Hukukçuların çok iyi bildiği kamu kavramı ya da kamu hukuku alanını ,normal düzeyde bir insan bilemeyebilir . Hukuk Fakültelerinde dersler ayrı bilim dalları olarak örgütlenirken iki ana dal ortaya çıkmakta ve bütün dersler, özel hukuk ya da kamu hukuku bölümleri çatısı altında toplanarak öğretim düzeni buna göre yapılandırılmaktadır . Bu nedenle ,bütün hukuk fakültesi mezunları hem kamu hukuku bölümlerini hem de bunun yanı sıra genel kamu hukuku dersini iyi bilmek durumundadırlar . Tarihin gösterdiği gibi gelmiş geçmiş en büyük hukuk sistemlerinden birisini kurmuş olan Roma İmparatorluğundan kalan bilimsel miras doğrultusunda , hukuk alanı önce kamu ve özel olarak ayrılmakta , hukuk fakültelerinde dersler bu ana ayırım doğrultusunda yapılmakta ve hukukçular hem kamu hukuku hem de özel hukuk dallarında dersler görerek mezun olabilmektedirler . Geçmişten gelen bu geleneksel miras iki bin yıllık bilimsel gelişimin ürünü olarak bugün de bütün dünya ülkelerindeki hukuk fakültelerinde uygulanmakta ve özel hukuk derslerinin yanı sıra kamu hukuku alanında da dersler öğrencilere verilmektedir . Anayasa hukuku ,idare hukuku,ceza hukuku,mali hukuk ,hukuk sosyolojisi ve hukuk felsefesi kamu hukuku bölümlerinin ana dersleri olarak okutulurken , bir de genel kamu hukuku dersi ayrı bir dal olarak son sınıflarda öğretilmektedir . Modern dünyanın gelmiş olduğu aşamada geçmişin hukuk birikimi fakültelerde böylesine bir düzen içerisinde bugünün gençliğine aktarılmaktadır .
Soğuk savaşın son dönemlerine kadar Roma hukukundan gelen geleneksel tasnif ve ayırım doğrultusunda sürdürülen kamu hukuku ve özel hukuku ayırımı , küreselleşme aşamasına gelindiğinde tehlikeye girmiş ve geçen yüzyılın son yıllarında , hukuk alanındaki geleneksel özel ve kamu hukuku bölümlemesi devre dışı bırakılarak hukuk alanında ayırım öncesindeki toplu yaklaşım uygulamaya getirilmek istenmiştir . Roma hukukundan gelen temel ayırımdan uzaklaşılarak ,hukuk bir bütün olarak ele alınmaya başlanmış ve özel üniversitelerde hem kamu-özel ayırımı hem de genel kamu hukuku dersi uygulamadan kaldırılmak istenmiştir . Küresel dayatmalar şirketler ve sermaye çevreleri üzerinden sürdürülürken , var olan devlet yapılarının düzenleri yıkılmağa çalışılmış ve bu doğrultuda ,ulus devletlerin çatısı altında örgütlenmiş olan kamu düzeni ortadan kaldırılmağa çalışılmıştır . Devletlerin kamu düzenlerinin dayandığı genel kamu hukuku birikimi , tümüyle ortadan silinmek istendiği için bu isimle okutulmakta olan ders öncelikle uygulama alanından kaldırılmağa çalışılmış ,genel kamu hukuku dersini veren üniversite hocaları bir gün fakültelerinde geldiklerinde derslerinin yüksek kurul kararı ile kaldırıldığını şaşkınlık içinde öğrenmişlerdir . Üniversite dokunulmazlığını hiçe sayan bir emperyal müdahale dıştan güdümlü olarak gündeme getirilirken ,ülkede bulunan kamu hukukçularına hiç sorulmamış , danışılmadan alınan bir karar doğrultusunda hukuk fakültelerinde genel kamu dersine son verilmek istenmiştir . Hukuktaki geleneksel kamu-özel ayırımını ortadan kaldırarak her şeyi küresel şirketler ve sermayeninin çıkarları doğrultusunda düzene koymağa çalışan işbirlikçi neoliberal kadrolar hayranı oldukları batı kapitalist sisteminin gereksinmeleri doğrultusunda hareket ederek ,küresel şirketlerin güdümündeki bir dünya imparatorluğunu gerçekleştirecek emin adımları bir kararlılık içerisinde atarlarken ,kendilerine karşı büyük bir engel olarak gördükleri hukuk alanını aşabilmek üzere kamu-özel ayırımını silip atarak hukuk adına küresel şirketlerin çıkarları doğrultusunda bazı yeni dersleri gündeme getirmeğe çalışmışlardır . Bu doğrultuda , kamu hukuku bölümlerinin en temel dersi olan genel kamu hukuku dersi kaldırılmıştır .
