Türkiye bir ayı aşkın bir süredir ayağa kalkmış bir manzara göstermektedir . 27 Mayıs günü Taksim parkında başlayan protesto hareketleri , ülkeyi yeni bir 27 Mayıs’a doğru götürüyor gibi bir sürece ülkeyi teslim etmiştir . İstanbul’un tam ortasında yer alan Taksim meydanında gezi diye adlandırılan parkın kaldırılmak istenmesi , meydana yeni bir düzenleme yapılması doğrultusunda Büyükşehir Belediyesinin yeni bir projeyi uygulama alanına getirmek istemesi üzerine doğan tepkiler birbiri ardı sıra gündeme gelince , uzun süredir birikmiş olan çeşitli protesto konularının büyük bir patlama göstererek ülke gündemini işgal etmeğe başladığı görülmüştür .Geçen sene meydanın tam ortasında yer alan Atatürk Kültür merkezinin yıkılmak istenmesi üzerine başlamış olan protesto hareketlerinin , bu kez gezi parkının ortadan kaldırılmak istenmesi üzerine daha da gelişerek devam ettiği ve bir çok grubun işin içine girmesiyle beraber tam anlamıyla içinden çıkılmaz bir durum yarattığı anlaşılmıştır . Zaman zaman Atatürk Kültür merkezinin yıkılmayarak koruma altına alınması taleplerinin ,bu kez Taksim parkı ile ilgili olarak gündeme getirildiği ,parkın yerine alışveriş merkezi ile birlikte bir askeri kışla yapılmasına karşı toplumun çeşitli kesimlerinin protesto hareketleri ile yeni projeyi önlemek üzere yola çıktıkları görülmüştür .
Önceleri bu kültür alanı ile ilgili İstanbul aydınlarının oluşturduğu grupların ve ilgili bazı derneklerin gösteriler yapması ile Taksim olayları başlamış ama bir süre sonra işin içine çeşitli marjinal grupların katılmaları üzerine işin rengi değişmiş ve bir çok dernek ve siyasal partinin de burada yer almasıyla beraber iş bütünüyle toplumsal bir kalkışma hareketinin başlangıçına dönüşmüştür . Özellikle hükümete karşı çıkan çeşitli toplum kesimleri ile örgütler ,Taksim olayını fırsat bilerek siyasal protesto hareketlerine kalkıştığı zaman işin rengi değişmiş , gösteriler alana sahip çıkan çevreci ve korumacı siyasal eylemlerin ötesine giderek, daha fazla günün aktüel siyasal sorunlarına yönelen bir protesto süreci ne girmiştir . Taksimdeki gezi alanındaki protesto gösterilerinin ,küresel medyada yer bulması ve daha sonraki aşamada tıpkı Mısır’daki Tahrir meydanındaki gösterilerde olduğu gibi ,sürekli olarak çeşitli haber kanallarında ısrarla yayınlanması üzerine ,konu iyice kamuoyuna mal olmuş ve zaman içerisinde de kitleselleşmiştir . Özellikle , Mısır’da bir yıl önce Tahrir meydanında o ülkenin hükümetine karşı başlayan protesto gösterileri sonucunda ülkenin otuz yıllık diktatörünün istifa ederek görevi bırakmak zorunda kalması üzerine ,bu durumdan esinlenen bazı siyasal çevreler ve Taksim olaylarından Mısır’daki Tahrir meydanı gösterilerine benzer bir hükümet karşıtı eylem süreci başlatmak isteyen muhalif kesimler ,elbirliği yaparak Taksim’deki protesto gösterilerini büyük şehirlerin meydanları üzerinden bütün Türkiye’ye taşımağa doğru bir yöneliş göstermişlerdir . Bir aylık zaman dilimi içinde , Taksim meydanındaki protesto gösterileri , bu merkezi alanın çevreci bir anlayış ile korunması girişimlerinden uzaklaşarak ,bütünüyle hükümeti protesto eylemlerine dönüşmüş ve bu doğrultuda , bir çok büyük şehir meydanında sürekli protesto eylemleri düzenlenerek Türkiye ayağa kaldırılmak istenmiştir . Hiçbir biçimde normal karşılanmayacak doğrultuda gösteri ve eylemlerin ,sanki önceden hazırlanmış gibi peşpeşe gündeme gelmesi Türk kamuoyunda haklı bir kuşku yaratmış ve ortalık toz dumana çevrilince de ,bir çok kentte kamu düzeni bozulduğu için insanlar günlük işlerine gidemez hale gelmişler ,çarşı ve pazar yerleri eylemlerle dolu olunca esnaf satış yapamaz bir duruma gelmiş , bu nedenle de iflaslar ortaya çıkmıştır .
