YASİN - 21:İttebiû men lâ yes’elukum ecren ve hum muhtedûn(muhtedûne). (Tebliğlerine karşılık) sizden ücret istemeyen (bu) kişilere tâbî olun. Ve onlar, mehdilerdir (hidayete ermiş ve hidayete erdirenlerdir).
Rabbimiz ayette, insanlara dini öğretmek ile görevli kişiler, bu öğretilerine karşılık ücret alıyorlarsa insanlara dinimiz olan hidayet dinini öğretemeyeceği söyleniyor.
Siz dininizi kimden öğrendiniz?
O zaman öğrendiğiniz din sizi hidayete erdirdi mi? Eğer dini öğrendiyseniz o zaman Sahabeler gibi hidayete ermiş ve onlar gibi İSLÂM (Allah'a teslim olma) dinini yaşıyorsunuzdur.
BAKARA - 137 :Fe in âmenû bi misli mâ âmentum bihî fe kadihtedev ve in tevellev fe innemâ hum fî şikâk(şikâkın) fe se yekfîke humullâh(humullâhu), ve huves semîul alîm (alîmu). Eğer onlar da sizin O'na (Allah'a) îmân ettiğiniz gibi îmân etselerdi, muhakkak ki hidayete ererlerdi. Ve eğer (yüz çevirirlerse) dönerlerse, mutlaka bir ayrılık içindedirler (Allah'ın yolundan ayrılmışlardır). Allah, (onlara karşı) sana kâfi (yeterli)dir. O, (herşeyi işiten ve bilen) Semîul Alîm'dir.
Yaşayamıyoruz değil mi? Demek ki İMAN kavramında eksik veya yanlış bir öğretim var. O zaman cennete girmemiz de mümkün değil.
BAKARA - 214 :Em hasibtum en tedhulûl cennete ve lemmâ ye’tikum meselullezîne halev min kablikum messethumul be’sâu ved darrâu ve zulzilû hattâ yekûler resûlu vellezîne âmenû meahu metâ nasrullâh(nasrullâhi), e lâ inne nasrallâhi karîb(karîbun).Yoksa siz, kendinizden önce geçenlerin başına gelenlerin, sizin de başınıza gelmedikçe, cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara öylesine şiddetli belâ ve sıkıntılar (felâketler) dokundu ki, resûl ve onun yanındaki âmenû olanlar: “Allah'ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar sarsıldılar. Allah'ın yardımı mutlaka yakındır, (öyle) değil mi?
Peki bu dini öğretmek ile görevli olanlar kim medrese eğitimi alan veya rahleyi tedrisat yapan kendilerine ehli tarik diyen kişiler. Birde yüz senedir kontrol edile bilsin diye açılmış adı din öğretmek ve imam mesleği oluşturan devlet eğitim yerleri.
İMAM (Önder) olmak o kadar kolay mı? Kur’an-ı Kerim de İMAM'I Allah tayin ettiğini söyler.
Görevli kıldığı bir grup imam var insanlardan ruh, fizik beden, nefs ve iradelerini Allah'a teslim etmeyi (mülâkî olmayı) dileyenleri Allah'a ulaştırmak ile görevli imam.
SECDE - 24 :Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.
Bunlar peygamber iddiasında buluna bilirler. Tabi ki Allah Nebilere de imam diyor.
ENBİYA - 72 :Ve vehebnâ lehu ishâk(ishâka), ve ya’kûbe nâfileh(nâfileten), ve kullen cealnâ sâlihîn(sâlihîne).Ve ona, İshak (A.S)'ı ve nafileten (ilâveten) Yâkub (A.S)'ı vehbî (armağan) olarak verdik. Ve hepsini salihler kıldık.
ENBİYA - 73 :Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi emrinâ ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh(zekâti), ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne). Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (ölmeden önce ruhları Allah'a ulaştıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.
Ama nebilerin hepsi imam kılınmış, Secde 24 de Allah'tan aldıkları eğitim ile özel durumlarından dolayı imam tayin ediliyor.
Tabi ki Rabbimiz başka imamlar da kılmış. İnsanlara öğrettiği din onları hidayete erdiremiyorsa o zaman dinin dışında bir eğitim olacağına göre insanları bu eğitim ateşe götürüyor.
Allah ile kul arasına kimse girmez diyen kişiler,
NAHL - 36 :Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn (mukezzibîne).Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah'a ulaşmayı dileyerek) Allah'a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah'a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).
