latin Amerika ülkelerini yeniden sömürgeleştirmiştir . Küba deneyi ile sosyalizme yönelmek isteyen Latin dünyası , ABD merkezli terör hareketleri yüzünden bunu başaramamış , sosyalizme yönelmek şöyle dursun ,bu aşamada bir de ikiyüz yıllık demokrasilerini yitirmek durumunda kalmışlardır . Şili de bir komünist önder olarak Cumhurbaşkanı seçilen Allende , ABD emperylalizminin kullandığı işbirlikçi askeri birlikler aracılığı ile yok edilmiştir . Küba devrimini güney kıtasına taşımak isteyen sosyalist hareketlerin önü terörist girişimler ile kesilmiş ve bu durum bahane edilerek , Latin dünyasındaki demokratik rejimlere son verdirilerek ABD emperyalizminin kuklası olan başkan babalar ile tam anlamıyla yeni bir bağımlılık dönemine güney Amerika kıtası mahkum edilmiştir . ABD kuklası diktatörlerin baskıları altında ezilen Latin halkları ,kıtalarına çok yakın olan ABD baskısı altında inlerken , Tanrıya çok uzak kaldıklarını görmüşler , dini inançları ile Tanrıya yakarmanın kendilerini kurtarmadığını görünce ,yeniden İspanyollara karşı verdikleri ulusal kurtuluş mücadelelerine kalkışmışlardır . ABD askeri konumundaki başkan babalar , Latin halklarını hem kitlesel katliamlara maruz bırakmışlar hem de binlerce insanı uçaklara doldurarak , Atlas okyanusu üzerine atmışlardır .
Sovyetler Birliğinin varlığını gerekçe olarak kullanan Amerikan emperyalizmi , güney Amerika kıtasına yerleşirken , askeri diktatörlükleri işbirlikçi rejimler olarak görmüş , bu ülkelerde ondokuzuncu yüzyılın başlarında tesis edilmiş olan demokrasileri bilerek ve isteyerek yok etmişlerdir .Böylesine bir emperyal kıskaç altında kalan Latin dünyasında , merkezi ülke olarak Venezuella öne geçmiş ve bu ülkede Amerikan emperyalizmine karşı bir Latin insiyatifi yavaş yavaş örgütlenmeğe başlamıştır . İspanyol emperyalizminin güney bölgesinden çıkartılmasında Latin dünyasının kurtarıcı önderi Simon Bolivar ,Caracas merkezli Venezuella ülkesini kullanmış ve buradan hareket ederek diğer Latin ülkeleri arasında kalıcı bir dayanışma düzeni oluşturarak hedefine ulaşabilmiştir . Latin dünyasının içinde yer alan her ülkeyi tek tek dolaşarak ve onları bir araya getirerek İspanyol emperyalizmini kıtanın dışına kovan Simon Bolivar’ın merkez ülkesi olan Venezuella’nın başkenti Caracas bir asır sonra ikinci bir ulusal kurtarıcı önder olarak ortaya çıkarak tıpkı Bolivar gibi antiemperyalist doğrultuda bir kurtarıcı önder olmuştur . Bir anlamda Latin Amerika’nın tam bağımsızlıkçı ulusal kurtuluş önderi olarak tarih sahnesine çıkan Simon Bolivar bu kıtanın Atatürk’ü olmuştur . O’nun izinden giderek bir asır sonra işbaşına gelen Hugo Chavez ise , açıkça Bolivar’cı bir çizgi izlemiştir .Ülkesinde bir siyasal devrim gerçekleştirerek işbaşına gelen Hugo Chavez , başında bulunduğu devletin adını Bolivar Venezuella Cumhuriyeti olarak değiştirmiş ve bütün siyasetini ve ideolojisini Latin Amerika’nın tam bağımsızlıkçı kurtarıcısı Simon Bolivar’ın çizgisine oturtmuştur ., Tanrıya çok uzak kalan bu kıtadaki bağımsızlıkçı gelişmelere ilgisiz kalmayan ABD emperyalizmi , yeni geliştirdiği çeşitli yöntemler aracılığı ile , Amerika’ya karşı bütün kıta ülkelerini arkasında toplayan Hugo Chavez’in üzerine gitmiş ,bu önderin seçim kazanmasını engelleyerek gene eskisi gibi işbirlikçi siyasetçiler aracılığı ile hegemonyasını bu kıta üzerinde devam ettirebilmenin yollarını aramıştır .Ne var ki , Amerikalılar bu konuda eskisi gibi başarılı olamamışlardır .