Benzeri bir uygulama daha sonraki aşamada , hukuktaki kamu-özel ayırımının çıktığı yer olan Roma Hukuku dersi de kaldırılmıştır . Türkiye’nin yanı başındaki Avrupa ülkeleri bir kıtasal hukuk sistemi çerçevesinde , Roma hukukundan dayanak alarak Roma hukukundan daha gelişmiş bir hukuk sistemi oluşturmaya çalışırlarken birden Roma Hukuku dersi de küresel emperyalizmin zorlamasıyla hukuk fakültelerinin ders programlarından kaldırılmıştır . Böylesine olumsuz bir karara hiç beklenmedik bir biçimde çeşitli tepkiler bilim çevrelerinden gelince , bunun üzerine Roma Hukuku dersi Hukuk Tarihi dersi içinde bir bölüm olarak okutulmağa çalışılmış ama dünyanın en güçlü imparatorluğu olan Roma devletinden gelen hukuku birikiminin , bugünün nesillerine yansıtılması önlenmeğe çalışılmıştır . Çağdaş dünya yapılanmasının ve modern uygarlığın temel çıkış noktalarından birisi olan Roma İmparatorluğunun bıraktığı büyük hukuk mirasının bütünüyle yok edilmeğe çalışılması da ,küresel emperyalizm döneminde hukuk alanının ne denli büyük bir tehdit altında kaldığını açıkça göstermiştir . Kamu-özel ayırımının kaynaklandığı Roma Hukukunun sahip olduğu büyük kamu hukuku birikiminin ,küresel emperyalizmin bütün dünyayı baskı altına almağa çalıştığı bir dönemde yok edilmesi , insanlığın ve çağdaş uygarlığın geleceği açısından ne gibi büyük tehlikelerin gündemde olduğunu gösteren önemli bir olumsuz gelişmedir .
Hukuk fakültelerinde son yıllarda genel kamu hukuku ve Roma hukuku derslerinden sonra bir de Atatürk ilkeleri ve cumhuriyet tarihi dersi de kaldırılmak istenmiştir . Bütün üniversite gençliğini ülke ve dünya sorunları üzerinde aydınlatmayı hedefleyen bu kamu dersinin de , eğitim programlarından kaldırılmak istenmesi , gene aynı doğrultuda küresel emperyalizmin ulus devletleri ortadan kaldırma süreci içerisinde dış baskılar ile yaratılan zorlamalar doğrultusunda gündeme getirilmiştir . Atatürk cumhuriyetini hedef alan emperyalizm ve Siyonizm ikilisinin ,Atatürk ilkelerini ve ülke gerçekleri doğrultusunda cumhuriyet tarihini bugünün gençlerine yansıtan bir öğretici dersin kaldırılması artık kimseyi şaşırtmamış , bütün ulus devletler küresel şirketlerin hedef tahtasına oturtulurken , şirketlerin çıkarları yeni hukuk olarak öne çıkarılırken , ulus devletlerin kendi tarihlerini ya da kurucularının kurmuş olduğu devlet modelinin temel ilkelerini geleceğin kuşaklarına aktarılması önlenmeğe çalışılmıştır . Böylesine genel bir saldırgan tutumun sonucunda Türkiye’de Atatürk ilkeleri ve cumhuriyet tarihi dersi de nasibini alarak eğitim programlarından çıkartılmak istenmiştir . Ondan fuazla üniversitede Atatürk ve cumhuriyet tarihi Enstitülerinin bulunması dikkate alınmayarak ve bu konudaki uzman öğretim üyelerinin görüşleri alınmayarak , bir anlamda Türk devletinin milletiyle kaynaşmasını sağlayan böylesine bir ders , eğitim programlarının dışına çıkartılmağa çalışılmıştır . Hukuk fakültelerinde daha çok kamu hukuku uzmanları ve hocalarının verdiği Atatürk ilkeleri ve cumhuriyet tarihi dersleri , bir anlamda milli devletlerin gereksinme duyduğu ulusal kamu hukuku eğitimini de beraberinde getiriyor ve hukuk hocaları cumhuriyet tarihindeki gelişmeler ile olayları kamu hukuku açısından yorumlayarak öğrencilere aktardıkları için bir anlamda endoktrinizasyon gereksinmeleri de karşılanmış oluyordu . Türk üniversitelerini bitiren cumhuriyetin genç kuşakları neden böyle bir devlet içinde yaşadıklarını , nasıl bir devlet modeline sahip olduklarını , tarihsel gelişmelerin hukuk alanına nasıl yansıdığını , tarih ve hukuk sentezi içerisinde öğrenebiliyorlardı . Küresel şirketler ulus devletleri tarih sahnesinden silmek istedikleri için ,hukuk programlarındaki ulusal eğitim ve bilinç sağlayan derslerin kaldırılmasını hedefliyorlardı . Atatürk ilkeleri ve cumhuriyet tarihi dersi bu yüzden kaldırılmak istenmiş ama bu konuda daha tam bir karar alınamamıştır . Karşıt rüzgarlar batı dünyasından fazlasıyla estirildiği için , meydana gelen tereddüt ortamında her her üniversite farklı bir uygulamaya yönelerek , cumhuriyetin eğitim birliği ilkesini ihlal etmiştir .
