GAZETELERİ elime alınca önce manşet üstündeki memelere bakarım.
Eskiden en önemli haberleri oraya koyarlardı, başlığın üstüne ya da yanına. Şimdi memeleri koyuyorlar.
Sabah sabah öyle bakıyorsunuz:
Memeler nasıl?..
Öbür haberler sonra geliyor; ekonomi nasıl, kriz nasıl, hukuk nasıl, işsizlik nasıl, eğitim nasıl?..
Kısaca memleket nasıl?..
Burada “Memleket nasıl?”ın daha “me...” sinde gözlerim manşet üstüne takılıyor ve otomatik olarak ağzımdan dökülüyor:
“Mee...memeler...”
*
O küçük muhalefet partisinin genel başkanı da basın toplantısı yapıyor ve ikinci gün gazeteleri açıp bakıyor ki kafası gözüküyor mu?..
Gözükmüyor...
Memeler gözüküyor, genel başkanın kafası yok...
Yine basın toplantısı düzenliyor, medyayı çağırıyor, uzun uzun anlatıyor, resimler çekiliyor, poz veriyor genel başkan...
Ertesi sabah gazeteyi alıp bakıyor...
Kafası yok...
Memeler orada...
(........)
Keza bilim adamları, sivil toplum önderleri, sendika başkanları, görüş ve bilgi sahibi önemli insanlar... Çırpınıp duruyorlar, anlatıyorlar, söylüyorlar, açıklıyorlar, ortaya koyuyorlar, bildiriyorlar...
Ertesi gün gazete alıp bakıyorlar, ki kafaları orada mı?..
Yok...
*
İşte itiraf ediyorum; benim memelerim olsaydı her gün başlık üstünde ya da en azından başlığın kenarında görecektiniz beni...
Bir görüş açıklayacağım zaman bir meme, iki görüş açıklayacaksam iki meme...
Çok görüşüm varsa.........
(........)
Ama benim memem yok...
Onun için yazı yazmaya çalışıyorum...
Diyelim ki saçma sapan “memleket meseleleri” yazdığımda, siz gazeteyi elinize alıp da birinci sayfaya baktığınızda...
Dilinizin ucuna gelecek:
“Me...Memeler...”
|