Allah'a kul olmak için dahi Allah'ın elçileri gerekmektedir. Bunun haricinde ateşe davet eden imamlara tabi olmuşlardır zaten.
KASAS - 41 :Ve cealnâhum eimmeten yed’ûne ilen nâr(nârı), ve yevmel kıyâmeti lâ yunsarûn(yunsarûne).Ve Biz, onları ateşe davet eden imamlar (önderler) kıldık. Ve kıyâmet günü onlara yardım olunmaz.
Rabbimiz, onun için yolun (İMAM'IN) tayini bana ait der.
NAHL - 9 :Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne). Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.
Nasıl yani Allah nasıl bize tarif edecek; Peygamberimizin de tavsiye ettiği HACET NAMAZI İLE.
BAKARA - 45 :Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).(Allah'tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah'a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
ASLINDA İNSANLAR DİNİ ÖĞRETECEK KİŞİLERİ BEN TAYİN EDERİM DERKEN NÜBÜVET İLE GÖREVLİ NEBİ VARİSLERİ OLAN VELİ RESULLERİ YOK SAYDIKLARI İÇİN BU HALE GELDİK.
RABBİMİZ kıyamete yakın son doğacak çocuğa dahi takvayı ve nefsin ıslahını o görevli veli resuller ayetler ile anlatarak öğretiyor.
A'RAF - 35 :Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmazlar.
Ayetleri anlatacağına göre bu Resullerin canlı olması lazım ki onlarla konuşup ayetler ile öğrenebilelim.
Onun için Rabbimiz her kavme ve ard arda resuller görevli kılıyor.
MU'MİNUN - 44 :Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn (yu’minûne).Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min olmayan kavim (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun.
Her resul kendi kavmine kendi lisanı ile Allah'ın hidayet dinini anlatır.
İBRÂHÎM - 4 :Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz'dir, Hikmet Sahibi'dir.
Neden dinimizi onlardan öğreneceğimizi merak edersiniz? Rabbimiz onların lisanı ile kolaylaştırmış.
DUHAN - 58 :Fe innemâ yessernâhu bi lisânike leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).İşte böylece O'nu (Kur'ân-ı Kerim'i), senin lisanın ile kolaylaştırdık. Umulur ki onlar tezekkür ederler.
Ancak onların anlattıklarını dinlersek kalbimizin karanlıktan nura çıkmasına neden olur.
TALÂK - 11 :Resûlen yetlû aleykum âyâtillâhi mubeyyinâtin li yuhricellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minez zulumâti ilen nûr(nûri), ve men yû'min billâhi ve ya'mel sâlihan yudhilhu cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), kad ahsenallâhu lehu rızkâ(rızkan).Resûl, âmenû olanları (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenleri) ve amilüssalihat (salih amel, yani nefs tezkiyesi) yapanları, karanlıklardan nura çıkarmak için size Allah'ın âyetlerini açıklayarak okur. Ve kim, Allah'a îmân ederse ve salih (nefsi ıslâh eden) amel işlerse onu, içinde ebediyyen kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere dahil eder (koyar). Allah('ın Zat'ı), onun (resûl) için en güzel rızık olmuştur.
Tabi ki bu Allah'a dost olan kişiler içindir, o zaman kalbiniz karanlıktan nura çıkar. Aksi halinde şeytana dost olmuşsunuzdur ve gittikçe kararan bir kalbiniz vardır.
BAKARA - 257 :Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne). Allah, âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.
Ama her zaman ön şart Amenu olmamız. AMENU olanlar da Allah'a mülâki olmayı dileyip mutlaka mülâkî olacak olan kalpleri Allah sevgisi dolu olan kişiler.
HUD - 29 :Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları ((Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.
Eğer Resulün sözleri ki Peygamberimizden sonra nebi gelmeyeceğine göre bu veli resuller Allah'ın ayetlerini bize anlatırken kalbimizin nurlanması aynı zaman da Rabbimizin ayetleri göğsümüze indirmeye başlar. Bir sünnetullahı yaşamaya başlamış ve Kur’an-ı Kerim kalbimize nur olarak indirilmiş olur.