Vatandaşın çevreci duyarlılık ile başlatmış olduğu protesto hareketlerine çeşitli toplumsal gruplar kendilerini göstermek ve bu olaylardan yararlanarak kendi sorunlarını öne çıkarmak eylemine kalkışınca işin rengi değişmiş siyasal bir süreç başlamıştır . 24 saat devam eden eylemlerin kamuoyunu rahatsız etmesi esnaf kesimini sokağa dökmüş , olaylar yüzünden halk sokağa çıkamayınca satışları durma noktasına gelen esnaflar da bu durumdan yararlanarak sokağa dökülmüşlerdi r . Son yıllarda siyasal iktidarın iyice küresel sermayenin dümen suyuna girmesiyle , ülkenin her köşesinde bir çok alış veriş merkezi açılması yüzünden Türk esnafı iş yapamaz hale gelmiş ve bunun sonucunda da bütün kentlerin orta yerinde yer alan geleneksel çarşılarda dükkan çalıştıran esnaf kesimi iflas etme noktasına sürüklenmiştir . Taksim olayları halk kitlelerinin geniş katılımı ile devam edip giderken , İstanbul’da Beşiktaş bölgesinde yer alan çarşı esnafının da örgütlü bir biçimde bir araya gelerek Taksi m alanında protesto gösterilerine başladığı görülmüştür . Böylece daha geniş katılım sağlanınca , Taksim gösterileri hem küresel emperyalizme hem de sürekli olarak alışveriş merkezleri açıp esnafın işsiz kalmasına neden olan siyasal iktidara karşı bir durum almıştır . Bunun üzerine , işin toplumsal muhalefete dönüşmemesi için hükümet çevreleri önlem almağa başlamış ve iş sert polisiye önlemlere gelince işin rengi iyice değişmiştir .
Taksim olaylarının birinci haftasını nasıl doldurduğu iyice anlaşılamamış ,bağırma çağırma çizgisinde eylemler bir biri ardı sıra bir sürekliliğe dönüşünce , belirli kesimler işi büyüterek daha da sert bir muhalefete yöneldikleri aşamada esnaf kesimi öne çıkarak gelişmeler karşısında yeni bir denge tutturmağa çalışmış ama istenen başarılı sonuçları alamamıştır . Ülke ekonomisinin yabancı sermayeye devri sırasında alışveriş merkezlerinin dövizle çalışan yeni odak noktaları haline gelmesi yüzünden , milli para ile çalışan Türk esnaflarının bu durumdan fazlasıyla zarar gördüğü ortaya çıkmış ve tam anlamıyla ekonominin yabancılaştırılmasına karşı ,toplumun esnaf kesimi küresel emperyalizme karşı ulusal direnişin öncüsü olarak öne çıkmıştır . Ankara ve İstanbul gibi büyük kentlerin her köşesinde tekelci şirketlerin satış yerlerinin yer aldığı alışveriş merkezleri Türk ekonomisini tam anlamıyla bir küresel pazara dönüştürürken , geleneksel çarşıların ortasında yer alan esnaf kesimi sahipsizliğe itilmiştir . İşte böylesine bir sürecin yaşanması nedeniyle çarşı esnafı bir araya gelerek Taksim olayları içerisinde protestocu grupların başında yer almış ve bu çevreci hareketin zaman içerisinde ,ekonomik kavga yüzünden siyasallaşmasına yardımcı olmuştur . Bir avuç zengin azınlığın dışarı ile ve yabancı sermaye ile işbirliği yaparak ,Türk ökonomisini alışveriş merkezleri üzerinden sömürge ekonomisine dönüştürme girişimlerine karşı çarşı esnafı geleneksel Türk ekonomisinin temsilcisi ve sahibi olarak öne çıkarak bütün dünyaya meydan okumuştur . Özal döneminde başlatılmış olan küresel ekonomiye Türk ekonomisini teslim etme girişimlerine karşı Türk esnafı karşı çıkarak , Taksim meydanı üzerinden bu gidişe tam anlamıyla karşı çıkmıştır . AVM’lerde dolar ya euro üzerinden kira ödeyen ,dükkan sahipleri bu merkezler üzerinden Türk ekonomisinin dünya ekonomisi ile bütünleşmesine aracı olmakta ve böylece Türkiye’deki ulusal ekonominin küresel ekonomiye dönüşmesine katkı sağlamaktadırlar . Bir anlamda sömürge merkezleri olarak açılan alışveriş merkezlerine karşı yeniden ulusal ekonomiye dönüşü sağlayacak çarşı esnafına sahip çıkılması konusu , esnaf eylemleri ile Taksim meydanında Türk ve dünya kamuoyuna bir kez daha duyurulmuştur . Çarşı esnafının bir araya gelmesiyle ve ortak hareket etmesiyle bir çok olumsuz gelişmeyi durdurabileceği Taksim eylemleri sırasında görülmüş ve bunun üzerine ,küresel ekonomiden yana olan kesimler devreye girerek Taksim olaylarının kontrol altına alınmasına çalışmışlardır . Ülkede yeni bir ulusal direniş ya da bir Kuvayı Milliye hareketinin örgütlenmesini istemeyen işbirlikçi sermaye kesimleri ,Taksim olaylarına karışarak gidişi denetim altına almak istemişlerdir .
