Dünya yirmi birinci yüzyıla küreselleşme aşamasında girdikten sonra geleceğe doğru yeniden yapılanmaya yönelmiştir . Dünya düzenini bugünlere getiren güç merkezleri gene kendilerini merkeze koyarak , değişen koşullarda eski hegemonya düzenlerini devam ettirmek istemektedirler . Ortaçağ sonrasında başlayan emperyalizm ve sömürgecilik çağı günümüzde görünüm değiştirerek devam ettirilmekte,batı merkezli yeni bir küresel emperyalist sistem oluşturulmağa çalışılmaktadır . Beş yüz yıl dünyayı yöneten Avrupa merkezli emperyalist hegemonyadan sonra ,yirminci yüzyılda ABD merkezli yeni bir Atlantik emperyalizmi geliştirilmiş ve ABD ve İngiltere ikilisi bütün dünyayı kendi çıkarlarına göre yeniden dizayn etmeğe çalışmışlardır . İngiltere ve Fransa bütün kıtalara egemen olduktan sonra başlayan batı emperyalizmi , ABD’nin öncülüğünde daha da güçlenerek ve gelişerek küreselleşme aşamasına gelmiştir .
Büyük Britanya İmparatorluğu kıtalara egemen olduktan sonra merkezi coğrafyaya gelerek , buradaki Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasına neden olmuş ,Birinci dünya savaşı süreci içinde eski Osmanlı hinterlandını bütünüyle denetim altına almıştır . Bugün gelinen aşamada , ABD ,Britanya İmparatorluğunun oluşturduğu Atlantik hegemonyasına batı adına devam etmiş , ,merkezi alanı ele geçirdikten sonra , doğu bölgelerini ele geçirmeyi hedefleyen yeni bir emperyalist dönemi başlatmıştır . Uluslar arası Siyonizm bu durumdan yararlanarak , kutsal kitaplara dayalı bir küresel düzeni Orta Doğu’da oluşturmak isterken , batılı emperyal devletlerin karşısına Rusya,Çin,İran ve Hindistan gibi doğulu büyük devletler çıkmıştır . Yirminci yüzyılın başlarında görülen birinci Atlantik saldırısı , yirmi birinci yüzyılda ikincisi ile tamamlanmağa çalışılmıştır .
Türkiye Cumhuriyeti ,Birinci dünya savaşı sürecinde yaşanan saldırılar ,savaşlar sonrasında dünya sahnesine çıkmış olan bir bir ulus devlet düzenidir . Bu aşamada , çöken bir imparatorluk sonrasında, Türk ulusunun başına geçen Mustafa Kemal Atatürk , başarıyla sürdürdüğü stratejisi ile önce düşmanları yenerek saldırı ve işgalleri geri püskürtmüş , daha sonrada kalıcı bir barış düzeni oluşturarak bağımsız Türk devletini ilan etmiştir . Dünyanın en büyük emperyal güçlerine karşı Türk ulusunun azmi ve kararlılığı ile kazanılmış olan ulusal kurtuluş hareketi ,sonraki aşamada kurumlaştırılarak Türk ulusunun geleceği için devletleştirilmiştir . Yirminci yüzyılın başlarında elde edilen bu başarı , yüz yıl sonra dünya yeniden düzenlenirken ortadan kaldırılmak istenmektedir . Büyük bir ulusal kurtuluş savaşı verilerek elde edilmiş olan bağımsızlık düzeni ve Türkiye Cumhuriyeti nin Türk ulusuna getirmiş olduğu kazanılmış haklar ,Türk devletinin ve Türk ulusunun elinden alınmak istenmekte , bu noktada demokrasi,insan hakları ve küreselleşme gibi kavramlar kullanılarak , Türkiye Cumhuriyeti tasfiye edilmek istenmektedir . Bu olumsuz süreç devam ettikçe Türk devleti her geçen daha fazla erimekte , ve Türk ulusu alt kimliklere bölünerek ,tarih sahnesinden silinmek istenmektedir . Hiçbir Türk’ün kabül edemiyeceği derecede çok ağır girişimler Türkiye’ye dışarıdan kumandalı bir biçimde yöneltilmektedir .