Uluslar arası finans kapitalin çıkarları doğrultusunda geleceğin dünya imparatorluğuna yönelen küresel şirketler ulus devletlerin kamu düzenlerini tasfiye etmeğe yönelirken işe hukuk alanından başlayarak kamu bölümlerini ve genel kamu hukuku derslerini kaldırmaya öncelik vermiştir . Türkiye’de iş , Atatürk ilkeleri dersinin kaldırılma aşamasına gelmesiyle birlikte işin rengi belli olmuş ,yeni dönemde özel üniversiteler dışa açılma görünümü altında batının önde gelen üniversitelerine bağımlı bir duruma gelerek onların önerdiği programlara yönelmişler ve Türkiye’deki cumhuriyet hukukunun temel esaslarından uzaklaşmışlardır . Artık genel kamu hukuku yerine sadece insan hakları ile yetinilmekte ,şirketler hukuku uluslar arası hukuk haline getirilirken var olan devlet düzenlerine dayalı olarak kurulmuş olan devletler hukuku alanı tümüyle devre dışı bırakılmağa çalışılmaktadır . Devlet merkezli hukuk anlayışından şirket merkezli bir hukuk uygulamasına geçilmeğe çalışılmakta ,finans kapitalin büyük patronları ve küresel şirketlerin sahipleri yeni hukuk yaratıcıları olarak öne çıkmaktadırlar . Para gücü ve sermaye düzeni üzerinden her şeyi kontrol etmeğe çalışan bir avuç azgın azınlık, doymak bilmeyen iştahları ile her alana saldırırlarken devletleri ve bunların anayasalara çerçevesinde oluşturulmuş olan kamu düzenlerini tasfiye edebilmenin yollarını aramakta ve bu doğrultuda hem kamu hukukuna hem de kamu düzenlerine açıktan karşı çıkmaktadırlar . Bu nedenle de , bu konuları öğrencilere aktaran genel kamu hukuku dersinin eğitim programlarından çıkartılabilmesi için yoğun baskılar uygulamaktadırlar . Özel üniversitelerin sayıları her geçen gün artarken , özel hukuk öne çıkmakta , devlet üniversitelerinden gelen kamu hukuku birikimi geride bırakılmağa çalışılmaktadır . Özel sektör özel ilişkileri çok sevdiği için özel hukuk dalları öne çıkmakta ve şirket merkezli yeni bir özel hukuk yaklaşımı evrensel alanda bir küresel hukuk oluşturma girişimlerinin ön aşaması olarak desteklenmektedir .
