Adı; Sarışeker...
Ne zaman alt kattaki yerimde keman çalsam, merdivenlerden sessizce inip en son basamağa oturuyor, kuyruğunu ağır ağır iki yana sallıyor...
Onu çağırmak istediğim zaman keman çalıyorum...
Muhterem karım “Çünkü kemanından bir yere sıkışmış kuş sesi çıkıyor, o aslında kuşu yakalamaya geliyor” diyor..
“Peki niye öbürleri gelmiyor?...”
“Araba kovalayan köpek sesi de çıkartıyorsun çünkü, öbürleri saklanıyorlar...”
*
Ben hikâyeyi biliyorum aslında; o Cunda akşamları camın önünde keman çaldığımda görmüştüm onu... Bir elin avucuna sığacak kadar küçüktü, nasılsa annesiz kalmıştı... Küçük bir hırsız gibi gelip Postal’ın tabağında kalmış kırıntıları yiyordu...
Keman sesi onun için karnını doyurma anlamına geliyordu belki...
Onu sevdiğimizi anlayınca evin içine girmeye başladı, kendisi gibi adanın yetimi köpek Postal ile arkadaş oldu, çoğu zaman onları kucak kucağa uyurken görüyorduk.
Kocaman gözlü sarı bir kızdı artık...
Andree adını “Sarışeker” koydu...
*
Ve sonbaharda Ankara’ya dönme günü geldiğinde...
Kepenkleri kapatıp, eşyaları arabaya yüklerken, ayrılmamız gerektiğini anlamıştı... Onu ilk gördüğüm yere, camın önündeki çiçeklerin arasına gidip oturdu... Her şeye küstüğü yüzünden belliydi sanki...
Biz ise binip gidemedik...
Evin içine dönüp sessizce oturduk...
*
O gece Ankara’ya vardığımızda, arabanın arkasında Postal ile Sarışeker kucak kucağa uyuyorlardı...
Ailemiz bir nefes daha artmıştı sadece...
Ve kış geceleri keman çaldığımda, Sarışeker alt kata inip, merdivenin son basamağına oturdu her zaman...
Keman sesi bu kez onun için doğduğu yerin özlemi olmuştu belki de...
*
Bu yazı yazıldığında, Sarışeker Cunda’ya gelemedi bu yaz, Veteriner Tıp Merkezi’nde tedavi görüyor.
Veteriner hekimler kanser olduğunu söylediler...
Andree kimi zaman umutla, kimi zaman burnunu çeke çeke onu yalnız bırakmıyor...
Birlikte savaşıyorlar, hastalığı yenmek için, ayrılmamak için, yine güzel günler için...
Postal ile ikimiz ise adada onları bekliyoruz...
Geceleri o camın önünde keman çalıyorum...
|