Kilis Yardımlaşma derneği 
 

 

 

 

 

Sevgisiz dostluk olmaz!

Devamı  

 Türkiye'nin tek buz müzesi binlerce ziyaretçi ağırladı

 

 


  

 



 
14 MAYIS'TAKİ SEÇİMLER İÇİN 6 ADIMDA OY

KULLANMA REHBERİ



 
DEVAMI

 

magazin

NEVİN BALTA'NIN SON
KİTABI YAYINLANDI

 Devamı 

CACA OYUNU CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE


 

 

 

Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Temel ile Röportaj 


Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, vefatının birinci yılında yad ediliyor.


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI FİLM ARŞİVİ

 
 
 
  AKPINAR Temmuz 2017 Sayısı
 
 
 AKPINAR Mart 2017 Sayısı
 
 
 
Bir insanlık dersi...
 
 

 Orhan SELEN

Devamı

 

  
Hava Durumu Bilgileri

 
Döviz Kurları

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  29932435
Bugün Ziyaretçi :  28476
Aktif Ziyaretçiler :  5276

İRAN İLE "ÖZSOY" DAYANIŞMASI
 
 
Türkiye ve İran dünya haritasının tam ortalarında yan yana yer alan iki komşu ülkedir . Küresel jeopolitik açısından iki sınır komşusu olarak İran ,Türkiye’nin doğu komşusu , Türkiye’de İran’ın batı komşusudur . İran haritada bir Asya devleti olarak yer alırken Türkiye ,Asya ve Avrupa kıtaları arasında tam anlamıyla bir köprü konumun bir yere sahiptir . Bu durumda Türkiye İran’ın batıya açılan köprüsü olarak Avrupa ve İran arasındaki trafiğin merkezi konumuna sahip olmakta , benzeri bir biçimde İran’da Türkiye’nin doğuya açılan kapısı olarak Ön Asya ve Orta Asya Türk dünyalarının arasındaki bağlantı üssü haline gelmektedir . Asya’nın Avrupa’ya uzanan köprüsü İran olurken , Türkiye’de Avrupa’nın Asya ‘ya giriş köprüsü olarak İran ile bağlantı sağlamaktadır . Dünya jeopolitiğinin iki merkez ülkesi , sahip oldukları konumları gereği birbirleri için hem çok önemli hem de vazgeçilemez derecede jeopolitik misyonlara sahip bulunmaktadırlar .Asya ve Avrupa trafiğinin tam ortasında yer alan bu iki büyük ülke aynı zamanda Avrasya bölgesinin de iki orta ülkesi olarak yeryüzü coğrafyasında öneme sahip bulunmaktadırlar .
 
Genel olarak İran’ın bulunduğu bölgeyi çevreleyen Asya topraklarına Turan adı verilmektedir . Haritaya bakıldığında Ön Asya Türklüğünün merkezi olan Türkiye ile , Orta ve Kuzey Asya Türk bölgeleri arasında yer alan İran bu iki Türk bölgesi arasında tam orta yerde bulunmakta ve böylece bir İran ve Turan birlikteliği gündeme gelmektedir . Aslında Asya ve Avrupa kıtalarının haritadaki birleşik konumları yüzünden meydana gelen Avrasya coğrafyasının bütünlüğü söz konusu olduğunda ,bir İran ve Turan birlikteliği kaçınılmaz olarak öne çıkmaktadır . Yeryüzü coğrafyasında İran olarak adlandırılan ülkenin çevresi Turan olarak isimlendirilirken , doğu ve batı Türk dünyalarının birlikte ifade edilmesi anlamında İran ve Turan birlikteliği kaçınılmaz olarak anlam ifade etmekte ve genel anlamda Türk dünyasının birleşmesiyle gündeme gelen bir Avrasya yapılanmasının içeriği olarak öne çıkmaktadır . Böylesine bir birliktelik tarihin derinliklerinden gelen bir sürecin aynı zamanda doğal bir sonucudur . Dünya tarihinde bu bölgelerin geçmişine bakıldığında , Göktürk İmparatorluğu sonrasında , Türk devletlerinin doğu ve batı Türkleri olarak ayrıldığı ve bu uzun ve geniş Türk coğrafyasının Çin seddinden başlayarak Adriyatik denizine kadar uzandığı görülmektedir . Doğu Türkleri Orta Asya’nın çeşitli bölgelerinde devletler kurarlarken batı Türkleri Kafkasya-Anadolu-Balkanlar hattında ilerleyerek Avrupa kıtasının çeşitli bölgelerinde tarihin çeşitli dönemlerinde devletler ya da imparatorluklar kurarak ,Asya kıtası ile beraber Avrupa bölgesinin de çeşitli alanlarını Türk hegemonyasının gelişme coğrafyası olarak kullanmışlardır . Batı Türk devletleri olarak , İskitler,Hunlar,Avarlar, Hazarlar ,Macarlar,Selçuklular,Osmanlılar tarihin belirli dönemlerinde egemen olmuşlar .Daha sonraki dönemlerde Afrika kıtasına da Türklerin yayılması üzerine , Türk dünyası üç kıtaya yayılan bir gelişme göstermiştir . Asya-Avrupa-Afrika kıtaları arasında dünya tarihi geliştikçe Türk devletleri hep ön planda olmuştur . Böylesine bir süreç içerisinde , İran sürekli olarak bir Asya devleti olarak yer almasına rağmen Türkiye ve çevresinde yer alan Türklük hegemonya bölgeleri birbirinden farklı devlet yapılanmalarına doğru gelişmeler göstermiştir . Ne var ki ,böylesine uzun süren bir zaman dilimi içinde doğu ve batı Türk devletleri bir türlü bir araya gelerek tek ve büyük bir imparatorluk ya da federasyon çatısı altında birleşememişler ve bu yüzden de Türk coğrafyası bir türlü savaş alanı olmaktan kurtulamamıştır . Merkezi alanda , doğu ve batı Türklerini bir araya getiren büyük bir devletin oluşmasını emperyalist güçler önlemeğe
çalıştığı için üç kıtaya hükmeden bir büyük dünya imparatorluğunu oluşturma şansına Türk dünyası tarihin hiçbir döneminde sahip olamamıştır .Doğu ve batı Türkleri tek bir çatı altında toplanamayınca aynı dönemde birbirinden farklı Türk devletleri tarih sahnesinde yerini almış ,Türk asıllı topluluklar ya da kavimler geniş bir coğrafya alanı içerisinde bazen doğudan batıya bazen da tamamen tersi bir doğrultuda göç ederek Türk coğrafyasına süreli hareketlilik kazandırmışlardır . Batı uygarlığına uzak kalan kesimlerde yaşayan Türk toplulukları göçebeliğe devam ederken , Avrupa ülkelerine sınır komşusu olan batı Türk devletlerinde ise yerleşik bir düzene geçme süreci yaşanmıştır .
 