Gelinen yeni aşamada , artık mızrak çuvalı delmiş ve Türk ulusunun geçmişten gelen bağımsız düzeni , beynelmilel İslamcıların katkıları ile yıkılmıştır . Türk devletinin yarı yarıya tasfiye edildiği bu aşamada , Türkiye bir karar vermek durumundadır . Ya bugünkü süreç devem edecek ve seçimler sonrasında dış desteklerle gelecek olan siyasal iktidar tasfiye sürecini tamamlayacak , ya da Türk ulusu uyanarak bu gidişe dur diyecek bir siyasal ve toplumsal çıkışı örgütleyerek ,Türkiye Cumhuriyetinin önüne koyacaktır . Seçimlerde , Türkiye’yi bugünlere getirenler yola devam etme şansını elde ederlerse , merkez bankası İstanbul’a taşınacak ve başkent Ankara’daki , Türk devleti sona erdirilerek , İstanbul merkezli bir bölgesel federasyon , kapitalist merkezler ile Siyonist lobilerin desteği ile oluşturulacaktır . Tasfiye sürecinin acilen durdurulabilmesi ve , Atatürk’ün kurmuş olduğu devlet modeli ile Türkiye cumhuriyetinin Türk ulusunun çıkarları doğrultusunda yola devam edebilmesi için, aşağıdaki önerilerin bir an önce gündeme getirilerek tartışılması ve bu doğrultuda bir ulusal kamuoyu oluşturularak cumhuriyetçi bir seferberlik düzenine girilmesi gerekmektedir .
I-SEÇİMLERDE ULUSAL İŞBİRLİĞİ
Ulus devletten yana olan siyasal partiler , yerel seçimlerde işbirliği yapmalı ve birbirlerini destekleyerek , güçlü oldukları yerlerde seçimlere girmeli ama zayıf kaldıkları yerlerde diğer ulusalcı adayları desteklemelidirler .Böylece ,yerel yönetimlerde ulusalcı ve cumhuriyetçi adayların seçilmeleri sağlanarak , yerel yönetimler üzerinden merkezi yönetimin çökertilmesi planlarına bir son verilmelidir . Ulusalcı ve cumhuriyetçi adayların yerel yönetimlerde işbaşına gelmesiyle birlikte tüm yerel yönetimlerin Ankara’daki merkezi yönetimin çatısı altında bir araya gelerek, ülkedeki üniter devlet düzeninin güçlendirilmesi için harekete geçmelidirler . Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde , Atatürkçü,milliyetçi,ulusalcı ,cumhuriyetçi ve milli görüşçü tabanlardan oy alabilecek vatansever ve dürüst bir adayın gündeme getirilmesi ve dıştan destekli adaylara karşı ulusal bir seferberlik içinde desteklenerek cumhurbaşkanlığına getirilmesi sağlanmalıdır . Böylece devletin tepesine antiemperyalist bir vatansever aydının getirilmesi sağlanarak , her türlü dıştan kumandalı ve emperyal amaçlı oyun bozularak ,Türkiye Cumhuriyetinin bağımsız devlet düzeni güvence altına alınmalıdır . Yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde estirilecek vatansever rüzgarlar doğrultusunda ulus devletten yana siyasal partilerin oluşturacağı bir milli koalisyon hükümeti programının cumhuriyetin temel ilkeleri doğrultusunda hazırlanarak Türk halkının bilgisine sunulması gerekmektedir . Hazırlanacak milli koalisyon hükümeti programı doğrultusunda kurulacak bir milli koalisyonun genel seçimler sonrasında Türkiye’nin başına geçebilmesi için Türk ulusunun güç merkezleri arasında girişimlerde bulunulmalıdır .Atatürk’ün kurduğu ulusal,üniter ve merkezi devletin varlığını koruması ve sürdürmesi , bugünün koşullarında en önemli Kemalist misyon olarak öne çıkmaktadır . Bütün Atatürkçü kesimler bunu bilerek hareket ederlerse , yaklaşmakta olan sçimler aşaması , başarıyla atlatılabilecektir . Türk ulusunun tarih sahnesinde kalabilmesi için , gelecekte bir ulusal yönetime sahip olabilmesi , seçimlerde uygulanacak ulusal işbirliği sayesinde gerçekleştirilebilecektir .
