Kilis Yardımlaşma derneği 
 

 

 

 

 

Sevgisiz dostluk olmaz!

Devamı  

 Türkiye'nin tek buz müzesi binlerce ziyaretçi ağırladı

 

 


  

 



 
14 MAYIS'TAKİ SEÇİMLER İÇİN 6 ADIMDA OY

KULLANMA REHBERİ



 
DEVAMI

 

magazin

NEVİN BALTA'NIN SON
KİTABI YAYINLANDI

 Devamı 

CACA OYUNU CADDEBOSTAN KÜLTÜR MERKEZİ'NDE


 

 

 

Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Temel ile Röportaj 


Klasik Türk müziği sanatçısı, icracı ve bestekar, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, vefatının birinci yılında yad ediliyor.


KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI FİLM ARŞİVİ

 
 
 
  AKPINAR Temmuz 2017 Sayısı
 
 
 AKPINAR Mart 2017 Sayısı
 
 
 
Bir insanlık dersi...
 
 

 Orhan SELEN

Devamı

 

  
Hava Durumu Bilgileri

 
Döviz Kurları

Anket
Anket Seçilmemiş
Diğer Anketler

Ziyaretçiler
Toplam Ziyaretçi :  29911876
Bugün Ziyaretçi :  2843
Aktif Ziyaretçiler :  2842