Venezuella’da yirmibirinci yüzyılın ilk devrimini gerçekleştiren Hugo Chavez Venezuella ordusunda bir albay olarak görev yaparken siyaset ile yakından ilgilenmek zorunda kalmış ve Amerikan emperyalizminin ülkesini yeniden sömürgeleştirmesine karşı çıkarken , dünyanın en zengin petrol yataklarından birisine sahip olan bu ülkenin ABD’li enerji tekellerinin elinde oyuncak olmasını önlemeğe çaba göstermiştir . Soğuk savaş sonrasında içine girilen küreselleşme döneminde , ABD’li tekelci şirketler bütün dünya ülkelerine yeni bir sömürgecilik atağı ile saldırıya geçerlerken , Venezuella bu dönemde ABD’li petrol tekelleriyle karşı karşıya kalmıştır . Halkının büyük çoğunluğu diğer Latin dünyası ülkelerinde olduğu gibi fazlasıyla yoksul olan Venezuella’daki Amerikan işbirlikçisi iktidarlara karşı çıkarak ülkenin petrol gelirlerinin gene venezuella’da kalması ve bu büyük gelirden Venezuella halkına da hak ettiği payın verilmesini isteyen Hugo Chavez bu tutumu ile ülkesinde yeni dönem devrimciliğinin öncüsü haline gelmiştir . Halkın giderek yükselen yoksulluğu ile petrol şirketlerinin giderek tırmanan sömürüsü artınca ülkede çatışmalar başlamış ve işsiz güçsüz aç halk kitleleri ,aşırı zengin petrol şirketlerinin çalışma alanlarına girerek saldırıya geçmişlerdir . Böylece bir iç savaşın eşiğine gelen Venezuella’da devlet ve ordu adına iç savaşı önleyecek bir makam aranırken , siyasal boşluğun birden bir albay tarafından doldurulmağa başlandığı görülmüştür .Kendisinden yüksek konumdaki generaller susarken ,ordu küresel şirketlerin sömürüsüne karşı seyirci kalırken ordunun içinden çıkan bir albay olarak Hugo Chavez duruma el koymuş ve askerin gücü ile ülkede dış güçlerin tahrikleri ile başlatılmış olan iç savaşın önüne geçmiştir . Chavez’in ordu mensubu olarak iktidara el koymasıyla başlayan devrimci süreç içinde gelişen hareket ,daha sonraki aşamada Chavez’in ordudan ayrılarak sivil bir önderliğe yönelmesini sağlamıştır .
I998 yılının Aralık ayında Hugo Chavez serbest seçimlerde halk kitlelerinden yüzde altmışlara yaklaşan oranda yüksek bir oy almış ve böylece geldiği iktidarda geniş kitlesel destek ile devrimci girişimlerini uygulama alanına getirmiştir . Halkın yarısından fazlasının işsiz olduğu bir ülkede petrol tekellerine karşı verilensiyasal mücadele ,beraberinde siyasal bir devrimi gündeme getirerek , ülkeyi o zamana kadar dış destek ile yönetmiş olan işbirlikçi iktidarlara son veriyordu . Küreselleşme döneminin başlamasıyla beraber beş binden fazla işsiz ve aç ülke vatandaşının sokaklarda iktidar gücü ile katledilmesine karşı çıkan Hugo Chavez , Venezuella ordusunun , bir avuç zengin tarafından temsil edilen tekelci şirketlerin sömürülerine alet olmasını önlemek istiyordu . Afrika ülkelerinden daha geri koşullarda yaşamaya zorlanan Venezuella halkı içecek su ve yiyecek ekmek bulamadığı için toplum çok rahatsız bir görünüm veriyordu . Petrol tekellerinin yıllardır halka vaad ettiği zenginliğin eşitlik içinde paylaşıldığı daha adil bir düzenin gerçekleşemeyeceği görülmekte ve bu yüzden de halk kitlelerinin isyanlarını her geçen gün daha da artmaktaydı . Zengin toprak ağalarının elinde toplanmış olan ülke arazilerinin halk kitlelerine tarım ve üretim için dağıtılması sürekli olarak engellendiği için Venezuella halkı verimli ülke topraklarında tarım ile geçinen bir çiftçi sınıfı oluşturamıyordu . Kapitalist projenin bu ülkede iflas etmesi üzerine ,ülkenin