2 - MİLLİ İDARİ REFORM
Seçimlerden sonra göreve gelecek milli koalisyonu bekleyen öncelikli iş , bir milli idari reform projesini uygulamaya başlamaktır . Türk devletinin bu konuda var olan büyük deneyimlerinden yararlanılmalı ve tıpkı Mehtap ya da Kaya projeleri gibi , Türkiye Cumhuriyeti devletini , kamu yönetimi bilimi açısından değişen koşullarda yeniden ele alarak yapılandıracak ciddi bir reformcu atılım kısa bir zaman dilimi içinde gerçekleştirilmelidir . Böylesine bir reform , Atatürk Cumhuriyetinin yirmi birinci yüzyıl koşullarında ayakta kalabilmesini sağlamalı,merkezi devlet düzenini güçlendirerek , Türkiye’nin Misakı milli sınırları içerisinde kalan ülkesinin yeniden başkent Ankara’dan yönetilebilmesini sağlamalıdır . Özellikle bütün ekonomik kurumların yeniden Ankara’da toplanması sağlanarak , Türkiye ekonomisinin tekrar başkent’ten yönetilmesi gerçekleştirilmelidir . Batılı kapitalist merkezler ile işbirliği ve ortaklıklara girmiş olan İstanbul sermayesinin , milli birlik ve bütünlüğü bozan bu gibi girişimlerine son verilmelidir .Türkiye ekonomisi her yönü ile Kuvayı Milliye’nin başkenti Ankara’dan Türk devletinin ve milletinin ulusal çıkarları doğrultusunda yönetilmelidir . Mütareke İstanbul’unun tarihte görülen işbirlikçiliğine yeniden izin verilmemelidir . Milli idari reform ile , merkezi yönetim yeniden güçlendirilirken bakanlıkların ülke içindeki yetki ve otoriteleri artırılarak , merkezden kopma ya da dağılma eğilimlerinin önüne geçilmelidir . Atatürk’ün devlet modeli yeni koşullar dikkate alınarak daha güçlendirilmiş bir biçimde yeniden , bir milli idari reform ile ülke çıkarlarına uygun bir biçimde düzenlenmelidir . Cumhuriyetin temel ilkelerini ortadan kaldıracak bir yeni anayasa ,ya da Türkiye Cumhuriyeti devlet modelini esaslı olarak dönüştürecek açılım girişimlerine karşı milli idari reform bir an önce uygulama alanına getirilmelidir .Bunu önleyecek emperyal müdahalelere karşı Türk ulusunun desteği elde edilerek reformcu girişimler gündeme getirilmelidir . Batının gelişmiş devletlerindeki gibi bir milli idari reform ile Türk devleti güçlenerek yoluna devam edebilecektir . Kamu yönetimi bilimindeki en son gelişmelere uygun hazırlanacak bir milli idari reform projesi Türkiye’ye nefes aldıracaktır .
3- BÖLGESEL KEMALİZM
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu olan Mustafa Kemal , birinci dünya savaşı sonrasında , bir Türk devleti kurarken hem bölgenin hem de o dönemin özelliklerine dikkat ederek hareket etmiş ve bu yüzden de ortaya başarılı bir devlet modeli çıkarmıştır . Savaş sonrasında devreye giren Kemalist düzen , Sovyetler Birliği varken , kapitalizm-sosyalizm dengesinde bir tampon ülke konumuna gelen Türkiye Cumhuriyetinde başarıyla uygulanabilmiştir . O dönemin koşullarında tek ülkede sosyalizm olamaz , emperyalist kapitalizme karşı bütün sosyalist ülkelerin dayanışma içine girmesi gerekir gibi bir düşünce ile batı kapitalizminin saldırganlığına karşı sosyalist ülkeler bir araya gelerek bölgesel ve küresel örgütlenmeler içerisinde batının emperyalizmine karşı kendilerini korumağa çalışmışlardır .Ne var ki , Sovyetler Birliğinin beklenmedik bir biçimde tasfiyesi üzerine bütün sosyalist düzenler çökmüş ve eski sosyalist ülkeler küresel emperyalizmin yeni sömürgeleri konumuna düşürülmüşlerdir .
Bugün gelinen aşamada artık hiçbir devletin gücü küresel sermayenin yeni emperyalizm dayatmasıyla baş etmeğe yetmemektedir . Bu nedenle , Asya,Afrika ve Latin Amerika kıtalarında yeni batı emperyalizmine karşı çıkarak , var olan devlet yapılarını korumaya öncelik veren bölgesel işbirliği antlaşmaları imzalanmaya başlanmış ve bu doğrultuda bölgesel birlikler ile pazarlar ortaya çıkmağa başlamıştır . Türkiye Cumhuriyetinin kurucu önderi Atatürk ikinci dünya savaşının geldiğini görünce , Hitler ve Mussoluni saldırganlıklarına karşı Balkan Paktını , Sovyet yayılmacılığına karşı da Sadabat Paktını gündme getirerek , merkezi alandaki Osmanlı sonrası otorite boşluğunu gidermeğe çaba göstermiştir . Bugün de benzeri bir durum ile Türkiye ve komşuları karşı karşıyadır . Atlantik emperyalizminin temsilcisi olan ABD merkezi alana gelerek bu bölgeyi işgal etmiş ve İsrail7i kurarak siyonizmin dünya hegemonyası planları doğrultusunda bölge devletlerinin parçalanmasına ya da ortadan kalkmasına giden yolları açıktan devreye sokarak desteklemiştir . Irak,Suriye,Mısır,Libya gibi eski Osmanlı ülkelerindeki devletler parçalanarak çökerken , Türkiye’de İran ve Suudi Arabistan ile birlikte çökme ve dağılma aşamasına doğru zorla sürüklenmiştir .