Yabancı sermayenin yerli işbirlikçileri olarak Türkiye’deki sermaye çevreleri ve zengin kesimler , dış destekler ile sahip oldukları zenginliklerini korumak ve Taksim olayları sırasında esnafların katılımı ile gündeme gelen küresel emperyalizm karşıtlığının önüne geçmek üzere Taksim gezi parkına temsilcilerini göndermişler ve daha sonra da çocuklarını devreye sokarak alanda egemen olan gençlik kesimini kendi istedikleri doğrultuda yönlendirebilmenin arayışı içine girmişlerdir . Türk ulusu yabancı sermayenin küresel Pazar istasyonu olan AVM’lerin kaldırılmasını isterken ,çarşı esnafına sahip çıkarak ulusal ekonominin korunması doğrultusunda harekete geçerken , İstanbul zenginleri yeni bir Bizans arayışı içerisinde Taksim olaylarının içine girerek ,durumun kendilerine karşı bir çizgide gelişmesini önlemeğe çalışmışlar ve çocuklarını devreye sokarak olayları tamamen tersine dönüştürmek için ellerinden geleni yapmışlardır .Tam bağımsızlık anlayışı ile kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyetinin yeniden Osmanlı’nın son dönemindeki gibi yarı sömürge haline getirilmesine karşı çıkan milli kesimler çarşı esnafı ile birlikte küresel emperyalizme karşı Taksim meydanında karşı çıkarken , uluslar arası finans kapitalin yerli işbirlikçisi olarak Türkiye’de etkinlik sağlamağa çalışan İstanbul’daki zengin kesimler yeni bir Bizans arayışı doğrultusunda Taksim olaylarına müdahale etmişlerdir . İş adamı derneği yöneticileri ellerinde pankartlarla yürüyüşlere katılarak kendilerini çapulcu ilan etmişler ve böylece faşist yüzlerini gizleyerek çapulculuğun sevimli yüzünü yakalayarak halk kitleleri üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda etkinlik kurmağa çaba göstermişlerdir . Gezi parkında nöbet tutan aç çocukları doyuran , onları korumak için çadırlar getiren ,eylemcilerin cebine para koyan zengin iş adamları Taksim olaylarının kendi gayrimüslim çizgileri doğrultusunda yeni bir Bizans arayışına doğru yönlendirilmesinde açıktan çaba göstermişlerdir .
Eski Bizans imparatorluğunun başkenti olan İstanbul kenti ,Fener Rum Patrikhanesinin çabaları doğrultusunda yeniden bir Bizans yapılanmasına doğru yönlendirilmeğe çalışılmakta , eski Roma ve Bizans döneminden kalma kalıntılar geleceğe dönük bir biçimde yeni bir Bizans imparatorluğu oluşumunda kullanılmak istenmektedir . Küreselleşmenin başlamasından sonra İstanbul kentinin yapılanmasının değiştiği giderek Türkiye ve Ankara’dan koparak bankalar üzerinden küreselleşme süreci ile bütünleştiği , böylece ulusal ekonominin dışına çıkarak batı dünyasının Hrıstıyan ve Musevi kimliği ile daha yakın bir konuma getirilmeğe çalışıldığı görülmektedir . Türk ekonomisinin zenginlerinin ve dolar milyarderlerinin büyük çoğunluğunun da gayrimüslim bir kimliğe sahip olması nedeniyle , Taksim’e müdahale eden zengin iş adamlarının bu parktaki protesto eylemlerini yeni bir Bizans yapılanmasına doğru sürüklemeğe çalıştıkları görülmüştür . Kendi çocuklarını işin içine sokan bu zengin kesimler ,kendi gayrimüslim Bizans projeleri doğrultusunda Türkiye ve hükümet karşıtlığını öne çıkarmışlar ve bugünkü ılımlı İslam hükümetinin İslamcı kimliğini