Doğu Türklerinin bir kısmının üzerinde yaşadığı İran , doğu ve batı Türklerinin yaşam alanlarının tam ortasında yer alırken , bu bölgelerdeki bütün siyasal gelişmelerin etkisi altında kalmıştır . Coğrafya kitaplarında belirtilen İran-Turan birlikteliği zaman içerisinde gelişirken , doğu ve batı Türkleri arasındaki siyasal ilişkiler de çeşitli aşamalardan geçerek her dönemde farklı yapılanmaların ortaya çıkmasını sağlamıştır . Türklerin doğu bölgelerinden gelerek batıya doğru açılmaları Selçuklu İmparatorluğu döneminde gelişirken , iki yüz yıla yakın bir zaman dilimi içinde Türk asıllı topluluklar hem doğu devleti çatısı altında yer almışlar ama Selçukluların batıya doğru açılmaları ile beraber , doğu ve batı Türklerinin aynı çatı altında varlıklarını koruyarak yaşamlarını sürdürebilmeleri eskisi gibi mümkün olamamıştır . Asya’nın ortalarında kurulan Türk devletleri genişleme siyasetine yöneldiği zaman, Turan coğrafyası ile beraber İran toprakları da hedef haline geliyor ve bu doğrultuda doğu Türklerinin birlikteliği İran-Turan ortaklığı ile sağlanabiliyordu . Anadolu üzerinden Türklerin batı bölgelerine doğru uzanmaları ile Avrasya kıtasının batı bölgelerinde yeni Türk devletlerinin siyasal yapılanmaları sağlanabiliyordu . Tarihin dönüşüm noktalarında , eski devlet düzenleri çökerken ve bunların yerini yeni devlet yapılanmaları alırken , Türk asıllı topluların birbirinden çok farklı siyasal yapılanmalara doğru sürüklendikleri görülmüştür . Ortak bir büyük devletin çatısı altında bütünüyle bir araya gelemeyen Türk toplulukları ,aynı soydan ve etnik kökenden gelmelerine rağmen , birbirinden çok farklı ayrı devletlerin hegemonyası altına girerek onların sınırları içerisinde varlıklarını devam ettirmeğe çalışmışlardır .
 
Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı konumundaki Türkler ile İran devletinin çatısı altında varlığını sürdürmeğe çalışan Türk asıllı İranlılar ,tarihsel gelişmelerin açıkça gösterdiği gibi akraba topluluklardır . İran nüfusunun yarısından çoğu Türk asıllı kavimlerden geldiği için , İranlılar da bir anlamda Turan bölgesinin bir parçası olarak kabül edilmekte ve bu doğrultuda değerlendirmelere alınmaktadırlar . Türkiye Cumhuriyetinin kurucu önderi Atatürk , beş bine yakın okuduğu kitaptan çıkardığı sonuçlar doğrultusunda yolunda ilerlerken ,Türk –İran dostluğuna ve ortaklığına çok önem vermiştir . Çöken bir imparatorluğun toprakları üzerinde çağdaş bir cumhuriyet kurabilen kurucu önder Atatürk ,devletin kuruluşunu tamamlayarak bölgesel bir dış politikaya yönelirken , İran devletini Türkiye için başlıca ortak ve yol arkadaşı olarak düşünmüştür .Bu nedenle , kendisini resmen ziyarete gelen İran şahını en iyi bir biçimde en üst düzeyde karşılayabilmek ve ağırlayabilmek için Atatürk’ün gelecekte unutulmayacak bir jeste yöneldiği ve bu amaçla cumhuriyet döneminin önde gelen büyük bestecilerinden Ahmet Adnan Saygun’a bir opera hazırlattığı görülmektedir .İran şahı Rıza Pehlevi’nin Ankara’ya gelerek genç Türk devletini ziyareti için bestelenmiş olan “ÖZSOY” operası bir anlamda Türkiye-İran işbirliğinin tarihten gelen boyutlarını öne çıkarmak için hazırlatılmıştır . Libretto’sunu Münir Hayri Egeli’nin yazdığı bu ilk milli opera , tarihin derinliklerinden gelen bir ortak kültür ve köken ile İranlı Türkler ile Türkiye arasında bir yakınlık oluşturulmağa çalışılmıştır . Adından da anlaşıldığı üzere “ÖZSOY” operası kurucu önder Atatürk’ün istek ve düşünceleri doğrultusunda hazırlanarak İran şahının Türkiye’ye yapmış olduğu resmi ziyarete yetiştirilmiştir .
 