Soğuk savaş döneminde tek ülkede sosyalizm olmaz ilkesi tüm sosyalist ülkeleri bir dayanışmaya yönlendirerek daha güçlü bir korunma ve savunma şansı yaratıyordu . Şimdi gelinen aşamada , sosyalizm tarih sahnesinden silinirken , Kemalizm düzeni de sanki sosyalizm ile birmiş gibi gösterilerek , eski bir Amerikancı kadın başbakanın ağzından son sosyalist devleti yıkıyoruz sloganı ortaya atılmıştır . Kemalizm sosyalizm değildir ve Türk ülkesi ile merkezi coğrafyanın özelliklerinden yararlanılarak ortaya konulmuş olan bir siyasal düzenin adıdır . Sosyalist ülkeleri teker teker ortadan kaldıran batı emperyalizmi Kemalist Türkiye’yi de tarih sahnesinden silmek isterken , bir orta boy ülke olan Türkiye Cumhuriyeti ancak jeopolitik konumunu öne çıkararak ve buna dayanan bir diplomasi uygulayarak ayakta kalabilecektir . Bu nedenle de artık tek ülkede Kemalizm’in ayakta kalmakta zorlandığı anlaşılmaktadır . Yeni gelinen aşamada tek ülkede Kemalizm’den merkezi coğrafya’da Kemalizm’e geçmek gerekmektedir . Böylesine bir yapılanmanın sağlanabilmesi için ,Atatürk’ün devlet modeli güçlendirilerek bölge ülkeleri için güçlü bir alternatif olduğu ortaya konulabilmelidir . Atatürk’ün öncülüğünde gerçekleştirilmiş olan Sadabat paktı benzeri bir bölgesel yapılanma yeniden Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de gündeme getirilmelidir . Türkiye ve İran , ABD ve İsrail çıkarları için birbirleriyle savaşacağına , kendi ülkelerinin çıkarları doğrultusunda kardeş ve köprü ülkenin merkezi olan Bakü’de bir araya gelerek ikinci Bakü Kurultayını birlikte yapabilmelidirler . Bu aşamadan sonra ,Irak,Suriye,Azerbaycan,Gürcistan gibi komşu ülkelerin bir araya gelmesiyle bir Merkezi Devletler Paktı kurulmalıdır . Avrupa ülkelerinin Avrupa Birliği’ne yöneldiği gibi merkezi ülkelerin de bir Merkezi Devletler Birliği’ne yönelebilmeleri sağlanmalıdır . Böylesine bir geniş bölgesel birlikteliğe gidilirken , Atatürk’ün Türk ulusuna kazandırmış olduğu Kemalist devlet modeli ,Türkiye’nin komşularına da taşınmalı , komşu Müslüman devletler laik devlet düzenine doğru yönlendirilirken , merkezi devlet örgütleri ve ulusal toplum yapılarını güçlendirecek kemalist yol ve yöntemler devreye sokulabilmelidir . Böylesine yeni bir misyonu üstlenecek olan Türkiye Cumhuriyeti artık sadece kendi ülkesinde Kemalizm uygulamaktan vazgeçerek , kendi modelini komşularına taşıyacak ve bu yoldan merkezi coğrafyada bir bölgesel Kemalizm dönemi başlatılacaktır . Orta Doğu’da bir İslam birliği ya da Arap Birliği oluşumları batılı güçler tarafından engellenirken , Türkiye Kemalist modele uygun bir bölgesel devletler birliği yapılanmasını öne çıkararak , tüm Orta Doğunun Atlantik emperyalizmi ya da İsrail siyonizmine teslim olmasını önleyecektir .
Bölgesel Kemalizm sayesinde ,bölge devletlerinin merkezi yapıları güçlenecek , etnik ya da mezhepsel çatışmalara son verilecek ve bölgenin zengin maden ve enerji kaynakları , küresel şirketler devre dışı bırakılarak bölge devletleri tarafından kendi ulusal çıkarlarına uygun bir doğrultuda değerlendirilebilecektir . Atatürk Orta Doğu’dan başlayarak tüm mazlum ulusların antiemperyalist önderi ilan edilecek ve Türkiye’yi bir araya getiren Atatürk ilkelerinin ,bölge ülkelerinde de geçerli olmaları sağlanarak , Orta Doğu devletlerinin sömürgeleşmeleri önlenecektir . Atatürk ilkeleri olan laiklik,halkçılık,ulusçuluk,devletçilik,cumhuriyetçilik ve devrimcilik bölgesel Kemalizm doğrultusunda Orta doğu devletlerine de yön göstererek , Avrupa Birliği ya da Amerika Birleşik Devletlerinin karşısına bir de Merkezi Devletler Birliği çıkartılabilir ve böylece emperyalizm ile siyonizmin saldırılarını önleyecek biri bölgesel birliktelik antiemperyalist bir çizgide oluşturulabilir .