kamuoyu önünde tartışılır bir duruma getirmişlerdir . İslamın ılımlısının olamayacağı ,her İslamcı yönetimin sonunda şeriat düzenine kayacağı , Türkiye’nin de çok hızlı bir biçimde şeriat yapılanmasına doğru sürüklendiğini öne süren Musevi ve Hrıstıyan zenginler Taksim olaylarından yepyeni bir Bizans yapılanması çıkartabilmenin arayışı içinde olmuşlardır . Gençleri kendi plan ve projeleri doğrultusunda bağırtanlar ya da eylemlere sürükleyenler ,Türkiye’nin içine düşmüş olduğu türbülanstan yararlanarak Türklüğü ve de milli devleti arkada bıraktıracak bir biçimde Fener Rum Patrikhanesinin yönetiminde yeni Bizans projesinin uygulayıcısı bir konumda olmuşlardır . Sermaye savaşında Türklere ulusal bir ekonomik yapılanma fırsatı tanımak istemeyen küresel emperyalizmin yerli işbirlikçileri olarak İstanbul’un gayrimüslim zenginleri Yeni Bizans projesinin öncülüğünü taksim olaylarından yararlanarak bir kez daha Türkiye kamuoyuna taşımışlardır . Türk kimliğine karşı çıkanlar gayrimüslim kimliğinin öne geçmesi için Taksim parkında etkin olabilmenin arayışı içinde olmuşlardır .Yeni Bizans’ın Türkiye sonrasında çıkışını müjdelemek istemişlerdir .
Taksim’deki olaylar sırasında milliyetçi ve ulusalcı kesimler önceleri alandan uzak durmağa çalışmışlardır . Milliyetçiler sonuna kadar , hiçbir mili sesin çıkmadığı bu alandaki gelişmeleri uzaktan izlemişlerdir . Ne var ki , işi hükümet karşıtlığı çizgisinde ele alan kesimler ise bazı ulusalcı örgüt ve çevreleri taksim protesto gösterilerine katarak hükümet karşıtı eylemlerde bunları da değerlendirmek istemişlerdir . Hükümetin İslamcı kimliği öne çıktıkça İstanbul’un gayrimüslim kesimleri aktif eylemci ulusalcı grupları devreye sokarak hükümet karşıtı bir doğrultuda gezi parkı eylemlerinin yönlenmesi için çaba göstermişlerdir . Taksim’den milli bir sesin çıkmaması önceleri küreselci ve işbirlikçi kesimlerin etkinliğine bağlanmış ama daha sonraki aşamada hükümete karşı darbeci tutumu savunan bazı kesimlerin göstermelik ulusalcı kesimleri devreye sokarak ulusal çizgide bazı çıkışları öne geçirmeğe çalıştıkları göze çarpmıştır . Özellikle hükümetin üç kez seçim kazanması ve yaklaşmakta olan genel ve yerel seçimleri dördüncü kez yeniden kazanma şansının yüksek olduğunun görülmesi üzerine , küreselci ve işbirlikçi kesimlerin siyasal İslam üzerinden hükümet karşıtlığını tırmandırırken , bazı eylemci ve aşırı kutupçu ulusal söylemlere sahip bulunan dergi çevreleri ile gençlik örgütlerini kullanmaktan çekinmedikleri ortaya çıkmıştır . Böylece masum çevreci talepler ile başlatılan Taksim eylemlerinin , uzama süreci içinde Türkiye’deki siyasal çekişmelere de konu yapıldığı ve bu eylemler üzerinden seçimlere doğru Türkiye’nin bir yerlere doğru sürüklenmek istendiği bir kez daha anlaşılmıştır . Türkiye hiç hak etmediği bir biçimde , parkta başlayan protesto gösterileri ile bir erken ya da baskın seçim hesaplaşmasına alet edilmek istenmiştir . En son olarak akla gelmesi gereken seçim hesaplarının öncelikli olarak ele alındığı ve park protestolarının bu doğrultuda hem keskin bir çizgiye hem de yaygınlık alanlarına doğru geliştirilmek istendiği açıkça öne çıkmıştır .