önde gelen aydınları ve bürokrat kesimleri bir çıkış yolu arıyorlar ama dışarıdan gelen baskılar yüzünden böylesine bir yolu gündeme getiremiyorlardı . Petrol tekelleri sahip oldukları maddi güç ile ülke siyasetini finanse ederlerken , hem iktidara gelen siyasetçileri hem de kendi istek ve çıkarlarına hizmet eden bazı işbirlikçi aydın ve bürokratları kritik makamlarda görevlere getirerek , yoksul halk kitlelerinin petrol gelirlerinden pay almalarını önlüyorlardı . İşbirlikçi bürokrat ve siyasetçi ,yabancılardan aldıkları paraları ve sermayelerini sürekli olarak dışa kaçırarak ,kendilerinin geleceğini bir başka ülkede güvence altına alıyorlardı . Devlete ait geniş topraklar boş bırakılırken , yabancı petrol şirketlerinin her istediği yerde hemen yeni bir petrol kuyusu açılabiliyordu . Tam anlamıyla bir sömürge çıkmazı , Simon Bolivar’ın
ülkesinde kendiliğinden gündeme geliyordu . İşte Bolivar’ın torunu Hugo Chavez’i harekete geçmeğe yönelten bu gibi olumsuz koşullardı .
I982 yılında Venezuella ordusu içinde Bolivarcı Devrim Hareketi’ni örgütleyen Hugo Chavez ,IMF ve Dünya Bankası’nın denetimi altındaki işbirlikçi hükümeti aşağı indirmek üzere harekete geçiyordu .Chavez kendisine bağlı olan askeri birlikler ile hükümete bağlı olan askeri birlikleri karşı karşıya getirerek , ülke içindeki batılı emperyal güçlerin etkisini kırmağa çalışıyordu . Askeri birliklerin karşı karşıya gelmesi sonucunda Chavez’e bağlı olan birlikler savaşı kaybetmiş ve bunun sonucunda da Hugo Chavez hepse atılmıştır . Siyasal eylem başarısızlığında kusuru hiç kimseye yıkmayan Chavez cesur bir çıkış yaparak bütün sorumluluğun kendisinde olduğunu ilan ederek halk kitlelerine umut vermeğe çalışmıştır . Petrol şirketleri ile işbirlikçi ilişkilere giren Venezuella hükümeti bu yüzden düşme noktasına gelince ,seçimler yenilenmiş ve başka bir parti iktidara gelince Chavez ile arkadaşları serbest bırakılmışlardır . Hapisten çıkan Küba’ya giderek Castro ile görüşmüş ve geleceğe dönük yeni bir strateji geliştirerek sol partilerle birlikte hareket etme kararı almıştır . Devrimci komutanın hapsedilmesi ve ordudan atılması üzerine halkın ilgisi daha da artmış ve Chavez’in yanında kitleler toplanmağa başlamışlardır . Bunun üzerine bir halk cephesi oluşturarak seçimlere giren Chavez önce parlamentoda güçlü bir grup oluşturmuş ve daha sonra da cumhurbaşkanlığı seçimlerinde üçte ikiye yakın bir çoğunluğun desteği ile Venezuella devletinin başkanı olabilmiştir . Başkan olur olmaz Chavez hemen yeni bir anayasayı gündeme getirerek , Venezuella’daki sömürü düzenini ortadan kaldırmak istemiştir . Kırk yıllık eski düzeni değiştirmek isteyen devrimci önder ,Anayasa mahkemesinin ters kararı yüzünden iki meclisli bir siyasal ortamın gündeme gelmesinden yararlanarak , devrimci dönüşüme doğru ülkeyi zorlamıştır . Tartışmalı ortamdan yeni bir anayasa ile çıkılması üzerine yenilenen seçimlerde Hugo Chavez yüzde altmışın üzerinde bir oy alarak yeniden cumhurbaşkanlığına gelmiştir . Çok uluslu şirketlerin Katolik klisesi üzerine baskı yapmaları üzerine ülkede toplumsal kaos durumu ortaya çıkınca ,ülkedeki sendikalar genel grev uygulamasına giderek başkana karşı bir tutum aldılar . Bunun üzerine de ABD baskısıyla bir karşı darbe örgütlenerek , ABD’ye yakın duran ordu kesimleri aracılığı ile Chavez yeniden tutuklanarak hapsedilmiştir .Ülkenin iki yüz mil ötesindeki bir adaya devrimin önderi hapsedilmiştir .