İran gibi bir büyük devletin başındaki padişah, akraba toplulukların sınırları içerisinde yaşadığı Türkiye’ye geldiği günün gecesinde , iki büyük ülke arasındaki ortaklıklar ve benzer yönler dile getirilerek çabuk gelişen bir büyük dostluk çerçevesinde karşılanabilmiştir ,.İran şahı Rıza Şah Pehlevi’nin I9. Haziran I934 tarihinde Türkiye Cumhuriyetini resmen ziyaret etmesi için bestelenen opera ,şahın Türkiye’ye geldiği günün gecesinde ilgili ve yetkili kişiler tarafından izlenmiştir . İranlılar ile Türklerin aynı kök ve soydan geldiğini vurgulayan “ÖZSOY” operası İranlılar ile Türklerin kardeş halklar olduğunu , her iki ülke toplumunun tarihin derinliklerinden gelmekte olan bir akrabalık bağına sahip olduğunu ortaya koymakta ve bu yakınlaşma atılımında müzik aracılığı ile her iki ülkenin insanını etkilemeyi hedeflemektedir . Türkiye’de cumhuriyet döneminin yetiştirmiş olduğu en büyük bestecilerden birisi olan Ahmet Adnan Saygun ,cumhuriyetin kurucusunun isteği doğrultusunda birkaç aylık hızlı tempolu bir çalışmadan sonra , İran ve Türkiye Cumhuriyeti devletlerini bir araya getirecek ve zaman içerisinde ortak duygu ve düşünceye götürebilecek bir atılımı ,Türkiye’nin kurucu önderinin isteği doğrultusunda besteleyerek birkaç ay gibi kısa bir süre içinde gerçekleştiriyordu . Konuk devlet başkanı için büyük bir sürpriz olarak , şahın geldiği gece sahnelenen opera , iki devletin resmi görüşmelerinin daha sıcak ve yakınlık içerisinde geçmesine önemli ölçüde katkı sağlamıştır .
Dış güçlerin ve emperyal devletlerin iki ülke halkından gizlediği İran ve Türkiye halkları arasındaki akrabalık bağının, soy ve öz birliğini dile getiren bir opera eseri ile geleceğe doğru ölümsüzleştirilmesi ve bu eserin iki ülke devlet başkanlarının bir araya geldiği sırada sahnelenmesinin anlamı o dönemin koşullarında çok büyük olmuş ve bu doğrultuda estirilen siyasal rüzgarlar sayesinde İran ve Türk devletleri arasında geçmişten gelen gerginlik konularının aşılması sağlanmıştır . Dostluk ve kardeşlik ilişkilerinin pekiştirilmesiyle birlikte bir çok zorluğun aşılabileceğini iyi bilen Mustafa Kemal Atatürk ,hiçbir devlet başkanının yapmadığı bir sürprizi İran şahı için hazırlamış ve konuk devlet adamının Türkiye ziyaretine bu opera eseri hazırlanarak ,ziyaret gecesinde iki ülkenin üst düzey yöneticilerine sergilenmiştir . Nüfusunun yarısından fazlası Türk asıllı olan İran gibi bir Türk ülkesinin devletinin başında bulunan şahın böylesine bir dostluk ortamında Atatürk’e daha yakın davrandığı gözlemlenmiştir . Bu resmi ziyaret sırasında orada bulunanların daha sonraki yıllarda aktardıkları anılarından ,”ÖZSOY” operasının iki ülke halkının tarihten gelen ortak kökeni ve soy birliğini öne çıkararak çok olumlu bir hava estirdiği anlaşılmıştır . Geçmişte yaşanan bazı olumsuzluklar ,soğuk savaş döneminin bölgeye getirmiş olduğu gerginlikler “ÖZSOY” rüzgarları ile geride bırakılmağa çalışılmıştır .
Atatürk batı emperyalizmine karşı savaşarak bağımsız bir devletin kuruluşunu tamamladıktan sonra devrimler aracılığı ile doğu ülkelerine ve İslam devletlerine örnek olabilecek önemli adımlar atıyordu . Bu yüzden,Atatürk’ü ziyarete İran şahı ile beraber , Afganistan ve Ürdün kralları da gelerek Kemalist devrimi yerinde incelemeyi tercih etmişlerdir . İngiliz kralı Atatürk’ün gönlünü alarak Türkiye ve İngiltere arasındaki bağları yeniden oluşturmağa öncelik verirken , Asya ülkelerinin Müslüman halkları başında bulunan krallar ve şahlar , Atatürk devrimlerini yerinde inceleyerek kendi ülkelerine bu devrimci atılımları taşımaya yöneliyorlardı . İran şahı ziyareti sırasında Atatürk Cumhuriyetinin kısa zamanda gösterdiği başarılı atılımları dikkatle inceleyerek , Kemalist rejimi övücü sözler kullanmaktan çekinmemiştir . Şah ziyareti sırasında daha da ileri giderek , İngiliz emperyalizminin , Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra İran’a müdahale ederek iki Türk devletinin yan yana dünya haritası üzerinde yer almasını önleyerek , gelecekte doğu ve batı Türklerinin ortak bir çatı altında birlikte olmalarının önüne set çekildiğini de açıkça söyleyebilmiştir . Anadolu’da Türk ulusunun kurtuluş savaşı verilirken , İran devletinin başında Türk asıllı Safevi hanedanı bulunuyordu . Türkler Anadolu’daki ulusal kurtuluş savaşını kazanınca , haritada yan yana yer alan iki Türk devletinin
birleşmesinden İngilizler çok çekinmişler ve o dönemin dünya devleti olarak İran’a müdahale ederek Türk asıllı Safevi hanedanını iktidardan indirerek yerine Fars asıllı Pehlevi hanedanını geçirmişlerdir . Rıza şah Pehlevi Atatürk’ü ziyarete geldiği zaman kendisi İngiltere destekli Pehlevi hanidanının temsilcisi olmasına rağmen gerçekleri dile getirerek , iki devletin birleşmesinden çekinen İngiliz emperyalizminin Türk asıllı Safevi hanedanını iktidardan indirerek , Fars kökenli Pehlevi hanedanın temsilcisi olarak kendisini iktidara getirdiklerini dostça Atatürk’ün yüzüne karşı söyleyebilmiştir .
 