Yeni Bizans yapılanması peşinde koşan zengin sınıflar ve küresel sermayenin yerli işbirlikçileri ,bu amaçları doğrultusunda Türkiye cumhuriyeti milli devletini geride bırakabilme doğrultusunda Taksim olaylarını ülkeyi bir siyasal girdaba sürüklemek için kullanmak istemişlerdir . Ellerinde bulunan bütün olanakları seferber eden bu işbirlikçi zengin kesimler , batı kapitalist sisteminin içine sürüklenmiş olduğu kriz döneminin gerekleri doğrultusunda Türkiye’deki siyasal düzenin çökertilebilmesinin hesaplarını yapmağa başlamışlar ve bu olayların tırmandırılmasıyla Türkiye’yi bir türbülansa sokarak Ankara yönetiminden kurtulabilmenin çabasını göstermişlerdir . Uluslar arası ekonomik ilişkiler ve batı bloku yapılanması doğrultusunda Türkiye’yi sömürge olarak kullanmaktan çekinmeyen emperyalist güçler , dünyanın merkezi coğrafyasında etkin olan Türk ve Müslüman yapılanmasından kurtulabilmek üzere Yeni Bizans projesini tırmandırırlarken ,önceliği Türk siyasal düzeninin çökertilmesine vermişlerdir . Normal koşullarda yeni anayasa ya da siyasal açılım projeleri çerçevesinde dile getirdikleri isteklerine , Taksim olayları yüzünden gündeme gelen olağanüstü halin koşullarından yararlanarak bir an önce ulaşmak istemişler ve bu doğrultuda gezi parkından doğan gösterileri protesto eylemleri biçiminde destekleyerek Türkiye’de istikrarsızlık yaratabilmenin çabalarını göstermişlerdir . Küresel ekonominin içine düştüğü ekonomik krizin aşılması doğrultusunda Türkiye’de farklı bir yapılanma kurabilmenin girişimleri sırasında Taksim olaylarından yararlanılmak istenmiş ,böylece istikrarsızlık tırmandırılarak Türkiye’nin seçim öncesi bir siyasal bunalıma sürüklenmesine çalışılmıştır . Türkiye’yi siyasal girdabın içine düşürerek , gelecek seçimleri etkilemek ve kendi istedikleri siyasal modeli bu konjonktürden yararlanarak gerçekleştirmek isteyen Yeni Bizansçılar , Fener Rum Patrikliği aracılığı ile Vatikan ve Avrupa Hrıstıyan dünyasının desteklerini yanlarına almağa çalışmışlardır . Böylece Avrupa Birliği içine almadığı Türkiye’yi Hrıstıyanlaştırıp bölerek , tıpkı Balkanlarda yapmış olduğu böl ve yönet oyunlarına Anadolu toprakları üzerinde devam etmek istemiştir . Avrupa ülkelerinden gezi protestolarını sürekli olarak destekleyen açıklamaların gelmesi ve medya organlarının bu doğrultuda sürekli yayın yapması da oynanan oyunu ve planlanan siyasal projeleri açıkça ortaya koymuştur .
Cep telefonları üzerinden sosyal medya kanallarının kullanılması da gene gayrimüslim batı blokunun yeni bir oyunu olarak devreye girmiş , küresel seramyenin dünya imparatorluğu doğrultusunda sosyal medyanın yeni bir kamusal alan olarak kullanılmak istendiği belli olmuştur . Son bir yıl içinde Türkiye’nin Akdeniz komşusu olan İtalya’da yaşanan olayların bir benzerinin Taksim protestolarından ortaya çıkarılmağa çalışıldığı görülmüştür . İtalya’da durduk yerde bir palyaço ortaya çıkarılmış ve alanlarda başıboş gezen ne yaptığı belli olmayan lumpen toplum kesimleri ile birlikte işsiz güçsüz gençlik kitleleri bazı marjinal unsurlarla birleştirilerek sosyal medya üzerinden yeni bir siyasal harekete dönüştürülmüştür . Küresel emperyalizmin gelmiş olduğu aşamanın kavranabilmesi açısından son derece önemli olan İtalya örneğinin Türkiye’de de gezi parkı olayları aracılığı ile gerçekleştirilmeğe çalışılması da son derece düşündürücü bir gelişme olarak görünmüştür . Twitter ya da Facebook gibi sosyal medya kanalları üzerinden gençlerin ve lumpen kesimlerin cep telefonlarına ulaşılması ile günün her saatinde ülkenin her yerinde her türlü eylemin yapılabilmesi mümkün hale gelmiştir . İtalya gibi dünyanın yedinci zengin ülkesinde beş yıldız adı altında bir siyasal partinin bir yıllık sokak gösterileri ve protesto eylemleri ile örgütlenerek devreye sokulması kendiliğinden olmamıştır . Roma İmparatorluğunun çöküşünden sonra bütün Akdeniz’i bir ticaret alanına dönüştüren Venedik zenginleri tıpkı İstanbul zenginleri gibi siyasal alana müdahale etmişlerdir . Küresel sermayenin ulus devletlere karşı açtığı savaşa paralel bir çizgide Roma’daki İtalyan ulus devletine savaş açan küresel sermayenin ortağı konumundaki Venedik tüccarları , sokaktaki başıboş gençleri toparlayarak ulus devlet karşıtı bir siyasal partiye dönüştürürken , gene eskisi gibi bir Venedik şehir devletinin arayışı içine girmiştir . Küreselleşme sürecinin başlamasıyla beraber İtalya’nın kuzey bölgesindeki verimli Po ovası topraklarında Padanya adı altında yeni bir eyalet devleti kurma peşinde koşan Venedik tüccarları bu isteklerini gerçekleştiremeyince ,işsiz gençlerden bir siyasal partiyi kurdurarak başına bir sirk palyoçosunu geçirmiş ve ciddi anlamda bir siyasal komediyi İtalyan sahnesinde oynatmağa başlamıştır .