Chavez taraftarları .,başkanın hapsedilmesi üzerine ülkenin en büyük televizyon istasyonunu işgal ederek halkı harekete geçmeğe çağırmış ve bu olay üzerine bir milyondan fazla Venezuella halkı örgütlenerek başkanlık sarayını basmıştır . Bu olaylar üzerine , karşı darbeci ekibin önde gelen temsilcileri işlerini bırakarak kaçınca , Chavez yeniden Caracas’a gelerek başkanlık sarayına yerleşmiştir . Karşı darbe üç gün içinde iflas edince , Bolivarcı hareket daha da güçlenerek lider Chavez’i yeniden başkanlığa getirmiştir . Chavez karşıtı generaller direnmeğe çalışınca gene karışıklıklar çıkmış ama halk kitlelerini arkasına alan devrimci girişim yoluna devam etmiştir . Başkan karşılaştığı darbe gibi olayları önleyebilmek üzere yeni bir egemenlik planı devreye sokmuş ve bu doğrultuda başkanı olduğu devrimci hareketin yoluna devam edebilmesini sağlamağa çalışmıştır . Ülkede kamu düzeninin yeniden tesisi ile beraber kıvılcımları kışkırtmalar ile atılmış olan iç savaşın önlenmesi ana amaç olarak öne çıkıyordu . ABD kaynaklı sermaye merkezleri Chavez’in önünü kesebilmek üzere bazı kesimlere para dağıtıyor ve satın aldığı işbirlikçi kişilerle Chavez’e karşı çıkacak bir güçlü yapılanma kurmağa çalışıyorlardı . Chavez ülke petrolünü ABD’li şirketlerin elinden kopararak halka vermeğe çalışırken , bu şirketler de satın aldıkları işbirlikçiler ile sömürü düzenlerini sürdürebilmenin arayışı içine giriyorlardı . Patronlar işbirlikçi sendikalar aracılığı ile genel grev uygulamasına giderek millileştirmeleri önlemek istiyordu . Chavez ise bir an önce millileştirmeleri tamamlayarak yoksul halk kitlelerinin gereksinmelerini karşılamak istiyordu .
ABD ambargosuna karşı Chavez hemen Asya ve Afrika ülkeleriyle yakınlaşarak ülke petrolünü bu ülkelere satarak para kazanmak ve böylece ülke ekonomisini yeniden rayına oturtabilmenin çabası içine giriyordu . Çin,Rusya ve Avrupa Birliği ile ekonomik ilişkilere girilmesiyle Venezuella ABD’nin yaptırımlarına karşı kendi dengelerini yeniden kurabilecek bir duruma yeniden geliyordu . Ayrıca , batılı ülkelerin engellediği petrol üreten ülkeler teşkilatı olarak OPEC’in yeniden toplanması ve aldığı kararlar ile dünya ekonomisi üzerinde etkinlik sağlaması ile Chavez ve Venezuella’nın durumları yeniden düzelme aşamasına gelmiştir . ABD’li şirketleri aradan çıkartan Venezuella , Amerikan emperyalizmine karşı diğer Latin ülkelerini de yanına çekebilmek için , bu ülkelere de ucuz petrol satarak karşılıklı işbirliği adımlarını genişletiyordu . Küba,Bolivya,Ekvator,Nikaragua gibi ülkelerin katılımıyla Venezuella,Amerikan halkları için Bolivarcı ittifak örgütü olarak ALBA isimli bölgesel yapılanmayı gerçekleştirmiştir . Ayrıca Chavez , Latin Amerika Devletler Topluluğu ile , Güney Amerika ortak pazarı olarak da MERCOSUR isimli örgütlenmeye gitmiştir . Simon Bolivar’ın kurmuş olduğu Büyük Kolombiya devletinin içinde birlikte yer alan Venezuella ve Kolombiya Cumhuriyetleri iki komşu olarak bir yakınlığı paylaşmalarına rağmen,Amerikan gizli servislerinin Kolombiya’yı Panama ile birlikte uyuşturucu trafiğinin merkezleri olarak kullanması yüzünden , bu ülkeler arasındaki yakınlık zaman içerisinde ortadan kalkmıştır . ABD’nin içine çok girmiş olduğu Kolombiya devletini Chavez Venezuella’sına karşı kullanması yüzünden iki ülke karşı karşıya gelmiştir . Kolombiya’daki terör örgütlerini Chavez’in üzerine yönlendiren Amerika , Venezuella devriminin önünü kesmeğe çalışmıştır . Terör saldırıları yüzünden komşusu Kolombiya ile ilişkilerini kesmek zorunda kalan Chavez’in Venezuella’sı gene bir ABD oyununa kurban gitmiştir . Terör bahanesi ile Kolombiya’ya giren ve bu ülkede yeni üsler kuran ABD emperyalizmi , Kolombiya üzerinden Venezuella’yı hem yakından izlemiş hem de Chavez devriminin önünün kesilebilmesi ciddi bir potansiyel kullanmıştır .
