ANLADIĞIM kadarıyla Ays ile Gümüş arasında eskiden beri bir husumet vardı.
Ays; Ebru-Hüsnü Olut kardeşlerin goldeni. Gümüş ise karşıdaki Memurlar Sitesi’nin bildiğimiz Anadolu köpeği...
İkisi de erkek, kocaman ve iddialı.
Ama ikisi de uysal, özellikle çocuklarla oynamaya bayılıyorlar.
Husumet; Gümüş’ün Ays’ın duvarına işemesiyle başlamıştı.
*
İşte o gün kumsalda karşılaştılar. Gümüş sen git duvara yine işe...
Ve kavga başladı...
Biz uzaktaydık, koşup yetiştik. Andree her zamanki gibi “Gümüş bebeğimmm...” ya da “Ays, ne kadar ayıp...” gibi denemeler yaptıysa da fayda etmedi.
Ben yaşlı ve bir gözü görmeyen Gümüş’ün durumunun kötü olduğunu gördüm. Ve dayanamayıp aralarına adeta daldım.
Üçlü olmuştuk...
Benim sağ ayağım Gümüş’ün görmeyen gözünden yana denk gelmişti, elimi ise Ays’ın ağzına ben sokup açmaya çalıştım.
Ve ayrıldılar, huzur ortamı sağlandı.
Ancak hem ayağım hem elim yaralanmıştı.
Ali Hoca ile Engin Bey beni hastaneye götürdüler. Köpekler bakımlı ve aşılı oldukları için kuduz tedavisine gerek görülmedi.
Ays ile Gümüş’ü ayrı ayrı ziyaret ettik o gün, ikisi de mahcuptu...
(........)
Cunda’daki dostlar sohbetinde sevgili Mehmet Tezkan bunu duydu ve Vatan’daki köşesinde yazınca (ne kadar çok okuyucusu varmış) sabah karanlığında telefonlar çalmaya başladı, mesaj yağmuru altında kapıya “Geçmiş olsun”a gelen okurlar arasında televizyon habercileri de vardı.
Onları atlatıp, “En doğrusunu ben yazayım, hayvanları ve beni seven çocuklar duyup yanlış etkilenmesinler” dedim.
*
Yirmi beş yıldır hiçbir gazetecilik etkinliğim “köpek tarafından ısırılmak” kadar ses getirmemişti.
Olsun...
Onların birbirlerini paralamalarını görüp seyretseydim, canım daha çok yanacaktı.
Ays’ın parmağımda, Gümüş’ün ayağımda birer çizik anıları var şimdi. Ama yüreğimde sevdiğim canlılara karşı “duyarsızlığımın” anısını taşımak istemezdim.
Sevmek her zaman zordur...
|