Ortada bir ciddi parti yokken , herhangi bir ideoloji ya da siyasal çizgi üzerinde anlaşmadan , birbirini hiç tanımayan ve daha önceleri hiçbir biçimde bir araya gelmeyen 168 kişi bugün İtalyan meclisinde sirk palyoçosunun partisinin parlamenterleri olarak görev yapmaktadırlar . İtalyan devletini , Roma’daki devlet yapılanmasını , ulus devlet modelini ve İtalyan milletini bütünüyle inkar eden , yerelcilik,alt kimlikçilik ve etnik ayırımcılık oynayan işsiz güçsüz İtalyan gençlerini ulus devlete karşı kışkırtarak halkın oylarının dörtte birini alan beş yıldız hareketi , bir anlamda küresel zenginlerin yeni dünya düzeni programlarına uygun düşen bir girişim gibi görünmektedir . Parklarda ,sokaklarda ,meydanlarda tıpkı gezi parkında olduğu gibi yatıp kalkan ,bu açık alanlarda lumpen bir yaşam sürdüren yoksul halk kitlelerini devlet ve hükümet düşmanlığına yönlendiren beş yıldız hareketi , Venedik tüccarlarının sağladığı para desteği ve finansman gücü ile İtalyan parlamentosundaki üçüncü büyük siyasal parti haline gelmiştir . Pompei’nin son günleri ya da Roma İmparatorluğunun parçalanışı veya Bizans devletinin çöküşü sıralarında görülen lumpen kesimlerin etkinliği bugün yeniden Venedik tüccarlarının katkıları ile örgütlenmeğe çalışırken , Türkiye’deki Taksim olayları da zengin kesimler tarafından benzeri bir doğrultuda yönlendirilerek Türkiye Cumhuriyetinin çöküşü senaryoları gerçekleştirilmeğe çalışılmaktadır . İstanbul zenginleri de tıpkı Venedik tüccarları gibi davranarak kendi ulus devletlerine karşı bu olayları küresel emperyalizm çizgisinde örgütlemeğe çalışmaktadırlar . Zenginler ulus devlet sınırları dışına çıkarak küresel pazar peşinde koşarlarken , halk kitlelerini kendi devletlerine karşı ayaklandırabilmenin arayışı içine girebilmektedirler . Taksim olayları da İtalya sonrasında benzeri bir doğrultuda zengin kesimler tarafından ulus devlete ve millet bütünlüğüne karşı bir çizgide yönlendirilmeğe çalışılmıştır . Zenginler İtalya’da olduğu gibi hem bölücülük hem de ulus devlet düşmanlığı yaparlarken Türkiye’yi küresel ekonomik kriz doğrultusunda bir çöküş senaryosunun da içine çekebilmenin arayışı içinde olmuşlardır .