Chavez bir yandan emperyalizm ile boğuşurken, diğer yandan da ülkesinde devrim sayılabilecek halkçı girişimlerin öncüsü olmuştur . Asgari ücreti on misli artırırken,işsizliği üçte iki oranında düşürmüş ,açlık sınırında yaşayan halk kitlelerini bu tehlikeli sınırdanh uzaklaştıran ekonomik adımlar atmıştır . Petrol gelirlerini ülkesi ve halkı için kullanmağa başlayan Chavez ,bütün dünya için örnek olmuş ve bir çok ülkedeki yöneticiler Chavez’i taklit ederek küresel şirktlere karşı kendi vatandaşlarının yanında yer almağa çalışmışlardır . Petrol ile birlikte ülkede var olan madenlerin çıkartılmasında ve çeşitli endüstri tesislerinin üretimlerinin artırılmasında , milli ekonomi ilkesi ile hareket eden Chavez önemli başarılar elde etmiştir . Ayrıca ülke çapında okuma-yazma seferberliği başlatılarak halk kitlelerinin bilinçlenmesine çalışılmış,halkın eğitimi için yeni okullar açılmış ,halk sağlığı konusunda çeşitli kampanyalar devlet aracılığı ile yaygınlaştırılarak daha sağlıklı bir toplum yaratabilmenin arayışı sürdürülmüştür .Avrupa ülkelerinde kadar gelişmiş bir demokrasiyi kendi halkı için arzu eden Chavez , bu doğrultuda önemli adımlar atarak insan hak ve özgürlüklerini genişletme doğrultusunda yeni yasal düzenlemeler yapmıştır . Ayrıca basın ve yayın organları üzerindeki baskıları kaldırarak , hapisteki bütün düşünce suçlularını serbest bırakmıştır . Demokrasi,insan hakları ve fırsat eşitliği gibi önemli alanlarda Venezuella Chavez yönetimi ile çağ atlamış ve eskisinden çok daha iyi bir aşamaya gelmiştir . Hiçbir Latin ülkesinde görülmeyen batı tipi hak ve özgürlükler uygulaması ilk kez güney Amerika kıtasında Chavez Venezuella’sında görülmüştür . Yerel yönetimler ile ilgili yeni yasal düzenlemeler yapılarak , halkın daha fazla katıldığı bir yeni yapılanma gene Chavez devrimi sırasında gerçekleştirilmiştir . Devlet öncülüğünde on binlerce kooperatif kurularak yoksul halk kitlelerinin her türlü gereksinmesinin karşılanabilmesi için devrimin yeni bir açılımı gerçekleştirebilmesi sağlanmıştır Chavez devrimi ile Venezuella bir Latin ülkesi olarak çağ atlamış ve kendisi durumunda olan diğer ülkeler için bir umut ışığı haline gelmiştir .