Doğu Türkleri tarihi incelendiğinde , Turan adı verilen orta Asya topraklarında kurulan bir çok Türk devleti , Türk asıllı hanedanların yönetiminde yayılma ve gelişmeler gösterirken , zaman zaman da İran topraklarına girmişler ve İran’ın çeşitli bölgelerinde önemli devletler kurmuşlardır . Gazne devleti ile beraber Karahanlılar ve Karahitaylar,İlhanlılar ve Selçuklular ile beraber Karakoyunlular da İran ülkesinin sınırları içerisinde devletleşme şansını elde edebilmişlerdir . Türk boyları kuzey ya da orta Asya steplerinden batıya doğru açılarak merkezi coğrafyaya doğru inerlerken ,karşılarına her zaman İran ülkesi çıkmış ve bu durumda , Turan bölgesinin Türkleri İran topraklarına da yayılarak ,hem kendi devletlerini bu ülkede kurmuşlar, hem de geldikleri yöre ile yeni yerleştikleri ülkeyi birleştirme doğrultusunda bir İran-Turan birlikteliğini gerçekleştirmek için çaba sarf etmişlerdir . Türklerin İslam dini ile ilk olarak karşı karşıya kaldığı ülke gene İran olmuş ve Karahanlılar zamanında , Arap boyları ile savaşmak zorunda kalan Türkler, daha sonraki aşamada İslam dinini benimseyerek bu dinin yayılması için yüzyıllarca mücadele vermişlerdir . Türklerin İslam dünyası içinde yerini almasıyla bölge dengeleri değişmiş ve Selçuklular döneminde Türk boyları bütün Orta Doğu bölgelerine çeşitli seferler düzenleyerek , sırasıyla İran,Irak,Suriye,Anadolu ve Kafkasya ülkelerinin bütünüyle İslam coğrafyası içerisinde yerlerini almasını sağlamışlardır . Selçuklu İmparatorluğu İran merkezli bir devlet yapılanması olduğu için , Tebriz üzerinden geliştirilen seferler ile Selçuklu Türkleri doğu Türklerinin potansiyelini batıya doğru taşımışlardır .
 
