Onu silmek istiyorsunuz...
Ama onsuz olmaz...
Marşları dahi olmadan, hadi kırmızı halıda yürüyün de görelim...
*
Farkındayız aslında...
Sıra Atatürk’te...
Onun kurumlarını yıktıktan, eserlerini sattıktan, miraslarını dağıttıktan, aydınlarını susturduktan sonra...
Sıra onda...
*
Çünkü, ondan korkuyorsunuz...
Anadolu’da girdiğiniz kahvehanelerin duvarında çerçeveli karşınıza çıkıyor...
Okulların önünden geçerken, pencerelerden onun şarkılarını duyuyorsunuz... “Resim çiz” diyorsunuz çocuklara, size Atatürk’ü çizip getiriyorlar...
Çağdaş kadınların boynundaki eşarp, köylünün başındaki şapka odur.
Karşısına Suudi parası ile koca cami diktiniz ama nereden baksanız anıt kabrini görüyorsunuz...
Takvimin her sayfasında o var...
1881’den başlıyor...
Cebe indirdiğiniz paraya baktığınızda dahi; orada gülüyor size...
*
Onu silmek istiyorsunuz...
Çünkü o hâlâ en büyük engel...
Onun ulusuna çağrıları hâlâ sürüyor ve sizden çok onu dinliyor bu ülkenin henüz aklını yitirmemiş olanları...
Onun modern devlet, çağdaş ülke anlayışı üzerinde, sizin ilkel ortaçağ tasarımlarınız asla durmaz...
Ancak onu silebilirseniz...
Belki...
*
Onu silmek için dahi ona gereksiniminiz var...
Onun bıraktığı bağımsızlığa, onun egemenlik sınırlarına, onun hâkimiyet anlayışına, onun temel yasalarına...
Onun makamına...
Onun koltuğuna...
Onun size sağladığı özgürlüğe...
*
Onu silmek istiyorsunuz...
Başka işiniz mi yok “Dersim katliamı” diye televizyonlarda, gazetelerde, kürsülerde bir adım daha, onu “katil” gibi göstermek çabanız?..
Daha dün işlenen suçlar, hainlikler, ihanetler, kıyımlar, cinayetler, korku örtülerinin altında gizlenirken...
*
Ne yapalım...
Ancak onu bu ulusun kalbinden silebilirseniz, başarabileceğinizi düşünüyorsunuz...
Bunun için saldırıyorsunuz...
Hırsla, kinle, nefretle...
Ama onu yüreklerimizden silemezsiniz...
|