Ramazan ayı, on bir ayı sultanıdır… Ramazan bereket ayıdır, yardımlaşma ayıdır, dargınların barıştığı, barıştırıldığı aydır, fakir fukaranın eksikliklerinin giderildiği aydır, hoş görünün çokça öne çıktığı aydır, mübarek aydır, Müslüman âleminin kutsal ayıdır…
Sabırsızlıkla beklenen bu mübarek ayda; oruçlar tutulur, iftar yemekleri verilir, teravih namazı kılınır, mukabele okunur, sahur yapılır, fakir fukaraya sadaka fitre verilir, kimsesizler giydirilir, ramazan eğlenceleri gibi birçok etkinlik düzenlenirdi…
Eskiden ramazan ayı yaklaşırken ramazan alışverişleri yapılır evler temizlenir bu mübarek ay coşkuyla karşılanırdı. Öyle güzel bir coşkuydu ki; günümüzde o günlerden eser bile kalmadı. Sahurda davulcunun davul çalarak mahalleliyi sahura kaldırması, sahurda zili çalan kapınızı açtığınızda komşunuzun elinde bir tabak yemekle yenecek yemeklerin paylaşılması, yoldan geçen gece bekçisine sahur yemeği verilmesi ve buna benzer birçok ramazan kültürü insanlara huzur verirdi. Pişirilen yemekler kokmuştur, komşumuzun nefsi çekmiştir diye ramazan ayı olmasa bile komşu komşuya pişirdiği yemeklerden mutlaka verirdi. İftar sofraları her kesin alım gücünün olabileceği şekilde hazırlanır ziyafet sofrası gibi hazırlanmazdı… İftar davetlerine her ne kadar yakın akraba konu komşu davet edilerek dayanışma birlik ve beraberlik gibi değerler kuvvetlendirilse de; özelliklede fakirler davet edilerek onların kendilerinden farklı olmadıklarını ve değerli oldukları onlara hissettirirlerdi. İftar sofraları her kesin alım gücünün olabileceği şekilde hazırlanır ziyafet sofrası gibi hazırlanmazdı… Çünkü dinimize göre gösteriş ve israf haramdır. Alan var alamayanlar da var.
Ama maalesef günümüzde bunlardan eser bile kalmadı. Mütevazı iftar sofraları yerine lüks otellerde lüks sofralarda iftar yemekleri veriliyor. Artık iftar yemeği midir? Yoksa ziyafet yemeği midir? Birde bu iftar sofraları medyanın her türlü araçlarıyla “……çalışanlarına, iş adamlarına, bürokratlara ve buna benzer bir çok kişiye….iftar yemeği verdi” gibi ifadelerle bir lokma ekmeğe bile muhtaç olanların da olduğu toplumun gözüne sokarcasına duyuruluyor. Kuş sütünün eksik olmadığı bu iftar sofralarına hayretle bakıyorsun. O sofradakilerin tamamını yemek mümkün değil. Bu ülkede çöpten yiyecek toplayan birçok insan varken, bu yemeklerin çoğunluğu çöplere gidiyor…
İşte kimileri böyle ziyafet sofralarında iftar yaparken kimileri de iftar yemeğini çöpten mi bulurum ya da hayırsever vatandaşların yardımlarıyla dönen aş evlerinden mi bulurum derdine düşmüş insanlarında olduğu bir ülkede ramazan ayları eskiden böyle değildi. O zamanlar fakirler iftar sofralarının baş konuğuydu. Ayrıca onlara sadaka verirken bile incitmemeye çalışılırdı. Yine de bu tür insanlar yok değil. Ellerinden geldiği kadar kendi reklamlarını yapmadan, çıkar beklemeden yardım eden görünmez birçok hayırsever insan var. Onların yaptığı yardımlarla muhtaç olanların birçoğunun ihtiyaçları karşılanıyor…
Hacı Bayram Camisinin arka tarafında, köhne bir aş evi vardır. Bütün zorluklara ve imkânsızlıklara rağmen o aş evi hala fakirlere yemek dağıtmaya devam ediyor. Bu aş evini çorbada benimde bir tuz tanesi katkım olsun diyen hayırsever vatandaşlar çeviriyor. Ramazan ayının ilk günleri gittiğimde, son zamanlarda bin kişinin üzerinde yemek dağıttıklarını, sayının artmasına Suriyelilerin, Afganlıların da yemek almasının sebep olduğunu, yemek almaya gelenlerin bazılarının ayaklarında ayakkabı bile olmadığını, üzülerek öğrendim… Dünyada birçok insanın açlıktan öldüğü, ülkemizde de çöplükten rızık çıkarmaya çalışan insanların bulunduğu bilindiği halde iftar sofralarının ziyafet sofralarına dönüştürülmesi dinimize göre uygun değildir… İsraf da haramdır… Bence o sofralarda bu gibi aş evlerinden yemek alma sırasına giren alım gücü olmayan fakirlere yemek yerilmiş olsaydı belki Ramazan ayının ruhuna daha uygun olurdu…
|