Atatürk , iyi bir tarih okuru olarak , beş bine yakın kitabı okuduktan sonra , kunucu önder olarak devletin siyasal aklını belirlerken , Türk-İran birlikteliğine fazlasıyla önem vermiştir . Hatta daha da ileri giderek işbirliğinin ötesinde geleceğe dönük ciddi bir ortaklığın arayışı içerisinde olmuştur . Yeni Türk devletini kurduktan sonra geleceğe yönelik yapılandırmasını tamamlarken , devletin dış politikasını üç temel ilkeye oturtuyordu . Bu ilkelerin birincisi İran ile geleceğe yönelik bir ortaklık oluşturmaktır . Nitekim bu doğrultuda ikinci dünya savaşı öncesinde batılı emperyalist devletler ile Sovyetler Birliği gibi bir süper gücün Orta Doğu bölgesine girmesini önleyebilmek üzere ,İran şahının resmi ikametgahı olan Sadabat Sarayı’nda bir dostluk ve dayanışma paktını ,Türk dışişleri bakanını bu ülkeye göndererek imzalatmıştır . İran ile imzalanan bölgesel işbirliği ve güvenlik ittifakına ,İran şahının sarayının adını verecek kadar İran’a önem veren Türk devletinin kurucusu ,merkezi coğrafyada yer alan iki büyük devletin işbirliği ile doğulu ya da batılı emperyalist güçlerin merkezi coğrafyaya gelemeyeceklerini asker kökenli bir lider olarak çok iyi biliyordu . Atatürk’ün dış politikasının ikinci ilkesi Rusya ile iyi komşuluk ilişkileri oluşturulmasıydı . Üçüncü ilke ise batılı emperyal devletler ile mesafeli ve dengeli ilişkilerin kurulmasıydı . Batıdan ve doğudan gelebilecek her türlü emperyal saldırıya karşı ,Osmanlı devletinin çöküşü sonrasında orta boy bir devlet olarak tarih sahnesine çıkmış olan Türkiye Cumhuriyetinin tek başına karşı çıkamayacağını iyi bilen Atatürk , bu doğrultuda Türkiye-İran birlikteliğine fazlasıyla önem veriyor ve her iki devletin emperyal güçlere karşı koyma noktasında kesin ve kalıcı bir işbirliğine yönelebilmesi için Sadabat Paktı gibi bir bölgesel işbirliği ve güvenlik örgütlenmesine gidilmesini yararlı buluyordu . Böylece merkezi coğrafyada Osmanlı imparatorluğunun çöküşü yüzünden ortaya çıkan otorite boşluğu alanını Türk-İran ortaklığı ile doldurmayı hedefleyerek ,Orta Doğu da kalıcı bir barış düzeni kurmak istiyordu .
İran tarih boyunca hem Osmanlı İmparatorluğunun hem de Türkiye Cumhuriyetinin sınır komşusu olmasına rağmen ,hep uzakta kalmış ve bu yönü ile de Türkiye’nin uzaktaki komşusu olmuştur . Türkiye Cumhuriyeti Misakı Milli sınırları içerisinde yer alan bir devlet olarak daha çok batı bölgelerinden gelen kadroların yönetimi altında olmuş ve bu batılı siyasal elit ile yönetici kadrolar ,Türkiye’yi sürekli olarak batıya doğru çekerlerken yüzleri sürekli olarak batı bölgelerine dönük olduğu için , hem doğu Anadolu’ya arkalarını dönmüşler ve hem de Türkiye’nin doğu komşusu İran’a uzak kalmışlardır . Yüzünü batıya dönen batılı ve batıcı kadrolar , Türkiye’nin akrabası ve soydaşı olan İran devletine uzak kalmışlar ve , Türkiye’nin batı bölgelerinde yaşarken , İran ile Türkiye’nin batısı arasında kalan Doğu Anadolu bölgesini sürekli olarak ihmal etmişlerdir . Türkiye’nin başkenti Ankara’da sürekli olarak batı bölgelerinden gelen politik kadrolar egemen olunca ,Türkiye giderek batının sömürgesi konumuna doğru sürüklenmiş ,doğu Anadolu sürekli olarak ihmal edilirken , Türk devletinin doğu sınırındaki İran giderek daha uzakta kalan bir konuma doğru iteklenmiştir . Atatürk sonrasında Türkiye’yi sürekli yönetir bir konuma gelen batıcı siyasal elit ,Türk devletini batılı ülkelerin istekleri doğrultusunda baskı altında tutarken ,İran’a karşı mesafeli bir tutumu Türk devletinin geleneksel politikası haline getirdikleri için İran uzak komşuluktan bir türlü kurtulamamıştır . Soğuk savaş koşullarında, Türkiye batının uzak karakolu konumuna doğru zorlanırken yanıbaşındaki İran’a karşı uzak komşu olarak hareket etmiş ve böylece İran’ın Türkiye’ye karşı bir uzak komşu konumunda kalmasına Türkiye’nin batıcı kadroları çanak tutmuşlardır . Yirminci yüzyıl boyunca Sovyetler Birliğinin bölgede etkili olması , Türkiye ile İran arasının mesafeli kalmasına yardımcı olmuş . Türkiye Sovyet sınırını bir gerginlik sahası olarak algılarken , benzeri bir algılama İran sınırı için de geliştirilerek Türkiye-İran dostluğu açısından çok büyük bir yanlış yapılmıştır .
Atatürk dönemi sonrasında , tek parti yönetiminde Atlantik güçlerine yakın duran Milli şef , Atatürk gibi Avrasyacı bir yol izlememiş ve o yüzden ,İran gibi bir büyük Asya devletine arada sınır komşuluğu olmasına rağmen uzak durmayı tercih etmiştir . Atlantik emperyalizmi Avrasya bölgesini kontrol etmeye öncelik verirken , Türkiye’yi kendi yanına çekmeğe çaba göstermiş ve bu doğrultuda ,ikinci dünya savaşı sonrasında Atatürk ile Rıza Şah ortaklığında kurulmuş olan Sadabat Paktı yapılanmasına izin vermemiştir . İkinci dünya savaşı sonrasında , Amerika Birleşik Devletleri bölgeye gelirken , İsrail’in bir Yahudi devleti olarak kurulması sağlanmış ve böylece bütün bölge yarım yüzyılı aşacak bir çizgide Müslüman- Yahudi savaşlarına sahne yapılmıştır . Türk-İran dostluğunun ürünü olan Sadabat Paktı bir yana bırakılırken , bunun yerine ABD ve İngiltere gibi bölge dışı batılı emperyal devletlerin öncülüğünde , İsrail’i bölgedeki İslam ülkelerine ve tüm doğu devletlerine karşı koruyacak Bağdat Paktı devreye sokularak , Türkiye ile İran arasındaki serbest ilişkiler yasaklanarak iki bölge devleti Atlantik emperyalistlerinin denetimi altına alınıyordu . Soğuk savaş döneminin gerginlikleri öne çıkarılırken , iki sınır komşusunun bölgesel bir ittifaka yönelmesi önleniyor ve batının kontrolu altında sosyalist kutba karşı bir doğrultuda bir batı hegemonya düzeni Türkiye ile birlikte İran üzerine de oturtuluyordu . Tarihten gelen akrabalık ya da Atatürk’ün daha sıkı işbirliği sağlamak için öne çıkarttığı soy birliği ya da tarihsel akrabalik gibi konular geride bırakılıyor , sanki böylesine bir durum yokmuş gibi , Türkiye’nin bölge sorunlarında İran ile ortak bir çizgide hareket ederek dünya dengelerini bozmalarına ya da kendi ulusal çıkarları doğrultusunda davranarak çeşitli önlemler almalarına kesin olarak karşı çıkılıyordu . İki kutuplu dünyada artık , ülkeler arasında iyi komşuluk , halklar arasında soy birliği ya da akrabalık ilişkileri ikinci plana doğru itilirken , küresel güçlerin çıkarları doğrultusunda bölgesel ya da küresel eğilimler öne çıkarılıyordu . Böylesine bir durumdan Türk-İran ilişkileri zarar görürken , bazı olaylarda iki ülkenin karşı karşıya geldiği olumsuz durumlar ortaya çıkıyordu .
 