Küreselleşme sürecinde şirketlerin özel alanları genişletilirken , ortadan kaldırılmak istenen devletlerin kamusal alanları daraltılmağa çalışılmıştır . Kamusal alandaki işlerin büyük çoğunluğu özel şirketlere aktarılırken , kamu kurumları küçültülmeğe çalışılmış ,batı kapitalizmi küçük gözeldir yaklaşımını bütün dünyaya yayarken var olan kamu düzenlerinin , kamu kuruluşlarının ve kamusal yapıların hepsinin küçültülmesine çalışmış ama özel sektör kuruluşlarının büyümesine öncelik verilmiştir . Patronların örgütü olan şirketler büyütülürken , halkların siyasal örgütlenmesi olan devletler en ileri düzeyde küçültülmeğe çalışılmıştır . Kapitalist sistem içinde her türlü vahşi yaklaşımı örgütleyerek fazlasıyla zenginleşen şirketlere, artık kendi ülkeleri dar gelmeğe başlamış ve sahip oldukları büyük sermaye birikimleriyle dünyanın her ülkesinde istedikleri alanları ya da yapıları satın alarak süper emperyalizmin örneklerini açıkça sergilemişlerdir . Bu doğrultuda istedikleri ülkelere giderken ve her istediklerini her türlü denetim ve baskının dışında yapmağa yönelirlerken ,kendilerini bağlayan kamu düzenleri ile birlikte kamu hukuklarına da açıkça karşıt bir tavır alarak bunlara karşı çıkmışlardır . Kendi devletlerinin anayasal çatısı altında ve devlete bağlı kamusal alanlarda ulusal kamu hukuku birikiminin koruması altında yaşama şansı elde eden çeşitli toplumlar ,bu haklarını yitirme noktasına sürüklenmişlerdir . Halkın gerçek temsilcilerinin parlamentolara girerek ulusal çıkarlar doğrultusunda çıkardığı yasalar geride kalırken , küresel şirketlerin temsilcileri merkez yoklamaları ile tepeden inme yöntemler kullanılarak meclislere milletvekili olarak girmişler ve ama siyaset sahnesinde kendilerini finanse eden şirketlerin vekili olarak hareket etmişlerdir . Halk egemenliğinden sermaye egemenliğine geçerken , milletvekilleri de şirket vekilleri konumuna doğru sürüklenmişlerdir . Kapitalist sistemin baskı ve dayatmaları bu doğrultuda devam ederken geçmişten gelen bütün kamu hukuku birikimleri devre dışı bırakılmış ve halk kitleleri yoksulluğa ve işsizliğe terk edilirken , sermaye temsilcilerinin iktidarları şirketlerden vergiler almayarak küresel emperyalizmin güçlenmesine yardımcı olmuştur .
Küreselleşme döneminde milli hukuktan emperyal hukuka geçilirken önce kamu hukuku birikimleri yok edilmeğe çalışılmıştır . Genel kamu hukuku alanının geçmişten gelen ve yaşanan olayların yarattığı birikimlerden yararlanan zengin içeriği görmezden gelinirken , dıştan kumandalı emperyalizm kendine uygun yeni bir kamusal alan yaratabilmenin arayışı içerisine girmiştir . Devletlerin uluslarıyla bütünleşen yapılarından fazlasıyla rahatsız olan emperyal çevreler kendi istek ve çıkarlarını uluslar arası hukuk ya da küresel hukuk diye empoze etmeğe başladıkları aşamada her ülkenin geçmişten gelen ulusal kamu hukuku birikimini geride bırakarak geleceğe dönük bir yönlendirme yapma hakkını kendilerinde görmektedirler . Dünya halklarının ve ulus devlet vatandaşlarının bütünüyle çıkarları dışlanırken şirketlerin ve kapitalist sistemin çıkarları yeni hukuk adı altında devreye sokulmak istenmektedir . Böylece , kamu hukuku alanında ulus devletleri geride bırakan yeni bir yapılanmaya doğru giderken ,uluslar arası alanda geçerli kılınmağa çalışılan küresel hukuk yeni bir kamu hukuku olarak bütün dünya ülkelerine zorla dayatılmaktadır . Anayasaların değiştirilerek ,uluslar arası sözleşmelere ve antlaşmalara ulusal hukukun önünde yer verilmesiyle beraber , her ülkede kamusal alanda küresel şirketler ve batı kapitalizminin dayattığı yeni düzenlemeler geçerli kılınmaktadır . Devletlerin kendi halklarının ve ülkelerinin ulusal çıkarları doğrultusunda çıkardığı yasalarla geçerli kıldığı ulusal kamu hukuku birikimi geride bırakılırken ,uluslar arası kuruluşların kararları ya da yaptıkları protokollar kamu hukuku alanının içini doldurmaktadır . Uluslar arası kuruluşlar tarafından düzenlenen sözleşmeler ve antlaşmalar hep küresel merkezlerin yönlendirmesi altında olduğu için her zaman ulus devletlerin elinden kendi kamu düzenleri kayıp gitmekte ve bunun yerini de küresel emperyalizmin yaratmış olduğu uluslar arası kamu hukuku birikimi almaktadır .