4- KEMALİST AVRASYACILIK
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Demirperde ülkeleri yol geçen hanına dönüşmüş ve bu eski sosyalist ülkelere batı emperyalizmi girerek buraları yeni sömürgeler haline dönüştürmüşlerdir .Eski Sovyetler Birliği sınırları içerisinde yer alan Avrasya bölgesi tam bir saldırıya uğramış ve emperyalist sömürgecilik buralardaki devlet toplum yapılarını yıkmıştır . Ayrıca Rusya,Çin,İran ve Hindistan gibi büyük bölge devletlerininde yeni emperyalizme yönelmeleri nedeniyle , Avrasya ülkeleri bir de komşu büyük devletlerin istilasına uğramıştır . Büyük çoğunluğu Türk asıllı kavim ve kabilelerden gelen Avrasya halklarının gelecekteki bağımsızlık düzeninin oluşturulmasında da ,bir Avrasya ülkesi olarak Türkiye’ye önemli görevler düşmektedir . Atatürk Avrupa kıtasının yanıbaşında çağdaş ve modern bir
cumhuriyet devleti kurarken hem Fransız hem de Sovyet devrimlerinden yararlanarak hareket etmiş ve batı tipi bir rejim kopyacılığı yapmayarak , tüm Avrasya kıtası için geçerli olabilecek bir sentezi kendi ilkeleri ve devlet modeli ile ortaya koyabilmiştir . Atatürk ilkeleri doğrultusunda bir Avrasyacılık Türkiye’nin önümüzdeki dönemdeki ulusal diplomasisinin esası olmak durumundadır .Adriyatik’den Çin seddine kadar uzanan bu büyük coğrafyada Türkler eskisi gibi at koşturmayacak ama bölge devletleri ile hem akrabalık hem de komşuluk ilişkilerini geliştirerek ,gelecekte doğu ve batının dev ülkelerinden gelebilecek her türlü emperyalist saldırıya karşı ciddi bir Avrasya dayanışmacılığı geliştirecektir . Avrasya ülkeleri batının ve doğunun emperyalist güçlerine karşı bir dayanışma içerisine girerken ,gelecekte Avrupa ya da Afrika Birliği gibi bir Avrasya Birliği kendiliğinden gündeme gelebilecektir . Türkiye Kemalist devlet modeli ile tüm Avrasya ülkelerini antiemperyalist bird Avrasya dayanışmacılığına yönlendirerek , dünyanın merkezindeki ülkelerin ve devlet düzenlerinin gelecekteki bağımsızlıklarının tehlikeye girmesini önleyecek adımların atılmasında Kemalist bir doğrultuda önü çekebilmelidir . Böylece , önümüzdeki dönemin Avrasya yapılanmasında Türkiye Kemalist modeli ile hem bir merkez hem de bir emsal oluşturarak ,böylesine bir oluşumun hızlanmasını sağlayabilmelidir .
5- ALTERNATİF KÜRESELLEŞME
Soğuk savaş sonrasında gündeme gelen küreselleşme olgusu , batının emperyal merkezleri tarafından bütün dünya devletlerine zorla dayatılırken , ikiyüz ulus devletin giderek sömürgeleşmesi ve merkezi gücünü kaybederek dağılması gibi bir olumsuz durum ortaya çıkmıştır . Bugün gündemde Dünya Ekonomik Forumunda bir araya gelen bir avuç zenginin ya da en büyük sermaye olan finans kapitalin çıkarları öncelikli olarak vardır . Birleşmiş Milletleri görmezden gelen bir avuç zengin kendi çıkarları için Dünya Ticaret Örgütünü kurdurarak , ekonomi üzerinden kendi hegemonyalarını bütün dünya kıtaları üzerinde geçerli kılmak istemişlerdir . Dünya halklarının kardeşliğini , ulus devletlerin bağımsızlığını , insanlığın geleceğini düşünmeyen ve hep kendi çıkarları doğrultusunda sömürgeci politikaları öne süren uluslar arası finans kapitale karşı artık tüm dünya devletleri ve insanlık karşı çıkarak ,daha adil ve barış dolu bir dünya düzeni için harekete geçmişlerdir . küresel patronların Dünya Ekonomik Forumu’na karşı , dünya halkları ve ulus devletlerin dayanışmasıyla , Dünya Sosyal Forumu oluşturulmuş ve Dünya Ekonomik Forumuna karşı harekete geçmiştir .