Birinci dünya savaşı sonrasında , yeni bir dünya düzeni oluşturulurken , batı emperyalizmine karşı çıkan ve direnen Türk ve İran devletleri kendiliğinden bir araya gelerek , bölgesel işbirliği çerçevesinde kendi güvenlikleri için bir dayanışma düzeni içerisine girebiliyorlardı . Atatürk ve Rıza Şah işbirliği böylesine bir dönemin sonucu olarak öne çıkarken , ikinci dünya savaşı sonrasında Türkiye’nin Atlantik güçlerinin kontrolu altına kaydırılması yüzünden bu durum devam edemiyordu.Osmanlı çöküşü sonrasında merkezi alanda çıkan Şark meselesinin çözümsüz kalması yüzünden bölgesel ittifak arayışlarında , Türkiye-İran ortaklığının ürünü olan Sadabat Paktı dışlanarak Bağdat Paktı sayesinde daha batılı ve batıcı bir düzen Orta Doğu coğrafyasının tepesine kuruluyordu . Dünya hegemonyası peşinde koşan Atlantik emperyalizmi Avrasya bölgesini ele geçirmeyi hedefe oturtunca , İran-Turan beraberliği geride kalıyor ve bu yüzden de bir Türk-İran ortak dayanışma hareketi öne çıkamıyordu . Sovyetler Birliği imparatorluğu ile Türk dünyasının ve Orta Asya bölgesinin Demirperde gerisine alınması da , etkili bir Türk-İran işbirliğini engelleyen önemli faktörlerden birisiydi . Bu durumda Türk dünyası ,İran,Türkiye ve Rusya olmak üzere üçe bölünüyor ve etkin bir Türk dayanışması bölge devletleri üzerinden gündeme getirilemiyordu . Sovyetler Birliğine karşı oluşturulan Sadabat paktının geride kalması , İsrail merkezli bir yeni düzenin korunmasının Bağdat paktına görev olarak verilmesi , hem İran’ı hem de Türkiye’yi içine aldığı için artık Atlantik merkezli Avrasya politikaları her iki ülkeyi de etki altına alıyordu .
 
Yeni dönemde İran’ın Şii kimliği öne çıkartılırken , Sünni ülke olarak Türkiye kamuoyuna lanse ediliyor , ve bu yoldan Türk asıllı toplulukların birlikte yaşadıkları Türkiye ve İran’ın Türk dünyasının çıkarları doğrultusunda birlikte hareket etmelerine izin verilmiyordu . Artık Atatürk ve Rıza şah birlikteliğinin ürünü olan bir soy birliği ya da akrabalik değil , ama mezhep ve tarikat farklılıkları Şiilik politikaları üzerinden tırmandırılıyordu . Orta Doğu tarihinde önemli yer tutan Çaldıran savaşı benzeri bir yeni çatışma senaryosunu gündeme getirerek ,Türkiye ile İran’ı karşılıklı savaştırmak isteyen Atlantik emperyalizmi ve Siyonizim ittifakı ,hem bir büyük İran-Turan birlikteliğini önlemek ,hem de Şii-Sünni çatışmaları üzerinden Orta Doğu devletlerini yeni eyaletler düzenine sürükleyerek Balkanizasyon sürecini Orta Doğu bölgesine taşımak isterken ,Orta çağ döneminden gelen Şii-Sünni ayırımı küresel güçlerin destek ve örgütlemeleriyle hazırlanarak , merkezi coğrafya bir üçüncü dünya savaşı senaryosuna doğru yönlendiriliyordu . Arapların petrol devletlerinin başındaki Sünni krallar ve diktatörler , yavaş yavaş İran karşıtı bir çizgiye doğru silah şirketlerinin satışları ile yönlendirilerek , bölgede mezhep ayırımı üzerinden kutsal kitaplardaki savaş senaryolarına uygun düşen bir doğrultuda çatışmalar kışkırtılıyordu .Şiiliğin Orta Doğu bölgesinde yaygın bir alanda yaşam alanı bulması yüzünden İran’ın mezhepçi politikalar üzerinden etkinliği giderek öne çıkıyor o zaman da ,İran halkının Türk dünyasının bir parçası olmaktan ileri gelen Türkiye ile soy birliği ya da tarihsel akrabalık bağı unutularak , bir Türk-İran çatışmasına uygun gerginlik ortamı yaratılabiliyordu . Ortada bir etnik bağ ve akrabalık kökeni gibi yakınlaştırıcı unsurlar bulunmasına rağmen , Sünni çevrelerin batılı emperyal merkezlerin destekleri ile Şii düşmanı bir çizgide yayın yapmaları yüzünden ,soy ve akrabalık gibi önemli yakınlık unsurları geride bırakılarak, mezhepler savaşı,ortaçağ Avrupa’sında görüldüğü gibi yirmi birinci yüzyıl Orta Doğusunda geçerli kılınmak isteniyordu . Batı emperyalizmi ve Siyonizm birlikteliği kutsal topraklara yerleşirken , İran gibi büyük bir ülke hedef haline getiriliyor , bölgedeki bütün Sünni ülkeler ve halklar Şii düşmanlığı doğrultusunda kışkırtılarak , yeni bir üçüncü dünya savaşı senaryosunun ön hazırlıkları tamamlanmağa çalışılıyordu . Dünya tarihinde önemli bir yere sahip olan dinler ya da mezhepler savaşının , bu dönemde kutsal topraklar üzerinde yaygınlaştırılmağa çalışılmasına , Türkiye ve İran gibi Türk dünyasının önde gelen iki büyük ülkesinin alet edilmek istenmesi de emperyalizmin kötü niyetini açıkça ortaya çıkarmaktadır .
 