Eğer ilim sahibi isek;
ANKEBUT - 49 :Bel huve âyâtun beyyinâtun fî sudûrillezîne ûtûl ilm(ilme), ve mâ yechadu bi âyâtinâ illez zâlimûn(zâlimûne).Hayır O (Kur'ân-ı Kerim), ilim verilenlerin sînelerinde beyan olunan âyetlerdir. Ve zalimler hariç, onlar âyetlerimizi bile bile inkâr etmezler.
İlim sahibi olan kişiler Rabbimizden bize gönderilen bu dini anlatmak ile görevli kişilere olan imanımız, şüpheden tereddütten uzak tam bir teslimiyet olması lazım.
HAC - 54 :Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl'ün, Nebî Resûl'ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O'na îmân etmeleri, onların kalplerinin O'nu (Allah'ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm'e hidayet edendir.
Allah’ın emirlerine yani ayetlere tam bir iman lazımdır ki şirk içine düşmüş olmayalım. Bu ayetleri de Allah'ın yetkili kıldığı kişiler anlatır ki, tam bir teslimiyet ile teslim olmadan iman etmiş sayılmayız.
NİSA - 65 :Ve lev ennâ ketebnâ aleyhim enıktulû enfusekum evihrucû min diyârikum mâ fealûhu illâ kalîlun minhum ve lev ennehum fealû mâ yûazûne bihî le kâne hayran lehum ve eşedde tesbîtâ(tesbîten).Hayır, Rabbine andolsun ki; aralarında çekiştikleri şey hakkında, seni hakem tayin edip, sonra da senin verdiğin hükümden dolayı nefsleri içinde bir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça îmân etmiş olmazlar.
Onun için Yunus Emre;
“MEDRESELER MÜDERRİSİ OKUMADILAR BU DERSİ
GÖNÜLLERE YAZILIR BU KİTABIN SURESİ” DER.
Bu hafız olma anlamına gelmez. Çünkü anlatılan ayetler insanların Allah'a ölmeden ruhlarını ulaştırmayı dilemeleri lazım ki AMENU olsunlar ve Allah'a mülâkî olsunlar. Olamazlarsa tabi ki hüsran.
YUNUS - 45 :Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).
Demek ki hidayete eremeyen kişi hüsrandadır Hem dünyada hem ahirette mutlu olamayacaktır. Hidayete eremezse Kur’an-ı Kerimden de hiç bir şey alamazsınız. Çünkü Kur’an-ı Kerim takva sahibi iseniz sizleri hidayete erdirir
BAKARA - 2 :Zâlikel kitâbu lâ reybe fîh(fîhi), huden lil muttekîn(muttekîne).İşte bu Kitap; O'nda hiç(bir açıdan) şüphe yoktur. Takva sahipleri için bir hidayettir.
Allah'a ruhunuzu ulaştırmayı dilemiyor ve sizi Allah'a davet eden davetçiye icabet etmiyorsanız Allah "APAÇIK DALÂLETTE" diyor.
AHKÂF - 32 :Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.
Bu ayetlere bakarak Ehli tarikat olanları düzenlemeye çağıran görevliler ve düzenlenmeye giden tarikat ehliyim diyenler.
HİÇ Mİ ALLAH'TAN NASİBİNİZ OLMADI.
EDEP YA HU !!!
Kılın hacet namazı size dini ayetler ile öğretecek ve sizi hidayete erdirecek (ruhunuzu Allah'a ulaştırmak ile görevli) Allah dostunu bulun, tam bir teslimiyet ile teslim olun ki SAHABE gibi yaşayalım.
Bütün derdinize deva sorularınıza cevap verecek kişiyi Allah mutlaka size gösterecektir. Zaten o kişi sizin kendisine geleceğini bilir. Bu kişiler her şeyi Allah’tan öğrenirler.
ENBİYA - 7:Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).Ve senden önce, vahyettiğimiz rical (erkekler)den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.
BU KİŞİLER EHLİ ZİKİRDİRLER.
Bu ismi geçenlerden biri ehli zikir olsaydı Allah'ın ayetleri ile insanları Allah'a davet ederdi.
MUTLULUK ALLAH'A AİTTİR.
NEFSİNİZİN ARZULARI SİZİ MUTLU EDEMEZ ANCAK HÜSRANA UĞRARSINIZ.
ANCAK ALLAH DOSTLARI MUTLUDUR. ÇÜNKÜ ONLARIN MUTLULUĞU ALLAH'A AİTTİR.
HACET NAMAZI;
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
|