Kamu kavramı etimolojik olarak incelendiği zaman bir tek insanın ötesinde var olan bir insan topluluğuna olan açıklığı ifade etmektedir . Özel hukukun temelinde var olan özellik her zaman için kişilere özgün bir özel durumu yansıtırken ,kamusallık herkese ve bütün topluma olan açıklığı dile getirmektedir . Ne var ki , içinde bulunulan ortama göre kamusallığın boyutları değişiklik göstermektedir . Kamu denilince ,önceden sadece topluma ya da herkese olan bir açıklık ifade edilirken , küreselleşme aşamasından sonra kamusallık olgusu da hem yapı hem de görüntü değişikliğine uğramıştır . Bugün gelinen aşamada kamui denilince beraberinde hangi sorusu da gündeme gelmekte ve kamusallık küresel ,ulusal,yerel ,dinsel ,etnik ve ekonomik olarak altı ayrı türde öne çıkmaktadır . Küresel kamu ile evrensel alan belirtilirken , ulusal kamu ile bir milli devletin sınırlarının içinde kalan kendi ülkesi ve milleti vurgulanmakta , yerel kamu ile kentler ve diğer yerleşim bölgelerindeki açıklık ortaya konulmaktadır . Dinsel kamu ile cemaatlar ve diğer din grupları arasındaki toplumsal ilişkiler ve yaşam düzeni , etnik kamu ile ulusal toplumlar içerisinde yaşamakta olan etnik grupların oluşturduğu sosyal alan belirtilmeğe çalışılmaktadır . Ekonomik kamu ile de bütünüyle iç ve dış piyasalara dayanan bir açılım düzeni ifade edilmek istenmektedir . Önceleri kamusallık sadece halka ya da topluma açıklık olarak anlaşılırken , yeni dönemde kamusallık ile altı ayrı alan dile getirilmeğe çalışılmaktadır . Bu altı ayrı alanın kendine özgü kamusallığı olduğu gibi , bu dallardaki kamusal alanlar da birbirlerinden çok farklı bir biçimde oluşmaktadır . Küresel kamusallık ulusal kamusallığın yerini alarak ulus devletleri bitirirken , yerel kamusallık ,dinsel kamusallık ya da etnik kamusallık ulusal toplumların tasfiyesinde kullanılmaktadır . Dini cemaatlar ve yerelleşme bütünüyle bölücü unsurlar olarak öne çıkmakta millu devletlerin ulusal kamu alanlarını tümüyle ortadan kaldırmaktadır . Böylesine bir çeşitlenme nedeniyle , kamusallık konusu kamusal alan ile birlikte tam anlamıyla içinden çıkılmaz bir duruma gelmekte ve geçmişten gelen genel kamu hukuku birikimi de sorunun çözümünde yetersiz kalmaktadır .
Altı ayrı kamusallık birbiriyle yarışırken , ya da dünyanın çeşitli ülkelerinde ya da bölgelerinde birbirlerinin yerlerini almağa çalışırken ,kamu hukukunun bunlardan sadece bir tanesine göre biçimlenmesi yetersiz kalmakta , her kesim kendi kimliği ya da konumuna göre hareket ederek bu altı kamusallıkten benimsediği tür doğrultusunda bütünüyle kamusallığın içine doldurmağa çalışmaktadır . Bu yüzden de kamusal alanlarda çok ciddi çekişmeler ve çatışmalar yaşanmakta ve tek bir kamusallık üzerinde anlaşılamadığı için farklı kamusallık yaklaşımları arasındaki ayrılıklar zamanla çatışma ortamlarının temellerini hazırlamaktadır . Toplumların değişik kesimlerinde yer alan insanlar ya da gruplar sahip oldukları kimliklerini koruyarak buna uygun bir konumda hareket ederek kendi yaklaşımlarına uygun bir kamusallık inşa etmeğe çalışırken , diğer yaklaşımlar ile çatışma noktasına gelmektedirler . Etnik gruplar kendi devletlerini kurmağa yönelirken ,dinsel gruplar kendi siyasal örgütlenmelerini tamamlamağa çalışırken , ekonomik topluluklar ise kendi çıkarları doğrultusunda yeni bir açılım gerçekleştirmeğe çalışırlarken , devletlerin ya da ulusların ulusal kamu alanları ile karşı karşıya gelmekte ve bu yüzden de kendi kamusallıklarını inşa uğruna , geçmişten gelen var olan ve geleceğe dönük olarak devam eden kamusal alanları ya da yapıları yıkma ya da bozma durumuna gelebilmektedirler . Dünya siyasi tarihi yirminci yüzyılı içinde evrensel alanda ikiyüz civarında ulus devlet yarattığı için , yirmi birinci yüzyılın başlarında küresel şirketlerin etnik gruplar ve dinsel cemaatlar ile işbirliği yaparak gündeme getirdiği küreselleşme sürecinde yeni siyasal yapılanmalar ile ulus devletler dönemi geride bırakılmağa çalışılmakta ve bu yüzden de küresel,etnik,dinsel,yerel ve ekonomik kamusallıkların ulusal kamusallıklar ile çatışmasına giden yol açılmaktadır .Altı tür kamusallığın beşi de ulusal kamusallığı hedefleyerek ,ulus devletlerin yerini alacak farklı bir kamusal alanı öne çıkardığı için , milli devletler hem kendi kamusal alanlarını ellerinden kaçırma aşamasına gelmişler hem de böylesine olumsuz bir süreç içerisinde kamu hukuku birikimlerini kullanamaz hale getirilmişlerdir .