Bolivarcı Chavez devrimi , uluslar arası tekelci şirketlere ve ABD gibi bir dev emperyal ülkeye karşı halkın tam anlamıyla birlikteliğini sağlamıştır .Chavez gerçekleştirdiği devrimci atılımı geleceğe dönük bir biçimde kurumlaştırabilmek için ülkedeki bütün sol partileri ve hareketleri ulusal çıkarlar doğrultusunda bir araya getirmeğe çaba göstermiştir . Venezuella halkının çıkarları ve gereksinmeleri doğrultusunda her türlü halkçı atılımı devletçi politikalar aracılığı ile gerçekleştiren Chavez devrimine ülkede var olan yirmiden fazla sol hareket ve parti destek vermiştir . Ülkede birleşik bir sosyalist partinin kurulabilmesi için Chavez zaman zaman girişimlerde bulunarak değişik örgüt ve hareketleri bir çatı altında birleştirebilmenin yollarını aramıştır . Parçalanmış solun toparlanması morali bozulmuş halk kitlelerinin yeniden canlanmasına yardımcı olmuştur . Latin Amerika halklarının emperyalizme karşı tam bağımsızlık çizgisini gerçekleştirebilmesi yolunda emin adımlar atan Chavez gelecek kuşaklara önemli bir siyasal miras bırakmıştır . Chavez ile birlikte 12 yıl iktidarda kalan Bolivarcı devrim ,geleceğe dönük kurumlaşırken , Birleşik Sosyalist Parti girişiminden fazlasıyla yararlanmıştır . Batı kapitalizminin zorla dayatmış olduğu serbest piyasa ekonomisinin getirdiği haksızlıklar ve eşitsizliklerin aşılabilmesi için ,sosyalist bir doğrultuda yeni bir toplum yapılanmasına gerek olduğu açık olarak Chavez yönetimi tarafından dile getirilmiştir . Görevde kaldığı on yılı aşkın süre içerisinde her alanda yenilik peşinde koşan Chavez , her alanda köklü reformlara gidebilmenin çabası içinde olmuştur . Chavez , batı uygarlığını yaratan modernizmin Latin Amerika kıtasındaki temsilcisi olmağa çalışmıştır . Bolivar’ın yüz önce başlattıklarını tamamlamak ve bu doğrultuda diğer Latin ülkelerine de öncülük yapmak , Bolivar’cı Chavez’in ana hedefi olmuştur .
Bu yılın başlarında hayatını kaybeden Chavez son iki yılında ciddi bir kanser hastalığı yaşayarak , bununla boğuşmak zorunda kalmıştır . Görevde kaldığı 12 yılı ülkesi ve devrimi için her yönüyle değerlendirmeğe çalışan Chavez ,kendisiyle beraber aynı zamanda iktidarda olan bütün Latin Amerika devlet başkanlarının kanser olmasının bir rastlantı olmadığını , Brezilya başkanı Lula , Arjantın devlet başkanı Kirchner ve Bolivya başkanı Eva Morales gibi anti emperyalist liderlerin hepsinin ABD tarafından zehirlendiğini ileri sürmüştür . Bu doğrultuda kendisine yöneltilen sorulara açıkça cevap vermekten kaçınmayan Chavez ,kendisinin öncülük ettiği Bolivar devrimi çizgisinde bir araya gelerek Amerikan emperyalizmine karşı tam bağımsızlıkçı doğrultuda mücadele eden ,tüm Latin önderlerin ABD tarafından hedefe alındığını ve uzaktan zehirlenerek kanser hastalığı ile mücadele etmek zorunda bırakıldıklarını , eline geçen her fırsatta ifade etmiştir . Küba’nın ileri sağlık sisteminin yardımları ile hastalığını yenmeğe çaba gösteren Chavez uzun süreli bir mücadeleden sonra hayatını kaybetmek durumunda kalmıştır . Bir düzine yıl iktidarda kalmayı başaran Chavez’in yaptıkları kendinden sonrası için hem örnek olmakta hem de yeni gelecek yönetimler için yol gösterici olmaktadır . Bolivar’cı doğrultuda Latin Amerika devletlerinin oluşturduğu askeri kuvvetler , dünya güvenliği açısından önemli bir güç olarak ortaya çıkmıştır . Çalışan halk kitleleri ile işsiz ve aç yığınlar açısından bir umut olarak öne çıkan Chavez devrimi geleceğe dönük kurumsal adımlar ile , hem Latin dünyası hem de genel dünya düzeni açısından önemli bir bir etkinlik sağlayacaktır . Kendi yerine bir sendikacı otobüs şoförünü aday gösteren Chavez bu tutumu ile normal halk kitlelerinin temsilcilerini devlet yönetiminde yer almağa davet etmiştir . ABD’nin Chavez sonrası için gösterdiği liberal işadamı yeni başkanlık seçimlerini kazanamamış ama Chavez devriminin ikinci adamı sendikacı Madura Chavez sonrasında Venezuella’nın yeni devlet başkanı olmuştur . Chavez’in tamamlamağa çalıştığı Bolivar’cı devrim ,günümüzde bütün güney Amerika halkları için bir umut kapısı olarak yol göstericidir . ABD’nin tekrar eskisi gibi güney Amerika kıtasını işbirlikçi başkan babalar ile yönetebilmesinin önü Chavez devrimi ile kesilmiştir . Bütün dünyada antiemperyalist bir simgeye
dönüşürken ,küresel emperyalizmin bozmuş olduğu dünya düzeninin yeniden kurulabilmesi açısından yeni bir umut olarak ortaya çıkmaktadır .
