SEYAHAT ederken belki siz de görmüşsünüzdür; tarlanın ortasında bir apartman...
Öyle bakarım uzun uzun...
Etrafta başka bina yok, dört bir yanı dümdüz arazi.
Tarladaki apartmanın rengi pembe.
Dört katlı.
Balkonları da var...
Oraya dik çatılı sevimli bir çiftlik evi yapmak varken, insan tarlanın ortasına niye apartman yapar?
Acaba kenti tarlaya mı getirmeye çalıştı yapan?
Kapı zili de koymuştur.
Belki parası vardır, sınıf atlamak istiyor, ama atlayamıyordur. O da kentteki en büyük şeyi getirdi tarlaya:
Apartmanı...
*
Dünyanın her yerinde kentlerde yer dar olduğu için, insanlar yan yana oturmak yerine üst üste otururlar.
Diyelim ki otuz katlı bir apartmanın duvarlarını kaldırın bir an; üst üste uyuyan otuz kişi, üst üste mutfakta bulaşık yıkayan otuz kadın...
Tuvaletlerde üst üste...
İyisi mi koyun duvarları yerine...
*
İnsan niye uçsuz-bucaksız geniş arazinin ortasına apartman yapar?..
O hangi özlemdir?..
Ben biliyorum; ineklere, eşeklere, köpeklere, tavuklara da kızıyordur tarladaki apartmanın sahibi.
Çünkü onlar “apartman”ı bozuyorlardır.
Tıpkı apartmanın tarlayı bozduğu gibi...
Muhtemelen apartmanın kapısında telleri bağlı olmayan zil panosu da vardır, içinde kapıcı olmayan kapıcı dairesi de... Ve önünde iskemlede oturmuş apartman sahibi...
*
İnsan niye tarlaya apartman yapar?..
Plajdaki şalvarın, tarladaki karşıtı mı?..
Estetiğini arayan zevkin... Şeklini bulamamış ifadelerin... Kendini arayan yaşamların fotoğrafı mı?..
Belki de o biziz:
Tarladaki apartman...
|