Soğuk savaş sonrasında içine girilen küreselleşme döneminin çeyrek yüzyıllık zaman dilimi dolarken , artık bir genel değerlendirme yapılabilecek noktaya gelinmiştir . Geçen yüzyıldan kalma ulus devlet düzenleri küresel girişimler aracılığı ile birbirinden çok farklı çeşitli kamusallıklar ile dağıtılmağa çalışılırken , ulus devletlerin ve ulusal toplumların da kendi ulusal çıkarları doğrultusunda varlıklarını korumak ve kazanılmış haklarını koruyarak yollarına devam edebilmenin çabası içinde olmaları gerekmektedir . Bu doğrultuda yeni bir kamu hukuku anlayışı olarak milli bir kamu hukukuna acil gereksinme vardır . Ortaya çıkan siyasal kadrolar küresel emperyalizmin desteği ile küresel,dinsel ,etnik ya da şirketsel çıkarlar doğrultusunda kamu hukuku konularını ele almağa ve sahip oldukları kimlikler doğrultusunda birbirinden farklı boyutlarda yorumlamağa başladıkları aşamada ,ulus devletlerin sahip oldukları kamu hukuku birikimi tehlikeye girmekte , uluslar arası sözleşmeler gerekçe gösterilerek öne sürülen değişiklik talepleri de ulusal kamusallığı devre dışı bırakarak ,birbirinden çok farklı kamusallıkları öne çıkararak kaosa giden bir yolun önünü açmaktadırlar . Hukuk bilimi , her türlü karışıklığı önlemek , güçlüye karşı güçsüzleri savunmak , var olan yaşam düzenlerini her türlü tehlikeye karşı koruyarak güvenlik içinde sürekliliği sağlamak gibi önemli misyonlara sahip bulunduğu için ,küresel güçlerin kendi imparatorluklarını kurabilme uğruna bir kaotik gidişe karşı çıkmak zorundadır . Bir başörtüsü meselesi ile kamusal alanı daraltmağa çalışan , alt kimlikli gruplara devlet kurma hakkı getirerek ulusal yapıları tasfiyeye yönelen ,tekelci şirketlerin önünü açarak kendi ekonomisini iflasa götüren,bir avuç azınlık fazlasıyla zenginleşirken ,halk kitlelerinin çoğunluğunun yoksulluğa sürüklendiği bir süreçte ,artık kamu hukuku adına uluslar arası emperyal atraksiyonların benimsenmesiyle bir yerlere gidilemiyeceği anlaşılmağa başlanmıştır . Küresel kamu anlayışına öncelik tanınmasıyla dünya yeni bir düzensizlik dönemine sürüklenmiştir .
Çeyrek yüzyıllık saldırılara rağmen yıkılmayan ve halen ayakta kalan ulus devletlerin varlıklarını iç ve dış tehditlere karşı koruyabilme doğrultusunda yeni bir milli kamu hukukuna gereksinmeleri vardır . Son yıllarda yaşanmış olan bir çok olumsuz gelişme ve beklenmeyen olaylar üzerine yeniden bir değerlendirmenin yapılması gerekmektedir . Küresel şirketler ulus devletleri ortadan kaldırma hedefi doğrultusunda etnik ve dinsel grupları yeni dünya düzeninin ortakları olarak yanına aldığı bir ortamda , bu küresel ittifak uluslar arası bir kamusallık arayışı içerisinde kendilerine göre bir kamu hukuku içeriği oluşturmaktadırlar . Kamu hukukunda böylesine dıştan kumandalı bir oluşum sürecine girilince ulusal yapılar sarsılmakta ,ulusal çıkarlara aykırı bazı alt kimlikli yaklaşımlar öne çıkartılmağa çalışılırken , ülkelerin kamu hukuku birikimleri ortadan kaldırılmaktadır . Küresel emperyalizmin bütün ulus devletlere karşı uluslar arası kuruluşlar üzerinden uygulamakta olduğu baskılar dağılma ve çözülmeyi beraberinde getirerek ciddi kamu hukuku sorunlarının yeniden dünya kamuoyunun önüne gelmesine neden olmuşlardır . Finans kapitalin dünya imparatorluğu için ulus devlet düzenleri bozulurken , devletlerin kendi kamu hukuku birikimleri doğrultusunda düzenlerini ve çıkarlarını korumalarına izin verilmeyerek , küresel imparatorluk için gerekli olan adımlar yeni kamu hukuku görünümünde empoze edilmeğe çalışılmıştır . Son yıllarda birbiri ardı sıra atılan adımlar ile küresel bir kamusallığa doğru geçiş yaşanırken , ulusal kamusal alanların bu doğrultuda tasfiye sürecine doğru sürüklendikleri açıkça görülmektedir . Ulus devletleri geri kalmış düzenler olarak ilan eden tekelci şirketlerin patronları , küresel imparatorluk doğrultusunda atılan adımları ileri gelişmeler olarak görmüşler ve bu doğrultuda olayları zorlayarak bir an önce hedeflerine ulaşabilmenin yollarını aramışlardır . Ulusal içerikli kamu hukuklarını kendileri için engel gördükleri için , bunların kaldırılmasını ya da tasfiye edilerek yerlerine yeni bir tür kamu hukukunu küreselci çizgide monte etmeğe çalışmışlardır .