Küresel sermaye ve işbirlikçi zengin sınıfların tutsağı konumuna düşmüş olan Türkiye’deki muhalefet partileri çağdaş demokrasilerde görüldüğü gibi doğru dürüst muhalefet yapamaz duruma getirilmişken , Taksim gezi parkından yeni bir muhalefet hareketi ve bu doğrultuda İtalya’da olduğu gibi emperyalizmin programlarına uygun düşecek bir siyasal parti çıkartmak isteyenler Taksim’deki olayları bu doğrultuda değerlendirmeğe çalışmışlardır . Zenginlerin küresel sermaye ile bütünleşmesi doğrultusunda her türlü ulusal siyaset ve muhalefete karşı çıkan iş adamları dernekleri , Venedik tüccarlarının yaptığı gibi marjinal gruplara , hippi kılıklı gençlere ,homoseksüel oluşumlara çanak tutan gayri ciddi ve gayrimüslim bir toplumsal oluşumu ,siyasal hareket gibi Türkiye’ye lanse etmeğe çalışmış ,Roma’da tutan bu oyunu Taksim üzerinden eski Bizans topraklarına taşımağa çalışmıştır . Roma İmparatorluğu döneminde aynı çatı altında yer alan İtalyan ve Anadolu yarımadalarını yeniden ortak bir hedefe yöneltebilme doğrultusunda palyoçonun beş yıldız hareketini Türkiye’ye taşıyabilme amacı doğrultusunda bazı sanatçı ve artistler küreselci medya tarafından önderlik konumuna yerleştirilmeğe çalışılmıştır . Bazı komedyenler kendiliğinden bu işe soyunurken , bazı artistleri de Bizans medyası liderlik konumunun adayları düzeyinde empoze etmeğe çalışmışlardır . taksim olaylarından bir siyasal parti çıkartabilmenin çabası içindeki gayrimüslim kesimler eskisi gibi gayri ciddi tutumlarını sürdürmeğe devam etmişler ve Türk parlamentosundaki genel gidişe teslim olarak muhalefet yapamayan partileri devre dışı bırakan ulus devlet karşıtı bir küresel muhalefet oluşumunu Taksim gezi parkı aracılığı ile örgütlemeğe kalkışmışlardır . İstanbul zenginlerinin kucağında büyüyen ve onların utangaç temsilcisi konumundaki neoliberal kesimleri de bu oyuna alet etmek isteyen emperyal çevreler de bir türlü sağlayamadıkları toplumsal tabanı Taksim gezi parkından elde etmeğe yönelmişler ama her zaman olduğu gibi gene başarısız kalmışlardır .
Üç dönem seçim kazanarak Türkiye’yi yönetmekte olan ılımlı İslamcı iktidarın küresel bir programa angaje olmasını , ülkenin İslami bir çizgiye sürüklenmesi nedeniyle görmezden gelen yeni Bizans arayışı içindeki İstanbul zenginleri , Türkiye’yi Bizans döneminde olduğu gibi yeniden gayrimüslim bir yapılanmaya sürükleyecek İtalya’daki beş yıldız partisi gibi ,gayrıciddi bir partinin Taksim meydanından çıkartılabilmesi için yoğun çaba sarfetmişler ama , İstanbul’daki marjinal neoliberal küçük sol particiklerin boyutunu bir türlü aşamamışlardır . Bütün istedikleri ulus devletin ve ulusal toplumun ortadan kaldırılarak küresel bir ekonomi üzerinden kendi hegemonyolarını genişletmek olduğu için sahip oldukları para gücünü bu doğrultuda değerlendirerek Türkiye’yi de İtalya gibi bir maceraya sokaklar,meydanlar ve parklar üzerinden sürüklemeğe çalışmışlardır . İktidar partisinin küreselci politikaları doğrultusunda Türkiye’yi bir yerlere sürüklemek isteyen zengin çevreler , Taksim olayları ile bu kez Türkiye’nin muhalefetini de küreselleştirmeğe çalışmışlar ve bazı neoliberal oluşumları geleceğe dönük bir biçimde yeni bir siyasal hareket olarak örgütlerken ,Soros’un çocukları hep ön planda olmuştur . Bir türlü yıkamadıkları Türk ulusunun mili devlet yapılanmasını devre dışı bırakabilme doğrultusunda her yolu denemişler ama istedikleri gibi bir sonuç alamayınca bu kez Taksim parkındaki olayların bütün yurt düzeyinde bir kaos ve karışıklık hareketi biçimde gelişebilmesi için bazı oyunlara girişmişlerdir . Ne var ki , bir ayı aşkın bir süredir devam ettirilen olaylar ve protesto eylemleri ile bir yerlere gidilemeyeceği az çok ortaya çıktığı için , yeni bir değerlendirme aşamasına gelinmiştir . Bu arada olaylar karşısında tepki gösteren Türk halkı da toparlanma şansı elde ederek , kamuoyunda olayların yeniden değerlendirilmesi yapılmıştır .
