Harvard Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen "Harvard Yetişkin Gelişimi Çalışması" mutluluğun sırrı üzerine ezber bozan sonuçlar ortaya koyuyor. Kapitalizm çağında mutluluk daha çok maddi varlıklarla eşitlenirken, 75 yıldan uzun bir süredir devam eden araştırmanın sonuçlarına göre, mutluluğa giden yolda en önemli etkenlerin başında sağlıklı sosyal ilişkiler geliyor.
Dijitalleşmenin de son dönemde insan hayatına yoğun bir şekilde girmesi ile birlikte mutluluk ve sosyal medya konusu dünyanın önde gelen araştırmacılarının odak noktası halinde gelmiş durumda bulunuyor. AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Klinik Psikolog Mehmet Büyükçorak, sosyal medya çağında mutluluk üzerine yaptığı açıklamada kapitalizmin geldiği aşamada dünyada mutluluk tanımının değiştiğini söyledi.
Mutluluğun eskiden bir aile inşa etmek veya bahçeli, avlulu bir evde yaşamak gibi anlamlar taşıdığını belirten Büyükçorak, bugün ise mutluluğun daha fazla görünmek, tanınmak ve sevilmek gibi algılandığının altını çizdi.
Büyükçorak, pozitif psikoloji açısından bir başkası için karşılık beklemeden iyilik yapmanın insanı en mutlu eden şey olduğuna işaret ederek, din açısından bakıldığından zekat gibi ibadetlerinden varlığına dikkati çekti.
İnsanoğlunun tarih boyunca hep diğer insanlarla ilişki halinde hayatına devam ettiğine değinen Büyükçorak, yalnızlaştırmanın geçmişte bir işkence metodu olarak kullanıldığını anlattı.
Mutluluğun sırrı sağlıklı sosyal ilişkilerde
Mehmet Büyükçorak, Harvard Üniversitesi tarafından yapılan dünyanın en uzun soluklu mutluluk araştırmasına dair bilgiler vererek, "Harvard Yetişkin Gelişimi Çalışması"nda 724 kişinin 75 yıldan fazla süredir takip edildiğini ve insanlarda mutluluğa sebep olan kriterin zannedildiği gibi zenginlik veya makam mevki gibi kriterler olmadığının görüldüğünü belirtti. Büyükçorak, hala devam eden çalışmaya göre sadece sağlıklı aile birliktelikleri olanların ve toplumsal ilişki içerisinde olanların mutlu olduğunun keşfedildiğini dile getirdi.
Bugünkü sosyal medya kullanımının geldiği noktanın bu metotları andırdığını belirten Büyükçorak, şunları söyledi:
"Akıllı telefonu alıp yatak odamıza gittiğimiz zaman birisinin işkence yapmasına gerek kalmıyor; kendimizi uykudan mahrum bırakıyoruz. Harvard Studies'de çıkan makaleye göre, akıllı telefonların yaydığı mavi ışık beynin arkadaki görme ile ilgili bölgesine 'daha gündüz niye uyuyorsun' mesajı veriyor. Bu da uykuya mani olduğu için siz saat 23.00 ile 01.00 arasında doğal olarak yayılan melatonin hormonunu alamıyorsunuz. Almadığınız zaman ne oluyor? REM uykusu denilen uzun süreli uykuya giremiyorsunuz. Bu olmadığı zaman da gün içinde yaşadığımız küçük travmatik olayları beynimizdeki nöronlar güzel işleyemediği için ertesi güne de aynı şey devam ediyormuş gibi oluyor. Teknolojik bir aleti hiç kapatmadan çalışıyor gibi düşünün. Isınmaya sebep olur. REM uykusuna giremediğiniz için dinlenmişlik hali de olmuyor. Daha yorgun ve kas ağrıları olan bir insana dönüşüyorsunuz. Böyle bir insan, huzursuz bir hali var iken öteki ile nasıl sağlıklı bir ilişki kurabilir?"
Mutluluk ve haz birbirine karıştırılıyor
Yalnızlığın kötü etkilerinin en iyi Kovid-19 döneminde tecrübe edildiğinin altını çizen Büyükçorak, o dönemde insanların birbiriyle bağlantıyı koparmamak için görüntülü görüşmeler yaptığını ancak bunun hiç bir zaman gerçek görüşmelerin yerine geçemediğini vurguladı.
Büyükçorak, depresyon tanısı yaşının 1960'larda 29 iken bugün 25'in altına düştüğünü anlatarak, bunun en büyük sebeplerinden birinin artan stres miktarı ve daha başarılı olma isteği olduğunu söyledi. Büyükçorak, "Acı hissettiren bir şeyi hazlı bir pansuman ile bastırdığınızda kısa süreli bir yol yürütüyor. Uzun vadede ise ameliyatı yapılmayan bir operasyon daha büyük sorunlara sebebiyet verebiliyor. Mutluluk ve haz bu evrede karıştırılıyor. Mutluluk dediğimiz şey bir ilişki ve bir evliliği yürütme kıstasında da vardır. Bu anlamda ilişkinin sorumluluğu vardır; alçalma yükselme dönemleri vardır. Alçalma evresinde bunu devam ettirmek, iş birliği, biz olmayı sağlamak ve sebatkârlık vardır. Sosyal medyada kurduğumuz bağlar ve ilişkiye baktığımız zaman 'bana ne kadar beğeni ve yorum yapıyorsun' 'beni ne kadar doyuruyorsun' gibi kriterler vardır. Direk kâr zarar ilişkisi söz konusudur. Bu da insan ilişkilerinde olmayan bir kıstas. Burada devam ettirilen ve sürdürülen sosyal medya arkadaşlıklarının kalıcı ilişki bağlamında vereceği gerçek ilişki ile aynı olmayacaktır. Asla sosyal medyaya girmeyin ve bağ kurmayın demiyoruz elbette. Orada da arkadaşlık kurduysanız bunu çevrim dışı dünyanızda da devam ettireceğiniz sağlıklı bir ilişkiye dönsün." değerlendirmesinde bulundu.
- Sosyal medya bağımlılığı madde bağımlılığı gibi
Klinik Psikolog Büyükçorak, teknolojinin onu kullanan insana göre değerinin değişkenlik gösterdiğinin altını çizerek, "Teknolojiyi sağlıklı bir amaç uğruna mı kullanıyorum yoksa sorunlarımı ötelemek veya gerçeklerden kaçmak için mi kullanıyorum. Sosyal medya ve teknoloji bağımlılığı diğer madde kullanımları ile aynı mekanizmaya sahiptir. Aynı dopamin ve serotonin yolaklarını bozduğu için ha vücudunuza fiziksel bir şey almışsınız ha belli bir davranışa bağımlılık geliştirmişsiniz aynı şeydir. Ama toplum nezdinde sosyal medya daha az zararlıymış algısı da onun daha çok kullanılmasına sebebiyet veriyor." uyarısında bulundu.
AA |