Yeni dönemde çeyrek asırlık küresel emperyalizm zorlamasıyla ,emperyalist bir küreselleşmenin olamayacağı artık kesinlik kazanmıştır . Gelinen yeni aşamada dünya halklarının kardeşliği ve ulus devletlerin bağımsız dayanışmasının kalıcı bir düzene dönüşebilmesi için yeni bir küreselleşme modeline gereksinme vardır . Böylesine bir gereklilik her geçen gün daha da kesinlik kazanmakta ve dıştan kumandalı manüplasyonlara dayalı küresel politikalar ile bir yerlere gidilemeyeceği açıkça görülmektedir . Yeni dönemde Birleşmiş Milletlerin öncülüğünde , Dünya Ticaret Örgütüne karşı çıkarak alternatif bir küreselleşme planının hazırlanması için çaba sarf edilmelidir . Mustafa Kemal’in Türkiye’si Kemalist bir dış politikaya yeniden dönerek , Birleşmiş Milletler çatısı altında bir araya gelen dünya devletlerine öncülük etmeli ve batının önde gelen emperyal devlmetlerine karşı Asya ve Afrika ile birlikte Latin Amerika ülkelerini de yanına alarak alternhatif küreselleşmeyi bütün dünyaya ilan etmelidir . Çeyrek asırdır sürdürülen emperyalist küreselleşmeye karşı dünya halklarının ve devletlerinin dayanışmalarıyla birlikte geliştirilecek dayanışmacı bir küreselleşme akımı dünya barışı ve insanlığın daha adil bir geleceğe kavuşabilmesi için devreye sokulabilmelidir . Böylece , Birleşmiş Milletler Milletler Cemiyeti gibi dağılmaktan kurtularak kalıcı olabilecek ve Dünya Ticaret Örgütü üzerinden uluslar arası alanının tekelci patronlar ve küresel sermayenin çıkarları doğrultusunda bozulması önlenebilecektir . Yirminci yüzyılda batı emperyalizmine karşı ilk bağımsızlık savaşı veren Kemalist Türkiye , küresel saldırıya karşı da antiemperyalist doğrultuda karşı çıkışın öncüsü olabilmeli ve mazlum ulusların uyanarak dünyada etkin olabilmeleri doğrultusundaki Atatürk ilkeleri önderliğinde , dünya dengelerinin yeniden kurulmasında etkili olabilmelidir . Bugünün koşullarında dünyanın geldiği yeni aşamada Kemalist misyon böylesine bir uluslar arası görevi acilen gündeme getirmektedir . Türkiye ,yeni dönemde Atatürkçü ve ulusal bir yönetimin önderliğinde ,hem yurtiçinde hem de uluslar arası alanda etkili olarak , bozulmuş olan dünya düzeni ve barışının yeniden tesisi için eskiden olduğu gibi öncülük görevine devam edebilmelidir .
Ulus devletleri ortadan kaldırmayı hedefleyen emperyalist küreselleşmeye karşı ,bütün ulus devletler Birleşmiş Milletler çatısı altında bir araya gelerek ortak bir dayanışma düzeni içerisinde bu duruma karşı çıkmalıdırlar .Bu doğrultuda dünyanın küreselleşmesi için bir alternatif yol olarak , ulus devletlerin dayanışmasıyla oluşacak bir dayanışmacı küreselleşme akımı devreye girebilmelidir . Her kıtada bir araya gelecek ulus devletler , komşularıyla ortak hareket ederek hem ,emperyalizme karşı bölgesel ittifaklara yönelmeliler hem de ,yeni bir Birleşmiş Milletler hareketi geliştirerek ,Dünya ticaret Örgütünün arkasına saklanan küresel şirketlere ,tekelci kuruluşlara ve en önemlisi uluslar arası finans kapitale karşı alternatif bir küreselleşme hareketini dayanışma içerisinde gündeme getirebilmelidirler . Emperyalizme karşı dayanışma içerisinde kendini koruyacak ulus devletler ,kendi aralarında geliştirecekleri uluslar arası ilişki düzeniyle , küresel sermayenin önüne çıkabilmeli ve ekonomik alandaki sömürüye son vererek , dünya nimetlerinin halklara ve devletlere eşit dağılımı için , Birleşmiş Milletler çatısı altında zorlayıcı kararlar alarak bunları yaptırımlı bir biçimde uygulayabilmelidirler . İçinden geçilmekte olan tarihsel dönem içerisinde , küresel emperyalizmin savaşlar yolu ile bütün dünyayı yok olmaya sürüklemesine karşı , dünya devletleri ve halkları bir araya gelerek , küresel barış ve daha adil bir düzen için dayanışmacı küreselleşmeyi siyasal gündemin en başına oturtabilmelidirler .
