Din; insanların Allah’ın istediği gibi yaşaması ve bu yaşantı sonucu birlik beraberlik içinde mutlu yaşamaları. Ama bu dini insanlara anlatan olmadığı gibi, anlatanların da kendilerinin pek mutlu olduğu söylenemez. Mutluluk tarifi kişilere göre de değişir. İnsanlar sahip olmak istediklerini elde ettikleri zaman mutlu olacaklarını sanırlar; bu sadece zandır. İnsanların istekleri ve Allah'ın istekleri uyum içinde değildir. İnsanlar nefisleri nedeni ile genelde istekleri yani arzuları onları kısa bir süre tatmin etse de, kısa bir süre sonra zevkleri geçtiği için o mutlu sandıkları duygular sona erer. Çünkü insan nefsi insana huzur verecek bir şey istemez, her zaman vicdan azabı çekeceğiniz olayları yaşatır. Neden mi?
YUSUF - 53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun). Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm'dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir). Evet; nefs böyle bir şey, içinizdeki şeytan gibi. Siz ne kadar kalbim temiz deseniz de her zaman mutlu olmanızı engelleyen ve devamlı içinizde şüphe ve tereddüt oluşturan iblisin temsilcisi. Onun için nefsinizi kendiniz temizleyemezsiniz bu nedenle dininizi yaşayamazsınız. Allah bu konuda şöyle söylüyor; nefsi fizik bedeninizin için kat kat dizayn ettim hem şeytandan fücuru alır hem de Allah’tan diyor.
ŞEMS - 7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).
ŞEMS - 8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.
ŞEMS - 9: Kad efleha men zekkâhâ.Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir. Nefsinizi tezkiye etmeniz yani ıslah etmeniz lazım. İşte kurtuluşun anahtarı nefsinizin Allah'ın istediği gibi olması gerektiğini gösterir.
ŞEMS - 10: Ve kad hâbe men dessâhâ. Ve kim, onun (nefsinin) kusurlarını örtmeye çalıştıysa (nefsini tezkiye etmemiş ise) hüsrana uğramıştır. Eğer kusurlarınızı görmüyorsanız mutlu olabilmeniz mümkün değildir. Onun için öyle benim kalbim temiz demekle olmuyor, nefsin kötülüklerden temizlenmesi Allah'a aittir.
NİSA - 49: E lem tere ilellezîne yuzekkûne enfusehum belillâhu yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). (Habibim), nefslerini tezkiye ettiklerini söyleyenleri görmedin mi? Hayır, öyle değil (nefsini tezkiye ettiğini söyledi diye kimsenin nefsi tezkiye olmaz). Ancak Allah, dilediği kişinin nefsini tezkiye eder. Ve onlar, hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar bile zulüm olunmazlar. Allah'ın dilemesi kaydıyla insanlar salih amel yapabiliyor da; Allah bu konuda kimi diliyor onu biliyor muyuz?
KEHF - 110: Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid(vâhidun), fe men kâne yercû likâe rabbihî fel ya’mel amelen sâlihan ve lâ yuşrik bi ıbâdeti rabbihî ehadâ(ehaden).De ki: “Ben sizin gibi sadece bir beşerim. Bana sizin ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor. O takdirde kim Rabbine mülâki olmayı (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı) dilerse, o zaman salih amel (nefs tezkiyesi) yapsın ve Rabbinin ibadetine başka birini (bir şeyi) ortak koşmasın.” Demek ki ancak Allah'a mülâkî olmayı dilerse o zaman salih amel işleye biliyor. Peki, Allah'a mülâkî olmak, Allah'a ulaşmak veya buluşmak nasıl olur ki? Size Allah'a ulaşılabileceğini ve ona kavuşulabileceğini anlatan oldu mu? Hâlbuki Allah kalben samimi olarak ulaşmayı dileyen bir insanı Allah kendisine ulaştırıyor.
ANKEBUT - 5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).Kim Allah'a mülâki olmayı (hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah'a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir. Bu kadar basit; bir samimi dileğiniz insanın ruhunun Allah'a ulaşmasına yani O’na ermenize ermişlerden, dervişlerden olmanızı sadece bir dileğiniz karşılığı Allah yapıyor. Peki, ne fark eder diyorsanız? Bir insan nefsini ıslah ediyorsa yani salih amel işliyorsa bu kişi Allah'ın ifadesi ile mümin kişidir.
NİSA - 124: Ve men ya’mel mines sâlihâti min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne nakîrâ(nakîren).Ve erkeklerden ve kadınlardan kim salih amelde bulunursa, kim salih amel işlerse yani nefsi (tezkiye edici amel) işlerse onlar, mü'minlerdir. İşte onlar, cennete girerler ve onlara zerre kadar, hurma çekirdeğinin lifi kadar zulüm yapılmaz. Hiç zulüm görmediğiniz bir hayat. Korku olmayacak ve mahzun da olmayacağınız bir hayat. Çünkü Allah'a ruhunuzu kalben samimi olarak ulaştırmayı dilediğiniz an Allah sizi kendisine dost ittihaz edecektir.