Ulus devletlerin içine düşmüş olduğu çıkmazdan kurtulabilmek üzere , her türlü küresel ,dinsel,yerel ,etnik,dinsel ya ekonomik yaklaşımın ötesine giderek yeni bir milli kamu hukuku oluşturmak gibi misyonu yeniden gündeme gelmektedir . Çeyrek asırlık zorlama döneminden sonra , dünyadaki bütün ulus devletlerin güç kaybettikleri görülmektedir .Yarı yarıya güç yitiren ulus devletler , bütünüyle Yugoslavya gibi tarih sahnesinden çekilmedikleri için yeniden kendilerini toparlayacak bir milli kamu hukukuna gereksinimleri her geçen gün daha da artmaktadır . Etnik,dinsel ya da ekonomik grupların kendilerinin merkezde yer alacağı bir yeni yapılanmaya gidemediklerinin görüldüğü ve küreselleşme sürecinin beraberinde küresel kaos ve karışıklık ortamı getirdiği bir dönemde artık her türlü tehlike ya da tehditten kurtulabilmek üzere ,ulus devletlerin yeni bir milli kamu hukuku ortaya koyabilmeleri gerekmektedir . Geçmişin kazanımı olan geleneksel kamu hukuku birikimi korunurken , son dönemlerde yaşanmış olan çeşitli siyasal gelişmeler ve olayların ortaya koymuş olduğu yeni bilgi birikimlerinden yararlanılarak ,bugün gelinen yeni aşamanın gereksinmelerini karşılayabilecek yepyeni bir milli kamu hukuku yapılanması ortaya konabilmelidir . Uluslar arası kuruluşların ya da sözleşmelerin devam ettiği dikkate alınarak ,bunların ulus devletlerin kamusal alanları ile çelişen yönleri ayıklanarak , yeni bir uyum sürecinin araştırılmasında kaotik gidişin önlenebilmesi açısından büyük yararlar bulunduğu görülmektedir . Milli devleti koruyacak , bu doğrultuda her türlü tehdit ve tehlikeyi önleyecek , kurulu düzeni hak ve adalete uygun bir biçimde geleceğe taşıyacak , ülke ve toplumun bütün hak ve özgürlük taleplerini yerine getirebilecek bir milli kamu hukuku giderek önem kazanmaktadır . Kamu düzeni ile hak ve özgürlük taleplerini birbiriyle bağdaştırabilecek , yeni dönemin koşullarına uygun bir biçimde kamusal alanı düzene koyabilecek yeni bir kamu hukukunun milli devletin çıkarlarının korunması doğrultusunda geliştirilmesinin önemi her geçen gün artmaktadır .