6- MİLLET ATATÜRKÇÜLÜĞÜ
Türkiye Cumhuriyeti devletinin toparlanabilmesi ve kendine gelerek bölgesinde kurucu önder Atatürk’ün gündeme getirmiş olduğu bölgesel bir yapılanmaya yönelebilmesi için ,emperyalizm ve siyonizm ikilisinin yok etmeğe çalıştığı Atatürkçülüğün yeniden güçlendirilerek canlandırılması gerekmektedir . Bu da ancak devlet ve millet kaynaşması ile elde edilebilecek bir sonuçtur . Küresel emperyalizmin milletleri tasfiye ederek halk yığınlarına dönüştürme projesinde etnik kimlikleri hortlatma ve yeni dini cemaatlar aracılığı ile milli toplumları parçalama yöntemleri emperyal merkezlerin dıştan manüplasyonları ile belirli bir aşamaya geldiği için , Türkiye Cumhuriyetini var eden siyasal birikimin adı olan Atatürkçülük bugün devlet –millet karşıtlığı yaratılarak eritilme aşamasına getirilmiştir . Türk milletinin siyasal örgütlenmesiyle tarih sahnesine çıkmış olan Türkiye Cumhuriyeti devleti Türk milletine düşmanmış gibi küresel medyada gösterilmiş , devletin kurucusu Atatürk diktatör ilan edilirken ,Kemalizm faşizm ile değerlendirilmeye çalışılmış ve sonunda hem Türklük hem de Türkiye Cumhuriyetinin ortadan kaldırılabileceği bir olumsuz ortama sürüklenilmiştir . Laik devlet düzeni İslam karşıtı gibi gösterilerek laikçilik diye bir aşırı akım icat edilmiş ,laik devlet ile Müslüman millet karşı karşıya getirilerek , Türk halkı kendi kurduğu devlet ile bir mücadele içerisine doğru çekilmek istenmiştir . Küresel emperyalizmin , Orta doğuya el koyma aşamasında ,bu bölgenin merkez ülkesi olan Türkiye Cumhuriyetine girerken , ulusal kurtuluş savaşında Türk ulusunu tarih sahnesine çıkaran ana akım olarak Kemalizm’e karşı çıkılarak açıktan savaş ilan edilmiştir .
Yirmibirinci yüzyılda ilk on yıl geride bırakılırken ve bu yüzyılın içine doğru her geçen gün yol alınırken , Türk ulusunun tarihsel örgütlenmesi olan Türkiye Cumhuriyetinin gelecekte sonsuza kadar varlığını koruyabilmesi için ,yeniden bir devlet-millet kaynaşmasına gereksinme vardır . Türk ulusu Atatürk’ün önderliğinde kendi kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkarak varlığını koruyabilmek için ,yeni dönemde bir millet Atatürkçülüğüne gereksinme duyulmaktadır . Türk ulusunun tarihsel önderi Atatürk’ün bir millet düşmanı olmadığı aksine her şeyi ile millet uğruna mücadele ettiğini ,Türk ulusunun bugün bir kez daha anımsayarak yeniden Atatürk ilkeleri doğrultusunda kurucu önderin çizgisine gelinmelidir . Böylesine bir sonuç ancak Atatürkçü kesimlerin türk ulusu ile kucaklaşması ile elde edilebilecek ve Türk aydınlarının halk kitleleri ile bir araya gelerek bütünleşmesinden doğacak bir millet Atatürkçülüğü , hem Türk ulusunu hem de Türkiye Cumhuriyeti devletinin yeniden toparlanmasında etkili olacaktır . Atatürk’ün dediği gibi , Türk milletinin kendi kaderine egemen olabilmesi için ,her türlü cemaatçı ve etnik kökenci bölücü akımların ötesinde bir devlet millet kaynaşmasının sağlanabilmesiyle gündeme gelecek bir millet Atatürkçülüğü ,Türkiye’nin kısa zamanda güçlenerek çok daha ileri bir çizgiye ulaşabilmesini sağlayabilecektir .