Atatürk gibi batılı bir lider , İran gibi doğulu bir ülkenin devlet başkanı için tarihten gelen akrabalık ve soy birlikteliğini dile getirerek , birlik ve beraberlik diplomasisi için zemin aramağa çalışması , iki dünya savaşı arasındaki gergin ortamın aşılabilmesi doğrultusunda dünyaya örnek olabilecek düzeyde ileri bir davranıştır . Her devlet ülke ve halkın ulusal çıkarları doğrultusunda dış ilişkilerini geliştirirken bu gibi yakınlık sağlayıcı adımlar atabilir ya da jestler yapabilir . Atatürk’ün “ÖZSOY” operası aracılığı göstermiş olduğu incelik ve zerafet bütün bölge ülkeleri için örnek olabilecek bir olumlu davranıştır . Türkiye’nin böylesine incelikli jestlerden , günümüzün mezhep savaşı kışkırtmaları ortamına gelmesi , hem üzücü hem de yakın gelecek açısından son derece düşündürücü bir olumsuz durumdur .Aynı kökenden gelen ortak nüfus yapılarına sahip olan iki büyük ülkenin , emperyalistlerin merkezi alanda etnik ve dinsel ayrılıkları körükleyerek , üçüncü bir dünya savaşı senaryosu uygulamak istemeleri karşısından İran ve Türkiye’nin bu tür senaryolara dünya barışı açısından ,karşı mesafeli durması gerekmektedir . İran bir kez daha mezhep ayrılıkları yüzünden uzak komşuluğa itilmemeli ,ama tıpkı Sadabat Paktı günlerinde olduğu gibi daha yakın birlikteliği davet edilerek iki ülke arasında yeniden karşılıklı güven ortamının tesisi edilmesine çalışılmalıdır .Karşılıklı güven tesis edici adımların iki tarafın işbirliği atılması sayesinde ,bölgede Türkiye-İran birlikteliği ile her türlü sıcak çatışma senaryosunun önüne geçilebilecektir .
 
İran ve Türkiye’de Türk asıllı olmayan insanların yaşadıkları gerçeğini de görerek , her iki ülkenin nüfus çoğunluğunun Türk soylulukta bir araya gelebileceği gerçeği günümüzde yeniden öne çıkarılabilmelidir . İki büyük devletin nüfuslarının ssoy birliği ve tarihsel akrabalık çizgisinde birlikte hareket etmesi ,bu bölgedeki yarım yüzyıllık çatışma ,terör ve savaş süreçlerinin önünü kesebilecektir . İki büyük devletin üst düzey yöneticileri , Atatürk ve Rıza Şah’ın başlattığı yakınlaşma ve ortaklık politikalarında bir araya gelerek bugün için neler yapılabileceği konusunda arayış içerisine girerlerse , yeni bir Sadabat paktına giden yol açılabilecektir . Bağdat Paktının çöktüğü bir aşamada , bölgede kalıcı bir barış düzeninin kurulabilmesi , Avrupa Birliği gibi bir Merkezi Devletler Birliğinin bir an önce kurulmasıyla mümkün olabilecektir . Bölge ülkelerinin arasında hem komşuluk, hem de ortak bir din beraberliği olduğu hiçbir zaman unutulmamalı ve bu gibi ortak özelliklerden yararlanılarak , yeni siyasal düzenlere yönelinmelidir . Atatürk’ün ,opera ve müzik yolu ile , bölgedeki ortaklıkları öne çıkarmasındaki incelik ,bugün için yeniden hatırlanmalı ve bu doğrultuda barışçı adımlar karşılıklı olarak atılmalıdır . Bölgedeki sorunlar savaşlarla ya da terörle değil ama karşılıklı iyiniyet jestleriyle çözülebilecektir . “ÖZSOY” operası ile başlatılmış olan bu tür olumlu adımların günümüzde ilgili taraflarca atılması ,bölge ve dünya barışına önemli katkılar getirecektir .
 
