30 Temmuz 2017 günü Nirvana Doğa Sporları Derneği Başkanı Gülay Bayram’ın organize ettiği Ortadoğu Üniversitesi öğrencisi Bekir adındaki rehberin eşliğindeki rotamız; YAĞMURDEDE Köyü ve AĞAN KANYONUYDU…
Yağmur Dede’nin eski adı Destarlı imiş… Türkçede; Dastar, başörtüsü, kalın bez, yelken bezi, yünden dokunmuş kilim, sofrası bol anlamındadır. Yağmur dede köyünün mahallesi olan Örenköy’ün batısında yer alan ve Ayaş- Güdül İlçeleri arasında sınır oluşturan İlhan Çayının oluşturduğu kanyonun adı Ağan Kanyonu- Ulupınar kanyonu olarak anılmaktadır.
Bu kanyonda bulunan mağaralar, yerleşim izleri taşımaktadır… Yağmur Dede köyünün yakınındaki çayın yanında Roma döneminden kalma sütün başlıkları bulunmuştur…Bu köyün cami ve çeşmeleri eski dönemlerden kalmıştır..
Ağan kanyonunun içinden geçen çayın adının İlhanlı çayı olduğunu grup lideri Gülay Bayramdan öğreniyoruz. Bu çayın debisi fazla olmamakla beraber bazı yerlerinde diz boyunu aştığını karşıdan karşıya geçmek için defalarca çaya girmek zorunda kaldığımızda gördük…
Vadi boyunca; kâh çayın içinden kâh çayın kenarından ilerlerken bütün meyve ağaçlarına ile kuşburnu, böğürtlen gibi çalılıklara rastlıyoruz… Hemen hemen hepsinin üzerinde meyveleri vardı. En fazla olanları da ceviz, dut ve üzüm asmalarıydı… Bunların yanında elma, armut, erik, alıç, tut incir, fındık gibi birçok meyve ağaçları da vardı. Bu meyve ağaçlarının hepsi devasa büyüklükte ama bakımsız olan bu meyveler yenecek cinsten değildi. Bir kaçı ve böğürtlenler dışında… Hele erikleri ısırmak istiyoruz taş gibi ısıramıyoruz. İncirler olmuş gibi gözüküyor ama yenecek lezzette değil. Sadece birkaç dut ve armut eh işte yenilebilir şekildeydi. Her ne kadar kanyonda bir yaşam olmasa da bakımsızlıktan yabanileşmiş bu meyve ağaçlarının bulunması geçmişte burada bir yaşamın olduğunu göstergesidir… Meyvelerinin yenecek kıvamda olmamasının nedeninin bakımsızlıktan kaynaklandığını düşündük…
Vadi yamaçlarında sayısız Ankara keçisi ve koyunlarına rastlıyoruz… Onları görünce o kadar seviniyoruz ki; yakaladığımız bir keçiyle resim çektirme yarışına giriyoruz… Kanyon çıkışına doğru büyükbaş hayvanlarında yayıldığını, çaydan su içtiğini görüyoruz… O an bu çayın tarım ve hayvancılık için ne kadar önemli olduğunun farkına varıyoruz… Hayvanlarında yaşamak için suya ihtiyaçları var… Yayıldıkları yere bu kadar hayvan için su taşınamayacağına göre bu çay o bölgede hayvancılık yapanlar ile bağ bahçe işiyle uğraşanlar için bir hayattır…
Vadi boyunca akan bu çaydan sadece hayvanların su içtiğine şahit oluyoruz… Bunun yanında ekili bağ bahçenin olmamasını merak ediyoruz. Çıkışa yaklaştığımızda düzenli bir bahçe görüyoruz. Her şey ip gibi aynı hizada dikilmiş. Ne güzel bir bahçe diye düşünürken bir den elinde erik dolu kovayla bir adam görüyoruz… Bu adam benim 25 yıl önceki komşum Mehmet Şahin. 2 yıl önce de Fevzi Çakmak sokakta sebze satarken tesadüfen karşılaşmıştım… Yazları Ayaş domatesini, fasulye, salatalık, biber gibi sebzeleri ondan alıyordum. Bahçelerinin burada olduğunun bilmiyordum. Tesadüfün böylesi denir ya… Eşine seslendi. Yıllardır görüşemediğimiz Satı Şahin beni görünce çok şaşırdı. Atalarımızın dediği gibi “ Dağ dağa kavuşmuyor ama insan insana kavuşuyor.” atasözünün ispatıydı eski komşumla karşılaşmamız… O günkü kanyon yürüyüşünde kalabalık olmamıza rağmen, komşum o kadar kişiye çay yapmak, ağırlamak istedi. Vaktimiz olmadığı için ayrılacağımızı söyledik. Bahçeden topladığı salatalıkları ikram etti. Su verdi.
25 yıldır görmediğim komşum Satı hanıma bu kanyonun sahibinin olup olmadığının sorduğumda; “oranın sahibi vardı. Adam yaşlanınca öldü. Çocukları da gelmezler, gitmezler onun içinde sahipli ama sahipsiz ve bakımsızdır.” dedi. Sonra da kendi evinin bulunduğu yerin hikâyesini anlattı. “Burası benim dedemin değirmen yeriydi… Değirmen yıkıldı. Burası boş duruyordu. Bizde buraya bu evi yaptık. Eksiklerimiz var ama zamanla tamamlayacağız. Elektriği bile kendimiz üretiyoruz.” diyerek kurdukları sistemi gösterdi. Ardından da İlhanlı çayının hemen yanına yaptıkları şato görünümlü evini gezdirdi. Hafta sonları gelip burada kalarak bahçeyle ilgileniyorlarmış… Evin önündeki alanda; hamaktan, salıncaktan tutunda bahçe için gerekli olan ne varsa hepsi vardı… Hatta ağaç gövdesinden akan bir çeşmenin olması bile oraya ayrı bir güzellik katmıştı. Tüm bu güzellikleri hayranlıkla izlerken bu insanların kendi imkan ve çabalarıyla üretim yaparak ekonomik bir değer yaratmalarının hazzının tarifi mümkün değildir diye düşündüm…
Komşularımın üreterek gelir elde etmeleri gerçekten örnek bir davranış. Bugün birçok köye gittiğinizde ekmeğini bile fırından alıyor. Köyde şehirli hayatı sürüyor. Eskiden köylülerimiz ekmeğini kendisi yapardı… Dışarıdan süt, yoğurt, yağ almazdı. Yumurta almazdı. Sebze almazdı. Bunların hepsini kendisi üretirdi… Neden bu duruma gelindi… Üretmek mi zor geliyor?…Hep göç bahane edilir. Köyden kente göç oldu. Bu nedenle de tarım ve hayvancılık yapacak adam kalmadı… Bunların hepsi bahanedir. Şehirde yaşayan komşum Satı Şahin’in, sebze üretebileceği bir alan oluşturması üretim için örnek bir davranıştır… Hafta sonları giderek ürettiği bu sebzeleri hem satıyorlar hem de ülke ekonomisine katkı sağlamış oluyorlar… Üretken komşum tatlı dili ve güler yüzüyle bizleri tekrar görmekten memnun olacağını belirterek uğurladı… Gezerek, görerek, sorarak, araştırarak, analiz ederek, anlayarak bu etkinliğimizi de tamamlamış olduk…
|