YUNUS - 62: E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Muhakkak ki Allah'ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?
YUNUS - 63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne). Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır. Amenu olmak çok önemli, amenu kelime karşılığını ayet ile açıklayalım farklı yorum olmasın.
HUD - 29: Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları ((Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum. Demek ki amenu olan kişi, kalben samimi olarak Allah'a mülâki olmak isteyen kişi. Demek ki Allah'a mülâki olmayı dileyen kişi amenu ise Allah böyle bir talebi ihmal etmemizi istemez.
YUNUS - 64: Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah'ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir. Eğer böyle Allah'ın istediği yönde bir talebin sahibi isek Allah her iki cihan için müjdeliyor. Evet, farz olan İslâm’ın beş şartı ile dinin yaşanamayacağı, mutlaka Allah'ın ve Resulünün emri olan ölmeden Allah'a mülâkî olmayı yani Allah'a davete icabet etmek gerektiğini idrak etmek zorundayız. Ya davete icabet eder Allah'ın terbiyesi ile terbiye oluruz veya davete icabet etmeyerek huzursuz ve mutsuz bir hayat yaşarız. Evet Allah'ın ve Resulünün Allah'a davet ettiği Kur-an-ı Kerimde açıkça var da dini öğretmekle görevli davete icabet etmedi ise İslâm’ın beş şartı ile nefsiniz tabi olarak yaşarsınız. Davete icabet eden ile etmeyen arasında ne fark var derseniz, şöyle düşünün yaşları yetmiş yaşına gelmiş iki kişi biri insanlara iyilik yapan kimseyi incitmeyen; diğeri herkesi huzursuz eden rahat vermeyen bit tip sizce hangisi dinini yaşıyordur? İşte Allah'ın ve Resulünün davetine icabet çok önemlidir.
RAD - 14: Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir. Allah kendisine davet ediyor ve Resulüne de Allah'a davet ettiriyor.
HAC - 67: Li kulli ummetin cealnâ menseken hum nâsikûhu fe lâ yunâziunneke fîl emri ved’u ilâ rabbik(rabbike), inneke le alâ huden mustekîm(mustekîmin).Ve Biz, bütün ümmetler için mensek (tek bir şeriat) tayin ettik. Onlar, onunla (o şeriatle) amel ederler (etsinler). Öyleyse emrim konusunda seninle niza etmesinler (çekişmesinler). Sen, Rabbine davet et. Muhakkak ki sen, mutlaka mustakîm (Allah'a doğru istikametlenmiş) olan hidayet üzeresin. Ve bu ayette Allah'ın şartı belli; Adem AS’dan beri bütün insanların şeriatı yaşamasını emrediyor. İslâm’ın beş şartı farzdır ama dinin yaşanması ve nefsin ıslahı demek değildir. Ve bu şeriatı yaşama emrinde niza edilmemesini emrediyor. Resulüne kendisi gibi Allah'a davet etmesini istiyor.
NEDEN?
EĞER DAVETE İCABET EDERSENİZ SİZE DİNİNİZİ ALLAH YAŞATACAK DA ONDAN.
Allah davete icabet etmeyenler için ölürken ölüm meleklerinin azap ettiğinden bahseder.
MUHAMMED - 27: Fe keyfe izâ teveffethumul melâiketu yadribûne vucûhehum ve edbârehum. Artık melekler onları vefat ettirirken, onların yüzlerine ve arkalarına vuracakları zaman onların halleri nasıl olacak? Onun için Allah dostlarına insanları ölürken azap çekmesinler diye uyarmasını istiyor. Azap çekmelerinin tek nedeni Allah'ın ve Resulünün davetine icabet etmemeleridir. İşte bu kişiler ölüm anında pişmanlıkları had safhadadır. Allah’tan yaşamak için mühlet isterler ve davetine icabet edeceklerini söylerler.
İBRÂHÎM - 44: Ve enzirin nâse yevme ye’tîhimul azâbu fe yekûlullezîne zalemû rabbenâ ahhırnâ ilâ ecelin karîbin nucib da’veteke ve nettebiır rusul(rusule), e ve lem tekûnû aksemtum min kablu mâ lekum min zevâl(zevâlin).Azabın onlara geleceği gün ile insanları uyar. O zaman zalimler şöyle diyecek: “Rabbimiz, bizi yakın bir süreye kadar tehir et (bize zaman ver). Senin davetine icabet edelimve resûllere tâbî olalım.” Daha önce “sizin için bir zeval olmadığına” yemin eden siz de ğil misiniz? Allah'ın dostları insanlar mutlu olsunlar diye hep Allah'a davet ederler. Tabi ki insanların pek çoğu davete icabet etmezler, çünkü kibirlidirler. Bu kibirli insan Kur-an-ı Kerimi okusalar da ayetlerden bir şey anlamazlar.
