BÖYLE zamanlarda darağaçları kurulur.
Bir geniş alana toplanır ahali.
Bir ortada duran -aslında kendisi de asılmış bir adama benzeyen- darağacına bakarlar, bir dönüp meydana gelen yola...
Bakarlar:
Birisini asacaklar...
*
Savaş günleri gibi her ortalık karıştığında, duygular yağmalanıp, yüreklerin kapısı kırıldığında...
Suçlar işlendiğinde...
Bir de bakarsınız birisini “suçlu” diye kollarından yakalamışlar.
Şaşkın şaşkın sorarsınız:
“Ne yapacaklar?..”
Yanıt her zaman aynıdır:
“Birisini asacaklar...”
*
Çatışma kızıştıkça, vuruşlar sıklaştıkça, kıyım hızlandıkça, saldırı yoğunlaştıkça, infazın yeri-yurdu yoktur...
Yaşarken insanları asarlar:
Gazetecileri, yazarları, dekanları, rektörleri, patronları, askerleri, aydınları, Atatürkçüleri, cumhuriyetçileri, yurtseverleri...
*
Kimi zaman bir onurlu-namuslu-yürekli insanı çırpınırken görürüm darağacına giden yolda.
Cellatlar sürüklemektedir onu, insanlar biraz korku, biraz merakla öyle bakarlar...
O anlatmaya çalışır; neden suçlu olmadığını, neden asılmayı hak etmediğini...
Ama en çok; neden kendisini asmak istediklerini...
Anlatmak ister, fakat...
Kararını vermiştir cellat...
*
Biat etmeyenleri tek tek asıyorlar...
Her suç işlediklerinde... Her izanlarını, vicdanlarını, akıllarını yitirdiklerinde...
İşledikleri suça bir “suçlu” bulmak gerektiğinde... İlmiği bir başkasının boynuna geçiriyorlar.
Asılanların boynunda hep aynı yafta var...
Ortalık yine karışık.
Birisini asacaklar...
|