Genel kamu hukuku aslında , altı alt kimliğe dayanan bütün kamu hukuku arayışlarının hukuku olarak öne çıkmıştır . Her alanda birbirinden farklı bir doğrultuda gelişebilecek bir kamusal arayış süreci , ancak genel kamu hukuku gibi kapsayıcı ve kamu ile ilgili her alanı içine alan geniş boyutlu bir makro yaklaşımın ürünü olacaktır .Ulusal ya da kürsel çıkışlar birbirleriyle çelişkili sonuçlar ortaya koyabilmektedir . Ya da benzeri bir biçimde etnik ya da dinsel veya yerel ya da ekonomik yaklaşımların geliştirdiği tezler genel kamu hukuku çatısı altında ve çerçevesi içinde bir arada ele alınabilir ama birbirinden çok farklı ayrı yaklaşımlar beraberinde birbirinden çok farklı hukuk düzenlerini gündeme getirebilmektedir . Küreselleşme olgusunun dayatıldığı son çeyrek yüzyıllık dönem içerisinde birbirinden fazlasıyla farklı ve çelişkili tezler kamu hukuku alanında geçerlilik kazanarak etkinlik kazanabilmiştir . Hukukun düzen ve istikrar getirmesi gerekirken , birbirinden fazlasıyla farklı yaklaşımların çelişki ve çatışma ortamı yaratması ,ders alınması gereken bir durum yaratmış ve kaotik bir karışıklığa giden gelişmelerin hukuksal yaklaşımları bütünüyle ortadan kaldırabildiği görülmüştür . Özellikle kamusal alanda ortaya çıkan çelişkili durumların zaman içerisinde karışıklığa yol açması her yönü ile düşündürücü bir ortam yaratmıştır . Kamusal alanda hukuk adına düzen ya da istikrar yerine karışıklıkların belirmesi ,bir daha kolay kolay görülemeyecek kritik durumları öne çıkarabilmiştir .
Genel kamu hukuku alanının farklı yaklaşımlar ile alt üst edilmesi ya da bütünüyle küresel bir çıkar düzeni oluşturabilmek uğruna ortadan kaldırılmaya çalışılması artık kamu hukukçularının gözünü açabilmelidir . Birbirinden farklı yaklaşımların belirli bir bütünsellik içerisinde birlikte varolabilmesi gerekirken , birbirinden çok farklı yaklaşımlar doğrultusunda genel kamu hukukunun kaldırılması ya da yok edilmeğe çalışılması gelecek açısından öğretici olmuştur . Barış içinde birlikte yaşayabilme ya da beraberce var olabilme, değişik yaklaşımlar için söz konusu olabilmesi gerekirken , ekonomi üzerinden giderek genel kamu hukuku yerine ekonomik kamu hukuku gibi bir alanın öne çıkarılmaya çalışılması , şirketlerin çıkarlarına ya da finans kapitalin küresel imparatorluk hayallerine yardımcı olurken ulus devletleri ile ulusal toplumların çıkarlarının görmezden gelinmesine neden olmuştur . Küresel patronlar kendi hegemonyaları uğruna bir ekonomik kamu hukuku yaratmaya yöneldiklerine göre , ulus devletler ile ulusal toplumların da kendi varlıklarını sürdürebilmek üzere ,yeni bir milli kamu hukuku geliştirmeleri evrensel adalet ve hakkaniyet nedeniyle giderek zorunluluk kazanmaktadır . Genel kamu hukukunu küresel şirketlerin çıkarları uğruna ortadan kaldırabilen ve yerine ekonomik kamu hukuku getirmeğe çalışanlara karşı bozulan dengeleri ve düzenleri yeniden onarabilmek için milli bir kamu hukuku geliştirilmesi acilen önem kazanmaktadır . Dev şirketler ve çok uluslu ekonomik yapılanmalar holdingler üzerinden bütün dünyayı ve insanlığı daha fazla kazanç uğruna teslim almağa uğraşırken ekonomik kamu hukuku ile bu durumu açıklayarak hak ve özgürlükler açısından gündeme gelen dengesizlikleri ört bas etmeğe çalışmaktadırlar . Ekonominin teme l ilkesi olan en üst düzeyde daha fazla kazanç elde edilmesi hiçbir zaman bir hukuk ilkesi değildir . Ekonomi daha fazla kazanç uğruna patronlara yol gösterirken , hukuk da böylesine bir durumu dengeleyerek hak ve adalet içerisinde bir gelişmeyi sağlamak durumundadır . İşte bu noktada , ekonominin sarstığı denge ve düzenlerin yeniden kurulabilmesi için genel kamu hukuku disiplinine gereksinme bulunmaktadır . Genel kamu hukuku , ulus devletler çatısı altında böylesine bir dengeyi sağlayabilmek üzere, yeni dönemde milli kamu hukuku olarak ekonomik kamu hukukuna karşı dengeleri yeniden sağlayabilecektir . Kamusallığın odak noktasına ulus kavramı yerleştirilebilirse ,o zaman milli kamu hukuku ile sorunlar daha kolay çözülebilecektir . Ekonomik kamu hukuku olamaz ama milli kamu hukuku genel ilkeler doğrultusunda olabilir .
|