A'RAF – 146: Seasrifu an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîl(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne). Yeryüzünde haksız yere kibirlenen kimseleri, âyetlerimizden çevireceğim. Bütün âyetleri görseler, ona inanmazlar. Eğer rüşd yolunu görseler, onu yol edinmezler. Ve gayy yolunu görseler, onu yol edinirler. Bu; onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan gâfil olmaları sebebiyledir. Allah'ın davetine icabet etmedikten sonra hafız olsan ne olur ki. Mutsuz ve Allah’tan uzak bir hayat yaşadıktan sonra. İşte Allah'a davet eden kişiler Allah'ın görevlileridir önemsemediğiniz zaman neleri kaybettiğinizi bilemezsiniz. Bunun için Allah insanları tekrar tekrar uyarmıştır.
AHKÂF - 31: â kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
AHKÂF - 32: Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler. Aslın da Allah'a davetin en güzel söz olduğunu söyler Allah .
FUSSİLET - 33: Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne). Allah'a davet eden ve salih amel (nefs tasviyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır? Eğer Allah'a mülâki olmayı yalanlıyor ve dilemiyorsanız artık hüsrandasınız, hidayete de ermezsiniz dalâlette kalan bir kişisiniz.
YUNUS - 45: Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları
toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar). Neden halen Allah'ın izni ile nefes alıyorken Allah'ın dinini yaşamıyorsunuz ki? Ama bu dininizi Peygamberimiz SAV Efendimizin anlattığı gibi ayetler ile veya peygamberlerin anlattığı gibi yaşamanız gerekmektedir. Eğer öğrenip yaşamıyorsanız hiçbir din üzere değilsiniz.
MAİDE - 68: Kul yâ ehlel kitâbi! lestum alâ şey’in hattâ tukîmût Tevrâte vel İncîle ve mâ unzile ileykum min rabbikum ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufr(kufren), fe lâ te’se alâl kavmil kâfirîn(kâfirîne).De ki; "Ey Ehli Kitap! Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabb'iniz tarafından indirileni, yerine getirip uygulamadıkça siz bir şey (bir din) üzerinde değilsiniz. Ve sana Rabb'inden indirilen, mutlaka onların birçoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Artık sen kâfirler topluluğuna üzülme. Unutmamamız gereken şey amentü okurken söylediğimiz gibi, Allah'ın Nebileri ve onlara indirilen şeriat kitaplarının hepsi Allah'a davet eder ve Allah'a tam bir teslimiyet ile teslim olunmasını istiyor. İslâm’ın beş şartı bunun sadece küçük bir bölümüdür. Onun için her ehli kitabın kitabında teslimiyet ayetleri aynıdır. İblis diğer şeriat kitaplarında ameller ile yazıları bozmuştur ama Kur-an-ı Kerimde Allah tarafından korunur.
HİCR - 9: İnnâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn (hâfizûne).Muhakkak ki; zikri (Kur'ân-ı Kerim'i) Biz indirdik. O'nun koruyucuları (da) mutlaka Biziz. Bazı kişilerin muaviyenin bazı sayfaları yırttığını söyler, bakmayın siz onlara bu Allah kitabını koruyamamış demektir. Böyle bir şey olamaz. Onun için Allah'a hacetinizi hacet namazı ile bu dini yaşayan ve size rehberlik yapacak o Allah'ın dostunu isteyin, Bu dini yaşamayandan dininizi öğrenemezsiniz. Diyanette de ne yazık ki böyle bir Allah dostuna rastlayamadım. Ama Allah'ın her zaman dostları vardır. Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas. 2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü 3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas. 4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah'tan hacet neyse o istenir. Allah'tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir. Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah'tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında "Allah, Allah" diyerek kişi Allah'ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir. Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
NEDEN ALLAH’DAN ALLAH’A MÜLÂKİ OLMAK İÇİN VE SİZİ ALLAH’IN YAŞADIĞI DİNİ AYETLER İLE SİZLERE ANLATIP TAKVA SAHİBİ OLMANIZI VE SALİH AMEL İŞLEMENİZE VESİLE OLACAK OLANI BULUP MUTLU BİR HAYAT YAŞAMAYASINIZ Kİ.
A'RAF - 35: Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmazlar. Allah'a güvenmiyor musunuz? Hadi ne duruyorsunuz? Bu hayatta daha ne kadar nefesiniz kaldı bile bilir misiniz?
|