Chavez devriminin getirdiği köklü atılımların oluşturduğu Chavizm akımı , bir bakıma modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal’in Türk ulusuna armağan ettiği Kemalist devrim ile ortak özellikler ve benzerlikler taşımaktadır . Chavez devriminin getirdiği köklü atılımların oluşturduğu Chavizm akımı , bir bakıma modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal’in Türk ulusuna armağan ettiği Kemalist devrim ile ortak özellikler ve benzerlikler taşımaktadır . Yüz yıl önce Atatürk’ün emperyalizme karşı gerçekleştirdiği tam bağımsızlık devriminin bir başka benzerini Chavez ondan yüzyıl sonra bir Latin Amerika ülkesinde gerçekleştirmiştir . Chavez’in öncüsü Simon Bolivar’da tıpkı Atatürk gibi antiemperyalist ve modernleşmeci idi . Bu açıdan Bolivar ile beraber Atatürk ve Chavez’i aynı antiemperyalist ve ulusalcı çizginin temsilcileri olarak görmek mümkündür . Mustafa Kemal bir halkı ortaçağ uykusundan uyandırarak modern dünyanın çağdaş bir cumhuriyetine nasıl kavuşturdu ise ,Chavez ‘de Bolivar’ın açtığı yoldan giderek Atatürk’ün kendi ülkesi ve ulusu için yaptıklarını Venezuella devleti ve halkı için gerçekleştirmeğe çalışmıştır . Bu açıdan Venezuella halkı Chavez’e çok şey borçludur , tıpkı Türklerin Atatürk’e borçlu olduğu gibi bir durum vardır . Atatürk bir yandan emperyalizm ile boğuşurken, diğer yandan kendi ülkesini ve halkını modernleştirerek çağdaş uygarlık dünyasının onurlu bir üyesi haline getirmeğe çalışıyordu . Benzeri bir değerlendirmeyi , Chavez’in Bolivar’cı devrimi için de söyleyebilmek mümkündür .
Chavizm ,tıpkı Kemalizm gibi antiemperyalist bir ulusal kurtuluş eyleminin ve bununla birlikte gündeme getirilen bir çağdaşlaşma devriminin adıdır .Birisi dünyanın güney bölgesinde ,diğeri ise yer kürenin tam ortalarında yer alan Türkiye ve Venezuella Cumhuriyetlerinin kurucu ve yönetici önderlerinin gerçekleştirdikleri devrimci eylemlerin düşünsel boyutları olarak Chavizm ve Kemalizm gelecek için insanlığa birlikte yön göstermektedirler . Yirmibirinci yüzyılda Türkiye ve Venezuella gibi ülkelerin büyük emperyalist güçlerin baskı ve saldırlarına karşı varlıklarını koruyarak yollarına tam bağımsız bir statüde devem edebilmeleri açısından , Chavizm ve Kemalizm ortak bir çizgide bir araya gelmektedir . Chavizm Venezuella’yı kurtardığı gibi diğer Latin ülkeleri için de geçerli yol olarak öne çıkmaktadır . Kemalizm’de Türkiye’yi kurtardığı gibi ,bütün Türk dünyası,Avrasya ülkeleri ve İslam devletleri açısından örnek ve emsal alınacak düzeyde bir ulusal kurtuluş yoludur . Gelecek kuşaklar , Chavizm ve Kemalizm arasındaki bu benzerlik ve paralelliğin bilincine vararak hareket edebilirse ,o zaman insanlık her türlü emperyalizmin tasallutundan kendisini daha kolay kurtarabilecek ve gerçek anlamda özgür ve bağımsız bir yaşam düzenine kavuşabilecektir .
Chavez’e , Chav Chav derken ,Atatürk’e saygılarımızı bir kez daha sunuyor ve her iki devrimci önderin önünde saygı ile eğiliyoruz .
|