AFRİN’iN SAHİPLERİ
 
                   Çocukluğumuzda “Afrin” kelimesi bize kum ve suyu çağrıştırırdı. Afrin Çayı, Afrin kumu...gibi sözler hala kulağımızda. Gidip görememiştik ama  gözümüzde canlandırdığımız Afrin sulak, yeşillik, güzel bir tabiat parçasıydı. Kilis’in sınırdaki bağlarından sonra nerdeyse yürüme mesafesinde yakın bir beldedir. Şimdiki Afrin nasıl? Terörün, zulmün, zorbalığın kol gezdiği, silah seslerinin susmadığı bir yer. Orası nasıl oldu da bu hale geldi acaba? 
                   Sınır güvenliğimizin tehlikeye girmesi üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri Fırat Kalkanından sonra şimdi de Zeytin Dalı Harekatınına başlamıştır. İki aydır süren harekat neticesinde Mehmetçik, bugün bu yazıyı kaleme aldığımız 18-Mart-2018 günü Afrin’e girmiş bulunmaktadır. Sivillerin burnunu bile kanatmadan gerçekleştirilen, harp tarihinde eşi benzeri bulunmayan bir zafer kazanılmıştır. Afrin Harekatının diplomatik ve askeri boyutunu bu işin uzmanlarına bırakalım. Ancak Afrin meselesi ve dolayısıyla Suriye söz konusu olduğunda konuya önce tarihi ve sosyolojik boyutuyla bakmak gerekir.  
                   Evet, Afrin harekatında büyük başarı kazanıldı. Bu işe durup dururken keyfimizden başlamadık. Baştan beri Suriye üzerinde Emperyal güçlerin pasta paylaşımından zarar gören biz olduk. Bombalar bizim topraklarımıza düştü. Bizim insanlarımız öldü. Suriye dışındaki komşu ülkelerin topraklarına bomba attılar mı? Canlı bombalarla masum insanları öldürdüler mi? Hayır, çünkü hedefte Türkiye vardı. Terör örgütlerini kendi emellerine alet edenler bütün bunları yaparken başkalarını kullandılar. Kendi insanlarını getirmediler. Her ülkeden ne kadar katil, cani, psikopat  sürüsü varsa hepsini toplayıp parayla   savaştırıyorlar. Bir taşla iki değil, birkaç kuş; Gittikleri ülkelerin bölünmesi, ekonomik yönden çökertilmesi, yer altı kaynaklarının sömürülmesi, ayrılıkçı teröristlere silah satışından milyarlarca doların kazanılması….Bu metoda Batılı emperyalistler her zaman başvurmuşlardır. Kendi insanını geri planda tutup, diğer ülkelerden getirdikleri toplama askerlerle savaşma metodu. Çanakkale’de İngilizler Afrika, Hindistan, Yeni Zelanda, Avustralya’dan adam getirmişlerdi. Şimdi aynısını ABD yapıyor. Biz ise elimizdeki mülteci Suriyelileri bile kendi topraklarının kurtarılması için savaşmaya göndermiyoruz. Kilis’te caddelerde dolaşırken elinde sigara, saçları briyantinli Suriyeli gençleri, peşine altı yedi tane çocuğunu takmış giden kadınları, iş yeri açmış harıl harıl ticaret yapan ve para
kazanan insanları görüyoruz. Ensar bile Muhacire bu kadar hoşgörülü davranmamıştı herhalde. 
                   Diğer taraftan Anadolu’nun fidan gibi Mehmetçikleri Afrin’in gerçek sahiplerini  yerlerine geri getirmek için şehit oluyor. O gerçek sahipleri yerlerine oturtup dönersek, aradan çok geçmez yine kaptırırlar oraları. Ondan sonra yine terör, yine harekat… Böyle olmaz bu iş. Radikal çözüm Afrin’de kıyamete kadar kalmak. Oranın halkı da bundan çok hoşnut olur. Çünkü onlar için önemli olan can güvenliği, huzur, yiyip içip yatmak, eğlenmektir. Büyük devlet olmak, cihan mefkuresi, egemenlik, bağımsızlık, yönetme…gibi dertleri hiç olmamıştır ki onların. 
                   Harekatın bir külfeti olmuştur. Kırkaltı şehit, yüz ikiyüz yaralı. Bu kadar külfetin bir nimeti olmalıdır muhakkak. Nedir o nimet? Öncelikle terörün bitmesi, bölgenin huzur ve güvenliği. Türkiye yapılması geren bütün barışçıl girişimlerde bulunmuştur. Uluslararası ilişkilerde artık öncelikli yol diplomatik kanallardır. Eskiden olduğu gibi hemen topla tüfekle saldırmak kalmadı.  Diplomasi, devletlerin karşılıklı ilişkilerinde ortaya çıkan meseleleri diyalog ve müzakere yollarıyla oturup konuşması, çözüm yollarını bulmaya çalışmasıdır. Askeri, siyasi, ekonomik, kültürel konularda öncelikle diplomatik yollar denenir, bunların hepsi işe yaramaz hale gelince diğer metodlar devreye girer. Beşerin fıtratına yakışan da budur. Ama yine olmazsa cebri metodlar mübah hale gelir. Şimdi bizim yaptığımız da budur işte. Emperyal güçler İngiliz Filozofu Thomas Hobbes’u çok iyi okumuşlar. Hobbes’a göre “…İnsan insanın kurdudur. Siyasi arenada hürriyet imkansızdır. Tabiatta olduğu gibi burada da  kuvvetli olan haklıdır…”. Modern silahlara sahip Kuvvetliler’in, Dünyanın sömürülmeye müsait her yerinde insan hakları, demokrasi, adalet…gibi içi boş kavramlarla hikaye anlatması, böyle bir hak anlayışıdır işte.
                  Harekatın bundan sonraki bedeli ne olur bilmiyoruz. Maddi manevi kayıplarımız var. En önemlisi de şehitlerimizdir. Harcanan benzin, kurşun, mühimmat…yerine gelir ama giden canlar gelmiyor. Güvenliği sağladığımız yerlerde çadır kuruyoruz, yatırıyoruz, yedirip içiriyoruz, hastaları ve yaralıları tedavi ediyoruz, büyük paralar harcıyoruz. Harekatın kalan kısmı bittikten sonra oraları gerçek sahiplerine bırakıp gelecekmişiz. Deniliyor ya,” gerçek sahiplerine verip döneceğiz, bizim amacımız terörü bitirmektir…” diye. Diplomatik lisanda söylenmesi gereken budur tabi. Böyle demek gerekiyor. 
                    Hangi sahipler! Çok değil, daha bir asır önce biz vardık oralarda. Türkler ve Araplardan önce de başka medeniyetlerin halkları vardı. Peki kime gerçek sahip diyeceğiz. Gerçek sahipler olsa olsa yaşadığı coğrafyayı asırlarca kan döküp vatan yapanlardır. Biz sahip değil miydik orada! Batı’nın aç kurtları Bizden aldılar, bugün de şimdiki halkından almaya çalışıyorlar. Sahip diye bir şey olmaz. Bir coğrafya üzerinde mukim halk vardır, gerçek sahip yoktur. Ancak, yaşadığın yeri vatan yapmışsan, kuvvetliysen sahipsin. Yoksa elin oğlu gelir alır elinden. Alırken de yöre halkını başka yere sürmeye gerek yoktur. Oranın tabii zenginliklerini ele geçirsinler yeter. Gerçek manada elinden almak budur. Bu topraklarda ikibin yıldır yaşıyoruz ama bizi de aynı işleme tabi tutmak, ya buradan söküp atmak, ya bölüp yutmak, ya da kültürel ve ekonomik assimilasyona tabi tutmak, en kestirmesi de Asya’ya geri göndermek istiyorlar. İyi hesap. Amerika’da Kızılderililer de soykırıma uğramasalardı Beyazları ve Siyahları Avrupa ve Afrika’ya geri göndermek istiyeceklerdi. Kızılderililer yapamadı ama belli olmaz, bakarsınız Siyahlar yapar bu işi. Dolayısiyle eski sahip, yeni sahip hesabına girersek iş çok bilinmeyenli denkleme dönüşür.   
                   Birileri okyanus ötesinden, diğeri soğuk denizlerden gelip çorba kazanı gibi Orta Doğu’yu karıştıracak, buraların tabii zenginliklerini yiyecek, Biz de şehit verip evimize döneceğiz. Öyle yağma yok! Biz fikrimizi bu şekilde dile getirdiğimiz zaman bazı vizyonsuz korkakların cevabı şu oluyor; “Bize orayı yedirmezler!” Yedi yabancı gelip yiyor işte. “İyi de onlar büyük devlet. Onlar güçlü”. Biz de büyüğüz. Yerinde oturursan küçük, kalkıp yürürsen büyük ve güçlü olursun. Nitekim Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Filistin politikamızla Orta Doğu’da stratejileri değiştirmiş durumdayız.
                   Yukarda bir nimetten bahsettik. Biz sömürü anlamında nimetten bahsetmiyoruz. Şimdilik istediğimiz nimet, sınırlarımızın güvenliğinin garantisidir.  Bu nimetin mahiyetini zamanla gelişecek hadiseler belirliyecektir. Burada önemli olan bizim belirleyici olmamızdır. Yani oyunun esas aktörlerinden biri olabilmektir. Manzaraya bakılacak olursa, Sömürgeci emperyalistlerin gayesi bizi aktör olmaktan uzaklaştırmaktır. Bunu da iki şekilde yapacaklardır.  Birincisi otuzbeş senedir başımıza sardıkları terör belasının dozunu arttırarak bizi kendi topraklarımız içinde meşgul edip, dışarıyla bağlantımızı kesmek ve bir şey talep edemez hale getirmek; İkincisi de pastayı paylaşırken (Doğalgaz,madenler, petrol, tarım alanları…)  Türkiye’yi bundan mahrum bırakmak. Aslında bunların hepsi tek Mehmetçiğin bile kanını ödeştirmez. Ama savaşın tabiatında vardır bu; Zafere koşarken gerekirse öldürmek ve ölmek. Şehit olanlar Anadolu’nun Türk Oğlu Türk öz evlatlarıdır. Karşı tarafın yetmişiki milletten parayla topladığı it sürüsü değildir haşa.
                    Türk askerinin tarih boyunca Orta Doğu’da  kanını akıtmadığı yer kalmamıştır. Onun için nimetin her türlüsüne talip olmak hakkımızdır. Bu yazıyı kaleme aldığımız bugün(18-Mart-2018), hem askerimizin Afrin’e girdiği gün, hem de Çanakkale zaferinin 103. Yıldönümüdür. Bugün kazanılan bu zaferi diğerleri takip edecektir. 
                     Son olarak şunu söyleyelim; Afrin’in sahibi yeniden Türk Milletidir. Dönüp gelme diye bir şey yok. Kıyamete kadar oradayız!                 
 