Sovyetler Birliğinin dağılmasından bu yana geçen çeyrek asırlık zaman dilimi içerisinde nelerin olabileceği ve nelerin olamayacağı açıklık kazanmıştır . Böylesine bir süreçte beş büyük proje iflas etmiş ve batının sermaye merkezlerinin dünyaya tam anlamıyla egemen olabilmek üzere geliştirdikleri planlar teker teker devre dışı kalmıştır . Küreselleşmenin emperyalist bir siyaset ile gerçekleşemeyeceği artık bütün devletlerin direnişi ile kesinlik kazanmıştır . Avrupa Birliğinin bir hayal olduğu , Büyük Orta Doğu projesinin bir rüya olduğu , Büyük İsrail Projesinin ise bölge gerçeklerine tamamen ters düştüğü ve en önemlisi ABD’nin Avrasya stratejilerinin Himalaya dağlarının ötesine gidemediği anlaşılmıştır . Çeyrek asırlık zaman diliminde batılı emperyal projeler iflas ederken , dünya halkları ve ulus devletler gerçekleri görerek kendilerini koruyacak önlemler almağa başlamışlardır . Ayrıca , ulus devletler arasında geliştirilen bölgesel ve küresel işbirliği girişimleri de , emperyalist bir küreselleşmenin zamanla dayanışmacı bir çizgiye doğru yöneleceğini açıkça göstermiştir . Aynı kaderi paylaşan ve ortak bir saldırıya uğrayan bütün ulus devletlerin batılı emperyal güçlere karşı giderek artan bir işbirliği ve dayanışma düzeni içerisinde karşı çıkacakları açıkça görülmektedir . Dünya döndükçe gerçekler ortaya çıkmış ve nelerin olamayacağı görülmüştür . Şimdi sıra nelerin olabileceğine gelmiş ve bu doğrultuda arayışlar hız kazanmıştır .
Yarım kalan Atatürk devriminin tamamlanması ,dış baskılar ile önü kesilen Türkleşme ve uluslaşma süreçlerinin belirli bir aşamaya getirilebilmesi için , millet Atatürkçülüğü çizgisinde yeni bir açılıma gereksinme vardır . Açılım adı altında Türkiye Cumhuriyeti bir çöküş ve dağılma senaryosuna mahkum edilirken , bugünün koşullarında vatansever Kemalistlere düşen ilk misyon ,bu durumun önüne geçerek,bu olumsuz gidişe karşı ulus devlet ve ulusal toplum yapısının toparlanarak güçlendirilmesidir . Batılılar sürekli olarak demokrasinin konsalidasyonu ile uğraşırlarken , emperyalist saldırıya uğrayan batı dışındaki ulus devletlerde cumhuriyet rejimlerinin ve ulus devletlerin konsalidasyonuna gereksinme duyulmaktadır . Güçlendirme ve pekiştirme anlamında bir konsalidasyon programının Türk devleti ve toplumu için hemen devreye sokulabilmesi de, Kemalistleri bekleyen ikinci ulusal görev olarak ortaya çıkmaktadır . Türkiye’nin Kemalist yapılanmasını zorlayan her türlü dış tehdide ya da iç soruna karşı ,toplu bir seferberliğe geçilmesi gene Kemalistleri bekleyen üçüncü bir ulusal görev olarak öne çıkmaktadır . Yaklaşmakta olan seçimlerde ulus devleti güçlendirecek bir sonucun alınabilmesi ,ikinci aşamada göreve gelecek bir ulusal uzlaşma hükümetinin milli bir idari reformu en kısa zamanda gerçekleştirmesi , tek ülkede Kemalizm’den bölgesel Kemalizm’e geçilmesi , Avrasya bölgesinde sürüp giden hegemonya kavgalarında Kemalist bir Avrasyacılık stratejisinin izlenmesi ,ulus devletler ile dayanışma içerisine girilerek alternatif bir küreselleşme akımının daha adil ve barışçı bir düzen doğrultusunda örgütlenebilmesi , ve en önemlisi bütün bu girişimleri gerçekleştirecek bir yeni Atatürkçü akımın doğuşunda yararlı olacak bir millet Atatürkçülüğü akımının hızla örgütlenerek ülkede yeniden bir devlet-millet kaynaşması yaratabilmesi , bugünün koşullarında Atatürkçüleri bekleyen yeni bir Kemalist misyonun temel esasları olarak öne çıkmaktadır . Türk milleti ve Atatürkçü kesimler bütün bu konuları birlikte ele alarak , dünyadaki evrensel gelişmeler doğrultusunda yeni bir ulusal kurtuluş mücadelesi başlatmalıdırlar . Bu ikinci mücadele silahsız olmalı , bilginin güç olarak kullanıldığı ve özgür düşüncenin ulusal stratejileri Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda geliştirdiği bir yeni döneme doğru Türkiye Cumhuriyetini hazırlayabilmelidir . Bugünün koşullarındaki Kemalist misyon giderek önem kazanmakta ve burada dile getirilen yeni toplumsal ve siyasal çıkışları zorunlu kılmaktadır .Türkiye Cumhuriyetinin gelecekte var olabilmesi ve yoluna devam edebilmesi için , bugünün koşullarında gereken Kemalist misyona bütün Atatürkçüler hazır olmalıdırlar .
|