Türkiye Cumhuriyetinin kurucu önderi büyük Atatürk’ün ifade ettiği üzere , Türk devletinin başına gelen bütün kötülüklerin kaynağı olduğu ilan edilen Fener Rum Patrikhanesinin , Türkiye sınırları içerisinde bütün kliseleri yeniden onartarak , Bizans döneminden kalma gayrimüslim vakıflarının , okullarının ve gayrimenkullerinin yeniden ele geçirilerek ,Türklerin Anadolu ve Trakya topraklarından Orta Asya’ya geri gönderilmesi planları Yeni Bizans Projesi doğrultusunda uygulama alanına getirilmektedir . Musevilerin büyük İsrail Projesi ile yarışan Yeni Bizans projesinin yeniden İstanbul ya da Konstantinopolus merkezli olarak devreye sokulmağa çalışılması , bu doğrultudaki Yeni Bizans atılımlarını hızlandırmış olarak göstermektedir . İstanbul’un ortasında Pera bölgesi eskisi gibi gayrimüslim varlığı ile devam ettiği sürece ,bazı alt kimlikli kesimlerde yeni Bizans arayışını önlemek mümkün görünmemektedir . Fener Rum Patrikhanesi Vatikan ile işbirliği yaparak , Avrupa kıtasının Hrıstıyan potansiyelini arkasına alarak , Anadolu üzerindeki Türk ve Müslüman düzenine karşı çıkmakta ve Osmanlı ile Selçuklu İmparatorlukları öncesindeki gibi bir Bizans İmparatorluğu yapılanmasını merkezi coğrafya bölgesi üzerinde gerçekleştirmeğe çalışmaktadır . İstanbul kentini yeniden Konstantinopolus’a çevirmek isteyenler , İstanbul’da dünya ticaret merkezini kurarak sermaye gücü üzerinden bir gayrimüslim yapılanmayı bu büyük kent üzerinde gerçekleştirebilmenin çabası içine girmektedirler .
Taksim meydanı yeniden yapılandırılırken , İstanbul’un bir Türk ve İslam kenti olduğu unutulmamalıdır . Atatürk kültür merkezi korunurken Türkiye Cumhuriyeti döneminde olduğumuz her zaman anımsanmalıdır . Türklerin merkezi coğrafyadaki bin yıllık devlet egemenliği hiçbir zaman unutulmamalı , Türkiye’nin bir merkezi coğrafya devleti olduğu dikkate alınarak ön Asya ve Orta Asya bölgelerinde yaşamlarını sürdürmekte olan üç yüz milyonluk Türk dünyasının ,gelecekte bir büyük Avrasya yapılanması içinde yer alabileceği düşünülerek bu jeopolitik konuma uygun plan ve projeler geliştirilmelidir . İstanbul’da yeni bir Bizans düzeni kurmak , Fener rum patrikhanesinin ve bu merkez ile işbirliği yapan bazı gayrimüslim çevrelerin ya da küresel sermayenin işbirlikçisi olan zengin kesimlerin hayalleri olabilir . Ne var ki , bugün dünyanın merkezinde Misakı Milli sınırları içerisinde varlığını sürdürmekte olan Türk ulusunun da geleceğe dönük olarak yeni plan ve projelerinin olabileceği hiçbir zaman unutulmamalıdır . Orta dünyada yaşamakta olan Hrıstıyanlar bir yeni Bizans düzeni arıyorlarsa , ya da Museviler bir Yeni Osmanlı yapılanması peşinde koşarak küçük İsrail’i büyütmek istiyorlarsa , bu coğrafyada hala devlet olarak varlığını korumakta olan Türkler’de yeni bir Selçuklu projesi doğrultusunda bu topraklardaki varlıklarını güçlendirebilirler . Tıpkı Selçuklu döneminde olhduğu gibi Türkleri öncülüğünde İran,Irak,Suriye ve Türkiye bir büyük Türk ve Müslüman çatı altında merkezi coğrafyadaki otorite boşluğunu doldurabilirler . Hrıstıyanların Yeni Bizans projesine karşı , Yahudilerin Yeni Osmanlı projesine karşı Türklerin yeni Selçuklu projesi önümüzdeki dönemde güçlü bir alternatif olarak ortaya çıkarak ,merkezi alandaki sıcak çatışma ve olayların sona ermesine yardımcı olacaktır . Bu çerçevede , Taksim olaylarından İstanbul’un ortasında yeni bir Bizans yapılanması ortaya çıkarmağa çalışmanın ne derece gerçek dışı bir girişim olduğu görülebilmektedir . Taksim olayları bu açıdan öğretici olmuş , toplum içinde her kesimi sarsarak günümüz koşullarının gerçekçi değerlendirilebilmesine fırsat hazırlamıştır . Unutulmaması gereken tarihsel gerçek şudur : İstanbul Bizanslaşırsa , Anadolu yeniden Selçukluya geri döner . Dünya kamuoyu merkezi alanda kalıcı bir barışın sağlanabilmesi açısından , bu gerçeği iyi değerlendirmek durumundadır . Türk ulusu ve Ankara’daki Türk devleti İstanbul’da yeni bir Bizans yapılanmasını kabül edemez ,eğer etmek zorunda kalırsa kendisi yok olur . Türk ulusu Kuvayı Milliye’den gelen bilinci ile hareket ederek böyle bir duruma izin vermeyecektir .
|