 

Ekleyen:  Prof. Dr. Hikmet Y CELKAN
Tarih:  19.3.2018
İzlenme: 
Yazdır:Yazdır
Eklenen Yorumlar 
Prof. Dr. Hikmet Y CELKAN Yazıları
DEMOKRASİ ÜZERİNE - IIProf. Dr. Hikmet Y CELKAN [ 30.11.2018 Devamı
DEMOKRASİ ÜZERİNE (1)Prof. Dr. Hikmet Y CELKAN [ 20.5.2018 Devamı
Kilis’in Kurtuluşunu İyi OkumalıyızProf. Dr. Hikmet Y CELKAN [ 5.12.2017 Devamı
HAYATA BİR BAŞKA BAKIŞ Prof. Dr. Hikmet Y CELKAN [ 17.11.2017 Devamı
Sayfalar : 1  
Yazarlar
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN

HEM HER ŞEY DEĞİŞECEK HEMDE TÜRKİYE DEĞİŞMEYECEK
M. Yahya EFE

Dünya Engelliler Günü
Hüseyin TOPRAK

UYAN ŞAHİN UYAN GÖR NELER OLDU…
Harika ÖREN

İnsanlığın Kırmızı Çizgileri
Metin Mercimek

YAŞAM ANLAYIŞIMIZ SEVGİ OLSUN
Belma Demir AKDAĞ

BİR YIL DAHA GİTTİ
Ahmet GÖKSAN

GELECEĞİMİZİN YOLU
Sevgi Ünal

YAZMIŞ KIŞMIŞ
Münevver ÖZCAN

TANIK OL KARAR VER
Dr. İbrahim ATEŞ

ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Nevin BALTA

İzmir İktisat Kongresi 100 Yaşında
Şahika ÖNER

BENİM ANNEM!
Ayten YAVAŞÇA

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Fevziye ŞİMDİ

UMUT
Günseli RUMELİOĞLU

EVRİMİN GÜNCELLENMESi
Yekta Güngör ÖZDEN

Ne günlere kaldık…
Oktay ZERRİN

Anadolu Mektebi Okul Paneli
Arzu KÖK

Gençler!...
Dr. Doğan KUŞMAN

Müslüman mısınız?
Alev YILDIRIMCI

Zaman yok
Handan ÇÖLAŞAN

Bu DÜNYA
Bekir COŞKUN

Yazı bilmem
Orhan SELEN

UNUTKANLIK SALGINI
Elveda TANIK

LEBALEB KONGRE...

>>>>>>>>>>>>>>>>>>
 



 

 


>>>>>>>>>>>>>>>>>
 

 

 

 

Her Hakkı Saklıdır. Efe'ce Haber Gazetesi © 2008 Tasarım : Linear Yazılım

Reklam