Ekleyen:  Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Tarih:  12.11.2013
İzlenme: 
Yazdır:Yazdır
Eklenen Yorumlar 
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN Yazıları
HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEKProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 10.8.2023 Devamı
CUMHURİYETİN 100. YILINDA 100 İL VE 1000 İLÇEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.7.2023 Devamı
YANLIŞ STRATEJİLER İLE SEÇİM KAZANILMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.6.2023 Devamı
SEÇİMLER TÜRKİYE'NİN EKSENİNİ BOZUYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 20.5.2023 Devamı
CUMHURİYET SENATOSU ACİLEN HURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 22.3.2023 Devamı
TÜRKİYE''DE YÖN HAREKETİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2023 Devamı
TÜRKİYE DE MÜBADELE MÜBADİLLERİLE ULUS DEVLET -SIĞINMACILAR İLE FEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 9.1.2023 Devamı
MÜBADELE VE ULUS DEVLETLERProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.1.2023 Devamı
ALMANYA'NIN HATASINI TÜRKİYE TEKRARLAMAMALIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 30.11.2022 Devamı
KAPANMAYAN PARANTEZ HALK EVLERİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 21.11.2022 Devamı
İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ - Paris-Londra ve Ankara-İstanbulProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.10.2022 Devamı
KAMU YÖNETİMİ AKADEMİSİ (KAYA) ACİLEN KURULMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.8.2022 Devamı
ATATÜRK CUMHURİYETİNİN MODELİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 12.7.2022 Devamı
BÖLÜNEREK FEDERASYON DEĞİL BÖLÜNMEDEN KONFEDERASYONProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 6.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞI Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.6.2022 Devamı
TÜRKİYE VE BALKAN BARIŞIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 31.5.2022 Devamı
ATATÜRK'ÜN VASİYETİ VE HİLAFET FEDERASYONU Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 14.5.2022 Devamı
ANKARA KALESİ- 318 1921 ANAYASASI ÇÖZÜM OLAMAZProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.5.2022 Devamı
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DEREFORM YAPILMALIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 19.4.2022 Devamı
AFRİKA DA TERÖR OYUNLARIProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 7.4.2022 Devamı
HALKÇILIK PROGRAMINDAN HALKEVLERİ’NEProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 11.3.2022 Devamı
İSRAİL VE KIBRISProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 15.2.2022 Devamı
ANKARA ULUS İLÇESİ KURULMALIIDIRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.2.2022 Devamı
AVRUPA OLMADI, AFRİKA OLUR MU?Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.1.2022 Devamı
TÜRK DÜNYASI BÜTÜNLEŞİYORProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 2.12.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.11.2021 Devamı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASININ TEMEL NORMUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 28.10.2021 Devamı
YENİ KEMALİZM OLAMAZ AMA GÜNCEL KEMALİZM OLABİLİRProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 5.10.2021 Devamı
NE YENİ OSMANCILIK NEDE NEO KEMALİZMProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.8.2021 Devamı
ATATÜRK'ÜN PARTİSİNDE OLİBERAL OYUNLARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 26.8.2021 Devamı
GÖÇLER ARCILIĞI İLE ULUS DEVLET TASVİYESİProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 17.8.2021 Devamı
İÇ SAVAŞ TÜRKİYE'Yİ YIKARProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 1.8.2021 Devamı
TÜRKİYEYİ TÜRKÇÜLÜK KURDUProf. Dr. Anıl ÇEÇEN [ 29.5.2021 Devamı
Sayfalar : 1  2  3  4  5  6  7  8  9  
Yazarlar
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEK
M. Yahya EFE

Dünya Engelliler Günü
Hüseyin TOPRAK

UYAN ŞAHİN UYAN GÖR NELER OLDU…
Harika ÖREN

İnsanlığın Kırmızı Çizgileri
Metin Mercimek

YAŞAM ANLAYIŞIMIZ SEVGİ OLSUN
Belma Demir AKDAĞ

BİR YIL DAHA GİTTİ
Ahmet GÖKSAN

GELECEĞİMİZİN YOLU
Sevgi Ünal

YAZMIŞ KIŞMIŞ
Münevver ÖZCAN

TANIK OL KARAR VER
Dr. İbrahim ATEŞ

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nevin BALTA

İzmir İktisat Kongresi 100 Yaşında
Şahika ÖNER

BENİM ANNEM!
Ayten YAVAŞÇA

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Fevziye ŞİMDİ

UMUT
Günseli RUMELİOĞLU

EVRİMİN GÜNCELLENMESi
Yekta Güngör ÖZDEN

Ne günlere kaldık…
Oktay ZERRİN

Anadolu Mektebi Okul Paneli
Arzu KÖK

Gençler!...
Dr. Doğan KUŞMAN

Müslüman mısınız?
Alev YILDIRIMCI

Zaman yok
Handan ÇÖLAŞAN

Bu DÜNYA
Bekir COŞKUN

Yazı bilmem
Orhan SELEN

UNUTKANLIK SALGINI
Elveda TANIK

LEBALEB KONGRE...

>>>>>>>>>>>>>>>>>>
 



 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>
 

 

 

 

Her Hakkı Saklıdır. Efe'ce Haber Gazetesi © 2008 Tasarım : Linear Yazılım

Reklam